Bu bağlamda ilgili tüm kamu kurum ve kuruluşlarının sivil alanla daha fazla işbirliği geliştirerek bu sahada yapılan çalışmaların manipülasyonuna engel olunmalıdır.
Zorunlu eğitim ve öğretim çağındaki öğrencilerin öğretim gördüğü bütün okullarda sahih dini bilgi verilmesi hususunda gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Din adına toplumda söz söylemenin belirli bir yasal çerçevesi bulunmamaktadır.
…
Bu sebeple, tv, radyo ve internet ortamında “din adına” konuşan kişilerin ilmi usullere göre konuşmaları ve söylediklerini temellendirmeleri istenmeli ve beklenmelidir. Belli yorum farkları elbette zenginlik olarak değerlendirilmeli fakat dinin toplumu bir arada tutan milli dayanışmayı sağlayan, birlikte geleceğe yürüme imkanı sunan temel sabiteleri hususunda konsensüs sağlanmalıdır.
Toplumsal hayatın gerekleri ve dini bilgilerle mücehhez, topluma önderlik yapacak donanımlı personelin yetiştirilmesi için meslek memuru olarak hizmet veren kişilerin eğitim alacakları “Diyanet Akademi” kurulmalıdır. Başkanlık bünyesinde kurulacak bir eğitim ve öğretim kurumunun sahih dini bilgi ile donanmış din görevlilerini yetiştirmede daha başarılı olacağı açıktır. Anayasal bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı Türkiye gerçekliğine en uygun insan kaynağını yetiştirecektir. Başkanlığın temsil ettiği dini anlayışla yetiştireceği din görevlisi profili, din hizmetleri açısından daha verimli hizmet sunma imkanına kavuşacaktır.
Diyanet İşleri Başkanlığı ülkemizde çocuk, genç, aile ve eğitim içerikli çalışma yapan tüm kamu kurum ve kuruluşları ile eşgüdüm içinde çalışabilmelidir. Toplumun geniş kesimlerinde sahih dini bilginin kaynaştırıcı, birleştirici söylemi toplumsal huzurumuzun ve barışımızın itici gücü olacaktır.
Din alanı boşluk kabul etmeyen ve istismara açık bir alan olduğundan, Başkanlığımızın kadro taleplerinin ivedilikle karşılanması bu alanda karşılaşılan sorunları azaltacaktır.
Dini ve kültürel hizmetlerin etkin bir şekilde yürütülmesi potansiyelini taşıyan camilerin, dini, sosyal ve kültürel ihtiyaçları karşılayacak, yalnızca ibadet edilen yer olarak değil yaşam alanı niteliği taşıyacak şekilde inşası için İmar Kanunu ve ilgil diğer mevzuatta düzenleme yapılmasına ihtiyaç vardır.”
-
Din İstismarının Önlenmesine Yönelik Alınması Gereken Tedbirler
Sivil toplum alanının topyekûn bir rehabilitasyonu ve şeffaf, hesap verebilir, faaliyet alanı ve amacı belirli örgütlerden oluşan sağlıklı bir yapıya kavuşturulması için sivil özgürlükler alanının da genişletilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede sivil toplum kuruluşlarının devlete bağımlı hale gelmesine yol açacak uygulamalardan da kaçınılmalıdır.
İnanç özgürlüğü, bireylerin bir dine inanması ve bunu bireysel, sosyal ve kamusal her alanda uygulamalarla hayata geçirmesini gerektirir. Devletin, bireyin inanç dünyasını koruyan bir hukuki sistemi icra etmesi kişilerin kendilerini baskı altında hissedip dinlerini yaşayabileceklerine inandıkları gruplara yönelmelerine engel olur. Bu itibarla inanç özgürlüğü devlet eliyle koruma altına alınmalı, en geniş manada dinî bilgilendirme ve din eğitimi toplumun sahih bilgi ihtiyacını karşılayacak şekilde verilmelidir
Mevcut şartlarda, özellikle aşırı yorumlarda bulunarak tüm sivil dini grupları muhtemel tehdit olarak görmek doğru bir yaklaşım değildir. Ancak, 15 Temmuz benzeri hadiselerin yaşanmaması için dinî grup ve cemaatlerin hem düşüncesi-programı-hedefleri noktasında bir şeffaflığa, hem de özellikle parasal ilişkileri noktasında denetlenebilirliğe kavuşturulması gerekir.
İstismarcı dini gruplara yönelimin önlenmesinde en etkin olan husus, bireylerin dini alanda sağlam ve yeterli bilgiye sahip olmalarıdır. Her seviyeden sahih bir din eğitiminin verilebilmesi ve Kur’an, Sünnet gibi dinin temel kaynakları ile temel öğretilerinin bütüncül olarak kavranabilmesi için eğitim sisteminde gerekli değişlikler yapılmalıdır.
Yapılan araştırmalarda görüldüğü üzere insanların herhangi bir cemaate yönelme sebepleri sadece dinî kaynaklı değil, aynı zamanda psikolojik ve sosyolojiktir. Dolayısıyla imam, Kur’an kursu hocası, din kültürü öğretmeni, vaiz gibi din eğitimi veren kişilerin, insanların psikolojik ihtiyaçlarını iyi bilmesi ve istismarcı gruplara yönelememeleri için bu ihtiyaçlarına cevap verecek yeterlilikte donanımlı olması gerekmektedir. Bu çerçevede, ilköğrenim aşamasından itibaren çocuklarda kişiliğin geliştirilmesi, kendisi ve çevresiyle barışık kişilik kazanmaları ve üretken birey olmalarına dönük eğitimin verilmesi, dini ve milli değerlerin kazandırılması öncelenmelidir. Eğitim ve öğretimde salt ezberci bir zihin inşası yerine, araştırıp soruşturan, tartışan ve akli melekeleri ve muhakemeyi güçlendiren yöntemlere ağırlık verilmelidir.
İslam dini özelinde, asli kaynaklarına dayandırılmayan bir din öğretim ve eğitimi, din istismarını kolaylaştırmakta, dini kural ve ilkelere itaat ve uygulama adı altında kişilerin keyfi yönlendirmelerinin esiri haline getirilmektedir. Böyle bir din eğitiminden geçen kişinin, dini bilgileri hiç sorgulamadan, anlamlandırmadan kabullenmesi, dini doğruların tam anlaşılmasını, onların zenginliklerinin ve işlevlerinin kavranmasını engellemektedir. Öğrenci bu bilgileri hayatında kullanabileceği somutluğa dönüştürememekte, sonuçta özellikle ahlaki değerler işlevsizleşmektedir. İlmin, irfanın, bilginin, sürekli aklı kullanmanın önemine vurgu yapan, sorgulamanın gerekliliğine atıfta bulunan, varlık ve indirilen ayetler üzerinde sürekli düşünmeyi tavsiye eden, imanı kişinin özgür seçimiyle gerçekleşen bir karar olarak gören, dinde her türlü zorlamayı yasaklayan Kur'an'ın, bir takım bilgilere körü körüne bağlanmayı öngören ezberci eğitim anlayışına onay verebileceği düşünülemez.440
Yıkıcı dinî gruplarda ortak bir mekanizma, merkezî figür vardır. Bu merkezî figür efsane kişiliktir. Ardından bir kahramanlık ideolojisi oluşur ve kendi ödül-ceza yöntemleri devreye sokulur, yüceltilir, sadakat sağlanır. Örneğin; “adanmışlık” çok kullanılmıştır. FETÖ, insanları yüksek bir ideal için adanmışlık ve fedakârlıkla ikna etmiştir. Örgütün ikna çalışmalarında bireylerin psikolojik eğilim ve ihtiyaçlarının farkında olan çok usta bir hipnoz yeteneği göze çarpmaktadır.441
Tarih boyunca FETÖ, IŞİD benzeri dinî görünümlü tekfirci ve batınî tedhiş hareketleriyle gerçek ve etkili mücadele düşünce alanında olmuştur. Topyekûn bir mücadele konsepti şu ana kadar ihmal ettiğimiz diğer sorunların da çözümlenmesi için gereken irade ve fırsatı ortaya koymuştur. Tehdit, öncelikle teorik ve dinî meşruiyet alanında ortadan kaldırılmalıdır.
Din istismarının önlenebilmesi için atılması gereken en önemli adım genç kuşaklara sağlıklı ve yeterli bir din eğitimi verilmesidir. Modern zamanlarda ve ideolojiler çağında yaşanan dini toplumsal savrulmalar karşısında, tarihten tevarüs edilen eğitim-öğretim yöntemleri ile yetinmeyip zamanın ruhunu yakalayabilecek tarzda eğitim yöntemlerinin güncellenmesinin gereği açıktır. Bu tür yapılarla etkili bir mücadele için dini müesseseler güçlendirilmeli, din eğitimi alanında sahih İslam anlayışını oluşturacak müfredatlar hazırlanmalıdır.
Tarih boyunca İslam toplumlarında ortaya çıkan ve Müslümanların ortak kabulüne mazhar olan fıkhi ve kelamî ekoller İslam kültüründe var olan çeşitliliği ve ilmi zenginliği ifade eder. Dolayısıyla her türlü dini, mezhebi ve etnik çatışmaya yol açan dini yorum ve izahlardan kaçınılmalı, bu tür aidiyetleri dinî aidiyetin üstünde gören anlayışlar reddedilmelidir.
Günümüzde iletişim teknolojileri kullanılarak ideolojik cazibe merkezleri oluşturulmakta, özellikle gençlerin teknolojiye olan ilgisi ve yatkınlığı din istismarı için bir vasıta olarak değerlendirilmektedir. Sapkın dini grupların, terör odaklı hareketlerin internet ve sosyal medya ağlarını aktif bir biçimde kullanması Müslüman gençlere ulaşmalarını kolaylaştırmaktadır. Gençlerimizin sanal âlemdeki bu kirli propagandalardan korunması sağlanmalı, klasik din hizmetlerini ve vasıtalarını gözden geçirerek yenilemek suretiyle genç nesillere sahih dini bilgiyi teknolojik vasıtalarla ulaştırmanın yolları aranmalıdır. Dinî yayıncılık ve medya alanında orta ve uzun vadeli projeksiyonlar geliştirilmelidir. Bu kapsamda dini kurumlar tahkim edilmeli, sağlıklı din anlayışları geliştirilmelidir. Din ve inanç özgürlüğü hassasiyetle korunmalı ancak din adına ayrımcı, kendi dışındaki inanışları tekfir edici, dışlayıcı yaklaşımları öne çıkaran ve empoze eden mezhepçi ve tarikatçı hizipleşmenin oluşturacağı tehlikelerin de farkında olarak bunların önlemi alınmalıdır. Medya alanında Diyanet İşleri Başkanlığının öncülüğünde Şura üyeleri arasında ortak bir yayın platformu oluşturulmalıdır.
Kültür ve Turizm Bakanlığının 1970’li yıllardan itibaren yurt içi ve yurt dışında ülkemizi ve manevi değerlerimizi tanıtmak amacıyla çeşitli etkinliklere söz konusu ettiği Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli gibi isimlerin yurt dışı etkinliklerinde FETÖ tarafından istismar edildiği açıktır. Devlet politikası olarak yurt dışında Kültür ve Turizm Bakanlığı öncülüğünde Dışişleri Bakanlığının katkılarıyla yapılan söz konusu isimlerle ilgili etkinliklerin ve yaklaşımın tekrar gözden geçirilmesi, dinler arası diyaloga ve İslam’ın istismarına yol açılmaması için FETÖ’cü diyasporanın bu alandaki çalışmalarının önüne geçilmesi gerekmektedir.
Örgütün yapısındaki en önemli özelliğin, yüksek kripto yeteneğinin olduğunu söyleyen Nevzat Tarhan, örgüt elemanlarının halen zihinsel olarak “kaybettik” demediklerini, yeni bir ümit ve beklenti içinde olduklarını, bu nedenle teorik temellerinin çürütülmesi gerektiğini ve bunun için de bu hareketin dinî temelleriyle ilgili ilmi bilgilere ihtiyaç bulunduğunu; diğer taraftan da bu kişilerin psikolojisini destekleyen uluslararası camia desteği bulunduğunu ve bu konuda da çalışmalar yapılması gerektiğini ancak bunun zaman isteyen bir süreç olduğunu belirtmektedir.442
-
Güvenlik Ve İstihbarat Alanına İlişkin Tedbir Ve Öneriler
-
İstihbaratın Yeniden Yapılandırılması
Ülkemiz demokrasi tarihinde karşılaşılan hiçbir darbeyi önceden haber alıp bağlı olduğu makam ve mercilere haber veremeyen Milli İstihbarat Teşkilatının bu husustaki yetersizliğinin sebepleri dikkatle araştırılmalıdır. Amerika Birleşik Devletlerinde 11 Eylül olaylarında FBI’nın yetersiz olduğu görülerek yeniden yapılandırılmaya gidilmiş olması örnek alınmalıdır. Ülkemizin mevcut kurumsal istihbarat yapısının iç ve dış istihbarat ihtiyacını tam anlamıyla tatmin edici bir şekilde karşılamadığı açıktır. Mevcut yapının sorunlu ya da yetersiz noktaları gözden geçirilmeli, ülkemizin istihbari ihtiyaç ve hedeflerini karşılayacak yeni bir iç ve dış istihbarat konsepti ve yapılanması tüm yönleriyle müzakere edilmelidir.
15 Temmuz darbe girişiminin açığa çıkardığı sorunlardan biri de stratejik önemdeki kurumların sızma girişimlerine karşı yeterli derecede dirençli olmadıkları gerçeğidir. İllegal yapıların hassas kurumlara sızma girişimlerine yönelik tedbirler artırılmalıdır.
Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından Komisyonumuza sunulan 22.05.2017 tarihli ve 50-97549206 sayılı cevabi yazıda, FETÖ’nün ve benzeri bir yapının Devletin içine sızıp benzer bir tehdit oluşturmasının engellenmesi amacıyla atılacak adımlar ve alınacak tedbirlere dair tespitleri şunlar olmuştur:
-
“Ülke yönetimini illegal yollardan ele geçirmek isteyen yapılanmaların, öncelikli hedefinin stratejik nitelikteki kurumlara sızmak olmasından hareketle, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri, Adalet Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü başta olmak üzere kritik önemi haiz kurum ve kuruluşların personeliyle ilgili güvenlik tahkikatlarının titizlikle sürdürülmesinde,
-
Kamu kuruluşlarında kadrolaşmayı hedefleyen yapılanma/grup/zümrelerin bu tarz girişimlerine karşı müteyakkız olunmasında ve kamu kurumlarına personel seçme ve yerleştirme aşamalarında liyakat esaslarına riayet edilmesine özen gösterilmesinde,
-
Dostları ilə paylaş: |