2.3. Tema
Ömer Kavur sinemasına ait on dört filminin temalarına bakıldığında, belirli temalar olduğu ve bu temaların birbirlerini besledikleri görülmüştür. Kavur sinemasının başlıca temaları; yalnızlık, iletişimsizlik, iletişim zorluğu, yabancılaşma, arayış, yolculuk, zaman, iktidar sorunu ve sevgi arayışıdır. Temalarını, daha çok Ömer Kavur’un kişisel özelliklerinin belirlediği söylenebilmektedir. Kıraç (2002,67), özellikle de Kavur’un kendi yazdığı senaryolarda zaman, uzam, aşk, varoluş ve bireyin toplumsal ilişkiler içinde kendini tanımlamaya çalışmasının temel temalar olduğunu belirtmektedir.
Selçuk (2002,107) ise, filmlerinde kullandığı ‘iletişimsizlik’ temasının Kavur sinemasının ana başlığı olduğunu söylemektedir. Ana dili ortak olan bu insanlarda dilin güçsüzlüğünün işlenmesi, felsefi boyuttaki en iyi kanıttır. Kavur’un karakterleri kendilerini anlatırlarken anlaşılmaktan çok kaderleri olarak kabul ettikleri yaşamlarına ait sessiz harflerle konuşmaktadırlar. Ah Güzel İstanbul’da Cevahir ve Kamil arasında yaşanan iletişimsizlik aşklarının sonunu hazırlamıştır. Aslında Kamil Cevahir’i sevmekte ve onunla evlenmek istemektedir. Cevahir’in fahişe olmasından rahatsız değildir. Rahatsız olduğu nokta bunu bilen birilerinin karşılarına her an çıkabilme ihtimalidir ve bu duyguyla başa çıkamaz. Bu nedenle içine kapanır, iletişimsizleşir. İletişimsizlik, aşklarının sonunu getirir.
Filmlerinde kullandığı ‘yolculuk’ teması Kavur sinemasının en önemli temalarındandır. Kavur, fiziksel olarak gerçekleştirilen yolculuğu kendisi de sevdiği için filmlerinde bu temayı ele almayı sevdiğini belirtmektedir (Yeres, 2006,229). Yolculuk, beraberinde içsel bir yolculuğu da getirmekte, bireyin kendi arayışını ortaya koymaktadır ve bu durum seyircinin, filmin karakterini tanımasına çok daha büyük imkân sağlamaktadır. İçsel yolculuk yaşayan Kavur’un karakterleri ‘Ben nasıl biriyim? Bu toplumdaki yerim nedir? Ben nasıl bir insanım? Nasıl bir kişiliğe sahibim? Mutluluğu nasıl yakalayabilirim?’i sorgulamaktadırlar. Değişen mekânların, coğrafyaların, kültürlerin ve sıkıştırılmış zaman dilimlerinde gerçekleşen bu yolculuklar, insanların içsel çatışmalarını ortaya koymak, onların psikolojilerini ele almak ve onları betimlemeye çok yardımcı olmaktadır. Pek çok filminde yolculuk, iletişimsizlik veya iletişim zorluğu, yabancılık ve yalnızlık ortak temalar olarak kullanılmaktadır. Dinçer (2006,23)
Kavur sinemasında yolculuk temasının mekân vurgusu kadar öne çıkan bir başka özelliği olduğunu söylemektedir. ‘Yolculuk’ temalı filmlerde karakterlerin kendilerini ve geçmişlerini sorgulama süreçlerinde, karakterlerin değişimi de gözlemlenmektedir. Gece Yolculuğu’nda mekân arayışı için yolculuğa çıkan yönetmen Kayaköy’e vardığında yönetmen için kendisini ve geçmişini sorgulamaya iten bir iç hesaplaşma başlamıştır. Amansız Yol, yönetmenin en bariz yol temalı filmidir. Filmde fiziksel olarak başlayan yolculuk içsel yolculuğa dönüşmekte, karakterler değişime uğramaktadırlar. Yıllar sonra karşılaşan iki sevgili, yaptıkları İstanbul-Mardin arası yolculuk süresince ilişkilerini, değişen yaşamlarını ve pişmanlıklarını sorgulamaktadırlar.
Arayış, Ömer Kavur sinemasına ait bir başka temadır. Çoğu zaman yolculuğun tetikleyicisi bir arayıştır. Arayış bazen somut bazen de soyut olarak ele alınmaktadır. Körebe’de kaçırılan kızını arayan bir annenin somut arayışı üzerinden şehrin arka sokaklarında yaşananlar ve yaşayanlar aktarılmaktadır (Görücü, 2005,98). Gizli Yüz’de ki arayış ise somut görünmekle birlikte aslında içe doğru bir arayıştır. Genç fotoğrafçının âşık olduğu kadını ararken yaşamını anlamlandırma çabasına belli belirsiz bir zaman ve mekân içinde tanık olunmaktadır. Bu belirsizlik, seyircinin ilgisini iç yolculuğa yönlendirerek zaman ve gerçeğin peşinden giden genç adamın yolculuğunu daha dikkatli takip etmesini sağlamaktadır (Dinçer, 2006,23). Arayış temasına bir diğer örnek film de Yusuf ile Kenan’dır. Kan davası nedeni ile babaları öldürülen iki küçük çocuk, uzaktan akrabalarını aramak için İstanbul’a gelirler. Gerçek bir arayışla başlayan film, yalnız iki çocuğun kendi yollarını bulma arayışına dönüşür ve iki kardeşin karşılaştıkları farklı yaşam biçimleri tercihlerini ve sonlarını belirler. Bu arayış sonucunda Mustafa doğru yolu emekçilikte bulurken, Yusuf ise kısa yoldan para ve güç kazanma hırsıyla ıslahevine düşmektedir.
Sayın (2005,105), 1980 sonrası post-modern süreçte en çok etkilenen yönetmenin Ömer Kavur olduğunu belirterek, Gizli Yüz ve sonrası filmlerinde anlatımı parçalı olduğundan bütünlüklü bir temanın çıkartılmasının çok zor olduğunu söylemekte, yönetmenin gerçeklik duygusunu yitirerek bu topraklarda yaşamadığı hissi uyandırdığını belirtmektedir.
Kavur sinemasında kadın konusu da öne çıkan unsurlardandır. Yatık Emine, Kırık Bir Aşk Hikâyesi, Amansız Yol, Göl ve Ah Güzel İstanbul’da kadın konulu filmlerdir. Yatık Emine’de fahişelikle itham edilerek Anadolu’nun ücra bir kasabasına sürgün olarak gönderilen genç bir kadının hikâyesi anlatılmaktadır. Düzenin korunması adına çevresindekilerin olumsuz tavırları, dışlamaları sonucunda Emine hazin bir şekilde can verir. Ah Güzel İstanbul’da ise bir genelev kadını ile uzun yol şoförünün hikâyesi anlatılmaktadır. Genç kadın âşık olduğu erkekle evlenip düzenli bir yaşam kurma umuduyla sevgilisiyle birlikte yaşamaya başlar. Fakat fahişe olduğunu ikisi de unutamamışlardır. Evlilik umudunu kaybeden genç kadın eski hayatına da dönmek istemediği için ölümü seçer. Kırık Bir Aşk Hikâyesi’nde de İstanbul’un karmaşasından huzuru bulmak için bir sahil kasabasına gelen edebiyat öğretmeni Aysel ile kasabanın varlıklı ailelerinden birine mensup Fuat arasında ki umutsuz aşk anlatılmaktadır. Filmde ekonomik çıkar baskıları ve var olan düzenin kuralları işletilir ve bu aşk ilişkisi sonlandırılır. Fuat, nişanlısına döner ve Aysel’de sevgilisinin huzuru için başka bir yere tayin isteyerek kasabadan ayrılır. Kurulu düzen işlemiş ve galip gelmiştir. Bu örneklerden de görüleceği gibi Kavur, erkek olsun kadın olsun karakterlerini yabancılaşan, yalnız bireyler olarak betimlemektedir. Dinçer (2006,24)’e göre Ömer Kavur, “Kadını, toplumun ona bakışını, kadının bu bakışa verdiği tepkiyi ve yalnızlığını, kadının yabancılaşmasını, kadını zorlamalarını ya da dönüştürme baskılarını gerçekçi kadın figürleriyle sunar”.
Özellikle son dönem filmlerinde geçen zaman, o zamanın insan hayatıyla garip ve karşılıklı ilişkisi filmlerinin en temel temalarından birisi haline gelmiştir. Zaman ve zamansızlık kavramını felsefi olarak değil, sezgileriyle, duygularıyla ele almaya çalışmaktadır. Bunu yapmak için öykü geleneklerine dönerek orada kullanılan öğeleri, doğu masalı gizemini ve bunun içinde yer alan zaman kavramını kullanmaya çalışmaktadır. Gizli Yüz ve Akrebin Yolculuğu’n da doğu masallarına özgü bir mistisizme rastlanmaktadır. Zaman ve zamansızlık kavramları daha çok bir yolculuk içerisinde, kişiliklerin iç içe girmesiyle yansıtılmaktadır.
Ömer Kavur, taşrayı anlatmanın yolunu açan bir yönetmendir. Taşranın ve Anadolu’nun betimleyicisidir. Taşradaki küçük ve kayıp kasabaların yalnızlığını ve taşrada yaşayan insanların da ruhsal sorunlar yaşayabileceğini sergilemeye çalışmaktadır. Taşra, kent ya da köy değildir. Arada kalan bir bölgedir. Kasaba ortamını iyi bilmemesine rağmen kasabanın kıstırılmışlığını hissedebilmekte ve Anadolu kasabalarının o yalnız, bakımsız, terk edilmiş duygusunu izleyiciye hissettirirken aynı zamanda da kasabanın içerdiği gizleri ve güzellikleri de vermeye çalışmaktadır. ‘Taşra’ temasıyla aslında yönetmenin amaçladığı bireylerin iç dünyalarına yolculuktur. Taşra, bu nedenle filmlerinde iç yolculukların en önemli durağıdır. Kavur, Türk sinemasında içe yolcuğu sorunsallaştırmamış, sadece iç yolculukları sıradan hayata yönelterek sıradan insanında iç yolculuğa hakkı olduğunun altını çizmeye çalışmaktadır (Özgüven,2010,17).
Filmlerinde ele almayı sevdiği bir diğer temada yalnızlık ve yabancılaşmadır. Kahramanlarının yalnızlığı bir durum olmanın ötesinde sanki onların kaderi gibidir. Ömer Kavur, Paris’te öğrencilik yıllarında otelde çalışmış, otelin insanlar üzerinde yarattığı gece zamanın akıp gitmemesi ve yalnızlık duygusunu çok iyi gözlemlemiş ve otelde çalıştığı dönem onun hayatında önemli bir yer edinmiştir. Bu nedenle diğer tüm temalarla birlikte yalnızlık temasını da beraber işlemektedir. Yatılı okuma, annesi ve babası ayrıldığı için sürekli bir mekâna sahip olamama durumu, Ömer Kavur’da aidiyetsizlik ve yalnızlık hissi yaratmıştır.
Ömer Kavur’un filmleri büyük bir tutkuyu, bir aşkı anlatmaktadır. Ama bu anlatım erotik değil, farklı bir düzeydedir. Söz konusu olan bir arayış, bir özveri, bir kimlik arayışıdır. Gizli Yüz’de olduğu gibi tutkulu bir aşkın nesnesi konumuna düşen genç fotoğrafçı aşık olduğu kadının peşinden gider. Gizli Yüz’de ki arayış somut görünmekle birlikte aslında içe doğru bir arayıştır. Genç fotoğrafçı, âşık olduğu kadını ararken yaşamını anlamlandırma arayışına girmiştir (Dinçer,2006,23).
Türk sinemasında toplumsal cinsiyetin belirgin bir tema olarak işlendiği filmlere ilk olarak 1980’li yıllarda rastlanmaktadır. 1980-1990 yılları arasında Türk sineması cinsellik konusunda o döneme kadar işlediği klişeleri bir kenara koyarak daha farklı toplumsal cinsiyet rollerine yönelmiştir. Dönemin paradigmaları içerisinde yer alan kadın özgürleşmesinin etkileri artık daha yoğun hissedilir olmuş ve heteroseksüelliğin dışındaki cinsel eğilimlerde Türk sinemasının konuları içerisine girmeye başlamıştır. Ömer Kavur’un Göl ve Ah Güzel İstanbul bu filmler arasındadır (Erkarslan,2005,159-160).
Dostları ilə paylaş: |