Babaeva (1999) makalesinde Vygotsky’nin Dinamik Üstünyetenek Kuramı’ndan yola çıkarak sosyal ortamın her üstün yetenekli öğrenciye yeterince olanak sağlamadığını bunun için de sosyal ortamlarda yapılacak bazı psikolojik müdahalelerin üstün yetenekli öğrencilerin hem başarılarını hem de zekâ seviyelerini artıracağını göstermiştir. Vygotsky kuramında çocuğun gelişimi sırasında çevresine sosyal uyum sağlamada engellerle karşılaşması ve bunlarla baş ederek de yeteneklerini geliştirmesinden bahseder. Çocuğun çevresiyle başetmesinde hem kendini hem de çevresini daha iyi anlaması yeteneklerini daha iyi geliştirmesine yardımcı olacaktır. Bu anlamda da okulda verilecek psikolojik yardımın, ki bu ders veya başka şekilde olabilir, öğrencilerin zihinsel gelişimini anlamlı bir şekilde artırdığı Babaeva tarafından kanıtlanmıştır. Ayrıca Babaeva öğrencilerin uyumla ilgili sorunlarını yine bu aldıkları psikolojik destek sayesinde daha kolay çözdüklerini göstermiştir. Özellikle Mönks ve Ferguson’un altını çizdikleri arkadaşlık ilişkisi içersinde oluşan uyum sorunlarının psikolojik yardımlarla olumlu bir şekilde çözülmesi ile öğrencilerin zekâlarını etkin bir şekilde kullanabilecekleri şartların oluşturulması sağlanmıştır. Bu çalışmanın diğer bir önemli bulgusu da öğrencilerin en çok ve iyi öğrenmeyi yetişkinlerle birlikte yaptıkları çalışmalarda gerçekleştirmiş olmalarıdır (Babaeva, 1999). Yine bu bağlamda araştırma öğrencilerin çevrelerinde onlarla ilgilenen bir gözlemcinin olması yaratıcılıklarını artırdığını göstermiştir.
Literatürün belirttiği üzere üstün yetenekli gençlerin bireysel olarak getirdikleri yetenek ve yaratıcılık uygun çevre şartları sağlanmaz ise atıl durumda kalma tehlikesini ortaya çıkarmaktadır (Babaeva,1999; Van Boxtel ve Mönks,1992). Öğrencilerin sosyal uyumu sağlamada başarılı olmaları zekâlarını kişilikleri bağlamında etkin bir şekilde kullanmaları sayesinde olmaktadır. Babaeva’nın Vygotsky’nin kuramına dayanarak yaptığı çalışma bunu göstermektedir. Gencin doğal olarak getirdiği yetenekler sosyal çevre bağlamında şekillenirken eğitimcilerin öğrencinin kendini, çevresini anlama ve yorumlamasını sağlayacak psikolojik yardımlarda bulunması gelişimi hem kolaylaştırmakta hem de etkinliğini artırmaktadır.
ÜSTÜN YETENEKLİ ERGEN’İN PSİKOLOJİK
GEREKSİNİMLERİNİN KARŞILANMASI:
İnsan oğlunun temel psikolojik gereksinimleri arasında bağlanma, ayrışma, sevilme ve sevebilme önemli bir yer tutar (Bowlby, 1989; Freud, A.1989; Mahler ve diğ. 2003). Bu üstün yetenekli ergenler için de böyledir, bununla birlikte farklı yapılar nasıl farklı gereksinimleri beraberinde getiriyor ise , üstün yetenekli ergenlerin de psikolojik gereksinimleri farklılık gösterecektir. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki üstün yeteneki bir gencin potansiyelini tam olarak kullanabilmesi için ergenlikte karşılaşacağı gelişimsel psikolojik sorunlarla da iyi başetmesi gerekmektedir. Bu naktada üsütn yetenekli ergenin yetenekleri bu sorunlarla başetmede bir yetişkinin desteği ile daha kolay aşılabilir hale gelme olasılığı taşımaktadır. Bu desteğin ergenlerle çalışan bir psikolojik danışman tarafından verilirken psikoanalitik kuramdan nasıl yararlanabileceğini bu bölümde vakalarla örneklenecektir.
Kuramsal Çerçeve
Psikolojik danışmanın en önemli kurallarından biri şartsız kabuldür. Bunun anlamı danışan kişinin anlattıklarını yargılamadan onu anlamaya çalışmaktır. Fakat bu çalışmayı yapmak sanıldığı kadar kolay değildir. Gelen genç sonderece öfkeli, saldırgan, kırıcı, aşağılayıcı, isteksiz, alaycı, üzgün olabilir. Bu durumda danışman gençle nasıl çalışacaktır. Bunun ilk şartı gencin danışmana anlattıklarını onun bir iç yaşantısının dillendirilmesi olarak dinlemektir. Danışmana kızgınlığı aslında otorite konumunda olan, ergeni sınırlayan bütün yetişkinlere kızgınlık olabilir, güvensizlik çok yoğun bir güven isteğinin gizlenme şekli olabilir, ebeveynin yerine bağlanacak daha güvenli bir yetişkin danışman olabilir ve ergen onun yanından hiç ayrılmak istemeyebilir. Bütün bu olasılıklar içinde ergeni anlamaktan önce onun kendisini anlamasını hatta anlamadan önce merak etmesini sağlamak çalışmaya başlamanın en önemli noktalarından biridir.
Danışmanlık çalışması içinde anlattığı dasvranışların anlamının ne olduğunu keşfetmeye çalışmasına destek olmak dürtü parçacıklarının düşünceleri oluşturmasına yardım etmek olacağı böylece de dürtülerini daha kolay denetleyebileceğini unutmamak gerekir (A. Freud,1989). Yani dile gelen düşünceler dürtülerin işlenmiş medenileşmiş halleridir. Bu bağlamda ergenin duygularını anlatmaktan çekinmeyeceği bir ortam oluşturmak önemlidir. Onun zaten korktuğu duyguları anlatmama nedeni karşısındakinin yargılarından çekiniyor olmasıdır. Danışmana düşen görev ise sadece duyguları anlamaya çalışmaktır. Onların nerelerden kaynaklandığını bulmak için ergeni yüreklendirmek ve duygularını normalize etmekle işe başlamaktır. Üstün yetenekli öğrencilerin merakları bu konuda danışmanın en önemli yardımcılarından birini oluşturur. Bu merak ve entellektüel arayış Anna Freud’ün belirttiği gibi sadece bir akılsallaştırma savunmasının ötesinde öğrencinin iç yaşantılarını da merak etmesi için kullanılabilir.
Danışmanın bir yandan yetişkin biri olarak ergenle arasındaki mesafeyi koruması diğer yandan da konuşulmayanları konuşulacak güvenli bir ortam sağlaması Shapiro’nun (2000) belirttiği hem samimi hem güvenli hem de ciddi bir alanı tanımlamakta böylece ergenin tehdit altında hissetmeyeceği bir ortam oluşturulmaktadır. Babaeva’nın bahsettiği ergenin bir yetişkinle çalışmada öğrenileceği konulardan biri de bu alanı yaratmak merak etmek olabilir. Üstün yetenekli ergen anlattıklarından ondan daha fazla korkmayan, ürkmeyen, üzülmeyen, paniğe kapılmayan bir danışmanla çalıştığında deneyimlerini danışmanın süzgecinden geçirerek anlamlandırmaya çalıştığında kendini daha iyi anlama yolunda önemli adımlar atmış olacaktır. Diğer yandan ergen danışmana anlattığı bütün olayların sadece düzeltilmesini de talep edebilir adeta küçük bir çocuk gibi, burda yaşadığı tatminsizlik (çünki danışman herşeyi düzeltecek tümgüçlü bir varlık değildir) hayal kırıklığı üzerine çalışması sağlanırsa gelişmeye devam edecektir, aksi halde başetme yolu olarak, uyuşturucu, sınırsız cinsel etkinlikler vb. ile gerçekleri duymamaya çalışacaktır (Schmid-Kitsikis, 2001).
Danışman ergenlerle çalışırken dikkat etmesi gereken konulardan biri de ergenin çevresi için ne anlama geldiğini iyice anlamaktır. Üstün yetenekliler çevrelerinde çeşitli anlamlar ifade edebilirler, aile için bir övünç kaynağı, gelecek vadeden bir iş insanı, bilim insanı, ya da yeteneklerini belli etmemesi gereken, ilgi çekmemesi gereken sorunlu bir genç. Bütün bunlar ergen danışmana geldiğinde üzerinde taşıdığı ve taşımaya alıştığı değerlerdir ve bizim de ona bu şekilde davranacağımız düşüncesindedir. Buna psikoanaliz literatüründe transferans denir. Biz bu beklentilere uygun davranırsak ergene yardım etme olasılığımız kalmaz, çünki biz ona değil ona verilmiş rollere var olmaları için yardım etmiş oluruz. Chetrit-Vatine’in (2003) belirttiği üzere kendi ruhsal alanımızda onun kendi adına kendi olarak var olması için yer açmamız gerekmektedir. Bunun için de psikolojik danışmanla çalışan üstün yetenekli ergenlerin kendileri olarak var olmalarını sağlayacak ortamın oluşturulması kişilikleri ve yetenekleri arasında varolmaya başlayan yarılmayı tamir edebilecektir.
Üstün yetenekli ergenlerin hızlı ve derinden kavrayan zihinsel yetenekleri ve yaratıcılıkları yetişkinlerle yaptıkları çalışmalarda onları kolayca anlamalarını her zaman sağlamaz. Bu yetiler aynı zamanda savunmaların da işine yararlar.
Okullarda çalışan psikolojik danışmanların öğrencilerle çeşitli farklı durumlarda beraber olabilmeleri ve üstün yetenekli öğrenciyle sadece danışmanlık hizmetleri ile sınırlı kalmayan ilişkiler bütünü oluşturması ergenin daha az savunma gereksinimi içinde olmasına yardımcı olabilir. Psikolojik danışman sadece ofisinde görüşme yapan bir kişi olmak yerine okul içinde öğrencilerle etkileşim içinde olan doğal bir toplum üyesi olarak daha kolay işlev görebilir. Bunun için de üstün yetenekli öğrencilerle çalışabilecek becerilerini geliştirmesi, zengin ve derin ilgi alanlarının olması danışmanların işini kolaylaştıracaktır.
Vaka Örnekleri:
I. P. bir lise öğrencisi son derece zeki, başarılı , bununla birlikte sınıfta çok fazla aktif ve bazen dersin akışını olumsuz yönde etkiliyor. Okulun psikolojik danışmanına gönderiliyor. Bu danışmanın yürüttüğü kol faliyetlerinde de yer alan öğrenci ile çalışılmaya başlanıyor. Yapılan çalışmalarda danışmanı idealize etmiş olan öğrencinin küçük yaşta annesini kaybettiğini ve hanım olan danışmanı annesi yerine koyduğu görülüyor. Bu çalışma sırasında aslında annesini idealize ettiğini ve ona benzemek için çok çalıştığını ama ne yapabileceğini bilmediğini, kız arkadaşlarına çok otoriter davranarak onların saygısını kazanmak istediğini bu yüzden de sınıfta her konuya fazla karıştığını ve arkadaşlarınca da pek hoş karşılanmadığı tesbit ediliyor. Çalışmalar sırasında çeşitli ilgi alanları hakkında danışmanıyla konuşuyor bununla birlikte kaybettiği annesi hakkında birşeyden bahsetmek istemiyor. Yoğun bir entellektüel birikimi ve merakı olan bu öğrenciyle danışman merak ettiği konular üzerine sohbetler gerçekleştirirken, konularda hep kutuplaşan düşünceler olduğunu fark edip bunu öğrencinin bilgisine sunuyor, öğrenci ile bu gözlem üzerine çalışılıyor. Bu çalışma sonunda öğrenci fikirler arasında ille de bir kutuplaşma olması gerekmediğini bunların her birinin olumlu ve olumsuz yanlarının da olabileceği konusunda fikirler önesürmeye başlıyor. Daha sonraki aşamada psikolojik danışman öğrencinin annesi gibi olmak istediğini ama ondan da sadece başarıları bağlamında bahsettiğini vurguluyor. Bu noktadan sonra öğrenci kaybettiği annesiyle ilgili daha fazla konuşmaya başlıyor. Çalışma hala devam etmektedir.
Burada danışman en başta öğrencinin sorunu üzerine çözme iddiası ile atlamamıştır. Öğrenciyi daha yakından tanıma olanağını şans eseri doğal ortamında yakalamış ve buradan çıkarak öğrenci ile sınırları belli olan bir yakın ilişki kurabilmiştir. Bunun sonucu olarak da öğrencinin entellektüel merakları ile kutuplaştıran düşünce yapısı üzerine çalışmış daha sonra da bunu öğrenci için hassas bir konu olan kayıp konusuyla bağlantılandırmıştşr. Bu arada da öğrencinin kendini idealize etmesine izin verirken ona bir anneymişcesine de davranmamış, yani psikolojik danışmanlık çerçevesini de zedelememiştir. Dolayısıyla bu üstün yetenekli kız öğrenci ile devam edebilir bir danışmanlık ilişkisi oluşturmuştur.
II. Bu vakadaki N. erkek öğrenci üstün yetenekli bir gençtir ve çok yakın bir akadaşı ile sorunlar yaşamaktadır. En sonunda arkadaşını telefonla rahatsız etmeye okulda itip kakmaya varan bir olumsuz ilişki içine girer. Durumun kurbanı olan öğrenci bunu psikolojik danışmana haber verir ve çözüm bulmasını ister. Bunun üzerine psikolojik danışman, öğrenci ile görüşme yaparak son zamanlardaki bir gözleminden yola çıkarak N.’yi keyifsiz gördüğünü söyler. Çalışma sırasında öğrenci bütün randevularına hiç aksatmadan yazın da dahil olmak üzere bazı seanslarda çok az konuşmasına rağmen seanlarını gelir. Bu arada kurban olan öğrenciyle görüşen psikolojik danışman artık bir sorun olmadığını arkadaşlıklarının bittiğini, N.’nin de kendisini rahatsız etmediğini söyler. N.’ise psikolojik danışmanla yakın bir ilişki kurmuştur ve bu ilişkinin devamlılığı onu güvende hissettirmektedir. Peki neden erkek olan danışmanla bazan az konuşmasına rağmen bu yakınlığı tutarlı olarak sürdürmektedir. Öğrencinin babası yurt dışında çalışmakta ve nadiren yurda kısa süreler için gelmektedir. Ergen annesi ile yalnız kalmakta ve bu da ergenlik içindeki bütün ensestüöz fantazileri kışkırtmaktadır. Bunlarla başetmeye çalışan ergen çevresine saldırılarda bulunarak içindeki sesleri duymamaya çalışmaktadır. Psikolojik danışmanın düzenli olarak görüşmeler ayarlamasıyla uzakta olan babanın yerine kural koyması asıl önemlisi de üstün yetenekleri ile öğrencinin bunu bilinç seviyesinde olmasa bile bilinç ötesinde kavraması ve danışmana bağını devam ettirmesi çalışmanın yararlı olmasını sağlamaktadır. N. konuşmalarında ilişkileri ile ilgili olarak dile getirdikleriyle zaman içinde kendine bir kız arkadaş edinir ve cinsel davranışları sağlıklı bir yola girer. Burada Psikolojik danışmanın N’nin uzun sessizliklerine izin vermesi onu zorlamaması, ergenin kendini açabilecek bir konuma gelmesi için yol açmıştır. Kendini güvende hisseden N. kendisi ve ilişkileri ile ilgili daha çok şey anlatmış ve bunlar üzerine düşünmeye başlamıştır. Saldırganlığa giden dürtüler bu sefer düşünce ve söze bürünerek ergenin eylemlerinin dönüşmesine yardımcı olmuştur.
SONUÇ
Bahsedilen iki vakada da üstün yetenekli iki gencin psişik gelişimleri ile yeteneklerinin birbirlerini destekler hale gelmesi psikolojik danışmanların çalışmalarıyla sağlanmıştır. Öğrenciler için sağlanan bu imkanlar yeteneklerinin de getirdiği hız ve derinlikle içgörüler haline dönüşerek bu gençlerin gelişimlerinin daha az sorunlu olarak devam etmesine katkıda bulunmuştur. Psikolojik danışmanın psikoanalitik kuram bağlamında vaka formülasyonu ve müdahaleleri yaptığı bu çalışmada ergenlerle etkin sonuçlar almak mümkün olmuştur.
KAYNAKÇA
Babaeva, Julia D. (1999) A Dynamic Approach to Giftedness: theory and practice. High Ability Studies. 10/1, 51-68.
Bowlby, John. (1989) A Secure Base. London, Tavistock/Routledge.
Brown, Lucy Scott ve Wright, John (2001) Attachment theory in adolescenceand its relevance to developmental psychopathology. Clinical Psychology and Psychotherapy 8, 15-32.
Chetrit-Vatine. (2003) The matrice space or the analyst as aperson, Psikanaliz Derneği Psikanaliz eğitimi semineri. İstanbul.
Feldhusen, J.F. (1986) Aconception of giftedness, Conception of Giftedness, (R.J. Stenberg ve J.E. Davidson,Ed), Cambridge, Cambridge University Press.
Freud, Sigmund. (1991) On Methapsychology. London, Penguin Books.
Freud, Anna. (1989) Ego ve savunma mekanizmaları.İstanbul,Bağlam.
Kroger, Jane. (1989) Identity in adolescence. London, Routledge.
Mahler, Margaret S.; Pine, Fred; Bergman, Anni. İnsan yavrusunun psikolojik doğumu. İstanbul, Metis Ötekini Dinlemek.
Mönks, Franz J. (1992) Development of gifted Children: the issue of identification and programming, Talent for the future (F.J Mönks ve W.A.M. Peters, Ed) . Assen, Van Gorcum.
Mönks, Franz J. ve Ferguson, Tamara J. (1983) Gifted Adolescents: an analysis of their psychosocial development. Journal Youth and adolescence12/1, 1-18.
Novick, Jake; Novick Kerry Kelly. (2001) Trauma and deferred action in the reality of adolescence. American Journal of Psychoanalysis, 61/1, 43-61.
Parman, Talat. (2000) Ergenlik ya da merhaba hüzün. İstanbul, Bağlam.
Scimid-Kitsikis, Elsa . (2001) Les traumas de la passion a l’adolescence. Conference Vulpian, Paris.
Shapiro, Theodore. (2000) Psychoanalysis and dynamic psychotherapy in adolescence. Adolescent Psychiatry Developmental and Clinical Studies V.25. (A.H. Esman Ed.). Hillside, The Analytic Press.
Şahin, Alper. (1995) the relationship between family structure and self-esteem in gifted children. Nurturing talent (M.W. Katzko ve F.J. Mönks Ed). Assen, Van Gorcum.
Van Boxtel, Herman W. ve Mönks, Franz J. (1992) General , social,and academic self-concept of gifted adolescents. Journal of youth and adolescence, 21/2, 169-185.
Winnicott, D.W. (1997) Psycho-analytic explorations. Cambridge, Harvard University Pres.
Altıncı Bölüm
YARATICILIK
Yaratıcılık ve (De/Hb) Kişilik Özellikleri Koşutluğunun Üstün Yetenekli Çocukların Teşhisi ve Gelişiminde Değerlendirilmesi
Mehtap KODAMAN*
ÖZET
Yaratıcı kişilik özellikleri ile Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu bulunan çocukların davranış kalıpları birbiri ile ilişkili görünmektedir. DEHB’li bireyler üstün yaratıcılık gösterecek kişiler olabilir yada üstün yaratıcılık gösteren kişilerin pek çoğunda DEHB vardır yada bu bireyler DEHB’ye benzer özellikler göstermektedir. Üstün yeteneğin önemli bir parçası da yaratıcılıktır. Bu gizil gücü tanımak ve geliştirmek toplumlar için bulunmaz nimettir. Her iki grubun davranış özellikleri iyi bilinir ve çözümlenir ise ileride yaratıcılığı ile insanlık için önemli değerler oluşturabilecek olası dehaların topluma kazandırılmasında öngörü ve değerlendirmeye gidilebilir. Böylece bir hastalık yada rahatsızlık olarak görülen aleyhte bir durum lehte bir duruma çevrilebilir.
GİRİŞ
İnsanlığın gelişimi ve ilerlemesinde aslan payını elinde bulunduran yaratıcı güç ilgi odağı olmuş; yaratıcılığı tanımak, tespit etmek , büyütmek, mümkün ise oluşturmak toplumların birincil meselesi haline gelmiştir. Yaratıcılığın erken teşhisi ve olumlu yönlendirilmesi üstün yetenekli çocukların topluma kazandırılması anlamına gelmektedir. Çünkü üstün yeteneği oluşturan önemli bir unsurda yaratıcılıktır, özel yetenek anlamında çocuğun sivrilmesi için yaratıcılığa gereksinimi vardır. Kişiliğin yaratıcılık üzerindeki etkisi son 50 yıla doğru iyi bir araştırma konusu olmuştur. Örneğin alanyazına 1970’lerden 1990’lara kadar her on yılda bir ortalama 3500–4500 dolayında yaratıcılık referansı eklenmiştir. (Feist ve Runco, 1993: 271–286; Sternberg ve Lubart,1999: 3–15).
Yaratıcı bireylerin davranış kalıpları ve kişilikleri üzerine yapılan araştırmalar ile DE/HB (Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu, AD/HD: Attention-Deficit/Hyperactivity Disorder,) li bireylerin davranışları üzerine yapılan araştırmalar ilginç bir koşutluğu ortaya koymaktadır. Sözü geçen iki grup birbiriyle benzer özellikler taşımaktadır. Bu durum akla şu soruyu getirmektedir. Acaba Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu gösteren kişiler aslında olası bir üstün yetenek midir? DEHB’li bireyler üstün yaratıcılık gösterecek kişiler olabilir yada üstün yaratıcılık gösteren kişilerin pek çoğunda DEHB vardır yada bu bireyler DEHB’ye benzer özellikler göstermektedir. Bu konunun daha çok tıbbi kısmıdır; burada eğitimcileri ilgilendiren sözü geçen davranışsal ve kişiliksel koşutlukları göz önünde bulundurarak potansiyel bir üstün yeteneği tespit etmek ve onu başarılı olabileceği bir alana kanalize edebilmektir. Yaratıcılık yalnız sanatsal değil bilimsel alanda da gelişebilen kompleks bir yapıdır. Bu yolla yalnız geleceğin sanat dehaları değil bilim adamları da tespit edilebilir ve uygun koşullarda yetiştirilirler ise kendilerini gerçekleştirebilirler. Böylece bir hastalık yada rahatsızlık olarak görülen aleyhte bir durum lehte bir duruma çevrilebilir.
YÖNTEM
Alan yazın taraması ve karşılaştırma.
Yaratıcılık nedir? DEHB nedir?
Yaratıcılık ve DEHB tanımlamaları pek de birbiri ile ilişkili gibi görünmemektedir, oysa iki grubun kişilik özellikleri incelendiğinde DEHB- yaratıcılık ilişkisi açıklık kazanmaktadır.
Torrance’e göre yaratıcılık sorunlara; bozukluklara, bilgi eksikliğine, kayıp ögelere, uyumsuzluğa karşı duyarlı olma; güçlüğü tanımlama, çözüm arama, tahminlerde bulunma yada eksikliklere ilişkin denenceler geliştirme, bu denenceleri değiştirme yada yeniden sınama, daha sonrada sonucu başkalarına iletmektir. (Sungur,1997:13) Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu ise, Çocukluk nero-davranışsal bozukluklarının en sık rastlanılanlarından biridir ve adolesanlığa ve yetişkinliğe doğru da ısrar edebilir. Kronik dikkatsizlik ile dürtüsellik ve hiperaktivite, yada bu ikisinin günlük fonksiyonları tehlikeli hale getirmesidir. (National Center on Birth Defects & Developmental Disabilities Centers: 2001) En az altı aydır süren, halihazırda birden fazla çevrede gelişen dikkatsizlik, hiperaktivite ve dürtüsellikle nitelenir. (White, 1999: 589) Amerikan Psikiyatri Derneği okul çağındaki çocukların 3%-7%sinde DEHB göründüğünü bildirmiştir. Oranlar konusunda farklı sonuçlar vardır; erkeklerde kızlardan çok görüldüğü söylenirken bazı yayınlarda kızların oranı erkeklere yaklaşmaktadır. Üç tiptir. Dikkatsizliği baskın olan hiperaktivitesi baskın olan ve birleşik tip. (National Center on Birth Defects & Developmental Disabilities, 2001) Hperaktivite/dürtüselliği baskın olan DEHB okul öncesinde tespit edilir iken dikkatsizliği baskın olan tip okul dönemine hatta sonrasına kadar fark edilmeyebilir. (Blum ve Mercugliano, 1997; White,(1999:589))
Yaratıcılık ve DEHB İlişkisi
Cramond (1995), yaratıcılıkla DEHB ve duyarlılık arasında ilişki olduğunu ileri sürmüştür. Bu hipoteze göre beyin yönetimindeki bazı karışıklıklar nedeni ile DEHB ’li kişinin daha fazla hızlı veri girdisi yüzünden daha fazla dikkat dağıtıcı şey yanında büyük zenginlik , kendiliğindenlik yaratıcı yetenek ve yaratıcı düşünceye sahip olduğu yönündedir. Beyin sağ ve sol loblarının ayrı işlevleri olduğu biliniyor belki de bu türden bir karışıklık işlemlerde kompleks bir yapı oluşturmaktadır bu da zengin yapının nedeni olabilir.Yine Barkley’e (1998: 3) göre uzun süreden beri farz edildiği gibi DEHB dikkat bozukluğu değildir. Beyin çevrimindeki başarısızlığın işlevi olmaktan ziyade özdenetim ve izleme sisteminin yavaşlamasıdır. Bu düşük öz düzenleme sonraki elde edilecekler için şimdiki cevapları ertelemeyi sağlayan yeteneği, dikkat sürekliliği için hayati diğer önemli beyin fonksiyonlarını zayıflatır. Anlaşılan bu olumsuz gibi görülen etki yaratıcılık üzerinde olumlu tesir yaratmaktadır. Beyin işlevleri yeterince karmaşık olmakla beraber DEHB nedenleri ve beyinde oluşturduğu etki tepki düzeneğiyle başlı başına bir araştırma konusudur ve daha ziyade Nörologların bilim sahası içine girmektedir. Ama bu sonuçlar her ne sebeple ve nasıl oluyor ise olsun DEHB’li davranış kalıpları ile yaratıcı bireyinkiler bire bir örtüşmektedir. Burada asıl irdelenecek husus bu koşutluklardır. Yaratıcı düşünce ve eylem yeteneğine sahip üstün yetenekli çocukların bu özellikleri iyi bilinir gözlenir ve değerlendirilir ise gelecekte insanlığa büyük faydalar gösterebilecek konuma ulaşmalarına yardım edilebilir.
Yaratıcılık -DEHB; Yeteneklilik-DEHB ilişkisi nerede ise kesin bir açıklık göstermekte ise de başlıbaşına bu ilişkiyi ele alan yayın sayısı azdır. Bu yayınlar genellikle Cramond (1994,1995) un yayınları çerçevesinde gelişen yayınlardır. Oysa Shaw ve Brown (1991: 15-23) - un bir araştırmasında 115 üzeri IQlu ve DEHB li çocuklarla yüksek IQ’lu ve DE/HB’siz çocuklar kıyaslanmış DE/HB’li grupta daha yüksek figürel yaratıcılık saptanmıştır. 1993’te DE/HB- yaratıcılık ilişkisi kanıksanmış, herhalde DEHB ilaç tedavisinin yaratıcılık üzerinde olumsuz etki göstereceğinden endişe edilmiş olmalıdır ki methylphenidate (Ritalin) tedavisi gören DEHB’li çocukların yaratıcılık seviyesinde bir düşüş olup olmadığı araştırılmış, Ritalin kullanan grupta yaratıcılık testi başarısında bir miktar düşüş görülmekle beraber Ritalin’in olumsuz etkisine dair anlamlı bir sonuç bulunamamıştır. (Funk, Weaver, Exley: 1993: 91(4):816-9) DEHB’liler hızlı duyusal girdilerden dolayı daha fazla dikkati dağıtıcı şey sonuç olarak kendiliğinden büyük çeşitlilik ve yaratıcı düşünceye sahip olabilir. Eş şekilde dıştaki görüntü ve gürültüler düşünce sürecine, dikkatini başka yere vermesine yada işlerine engel olabilir. DEHB’nin aromaterapisi üzerine bir araştırmada kolayca incinen DEHB’li bireylerde depresyon, öfke, anxiete sonrası karışık renkli çiçek buketi koklatılmış, enerji isteği, hızlı konuşma, hızlı düşünme fikirler ve yaratıcılığın zenginleştiği tespit edilmiştir. (Godfrey,2001: 4) Aromaterapi ile hem DEHB’nin tedavisi hem yaratıcılığa katkısı hedeflenmektedir; belkide yaratıcı sürecin ortaya çıkışı DEHB’nin sağaltımıyla eş anlama gelmektedir. Yine bazı araştırmalarda DEHB’nin sanatla rehabilite edilebilirliği üzerine yoğunlaşmıştır. (Stern , 2002: 111–117) Bu ve bunun gibi araştırmalar DEHB- yaratıcılık ilişkisinin kuvvetle kabul gördüğünün kanıtıdır. Cramond (1994: 193-210)’de Söz sanatlarını kullanma, heyecan arama, yüksek yaratıcılık puanı vasıflarıyla yaratıcı kişi ile DEDB’li kişiyi ortak olarak betimler. Burada yaratıcık kişilik ve üstün yeteneklilik özellikleri ile DEHB özelliklerinin karşılaştırıldığı tablolara yer verilecektir. Üstün yetenekten bahsederken kastettiğimiz şey aslında çoğunlukla yaratıcılıktır. Özel Eğitim okulları Yönetmeliğinin 6. maddesinin (i) şıkkında üstün yetenekli çocuk için “ZB çeşitli ölçeklerde 110 veya daha yukarıda olup ta güzel sanatlar teknik v.b. alanlarda yaşıtlarından belirli ölçüde üstün olma kriterleri getirilmiştir. (Yavuzer, 1993:143) Çocuğun belirli bir alanda yaşıtlarından üstün olması için kavramlar arasında ilişki kurabilmesi ve yeni kavramlar oluşturması ve bir fark yaratması gerekmektedir ki bu da yaratıcılıktır. Bu yüzden yaratıcılık özellikleri ile üstün yeteneklilik özellikleri temelde paraleldir. Morelock üstün yetenekli çocukların gelişim özelliklerine dikkat çekmiş üstün yetenek tanımını normal standartlardan nicelik ve nitelik olarak farklı içsel deneyimler ortaya koyan, ileri bilişsel becerileri içeren uyumsuz gelişim olarak yapmıştır. Bilişsel gelişimin fiziksel ve duyuşsal gelişimden daha hızlı gelişmesi bazı ilginç sonuçlar doğurmaktadır. Üstün yetenekli çocukların hayat deneyimlerindeki aşırı yoğunluk bu çocukları duygusal karışıklığa yöneltir (Dağlıoğlu, 2003,24-26). DEHB’deki yönetimsel ve davranışsal kusurlar da üstün yetenekle ilişkili görünmektedir.
Dostları ilə paylaş: |