İMAR PLANLARI
İstanbul'un planlı gelişme dönemi, Cum-huriyet'ten önce Osmanlı döneminde II. Mahmud (hd 1808-1839) ile başlamıştır. Bu dönüm noktasından önce, bugünkü anlamda olmasa bile, devletin ve mahallelilerin oluşturdukları belli imar kuralları dizisi geçerli olmuştur.
Fetihten sonra İstanbul'un ilk evleri kurulurken Türklere arsalar mülk olarak verilmekteydi. Ancak daha sonraları bunun sakıncalı olacağı fark edilmiş, Nişancı Meh-med Paşa'nın önerisine uyularak konut a-razisi üzerinde mülkiyet kaldırılmıştır.
Bizans döneminden kalma anayollar muhafaza edilmiş; buna bağlı olarak açılan yollarla mahalleler birbirine bağlanmış; giderek sokaklar çıkmaz sokaklara dönüşerek bir ulaşım ağı sistemi kurulmuş;
yol ve sokaklardan girişi olan arsalar devletten ya da vakıflardan kiralanarak üzerine evler yapılmıştır.
Bu inşaatlar sırasında komşuların katılımı esastı. Sokak sakinleri yeni yapılacak evin ya da evlerin, mevcut binalara saygılı ve uyumlu olarak biçimlenişini yönlendirmek üzere görüş bildirebiliyor ve yeni komşuları ile bir anlamda sözlü bir anlaşma (akit) yapıyorlardı. Bu kurallara uyulup uyulmadığını denetlemek mimarbaşı-nın göreviydi. Bu nedenle mimarbaşın-dan izin almadan kent içinde veya kenar yerleşmelerde bina yaptırmak olanaksızdı. Bina yükseklikleri sultan fermanlarıy-la belirlenirdi. Sokaklara ve diğer arsalara tecavüzü önleme görevi de mimarba-şına aitti. Mülkiyete bağlı olmadan, tahsis yoluyla elde edilen arsalar üzerine yapılan evlerin herhangi bir sebeple yıkımından sonra, imar açısından büyük sorunlar doğmaktaydı. Mütevellilerin ve vakıf sandıklarının, icarlıların, hissedarların müdahaleleri yüzünden yeni ev yapımı oldukça meşakkatli ve zor gerçekleşebiliyordu. Yıkılan bir evin enkazının kaldırılması bile mahkeme ilamı gerektirdiğinden, ev sahipleri evlerinin eskimemesi için olağanüstü bir çaba içindeydiler. Her sene bakım yapılır, evler boyanır ve yeni kış sezonuna hazırlanırdı.
15. yy'dan Tanzimat'a kadar İstanbul kentinin fiziksel ve toplumsal oluşumunda önemli yeri olan evlerin, binaların mekânsal konum ve bulundukları semte göre biçimlenişlerine ilişkin imar kurallarının oluştuğunun ipuçlarına, mahkeme kayıtlarında rastlanmaktadır. Altlı üstlü binalar "menzil", tek katlı küçük evler "beyt" olarak isimlendirilmekteydi. Üç katlı binalara daha çok Galata'da izin verilmiştir. 15. yy' dan sonra kentin nüfusu artmaya başlayınca cihannüma ve üst kat ilavelerine i-zin çıkmıştır.
Konutlarla ilgili davalardan anlaşıldığına göre Tanzimat dönemine gelene kadar, kat yükseklikleri, cephe genişlikleri, kat sayıları vb konularda çeşitli kurallar belirleyen imar ve zabıta kanunları ge-
çerli olmuştur. Mülk sahipleri ve ustalar binaları diledikleri gibi değil, ancak belli kurallara uyarak yapabiliyorlardı.
İstanbul'un gerçek anlamda planlı döneme geçişi 1830'larda başlamıştır. II. Mahmud döneminde başlatılan harita çalışmaları belli ölçülerde önerileri de içeren planlamalara dönüştürülebilmiştir. 1837'de yapılan Alman Helmuth von Moltke(->) planı bu anlamda bir çalışmaydı. Özellikle bazı yolların genişletilmesi kararlarını içeriyordu. Bu plan 1852'de geliştirilmiş; kent çevresindeki gelişmeleri yönlendirirken kent içindeki değişiklik önerilerini de kapsamına almıştır.
Planlı dönemin ikinci aşamasına oldukça uzun bir aradan, ancak Cumhuriyet'ten sonra geçilebilmiştir. 1933'te sınırlı bir yarışma açılarak Almanya'dan Herman El-götz(~0, Fransa'dan Alfred Agache(~>), İtalya'dan H. Lambert(->) davet edilmiş ve her üç plancının İstanbul için önerdikleri planlar İstanbul Belediyesi'nin oluşturduğu jüri tarafından değerlendirilmiştir. Dönemlerinin önemli şehircilik uzmanları o-lan bu plancılardan, Berlin Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Herman Elgötz'ün ö-nerisi benimsenmiş, ancak Rio de Janeiro kentini planlamış önemli bir şehirci olan Agache ve Chicago, New York, Paris planlamalarına katılmış ünlü bir plancı olan Lambert'in çalışmaları da yabana atılmamış; jüri her üç plancının önerileri ile kendi eleştirilerini birleştirerek bir rapor oluşturmuştur. Bu rapor İstanbul'un iman için ciddi kararlar içeren ilk belgedir. Elgötz planının başlıca önerileri şunlardır: İstanbul Limanı, Haliç dışına çıkarılarak Haydarpaşa'ya ve Yenikapı'ya taşınmalı ve bu iki yeni liman Sirkeci'ye feribotla irtibat-landmlmalıdır. Eski İstanbul'un, Beyoğlu' nün Halic'e dönük yamaçları iş merkezi alanları olmalı, İstiklal Caddesi'nin iki yanı ise ticaret merkezi olarak geliştirilmeli ve buradaki binalar revaklı olmalıdır. Top-kapı ile Kadıköy Kurbağalıdere ağır sanayi bölgesi, Sultanahmet ile Taksim kültür merkezi olarak işlevlendirilmelidir. Beyazıt ise yönetim merkezi olmalıdır. Hava-
imar 5j
planlarında
yapılan
değişikliklerle
yüksek
yapılanmaya
açılan
Kadıköy
bölgesi son
20 yılda
eski kent
kimliğini hızla
kaybetmiştir.
Dostları ilə paylaş: |