Ve harîdetü'l-fiker adlı zîcinde kullan­masıdır



Yüklə 1,23 Mb.
səhifə5/28
tarix12.01.2019
ölçüsü1,23 Mb.
#96170
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   28

IflSİ Cengiz Avdın - Tahsin Gökgün

HEREVI, Ahmed b. Muhammcd

"1

L



Ebû Ubeyd Ahmed b. Muhammed

b. Muhammed el-Herevî el-Başânî

(ö. 401/1011)

Tefsir, hadis ve dil âlîmi.

J

Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Ab-dülkays b. Rebîa soyundan geldiği için Ab-dî. Herat'ın bir köyü olan Bâşân'a (Faşân) nisbetle Bâşânî (Fâşânî) nisbeleriyle de anılmaktadır. Herevî'nin, Fâşânî nisbesi-ni Merv'e bağlı Fâşân köyünden aldığını zannederek onu Mervezî nisbesiyle anan­lar da olmuştur. İbn Hallikân. Herevî'nin dedesinin adını Muhammed olarak kay­dettikten sonra Kitâbü'l-Garîbeyn adlı eserinin kapağında Abdurrahman olarak gördüğünü ifade etmiştir (Vefeyât, I, 96).



Ebû Süleyman Ahmed b. Muhammed el-Hattâbî, Ahmed b. Muhammed el-He­revî, Ebû İshak Ahmed b. Muhammed el-Bezzâz'dan hadis, Tehzîbü'l-luğa adlı eserin sahibi Muhammed b. Ahmed el-Ezherî'den lügat tahsil eden Herevî'nin talebeleri arasında Ebû Osman İsmail b.

Abdurrahman es-Sâbûnî, Ebû Ömer Ab-dülvâhid b. Ahmed el-Melîhî, Ebû Sehl Muhammed b. Ali el-Herevî, Ebû Bekir Muhammed b. İbrahim el-Erdistânî gibi kişiler yer almaktadır. Hânsârî'nin, Süyû-tî'den nakien Herevî'nin İbnü"s-Serrâc |ö 316/929) ve Niftaveyh (ö. 323/935) gibi âlimlerden ders aldığına dair verdiği bil-giler {Raozâtü'l-cennât, I, 241-242) doğru değildir. Gizlice içki içmek gibi bazı kötü alışkanlıklarının bulunduğu da rivayet edilen Herevî 6 Receb 401 (13 Şubat 1011) tarihinde vefat etmiştir.

Eserleri. Herevî'nin günümüze ulaşan eseri Kitâbü'l-Ğarîbeyn fi'I-Kur'ân ve'l-hadîş adını taşımakta olup Kitâ-bü'i-Ğarîbeyn: ğarîbeyi'I-Kur'ân ve'l-hadîş, Ganbeyi'i-Kur3ân ve's-sünne, Kitâbü'l-Garîbeyn fi lügati kelâmil-lâh ve ehâdîşi resûlih gibi isimlerle de anılmaktadır. Eserde yer alan kelimeler alfabetik olarak sıralanmış, madde baş­lıkları bablarla gösterilmiştir. Âyet ve ha­dislerde geçtiği kalıpla ele alınan kelime­ler lügat, i'rab ve anlam açısından izah edilmeye çalışılmıştır. Garib lafızların yer aldığı âyet ve hadis metinlerinin sadece ilgili kısmı zikredilmiş, bazan şiirlerden de örnekler verilmiştir.

Garîbü'l-Kur'ân ve garîbü'l-hadîs konu­larında daha önce yazılan eserler içinde özellikle Ebû Ubeyd Kasım b. Sellâm ve İbn Kuteybe'nin kitaplarından büyük öl­çüde faydalanılarak kaleme alınan, Zer-keşî'nin garîbü'l-Kur'ân konusunda telif edilmiş en önemli eserlerden olduğunu belirttiği Kitâbü'1-Garîbeyn ilim çevre­lerinde haklı bir şöhrete kavuşmuş; ge­rek Kur'an ve hadislerdeki garib kelime­leri bir araya getirmesi, gerekse bunları alfabetik biçimde sıralaması açısından kendi alanında yazılan ilk eser olarak ka­bul edilmiştir. Herevî'nin bu kitabında uy­guladığı metot daha sonra gelen birçok âlim tarafından benimsenmiştir. Nitekim Mecdüddin İbnü'l-Esîr'in garîbü'I-hadîse dair en-Nihâye adlı eserini telif ederken esas aldığı iki kitaptan biri Kitâbü'l-Ğa­rîbeyn olmuştur. Harîrî Dürretü'1-ğav-vâş'ında, İbn Ebü'l-Hadîd Şerhu Neti-ci'1-belâğa"sında, Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî el-Câmi' îi-ahkâmi'1-Ktır-Mn'ında, Nevevî el-Minhâc fî şerhi Şa-hîhi Müslim'inde ve Şehâbeddin el-Ha-fâcî Şitö'ü'J-gaiıTinde bu eserden fay­dalanmıştır.

Mecdüddin Ebü'l-Mekârim Ali b. Mu­hammed en-Nahvî Kitâbü'l-Ğarîbeyn'ı Muhtaşarü'l-Ğarîbeyn adıyla ihtisar et­miş, Ebû Mûsâ el-Medînî esere el-Mec-

220


HEREVÎ, Ali b. Ebû Bekir

mtfu'l-muğiş ti garibi (ğarîbeyi)'l-Kur-'

Herevî'nin kaynaklarda zikredilen Ki-tâbii Vülâti Herât adlı eserinin günümü­ze kadar gelip gelmediği bilinmemekte­dir. İsmail Paşa'nın Herevî'ye nisbet etti­ği Erbcfûne ii'1-hadîş {Hediyyetü'l-Câri-fln, i, 70) Ahmed b. Muhammed el-Mâlî-nî el-Herevî'ye (ö. 412/1022) ait olmalıdır.

BİBLİYOGRAFYA :

İbnü'l-Esîr, en-Nihâye, I, 8-9; Yâkût. Mı/ce-mü'i-bütdân, I, 322; XVIII, 263; a.mlf.. Mu'ce-mü'l-üdebâ*, IV, 246-247, 254, 260-261; a.mlf., el-Müşterik, s. 328; İbn Hallikân. Vefeyât, I, 95-96; Zehebî. A'tâmü'n-nübelâ', XVII, 146-147; Safedî. el-Vâft, VIII, 114-115; XXII, 145;Sübkî. Taba/cât(Tanâhî|,IV, 84-85; İsnevî, Tabakâlü'ş-Şafı'iyye, il, 518-519; İbn Kesîr. ei-Bidâye, XI, 344-345; Zerkeşî. el-Burhân, !, 291; İbn Kâdî Şühbe. Tabakâtü'ş-Şâfı'iyye, I, 175-176; İbn •föğrîberdî, en-NücCtmü'z-zâhire.N, 228; Süyû-tl Buğyetü'l-uu'ât, I, 180, 371; II, 201; Dâvûdî. Tabakâtü'l-müfessirln (Lecne), I, 80-81; Keş-fü'z-zunûn, II, 1206, 1209; İbnü'1-İmâd. Şeze-rât, III, 161; Hânsârî, Ravzâtü't-cennât, I, 241-242; Hedİyyetü't-'ân/în, I, 70; Zirikfî, el-A'tâm, I, 203-204; Brockelmann. GAL, I, 137-138; SuppL, I, 200; Kehhâle, Mu'cemü'1-fnü.'ellirtn, I, 61-62; Sezgin, CAS, VIII, 224-226, 275; Ab-dülhamîd Seyyid Taleb. Garîbü'l-Kur'ân: rica-lûh ue menâhicühüm, Kuveyt 1986, s. 293-308; Kays Âl-i Kays, ei-kâniyyünM 471-473; Mahmûd M. et-Tanâhî, "et-Tenbîh calâ hataTl-Garibeyn li'l-Hercvî", Mecelletü'l-Bahşi'l-Cilmt ue't-türâşi'l-İslâmî, sy. 3, Mekke 1400/1980, s. 419-426; Gulâm Murtazâ Âzâd. "Ğaribiri-Kur-Jân ve'1-hadîş ve Kitâbü'l-Garîbeyn li'1-Here-vî", ed-D(râsât(j7-/s/âm(üye,XXIII/l, İslâmâbâd 1408/1988, s. 72-76; Abdürrahîm Eşref Bülûc, "Ğaribü'l-K.ur=ân ve'1-hadîş ve Kitâbü'1-Carî-beyn li-Ebî TJbeyd el-Herevî", a.e., XXIX/1 (1414/1994), s. 105-116. m

tffil Muhsin Demirci

HEREVÎ, Ali b. EbÛ Bekir

o*

~"



Ebü'l-Hasen Takıyyüddîn Alî b. Ebî Bekr

b. Alî el-Herevî el-Mevsılî

(ö. 611/1215)

Kitâbü 'I-Işârât

ilâ ma'rifeti'z-ziyârât

adlı eseriyle tanınan seyyah,

Şafiî âlîmi.

l_

542 (1147-48) yılında Musul'da doğdu. Herath bir çıkrıkçı olan babasının mesle­ğine nisbetle İbnü'l-Harrât, çok seyahat yapması dolayısıyla da "sâih" lakaplanyla tanınır. Zehebî, onun Abdülmün'im el-Fu-râvî'den ve Ebû Tâhir es-Silefî'den hadis aldığını, kendisinden de Sadr el-Bekrî ve başkalarının hadis rivayetinde bulundu­ğunu söyler (A'/amü'n-nübefâ], XXII, 57). Kitâbü'I-İşârât adlı eserinden, Bizans İmparatoru Manuel Komnenos zamanın­da (1143-1180) İstanbul'a gittiği ve muh­temelen imparator tarafından kabul edil­diği, 567 (1171-72) yılında Kudüs'ü, Ha­lil'i ve Filistin'in diğer bazı şehirlerini gez­diği, ertesi yıl Askalân Limanfndan İsken­deriye yoluyla Mısır'a geçtiği anlaşılmak­tadır.



S72 (1176-77) yılından sonra Mağrib'e ve Sicilya'ya giden Herevî buradan döner­ken Kıbrıs'a uğradı. 588'de (1192) kendi­sinin de içinde bulunduğu kafileye saldı­ran Haçlılar Herevî'nin kitaplarına el koy­dular. İngiltere Kralı Aslan Yürekli Richard, elçi gönderip kitaplarını iade etmek ve kendisiyle görüşmek istediğini bildirdiy-se de bu teklifi kabul etmedi.

Herevî. mensur ve manzum hutbeleri­ni topladığı el^Actfıb ve '1-âsâr adlı ese­rini Abbasî Halifesi Nasır-Lidînillah'a sun­du ve halife tarafından hisbe teşkilâtının başına getirildi. Ömrünün sonlarında, Ey-yûbîler'in Halep kolu hükümdarı Selâhad-dîn-i Eyyûbî'nin oğlu el-Melikü'z-Zâhir Gâ-zî'nin himayesine mazhar olan Herevî, şehrin dışında kendisi için inşa edilen Şa­fiî medresesinde (e!-Medresetü'l-Hereviyye) ders verdi. Yaptırdığı ribâtın masraflarını karşılamak üzere vakıflar tahsis etti. 611 Ramazanında (Ocak 1215) vefat ederek medresesinin köşesindeki türbesine def­nedildi. Türbesinin üzerindeki kitabe biz­zat kendisi tarafından hazırlanmıştır. Se-merkant'tan Sicilya'ya, Yemen'den İstan­bul'a, Hindistan'dan Kuzey Afrika'ya ka­dar pek çok ülkeyi gezen Herevî, tarih ve coğrafya yanında simya ve tılsım gibi giz­li ilimlerde de bilgi sahibiydi.

Eserleri. 1. Kitâbü'I-İşârât İlâ mefri-feti'z-ziyârât. Herevî. bazı dostlarının is­teği üzerine kaleme aldığını söylediği bu eserinde Suriye, Filistin, İrak, el-Cezîre, Yemen, Mısır, Mağrib, Habeşistan, Hin­distan, Mâverâünnehir, Horasan, İran, Azerbaycan, Hicaz, Anadolu, Akdeniz adaları ve İstanbul gibi çoğunu ziyaret ettiği şehir ve ülkelerin tarihi hakkında bilgi vermiş, buralarda gördüğü kabir, türbe, imaretlerle diğer tarihî eserleri tanıtmıştır. Janine Sourdel-Thomine ki­tabı tahkik ederek yayımlamış (Dımaşk I953), daha sonra da Kitâb al-Ziyörât: Guide des iieux de pelerinage adıyla Fransızca'ya çevirmiştir (Damas 1957). 2. et-Tezkiretü'l-Hereviyye fi'I-hiye-li'1-harbiyye. el-Melikü'z-Zâhir Gâzî için yazılan eser harp sanatına dairdir. Savaş­larda başarı kazanmanın ülkenin ve hal­kın kudret ve refahına, devletin iyi yöne­tilmesine bağlı olduğunu söyleyen müel­lif eserinin yarısına yakın bir kısmını si­yasî meselelere, hükümdar ve vezirlerin niteliklerine, hâciblerin. valilerin, kadıla­rın nasıl olması gerektiğine dair konula­ra ayırmış, daha sonra savaş aletleri hak­kında bilgi vermiş, savaş taktiklerini ve bunlara karşı alınacak önlemleri anlat­mıştır. Eserin 602 (1206) tarihli müellif hattı nüshası Atıf Efendi Kütüphanesi'n-de bulunmaktadır (nr. 2018). Janine Sour-del-Thomine'in Fransızca tercümesiyle birlikte neşrettiği eser ("Les conseils du Sayh al-Harawi â un prince ayyübide", BEO, XVII 11961-19621, s. 205-266), daha sonra Mutf Murâbıt tarafından yeniden yayımlanmış (Dımaşk 1972), el~Mektebe-tü's-Sekâfeti'd-dîniyye de ayrı bir baskı­sını yapmıştır (BûrSaîd, ts.). Kitap Meh-med Arif Hilmi tarafından 1253'te (1837) Türkçe'ye çevrilmiş olup bunun yazma bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'n-dedir (Fâtih, nr. 3469). 3. Kitâbü Menâ-zili'1-arz zâti't-tûl ve'l-hrz. Herevî, gü­nümüze ulaşmayan bu eserinde karşılaş­tığı bazı zâhid ve velîlerden söz etmiş. ayrıca yetmiş belde hakkında topladığı yetmiş kadar hadisi ve çeşitli rivayetleri nakletmiştir(Keş/ü'z-zunûn, II, 1827; Keh­hâle, Mu'cemü't-mü'ellirın, VII, 47). 4. el-Vaşıyyeta'l-Hereviyye. Herevî'nin siya­setle ilgili tavsiyelerini ihtiva eden eser, J. Sourdel-Thomine tarafından Fransız­ca tercümesiyle yayımlanmıştır ("Le tes-tament politique du ShaykhcAli al-Hara-vi", Islamic and Arabic Studies, Leiden 1965).

Kâtib Çelebi'nin el-Hutabü'1-Hereviy-ye adıyla kaydettiği (Keşfü 'z-zunûn, 1,

221

HEREVÎ, Ali b. Ebû Bekir



715) ve Ziriklî'nin mev'izaya dair olduğu­nu söylediği (el-AUâm, IV, 266] eser bü­yük bir ihtimalle el-Vaşıyyetü'l-Here-viyye'dir. Yine Kâtib Çelebi'nin kaydet­tiği {Keşfü'z-zunün, II, 964) Ziyârâtü'ş-Şâm, Kİtâbü'l-İşârât'm ilk bölümü ol­malıdır. Kitâbü'l-Uşûl adlı eser ise sade­ce Hediyyetü'l-'ârifîn'de zikredilmek­tedir (!, 705).

BİBLİYOGRAFYA :

İbnü'l-Müstevfî. Târihu Erbil (nşr. Sami es-Sakkâr), Bağdad 1980, 1, 151-155; Münzirî. et-Tekmile, II, 315-316; İbn Hallikân. Vefeyât, lil, 346-348; İbn Vâsıl. Müferricü'l-kürûb (nşr. Ce-mâleddin eş-Şeyyâl). Kahire 1957-60, lil, 224-225;Ebüıl-Fldâ. ei-Muhtaşar, \U, 122;İbnü's-Sâ-bûnî. Tekm.itetü İkmâli'l-İkmâl (nşr. Mustafa Ce-vâd}, Beyrut 1406/1986. s. 202-203; Zehebî. A'iâmü'n-nübetâ3, XXII, 56-57;a.mlf.. Târîhu'l-İslâm: sene 611-620, s. 79-80; İbnü'l-Verdî, 7e-timmetü't-Muhtaşar fi ah,bâri'l-beşer, Kahire 1285, II. 132; Safedî. e/-Vâ/î, XII, 13; Yâfiî. Mir-'âtü'l-cenân, IV, 22; Keşfû'z-zunûn, I, 715; II, 964, 1827; İbnül-İmâd, Şezerât, V, 49; Kâmil el-Bâlî el-Halebî. Nehrü'z-zeheb fi târihi Ha-teb (nşr. Mahmûd Hahûrî - Şevki Şa's). Halep 1345/1926, II, 293; Ahlvvardt. Verzeichnis, VII, 603; Râgıb et-Tabbâh, İ'tâmü'n-nübelâ1 bi-târîhi Halebe'ş-şehba", Halep 1342/1924, ]], 226-227; Brockelmann. GAL, I, 629-630; SuppL, I, 879; Hediyyetü'l-'ârirm, I, 705; Zirih-lî, el-A'tâm, IV, 266; Kehhâle, Mu'cemü 'l-mü'ei-lifin, V!l, 47; a.mlf.. Mu^cemü muşannifi'S-kü-tübi'l-'Arabiyye, Beyrut 1406/1986, s. 337-338; I. Krachkovsky. Târihu'i-edebi'l-coğrafıy-yİ'l-'Arabî {nşı Selâhaddin Osman Hâşim), Mos­kova 1957, s, 320-322; Zekî M. Hasan. er-Rah-hâletü'l-müslimCın fi'icuşûri'l-uüstâ, Beyrut 1401/1981, s. 89-93; Ramazan Şeşen, Neua-dirü'l-mahtûtâti't-'Arabiyye /î mektebâti Tür-kİyye, Beyrut 1402/1982, III, 53-54; İbrahim es-Sâmerrâî, "Kİtâbü't-Tezkİretiİ-Hereviyye fi'I-hiyeli'l-harbiyye li-cAlî b. Ebî Bekr el-Here-vî", 'Âlemü'l-kütüb, XV/1, Riyad 1414/1994, s. 78-83; J. Sourdel-Thomine, "al-Harawi al-Mawşıirp,EF(İng.l.Ill, 178. r—ı

UM Cevatİzüi

HEREVI, EbÛ Zer

(bk. EBÛ ZER el-HEREVÎ).

HEREVÎ, Hâce Abdullah

r

L



Ebû İsmâîl Abdullah b. Muhammed

b. Alî el-Ensârî el-Herevî

(ö. 481/1089)

. Mutasavvıf şair ve âlim.

2 Şaban 396'da (4 Mayıs 1006) Herafın eski kalesi Kûhendiz'de doğdu ve burada yaşadı. "Pîr-i Herât, pîr-i tarikat, şeyhülis­lâm, şeyhü'l-Horasan, şeyhüşşüyüh, nâ-sırü's-sünne, zeynü'l-ulemâ" gibi unvan­larla anılır. Soyu, sahabeden Ebû Eyyûb

el-Ensârî'nin oğlu Mett'e ulaşır. Met 31 (652) yılında Ahnef b. Kays kumandasın­da Horasan'a yapılan bir sefere katılmış ve Herat'a yerleşmişti. Herevî"nin babası Ebû Mansûr Muhammed b. Ali Herafta doğmuş ve dindar bir çevrede yetişmiş­ti. Esnaflık yapmakla birlikte âlimlerin sohbet meclislerine katılır, vaazlarını din­lerdi. Daha sonra gittiği Belh'te Ebü'l-Mu-zaffer Habbâl et-Tırmizî'nin, onun vefa­tından sonra da Cüneyd-i Bağdâdî'nin ta­savvuf anlayışına bağlı bir sûfî olan Şerif Hamza Akîlî'nin sohbetlerine katılmış­tı. Ebû Mansûr'un pirleri canlılara eziyet etmemeye özen gösterirlerdi. Onların, başka birine gider de onu rahatsız eder diye üzerlerine konan sinekleri bile kov­madıkları, hatta akrebe bile dokunmadık­ları rivayet edilir. Herevî'nin kaydettiğine göre aynı anlayışı sürdüren babası bunun abdalların mezhebi olduğunu söylerdi. Ebû Mansûr bir süre sonra dükkânını ka­patıp inzivaya çekildi, ardından her şeyi­ni terkederek mürşidi Şerif Hamza'nın bulunduğu Belh'e gitti ve 430'da (1039) vefat edinceye kadar burada yaşadı.

Herevî ilk öğrenimine Mâlîni Medrese-si'nde başladı. Dokuz yaşına girdiğinde Kadı Ebû Mansûr el-Ezdî. Ebü'1-Fazl el-Cârûdî gibi âlimlerin derslerini takip ede­rek hadis yazmaya başlamıştı. Herevî 300 âlimden hadis tahsil ettiğini, ancak hadis ilminde üstadının Ebü'1-Fazl el-Cârûdî ol­duğunu belirtir (Arberry, s. 63). On dört yaşına geldiğinde vaaz verecek kadar bil­gi sahibi olan Herevî okumaya düşkünlü­ğünü anlatırken gece gündüz ders çalış­tığını, yemek yemeye bile vakti olmadığı için kendisini annesinin yedirip içirdiğini söyler. Medreseye devam ederken 70.000 beyit Arapça şiir ezberlediği yolundaki ri­vayetler güçlü bir hafızası olduğuna işa­ret eder. 300.000 hadisi senetleriyle bir­likte ezberlediği bizzat kendisinden riva­yet edilirse de Zehebî'nin kaydettiği ve 12.000 hadis ezberlediğine dair yine ken­disinden nakledilen rivayetlA'/âmü'n-nü-be/â', XVIII, 509) daha inandırıcı görün­mektedir.

417 (1026) yılında fıkıh ve hadis dersle­ri almak, şeyhlerle görüşüp sohbetlerine katılmak için Nîşâbur'a giden Herevî(İbn Receb, I, 61) burada tefsir âlimi Ebû Nasr Mansûr Ahmed, Ebû Saîd es-Sayrafî, Ebü'l-Hasan Ahmed es-Sâlifî gibi âlimle­rin derslerine devam etti; ayrıca Nasır el-Mervezî ve Ebû Abdullah İbn Bâkûye eş-Şîrâzî'nin derslerinde bulundu. Ancak Ebû İshak el-İsferâyînî, Rüknülislâm el-Cüveynî, İsmail es-Sâbûnî gibi âlimlerle

Eş'arî oldukları gerekçesiyle görüşmedi; hatta yine Eş'arî olduğu için Abdülkerîm el-Kuşeyri gibi ünlü bir mutasavvıfın mec­lisine de gitmedi. Aynı yıl Herat'a dönen Herevî Şeyh Amû'nun tekkesine devam etmeye başladı.

Şeyh Amû. çeşitli merkezleri dolaşarak başta Cüneyd-i Bağdâdî'nin halifeleri ol­mak üzere pek çok kişiyle görüşmüş ün­lü bir sûfî idi. Herafta yolcular ve yoksul­lar için inşa ettirdiği bir imarethanesi vardı. Herevî'ye bir baba gibi davranmış. ona gezdiği yerlerde görüştüğü şeyhlere ve menkıbelerine dair geniş açıklamalar­da bulunmuş, maddî bakımdan da kendi­sine destek olmuştu. Herevî Tabaköt'm-da sık sık Amû'dan söz eder. Câmî'nin bil­dirdiğine göre tasavvufun âdâb ve erkâ­nını da ondan öğrenmiştir (Arberry, s. 71).

Herevî, aslen Sicistanlı olup Herafta oturan meşhur vaiz ve âlim Yahya b. Am-mâr eş-Şeybânî'den hadis ve tefsir ders­leri aldı. Yahya b. Ammâr Herevî'yi takdir etmiş, onun ileride büyük bir âlim olaca­ğını söylemiş ve Ölüm döşeğinde iken ye­rine onun vaaz vermesini vasiyet etmiş­ti. Herevî de. "Yahya b. Ammâr'ı görme­miş olsaydım vaaz etme ve tefsir dersi verme cesaretini kendimde bulamazdım" demiştir (a.g.e., s. 63, 64). Yahya b. Am­mâr vefat edince Herevî vasiyeti uyarın­ca onun yerine geçip ders verdi.

Abdülcebbâr b. Muhammed el-Cerrâ-hî'den Tirmizrnin el-Câmicu'ş-şahîh"m\ okuyan Herevî. hadislerle ilgili açıklama­lar sebebiyle bu eseri ancak ihtisas sa­hiplerinin faydalanabileceği Buhârî ve Müslim'in aynı adı taşıyan eserlerine ter­cih etmişti (Zehebî, A'lâmü'n-nübela'', XVIII, 513). İbn Mencûye ve Karrâb gibi hadis hafızlarından da faydalanan Here­vî'nin Ahmed b. Hanbel'in itikadı görüş­lerinin ateşli bir savunucusu olmasında hocalarından Ebû Abdullah et-Tâkî es-Sicistânî'nin büyük etkisi vardır. Ayrıca babası ve bazı hocaları da Hanbelî idi: ancak Sicistâhî ile görüştükten sonra bu mezhebin katı ve tavizsiz bir mensubu olmuştur.

423 (1032) yılında hac yolculuğuna çı­kan Herevî Nîşâbur'dan sonra Bağdat'a gitti. Bağdat ulemâsıyla, bu arada Ebû Muhammed el-Hallâl ile görüştükten son­ra yoluna devam etti. Ancak yol güvenli­ği bulunmadığından Horasanlı hacılarla geri döndü. Bu sırada Bistâm, Nîşâbur ve Tûs gibi şehirlere de uğradı. Ertesi yıl tekrar hac için yola çıktı. Nîşâbur'da İbn Bâkûye Tekkesi'nde ünlü sûfî Ebû Saîd-i Ebü'1-Hayr ile görüştü. Ebü'l-Abbas el-

222


HEREVÎ, Hâce Abdullah

Kassâb el-ÂmülFyi ziyaret etti. Bu yolcu­luk esnasındaki en önemli hadise, "tasav­vuf yolunda mürşidim" dediği Ebü'l-Ha-san ei-Harakânî ile karşılaşması oldu. He-revî, yine yol güvenliğinin bulunmaması sebebiyle Rey'den geri dönmek zorunda kaldı. Rey'de hadis hafızı ve Ehl-i sün­netin önde gelen âlimi Ebû Hatim b. Hâ-mûş ile görüştü. Sultan Mahmüd-ı Gaz-nevî Rey'i ele geçirince burasını Bâtınî-ler'den temizlemiş. Ebû Hâtim'den izin almayan hocaların vaaz ve ders vermele­rini yasaklamıştı (Zehebî, A'tâmü 'n-nübe-lâ', XVIII, 507). İbrahim el-Havvâs'ın Rey'-deki türbesini ziyaret ettikten sonra He-rat'a dönen Herevî. daha önce Şeyh Amû'-nun tekkesinde defalarca gördüğü Mu-hammed el-Kassâb ed-Dâmegânfyi ziya­ret etti ve ondan Ebü'l-Abbas el-Kassâb el-Âmülî hakkında bilgi aldı.

Herevî, 425 (1033) yılında İsmail Çiştî ile Nübâzân'a (Nübadân) gitti. Burada kal­dığı kırk gün içinde birçok âlimin katıldı­ğı toplantılarda Harakânî"den öğrendiği tasavvuf anlayışını açıklayarak bu âlimle­ri derinden etkiledi. Semâ meclislerinde semâ yaptı. Bu sırada kendisine verilen pek çok hediyeden sadece eski bir secca­deyi Herafa götürdü.

Herevî Heraftaki derslerinde şer'î ilim­lere ağırlık vermeye ve özellikle hadis okutmaya başladı. 430'da (1039) babası Ebû Mansûr Belh'te vefat etti. Herevî ay­nı yıl, Mu'tezile ve Eş'arî âlimleri tarafın­dan Mücessime'den olmak ve şeriatın sı­nırlarını aşmakla suçlanarak Gazneli Sul­tan Mesud"a şikâyet edildi. Fakat Herevî tutumunun doğruluğu konusunda hü­kümdarı ikna ederek onun döneminde ra­hat bir hayat yaşadı. Herafta Gazneli-ler'in hâkimiyeti sona erip Selçuklu döne­minin başlaması üzerine bazı kelâm ve fı­kıh âlimleri sohbet meclislerini engelle­yince Şekîvân'a gitmek zorunda kalan He­revî. bir süre sonra geri dönerek daha önce başladığı Kur'an tefsiri çalışmasına devam etti. Kur'an'ı tefsir ederken bid-'atçı saydığı mezhepleri, özellikle Mu'te-zile'yi ve Eş'arîler'i eleştirdi; müteşâbih âyetleri te'vil edenlere şiddetle çattı. Eleştirdiği ulemânın şikâyeti üzerine 438 (1046) yılında tutuklanarak Herat yakı­nında bulunan Bûşenc'de hapsediidi. Er­tesi yıl hapisten çıktıktan sonra Herat'a döndü ve Kur'an'ı yeni baştan tefsir et­meye girişti. Bu sırada her türlü maddî ihtiyacını karşılayan Şeyh Amû ölünce ge­çim sıkıntısı çekmeye başladı.

Selçuklu Sultanı Tüğrui Bey'in veziri Ebû Nasr'ın Mu'tezilî olması ve Eş'arî âlimle-

rini baskı altında tutması Herevî'yi de psikolojik olarak rahatlattı. Bu durumdan faydalanarak Kur'an tefsiri ve vaaz etme faaliyetlerine hız verdi. Herat Kadısı Saîd b. Yesâr da kendisine büyük bir saygı gös­teriyor, ihtiyaçlarını karşılıyordu. Gazne-liler'le mücadele eden Alparslan Herat'a gelince muhalifleri Herevî'yi ona şikâyet ettilerse de bir sonuç alamadılar. Tuğrul Bey'in ölümünden sonra Ebû Nasr'ın ye­rine Nizâmülmülk'ün vezir olması (456/ 1064) ve Eş'arî âlimlerine uygulanan bas­kılara son verilmesi üzerine Herevî tek­rar sıkıntılı günler yaşamaya başladı. Şâ-fiîler ve Hanefîler onu yeni vezire şikâyet ettiler. Muhalifleriyle yaptığı bir tartışma­dan galip çıkmasına rağmen aleyhindeki suçlamaların arkası kesilmedi. Ulemâ onu tekrar Nizâmülmülk'e şikâyet etti ve ted­bir alınmaması hafinde kamu düzeninin bozulabileceği uyarısında bulundu. Bu­nun üzerine Herevî Nizâmülmülk'ün em­riyle Heraftan Belh'e sürüldü (458/1066). Aynı yılın sonunda sürgün hayatı bitince Herafa döndü. Alparslan. 459'da (1067) kendisine isyan eden Kara Aslan'ı ceza­landırmak için veziri Nizâmülmülk'le bir­likte Herat'a uğradığında muhalifleri yi­ne Herevî'yi vezire şikâyet ettiler. Ancak Herevî, Nizâmülmülk'ün huzurunda ya­pılan tartışmada haklılığını ispatladı. Çe­şitli kaynakların kaydettiği bir rivayete göre muhalifleri, seccadesinin altına ba­kırdan küçük bir put koyup onun Mü­cessime'den olduğunu ispatlamaya bi­le kalkıştılar. Fakat yapılan soruşturma­da bunun bir komplo olduğu anlaşılınca Herevî'nin sultan nezdindeki itibarı arttı (Zehebî, A'tâmü'n-nübelâ3, XVIII, 512; İbn Receb.s. 55). 462'de (1070) Halife Kâim -Bİemrillâh, Nizâmülmülk'ün aracılığıyla kıymetli hediyeler göndererek Herevî"yi ödüllendirdi. Bundan sonra şöhreti daha da artan Herevî refah içinde yaşadı; He-rat'ta vaaz etmeye, tefsir dersleri verme­ye ve eser yazmaya devam etti.

Herevî, 473 (1080) yılında görme du­yusunu kısmen kaybetmesine rağmen Ebü'1-Vakt Abdülevvel es-Siczî, Ebü'l-Feth Abdülmelik el-Kerruhî ve Muhammed es-Saydalânî gibi talebelerinin yardımıyla ilmî faaliyetlerini aksatmadan sürdürdü. Hat­ta bundan sonraki yılları daha verimli ol­du. Öğrencilerinin isteği üzerine Şad Meydân adlı eserini genişleterek 475'te (1082) Menâzilü's-stfirini, ardından da Zemmü'l-kelâm adlı eserini telif etti. 476'da (1083) Halife Kâim- Bİemrillâh He-revî'ye "şeyhülislâm" ve "şeyhüşşüyûh" unvanlarını tevcih etti. Herevî, Tabaka-

tü'ş-şûüyye adlı eserinde gerekli gördü­ğü düzeltme ve ilâveleri yaptıktan sonra 478"de (1085) esmâ-i hüsnâyı şerhetme-ye başladı. Aynı yıl bir kelâm âlimiyle yap­tığı tartışmada onu şiddetli bir şekilde eleştirmesi, ardından da müridlerinin bu âlimi dövüp evini yakmaları üzerine olay­dan sorumlu tutularak Heraftan çıkarıl­dı. Daha sonra gittiği Bûşenc kasabasın­dan da sürüldü. Nîşâbur ve Merv yoluyla Âmül'e gittiği zaman Belh"e gönderil­mesi için Nizâmülmülk'ten talimat geldi. Bir süre Belh'te İkamet eden Herevî'nin daha sonra Herat yakınlarındaki Merver-rûz'a gitmesine izin verildi. Burada hadis âlimi İmam Ferrâ el-Begavî tarafından karşılandı. 480 (1087) yılında Herafa dön­mesine müsaade edilince yarım bıraktığı tefsirini hızla tamamlamaya çalıştı. An­cak Sâd sûresinin 67. âyetine kadar ge­lebildi. 22 Zilhicce 481'de (8 Mart 1089) vefat etti. Herafa 5 km. uzaklıkta bulu­nan Gazürgâh'ta defnedilen Herevî'nin türbesi Selçuklular zamanında inşa edil­miş, daha sonra Gurlular döneminde Sultan Gıyâseddin Muhammed devrinde Emîr İzzeddin tarafından türbenin yanın­da bir medrese yaptırılmıştır. Bugünkü muhteşem türbeyi 829 (1426) yılında Şâhruh inşa ettirmiştir (Fikrî Seiçûki, s. 10-12). Herevî'nin Abdülhâdî ve Câbir ad­lı iki oğlunun kabri de aynı yerdedir.

Daha çok tasavvuf! hüviyetiyle tanınan Herevî sûfîliğe ilgi duyan bir ailede yetiş­mişti. Babası Ebû Mansûr sûfîlerle ilişki­si bulunan dindar ve zâhid bir kişiydi, ha­yatının son yıllarını inzivada geçirmişti. Herevî de küçük yaşta sûfîlerle tanıştı ve onların yaşama tarzını benimsedi. Gezdi­ği yerlerde zamanın ünlü şeyhleriyle gö­rüştü. Özellikle Ebû Saîd-i Ebü'l-Hayr ile


Yüklə 1,23 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   28




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin