VahhabiLİk ekolü Önsöz


EMİR’ÜL MÜ’MÜNİN (ALİ (a.s) ) VE ALLAH’I EVLİYANIN MAKAMINA YEMİN VERMEK



Yüklə 1,04 Mb.
səhifə35/44
tarix29.10.2017
ölçüsü1,04 Mb.
#19557
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   ...   44

EMİR’ÜL MÜ’MÜNİN (ALİ (a.s) ) VE ALLAH’I EVLİYANIN MAKAMINA YEMİN VERMEK


Biz “Emir’ül mü’minin” yaptığı dualara baktığımızda, bu tür yeminleri açık bir şekilde müşahede etmekteyiz.

İmam, gece nafile namazlarını kıldıktan sonra, şu duayı okuyordu:



- Ya Rabbi! Ben Senden sana sığınanların (senden başka sığınak düşünmeyenlerin)senin izzetine iltica edenlerin, Senin gölgen altında karar bulanların, senin ipine sarılanların ve senden başkasına gönül vermeyenlerin hürmetine senden istekte bulunuyorum.

Yine o hazret, kendi dostlarından birine öğrettiği duasında şöyle söylüyor:”52



- Ya Rabbi! Senden isteyenlerin, sana teveccüh edip sığınanların, senin dergahına boyun eğenlerin hakkına ve sana çölde, dağda, denizde ve karada ibadet edenlerin hakkına, seni tüm çareleri tükenen birisi gibi çağırıyorum.

Hakkın dergahına doğru yapılan ruhu harekete geçiren ve yalvarışı izhar eden böylesine bir münacaatın neticesi, tevhidi güçleştirmekten (Allah’tan başka sığınacak yoktur gibisine) ve bir nevi Allah’a teveccüh etmek olan Allah’ın dostlarına alakayı belirtmekten başka, herhangi bir sonucu olabilir mi?

Bu konuları göz önünde tutarak, “Vehhabilerin” sofrasında her cinsten daha fazla bulunan, küfür ve şirk bühtanlarından sarfınazar edip, meseleyi diğer açılardan mütalaa etmeliyiz.

Vehhabilerin bu katılıkları karşısında onların bazı ılımlıları “Allah’ı evliyaların hakkına yemin verme” mevzusunu, haram ve kerahet kalıpları içerisinde ele almış, konuyu küfür ve şirk dairesi içerisinde mutalaa eden “Sen’ani’nin” aksine, küfür ve şirkten söz etmemişlerdir.

Konunun mihveri aydınlığa kavuştuğuna ve konuyu “haram” ve “mekruh” hudutları içerisinde ele almamız gerektiği hususu malum olduğuna göre, böylesine bir tevessülün sahih olduğu delilini aydınlığa kavuşturmamız lazım.

İSLAM’DA BÖYLE YEMİNLERİN VÜKUU


İslami hadislerde böylesine yeminler vuku bulmuştur. Kimi peygamberlerden ve kimisi de Ehl-i Beyt’ten naklolunan böylesine güvenilir rivayetlerin varlığıyla, onu haram veya mekruh hesap edemezsiniz.

Hz. Peygamber (s.a.a) gözleri görmeyen, birisine şöyle bir dua okumasını öğretti:



- Ya Rabbi! Rahmet nebisi olan Muhammed nebinin hakkına sana teveccüh ediyor ve senden istekte bulunuyorum.53

“Ebu Said-i Hudri Hz. Peygamber (s.a.a)’den şu duayı nakletmiştir:54

Hz. Adem (a.s) şu şekilde tövbe etti:55

Hz. Peygamber (s.a.a) Hz. Ali’nin annesini defnettiğinde, onun hakkında şöyle dua etti:”56

“Annem” Esed kızı Fatime’yi bağışla. Benden ve benden önceki peygamberlerin hakkı hürmetine yerini geniş eyle.( Kabir azabından koru )

Bu tür cümlelerde, her ne kadar “yemin” kelimesi geçmişse de, fakat onun anlamını ifade eden kasem (B) harfi, Allah’ı evliyaların hakkına yemin verme manasına gelmiştir. “Ya Rabbi senden saillerin hakkına senden istekte bulunuyorum.”Sözü şu anlama geliyor: Ya Rabbi seni onların hakkına yemin veriyorum.”

Dördüncü İmamdan Sahife-i Seccadiye’de naklolunan dualar, bu tür tevessüllerin doğru ve sahih oluşunu kanıtlıyor. O duaların manalarının yüceliği, kelimelerinin fesaheti ve anlamlarının belağeti, İmamın kendi sözleri olmadığına dair akla gelebilecek her türlü şüpheleri ortadan kaldıracak özellikte olduğu için ayrıca deliller sarfetmemize ihtiyaç bırakmıyor.

İmam-ı Seccad (a.s) Arefe’de Rabbi ile şu şekilde münacat ediyordu:”57



- “Ya Rabbi! Diğer mahlukların içerisinden seçtiklerin ve kendin için beğendiklerin hakkına yeryüzü varlıkları arasından seçtiklerin ve onları kendi makamını tanımaları için yarattıkların hakkına ve onlara itaatı kendine ve onlara düşmanlığı kendine düşmanlık olarak hesap ettiklerin hakkına.”

İmam Sadık (a.s) kendi büyük ceddi’nin (Hz. Ali a.s)’ın kabrini ziyaret ettiğinde, ziyaretinin sonunda şu duayı okurdu:58



- Ya Rabbi! Duamı müstecap eyle, senamı kabul buyur, Muhammed, Ali, Fatime, Hasan ve Hüseyin (a.s) hakkı hürmetine benimle evliyalarının arasını cem eyle.

Dualarında Allah’ı dostlarının hakkına yemin veren yalnız Hz. Seccad (a.s) ve Hz. Sadık (a.s) olmamıştır. Şia’nın pak önderlerinden naklolunan duaların çoğunda, o tür tevessüller yer almıştır.

Özgürlük erlerinin gururu Hz. Hüseyin b. Ali (a.s) bir duasında şöyle buyuruyor:

- Ya Rabbi ! Duamı kabul buyurman için seni kelimelerine ve izzet merkezine, yer ve göklerdeki sakin kıldıklarına, peygamberler ve elçilerine yemin veriyorum. Zira işimi zorluklar örtmüştür. Senden Muhammed ve evlatlarına selam göndermeni ve benim işimi kolaylaştırmanı istiyorum.

Bu tür dualar, sözü alabildiğine uzatabilir. Biz daha fazla uzatmamak için sözü burada kesip karşı tarafın itiraz ve delillerini açıklamaya başlayalım.


İLK İTİRAZ


Allah’ı mahluka veya mahlukun hakkına yemin vermenin haram olduğuna dair alimler ittifak etmişlerdir.59

CEVAP:


İcmanın manası, İslam alimlerinin tüm asırlarda veya her asırda hükümlerden birisi üzerinde görüş birliği içerisinde olmalarıdır. Bu durumda, Ehl-i sünnet bilginlerine göre, görüş birliğinin oluşması şer’i delillerden biri sayılır. Şii bilginleri açısından ise, ümmet içerisinde yaşamakta olan masum imamın muvafakat göstermesini ve onaylamasını hikayet etmesi bakımından delil sayılır.

Şimdi biz soruyoruz: Acaba bu konu hakkında gerçekten böyle bir görüş birliği var mıdır? Biz Şii alimlerini ve diğer Ehl-i sünnet alimlerini bir kenara koyalım, yalnızca dört mezhep kurucularının nazarlarını senet olarak ele alalım. Böyle bir taktirde dahi, acaba şu dört önder, bu konunun haram olduğuna dair görüş birliği içerisinde fetva vermişler midir? Şayet vermişlerse, onların fetvalarının metinlerini kitapların isimleri ve sayfa numaralarıyla birlikte açıklamanızı rica ediyoruz.

Aslında Ehl-i Sünnet alimlerinin hadis ve fıkıh kitaplarında bu tür tevessül söz konusu edilmemiştir ki hakkında görüş belirtilsin. Böyle bir durumda “el-Hediyyet-üs Seniyye” kitabının yazarının iddia ettiği icma nerededir? Bu yazarın haram olduğuna dair sözünü naklettiği tek şahıs, “el-İzz İbn-i Abdüs Selam” namındaki meçhul bir şahıstır. Öyle zannedilmiş ki İslam alimleri, yalnızca “el-Hediyyetüs Seniyye’nin” yazarı ile “el- İzz ibn-i Abdüs Selam” da hülasa edilmiştir. (yani bunlardan başka İslam alimi yoktur).

Sonra da “Ebu Hanife” ve öğrencisi “Ebu Yusuf”tan “bi hakkı falan” (falanın hakkına) diye söylemenin mekruh olduğunu söylediklerini nakletmiştir.

Özetleyecek olursak, bu konuda icma diye bir delil mevcut değildir. Bu iki şahısın fetvası da, bu konu hakkında peygamberden ve onun Ehl-i Beytinden gelen güçlü hadisler mukabilinde (ki Ehl-i Sünnet alimlerinin ittifaklarına göre peygamber ve Ehl-i Beytinin hadisleri sıkl-i asğer ve hüccettir)60 bir değer teşkil etmez. Ayrıca o fetvanın “Ebu Hanife”ye nispetinin sahih olduğu da tespit edilmiş değildir.



Yüklə 1,04 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   ...   44




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin