KADEV YAŞAMI
362
363
KADIN YAŞAMI
Osmanlı döneminde kadın giysilerine örnekler: 16. yy'da ev kıyafetleriyle kadınlar (solda) ve 18. yy'ın ortalarında düğünlerden sonra yapılan
bir paça gününde kadınları betimleyen anonim bir resim.
Viyana MÜH Kütüphanesi Yazmalar Böl., 8626/Osmanlı Döneminde istanbul Kadınları, İst., 1984 (sol), Sevgi Gönül koleksiyonu/Çağlar Boyunca Anadolu'da Kadm, 1994
Eminönü'nde kadın taksi şoförü, 1930'lar.
Salahatîin Giz
na çıkabilmişlerdir. Hattâ sokakta dolaşan kadınların sayısı 19. yy'da istanbul'a gelen bir ingiliz kadınını şaşırtmıştı: "Bir erkek kalabalığının arasına serpiştirilmiş kadın miktarı da tahminin çok üstünde idi. Rahat ve korkusuz köprüyü geçmekte olan bu beyaz, kırmızı, mavi, yeşil ve mor renkli kıyafetlere bürünmüş kadınların, şeffaf peçeleri arkasında parlayan siyah gözlerinden başka bir şey görmek mümkün değildi..."
Hali vakti yerinde olan kadınlar şehir içinde "koçu" denilen yaysız arabalarla dolaşırlardı. Koçu arabaları genellikle gösterişsiz olur, pencereleri kafesle kapatılır, içleri cevizle kaplanıp, kumaşla döşenirdi. Bunların binmek ve inmek için küçük merdivenleri vardı. Ancak sultanların ve kimi seçkin kadınların özel koçuları olur, diğerleri kira arabası kullanırlardı. Yaylı arabalar çıkınca koçular kullanılmaz oldu (bak. arabalar). Daha sonraları kupa, landolar çıkmış, kadınlar daha sonra da körüklü faytona binmeye başlamışlardı.
Kadınlar uzun seyahate nadiren çıkarlardı. Bu da çoğu kez hacca gitmek için olurdu. Bu uzun yolculuklarda koçu arabalarından daha rahat taşıma araçlarından, örneğin at ya da katır tarafından taşman tahtırevanlardan yararlanırlardı.
Eğlence Hayatında Kadınlar: Kadınların başlıca eğlenceleri, birbirlerine misafirliğe ve toplanıp mesire yerlerine gitmek, Kâğıthane ve Boğaziçi'nde kayıkla gezmek, alışveriş yapmaktı.
Kadınların en kolay ziyaret edebilecekleri kişiler kendi aileleri olurdu, bu fırsat da sık sık çıkmadığı için bu çeşit ziyaretler bazen 15-20 gün uzardı. Kadın, küçük çocukları ve cariyelerim alarak annesi, kız kardeşi, teyzesi, kayınvalidesinde birkaç hafta kalabilirdi. O da aynı şe-
kilde onları kendi evinde misafir ederdi. Böylece birçok aile hemen hemen bütün yıl boyunca birbirlerinin misafiri olarak vakit geçirirlerdi.
Hamama gitmek kadınların başlıca eğlencelerinden biriydi. Öyle ki, 17. yy'da kadının, "kocası ona mecbur olduğu şeyleri, ekmek, pilav, kahve, haftada iki defa hamama gitme parası temin edemiyorsa boşanma hakkına sahip olduğu" bildirilmektedir (bir diğer boşanma nedeni de erkeğin iktidarsızlığı ya da kadından normal olmayan zevkler istemeye kalkışmasıydı. Kadın bu durumda kadı huzuruna çıkarak kocasından ayrılma talep eder, kadı sebebini sorduğunda hiç konuşmadan ayağından pabucunu çıkarıp ters çevirerek yere koyardı). İstanbul'da bir dönemde zengin konaklarında 15.000 özel, halk için de 155 çarşı hamamı olduğu kaydedilmektedir.
Mezarlık gezileri kadınlar için aynı zamanda bir piknik olurdu, istanbul'a gelen birçok yabancı, mezarlıklarda oturup yemek yiyen, çocuklarını salıncakta sallayan kadınlardan hayretle söz etmektedir.
Mesire yerlerine arabayla ya da kayıkla gidilirdi. Bir ailenin özel kayığı olmasa da zarif ve değerli kumaştan bir kayık takımı, al renkli ehram, gümüş ve armudi seyir aynası, gümüş su tası ve sürahisi, iki gözlü Venedik sepeti, sefer tası, sofra takımı bulunurdu. Al ehram, kayığın kıç üstüne serilir, saçakları deniz sularına de-ğercesine kayığın iki tarafına salıverilirdi.
Ünlü Kâğıthane âlemlerinin(->) en hareketli, en parlak zamanı ilkbahar mevsiminin cuma günleri idi. Hıristiyanlar ise pazar günleri giderlerdi. Kadınlarla erkekler ayrı ayrı otururlardı. Birinci köprüden itibaren içeriye doğru sahilin bir tarafı kadınlara, diğer tarafı erkeklere, iç kısmındaki
top ağaçların altı da arabalılara ayrılmıştı. Kadınların mesire yerlerindeki davranışı da kurallara bağlanmıştı. Örneğin, 1752'de "hafifmeşreb kadınların namahremlerle buluşması" dolayısıyla çıkarılan fermanla "kadınların arabalarla uzak mesirelere gitmeleri yasak edilmiştir. Gidenlerle onları yasağa rağmen arabasına alıp götürecek arabacılar, yakalandıkları gibi istanbul'dan taşraya sürüleceklerdir".
İstanbul'un seyir yerleri hakkında 186i' de yayımlanan "tembihname"de ise herkesin gidebileceği mesireler sayıldıktan sonra şöyle deniyordu: "Fakat erkek ve kadınlar için özel yerler bulunduğundan kadın ve erkek karmakanşık oturmayacak ve oturamayacaktır. Şayet bunun aksine hareket edenler olursa kanunun 254. maddesine göre cezalandırılacaktır". İstanbul Boğaziçi ve Üsküdar seyir yerlerinden bazısı sırf cuma günleri kadınlara ve pazar günleri erkeklere mahsus olduğu için Kâğıthane, Moda Burnu, Fenerbahçe, Hacı-hüseyin Bağı, Ihlamur, Küçükçiftlik, Tak-simönü, Küçük ve Büyük sular, Çubuklu, Hünkâr İskelesi ve Arnavutköy'e cuma ve sair günlerde gidilebilirdi. Ancak pazar günleri Müslüman kadınların buralara gitmesi yasaktı. Gidenler olursa, yukarıda adı geçen kanun gereğince cezalandırılırlardı. Maslak, Şişli, Levent Çiftliği, Pangaltı, Zincirlikuyu gibi bazı yerler ise "öteden beri seyir yeri olmadığından" hangi gün'o-lursa olsun Müslüman kadınların araba ile durması ve sereserpe oturması tamamen ve kesin olarak yasaktı.
Kadınlar evlerde de düğün, doğum gibi nedenlerle çeşitli eğlenceler düzenlerlerdi. Sarayda ve devlet ileri gelenlerinin haremlerinde her zaman dans etmesini bilen cariyeler olurdu. Hem efendilerini, hem de hanımlarını eğlendiren onlardı. Diğer aileler ise profesyonel çengilerin hizmetlerinden yararlanırlardı. Evinde çalgı çaldıracak veya oyuncu oynatacak kimseler izin almak zorundaydılar. Bu izin para ödeyerek alınır, bunu yapmayanlar ise izin için verecekleri paradan daha çok ceza ödemek zorunda kalırlardı.
19. yy'm ortalarında kadın topluluklarına gösteri yapan çengilerin(-«) birçok kollara ayrıldığı kaydedilmektedir. Kolbaşı ve muavini ile beraber bir kol 12 kadından oluşurdu. Bunların yanında ikisi daire, birisi keman, biri de çiftenara çalmak üzere 4 tane de çalgıcıları bulunurdu. Çengiliğe heves edenler kolbaşı hanımın evindeki özel meşkhanede talim ederek 30-35 yaşlarına kadar sanatlarını icra ederlerdi. Bunların bulundukları başlıca yer Tah-takale Kadınlar Hamamı olup, derme çatmaları ise Ayvansaray'da Kıpti mahalle-sindeydi.
Ali Rıza Bey "çengilere, hamam ustalarına ve bunlarla sıkı fıkı canciğer olan bazı mirasyedi hanımlara zürafa (ince takım)" denildiğini anlatmaktadır. Bu "ince takım" kadınlar, zürafalığa alamet olmak üzere kenarları "ciğerdeldi", köşeleri "ah ah" işlemeli mendil bağlarlardı. Yazar, bu kısım kadınların cemiyet hayatına muhalif bir hayat geçirdiklerini, erkeklerden zevk alma-
dıklarım, kendi kendilerine kaldıkça âşıkane beyitler, kıtalar okuduklarını söyler.
Dostları ilə paylaş: |