Bulgular
Çalışmada ucu kapalı demografik verilerin saptanması ve evet/hayır gibi iki seçenekli soruların dışında, likert ölçeğiyle derecelendirme soruları sorulmuştur. Öncelikle, gazetecilerden bugün Türkiye’de gazeteciliğin karşı karşıya kaldığı düşünülen bir dizi problem arasından kendilerince önemli veya önemsiz bulduklarını yanıtlamaları istenmiştir. Bu soruya gazetecilerin yüzde 84.5’i “hükümetin haber içeriklerine baskısı/sansür” seçeneğine “çok önemli”, yüzde 12,1’i de “önemli” yanıtını vermiştir. “Gazetecilerin haber içeriklerine oto-sansür uygulaması” seçeneğine ise, yüzde 77.6’sı “çok önemli”, yüzde 22.4’ü ise “önemli” demiştir. Aynı soruda, “medya sahiplerinin haber içeriklerine müdahalesi” seçeneğini “çok önemli” bulan gazetecilerin yüzdesi 75 iken, “önemli” bulan gazetecilerin oranı ise yüzde 36.8’dir. Tablo 2’de de görüleceği gibi, gazeteciliğe güvenin azalması, haber içeriklerinin sansasyonelleşmesi, kaliteli gazeteci sayısının azalması, doğru haber içeriğinin azalması ve partizanlık gibi konular da gazetecilerin bugün karşı karşıya oldukları düşünülen “çok önemli” sorunlar olarak öne çıkmaktadır.
Tablo 2
Bir başka soruda gazetecilere Türkiye’de haber içeriklerine etki eden aktörleri önem derecelerine göre sıralandırmaları istenmiştir. Haber içeriklerine etki ettikleri varsayılan sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel aktörler listesi Tablo 3’te görülebilir. Bu soruya yaznıt veren gazetecilerin yüzde 81’i “hükümet’in haber içeriklerine etki eden çok önemli aktör” olduğunu söylerken (bu soruya cevap veren 58 gazeteciden 47’si), yüzde 15.5’inin de yine haber içeriklerine etki eden “önemli aktör” (9 gazeteci) seçeneğinde hükümeti görüyor olması manidardır. İktidarın haber içeriklerinde etkisi olmadığı yolundaki açıklamalarına karşın, gazetecilerin hükümeti haber içeriklerine etki eden en önemli aktör olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Bu soruya verilen cevaplar arasında bir başka ilginç nokta, Türkiye’de haber içeriklerine baskı ve sansür uygulayan ya da gazetecilerin otosansür uygulamasına neden olan güç odakları arasında bir yer değişimin yaşandığına dair bulgudur. Özellikle askeri darbe dönemlerinde ve sonrasındaki askeri vesayet rejimlerinde (mesela 28 şubat dönemi andıçlarında gördüğümüz gibi) gazetecilere direkt baskı uyguladığı tecrübelerle ve belgelerle bilinen “ordu”nun, bugün artık haber içeriklerine etki eden aktörler sıralamasında geriye düştüğü görülmektedir. Ordunun haber içeriklerine etkideki rolünü çok önemli ve önemli bulan gazetecilerin oranı yine de az değildir: yüzde 57.2 (soruya yanıt veren 56 gazeteciden 32’si). Buna mukabil, bir diğer savunma ve güvenlik gücü olan “polis”in haber içeriklerine müdahalesini çok önemli ve önemli gören gazetecilerin oranı yüzde 73.7’dir (soruya cevap veren 57 gazeteciden 42’si). Bir başka şaşırtıcı sonuç, “dini cemaatler”in haber içeriklerine etki eden aktörler olup olmadığı yolundaki sorudan gelmiştir. Bu soruya cevap veren gazetecilerin yüzde 83.9’u (47 gazeteci) dini cemaatlerin haber içeriklerine etjide önemli/çok önemli aktör olduğunu düşündüklerini belirtmişlerdir. Buradan görülmektedir ki, Türkiye’de gazetecinin korkulu rüyası olan asker, belki hala haber içeriklerinde etkili olabilmektedir, lakin ordudan daha baskın iki farklı güç odağının, polis ve dini cemaatlerin haber içeriklerine uyguladıkları baskıların daha yoğun olduğu anlaşılmaktadır. Araştırmamızın belki de en şaşırtıcı sonuçlarından birisi, bu güç değişiminin medya çalışanlarının meslek algısı üzerinden okunabilirliği olmuştur.
Tablo 3
Gazetecilerin haber içeriklerine otosansür uygulayıp uygulamadıklarını anlamak için sorduğumuz bir başka sorunun cevapları Tablo 4’te görülebilir. Acaba gazeteciler günlük habercilik pratiğinde kamu yararı içeren bazı bazı önemli olayları habere dönüştürmekten vaz geçiyorlar mıdır? Bu soruya cevap veren gazetecilerin yüzde 91.4’ünün (soruya yanıt veren 58 gazetecinin 53’ü) “evet” demiş olması, durumun vahametini çok net bir şekilde ortaya koymaktadır. Gazeteciler, kamunun ihtiyacı olan, önemli olayları/durumları habere dönüştür(e)memektedirler.
Tablo 4
Peki ama, gazeteciler neden kamu yararı içeren olayları/durumları/açıklamaları habere dönüştüremiyorlar? Tablo 5’te görüldüğü gibi, bu soruya verdiğimiz seçenekler arasında gazeteciler tarafından en çok tercih edilen “iç politik baskılardan dolayı” seçeneği oluyor. “İç politik baskılardan dolayı önemli haberleri yayınlayamıyoruz” seçeneğini önemli/çok önemli bulan gazetecilerin oranı yüzde 96.2 (50 kişi). Bunu, yüzde 92.4 ile “medya sahibinin finansal çıkarlarına uymadığından” seçeneğini işaretleyen gazeteciler izliyor (49 gazeteci önemli/çok önemli diyor). Hemen arkasından, “reklamverenlerin baskısı seçeneğini önemli/çok önemli gören gazeteciler geliyor ki, bunların oranı yüzde de 73.1 (38 kişi). Bu soruda “haberin yayımlanmayacağını bildiğimden” seçeneğini önemli/çok önemli bulan gazetecilerin oranı yüzde 84.6 (44 gazeteci). Anlaşılan o ki, gazeteciler çok önemli olduğunu düşündükleri haberlerin editoryal süreçte sansürleneceğini düşündüklerinden, bu tür haberleri yapmaya dahi kalkışmıyorlar. Yani, başka bir deyişle, otosansür içselleştirilmiş. Gazetecileri yurttaşın bilgilenmesi açısndan önemli olduğu halde haber yapmaktan alıkoyan bir diğer önemli faktörün de “haklarında dava açılmasından ve hapse girmekten korkmaları” olduğu anlaşılıyor. “Neden haber yapmıyorsunuz?” sorusunda önemli/çok önemli faktör olarak “hapse girmekten korktuğumdan” yanıtı veren gazeteci sayısı 34 (yüzde 65.3).
Tablo 5
Gazetecilerin ne sıklıkta kamusal fayda içeren haberleri yayımlamadıklarına ilişkin soruya verdikleri cevaplar Tablo 6’da görülebilir. 29 gazeteci, sık sık kamusal fayda içeren enformasyonu habere dönüştürmediklerini ifade ediyor. 20 gazeteci ise halkı önemli olaylara karşı bilgilendirme sorumluluklarını ara sıra ihmal ettiklerini düşünüyor. Bu soruya “hiçbir zaman” yanıtını veren gazeteci olmaması, durumun ne kadar kritik olduğunun bir göstergesi olarak görülebilir.
Tablo 6
Tablo 7, bugüne kadar yaptıkları haberler nedeniyle soruşturma geçiren veya haklarında dava açılan gazetecilerin yüzdelerine ilişkin. Bu soruya cevap veren 58 gazetecinin 27’si ya yaptıkları haberlerden dolayı soruşturma geçirmiş ya da haberlerinden dolayı haklarında dava açılmış (yüzde 46.6). 31 gazeteci ise şimdiye kadar bu tür bir durumla karşılaşmamamış.
Tablo 7
Tablo 8’de görüleceği gibi, anketimize katılan 9 gazeteci hakkında yaptığı haberler nedeniyle ceza davası açılmış, ama beraat etmişler. 3 gazeteci ceza davasında hüküm giymiş, cezaları ertelenmiş. 9 gazeteciye tazminat davası açılmış, dava düşmüş. 8 gazeteci, haklarında açılan tazminat cezalarında mahkum olmuş, çalıştıkları kurum cezaları ödemiş. Haklarında açılan davalar sürmekte olan gazeteci sayısı 8 ve anketimize katılan gazetecilerden hiçbirisi yaptıkları haberler nedeniyle hapse girmemiş.
Tablo 8
Gazeteciler bundan sonra yaptıkları haberler nedeniyle haklarında dava açılmasından ve hapse girmekten korkuyorlar mı? Özellikle AB’nin de dikkat çektiği, 68 gazetecinin hapiste olduğu bir ülke olan Türkiye’de gazeteciler bir gün aynı şeyin kendi başlarına gelebileceği korkusunu hissediyorlar mı? Bu soruya gazetecilerin verdiği yanıtlar Tablo 9’da görülüyor. Bu soruya gazetecilerin yüzde 64.9’u (37 kişi) “evet” yanıtını vermiş.Yüzde 17.5 (10 kişi) “hayır” derken, bir diğer yüzde 17,5 (10 kişi) ise “kararsız” tutum takınmış.
Tablo 9
En çok hangi haberler sansürleniyor? Tablo 10’da gazetecilerin sansür baskısıyla kamuya aktaramadıkların düşündüğümüz bir dizi haber konusundan hangisinin gerçekten sansürlendiğine katılıp katılmadıklarını gösteriliyor. Hükümetin yanlış işleri, belediye ve bürokraside yolsuzluğa ilişkin haberlerin sansürlendiği fikrine katılan/kesinlikle katılan gazetecilerin oranı yüzde 81.8 (45 gazeteci). 4 gazeteci, bu konuda bir sansür baskısı yaşamadığını ifade ediyor (yüzde 7.3). Kürt meselesine ilişkin haberlerin sansürlendiği fikrine katılan/kesinlikle katılan gazeteci sayısı 35 (yüzde 64.8). Kürt meselesine ilişkin haberlerin sansürlendiği fikrine katılmayan/kesinlikle katılmayan gazeteci sayısı ise 10 (yüzde 17.8). Kararsız yüzde 16.7 (9 gazeteci). Devlete karşı işlenen suçlar kapsamında sürmekte olan davalara ilişkin haberler, gazetecilerin sıklıkla hapse girmelerine veya haklarında dava açılmasına neden olan haberler. Bu tür haberlerin sansürlendiği görüşüne katılan/kesinlikle katılan gazeteci sayısı 36 (yüzde 67.9). Bu konuda kararsız olan gazeteciler 7 kişi (yüzde 13.2). Bu görüşe katılmayan/hiç katılmayan gazeteciler ise 10 kişi (yüzde 18.8). 29 gazeteci, orduya ilişkin haberlerin sansürlendiği fikrine katılıyor/kesinlikle katılıyor. Buna mukabil, dini cemaatlerin devlet içinde kadrolaşmasına ilişkin haberlerin sansürlendiği fikrine katılan/kesinlikle katılan gazetecilerin oranı yüzde 88.8 (soruya cevap veren 26 gazeteci). Dini cemaatlerin devlet içindeki kadrolaşmasına ilişkin haberlerin sansürlendiği fikine “hiç katılmayan” gazeteci yok. Ayrıca, bu soruya yanıt veren 39 gazeteci (yüzde 73.6) sivil toplum örgütleri ve dini cemaatlerin yanlış işlerine ilişkin haberlerin medyada sansürlendiğini düşünüyor. Büyük şirketlerin/reklamverenlerin yanlış işleri ve medya patronlarının hükümet ve muhalefetle ilişkileri de, Tablo 10’da görüldüğü gibi sorunlu haberlerden. Medya patronlarının siyasilerle gizli saklı ilişkileri de haber olamıyor. Gazetecilerin yüzde 92.7’si (51 kişi) medya patronlarının iktidar ve muhalefetle olan kirli ilişkilerinin haber olamadığını, sansürlendiğini düşünüyor. Ayrıca, medya patronlarının gazetecilik dışı yanlış işlerine ilişkin haberlerin sansürlendiğini düşünen gazetecilerin oranı yüzde 84.9 (45 gazeteci). Reklamverenlerin ve büyük şirketlerin yanlış işlerine ilişkin haberlerin sansürlendiği fikrine katılan/kesinlikle katılan gazeteci sayısı 46 (yüzde 85.1).
Tablo 10
Gazeteciler haberlerini yazarken/hazırlarken, genellikle medya sahibinin finansal çıkarlarını düşünerek haber dilini yumuşatıyorlar. Tablo 11’de, buna ilişkin sorumuza verilen yanıtlara ilişkin yüzdeler görülüyor.
Tablo 11
Aynı şekilde, gazetecilere haberlerini hazırlarken hükümetin çıkarını düşünerek haber dilini yumuşatıp yumuşatmadıklarını sorduk. Tablo 12’de bu soruya verilen cevaplar yer alıyor.
Tablo 12
Gazeteciler, genellikle günlük haber toplantılarında hangi olayların ne derece önemli haber değeri taşıdığını tartışır ve gündeme karar verirler. Bu gündem oluşturma pratiği esnasında, bazen kamu yararı taşıyan haberlerin yayımlanmasına, bazen de yaymlanmamasına karar verilir. Sansür ve otosansürün yaygın olduğu medya sistemlerinde, gazeteciler bu toplantılar sırasında bazen mesleki sorumlulukla, mesleki deformasyon arasında gider gelir; kamusal sorumluluk bilinci ve vicdani değerleri ağır basan gazetecilerle, sorumsuz, sansüre ve hegemonyadan gelen baskılara kolayca boyun eğen gazeteciler arasında tartışmalar çıkabilir. Buradan hareketle, anketimize katılan gazetecilere haber toplantılarında meslektaşlarıyla ne sıklıkta bu tür tartışmalar yaşadıklarını sorduk. Tablo 13’ten de anlaşılacağı gibi, “hiçbir zaman” seçeneğini seçen gazetecilerin oranı sadece 9.3. “Sık sık”, “nadiren” ve “arasıra” seçeneklerinin işaretleyen gazetecilerin oranı ise yüzde 90.8.
Tablo 13
Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünü koruyan yasal düzenlemeler ne kadar yeterli? Bir başka deyişle, acaba TCK, anayasa ve basın yasasındaki maddeler gazetecinin gazetecilik yapmasını kolaylaştırıyor mu, yoksa zorlaştırıyor mu? Bu soruya gazetecilerin verdiği yanıtlar Tablo 14’te görülüyor.
Tablo 14
Araştırmamızın buraya kadarki bölümünden de anlaşılacağı gibi, Türkiye’de gazetecilik yapmak iyiden iyiye zorlaşmış. Hükümete ilişkin eleştirel haber yapılamıyor. Medya patronlarına ilişkin haber yapılamıyor. Reklamveren büyük şirketlerin yanlış işleri haber olamıyor. Sürmekte olan önemli davalara ilişki haber yapmak büyük cesaret istiyor. Gazetecilerin sansürlendiğini düşündükleri haber konuları arasına dini cemaatler ve sivil tolum örgütleri de katılmış. Askere ilişkin haberler sansür/otosansür kıskacındaydı diye düşünürken, bu kıskaca bir de polise ilişkin haberler eklenmiş. Eklenmekle kalmamış, polise ilişkin haberlere uygulanan sansür ve polisin haber içeriklerine etkisi askerinkinden daha güçlü bir hale gelmiş. Ergenekon/Balyoz davaları gibi devlete karşı işlenen suçlar kapsamındaki soruşturmalara, gözaltılara, tutuklamalara ilişkin haber yapan gazetecilerin kendileri de dava konusu oluyor, hatta kimileri tutuklanıp, hapse atılıyor. Bu durum gazetecilerin üzerinde nasıl bir psikoloji yaratıyor? Korkuyorlar mı? Diğer meslektaşlarının da yaptıkları ya da yapacakları önemli haberler nedeniyle korktuklarını düşünüyorlar mı? Gazetecilerin bu soruya verdikleri yanıtlar Tablo 15’te görülebilir. 68 gazetecinin hapiste olmasının, dışarıdaki gazeteciler üzerinde bir korku atmosferi oluşturduğu fikrine “katılan/kesinlikle katılan” gazetecilerin oranı yüzde 90.9. “Bu fikre hiç katılmayan” gazeteci yok.
Tablo 15
Türkiye basınında sansür ve otosansürün yaygın olduğu düşüncesine ne derece katıldıkları sorulduğunda, Tablo 16’da görüldüğü gibi, gazetecilerin yüzde 100’ü “katılıyorum/kesinlikle katılıyorum” cevabını veriyor.
Tablo 16
Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün önündeki engellerden söz edilirken, gazetecilerin örgütsüzlüğünden ve sendikasızlaşmanın etkilerinden de dem vuruluyor. Medya patronları ve siyasal/ekonomik güç odakları karşısında kendi hakkını savunamayan gazetecilerin, kamunun hakkını nasıl savunacağı sorusu, haklı olarak soruluyor. İş güvencesi olmayan, sigorta pirimleri en düşük işçi ücreti üzerinden ödenen, açıktan para verilerek kanunsuz çalışmaya mahkum edilen, patronun iki dudağı arasından çıkan sözle bir günde kendisini büyük medyanın dışında bulabilen gazeteciler, bu iş koşullarında çalışmaya karşı çıkmadıkça, basın özgürlüğü ve gazetecilik bağımsızlığı nasıl sağlanacak? Sigortasız, güvencesiz çalıştırılan gazeteci, mesela kendisiyle aynı koşullarda çalışan başka işçilerin, emekçilerin sorunlarını nasıl dile getirecek? Nitekim, Atv-Sabah grubunda sendikalaşan gazetecilerinin grevinin yaygın medyada haber olamadığını, bu greve ilişkin haberlerin sansürlendiğini görüyoruz. O halde, gazetecilerin sendikasız ve güvencesiz çalışıyor olmaları, haber içeriklerini nasıl etkiliyor? Bu soruya gazetecilerin verdikleri yanıtları Tablo 17’de görebilirsiniz. Bu soruya yanıt veren gazetecilerin yüzde 90’dan fazlası sendikasız ve güvencesiz çalışıyor olmanın haber içeriklerini olumsuz etkilediğini düşünüyor.
Tablo 17
Eğer sendikasızlık ve güvencesizlik gazetecilerin ürettiği haber içeriklerini olumsuz etkiliyorsa, o halde gazeteciler örgütlenmeli ve iş güvencesiyle, gazetecilik bağımsızlığı için mücadele vermeli. Acaba anketimize katılan 67 gazeteciden kaçı Türkiye Gazeteciler Sendikası’na üye? Cevaplar, Tablo 18’de görüldüğü gibi, pek de iç açıcı değil. Gazetecilerin ancak yüzde 21.8’i sendika üyesi, yüzde 78.2’si ise sendikaya üye değil. Bu durum, kuşkusuz gazetecin rol algısını, kendisini siyasal, sosyal, kültürel bir aktör olarak nasıl konumlandırdığını da net bir şekilde ortaya koyuyor.
Tablo 18
Sonuç
2007 yılında Prof. Dr. Yılmaz Esmer yönetiminde Boğaziçi Üniversitesi’nde gerçekleştirilen “Medya ve Değerler” araştırmasında, Türkiyeli 226 gazeteciyle yapılan yüz yüze görüşmelerin sonuçları açıklanmıştı. Araştırmanın bulgularına göre, gazetecilerin yüzde 3.1’i basına tamamen, yüzde 47.3’ü ise bir ölçüde güveniyordu. Basına güvenmeyen gazetecilerin oranı ise yüzde 49.5 idi. Televizyonlara güvenen gazetecilerin oranları daha da ilginçti: Televizyonlara tamamen güvenen gazetecilerin oranı ancak yüzde 1.8 iken, bir ölçüde güvenenlerin oranı yüzde 39.8, hiç güvenmeyenlerin oranıysa yüzde 58.4’tü.
2011 yılında, daha küçük bir grup gazeteciyle gerçekleştirdiğimiz anket çalışmamızın bulguları gösteriyor ki, aslında gazetecilerin medyaya güvenmemeleri için çok sağlam nedenleri var. Bunların arasında en başta gelen de, kuşkusuz, gazetecilerin egemen medyada kamu yararı içeren olay ve durumlara ilişkin haber yapılamadığını herkesten çok daha iyi biliyor olmaları. Kamu yararı içeren haberleri çekmecelerde bekleten, medya patronları, hükümetler, iş dünyası, güçlü cemaatler ve sürmekte olan çok çetrefilli davalara ilişkin bilmemiz gereken enformasyonu bizlerden saklamak zorunda bırakılan, bazen de yayımlanamayacağını bilerek kendisi baştan haber yapmayan gazeteci, diğer gazetecilere nasıl güvensin?
Öyle görünüyor ki, 2011 Türkiye’sinde hakkında az çok eleştirel haber yapılması kolaylaşan bazı kurumlar var: Mesela ordu. Buna karşılık, hakkında eleştirel haberler yapılması güçleşen bazı başka kurumlar bu boşluğu dolduruyor: Mesela polis teşkilatı, mesela dini cemaatler. Anketimize katılan gazeteciler bunu direkt olarak ifade ediyorlar. Gazetecilerin yaptıkları haberler ve yazdıkları kitaplar nedeniyle mahkeme kapılarında, hapishanelerde gün dolduruyor olmaları, diğer gazeteciler üzerinde korku ve baskı yaratıyor. Bu durum, otosansürün yaygınlaşmasına ve sistematik hale gelmesine neden oluyor. Basında sansür ve otosansürün ne derece yaygın olduğuna ilişkin sorumuza gazetecilerin verdikleri yanıtlar, şimdilik halkın ihtiyacı olan enformasyona ulaşmasının ne kadar zor olduğunu gösteriyor. Kuşkusuz, ihtiyacımız olan bilgiler arasında sivil itaatsizlik eylemleri de var. Bu çalışmanın sonuçları, neden internet filtrelemesine karşı sokaklara dökülen binlerce insanın gazetelerin birinci sayfalarında ve televizyon haber bültenlerinin ilk sıralarında yer alamadığını anlamamızı sağlıyor. Benzer bir şekilde, HES’lere karşı Büyük Anadolu yürüyüşü yapan eylemcilerin devletin polisleri tarafından Ankara girişinde durdurulup, kendi ülkesinin başkentine sokulmadıkları haberini neden yaygın medyada göremediğimizi de bir şekilde açıklıyor.
Dostları ilə paylaş: |