129) “Bela söze bağlıdır."
İbn-i Cevzi, Ebu'd-Derda ve İbn-i Mes'ud'dan rivayet ederek bu hadisi mevzu hadisler arasında zikretti. Debi diyor ki: Bu hadisi, Hatib, Tarih'inde İbn-i Mesu'ud'dan: "Bela mantığa yani konuşulan sözü bağlıdır. Bir kimse bir adamı köpek südü emdi diye ayıplarsa o da onu emer." şeklinde rivayet etmişse de, Sehavi zayıf olduğunu söylüyor, demiştir. Ben de derim ki: Zerkeşi de, "Binnutkı" kelimesiyle rivayet etti ve İbn-i Lal Mekarimü'l-Ahlak'da İbn-i Abbas'dan, Deylemi de Ebu'd-Derda'dan rivayet ettiğini söyledi. Suyuti ve yine Deylemi İbn-i Mes'ud'dan merfu olarak, Ahmed de Zühd'ünde yine İbn-i Mesud'dan mevkuf olarak, İbn-i Sem'ani de Tarıh'inde Ali'den merfu olarak rivayet etmişlerdir.
130) “Beyt-i Makdis içi akreple dolu altın bir tasdır."
Hadis değil, belki Tevrat'a izafe edilen bir sözdür.
131) “Ka'be'nin tahiyyesi (yani ilk girişte yapılacak iş) tavafdır."
Sehavi, bu ifade ile bulunmadığını söyledi ise de ma'na bakımından hadis sahihdir. Nitekim Buhari'de Hazret-i Aişe'den; Resul-i Ekrem Mekke'ye geldiği vakit ilk işi abdest alıp Ka'beyi tavaf etmek idi. Mescide giren herkese ilk olarak tavaf etmek sünnettir. Tavaf eden artık tahiyyetü'l-mescid kılmaz. Ancak bir mazeret sebebiyle tavaf edemiyecekse o zaman kılar. Yoksa bazılarının zannettiği gibi "Tahiyyetü'l-Mescid" Ka'be'den sakıttır, diye bir şey yoktur, şeklinde rivayetler vardır.
132) “Zebercedden yüzük takın. Zira o darlığı olmayan bir genişlik getirir."
Askalani, mevzu olduğunu söylemiştir. Yakut yüzüğünün fakirliği gidermesi, bir felaket anında mevcut bir değer olması bakımındandır. Suyuti'nin anlattığı gibi hadis sahih ise, bu hassa taşın maddi bakımından değeri olmasındandır.
133) “Yüzüğünüze zümrüdden kaş takınız. Zira o fakirliği giderir."
Hadisi Deylemi İbn-i Abbas'dan rivayet etmişse de İbnü'd-Debi'nin anlattığına göre, bu da sahih değildir.
134) “Akik yüzüğü takınız."
Birçok rivayet yolları varsa da İbnü'd-Debi'in anlattığına göre hepsi boştur. Faka Deylemi, Enes, Ömer, Ali ve Aişe'den müteaddit senedler ile rivayet etmiş olduğuna göre hadisin aslı olduğu anlaşılır.
İbrahim-i Harbiy'ye bu hadisden soruldu ve sahihdir, dedi. Suyuti diyor ki: İbn-i Adiyy'e göre zayıf sened ile Hazret-i Aişe'den merfu olarak, "Akikden yüzük takının. Zira o mübarektir." şeklinde rivayet edilmiştir.
135) “Verd (gül) kullanmıyan da mel'un, sahip olan da mel'undur.”
Aslı yoktur.
136) “Adeti terk etmek düşmanlıktır"
İbnüd-Debi'nin anlattığına göre aslı yoktur.
137) “Akşam yemeğini terk etmek kocamağa sebeptir."
Küleybi diyor ki: Bu söz, insanların dilinde dolaşmaktadır. Resul-i Ekrem'den midir, yoksa daha önceden söylenegelen bir söz müdür bilemedim. Nihaye'de de böyledir. Bunu söylerken: "Bir mikdar hurma döküntüsü de olsa akşam yemeğini yeyiniz. Zira akşamları yememek tez kocamağa sebebdir." hadisini unutmuş gibidir. Her ne kadar Tirmizi rivayet ettiği bu hadisin, aslı yok dediyse de aslı vardır.
138) “Geyiğin (Resul-i Ekrem'e) selam vermesi hakkındaki rivayet.”
Dillerde destan olarak dolaşmakta ve bununla Peygamberimiz öğülmektedir. Fakat İbnü'd-Debi'nin anlattığına göre, İbn-i Kesir aslı olmadığını ve bunu Resul-i Ekrem'e nisbet edenin yalan söylediğini zikretmiştir. Kastalani de, İbn-i Kesir'in sözünü anlattıktan sonra devamla; fakat yek diğerini teyid eden müteaddit rivayetlerle zikredilmiştir, dedi. İbn-i Sübki, Hafız Ebu Nuaym el-İsfehani ve Delailü'n-Nübüvve'de Beyhaki de hadisi zikretmişlerdir. Ben de derim ki: Demiri, Hayatü'l-Hayevan'da anlattığı gibi, Darekutni, Hakim ve İbn-i Adiyy de hadisi rivayet etmişlerdir. Allah yardımcımız olsun.
139) “Bir dirhem yani el ayası kadar kan bulaşığından sebeb namaz iade edilir."
Nevevi, Müslim Hutbe'sinin şerhinde, Buhari Tarih'inde bu hadisi zikretti ise de, hadis alimlerine göre batıldır, aslı yoktur, dedi.
140) “Ümmetim yetmiş fırkaya bölünecek, hepsi Cennet'e girecek, yalnız bir fırka giremiyecektir.” Onlar kimdir, sorusuna da; "Zındıklar (yani kaderiyeler)dir." buyurdu.
Hadisi, bu ifade ile El-Leali anlattı. Yoksa "Ümmetim yetmişüç fırkaya bölünecek" mealindeki hadisi Ebu Davud ve Tirmizi rivayet ettiler ve Tirmizi bu rivayetin hasen ve sahih olduğunu söyledi. Ayrıca İbn-i Mace ve İbn-i Hibban ile Hakim de Sahih'lerinde rivayet ettiler ve Hakim, Usul'de, büyük bir hadistir, dedi. Zerkeşi diyor ki: Bu hadisi Beyhaki Ebu Hüreyre'den de rivayet etti. Hepsi sahih olduğunu söylediler. Ben de derim ki: Ayrıca Sıhah-ı Sitte'nin dördü de hadisi Ebu Hüreyre'den rivayet etmişlerdir. Hadisin meali;
"...Yahudiler 71, Nasaralar 72, benim ümmetim 73 fırkaya bölünecek." şeklindedir. Nitekim Suyuti'nin Camiü's-Sağir'inde böyledir.
“Benin ümmetim 73 fırkaya bölünecek. Hepsi Cehennem'dedir. Yalnız bir fırkası Cennet'tedir."
“Onlar kimdir?”, sorusuna cevap olarak;
"Ben ve Ashabımın gittiği yolu ta'kib edenlerdir" şeklindedir.
Ahmed ve Ebu Davud'un Muaviye'den rivayetinde; "72'si Cehennem'de, biri Cennet'tedir. Onlar da Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'tir." şeklindedir. Hadis Mişkat ve şerhi Mirkat'da yazılıdır.
141) “Kalabalık ve bir karaltı haline gelmeden yani evlenip çoluk çocuk sahibi olmadan fıkıh öğrenin."
Hadis değil Hazret-i Ömer'in sözüdür. Bunun için, “İlim, kadınların uyluklarında kayboldu." denildi. Sevri de; "Tez aile reisi olan ilimden çok zarar eder. Amma tezden evlenmiyen azar azar bir şeyler öğrenir." dedi. Bu ma'na daha şümullüdür. Her şeyi Allahu Teala bilir.
142) “Bir saat düşünce, bir senelik ibadetten hayırlıdır."
Muhtelf şekillerde ifade edilen bir rivayet, Fakihani'ye göre Sırr-ı Sakati'nin sözüdür.
143) “Kibirliye karşı kibir sadakadır."
Razi, bu meşhur bir sözdür, dedi. Ben de derimk ki: Ma'nası bakımından hadistir.
144) “Tekbir (yani ezan ve ikaamette) "Allahu Ekber" dendiği vakit “ra” harfi cezimli okunur."
Sehavi aslı olmayıp, İbrahim en-Nehai'nin sözü olduğunu söylemiştir. Tirmizi Cami'inde, İbrahim'i Nehai'den rivayet ederek, "Ezan ve selam meczum okunurlar" dedi. Suyuti diyor ki: Said b. Mansur "Sünen" inde, tekbir ve kıraetin meczum olduğunu, İbrahim'i Nehai'den rivayet etmiştir. Yine İbrahim'i Nehai'den başka bir yol ile de şöyle rivayet etmiştir: Onlar tekbiri cezm ederlerdi. Maksat bir elif ziyadesiyle "Ekbar" dememektir. Ben de derim ki: Hayır, cezimden maksat, vasletmeden vakfetmektir. Çünkü söz tamamdır. Kıraette de hüküm böyledir. Fasılalar arasında vakfedilir, durulur. Yani Allah ekberullah ekber, denmez. (Allahu Ekber) dendiği vakit durulur, sonra ikinci Allahu ekber denir.
145) “Külfetli, yorucu ve zahmetli işe girmek haramdır."
İbnü'd-Debi; bu ifade ile bir hadis bilmiyorum. Belki Buhari de İbn-i Ömer’den "Zahmetli işlerden men olunduk" diye bir rivayet vardır. Ben de derim ki: Lafzı hadis değilse de ma'nası hadisdir. Zira İbni Asakir Tarih'inde Zübeyr İbn-i Avvam'dan rivayet ettiği, "Allah’ım! Ben ve ümmetimin salihleri, zahmetli işlerden beriyiz." hadisi bunu kuvvetlendirmektedir. Yine aynı zat, Resul-i Ekrem'in zevcesi Hatice'nin oğlu Zübeyr İbn-i Ebu Hale'den, "Ben ve ümmetim tekellüfden beriyiz." şeklinde rivayet etmiştir. Bu da Allahu Tealanın, "Ben külfete katlananlardan değilim." mealindeki ayet-i celilesinden iktibas edilmiştir.
146) Kadınlara hitaben; “Herbiriniz ömrünün bir kısmını namaz kılmadan geçirir."
İbn-i Mende, sabit olmadığını; İbn-i Cevzi, bilinmediğini, Sevri, batıl olduğunu; Beyhaki ise senedini bulamadığını söylemişlerdir. Hulasa lafzı bakımından aslı yoktur. Ma'na bakımından, Buhari ile Müslim'in Ebu Said'den merfu olarak rivayet ettikleri "Hayz gördükleri vakit ne oruç tutuyor ve ne de namaz kılıyor. İşte bu amelinin eksikliğidir." hadisine uygundur.
147) “Üreyin ve çoğalın. Kıyamet günü sizinle öğünürüm."
Bu ma'nada Sahabeden rivayetler vardır. Ebu Davud, Nesei, Beyhaki ve diğerlerinde Ma'kıl b. Yesar'dan merfu olarak; "Döl getiren kadınla evlenin. Zira ben, sizin çokluğunuzla diğerlerine karşı öğünürüm." Ve yine Ahmed ve Beyhaki'nin Enes'den rivayetlerinde de aynı ifade ile anlatılmıştır. İbn-i Hibban ve Hakim de sahih olduğunu söylemişlerdir.
148) “Bastona dayanmak peygamberlerin sünnetindendir."
Doğru bir sözdür, fakat sarih bir senedi yoktur. Ancak, Allahu Teala'nın, "Sağ elinde olan nedir ya Musa?" mealindeki ayet-i celilesinden ve bazı hallerde Resul-i Ekrem'in değneğe dayanmasından istifade edilmiştir. Nitekim bunu Risale'de anlatmıştım. Fakat "Kırk yaşına gittiği halde değneğe dayanmıyan isyan etmiş sayılır." rivayetinin aslı yoktur.
149) “Bazı ay ve bayramları kutlamak (tebrikat). Bunlar bazı memleketlerde bazı insanların adetlerindendir."
Lafız bakımından bu hususta açık bir ifade yoksa da ma'na bakımından sahihdir. Bayram günü Halid İbn-i Mi'dan ile Vasile İbni'l-Eska' karşılaştılar. Karşılıklı olarak, "Allah kabul etsin" dediler. Bu rivayet Resul-i Ekrem'e isnad ediliyorsa da en doğrusu bu hususta susmaktır. Gerçi Adem aleyhisselam Ka'be'yi tavaf ettiği vakit melekler; "Haccın makbul olsun. Bizler de senden önce burayı ziyaret ettik." dedikleri sabittir. Ayrıca Buhari ile Müslim'de; tevbesi kabul olunan Ka'b'ı, Talha'nın kalkıp tebrik ettiği yazılıdır. Komşu haklarında da tebrik ve ta'ziyelerde bulunmak merfu olarak rivayet edilmişlerdir. Demek ki, bu rivayet lafız bakımından hadis değilse bile, ma'na bakımından uygundur.
150) “Herkese güvenmek acziyettir."
Sehavi; bu ifade ile hadis olduğunu bilmiyorum, dedi. Ben de derim ki: Manası sahihtir. Çünkü Allah'dan başkasına dayanmak doğru değildir. Allahu Teala'ya tevekkül edene Allah yeter. Kullara boyun büküp özür dileyen kimseyi de Allahu Teala zelil eder. Nitekim darbı mesel olarak, "Yüzerlik otuna sığındı" derler. Halbuki güç ve kuvvet ancak Allah'dandır. Bu da'vayı "İstifcilik su-i zandır." hadisi de te'yid etmektedir.
151) “Üç şeye güvenilemez. Bunlar da: Dünya, sultan ve kadınlardır."
Ma'na bakımından doğru bir söz olmakla beraber lafzı bakımından hadis değildir.
152) “Kırk haneye kadar herkes komşudur."
Buhari'nin de Edebü'l-Müfred'inde yazdığı gibi, bu söz Hasan-ı Basri'nindir. Kaç haneye kadar komşu sayılacakları kendisinden sorulunca; "Sağdan, soldan, önden ve arkadan her taraftan kırk hane komşudur." diye cevap vermiştir. Evzai'den de böyle rivayet edilmiştir.
153) “Gönüller iyilik yapanları sevmek ve kötülük yapanlara da buğzetmek üzere yaratılmışlardır."
Sehavi, merfu ve mevkuf olarak rivayet edildiğini söyledikten sonra, her iki yönden de batıl olduğunu kabul etmiştir. İbn-i Adiyy ile Beyhaki'nin mevkuf rivayeti, A'meş'dendir, sözleri de te'vile muhtaçtır. Çünkü onlar da bu hadisi yalancılıkla itham edilen bir sened ile rivayet etmişlerdir. Resul-i Ekrem'den rivayet edilen, "Allah’ım, beni minnet altına bırakılacak, kötü kimselerin ni'metini bana nasib etme." hadisi ile, "Hediyye gözü ve kulağı kör eder, yani sahibinin kusurlarını kapatır." hadisi ile münasebeti var ki, bu hadis de zayıfdır.
154) “Ceza amel cinsindendir. Yani suça uygun ceza verilir."
Sehavi; bu ifade ile aslını bulamadım, dedi. Ma'na bakımından Allahu Teala'nın, "Size eziyet yaparlarsa uğradığınız ukubetin misli gibi mukabelede bulunun" ve "Kötülüğün cezası emsali ile kötülüktür" mealindeki ayetler ile, "Yaptığın gibi bulursun" hadisi de buna işaret ederler.
155) “Çocuklarınızı camilerinize yaklaştırmayın."
Bezzar ve Sehavi, aslı olmadığını söylemişlerdir. Çünkü bunu İbn-i Mace zayıf bir sened ile uzun bir şekilde rivayet etmiştir. Suyuti ise, "Çocuklarınızı ve delileri camilerinizden uzaklaştırın." hadisini İbn-i Mace Vaile'den, Taberani Ebü'd-Derda ve Ebu Ümame'den rivayet ettiler, dedi.
156) “Fakirin emeği göz yaşıdır."
İbnü'd-Debi; bu, "Sadakanın makbulü darlıkta verilendir." hadisinin manasıdır, dedi. Bu hadisi Ebu Davud ve diğerleri Ebu Hüreyre'den merfu olarak rivayet etmişlerdir. Ben de derim ki: iki hadis arasında fark vardır. Çünkü rivayet edilen hadis; yoksulun, göz yaşından başka bir şeye malik olmadığını, hadisin aslı da yoksulluk halinde verilen sadakanın daha makbul olduğunu göstermektedir. Nitekim diğer bir rivayette, "Bir dirhem, bin dirhemi geçmiştir." diye rivayet edildi.
157) “Türk'ün zulmü, Arab'ın adaletine muadildir."
İbnü'd-Debi' diyor ki: Düşük bir sözdür, hadis değildir. Ben de derim ki: Zahirine göre, bu küfürdür. Çünkü bir cemaatin zulmünü bir toplumun adaletine tercih etmiştir. Halbuki adalet sahipleri insanların hepsinin güzeli, zulüm sahipleri de en çirkinidir.
158) “Açlık, sahibine merhamet etmeyen bir kafirdir. Onu öldüren Cennetliktir (yani Müslümanın açlığını gideren Cennet'e girer)."
Ma'na bakımından hadis meali bir söz, lafız bakımından İbnü'd-Debi'nin dediği gibi hadis değil, belki sokak sözüdür.
159) “Cize, yani Nil kenarındaki bu kasaba bir bahçe, Mısır ise yeryüzünde Allah'ın bir hazinesidir."
Askalani, yalan ve uydurma olduğunu söyler.
160) “Satıcılar ile alış verişte pazarlık edin. Onlar ile pazarlık lazımdır. "
İbnü'd-Debi, aslı olmadığını söylemiştir. Ebu Ya'la'nın Müsned'inde Hüseyn b. Ali'den merfu olarak, "Aldanan ne öğülür ve ne de mükafat kazanır." diye rivayet etti. Ebu'l-Kaasım el-Beğavi de Kamil b. Talha yolu ile Ebu Hişam el-Katta'dan rivayetinde şöyle anlatıyor: Ben Basra'dan Hüseyin b. Ali b. Ebu Talib'e, ticaret malı getirdim. Benimle sıkı sıkı pazarlık eder ve fiyatı kırmak isterdi. Bazan öyle olurdu ki, ben daha oradan kalkmadan malın hepsini hibe yolu ile dağıtırdı. Ben kendisine; ey Resul-i Ekrem'in oğlu (torunu), ben sana ta Basra'dan mal getiriyorum. Sen benimle bir yandan da bu kadar sıkı pazarlık ederken öte yandan daha ben kalkmadan malı dağıtırsın, bu nasıl olur, deyince Hazret-i Hüseyin; ben Resul-i Ekrem'den, "Aldanan ne öğülür ve ne de mükafatlanır." dediğini duydum, dedi ve hadisi Resul-i Ekrem'e yükseltti. Fakat Bağavi diyor ki: Burada Kaim b. Talha yanılmıştır. Bu rivayeti başkaları da Ebu Hişam'dan rivayet etmişlerdir. Askalani de; zayıf bir sened ile, "Satıcılar ile pazarlık edin, zira onların nasibi yoktur." şeklinde rivayet edildiğini söylemiştir. Ayrıca Süfyan-ı Sevri'den kuvvetli sened ile de rivayet edilmiştir.
161) “Dünyanızdan üç şeyi sevdim: Güzel koku, kadın ve benim gözümün karargahı namazda kılındı."
Zerkeşi diyor ki: Hadisi (Selasün) kelimesi hariç Nesei ve Hakim rivayet etmişlerdir. Sehavi de (Selasün) kelimesini "İhya" ile "Keşşaf'ın Al-i İmran" tefsirinden başka hiçbir yerde görmedim, dedi. Bu kelime ma'nayı karıştırıyor. Çünkü namaz, dünyalıktan değildir. Ben de lafzı bakımından sahihdir, derim. Suyuti Şifa hadislerinin tahricinde; Ahmed'e göre Hazret-i Aişe'den, "Resul-i Ekrem dünyalıktan üç şey severdi: Kadınlar, güzel koku ve yemek. "Burada ikisini buldu, birini bulamadı. O da "yemektir". Bu rivayete uygunu düşer, dedi ve senedinin sahih olduğunu söyledi. Yalnız raviler arasında bilinmeyen birisi vardır. Ben de derim ki: Bilinmeyenin bulunması hadisi sıhhat derecesinden hasen derecesine düşürür. Ma'na bakımından da sahihtir. Çünkü her ne kadar namaz dünyalıktan değilse de göz ışığı dünyalıktandır. Belki "Salat" kelimesinden maksat kendisine getirilen Salevat-ı Şerifeler de olabilir (Veya dünyalıktan sevdiği üçüncü şeyi terk ederek namaza dönmüş olabilir.)
162) “Bir şeyi sevmen, seni kör ve sağır eder."
Bunu Ebu Davud rivayet etti ve Sağani uydurma olduğunda ısrar etti. Sehavi ise, Ebu Davud'un sükut edip hadis hakkında bir şey dememesi mevzu ve hatta son derece zayıf olmadığı hakkında bizim için delil olmağa yeter. Hadis hasendir. Zerkeşi de, Ebu'd-Derda'dan rivayet ettikten sonra, bir şey söylememek daha uygundur, der. Muaviye b. Ebu Süfyan da rivayet ederek yine sükut eder. Suyuti de hadisi Camiü's-Sağir'inde zikrederek sükutu tercih etmiştir. Ahmed ve Tarih'inde Buhari ve Ebü'd-Derda'dan Haraiti (İ'tidalü'l-Kulub') da Ebu Hüreyre'den ve İbn-i Asakir'in de Abdullah b. Enis'den rivayet ettiklerini söyler. Hadisin vasıfları kuvvetli ve ravileri çok olunca "Hasen li- zatihi"den "Sahih li-gayrihi" veya "Sahih li-zatihi"ye yükselir.
163) "Dost, dostuna eziyet etmez."
Sehavi, bunu merfu olarak bilmiyorum, der. Allahu Teala'nın: "Yehud ve Nasara; biz Allah'ın evladları ve dostlarıyız, derler. De ki: Ya niçin günahınızdan sebeb size azab etti?" ayet-i celilesi, lafız bakımından sahih olmasa da ma'na bakımından bu hadisin sıhhatine işaret etmektedir.
164) “Dünya sevgisi, bütün hataların başıdır."
Bazıları mevzu olduğunu söylerler. İbn-i Teymiye de bunlardan birisidir. Hata Cündüb el-Beceli'nin sözü olduğuna kaaildir. Halbuki Beyhaki Şua'b'ında bu hadisi hasen isnad ile mürsel ve merfu olarak Hasan-ı Basri'ye yükselterek rivayet etmiştir. Suyuti diyor ki: Bu hadis mevzu hadisler arasına girmiştir. Şeyhü'l-İslam İbn-i Hacer de bu sözdedir. İbn-i Medeni hasen olan mürsel hadislere de kıymet vermiş ve bu hadisin isnadını da hasen kabul etmiştir. Deylemi de Müsned'inde Ali b. Ebu Talib'den rivayet etti, fakat sened zikretmedi. İbn-i Asakir'in Tarih'inde Tabiin'den olan Sa'd b. Mes'ud es-Sadefi'den, "Dünya sevgisi hataların başıdır." şeklinde rivayet etmiştir. Süfyan-ı Sevri'nin. "Hilye" den tercemesinde Ebu Nuaym'e göre de, İsa aleyhisselam'ın sözündendir. Ebü'd-Dünya'nın "Mekayidü'ş-Şeytan" eserinde de, Malik b. Dinar'ın sözüdür, denmektedir. Ben de derim ki: Mevzu'dur, diyen isnadını tasrih etmemiştir. Senedler ise muhteliftir. İsnad sahih olduğu vakit mürsel hadisler de cumhura göre huccettir. Bunun için İbn-i Medini mürsel olan hasen hadisleri sıka'lar, mevsuk ve güvenilir kimseler rivayet ederse sahihdirler, dedi. Darekutni de Merasil'inde; hadis zayıfdır, i'timad isnadadır, dedi.
165) “Vatan sevgisi, imandandır."
Zerkeşi, bunu hadis olarak bulamadığını söyledi. Seyyid Muinü'd-Din es-Safuri, sabit değildir dedi. Eskilerin sözü olduğunu söyliyenler de vardır. Sehavi de; aslını bulamadım, fakat ma'nası sahihdir, dedi. Menufi de, ma'nasının doğruluğunu iddia etmek şaşılacak bir şeydir, çünkü vatan sevgisi ile iman arasında bir münasebet yoktur. Hatta bunu, "Eğer biz onlar üzerine kendinizi öldürün veya diyarlarınızdan çıkın diye hükmetsek, çokları bunu kabul etmezdi." Görülüyor ki, bunların imanı olmadığı halde vatanlarını severler. İşte bu ayet-i celile bu iddiayı çürütüyor. Bazıları; bu söz "Vatanını ancak mü'min sever" anlamında değil ki, bu şekilde i'tiraz edilsin. Belki hadisin ma'nası "Vatan sevgisi imana münafi değil" demekti, dedilerse de hadisde vatan sevgisinin iman alemetinden sayıldığı meydandadır. Bu sevgi de ancak mü'minde olduğu vakit bu hükmü alır, yani iki mü'minden biri vatanına bağlı olmayıp vatanını sevmiyor, diğeri seviyorsa, vatanını sevenin imanı daha kuvvetli olduğuna delildir. Yoksa imanı olmayanların vatanlarını sevmelerinin iman ile bir münasebeti yoktur. "Bize ne oldu ki Allah yolunda savaşmıyalım? Halbuki biz evlerimizden ve memleketlerimizden çıkarıldık." mealindeki ayet-i celilesine nazaran hadis ma'na bakımından sahihdir. Sonra şayet hadisdeki "Vatan" kelimesinden maksat, babamız Hazret-i Adem'in de ilk meskeni olan Cennet'tir veya "Ümmü'l-Kura" ve kıblegah olan Mekke'dir veya Sofilerin asıl vatan kabul ettikleri ve Kur'an-ı Kerim'de "Nihayet Rabbine varacaksın" buyurulduğu gibi Allah'a rücu veya memleketine de doğup büyüdüğü vatan murad edilirse, hadis lafzı bakımından da sahih olur. Sonra bir şeyin bir şeye alamet olması, ona ihtisasını gerektirmez. Mesela "Ahde vefa, imandandır.", Arabı sevmek imandandır." buyurulmuştur. Halbuki bu vasıflar yalnız iman edenlerde değil, iman etmiyenlerde de görülür.
166) “Kediyi sevmek imandandır."
Es-Sağani ve diğerlerinin dediği gibi uydurmadır. "İman hasletlerindendir" demek daha doğrudur. Bununla beraber diğer iyi vasıflarda olduğu gibi imanı olmayanlarda da bulunabilir. "İman alemetlerindendir" diye takdir edilemez. Sa'd-i Teftazani ile Seyyid-i Cürcani; böyle takdir etmişler ve masdarın mef'ulüne izafeti kabilindendir, dediler.
167) “Parmaklarını hilalleyenler ne güzel kimselerdir."
Es-Sağani, abdestte veya yemekten sonra ellerini yıkarken parmakları hilallemek ma'nasında olduğunu söyledikten sonra mevzu olduğu meydandadır, dedi. Ben de derim ki: Lafzı bakımından uydurma olduğu meydanda, fakat ma'na bakımından sübutu yine meydandadır. Çünkü sakal veya parmakları hilallemeğe, aralamağa ve aralarını yıkamağa dair hadisler varid oldu ve hatta sünnet-i müekkededen sayıldı. Gerçek hüküm verebilmek için senedlerindeki ricale bakılır.
168) “Hac, zayıfların cihadıdır."
Es-Sağani yanlışlıkla bu hadisi mevzu hadisler arasına almıştır. Halbuki hadisi Ahmed ve İbn-i Mace Ebu Ca'fer Muhammed b. Ali el-Hüseyn'den, o da Ümmü Seleme'den merfu olarak hasen isnad ile rivayet etmişlerdir.
169) “Ense çukurundan kan almak unutkanlığı iras eder, ondan uzaklaşın."
Deylemi, Ömer b. Vasıl yoluyla rivayet etti ve dedi ki: Muhammed b. Sevad Malik b. Dinar'dan, o da Enes'den merfu olarak rivayet etti. Halbuki Hatib, İbn-i Vasıl'ı hadis uydurmakla töhmetlendirdi. Resul-i Ekrem başının yumuşak yerinden kan aldırmıştır.
170) “Mekke ve Medine'de birer kabristan olan Hacun ile Baki oldukları gibi alınır ve Cennet'e konulurlar."
Hadisi Zemahşeri Keşşaf'da irad etti. Zeylai ve Askalani de rivayet ettiler. Suyuti hadis hakkında sükutu tercih etti.
171) “Selamı hazf etmek."
İbn-i Kattan, ne mevkuf ve ne de merfu olarak sahih değildir, dedi. Ben de derim ki: Ebu Davud ile Tirmizi ve Sahih'lerinde Huzeyme ile Hakim, Ebu Seleme'den o da Ebu Hureyre'den rivayet etmişlerdir. Ma'nasını da şöyle tevcih etmişlerdir: Cemaatin imamı geçmemesi için imamın sür'atle selam vermesi demektir. Bazı Malikiler uzak bir ma'na ile imamın yalnız "Essalamü aleyküm" demekle yetinip "Ve rahmetullah" demesidir, dediler.
172) “Hayvanlar otu yediği gibi cami'lerde konuşmak da sevapları yer mahveder."
Bulunamamıştır.
173) “İyilerin iyilikleri, Allah'a daha yakın olan mukarrebler için seyyiedir."
Hadis değil, belki Sa'dü'l-Harraz'ın sözüdür.
174) “Nafile ibadetlerinizi güzel yapınız ki, onlar ile farzlarınız kemal bulsun."
Ma'na bakımından her ne kadar sahih ise de lafız bakımından aslı yoktur.
175) “Hasan rahmelidir"
Ebu Hazim Et-Tabiin'in sözüdür.
176) “Hasud nail-i meram olamaz."
Risale-i Kuşeyriye'de denildiği gibi eskilerden birinin sözüdür.
177) “Alimin sohbetinde bulunmak, bin rek'at namazdan efdaldir. "
İhya'da bu şekilde yazılı olan bir hadis, Ebu Zer'den rivayet edilmiştir. Iraki diyor ki: İbn Cevzi bunu Ömer hadisinden olarak Mevzuat'ına almıştır. Ebu Zer rivayetinden bulunmamıştır.
178) “Küçüklükten ezberlemek, taşa yazmak gibidir."
Bu ifade ile sabit değildir Fakat Hatib Cami'inde İbn-i Abbas'dan merfu olarak rivayetinde; "Küçük çocuğun ezberlemesi taşa yazmak, büyüğün ezberlemesi ise suya yazmak gibidir." şeklinde rivayet etmiştir.
179) “Bir kişi hakkında verdiğim hüküm, bir toplum hakkında verdiğim hüküm gibidir."
Iraki'nin dediği gibi, aslı yoktur. Müzeni ile Zehebi de bu hadisi inkar etmişlerdir. Zerkeşi de bilinmediğini söyledi.
180) “Hayber kapısını Ali'nin koparıp taşıdığı hakkında.”
Hadisi İbn-i İshak Siyer'de anlattı, fakat ulemadan bazıları bunu inkar etti. Sehavi; bunun birçok rivayet yolları varsa da hepsi boştur, dedi. Zerkeşi de; hadisi Hakim'in Cabir'den şu ifade ile rivayet ettiğini söyledi: "Hazret-i Ali kale kapısına gittiği vakit kapının birini koparıp yere serdi. Sonra altmış kişi bir araya gelerek kapıyı kaldıramadılar." Ayrıca İbn-i İshak da Siret'inde Ebu Rafi'den yedi kişinin kaldıramadığı rivayet etmiştir.
Dostları ilə paylaş: |