Bibi. Ergin, Maarif Tarihi, V, 1718 vd; R. Ser-hatoğiu, Büyük İstanbul Albümü, İst., 1951, s. 107 vd; Komisyon, Özel Okullar Rehberi, ist., 1964; İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü istatistik verileri.
İSTANBUL
İLKÖĞRETİM OKULLARI
İlkokulla ortaokulun bir çatı altında ve tek yönetime bağlı olduğu eğitim kurumlarıdır. Bu uygulama 1982'de başladı. İstanbul'da da konumu elverişli ilkokullardan başlanarak tüm ilkokulların aşamalı olarak ilköğretim okuluna dönüştürülmesi sürmektedir (bak. ilkokullar).
1982-1983 öğretim yılında İstanbul'da 16 okulda ilköğretim uygulamasına geçildi. Bunlardan bir bölümü aynı bahçe içindeki ortaokulla birleştirilerek ilköğretim okulu yapıldığı gibi bazılarında da aşamalı olarak 6., 7. ve 8. sınıflar açılmak suretiyle ilköğretim uygulaması başlatıldı. Hedef, bağımsız ortaokul uygulamasına son vermek olup, ortaokulların tamamının 1995'e kadar ilköğretim kapsamına alınmasıdır. 1993-1994 öğretim yılı verilerine göre İstanbul'da 478 ilköğretim okulu faaliyette bulunmaktadır. Bunlarda 1. kademe (ilkokul) düzeyinde 435.452, 2. kademe (ortaokul) düzeyinde 228.552, toplam 664.004 öğrenci okumaktadır. Bu genel mevcudun 304.298'i kız, 359.706'sı erkektir. İlköğretim okullarının 1. kademesinde 11.193, 2. kademesinde ise 4.351 olmak üzere 15.544 öğretmen görev yapmaktadır.
İlköğretim okullarının bir özelliği öğretim programında iş eğitimi adı altında, iş ve teknik, ticaret, ev ekonomisi ve tarım derslerine ağırlık verilmesidir. Ancak İstanbul ilköğretim okullarının fiziki yapıları ve öğrenci mevcutları bu tür derslerin uygulamalı olarak verilmesine yeterince uygun değildir.
İSTANBUL
İLLÜZYON
İllüzyon sanatı gösterim sanatlarının en eskisidir. Gösterim sanatlarının tüm özelliklerini taşımasının yamsıra asıl amacı seyirciye nasıl olduğu anlaşılamayan birtakım sonuçlar sunmasıdır. Bu sanatçıların Osmanlıca da "sihirbaz", "şu'bedabaz" gibi çeşidi adları vardır. Ancak asıl sözcük "hokkabazadır (bak. hokkabazlık).
18. yy'da geleneksel hokkabazlık zayıflamış, onun yerine Avrupalı illüzyon sanatçıları gelmeye başlamıştır. Bildiğimiz en eskisi III. Mustafa döneminde (1757-1774) İstanbul'a gelip gösterimler sunan ünlü Amerikalı illüzyonist Jacob Philadep-hia'dır. III. Mustafa'nın sarayında da gösterimler vermiştir. Ayrıca dışarıdan gelen yabancı illüzyonistlerin İstanbul'da tiyatroların yapılmasında da katkıları olmuştur. Örneğin daha çok bir söylenceye dayanan Comte de Grisy ya da Torrini adındaki illüzyonist III. Selim döneminde (1789-1807) İstanbul'a gelmiş, önce gösterimleri için bir tiyatro yapmış, sultan da görmek istediği için saray içinde de bir geçici tiyatro kurmuştur. Bu tiyatronun yapımı iki günde bitmiştir. Bu tiyatro yaptıran illüzyonistlerin en önemlisi Naum Tiyatro-su'nun(->) kuruluşunu gerçekleştiren To-rinolu Bartolommeo Bosco olmuştur. Bos-co ayrıca sarayda da Abdülmecid (hd 1839-1861) için gösterimler vermiştir. Bir
20. yy'ın başında bir hokkabaz grubu. Metin And arşivi
başka tiyatro kuran illüzyonist Bernard Marius Caseneuve olmuştur. Caseneuve İstanbul'a 5 kez gelmiş, 1892'de dördüncü gelişinde önce Fransız Tiyatrosu'nda gösterimler vermiş, ertesi yıl Sponek Biraha-nesi'ni tiyatroya çevirmiş, adım da "Le Salon de seneuve" koymuştur. İlginç olan aynı birahanede 1896'da İstanbul'da ilk kez sinema oynatılmasıdır.
İstanbul'a pek çok ünlü illüzyonist gelmiştir, kimi de Caseneuve gibi birçok kez gelmiş, hem halka hem de sultana gösterimler vermiştir. Bunlar arasında şu adları sayabiliriz: Debrain, Baron, Pirini, Phi-lippe Talon, Hermann ailesinden pek çok
Zati Sungur bir illüzyon gösterisinde. Cumhuriyet Gazetesi Arşivi
illüzyonist, Jose Velle, Auboin Brunet, George Melides, Faure ve kızı Helene, Buchwaldy, Agostina Abeta, Theo, Alfred de Caton Guidi, Ling-Luk, Nicolas Kazlow, St. Roman, Lerinau, Profesör Poletti, G. Giardano, Ernest Thorn Holmes & Fay, Profesör Becker, Profesör S. Soraci, Pick-mann, L'Hamme, Masque & Princesse To-paze, Profesör Wincler Venturini, Profesör Robert von Wulmann, Dal Ben Ali Bey, Lunardi, Chevalier A. William Napodano, George Hicks, Miss Nelly, Robert Pellot, F. de Lafontaine & Madam Nadia & Madam Myralda, Miecislas Andrejew, Profesör Fedik, Door-Leblanc, Trio Giardano,
İLMEN, SÜREYYA
160
161
İMAMEIİHAN
Profesör Pope vb. iran'dan da illüzyonist gelmiştir. Örneğin 1866'da gelen Mehmed ismail Efendi, Naum Tiyatrosu'nda gösterim vermiştir. Ancak 1936'da dünyaca ünlü Türk illüzyonist! Zati Sungur'un Türkiye'ye dönüşüyle illüzyon sanatı yeniden parlamış, daha az yabancı topluluk gelir olmuştur.
BibL R. Houdin, Mysteres et Confidences, Paris, 1861, s. 181-189; Satanas, Receuil Euro-pean. Aventures de B. Bosco de Turin, Paris, 1851; M. And, Magic in istanbul, Calgary-Al-berta, 1978; ay, "Eski Seyirlik Oyunlarımızdan Hokkabazlık", Forum, S. 173 (15 Haziran 1961); ay, "Türkiye'ye Gelen ilk Gözbağ-cılar", Hayat Tarih Mecmuası, S. I (Şubat 1967); "Eski Türk Hokkabazları", ae, S. 2 (Mart 1969); ay, Geleneksel Türk Tiyatrosu, ist, 1985, s. 208-217.
METÎN AND
İLMEN, SÜREYYA
(1874, Podgoriçe[bugün Yugoslavya'da] - 6 Şubat 1955, İstanbul) Asker, siyaset adamı, girişimci.
II. Abdülhamid döneminin (1876-1909) ünlü seraskeri Rıza Paşa'nın oğludur. 1897' de Erkân-ı Harbiye Mektebi'ni bitirerek kurmay yüzbaşı rütbesiyle orduya katıldı. 1907'de mirliva (tuğgeneral) oldu. II. Meş-rutiyet'ten sonra rütbesi kaymakamlığa (yarbay) indirildi. Bu yıllarda orduda ilk hava gücünün oluşturulması çalışmalarında görev aldı. Daha sonra askerlikten ayrılarak 19l6'da Balat'ta bir dokuma fabrikası kurdu. Cumhuriyet döneminde siyasete atılarak Cumhuriyet Halk Fırkası İstanbul bölge başkanlığı, belediye meclisi üyeliği, belediye fahri danışmanlığı yaptı. 1927'de istanbul milletvekili oldu. 1930' da Serbest Fırka'ya geçti. Bu partinin kapatılması üzerine siyasetten çekildi.
ilmen, İstanbul'un özellikle Kadıköy yakasında kentsel hizmetlere yönelik ve sosyal, kültürel amaçlı birçok girişimde bulunmuş, kalıcı eserler meydana getirmiştir. Kentsel hizmetlere ilişkin girişimlerin başında 1927'de kurduğu Üsküdar-Kadıköy ve Havalisi Halk Tramvayları Şirketi gelir. Şirket 1928'de Üsküdar-Kısıklı hattını hizmete sokmuş, 1929'da Bağlarba-şı-Haydarpaşa ve Üsküdar-Haydarpaşa hatları açılmıştır. Daha sonra da Kadıköy-Bostancı, Moda ve Feneryolu hatları inşa edilmiştir.
İlmen, 1927'de Kadıköy Bahariye'de dönemin en modem sinema salonu olan Süreyya Sinaması'nı yaptırmış, burada temsiller veren Süreyya Opereti topluluğunu da kurmuştur. Maltepe'de bugün adıyla anılan Süreyya Paşa Plajı da onun eseridir. Üsküdar ve Kadıköy'e elektrik getirilmesi, Kayışdağı suyunun Kadıköy su şebekesine bağlanması, Yoğurtçu Parkı, Moda Bahçesi, Altıyol-Söğütlüçeşme arasındaki kanalizasyonun yapılması İlmen'in girişimleriyle gerçekleşmiştir.
Birçok eğitsel, sosyal, kültürel, sportif çalışmalara öncülük eden İlmen, Maltepe' deki Süreyya Paşa Sanatoryumu'nun da kurucusudur. Askerliğe ilişkin kitapları dışında 8 cilt olarak tasarladığı anılarının 5 kitabını yayımlamıştır. Bunlar Türkiye'de
Süreyya İlmen
Cumhuriyet Gazetesi Arşivi
Tayyarecilik ve Balonculuk Tarihi (ist., 1947), Teşebbüslerim, Reisliklerim (İst., 1949), Dört Ay Yaşamış Olan Zavallı Serbest Fırka (ist., 1951), Maliyemize Armağan (ist., 1951) ve Adliyemize Armağan (İst., 1952) adlarını taşır.
İSTANBUL
İLYASKO KÖŞKÜ
Büyükada'da, Çankaya (Nizam) Caddesi' nin kuzey (deniz) tarafında yer almaktadır. Galata'mn tanınmış bankerlerinden Konstantinos İlyasko tarafından 19. yy'm son çeyreğinde inşa ettirilen, 20. yy'ın başlarında da II. Abdülhamid'in "kurenâsın-dan" (yakın adamlarından) Arab İzzet Paşa'nın (ö. 1924) mülkiyetine geçen köşk, paşanın vârisleri tarafından 1976'da bir inşaat şirketine satılmış, iki yıl sonra yıktırılarak yerine, aynı boyutlara ve cephelere sahip bir yazlık konut yapılmıştır. Ünlü
İlyasko Köşkü
Erkin Emiroğlu, 1985
Sovyet devrimcisi L. Troçki (ö. 1940), mülteci olarak İstanbul'da kaldığı sürenin (1929-1933) büyük bir kısmını, ailesi ve yardımcıları ile birlikte, sıkı bir polis koruması altında bu köşkte geçirmiş, Hayatım adlı otobiyografisini, Stalin aleyhtarı faaliyetlerini yürüttüğü bu köşkte kaleme almıştır. Troçki'nin ikameti sırasında, Şubat 1931'de bir suikast sonucu olduğu anlaşılan yangında köşkün üst katı harap olmuş ve sonradan onarılmıştır.
Bir bodrum katı üzerine oturan ve kısmi bir çatı katı ile donatılmış olan iki katlı köşk kagir duvarlı ve ahşap döşemelidir. Setler halinde deniz kıyısına kadar i-nen geniş bir bahçenin, caddeye komşu olan en üst setine yerleştirilen yapı, kuzey-güney doğrultusunda gelişen bir eksene göre simetrik olarak tasarlanmıştır. Caddeye bakan giriş (güney) cephesinde, zemin kat sofasına açılan kapı, tam ortada, geriye çekilmiş olan kesimde yer almakta, bu girintinin üstü bir balkon şeklinde değerlendirilmiş bulunmaktadır. Denize bakan kuzey cephesinin ortasında da, üstü re-vakla örtülü bir sahanlık yer almakta, altında bodrum katına açılan, yuvarlak kemerli bir kapı ile iki yuvarlak pencerenin bulunduğu bu sahanlıktan, çift kollu merdivenlerle bahçeye inilmektedir. Revak ü-zerine oturan teras, ayrıca merdivenler, mermerden yontulmuş baklavalı korkuluklarla sınırlandırılmıştır. Neoklasik üslubu yansıtan cephelerde ve revakta antik Yunan ve Rönesans mimarilerinden a-lınma ayrıntılar gözlenir. Revağın sütunları Toskana tipinde başlıklarla donatılmış, bunların üzerine, kilit taşları çıkıntılı yuvarlak kemerler yerleştirilmiş, zemin kattaki kapılar ve pencereler de aynı türde kemerlerle taçlandırılmışım Dikdörtgen olan üst kat pencereleri ise üçgen alınlıklar (frontonlar) ile dikkati çeker. Cephelerdeki bütün açıklıkların söveleri beyaz mermerdendir.
Köşkün iç tasarımında "kamıyarak" tabir edilen orta sofalı planın uygulandığı, zemin kattaki salonlar ile üst kattaki yatak odalarının, katların ekseninde uzanan sofalara açıldığı, sofaların uçlarına da her iki cephedeki balkonların yerleştirildiği anlaşılmaktadır. Bugünkü bina inşa edilirken cephelerdeki ayrıntılar bozulmuş, salonların ve yatak odalannın tavanlarında yer aldığı bilinen yağlıboya bezemeler ve tablolar da ortadan kalkmıştır. Bibi. Tuğlacı, istanbul Adaları, I, 286-295.
M. BAHA TANMAN
tLYASKO YALISI
Heybeliada'da Ayyıldız Caddesi ile Heybeli Mektebi Sokağı'nın kavşağında yer almaktadır.
Adalar'da günümüze intikal edebilmiş en eski sivil mimari örneklerinden olan bu ahşap yalı 19. yy'ın ortalarında Pişmişoğ-lu Kirkor Ağa adında bir Ermeni zengini tarafından yaptırılmış, 1870'te banker Konstantinos İlyasko tarafından satın alınarak büyütülmüştür. İstanbul'un ileri gelen Rum ailelerinden olan İlyaskolar, diğer bir ünlü Rum ailesi olan ve yalı ile aynı sıradaki köşklerinde ikamet eden Sgurdeos'lar-la evlilik bağlan kurmuşlar, Heybeliada' nın sosyal yaşantısında ön sıralarda yer almışlardır. İstanbul işgal altında iken 1921' de Yunan donanmasının Averof zırhlısında görevli olan Yunan Prensi Yorgo'nun şerefine bu yalıda muhteşem bir davet verilmiş, Atatürk döneminde, 1930'da istanbul'u ziyaret eden Yunanistan Başbakanı E. Venizelos da burada ağırlanmıştır. K. İlyasko'nun ölümünden sonra Yunanistan'a ve çeşitli Batı ülkelerine dağılan vârisleri 1960'lara kadar yaz aylarında yalıda ikamete devam etmişler, ancak, daha sonraları yapıyı kaderine terk etmişlerdir. Günümüzde çok harap durumda olan bu kıymetli eserin acilen onarılması gerekmektedir.
Yapının bodrum katında, denize yönelik olan doğu cephesinde hâlâ görülebilen kayıkhane girişleri, günümüzde Ayyıldız Caddesi'nin ve çirkin kokular yayan fayton bekleme alanının gerisinde kalmış bulunan yapının aslında tam anlamıyla bir yalı olarak düşünüldüğünün kanıtlarıdır. Nitekim gerek özgün konumu gerekse de harem-selamlık bölümlerini içeren tasarımı, ayrıca denize doğru ilerleyen kon-sollu çıkmaları ile İlyasko Yalısı Adalar' daki köşklerden ayrılmakta, tamamen bir Boğaziçi yalısını andırmaktadır.
iki katlı yapıda ahşap iskeleti! duvarların dışı ahşap kaplama, içi bağdadi sıva ile donatılmış, sofaların ve salonların tavanları ile duvarları eklektik zevke uygun bezemelerle süslenmiştir. Güney yönündeki Heybeli Mektebi Sokağı üzerinde bulunan bahçe kapısı iki yandan süslemeli demir babalarla kavranmış, demir kanatların ortasına K. îlyasko'nun inisyallerini (Ki) içeren beyzi madalyonlar yerleştirilmiştir. Yalıyı güney ve batı (arka) yönlerinde kuşatan setlerin üzerinde, beyaz ve siyah çakılların harca kakılmasıyla oluştu-
rulan ve "Rodoskâri" denilen türde, süslemeli bir zemin görülür.
Eski olan kesim, güneyde yer alan ve çıkmalarla donatılmış olan kanattır. Kendi içinde harem ve selamlık bölümlerine ayrılan bu kanatta, birbirleriyle bağlantılı sofalar, zemin kattaki sofalarla üst katta-kiler arasında çift kollu, gösterişli merdivenler ve sofaların çevresinde sıralanan birimler bulunmaktadır. II. Mahmud ve Abdülmecid dönemlerinin ampir üslubunu yansıtan, köşeleri akroterli üçgen alınlıkların (fronton) taçlandırdığı çıkmaların ahşap konsolları üçgen biçiminde olup küçük "S" kıvrımlan ile hareketlendirilmiş-tir. iki çıkmanın arasındaki balkonun altında, demir konsollara oturan bir zemin kat çıkmasının bulunduğu A. Milas'ın çizimlerinden tespit edilebilmektedir. K. İlyasko tarafından 1870'ten sonra eklenen kuzey kanadı bir miktar içeriye çekilmiş, eski kanatla aynı yüksekliğe, malzemeye ve cephe ayrıntılarına sahip olan bu kesim yalının bütünlüğünü bozmamıştır.
Bibi. A. Milas, İ. Halkitpn PrigkiponizorÇ Atina, 1984, 181; Tuğlacı, İstanbul Adaları, II, 87-88; N. Gülen, Heybeliada, ist., 1982.
M. BAHA TANMAN
İMALAT SANAYİİ
bak. SANAYi
İMAM ALİ MESCİDİ
bak. NALLI MESCİT
İMAM HATİP LİSELERİ
"imanı hatip mektebi", "imam hatip okulu" da denmiştir. 4 Mart 1924'te yürürlüğe giren Tevhid-i Tedrisat Kanunu uyarın-. ca istanbul'daki "Eimme ve'1-Huteba Medresesi" kapatıldıktan sonra yerine açılan "imam Hatip Mektebi", istanbul'daki ilk imam hatip okuludur.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu yürürlüğe girince Türkiye'deki imam hatip mekteplerinden birçoğu kapandı. Ancak İstanbul ve Kütahya imam hatip mektepleri 1929-1930 öğretim yılına kadar eğitime açık tutuldular. Bu iki okul da 1930'da kapandı. Bu ilk imam hatip mektebi Fazlıpaşa'da kiralık bir binada hizmet vermekteydi. Öğretim programı ise Kuran-ı Kerim, gına, tefsir, hadis, ilm-i tecvid, coğrafya, hesap, hendese, hayvanat, nebatat, din dersleri, ruhiyat, ahlak ve malumat-ı vataniye, Türkçe, tabakat, fizik ve kimya malumatı, hıfzıssıhha, yazı, terbiye-i bedeniye, Türk edebiyatı, hitabet ve inşad, Arapça, tarih derslerini kapsıyordu.
istanbul imam Hatip Lisesi'nin ikinci kez açılması 1948'de gündeme geldi, ilkin Aksaray Küçüklanga'da eski bir sıb-yan mektebi binasında imam hatip kursu açıldı. Bu kursun yerine 1951-1952 öğretim yılında Vefa'da Zeyrek Ortaokulu binasında istanbul İmam Hatip Okulu öğretime başladı. Bu okul ilk mezunlarım 1955-1956'da 9 öğrenci olarak verdi. Okul 1953' te öğrenci yurdu ile birlikte Fatih Draman' daki binasına taşındı. 1965'te ise İlim Yayma Cemiyeti tarafından okul için yurt binaları yaptırıldı. Bu okul ortaokul üstü
meslek okulu konumunda ve camilerde görevlendirilen imam, hatip ve müezzinlerin yetiştirilmesi amacına dönüktü. Türkiye'deki imam hatip liselerinin ilki kabul edilen bu okulun 1993-1994 öğretim yılı mevcudu 2.000 dolayındadır.
1973'te 1739 sayılı Temel Eğitim Kanunu yürürlüğe girince diğer meslek okulları gibi İstanbul imam Hatip Okulu da meslek lisesi konumunda yeni bir programa bağlandı. Öğretim süresi de ortaokul sınıfları ile birlikte 7 yıl oldu. istanbul imam Hatip Lisesi yatılı ve pansiyonluydu ve öğrenciler İlim Yayma Cemiyeti'nin finanse ettiği 2 yurtta barınmaktaydılar. Sonraki yıllarda İstanbul'un başka semtlerinde ve ilçelerinde de imam hatip liseleri açıldı.
1993-1994 öğretim yılında istanbul'da, Bakırköy, Çatalca, Eyüp, Fatih, Küçükköy, Gaziosmanpaşa, Kadıköy, Kâğıthane, Pendik, Sarıyer, Üsküdar, Yalova, Zeytinbur-nu imam hatip liseleri ile Beykoz, Eyüp, Yalova, Güngören, Kartal Anadolu imam hatip liseleri olmak üzere 18 imam hatip lisesi öğretime açık bulunmaktadır. Bu okullarda 18.740'ı kız, 19.919'u erkek olmak üzere toplam 38.659 öğrenci; 418 öğretmen bulunmaktadır. Anadolu lisesi statüsündeki imam hatip liselerinde resmi Anadolu liselerindeki İngilizce ve Almanca yabancı dil öğretimleri de verilmektedir.
Bibi. H. Â. Yücel, Türkiye de Ortaöğretim, ist., 1938, s. 54-63; Ergin, Maarif Tarihi, V, 1774 vd; İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü verileri.
istanbul imameıihan
Kapalıçarşı bölgesi hanlarından olup, Aynacılar ile Mahmutpaşa Yokuşu'nun sınırladığı, Tığcılar Sokağı ile Tarakçılar Sokağı arasındaki hanlar grubu içinde, kuzeyde yer alır. Zincirli Han'la bitişik nizamda inşa edilmiş olan yapının inşa tarihini veren bir kitabesi mevcut değildir.
Imameli Han, burada bir grup oluşturan Zincirli Han, Kalcılar Ham ve Kaşıkçı Han ile aynı mimari ve teknik özellikleri göstermektedir. Bu özellikleriyle yapıyı 18. yy'ın içlerine tarihlemek mümkün görülmektedir.
Bitişik nizam yapı topluluğu içinde, yamuk şekilli bir alana iki katlı olarak inşa edilmiş olan yapıda, bulunduğu alanın
Imameli Han'ın avludan görünümü.
Yavuz Çelenk, 1994
imar planları
162
163
İMAR PLANLARI
Prost'un planlarında 2 numaralı kent parkı olarak görülen Dolmabahçe Sarayı'nın arka bahçesi, günümüzde otellerin imarına açılmıştır. Nazım Timuroğlu
şeklini yansıtan avlu, iki katlı revak sırasıyla ve revaklara birer kapı ve pencere ile açılan mekânlarla tamamen dışa kapalı durumdadır. Mekânların avlu vasıtasıyla dışa bağlantısı tonoz örtülü bir koridorla ve Tığcılar Sokağı'na açılan yay kemerli ka-pısıyla olmaktadır.
Yapının yamuk bir alanda, bitişik nizamda konumlanmış olması, en dar kenarın cephe olarak düzenlenmesi ve diğer cephelerin kapalı, dolayısıyla dışa açılan pencerelerinin bulunmayışı az ışıklı mekânlar yaratmıştır. Bu nedenle ticaret hanlarının dış cephelerinden görülen dükkânlardan yapıyı mahrum bırakmıştır. Tığcılar Sokağı'na açılan cephe de orijinal durumunu kaybetmiştir.
Cephenin görülebilen yüzey dokusunun taş, tuğla, derz sıralarından meydana geldiği anlaşılmaktadır. Bu cephede sade kemerli giriş kapısı ve giriş koridoru durumunu koruyabilmiş, yan mekânlar birer kapı ve pencere ile buraya açılmıştır.
Her iki kattaki mekânların örtüleri beşik tonozdur. Yapı oldukça harap durumdadır. Bibi. Güran, istanbul Hanları, 122-123.
GÖNÜL CANTAY
İMAR PLANLARI
İstanbul'un planlı gelişme dönemi, Cum-huriyet'ten önce Osmanlı döneminde II. Mahmud (hd 1808-1839) ile başlamıştır. Bu dönüm noktasından önce, bugünkü anlamda olmasa bile, devletin ve mahallelilerin oluşturdukları belli imar kuralları dizisi geçerli olmuştur.
Fetihten sonra İstanbul'un ilk evleri kurulurken Türklere arsalar mülk olarak verilmekteydi. Ancak daha sonraları bunun sakıncalı olacağı fark edilmiş, Nişancı Meh-med Paşa'nın önerisine uyularak konut a-razisi üzerinde mülkiyet kaldırılmıştır.
Bizans döneminden kalma anayollar muhafaza edilmiş; buna bağlı olarak açılan yollarla mahalleler birbirine bağlanmış; giderek sokaklar çıkmaz sokaklara dönüşerek bir ulaşım ağı sistemi kurulmuş;
yol ve sokaklardan girişi olan arsalar devletten ya da vakıflardan kiralanarak üzerine evler yapılmıştır.
Bu inşaatlar sırasında komşuların katılımı esastı. Sokak sakinleri yeni yapılacak evin ya da evlerin, mevcut binalara saygılı ve uyumlu olarak biçimlenişini yönlendirmek üzere görüş bildirebiliyor ve yeni komşuları ile bir anlamda sözlü bir anlaşma (akit) yapıyorlardı. Bu kurallara uyulup uyulmadığını denetlemek mimarbaşı-nın göreviydi. Bu nedenle mimarbaşın-dan izin almadan kent içinde veya kenar yerleşmelerde bina yaptırmak olanaksızdı. Bina yükseklikleri sultan fermanlarıy-la belirlenirdi. Sokaklara ve diğer arsalara tecavüzü önleme görevi de mimarba-şına aitti. Mülkiyete bağlı olmadan, tahsis yoluyla elde edilen arsalar üzerine yapılan evlerin herhangi bir sebeple yıkımından sonra, imar açısından büyük sorunlar doğmaktaydı. Mütevellilerin ve vakıf sandıklarının, icarlıların, hissedarların müdahaleleri yüzünden yeni ev yapımı oldukça meşakkatli ve zor gerçekleşebiliyordu. Yıkılan bir evin enkazının kaldırılması bile mahkeme ilamı gerektirdiğinden, ev sahipleri evlerinin eskimemesi için olağanüstü bir çaba içindeydiler. Her sene bakım yapılır, evler boyanır ve yeni kış sezonuna hazırlanırdı.
15. yy'dan Tanzimat'a kadar İstanbul kentinin fiziksel ve toplumsal oluşumunda önemli yeri olan evlerin, binaların mekânsal konum ve bulundukları semte göre biçimlenişlerine ilişkin imar kurallarının oluştuğunun ipuçlarına, mahkeme kayıtlarında rastlanmaktadır. Altlı üstlü binalar "menzil", tek katlı küçük evler "beyt" olarak isimlendirilmekteydi. Üç katlı binalara daha çok Galata'da izin verilmiştir. 15. yy' dan sonra kentin nüfusu artmaya başlayınca cihannüma ve üst kat ilavelerine i-zin çıkmıştır.
Konutlarla ilgili davalardan anlaşıldığına göre Tanzimat dönemine gelene kadar, kat yükseklikleri, cephe genişlikleri, kat sayıları vb konularda çeşitli kurallar belirleyen imar ve zabıta kanunları ge-
çerli olmuştur. Mülk sahipleri ve ustalar binaları diledikleri gibi değil, ancak belli kurallara uyarak yapabiliyorlardı.
İstanbul'un gerçek anlamda planlı döneme geçişi 1830'larda başlamıştır. II. Mahmud döneminde başlatılan harita çalışmaları belli ölçülerde önerileri de içeren planlamalara dönüştürülebilmiştir. 1837'de yapılan Alman Helmuth von Moltke(->) planı bu anlamda bir çalışmaydı. Özellikle bazı yolların genişletilmesi kararlarını içeriyordu. Bu plan 1852'de geliştirilmiş; kent çevresindeki gelişmeleri yönlendirirken kent içindeki değişiklik önerilerini de kapsamına almıştır.
Planlı dönemin ikinci aşamasına oldukça uzun bir aradan, ancak Cumhuriyet'ten sonra geçilebilmiştir. 1933'te sınırlı bir yarışma açılarak Almanya'dan Herman El-götz(~0, Fransa'dan Alfred Agache(~>), İtalya'dan H. Lambert(->) davet edilmiş ve her üç plancının İstanbul için önerdikleri planlar İstanbul Belediyesi'nin oluşturduğu jüri tarafından değerlendirilmiştir. Dönemlerinin önemli şehircilik uzmanları o-lan bu plancılardan, Berlin Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Herman Elgötz'ün ö-nerisi benimsenmiş, ancak Rio de Janeiro kentini planlamış önemli bir şehirci olan Agache ve Chicago, New York, Paris planlamalarına katılmış ünlü bir plancı olan Lambert'in çalışmaları da yabana atılmamış; jüri her üç plancının önerileri ile kendi eleştirilerini birleştirerek bir rapor oluşturmuştur. Bu rapor İstanbul'un iman için ciddi kararlar içeren ilk belgedir. Elgötz planının başlıca önerileri şunlardır: İstanbul Limanı, Haliç dışına çıkarılarak Haydarpaşa'ya ve Yenikapı'ya taşınmalı ve bu iki yeni liman Sirkeci'ye feribotla irtibat-landmlmalıdır. Eski İstanbul'un, Beyoğlu' nün Halic'e dönük yamaçları iş merkezi alanları olmalı, İstiklal Caddesi'nin iki yanı ise ticaret merkezi olarak geliştirilmeli ve buradaki binalar revaklı olmalıdır. Top-kapı ile Kadıköy Kurbağalıdere ağır sanayi bölgesi, Sultanahmet ile Taksim kültür merkezi olarak işlevlendirilmelidir. Beyazıt ise yönetim merkezi olmalıdır. Hava-
imar 5j
planlarında
yapılan
değişikliklerle
yüksek
yapılanmaya
açılan
Kadıköy
bölgesi son
20 yılda
eski kent
kimliğini hızla
kaybetmiştir.
Oktay Ekinci,
1993
limanı Yeşilköy'de kurulmalıdır. Taksim, Harbiye, Beşiktaş noktalarının arasında kalan üçgen alan, büyük bir park olmalıdır. Eski yollar genişletilmeli, Marmara ve Haliç kıyılarına yol açılmalıdır. Taksim-Şiş-hane arasına iki ayrı yol yapılmalıdır. Ka-raköy-Eminönü,Unkapanı-Azapkapı,Eyüp-Sütlüce arasına köprü kurulmalıdır.
Elgötz'ün planı, uzun yıllara yayılarak da olsa önemli ölçüde gerçekleşmiştir. Buna karşılık o dönemlerde önerilen plan ilkelerinin bazılarının uygulamada olumsuz sonuçları da ortaya çıkmıştır. Nitekim Cumhuriyet döneminin bu ilk İstanbul şehir planına eleştiriler gelmiş, mimar-şehirci Burhan Arif, Elgötz'e eleştiri getirerek "İstanbul'un ancak Türk şehirci ve mimarları tarafından planlanması gerektiğini" ö-ne sürmüştür.
1935'te, Elgötz planının yetersizliği ö-ne sürülerek Alman şehirci Prof. Martin Wagner(->) İstanbul'a davet edildiyse de hazırladığı raporun yetersiz görülmesi ü-zerine 1938'de ülkesine geri dönmüştür. Oysa Wagner raporu ilk kez İstanbul'u geniş olarak çevresiyle birlikte ele almakta ve çevresel ilişkileri irdelemekte idi. Plan bölgesel nüfus artışının, ekonominin, tarımın ve ulaşımın ilişkilerini analiz ederek kentin art bölgesi ile birlikte ele alınmasını hedefliyordu. Ne yazık ki bu ra-. pordan hiç yararlamlmamıştır.
1936'da, İstanbul'un daha sonraki yıllarda gelişimine yön veren ve bazı ilkelerinin geçerliliğini hâlâ sürdürdüğü planın müellifi Prof. Henri Prost(->) İstanbul'a davet edilmiştir. Fransız şehircilik enstitüsü uzmanı olan Prost İstanbul Nâzım Plam'nı hazırlamış; 1939'da uygulamaya giren bu plandan sonra da İstanbul'da kalarak 1950' de Üsküdar ve Kadıköy'ün planlarını tamamlamıştır.
Prost, Alman Wagner gibi İstanbul'u genel gelişme perspektifi içinde değerlendirememiştir. İstanbul'un nüfus gelişmesinin 800.000 üst sınırında duracağını tahmin etmiştir. Oysa bu tahmin gerçekleşmemiş, 20. yy'ın sonlarına doğru kentin nüfusu 10.000.000 kişiye ulaşmıştır. Buna rağmen
İstanbul'un gelişmesini tarihsel yapısına zarar vermeden sağlama gayreti içinde kentin güzelleştirilmesinde ve korunmasında büyük çabaları olmuştur.
Prost planının bazı ilkeleri daha sonra yapılan planlarda da benimsendiğinden hâlâ geçerliliğini sürdürmektedir. Tarihi yarımadanın siluetini koruyabilmek için denizden 40 m yükseklikten geçen eğrinin üstünde kalan yerlerde en çok 3 katlı bina yapılabileceği hükmünün getirilmesi; tarihi yarımadanın karakteristik bölümü Sultanahmet çevrelerinin arkeolojik alan olarak korunması ve turizm işlevi ile geliştirilmesi; tarihi yarımadayı denizle buluşturan Sarayburnu'nun yük taşımacılığından arındırılması, depolardan temizlenmesi ve "l Numaralı Gülhane Parkı"nın o-luşturulmasi; Haliç ile Marmara arasındaki İstanbul kara surlarının 500 m genişliğinde yeşil bir bantla çevrelenmesi; Beyoğlu ve Galata çevrelerinin kentsel düzenlemelerle iyileştirilmesi; Taksim-Maçka-Dolma-bahçe üçgeni içinde kalan alanın "2 Numaralı Park" adı altında geniş bir kent parkı olarak düzenlenmesi bu ilkelerden bazılarıdır.
Prost planının en önemli kararı, kuşkusuz, İstanbul'un siluetini koruyabilmek için getirmiş olduğu, denizden 40 m yükseklikte ve daha yüksek alanlarda 9,5 m' yi geçmeyen en çok 3 katlı binalar yapılabileceği ilkesidir. Plan mevcut yapılar i-çinde bu kurala uymayanların fazla katlarının yıkımını bile karara bağlamış ve bu hükmü içeren istimlak yasasını yürürlüğe sokturmuştur. Yasanın ilk uygulaması Sü-leymaniye Camii'nin yanına yapılmış olan Botanik Enstitüsü'nün fazla gelen 3 katının yıkımı olmuştur. 40 m rakımının korunması ilkesi zaman zaman ihlal edilse bile tarihi siluet bugüne kadar bu ilke sayesinde korunabilmiştir.
Sarayburnu'nu da içeren "l Numaralı Gülhane Parkı" son yıllarda geçici binalarla belli bir ölçüde yapılaşmaya açılmış ve sahil yolu ile deniz ilişkisi koparılmış olmasına rağmen, korunabilmiş çok ender yeşil alanlardandır.
2 Numaralı Park ise 1950'li yılların ilk yarısında Hilton Oteli(->), daha sonra Taksim Belediye Gazinosu'nun yerine yapılan yüksek Sheraton Oteli ve Harbiye'deki Orduevi binalarının inşa edilmesi yüzünden Taksim-Maçka Gezi Yolu'nu kesintiye uğratmış ve yol aktivitesini yitirmiştir. 1984-1990 arasında da, son askeri yönetim döneminde çıkarılan Turizmi Teşvik Yasa-sı'nın korumasında, Dolmabahçe Sarayı'nm arka bahçesinde ve İnönü Stadyu-mu'nun arkasında yer almak üzere iki o-tel daha yükselmiştir. Parkın içine 1989-1994 arasında küçük binalar serpiştirilerek bunlara aktif işlevler verilmiştir. Tüm bu uygulamalar Prost planının amaçlarına ters düşmüş, 2 numaralı kent parkının karakterini zedelemiştir. Prost planının korumaya yönelik olumlu yönlerinin yanısı-ra, ulaşım ağı oluşturulmasında ve özellikle de sanayi bölgeleri seçiminde İstanbul'un gelişme ve büyüme potansiyelim kavrayamadığı ortaya çıkmaktadır. Haliç' in sanayiye açılması, "Altın Boynuz" unvanını yaşatabilen tarihsel Osmanlı kimliğinin yok olmasına yol açmış ve büyük bir kirlenme sorunu ortaya çıkarmıştır. Ayrıca Eyüp-Silahtar-Yedikule-Kazlıçeş-me-Zeytinburnu çevrelerinin ağır ve orta büyüklükteki sanayiye açılması, bu kesimin ciddi bir çevre kirlenmesine uğramasına ve köhneleşmesine yol açmıştır.
Prost planı 1950'li yıllarda yürürlüğe girmiştir. Ama aynı yıllar Türkiye'de demokrasiye ve çokpartili yaşama geçiş dönemidir. Yeni bir parti, Demokrat Parti iktidara gelmiştir. İstanbul'un gelişimine yeni boyutlar kazandırmak amacıyla, o dönemin yöneticileri, Prost planının yeniden değerlendirilmesi için bir komisyon oluşturmuşlardır. Kemal Ahmet Aru, Muhittin Güven, Behçet Unsal, Seyfi Arkan, Muk-bil Gökdoğan, Mehmed Ali Handan'ın da üyesi bulunduğu bu komisyon, planı sert biçimde eleştirmiştir. Eleştirilerde öne sürülen saptamalar, planın kent topografyasına uymadığı; ulaşım sorununu çözemediği; konut darboğazım aşamadığı; sosyoekonomik sorunlara çözüm getiremediği
Dostları ilə paylaş: |