Ülkelerin talep yapısı GSYİH’nın bu harcama bileşenleri temelinde açıklanır. Aynı yöntem küresel ve bölgesel olarak talep yapısının analizinde de kullanılabilir. Bu bağlamda, küresel talebin de dört ö
Ülkelerin talep yapısı GSYİH’nın bu harcama bileşenleri temelinde açıklanır. Aynı yöntem küresel ve bölgesel olarak talep yapısının analizinde de kullanılabilir. Bu bağlamda, küresel talebin de dört önemli bileşeni vardır.
Ülkelerin talep yapısı GSYİH’nın bu harcama bileşenleri temelinde açıklanır. Aynı yöntem küresel ve bölgesel olarak talep yapısının analizinde de kullanılabilir. Bu bağlamda, küresel talebin de dört önemli bileşeni vardır.
Bunlar; yatırım, tüketim, kamu harcamaları ve net ihracattır.
Dünya GSYİH’sı içerisinde en büyük payı nihai tüketim harcamaları almaktadır.
Dünya GSYİH’sı içerisinde en büyük payı nihai tüketim harcamaları almaktadır.
En az gelişmiş ülkeler en yüksek özel tüketim payına sahip ülkelerdir.
Kamu harcamalarının payını ise gelişmiş ülkelerde gelişmekte olan ülkelerden daha fazladır.
Dünya GSYİH’sından yatırımın aldığı pay ve bölgelere göre bu payın büyüklüğü de değişmektedir.
Harcama yöntemiyle hesaplanan dünya GSYİH düzeyinin yatırım bileşeni 2008 yılı için incelendiğinde, yatırım en büyük paya sahip olduğu coğrafya Doğu Asya ve Pasifik bölgesidir. Bu payın en düşük olduğu bölgeler ise Gelişmiş Ekonomiler ve Euro Bölgesi’dir.
Dünya GSYİH bileşenleri içerisinde en büyük değişim dış ticaret (ithalat ve ihracat) bileşeninde meydana gelmiştir.
Dünya GSYİH bileşenleri içerisinde en büyük değişim dış ticaret (ithalat ve ihracat) bileşeninde meydana gelmiştir.
Gelişmiş ülkelerde dış ticaretin GSYİH içerisindeki payı ciddi bir değişim göstermemesine karşın, son çeyrek yüzyıldaki küreselleşmedeki ve buna bağlı olarak dışa açılma sürecindeki hızlanmanın da bir sonucu olarak, gelişmekte olan ülkelerde hatırı sayılır bir değişim gözlenmiştir.
Örneğin; gelişmekte olan ülkelerde ihracatın GSYİH içerisindekipayı 1980’de %26 düzeylerindeyken, bu oran 2008’de % 40’lara yükselmiştir.
Benzer değişim ithalatta da kendini göstermektedir. 1980’de ihracatın gelişmekte olan ülkelerin GSYİH’sı içerisindeki payı ortalama olarak %22 iken bu oran 2008’de % 40 düzeylerine yükselmiştir.
Bu gelişme, 1980 sonrasında gelişmekte olan ülkelerin pek çoğunda gündeme gelen liberalizasyon politikalarının doğal bir sonucu olarak düşünülebilir.
Bu gelişme, 1980 sonrasında gelişmekte olan ülkelerin pek çoğunda gündeme gelen liberalizasyon politikalarının doğal bir sonucu olarak düşünülebilir.
1980 sonrasında, toplam harcama bileşeninin dışa açıklık göstergesi olan ithalat ve ihracatın GSYİH’daki paylarında en büyük değişimin yaşandığı coğrafya, Güney ve Doğu Asya olmuştur.
Küresel pazarlama, yerleşik ülke dışında, küresel müşteri isteklerini belirlemek ve küresel pazar şartlarını değerlendirerek firmaya rekabet avantajı sağlamak amacıyla yürütülen uyumlaştırılmış pazarlama faaliyetlerinin tümünü ifade eder.
Küresel pazarlama, yerleşik ülke dışında, küresel müşteri isteklerini belirlemek ve küresel pazar şartlarını değerlendirerek firmaya rekabet avantajı sağlamak amacıyla yürütülen uyumlaştırılmış pazarlama faaliyetlerinin tümünü ifade eder.
Bu tanım veri alındığında, öncelikli olarak küresel müşterilerin, bu müşterilerin faaliyette bulundukları ekonomilerin özelliklerinin ve bu özelliklerin belirlediği satın alma olanaklarının ve bu müşterilerin isteklerinin belirlenmesi gerekmektedir.
Bireyin müşteri olabilmesi için isteklerini talebe dönüştürebilme yeteneğine sahip olması gerekir.
Bireyin müşteri olabilmesi için isteklerini talebe dönüştürebilme yeteneğine sahip olması gerekir.
İstek ancak satın alma gücüyle desteklendiğinde talebe dönüşebilmektedir. Satın alma gücünün belirleyicileri ise, bireyin cari ve beklenen geliri, serveti ve borçlanma olanaklarıdır.
Satın alma gücünün belirleyicilerinden servet stok bir değişkendir.
Satın alma gücünün bir diğer belirleyicisi borçlanma olanağı ise hem servetin hem de gelirin düzeyine bağlıdır.
Gelir düzeyi ile servet ise birbirlerini etkilemektedir.
Gelir düzeyi ile servet ise birbirlerini etkilemektedir.
Yüksek gelir düzeyi yüksek servet birikimine olanak tanırken, yüksek servet düzeyi de yüksek gelir düzeyi elde edilmesine olanak tanır.
Ancak buradaki amacımız açısından vurgulanması gereken bir nokta iki stok değişken olan servet ve borçlanma olanağının gelire bağlı oluşu, gelir düzeyinin ise istihdam düzeyinin doğrudan bir fonksiyonu olduğudur.
İstihdam edilen kişiler belirli bir gelir elde edeceklerinden, istihdamın niteliği ve sürekliliği gelirin düzeyini ve istikrarını ve buradan satın alma gücünün düzeyini ve istikrarını belirleyecektir.
İstihdam edilen kişiler belirli bir gelir elde edeceklerinden, istihdamın niteliği ve sürekliliği gelirin düzeyini ve istikrarını ve buradan satın alma gücünün düzeyini ve istikrarını belirleyecektir.
Bu nedenle de pazarlama stratejisinin önemli bir unsuru potansiyel pazarlarda yer alan müşterilerin istihdam biçimleridir.
Kotler (1986) pazarlamayı, mübadele sürecinde insan isteklerini ve ihtiyaçlarını tatmin etmeye yönelik insani faaliyet olarak tanımlamaktadır.