Bibi. Ç. Gülersoy, Boğaziçi Koruları, ist., 1970.
FAİK YALTERIK
HIDİV KASRI
Çubuklu üstünde geniş bir koruluk içinde yer alan, Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa' nın köşkü. Çubuklu Sarayı ya da Çubuklu Kasrı olarak da bilinir.
Mısır valileri içerisinde bir tür egemenlik hakkım ilk kez 1866'da Abdülaziz'den (hd 1861-1876) elde ederek ilk "hıdiv" o-lan İsmail Paşa, İstanbul'daki yazlığı olarak Emirgân Korusu'nu seç'miş, sahildeki büyük ahşap sarayda oturmakla beraber, arka korulukta 4 köşk daha yaptırmış ve deniz âlemleri ile ünlü debdebeli bir hayat yaşamıştı. Giriştiği büyük borçlanmalarla iflası sebebiyle İngiliz ve Fransız hükümetlerince indirilmesi üzerine (1879), yerine geçen Tevfik Paşa'nın saltanatı kısa sürdü, 1892'de 45 yaşında iken ansızın öldü. Oğlu Abbas Hilmi Paşa, genç yaşta idareyi ele aldı. Fakat ülkesi İngiliz işgali ve kontrolü altında idi. Kendisi ise Alman Avusturya ekolünde askeri bir eğitim almış olduğu için, İngiliz sömürgeciliğine karşı duygular içindeydi. Bu sebeple Anglosakson dünyasına karşı, Germen ve Osmanlı desteği aradı. Bu ise, Osmanlı payitahtında daha uzunca süreler oturmasını ve hem çağdaş görünümlü, hem etkili bir yaşam çerçevesi edinmesini gerektiriyordu.
Genç adam, bu ihtiyaçla önce 1903'te Çubuklu kıyısındaki 2 ahşap yalıyı satın
HIDtV KASRI
62
«53
HIDİVA SARAYI
L Dünya Savaşı sonrasında 1920'li ve 1930'lu yılları, Çubuklu Sarayı, Cenevre' deki villa ve Fransa'da Chartres şehrindeki malikâne arasında geçiren sabık hıdiv, Almanya ile temasını hiçbir zaman kesmedi. Savaş sırasında Çubuklu'nun başlıca ziyaretçisi, Sefir Wangenheim idi. Bir ara kendisiyle görüşmeye gelen ingiltere Sefiri Lewis Mallett, onun Alman dostluğundan vazgeçemeyeceğini görerek, damadına öfkeyle "Paşanın hâlâ yanlış ata para yatırdığını" ifade ederse de, durum değişmez ve 1930'lu yılların başında Berlin'de ortaya çıkan tehlikeli bir tip, sabık hıdiv için yeni bir umut kaynağı olur: Adolf Hitler. Onunla temasa geçen Paşa, Mısır'ın kendisine geri verileceği vaadini alınca, Almanya'nın yeni iktidarına daha yakın oturabilme amacı ile, İstanbul'u terk etme kararını alır ve dostluk kurduğu Atatürk'ün kararı ile, İstanbul Belediyesi, Çubuklu Sarayı'm 60.000 lira gibi sembolik bir bedelle ve taksitle satın alır. Hıdiv, ayrılmadan önce eşyaları müzayede ile satmıştır.
Hıdiv Kasrı Çubuklu Korusu olarak da bilmen Hıdiv ismail Paşa Korusu içinde yer alır. Gürol Kara / TETTV Arşivi
alarak bir süre oturdu. Sonra yalı arkasındaki yamaçları ve üst düzlüğü kapsayan toplanı 270 dönümlük ve bağ, bahçe-tar-la türünden arazileri peyderpey iktisap e-derek, ağaçlandırmaya başladı.
Buraya Batı'mn villaları tipinde bir malikâneyi oturtmak baş arzusu idi. 1907'de tamamını üzerine geçirdiği bu üst platoya, şimdiki saray binasını aynı yıl inşa ettirmiş olduğu, yapının 1983-1984'teki onarımı sırasında kalorifer kazanında bulunan birkaç belge ile aydınlık kazanmıştır. Bu kâğıtlar, hıdivin inşaat ve onarım işleri müdürü italyan Mimar Delfo Seminati'nin düzenlendiği, ahır, ağıl ve lojman olarak iki müştemilat binasının yapım bedelleri ile ilgilidir. 1907-1914 arasındaki 7 yıl, hıdiv ve İstanbul'daki sarayı açısından, olaysız ve tatlı yıllar olarak akıp gitti.
italyan mimarın eseri, olanca görkemi ile yükselmişti. Dıştan bir "Toscana villası" görünümünde, orta mermer holü bir antik Roma "rotondo"su, zemin katın lambrili salonları, dönemin moda üslubu olan art nouveau(->) stilinde tutulmuş, mermer teraslarla çevrili binanın, yüksek kulesi de, Boğaziçi'nin yarısını seyrediyordu.
Hıdiv
Kasrı'nda
havuzlu
alanın
üstündeki
vitraylı tavan.
Ahmet Kuzik,
1989
1914 yılı girdiğinde, başlayan trajik gelişmeler, Çubuklu Sarayı'm da etkiledi: Mısır'da güçlenen milliyetçi akım, hem padişaha, hem hıdive, hem ingilizlere karşı idi. Fakat ingilizler bunu hıdivin tahrikiyle i-zah ettikleri gibi, savaş çıktığında Osmanlının buna katılmasına karşı olan Mısırlı sadrazam Said Halim Paşa'nın sonradan susmasında da, hıdivin etkisi olduğu kuşkusuna kapıldılar. O yüzden 1914 tarihli Kahire Kararnamesi ile hıdiv azledilip, Mısır'daki bütün mal ve mülklerine el konuldu. Bir anda tahtım ve servetinin büyük kısmını kaybeden Abbas Hilmi Paşa, İsviçre'ye ve oradaki parasına sığındı, kendisine yeni bir yat alıp, Akdeniz gezilerine başladı.
II. Dünya Savaşı içinde Cenevre'de yaşayan kalp hastası Paşa, 1944'te bütün ü-mitlerinin söndüğünü görmekle, bir kriz sonucu dünyadan ayrılır. Çubuklu Kasrı, 1937'den 1983'e kadar "metruk" kalmıştır. Belediye 1950'ler ve 1960'larda bahçeye motel binaları inşa etmek gibi projeler ü-retmiş, fakat hiçbirini gerçekleştiremeye-rek, boşalan ve harap hale gelen saray binasını, yerli filmcilere günlük kiraya vermekle yetinmiştir. Saraya atları bile sokan bu kullanımlar sırasında, ayrıca, orta hol üstündeki Fransız tavan vitraylarının, ışığı çoğaltma gerekçesiyle kırıldığı da bir gerçektir.
1982'de Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu'nün çalışmalarım yeniden değerlendirmeye alan askeri yönetim, olumlu kanıya varınca, 1. Ordu Komutanı Haydar Saltık'ın tavsiyesi üzerine, Çubuklu Kasrı' nın da onarımı kuruma bırakılır. İki yıl süren köklü restorasyonda en büyük güçlük, kışın kuzeyin kar ve yağmurlarına açık cilan yüksek kulede yaşanmıştır. İç döşemede art nouveau stilinin özelliklerine uyulmuştur. Tüm onarım ve iç donatım, 18.000 Cumhuriyet Altım'na mal edilmiştir. Açılış 24 Temmuz 1984 tarihinde Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren tarafından yapılmıştır. Ertesi günü Bakanlar Kurulu üyelerinin de gezdikleri kasır (saray) halkın her tabakasının ziyaretine haftanın her günü ücretsiz açık tutulduğu gibi, iç salonları restoran, üst kat odaları otel, iç mermer salonu ile köşke yakın bahçeleri ka-fe olarak hizmet vermektedir.
Yaklaşık 1.000 m2'lik bir inşaat üstüne oturan yapı, doğu yönünde düz; kuzeybatı ve güney yönlerinde yarım daire biçimi bir cepheye sahiptir. Yapı içerde, çevresindeki salonları ile, mekânın tam ortasına yerleştirilen, anıtsal bir çeşmeyi havi, karakteristik biçimini almaktadır.
Güney yönüne bakan ana giriş kapısından, önce, birinci hole girilmektedir. Bunun sağından, iki basamaklı bir kapı ile iç içe iki büyük odaya geçilmekte, sol tarafındaki bir kapı ile de, solda giriş katı mutfağına ve hemen onun sağındaki bir merdivenle aşağı mutfak kısmına geçilmektedir.
Ana giriş kapısının içerisinde, bu küçük
Hıdiv Kasrı'nın ortasındaki havuzlu alan. Erkin Emiroğlu, 1981
mermer holden sonra karşıya gelen kapı ile binanın orta holüne geçilmektedir. Kapının camlı kısmı, kurşunlu vitrayla yapılmış üzüm salkımı desenlerini havi, çok güzel bir geçiş elemanıdır. Ondan sonra birkaç mermer basamakla çıkıldığında, iki yandan, geniş ve masif mermerden basa-maklarıyla iki merdiven, geriye doğru uzanarak, bir platoda buluşmakta ve yine masif mermerden basamakları ve balustradla-nyla, tekleşen bir anıtsal merdiven, üst kattaki yatak bölümüne çıkmaktadır.
Ana giriş katında, holde devam edildiğinde, tam ortada, anıtsal çeşme yer alır. Bunun üstü açıktır, çatıya varan üst noktasında, 8-10 nüansın yer aldığı, zengin bir vitrayla renklenir. Art nouveau üsluptaki bu parçanın üstünü, dış tesirlere karşı cam bir fener örter. Birinci katta yer alan yatak odaları, tam ortadaki bu boşluğa masif bir ahşap parmaklığın çevresinden bakar.
Giriş katında çifter-çifter, toplam 16 masif mermer sütunun yer aldığı bu anıtsal çeşmenin ortasında, 1,80 m yükseklikte mermer bir fıskiye vardır, sularını, zeminde yer alan alçak derinlikteki bir havuza döker.
Bu holde, havuzun arkasında tam karşıya gelen cephede, sadece üst yatak katına çıkan bir asansör vardır. Asansörün her iki kata bakan cephesi, sarı pirinç metalden yapılmıştır. Giriş katın cephesindeki camlar, prizma şeklinde, kristal kareler halindedir. Bu holün sağ tarafında, yani doğu yönünde, binanın düz cephesini teşkil eden, tümü mermer bir salon yer alır. Bir ana kapıdan sonra, iki tarafa birer mermer koridor uzanır. Sağ koridordan, yukarıda sözü geçen iç içe iki odaya geçilir. Sol ko-
ridordan tavanı aynalı ve kristal ışıklı köşe salona geçilir. Bu salon, yuvarlak büyük bir pencereyle mermer salona bakar.
Giriş noktasından mermer salona birkaç basamakla inilir. Sağ taraftaki duvarda, tavana kadar anıtsal bir çeşme yer almıştır. Mozaiklerle süslü bu çeşmenin zemine yakın kısmı, mermer bir tekneyle süslenmiştir. Merdivenlerin karşısı ise, boydan boya demir çerçeveli camdır ve oradan, bina yanındaki, etrafı mazı çamlarıyla çevrili geniş iç bahçeye geçilir. Havuzlu orta mekândan karşıya ilerlendiği zaman, kuzeybatı cephesini teşkil eden konkav biçiminde, iki şömineli salona girilir. Bu salon, iki kapıyla, önündeki mermer terasa açılır. Mermer teras, bahçeden l m kadar yükseklikte olup, 24 adet masif büyük beyaz mermerden sütunlar, üstteki yatak katının balkonuna destek sağlar. Bu terastan, eskiden Boğaziçi görünürmüş, fakat peyzaj mimarisi prensipleri düşünülmeden yapılan dikimler sonucunda, bina önündeki a-ğaçlar, zamanla çok büyüyerek, panoramayı kapatmış bulunuyor.
Binanın ortasındaki havuzlu mekândan, aralık bir kapıyla, sola girildiği zaman ise, sarayın yemek salonuna geçilmektedir. Bu salon, daire biçimindeki şömineli salona da, ara bir kapıyla geçit verir. Şömineli salondan da, yine bir ara kapıyla, tamamı aynalı kristal salona, oradan da mermer salona geçilebilmektedir. Böylece bütün salonlar arasında, ortadaki havuzlu mekânı çerçeveleyen, yuvarlak bir trafik yapmak mümkündür. Bunu sadece giriş holü keser.
Ana giriş kapısının arkasındaki boşlukta yer alan masif merdivenlerden birinci kata çıkıldığı zaman, orta mekân, daire biçimindedir. Tam ortasındaki boşluktan, aşağıdaki havuz ve yukarıdaki vitray seyredilir.
Sağ tarafta, aşağıdaki mermer salonun üstünde 6 adet oda yer almıştır. Bunların üçü, önlerindeki geniş bir balkondan, iç bahçeye bakarlar. Etrafı porsuk ağaçlarıyla çevrili bu iç bahçe, TTOK tarafından çimenle döşenmiş ve bodur gül fidanlarıy-la doldurulmuştur.
Hıdiva
Sarayı'nda,
korkuluklarında
bitkisel ve
çiçeksi
biçimlerin
hâkim olduğu
merdivenlerden
biri (solda) ve
caddeye bakan
cepheden
bir ayrıntı.
Fotoğraflar
Erkin Emiroğlu
Alt kattaki şömineli salonun üstüne gelen daire biçimindeki parça, kendi iç banyoları, tuvaletleri ve banyo odaları o-lan, iki büyük yatak odasına sahiptir. Tavanları muhteşem bir lambriyle kaplı bu iki salonun birisi, hıdivin kendisine aitti. Gardropların bir tanesinin ucundaki aynalı kapı, gizli bir geçittir ve ortadaki hole çıkar.
Birinci kat holünün sol tarafındaki ara koridordan, güneybatıya bakan büyük odaya ve binanın büyük seyir kulesinin a-sansörüne geçilir. Kuleye ortadaki asansörle çıkılabildiği gibi, ahşap katlar ve demir aksamla örülmüş geniş bir merdivenle de çıkılabilir. Kulenin balkonlu bir orta katı ve açık bir terası mevcuttur.
Birinci katın merdiven başından sağ kapıya girildiği zaman, dar bir merdivenle servis katına çıkılır. Burada da, çepeçevre 8 adet oda yer almaktadır. Koridorun u-cundan ise, binanın kare biçimindeki ci-hannüma kısmına çıkılmaktadır. Bu seyir yerinin ortası merdiven boşluğudur, bir cephesi yan çatıya bakar, üç cephesinden çevre seyredilir.
ÇELİK GÜLERSOY
HIDİVA SARAYI
Hıdiva Sarayı veya Hıdiv Yalısı olarak tanınmış olan bina, Boğâz'ın Rumeli yakasında, Bebek'te, Cevdet Paşa Caddesi ile deniz arasında ve Bebek Meydanı'nın ğü-neyindedir. Yalı, Akıntıburnu'ndan başlayıp Rumelihisarı Kayalar mevkiine uzanarak bir yay çizen Bebek Koyu'nun ortasın-dadır.
Hıdiva Sarayı'mn yerinde eskiden büyük bir ahşap yalı olduğu bilinmektedir. Buradaki Halilpaşazade Arif Efendi Yalısı, önce Rauf Paşa'ya, sonra Sadrazam Ali Paşa'ya (1815-1871) geçmiş, paşanın ölümünden sonra II. Abdülhamid (hd 1876-1909) tarafından satın alınarak Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa'nın annesi ve eski hıdiv Tevfik Paşa'nın eşi Hıdiva Emine'ye 1896'da hediye edilmişti.
Yeni saray, Hıdiva Emine tarafından bu yüzyılın başında inşa ettirildi ve Hıdiva Sarayı ve Valide Paşa Yalısı olarak tanın-
HIDİVA SARAYI
64
65
HIGH SCHOOL
di. Halen Mısır Arap Cumhuriyeti İstanbul başkonsolosluk binası ve başkonsolos rezidansı olarak kullanılmaktadır.
Hıdiva Sarayı, yalnız Bebek semtinin değil, Boğaziçi'nin de en önemli yapılarından birisidir ve yalnız mimari kaliteleri ve üslup özellikleri ile değil, boyutları ve konumuyla da göze çarpar. Yapı, gerçekten de, geniş cephesi denize bakan 64x28 m boyutunda ve zemin alanı yaklaşık 1.800 m2 olan, iki tam katla çekme ve çatı katları toplamı olarak yaklaşık 5.000 m2 kullanım alam bulunan küçük bir saraydır.
Dikdörtgen bir kitlesi olan saray, harem ve selamlık olarak iki bölümden meydana gelmiştir. Plan ve kitlede eşit ağırlık verilerek tasarlanan bu iki bölüm, deniz cephesinde simetrik bir düzenlemeyle i-fade edilmiştir.
Plan şeması açık ve okunaklıdır: Sarayın denize dik ekseninin güneyinde harem, kuzeyinde selamlık bölümü vardır. Her iki bölümün de plan şemaları birbirinin aynıdır. Ortada, büyük giriş holleri ve kabul salonlarının ve büyük merdivenlerin bulunduğu ortak ve açık mekânlar vardır. Bu mekânların iki tarafında ve denize paralel doğrultuda dikdörtgen planın iki yanı boyunca oda ve salonlar dizilidir. Harem ve selamlık bölümlerinin birleştiği yerde, tam ortada bir kış bahçesi yer almaktadır. Ortadaki bu merkezi bölüm, harem ve selamlığı bağlayan paralel koridorlarla tamamlanır. Harem ve selamlık koridorları sadece birer kapıyla ayrılmıştır.
Bu şemanın yapıya görkem ve estetik kalite kazandıran mekânları, ortada denize paralel eksen üzerinde bulunan holler ve salonlardır. Pilastr ve kolonlarla hareketlendirilen duvarların çevrelediği, kolonların arkasındaki yan mekânlarla büyüyen bu salonların aslında en önemli elemanı, girişlerin tam karşısına yerleştirilmiş olan merdivenleridir. Giriş hollerim üst katlara bağlayan bu merdivenler, art nouveau(->) literatürünün özgün tasanmları arasına girecek kalitede düzenlemelerdir.
Eğrisel planlı merdivenin korkulukları, kıvrılan, bükülen, dolanan incecik dallar, asma filizleri, atkestanesi yaprakları, tomurcuk ve çiçeklerden oluşan "floreal" (çi-çeksi) anlayışta bir tasarımdır. Merdiveni taşıyan metal çerçeve sistemi ile ilk basamaktaki kolon da yoğun bir bitkisel dekorasyonla yüklüdür, Bu bitkisel ve çiçeksi biçimler, pembe ve yeşilin yumuşak tonlarının renklendirdiği ve yaldızların yer yer parlattığı heyecan verici bir görsel zenginlik sergilerler. Metalden yapılmış çiçek ve yaprakların natüralist esprisi, salonlarda-ki kolonların başlıklarında ve tavan kasetlerindeki bezemelerde de alçıdan yapılmış olarak gözlenir. Kolon başlıklarında iyonik volütlerin veya Korentiyen lotus yapraklarının arasında pembe, mavi kır çiçekleri görülür. Tavan kasetlerinin stilize çiçeklerinde bile renkli dokundurmalar vardır. Merdivenlerin üstü, art nouveau desenli bir ışıkla aydınlatılmıştır. Bu floral motifler, renkler ve ışıklar, tüm bu mekânlara imgesel boyutlar ve derinlikler katar.
Hıdiva Sarayı'nm deniz cephesinden görünümü.
Erkin Emiroğlu
Halen konsolosluk olarak kullanılan selamlık bölümünde üst kattaki büyük kabul salonu, yine büyük bir yemek salonu ve "fumoir" ile birleştirilip mekân olarak daha da zenginleştirilebilmektedir. Konsolosluk rezidansı olan eski harem bölümünde de büyük yemek ve müzik salonları vardır. Haremdeki bu salonların duvarları, pembe ve yeşil rengin önde geldiği art nouveau desenli kumaşlar ve kâğıtlarla kaplıdır. Bunların özgün kaplamalar olduğu Hıdiva Emine'nin sarayda çekilmiş fotoğraflarından anlaşılmaktadır.
Plan şemasının açık ve okunabilir olmasına karşılık sarayın kitle ve cephe düzeninde çeşidi öğe ve biçimlerin kullanılmış olmasından gelen karmaşık bir kompozisyon görülmektedir.
Kitlenin dikdörtgen biçimindeki ana formu, iki tam kat için aynen korunmaktadır. Ancak salonların birbirine göre enine veya boyuna yönlendirilmeleri sonucu cephede geri çekme veya öne çıkmalar yapılmış ve böylece büyük kitlenin istanbul mimarlığının parçalı cephe anlayışına ve dokusuna olabildiğince uyumlanması aranmış görünmektedir. Üçüncü katta oda ve salon dizisi, yalnız deniz cephesinde ve yüksekliği azaltılarak sürdürülmektedir.
Kitleye asıl önemli ve ayırt edici vurguları getiren öğeler, deniz cephesinde i-ki uçta yer alan simetrik konumlu yüksek ve dik bir çatı örtüsü ile kapatılmış olan bölümlerle arkada batı cephesindeki çift kulelerdir. Orta Avrupa çizgileri taşıyan bu öğeler, yapıya öncelikle anıtsal bir görünüm kazandırmaktadır.
Bu yükseltiler, özellikle deniz cephesinde, cephenin iki ucunu tutarak o çok özgün balkon/loggia motifini çerçevele-mektedir. Deniz cephesinin tam merkezinde yer alan ve kule formu verilmiş bir çift baldaken ile vurgulanan balkon/loggia, önündeki kraliyet arması gibi yerleştirilmiş hıdiviyal arma ile birlikte yapının bir saray olduğunu ifade eden bir simge öğesidir.
İstanbul'daki art nouveau örnekleri i-çinde boyutları bakımından en büyük uygulama olan sarayda, Orta Avrupa art
nouveau'su jugendstil'in geometrik biçim-leriyle İtalyan stile floreale'sinin çiçek-si/bitkisel biçimleri bir arada kullanılmıştır. Bu iki farklı art nouveau ekolü, burada yan yana ve iç içedir. Örnekse, barok ve jugendstil karışımı olarak biçimlenen kulelerin pencerelerinde bitkisel biçimli kayıtlamalardır. İçeride büyük resepsiyon salonlarının merdivenleri alabildiğine floral olduğu halde bunlara bitişik kış bahçesinin kapıları, ışıklıkları ve tüm vitrayları geometrik üsluptadır, hatta art deco'ya yakındır.
Cephelerde, genel çerçevede, jugendstil çizgisi belirgindir, ama ikincil mimari öğeler, kapı kemerleri, pencere kasaları, balkon korkulukları, saçak altı destekleri vb floral üslupta biçimlenmiştir. Bu ikincil öğeler arasında, rıhtımı çepeçevre kuşatan parmaklıklar özellikle belirtilmelidir. Jugendstil üslubunda taş dikmeler ve bunları bağlayan karşılıklı iki büyük vo-lütüri oluşturduğu eğrisel zemin bir çerçeve oluşturmaktadır. Bunların içine oturan parmaklık üniteleri yapraklarla floral birikime katılırlar.
Aslında bu yapıda yalnız art nouveau ekolleri arasında değil bu yeni üslupla tarihsel üsluplar arasında da birliktelikler gözlenmektedir. Örneğin, yapının planı, klasik ve akademik ilkelere uygundur. Ama, büyük merdivenlerde, denize bakan çıkmalarda ve balkonlarda barok ve art nouveau bir tasarım öne geçmiştir. Kolonların, pilastr ve tavan kasetlerinin çizgileri klasiktir ama volütlerin arasından çiçekler çıkabilir veya çerçeveler natüralist dallarla bezenebilir. Klasik kurallarla tanımlanmış kimi öğeler, başlıklar, kornişler vb ayrıştırılıp yeniden -ve bir hayli keyfi bir biçimde- birleştirilebilir.
Akademik geleneğin çözülmesi ile yorumlama arasında gidip gelen böyle bir yaklaşımın biçimlenişleri, art nouveau estetiği ile kitsch'in tehlikeli sınırlarında dolaşabilirdi. Ancak tasarımın tümü göz ö-nüne alındığında karşıtlıkların yapının a-macma uygun bir bütünlük oluşturdukları görülür. Yapı, hem geleneksel referansları olan ve hıdivliğin gücünü ve zengin-
liğini yansıtan bir saraydır, hem de en moda çizgilerle avant-garde sanatı örnekleyerek güzelliğini ve estetizm düşkünlüğünü yaşlılığına kadar taşıyan soylu hıdiva-nın farklı dünyasını çerçeveler.
Bibi. A. Batur, "Bebek'te Hıdiv Sarayı", Tasanın, (Nisan 1990); Eldem, Boğaziçi Anıları, 112-133; Ç. Gülersoy, Hıdivler ve Çubuklu Kasrı, ist., 1985; C. Kayra, Bebek, ist., 1993. AFİFE BATUR
HIDRELLEZ
Mayıs ayının 6, Rumi nisan ayının 23. günü İstanbul'da da kutlanan bahar bayramı. Halk takvimine(-») göre kasımın 180. günü akşamı (5 Mayıs) başlar ve hızınn 1. günü akşamına kadar (6 Mayıs) devam e-der. İstanbul'da eskiden "Hızır İlyas" olarak da adlandırılırdı.
Eski İstanbul'da ilkyaz ve seyran bayramı sayılan hıdrelleze ilgi çok fazlaydı. Bir hafta önce akrabalara davetnameler gönderilerek hıdrellez hazırlıkları başlardı. Yaprak sarması, döküntülü irmik helvası, kuzulu pirinç pilavı hazırlanarak Kâğıthane, Çırpıcı, Veliefendi çayırları; Kadıköy' deki Haydarpaşa, Fikir Tepesi, Fenerbahçe; Boğaziçi'ndeki Büyükdere, Beykoz, Göksu çayırları ile Üsküdar'da Çamlıca tepeleri, Koruluk, Duvardibi; Eyüb Sultan' daki Türbe Bahçesi; Taksim'deki Gümüşsüyü ile Beşiktaş'taki Fulya Tarlası gibi mesire yerlerine gidilir, hıdrellez eğlenceleri sabahtan akşam geç vakitlere kadar sürerdi.
Hıdrellez kutlamalarında gül ağacı, yeşil bitkiler, ağaçlar ve su motiflerinin kullanıldığı görülmektedir. Bu motifler Hızır ve Ilyas'ın su ve yeşillikle ilgisiyle a-çıklanabilir. Eski İstanbul'da hıdrellezde yapılan geleneksel uygulamalar, sağlık ve şifa, mal-mülk, bereket ve bolluk, kısmet ve şans talebine yönelik olarak gruplan-dırılabilir.
Sağlık ve Şifa Talebine Yönelik Uygulamalar: Bu uygulamalar sağlıklı kalmak ve hastalıklardan korunmak amacına yöneliktir. Hıdrellez sabahı bir gül dalına yemeni, gömlek, mendil gibi eşyalardan birisi asılır ve ertesi gün bunlar giyilir. / Hıdrel-lez'den bir gün önce bileğe sarı ipek bağlanır, hıdrellez sabahı gün doğmadan gül dibine gidilerek "Al bunun rengini, ver senin rengini" denilerek çözülen bağ gül dalına asılır. / Hıdrellez sabahı erkenden kalkılarak çayırlarda ve yeşillik yerlerde dilek dilenerek yuvarlanılır. / Hasta olanlar hıdrellez sabahı kırlardan topladıkları yedi türlü otu kendi giysilerinden bir bez parçası içine koyup "Bu otlar nasıl kurursa, hastalığım da öyle kurusun" diyerek ocak içine, bacaya koyarlar. / Hastalar saçlarından, sakallarından kestikleri kılları, gömleklerinden kestikleri parçalara sarıp gül dalına asarlar ve hıdrellez sabahı gün doğmadan bağlan çözüp gül dibine gömerler. / Hıdrellez sabahı, eski hasır parçalarından yakılan ateş üzerinden herkes üç defa dilek dileyerek atlar. / Öğle yemeğinde sofrada bir parça kuzu eti bulundurulur. / Salıncakta sallanmak hastalıkların dökülmesine neden olur. / Mani çömleği-
nin içindeki eşyalar boşaldıktan sonra içindeki su ile orada bulunanlar yüzlerini yıkarlar.
Mal-Mülk ve Servet Talebine Yönelik Uygulamalar: Gül dalına, hıdrellezden bir gün önce kese içinde para bağlanır. Hıdrellez sabahı gün doğmadan para besmeleyle alınır ve cüzdana konursa paranın l yıl boyunca eksilmeyeceğine inanılır. / Hıdrellezden bir gün önce ikindiden sonra akşam ezanına kadar ev sahibi olmak isteyenler, abdestli olarak gül dibine hamurdan ya da çöpten ev maketi yaparlar.
Bereket ve Bolluk Talebine Yönelik Uygulamalar: Bu uygulamalar bütün bir yılın bolluk ve bereket içinde geçmesi amacına yönelikti. Hıdrellez sabahı gün doğmadan, evlerin kapı ve pencereleri "Hızır' in bereketi"nin girmesi için açık bırakılır. / Mutfak, ambar ve depoların pencere ve kapıları açık bırakılır. / Gül dalına gümüş kuruşlar, çeyrekler hıdrellezin bereket getirmesi amacıyla besmelelerle asılır. / Hıdrellez günü Hızır'ın temiz evleri gezerek dolaptaki sütleri yoğurt haline getirdiğine inanılır. / Bu yüzden bir gün önce evler temizlenir. Hıdrellez günü, meyve vermeyen ağaçlar balta ile korkutulur.
Kısmet-Şans Talebine Yönelik Uygulamalar: Bu uygulamalar gelecekle ilgili beklentiler ve evlenme yaşına gelmiş kızların kısmetlerini açma amaçlarına yönelikti. 5 Mayıs gecesi, bahçede dikili sarmı-sak veya zambağın uçları "Ahtim mi büyük, bahtım mı büyük" diye niyet edilerek kesilir. Hıdrellez sabahı bahta ait sarımsak veya zambak diğerine göre daha fazla u-zamışsa dilek sahibinin kısmetinin o sene açılacağına inanılır. / Hıdrellez günü denize dilekçe verilir. Kâğıdın başına Arzuhal sundum deryaya /Derya da sunsun Mevla'ya yazılarak dilek belirtilir ve kâğıt denize atılır. Dilekçenin yazılı olan tarafı denizin üstüne gelirse dileğin o sene içinde gerçekleşeceğine inanılır. / 5 Mayıs gecesi oyuncak bebeğe gelinlik giydirilip bahçeye veya balkona bırakılır. Bebek bırakılırken "gelin gidiyor" denir. / 5 Mayıs gecesi sokağa yan yana iki soğan gömülerek kısmet açılır. / Hıdrellezden bir gün önce akşam bir gül dibine iki çömlek gömülüp birinin içine yüzük, küpe, düğme gibi eşyalar, diğerinin içine ise maniler konur. Mani çömleğinin ağzı asma kilit ile kilitlenerek gül dibine gömülür. Hıdrellez sabahı eşya sahiplerinin huzurunda çömlek, bekâr bir kızın başı üstüne kaldırılarak kilit açılır. Sonra sırayla önce eşyanın bulunduğu niyet çömleğinden sonra manilerin bulunduğu çömlekten mani çekilir. Söylenen maniler, eşya sahibinindir. / Hıdrellezden bir gün önce törene katılacak olanlar, "Ne olacaksa bu seneki halim, söylesin bana manim" diyerek ziynet eşyalarım bir çömleğe atarlar. En üste yeşil bir dal konur ve çömlek yağmur suyu ile doldurulur. Çömlek ya sağlam bir kapakla veya kırmızı bir örtü ve kırmızı kurdele ile bağlandıktan sonra asma kilit ile kilitlenir. Çömleğin üstüne ya yedi kat muşambaya sarılı En'am ya da ayna bırakılarak bir gül dibine gömülür. Hıdrellez sabahı ev-
lenme çağına gelmiş bir kız, başına tel takılıp yüzüne yeşil duvak örtülerek diz üstü çökmüş vaziyette ortaya oturtulur. Çömlek kızın başı üzerine kaldırılıp "Ben bunun talihini, bahtını açıyorum" denilerek kilit açılır. Kilit bir çevirmede açılırsa kızın bahtının açık olduğu anlaşılır. Kilit açıldıktan sonra çömleğin üzerindeki kırmızı bez 7-8 yaşlarında bir kıza örtülür. Kız eşyayı çıkarır, etrafta bulunanlar mani okurlar. Eşya kimin ise söylenen mani de onun olur.
Eski İstanbul'da çok zengin âdet ve uygulamalarla kutlanan ve günümüzde artık unutulmaya başlayan hıdrellez, halk arasında bugün sadece dilekle ilgili birtakım gelenekleri ile ve tatil gününe rastlarsa mesire yerlerine gidilerek yaşatılmaktadır. Bibi. Aliye Muazzez, "istanbul'da Hıdırellez Merasimi", HBH, I, S. 11 (Eylül, 1930), 187-188; S. M. Alus, "Ruz-u Hızır, TFA, c. I, S. 23 (23 Haziran 1951), 354-355; A. Imer, "Halka-h'da Hıdırellez", TFA, c. IV, S. 96 (Temmuz 1957), 1523-1524; N. Orta, "Değirmen (Germi-yan) Köyünde Hıdrellez", TFA, c. VI, S. 130 (Mayıs 1960), 2146; M. Alp, "istanbul'da Eski Hıdırellezler" TFA, c. XV, S. 229 (Haziran 1974), 7011-1713; M. Ş. Ülkütaşır, "Hıdırellez Hakkında Bir Araştırma", Türk Folkloru Araştırmaları Yıllığı 1975, Ankara, 1976, s. 161-170; N. Tan, "Türkiye'de Evlenemeyen Kızların Kısmetlerini Açma Pratikleri", Türk Folkloru Araştırmaları Yıllığı. Belleten 1974, Ankara, 1975, s. 235-237; N. Taner, "Yalova ve Çevresinde Hıdırellez ile ilgili inanmalar", Türk Folkloru, c. VI, S. 62 (Eylül 1984), s. 34; Mu-sahipzade, istanbul Yaşayışı, 1992, 111-112; M. Cingöz-A. Santur, "Türkiye'de Hıdrellez'de Uygulanan Bazı inanç ve Adetlerle ilgili Bir Atlas Denemesi", Türk Halk Kültürü Araştırmaları, Ankara, 1993, 5-23; Sadri Sema, Eski İstanbul'dan Hatıralar, ist., 1991, s. 131-133. MELTEM CİNGÖZ
Dostları ilə paylaş: |