Üçüncü fıkra: Fiili şirketler topluluğunda bazı şirketler üzerinde hakimiyet bazen doğrudan değil de dolayısıyla kurulabilir. Dolaylı hakimiyet, tek başına ve birlikte hakimiyet şeklinde görülebilir. Dolayısıyla hakimiyette, hakim şirketin veya şirketlerin (birlikte hakimiyet) bir şirkette herhangi bir katılma payı bulunmaz, ancak bu şirket, hakim olduğu bir şirket aracılığıyla sözkonusu şirket üzerinde hakimiyet uygulayabilir.
Dördüncü fıkra: Dördüncü fıkra birinci fıkradaki varsayıma (aksi ispat edilemeyen karineye) dayalı bir varsayıma yer vermiştir. Bir şirket birinci fıkra anlamında bağlı şirketse, bu şirketin tek elden yönetim altında olduğu kabul edilir. Alman sisteminde olduğu gibi ortak politikalar veya diğer araçlara bakılarak tek elden yönetimin somut olayda mevcut olup olmadığı araştırılmaz.
Beşinci fıkra: Beşinci fıkra "şirketler topluluğu"nu tanıtmakta ve ayrıca "topluluk şirketi"nin anlamını ortaya koymaktadır.
Altıncı fıkra: 195 inci madde Almanya başta olmak üzere hemen hemen tüm ülkelerin şirketler topluluğuna ilişkin düzenlemelerinin aksine, şirketler topluluğunun sermaye şirketlerinden oluşmasını öngörmüş, şirket sıfatını taşımayan kişi topluluklarının, şahıs şirketlerinin, tek kişiye, derneğe, iktisadî devlet teşekküllerine ve kamu tüzel kişilerine ait ticarî işletmelerin ve gerçek kişilerin, yani geniş anlamda "işletme"lerin, topluluk üyesi olmasını kabul etmemiştir. Sistemimize göre yukarıda da açıklandığı gibi bir kollektif ve komandit şirket, bir topluluk şirketi olamaz. Bunun kapsamlı bir istisnası altıncı fıkrada öngörülmüştür. Diğer bir istisna 198 inci maddenin birinci fıkrasında yer almakta, bildirim yükümünün kapsamına şahıs şirketlerindeki paylar da girmektedir. Bir şirketler topluluğunun tepesinde sermaye şirketi olmayan herhangi bir özel veya kamu tüzel kişisi, gerçek kişi veya ticarî işletme bulunabilir. Bunların merkezleri veya yerleşim yerleri yurt dışında da bulunabilir. Tüm bu olgular sözkonusu topluluğun şirketler topluluğu kabul edilmesine engel olmaz, şirketler topluluğuna ilişkin özel hükümlerin uygulanmamasının gerekçesini oluşturamaz.
Altıncı fıkra anılan özel hükümlerin uygulanmasından kaçınmanın (kurtulmanın) yollarını kapatmak amacıyla, geniş kavramlara ve ifadelere yer vermiştir. Bu sebeple hüküm, sıfatı, türü, amacı, görevi, yetkileri ve ehliyet durumu ne olursa olsun, gerçek ve tüzel kişiyi ya da işletmeyi niteleyip uygulamadan kaçınmaya yol açabilecek yorumlara müsait değildir. Hükme hukukî şekilden hareketle istisna getirilmemesi ve amaca sıkı bağlılık ilkesine göre yapılacak yorumların tercih edilmesi, hükmün öngörülme amacının yönergesidir. Onun için "işletme" sözcüğü de bilinçle seçilmiştir. "İşletme" kavramının "teşebbüs"ü veya benzeri diğer kavramları kapsadığı da şüphesizdir.
Yedinci fıkra: Son fıkra altıncı fıkrayı tamamlamakta ve hükme geniş uygulama alanı sağlamak ve terimlerden doğabilecek yorum güçlüklerini ortadan kaldırmak amacıyla öngörülmüş bulunmaktadır.
MADDE 196.- 196 ncı madde hakimiyetin varolup olmadığının saptanmasında pay ve oy miktarlarının hesaplanmasının yöntemini ve yorumunu belirleyen emredici nitelikte bir hükümdür.
Hüküm, 195 inci maddenin uygulanmasında kilit role sahiptir. Hükmün esin kaynağı Alm. POK § 16'dır. Ancak Alman sistemi işletme esasına dayalı olduğu için § 16 sermaye şirketi dışındaki olasılıklar için de hükümler öngörmüştür. Birinci fıkra pay, ikinci fıkra oy oranlarının hesabına ilişkindir.
Birinci fıkra: Bir sermaye şirketinin diğer bir sermaye şirketine katılma oranı katılan şirketin katınılan şirketteki paylarının nominal değerlerinin toplamının katınılan şirketin sermayesine oranına göre bulunur. Hesaplamada payların sayısının değil, itibarî değerlerinin dikkate alınması şarttır. "İtibari değer" kavramı 476, 565 ve 583 üncü maddelere göre yorumlanır. Payların bedellerinin tümünün ödenmiş olup olmaması hesaplamada etkili olmaz.
Katılma payı oranının hesaplanmasında, katınılan şirketin iktisap ettiği kendi payları, isterse bu paylar o şirket hesabına başkasında bulunsun, toplamdan düşülür.
İkinci fıkra: Birinci fıkradaki kural ikinci fıkrada tekrarlanmıştır. Ancak hareket noktası oyda imtiyazlı paylardır. Hesaplamada, oy imtiyazını haiz payların verdiği oy hakları hem katılan şirket yönünden hesaba katılır, hem de katılınan şirketteki toplam oy sayısı bulunarak oranlama yapılır. Hükümde önem taşıyan bir diğer hukukî olgu "kullanılabilir oy"dur. Kullanılması mahkemece verilen tedbir kararıyla engellenmiş bulunan, oydan yoksunluk hükümlerine tâbi (m. 436) olan veya 198 inci maddenin kapsamına giren paylardan doğan oylar gibi kullanılmayan oylar hesaba katılmaz.
MADDE 197.- Hüküm hukukumuzda yenidir. Sermayenin sulandırılması (köpük sermaye), bilânçonun gerçekliğinin tereddüt yaratması gibi sorunları önlemeyi amaçlamaktadır. Bu sebeple 197 nci madde karşılıklı katılmayı geçersiz saymamakta, fakat karşılıklı katılmanın hakimiyet ve çoğu kez karşılıklı hakimiyet ilişkisini kurarak, bu durumdaki şirketlerin hakim ve bağlı şirketin yüküm ve sorumluluklarına tâbi olacağını açıkça hükme bağlamakta ve sınırlamaları da beraberinde getirmektedir. Sınırlamalardan biri 201 inci maddede yer almaktadır. Bu düzenleme yetersiz görülebilir. Özellikle karşılıklı katılmanın yüksek oranlarda kurulduğu durumlarda (meselâ, iki sermaye şirketinin birbirlerine %70-80 oranında katılmaları varsayımında olduğu gibi) geçerliliği kabul etmenin doğru olmadığı düşünülebilir. Uluslararası öğretide bu görüşü ileri sürenler çoğunlukta olmasalar bile mevcuttur. 197. madde sözkonusu varsayımda karşılıklı katılmayı geçerli saymakla birlikte, her halde hukuka uygunluk garantisi de sağlamamaktadır. Yüksek karşılıklı katılma, bilânço ilkelerine aykırı düşüyorsa, 197 nci maddenin varlığı böyle bir aykırılığın müeyyidesinin uygulanmasına engel olmaz. Bunun gibi, karşılıklı hakimiyet ilişkisinin sorumluluğa etkileri de aynen geçerli olur.
MADDE 198.- Hüküm iki konuyu içerir: (1) Bildirim; (2) tescil ve ilân yükümlülüklerini. İkinci konu içinde özellikle hukukumuzda düzenlenmemiş bulunan hakimiyet sözleşmelerinin tescil ve ilanına ilişkin yükümlülük bir geçerlilik kuralıdır. Bu suretle hakimiyet sözleşmenin yazılı olarak yapılması zorunluğu öngörülerek ilişki kayıt altına alınmak ve kamuya tanıtılmak istenmiştir. Bildirim yükümlülükleri, katılma ilişkilerinin, özellikle karşılıklı katılmaların açıklanması, bu yolla kamunun aydınlatılması, sermaye piyasasında şeffaflığın sağlanması ve sorumluluk hükümlerinin uygulanması yönünden ağırlık kazanır.
Birinci fıkra: Katılma oranları, azlık hakları, karşılıklı katılma sınırları, hakimiyet karinesi, önleyici azınlık ve 203 üncü maddedeki tam hakimiyet olgusu dikkate alınarak oluşturulmuştur.
Bildirim bütün payları kapsar, yoksa sadece eşiği aşan paylara özgülenemez. Bildirim anının belirlenmesinde payların hukuken iktisabı esas alınır. Hüküm, bildirim yükümünü paysahipliği sıfatının kazanılmasına bağlamamıştır.
Bildirim adresleri katılınan şirket, SPK, BDDK, RK ve Hazine gibi özel kurumlar ve hükümet kuruluşlarıdır. Bildirimi alan kurum ve kuruluş, kendi kanununa göre işlem yapar.
İkinci fıkra: Bildirmemenin sonucu, oy hakkının kullanılmamasıdır. Aksi halde, kullanılan oy geçersiz olur. Kararın geçerliliğini sürdürüp sürdürmeyeceği geçersiz oyların karar nisabını etkileyip etkilememesine bağlıdır.
Üçüncü fıkra: Genel kısımda yapılan açıklamaya bakılmalıdır.
MADDE 199.- Birinci fıkra: Birinci fıkra Alm POK § 312'den alınmıştır. Bağlı şirketin yönetim kurulu her yıl "bağlılık raporu" diye adlandırılan bir rapor hazırlar. Bu rapor bağlı şirketlerin kendi aralarındaki ve hakim şirketle aralarındaki ilişkileri ve bu ilişkilerin kayıp/yarar olarak sonuçlarını açıklar. Raporun hazırlanmaması cezaî yaptırıma bağlanmıştır. Rapor yarar/kayıp sonuçlarını açıkladığı için, 202 ve devamı hükümleri, özellikle kayıp ve denkleştirme davaları yönünden önem taşır.
İkinci fıkra: Dördüncü fıkra altında verilen açıklamalara bakılmalıdır.
Üçüncü fıkra: Yönetim kurulunun hazırladığı raporun sonuç kısmı, yıllık rapora alınarak olağan genel kurula sunulan, böylece paysahiplerinin aydınlatılmasında önemli rolü olan kısımdır. Burada yönetim kurulu, faaliyet yılında gerçekleştirdiği tüm hukuki işlemleri ve alınan veya alınmayan tedbirleri değerlendirerek, bunların şirkete sağladığı fayda ve kayıpları ortaya koyacaktır. Yönetim kurulu, değerlendirmesini, söz konusu işlemlerin veya tedbirlerin gerçekleştirilmesinin söz konusu olduğu sırada kendisi tarafından bilinen hal ve şartlar ışığında yapacaktır. Yönetim kurulunun sorumluluğu açısından kurulca "bilinmesi gereken" bazı hal ve şartların da dikkate alınıp alınmayacağı, öğreti ve içtihat faaliyeti gerektirir. Her halükarda yönetim kurulu, ilgili her hukuki işlem için karşı edimin uygunluğunu değerlendirecek, uygun bir karşı edim alınmamışsa bundan doğan kaybın nasıl denkleştirildiğini açıklayacaktır. Alınan veya alınmasından kaçınılan tedbirler için de fayda/zarar analizi yapılır. O faaliyet yılında birinci fıkraya göre açıklanması gereken bir hukuki işlem veya tedbir bulunmuyorsa, bu da rapora yazılır.
Dördüncü fıkra: Bu fıkra, hakim şirketin yönetim kurulu üyelerinin, bağlı şirketler hakkında bazı ilişkileri sorgulama ve bilgi alma hakkını düzenlemektedir. Rapor "özenli, gerçeği aynen ve dürüstçe yansıtan hesap verme ilkeleri"ne göre düzenlenmelidir. Raporun niteliğine (kalitesine) ilişkin bu ölçü emredicidir. "Hesap verme" ibaresi ise hükme bilinçle konulmuştur. Amaç, sadece aydınlatma, üyelerin fikirleri olsun diye bilgi verme değil; denetlemeye olanak sağlayacak rakamların, olguların ve sonuçların açıklanmasıdır. Hükmün öngörülme amacı hakim şirketin yönetim kurulu üyelerine, konsolide bir finansal ve malvarlıksal resim vererek onlara denetim ve gözetim yapma, gereğinde önlem alma, fikir edinme olanağını sağlamaktır. Bilgi alma hakkı bağlı şirketlerin birbirleriyle, paysahipleri ve bunların yakınlarıyla ilişkilerini de kapsadığından, hüküm şeffaflığa da yardımcı olur. Şirketin bu raporu kendi bilgi ve olanaklarıyla hazırlaması hem güçtür; hem de böyle bir rapor amaca tam olarak hizmet edemez. Bu sebeple madde bağlı şirketlerin de gerekli bilgi ve belgeleri vermelerini açıkça ve emredici nitelikte öngörmüştür.
Bağlı şirket yoruma yer bırakmayacak açıklıkta haklı bir sebebin bulunması halinde bilgi ve belge vermeyi reddedebilir. İstenen bilginin hükmün amacı dışında, meselâ bir haberde, davada, diğer bir raporda, bir kitapta kullanılacak olması, rakibe, potansiyel rakibe veya yabancılara verilme tehlikesi taşıması, bu hüküm anlamında haklı sebeptir. Bilginin ayrıca amaca uygun kullanılması, yukarıda sayılan durumlardaki haklılığı ortadan kaldırmaz. Bu anlam özellikle son cümleden anlaşılır.
Son cümle özel bir sorumluluk hâlidir. Bu hüküm Alm. POK § 312'den tamamen farklı bir açıdan konuya yaklaşmaktadır.
MADDE 200.- Bu madde hakim şirketin paysahibinin bilgi alma hakkını bağlı şirketleri kapsayacak tarzda genişletmek amacıyla öngörülmüştür. Bu bilgi alma hakkının adresi hakim şirket yönetim kurulu ve bilgi alınacak yer ise genel kuruldur. 199 uncu maddedeki ölçüler bu hükümde de tekrarlanmıştır.
MADDE 201.- Karşılıklı iştirak, sistemimizde geçersiz sayılmamakla beraber, arzu edilen bir ilişki de değildir. 201 inci madde, kanunun bu tür iştiraklere getirdiği somut bir sınırlamayı içermektedir. Ayrıca 389 maddeye bakılmalıdır.
Birinci fıkra: Birinci fıkra, bağlı şirketin hakim şirketin paylarını iktisap etmesi halinde, bu payların verdiği oyların tamamını her zaman kullanamayacağını hükme bağlamaktadır. Hükme göre, bağlı şirket hakim şirketin ne kadar payına sahip olursa olsun en çok %25'inin verdiği oyları kullanabilir. Aynı kural bağlı şirketin elinde oyda imtiyazlı payların bulunması halinde de geçerlidir. Çünkü, bu halde şirketlerden birinin bağlı şirketin elindeki payları kendi lehine kullanması olanağı yoktur.
İkinci fıkra: Sınırlama kuralı, karşılıklı katılma konumundaki şirketlerin birbirleri üzerinde hakimiyete sahip olmaları halinde uygulanmaz.
MADDE 202.- Hakimiyet, hakim şirkete bu gücü hukuka aykırı kullanması hakkını vermez. Hukuk, her hukuka aykırı kullanmada olduğu gibi, buradaki hukuka aykırı kullanmaya da hukukî sonuçlar bağlamıştır. Hakimiyetin hukuka aykırı kullanılmasının belirlenmesi ve hükümlerinin gösterilmesi Türk hukukunda yenidir. Düzenleme Türk sorumluluk hukukuna yeni ufuk ve boyut kazandırmakta, hukuka bağlılığı vurgulamaktadır. 202 nci madde hükmü, büyük bölümü itibariyle özgündür. Hakimiyetin hukuka aykırı olarak kullanılması hâllerini numerus clausus olmadan göstermekte ve sonuçlarını düzenlemektedir. 202 nci maddede öngörülen herhangi bir işlem, meselâ kefalet veya garanti verme, alacak ya da borç devretme, birleşme, bölünme vs. per se hukuka aykırı değildir. Hukuka aykırılık, hakimiyetin kullanılması ve uygulanması bağlamından doğmaktadır. Hukuka aykırılık, işlemin veya alınan kararın bağlı şirketin kaybına sebep olmasına rağmen yaptırılmasından veya aldırılmasından veya şirket yönünden kararın haklı bir sebebi olmadan verilmesinden kaynaklanmaktadır.
202 nci madde numerus clausus olmadan iki kategori hakimiyet uygulaması öngörmüştür: 1. Bağlı şirkete yaptırılan bazı hukukî işlemler (kâr, borç, alacak devri gibi) ve maddî fiiller (tesisi yenilememe, kapatma, üretimi kısıtlama gibi) ve 2. Bağlı ortaklığa aldırılan birleşme, bölünme, tür değiştirme, menkul değer ihracı gibi temel kararlar.
Birinci fıkra: Hakimiyetin hukuka aykırı kullanılması hâlleri hükümde sınırlı bir şekilde gösterilmemiş, sadece en çok rastlanılanlar örnek olarak sayılmıştır. Birinci fıkranın ilk cümlesinde kullanılan "kayıp" kelimesi borçlar hukuku anlamında "zarar"dan farklı ve onu da kapsayacak genişliktedir. Kayıp bir malvarlığı eksilmesi veya malvarlığının artmasının önlenmesi şeklinde ortaya çıkabileceği gibi, iş, fon ve personel devrinde olduğu üzere şansın veya bir işi başarı ile yapabilme olanağının yitirilmesi tarzında da görülebilir.
(a) bendinde bağlı şirkete zarar verebilecek bazı devir ve kâr aktarılması sonucunu doğurabilecek işlemler yer almaktadır. (a) bendinde örnek olarak gösterilen işlemlerin yapılmasıyla sonucun doğmuş olması şart değildir. İşlemin kayba sebebiyet verebileceğinin ikna edici bulgular ve çıkarımlarla anlaşılması yeterlidir. Meselâ, bir ihaleye girmemek veya ihale şartlarından bazılarını gerçekleştirebilecekken bundan bilinçli olarak kaçınmak "iş"in devridir. İhale konusunun, amaçlanan işletme tarafından kazınılmamış olması önemli değildir. Önemli olan, kaybın şartlarının bağlı şirket tarafından hazırlanmasıdır. Somut olayın özelliklerine göre, "kâr aktarılması"nın aynı zamanda "kâr nakli" olarak da anlaşılması, amaca uygun yorum gereğidir.
(b) bendi bağlı şirketin, hakim şirketin hakimiyeti kullanması sonucu, kendisine kayıp verecek tarzda aynî ve şahsî yükler üstlenmesi halini düzenlemektedir. (b) bendi de kendi içinde numerus clausus değildir.
(c) bendi, hakim şirketin makro planlarına ve politikalarına bağlı şirketin feda edilmesi gibi çok uluslu şirket uygulamalarına engel olmak amacıyla öngörülmüştür. Hüküm yenilememenin, durdurmanın ve kapatmanın tasarlanması halinde de uygulanır. Mahkemenin gereğinde kolayca tedbir kararı verebilmesinin yolunu açmak amacıyla "planlamak", "girişmek" gibi sözden eyleme geçilmeyi ifade eden sözcükler yerine "tasarlamak" ibaresi bilinçli olarak kullanılmıştır.
Hükümdeki "sevk edecek" ibaresi de bilinçle seçilmiştir. Çünkü her üç bentte öngörülen işlem ve olguların tasarlanması, planlanması veya gerçekleştirilebilmesi için hakim şirket, yönetim kurulu kararlarının alınmasında oy gücü ile etkili olabileceği gibi, çeşitli baskı uygulamalarına girişebilir, "sevk edecek" ibaresi, bütün bu pratikleri kapsar.
Hüküm, hakim ortaklığın veya ortakların makro politikaların uygulanabilmesine de olanak sağlayan, esnek bir kurala yer vermiştir. O da, bağlı ortaklığa verilen kaybın o hesap yılında denkleştirilmesidir. Denkleştirme kaybın fiilen tamamen aynen ve o hesap yılı içinde eş değerde bir kazanımın sağlanması ile giderilmesidir. Meselâ, verilen garanti veya kefaletin karşı garanti ve kefaletle güvence altına alınması gibi.
İkinci fıkra ilâ beşici fıkralar: İkinci ila beşinci fıkralarda denkleştirmenin yapılmaması halinde sözkonusu olabilecek dava hakları ve şartları düzenlenmiştir. Burada öngörülen davaların açılabilmesinin şartı süresi içinde denkleştirmenin yerine getirilmemesidir. Dava hakkı, şirkete ve her paysahibine tanınmıştır. Özelliği dolayısıyla (c) bendinin kapsamına giren kararlar için özel bir hüküm getirilmiştir.
Üçüncü fıkra alacaklılara da dava hakkını tanımaktadır, ancak 553 ve devamı maddeler hükümlerinin aksine, alacaklıların dava açma hakları şirketin iflasına bağlanmamıştır.
Altıncı fıkra ilâ sekizinci fıkralar: Altıncı ilâ sekizinci fıkralar, hakimiyetin kullanılmasının yol açabileceği sakıncalara karşı bir diğer çözümü getirmektedira. Hakimiyetin kullanılması sebebiyle bağlı şirkette yapılan bazı işlemlere muhalif olan paysahipleri, muhalif oldukları işlemin doğurduğu zararların giderilmesini isteyebilecekleri gibi, kendi paylarının şirket tarafından satın alınmasını da dava edebilirler. Türk hukukunda yeni olan bu dava, hakimiyetin kullanılması karşısında azınlıkta kalan ve hakimiyetin kullanılış biçimine karşı çıkan paysahiplerine ortaklıktan çıkış imkanı vermektedir. Talep ve davanın şartı, karşı çıkılan işlemin bağlı şirket yönünden açıkça anlaşılabilir bir haklı sebebin bulunmamasıdır.
MADDE 203.- Tam hakimiyete ilişkin bu ilk hüküm, somut olay gerçeğinin gereğine uygun olarak, eski hukukumuz da dahil bir çok hukukta varolan gerçek ve dogmatik düzen çelişkisini ortadan kaldırmaktadır. Bir şirket doğrudan veya dolaylı bir şekilde bir diğer şirketin paylarına ve oy haklarının yüzde yüzüne sahipse bağlı şirketin yönetim kurulu "bağlı" bir yönetim kuruludur. Bağlı yönetim kurulu, hakim şirketin veya şirketler topluluğunun politikalarına ve talimatlarına uymak zorunda bulunan aksi halde işini yitirecek olan üyelerden oluşan kuruldur. Her gelen üye, aynı konumda olur. Bu konumdaki yönetim kurullarının şirketlerinin menfaatlerini hakim şirketin menfaatine üstün tutmaları gerektiğini kabul etmek, gerçeğe gözleri kapayan, aldatıcı ve yanıltıcı bir varsayımdır. Böyle bir yönetim kurulu yönünden uygun olan çözüm, onların talimatları yerine getirmek zorunda bulunduklarını, bundan dolayı şirketlerine ve paysahiplerine karşı sorumsuz olduklarını kabul, ancak bağlı şirketi bundan doğacak kayıplardan sorumlu tutmak düşüncesine dayanarak bulunabilir. Hükmün uygulanabilmesinin ikinci şartı, talimatın toplulukça belirlenmiş somut politikaların gereği olmasıdır. Günlük gereksinimlere göre verilen talimatlar 203 üncü maddenin kapsamı dışındadır. Zaten bağlı şirket hakim şirketin doğrudan ve dolayısıyla mülkiyetinde bulunduğuna göre paysahiplerine dava hakkı tanımak hukuken mümkün değildir. Aksine kabul, talimatı verip, kayba sebep olana dava hakkı tanımak anlamına gelir. Şirketin kaybının denkleştirilmesi ise 202 nci maddede düzenlenen dava haklarıyla güvence altına alınmış, alacaklılar ise 206 ncı madde ile korunmuştur.
203 üncü madde bağlamında, 202 nci madde uygulanabilecektir. Bir şirket üzerinde yüzde yüz hakimiyeti haiz bulunmak, onun kaybını denkleştirmemek hakkını hakim şirkete veremez; böyle bir yorumun haklılık ve adalet temeli bulunamaz. Ayrıca, hakim şirketin denkleştirme zorunluğu 206 ncı maddeden de anlaşılmaktadır.
Bu hükmün uygulanabilmesinin şartı olan pay ve oy haklarının yüzde yüzüne sahip olunması gereği, emredici niteliktedir. Çünkü paysahiplerinin yönetim kurulu üyelerine karşı sorumluluk davası haklarının ortadan kalkmasının sebebi, şirkette hakimiyet kuranlar dışında paysahibi kalmamasıdır. Bu hükmü, 208 inci madde tamamlamaktadır. Çünkü hüküm, tek elden yönetim (m. 195) ilkesinin bir uygulamasıdır.
MADDE 204.- Bu madde iki yönden 203 üncü maddenin istisnasını oluşturur. Hüküm (1) talimata uyulma gereğinin (2) uyulmuşsa yönetim kurulu üyelerinin sorumsuzluğunun istisnasıdır. Başka bir deyişle yönetim kurulu 204 üncü maddeye rağmen bağlı şirketin ödeme gücünü açıkça aşan veya tehlikeye düşürebilecek ya da önemli varlıkların yitirilmesine sebep olabilecek talimata uymuşsa 205 inci maddeye dayanamaz.
MADDE 205.- 205 inci madde, 203 ve 204 üncü maddeleri tamamlamaktadır. Hüküm, sorumsuzluğu sadece 203 üncü madde şartlarına uyan talimatlara özgülemiştir. "Sorumlu tutulabilecek diğer kişiler" ibaresinin yorumu öğreti ve içtihatlarla yapılacaktır. Ancak ibarenin 553 üncü ve devamı maddeler ile birlikte değerlendirilip sonuca varılması gerekir.
MADDE 206.- Birinci fıkra: Tam hakimiyet halinde hakim şirket bağlı şirketin kaybını denkleştirmek zorundadır. Aksi halde şirket alacaklıları hem hakim şirketi hem de 202 üncü maddenin emrine rağmen davayı açmayan yönetim kurulu üyelerini dava edebilirler. Bu davaya 553 ile 555 ve devamı madde hükümleri uygulanır (Bu maddelerin gerekçelerine bakılmalıdır).
İkinci fıkra: İkinci fıkra davalıların sorumluluktan hangi hallerde kurtulabileceğini düzenlemiştir.
Üçüncü fıkra: Üçüncü fıkra alacaklıların davasının tâbi olduğu hak düşürücü süreyi göstermektedir.
Dördüncü fıkra: Uygulamada, bağlı şirket yönetim kurulu üyeleri, kendilerinin sorumluluğunu gerektirebileceğini düşündükleri için yapmaktan çekinecekleri bazı tasarrufları, yukarıdan gelen talimat nedeniyle yapmak zorunda kalabilmektedirler. Böyle bir durumda kalan yönetim kurulu üyesi, kanundan doğan sorumluluğunu bertaraf edemez, ancak hakim şirketle sözleşme akdederek kendisine düşebilecek sorumluluğun hakim şirket tarafından karşılanmasını istemesi mümkündür. Madde bu tip sözleşmelerin geçerli olduğunu hükme bağlamaktadır.
MADDE 208.- Bu hüküm şirketler topluluğuna ilişkin Forum Europeum'un önerisinden esinlenerek kaleme alınmıştır. Amaç, bir şirketin sermayesinin ve oy haklarının yüzde doksan beşinin uygun gördüğü bir kararın alınıp uygulanmasına çoğu kişisel çeşitli sebeplerle karşı çıkan ortakların/paysahiplerinin şirketi bunaltan ve engelleyen davranışlarına son verip şirket içi barışı sağlamaktır. Kötüye kullanmalara ve özellikle pay bedelinin ödenmemesi tehlikesine engel olmak amacı ile karar mahkemeye bırakılmış, pay bedeli kanunen belirlenmiştir.
MADDE 209.- Türkiye bu hüküm ile, Avrupa öğretisinde çoğunluk tarafından savunulan güven kavramının önemli bir uygulamasını oluşturan ve İsviçre Federal Mahkemesi'nin Wibru/Swissair kararı (BGE 120 II 331) ile kabul edilen şirketler topluluğunun (konzern'in) toplumda veya tüketicide yarattığı güvenden doğan sorumluluğu kanunen düzenleyen ilk ülkedir. Sorunun özel ve dar bir şekilde görünüşü "patronaj açıklaması"dır. Hükmün amacı bir şirketler topluluğu bağlamında hakim şirketin toplumda veya daha dar bir çevre olan tüketicide yarattığı güveni kullandığı takdirde bu kullanmanın sonuçlarını yüklenmesini sağlamaktır.
Bağlı şirketler çoğu kez üyesi oldukları şirketler topluluğunun adını şirket kırtasiyesinde, ilan ve özellikle reklamlarda zikretmekte bu yolla kendilerine müşteri bağlamakta, ticarî menfaat sağlamaktadır. Adı anılan şirketler topluluğunun toplumda yüksek itibarı haiz olduğu durumlarda bu kazanç yüksek olmaktadır.
Kullanılan topluluk adına güvenerek halkın veya daha dar anlamda tüketicinin bağlı şirkete yönelmesinin ve bağlı şirketin pazar payının yükseltilmesinin temelinde, o topluluğun üyesi olan şirketin, dürüst hareket edeceği, verdiği bilgilerin ve kamuya açıklanan tablo ve belgelerinin gerçeği yansıttığı, teknolojinin üstün, kalitenin iyi ve herşeyin gereği gibi olduğu inanç ve güveni vardır. İtibarın kullanılması ise, somut olaya göre belirlenir. Kullanılma için adın zikredilmesi, topluluk logosunun kullanılması şart değildir. Tablo, bilgi, kalite vs. güvene uymuyor ise adının kullanılmasına sesini çıkarmayan hakim şirket sonuçtan sorumlu olmalıdır. Bu sebeple sorumluluğun merkez şartı, "itibarın kullanılması"dır. Kullanma yoksa, sadece topluluğa "mensubiyet", sorumluluğu doğurmaz.
Her şirketler topluluğu hükmün kapsamında değildir. Bir topluluğun kapsama girebilmesi için itibarının topluma veya tüketiciye güven veren bir düzeye ulaşmış olması gerekir. Bu da, somut olaya göre belirlenir.
Dostları ilə paylaş: |