Yilmazgurol1947. com İçindekiler: Özet/Summary



Yüklə 1,16 Mb.
səhifə12/23
tarix28.10.2017
ölçüsü1,16 Mb.
#19027
növüYazı
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   23

*******************

(2 Ağustos 2012   :)        Bugün, spiralli kitaplarda, yer almayan, buraya kadarki yazdıklarımın çıktısını aldırdım. Birini spiralli ciltletip, DEMİR'lere postaladım, ötekileri mevcutlara eklettim. (Well done, Yılmaz!)...

*******************

(3 Ağustos 2012   :)       Bu sabah, ilk kez gördüm. Tabela. Ahmet Piriştina. Karşıyaka eski Tren istasyon geçiti yerine yapılan Park'ta. Baktım, vefat tarihi var mı diye. Var, 15 Haziran 2004, "Kalp" krizi, yazıyor.   O gün öğleden sonraki "vapurlu gezinti" sırasında, Konak İskele'ye yaklaşırken, Valilik önünde, Ege Ordu Komutanının "forsu" açık, aracını görmüştüm. Valiliği ziyaret ettiği anlaşılmıştı.  Ama sonra iki haber daha duydum. Aynı tarihte, ve benim Konak'ta olduğum saatlerde, 1) İzmir Büyükşehir BELEDİYE Başkanı Ahmet Piriştina vefat etmişti.  2) İran'da Deprem olmuştu. Depremin merkezi BELEDE köyünde, 10 kadar kişi ölmüştü. (Zikirde fayda var,  yaklaşık aynı saatlerde olan bu dört olay, birbiriyle bağıntılı, misyon koyucunun işi, benimle ilgili, "iş"le ilgili.)  Mısır'a ait bir şarkı var (Arapça tabi), "BELEDİYE BELEDİYE..." sözleriyle. Türkiye'ye ait bir de türkü var, "VER HEDİYE..." sözleriyle. "BELhEDİYE" yorumu/mesajı, 28 Nisan/4 Mayıs 1986 arasında. Ayla'yı karım olarak "bulduktan" sonra, iki de "evladımın" olduğunu öğrenirken. Sperm'e "bel" denir, türkçe'de. "E peki nasıl çocuk sahibi oldum" sorusu."BEL EN KOLAY yılmaz, unuttunmu, Rus Pilot BELENKO, en gelişmiş bir MİG uçağıyla, Japonya'ya iltica etmişti, ama Amerikalılar, uçağı incelemek için söküp, kendi ülkelerine götürmüşlerdi,ne kadar üzülmüştün."  Arnavut kökenliydi, Ahmet Piriştina. Kendisini, yakından bir kez görmüştüm. Bu 4.cü dalga ezme, ilk yıllar. Karşıyaka İstasyon Çay Bahçesi'nde otururken, Rayların öte yakasına tam karşıma çıkmıştı, Karşıyaka Belediye Başkanı Şebnem Tabak'la. Öldüğü tarih de "seçilmiş" bir tarih. Sevgili Attila İlhan'ın doğum yıldönümü. Attila İlhan (15 Haziran 1925-11 Ekim 2005) "Ben sana Mecburum", "Kimi sevsem Sensin", "Ben ne kadınlar sevdim zaten yoktular". Menemen doğumlu, ama İzmirli.  Şimdi kendi adındaki, eski 1744 Sokak başındaki 2 Numara'lı "KALYON" apartmanında yaşamış. (..44/misYON). Ben onu, sadece, TRT-2 deki, "Zaman içinde bir yolculuk" adlı programlarından tanıdım. Annemle izlerdik, her hafta, "vaktinde". "Yandan Şapkalı" derdi annem.  Benim, Misyon koyucu kişileri "teşhis etme" imkanım yok. Bildiğim üst düzey MİT kimliği taşırlar, Türkiyedekiler, doğrudan benimle ilgili işleri yürütenler, ve ülkenin işlerini, misyona uygun yürütenler. Ama, Attila İlhan, bir işaret verdi bana, sağlam. Misyon koyucu kişilerden olduğuna dair. Tüm programlarında, "tam" bir Atatürk'çüydü, esas olarak. Ve, ona hep "Gazi" derdi. Ama bir programında, bir olay anlattı. Atatürk ve arkadaşları, Çankaya köşkünde. Salona dans için kadın giriyor, kolunda Morfinman olduğuna dair iğne izleri var. Dans, oyun, eğlence, Kadın. Çankaya köşkü. O programı uymadı, öteki programlara. Anlatmamalıydı o olayı. Anlattı, ben anlayayım diye. "Gazi, Gazi demem aslında Maske" demek istemişti.

(Not: Kitaplara dünkü eklerin yazıları çok küçük punto ile olduğundan, bugün tekrarladım olayı. Eklerin puntoları, eklenenlerinkiyle aynı oldu. Tabi, Demir'lere de gönderdim gene. Parantez içindeki bu not yazısı hariç, bugünkü yazı da yer aldı, spiralli kitaplarda.)



*******************

(5 Ağustos 2012   :)     Dün,04/08/12 (dört + dört + dört vurgusyla) Film yönetmeni Metin Erksan, 83 yaşında vefat etmiş. 1929 Çanakkale doğumlu. (Çanakkale, amputasyon- ERK: power/ERKEKLİK). suSUZ Y...AZ/ YILanlarIN ÖCÜ.  Bu filmleri gösteriyor diye, CEM sineması'nın taşlanması sözkonusu olmuştu, ben de katılacaktım. Nasıl sonuçlandı hatırlamıyorum şimdi. Denizli. 1963-64 öğretim yılı. Lise Son öğrencisiyken ben. Galiba, o sırada sadece o sinema vardı, Denizli'de. Sahibinin oğlu da sınıf arkadaşım. CİHAN CEM. (Cihan:Dünya/CEM toplamak). Süblimasyon ihtiyacımdan, suçu topluma atabilmek için, "politikleşmek" ihtiyacım vardı. O yıl başladı. Lise son'da. Vesile, Fizik ve Sosyoloji öğretmenimiz NAİD DİNÇER. Derslerde, politika yapardı. Yunanistan'ın MEGALİ İDEASI, vesaire. ondan dolayı AYDINLAR OCAĞI'na gitmeye başlamıştım. Ve "TANRITÜRKükorusun" rozeti takmıştım yakama. Naid Dinçer'in BURNU eğriydi, galiba sola yatık, belirgin biçimde (UR mesajı, gelecek için) Karısı müzik öğretmenimizdi. Ruh hastanesinde tedavi olduğunu öğrenmiştim, arkadaşlardan. (hem musiki, hem delilik mesajı). Söylediği iki kelime aynen hatırımda. "ruhlar kabardı". Yıllar sonra, sheepSKİn AFghan coat ihtiyacı için, (1970'li yıllar) istanbul'da, zeytinBURNU'nda, Türkistanlıları bulmuştuk. orda da amanALLAHTÜRKkan. benzer mesajlar.  Aydınlar ocağı, Türkçülük, Bozukdüzen'i vurgulamıyordu. Amacıma uygun değildi. Amacıma uygun olanı, gazetelerde buldum. Çetin Altan'ın "TAŞ" yazılarında, gene Lise sonda iken. Artık, "sosyalist" tim. Rozeti değiştirdim... Kırmızıgül taktım. Üstelik, aynı yıl, Kuranın Türkçesini de okuduktan sonra Ateist de omuştum. Sonra, 1964-65 ODTÜ Hazırlık Okulu/TİP üyeliği. 65 seçimleri. TİP 15 milletvekili çıkardı. Çetin Altan, Kızılay'daki TİP Genel merkezinde, Radyo'nun başında, kendi yaptığı seçim konuşmasını dinlerken ben de oradaydım. "Ben halkıma yalan söyleyemem" demişti. TİP genel başkanı Mehmet Ali Aybar, TANDOĞAN meydanı mitinginde, "Maya tuttu" demişti. Kalabalık içinden "konuşmacıları" kürsüye götüren korumalar arasında ben de vardım. Lise'den sonra, Naid Dinçer'i bir defa gördüm. Ben yalnız, o yalnız. İstanbul Taksim'de. bURun la ilgili TAK-Sİ.İ mesajı gelecekte yorumlanmak üzere. 1965 seçimlerine milletvekili adayı olarak katıldığını, ama kazanamadığını bilyoırdum, basından. Dolayısıyla, görünce onu, aynen, "tebrik ederiz" dedim, nedense (tabi aklımda, mücadelesine devam ettiği için,başarısız da olsa). Haklı olarak "neyi" diye sordu.      Cihan Cem. Lise arkadaşım. Cihan Türsen, 1988 sonlarında, Eşrefpaşa'dan, Gümüşpala'ya (Karşıyaka'ya) transfer edildiğimde  Karşıyaka Belediye Başkanıydı. Dünya'yı SEN TÜRkleştireceksin mesajı. 1987 Sonbaharında İstanbuldan İzmir'e (Eşrefpaşa'ya) transfer. ilk Vali Nevzat Ayaz. (Cezayı Nevzat'a Yaz, yILMaz). Belediye Başkanı bUR-HAN(i) öz FATurA (Ama, Honey Fatma Fatoş mesajı da varmış. ÖZ.al/öz). Metin Erksan ölmüş. Sevenlerinin "başı sağ olsun".... (Naid Dinçer'de, Din var değil mi. Evrensel Din, Mezhepsiz, Tarikatsız. Yeni Dünya'yı kurabilmek için. Ama, "ben halkıma yalan söyleyemem" ki. GOD is I, The biggest Lie, Why.)

Saat 20.45 de CNN international'i açtım: Breaking news. Wisconsin, Oak Creek (near Milwaukeee). Sikh temple. Shooting. One gunman was shot and killed by Police. One in hospital. (later, was told three, all in critical condition). Happened at 10.30 local time, "two hours ago" (which is 18.30 Turkish time). Police cordoned the temple.  Around 100 people inside the temple are hostage. How many gunmen inside, unknown. Around 20 people inside are thought to be wounded. The Sikh community (congragation) are around 400 people, in the vicinity. "Peaceful" community. Saat 21.45'de kapattım. Durumda değişiklik olmadı. Bu sabahki yazdıklarımın ardından, yazdıklarıma en azından şu bakımdan uydu. Türkçe yazılış Sih. Söylenişi de aynı. İngilizce yazılışı Sikh. Söylenişi, siklet'teki ilk hece gibi.



*******************

(6 Ağustos 2012   :)       At  8.00 sharp, I turned on CNN international, with CURIOSITY of what happened in the Sikh Temple, but expectedly there was the happenning of the landing of CURIOSITY on Mars. It happened on 01.17 local time (08.17 Turkish time). I waited for the confirmation time of 01.31 and afterwards, seeing the first image of Mars, which CURIOSITY sent to us, I turned it off. By the way, in the meantime, I also learned that, the shooter of the SİKH temple proved to be "one person" (white man, age around 40) who had been killed in front of the temple by the police. He killed 6 people in the temple. 3 wounded. (Why did he do it? Apparently for the differenece of pronunciation of the word Sikh, in Turkish and in English.  PROOF: six sikhs.) And Today the 67th anniversary of the Atomic Bomb to Hiroshima, by the "Americans".

Üç büyük savaşla, Dünya Sosyalist devleti projesi, Global Çete'nin öteden beri "savaşlarla" egemenliğini sürdürme politikasının devamı niteliğinde. Ama Merkez, daha sonra, "en güzel dünya"  misyonu'nu da bu projeye monte etti, üyelerden gizli olarak, onlara "yol haritası değişti" dedi sadece. Rusya, son savaşla, Amerika'yı (ve Dünya'yı) fethetmek, yerine, Türkler (onlardan birinin öncülüğünde) kitlesel terörle, Dünya'yı tepeden ele geçirerek, Dünya sosyalist Devletini kuracak...., dedi.   Merkez, bu yol haritası değişikliğini yaptığı gibi, "en güzel dünyayı" kurma yolunda, o iki büyük savaşın, boyutlarını da küçültebilirdi. Küçültmedi, çünkü, herşeyden önce, o "en güzel dünyayı" kurabilmek için, seçilen kişinin, Tanrı" olduğunu ispatlayabilmek için, extra, büyük kıyımlar yapmak gerekiyordu, bu kez "Tanrı işi" olarak sunulmak üzere. Mesajı, kolay anlaşılır, yıkıcı büyük depremler başta olmak üzere. Kanaatimce, Global Çete'nin ilk atom Denemesi, 1900'lü yılların en başında, Sibirya'da yapıldı. "Göktaşı düştü" diye gizlendi. İnsanlar, Atom bombasının varlığından Hiroşima ile haberdar oldular. İkinci Dünya Savaşı, 1939-1945, 6 yıl. 50 milyon ölü. ABD, 2 yıl sonra girdi savaşa. Amerikan halkını  savaşa girmaye ikna edebilmek için, Japonya'nın Pearl Harbour "Baskını", 7 Aralık 1941.  Ve, Atom bombası kullanımını ABD halkına (ve Dünya'ya) kabul ettirebilmek için, Atom kullanmadan önceki aylarda, ABD yönetimi, 100.000 kadar Amerikalı'yı feda etti, Japon adalarını, tek tek fethetme "çabası" sırasında, özellikle Okinawa adasında. TRUMAN, önce Hiroşima'yı atomlattı (100.000 ölü bir anda, Kadın erkek, genç ihtiyar, "çoluk çocuk", öldüler.  Ve radyasyonlanıp sonradan ölenler...) 3 gün sonra, Nagazaki (70.000 ölü), Ve Japonya'ya ültimatom. "Teslim olmazsanız, üçüncüsü Tokyo'ya". "Çaresiz (!)" teslim oldu Japonya. Batı'da Atom Kullanılmadı. Doğu'da(Japonya'da) kullanıldı. Kitle imha silahı. Asıl amaç, Dünya Devleti'ni kuracak kişiye yol göstermek. Japonya'ya karşı kullanıldı, Devletten Devlete. Devletsizken kullanacak, Türk (TRUE MAN) kitle imha silahını (Asimetrik savaş diyorlar şimdi ona). Önce bir Amerikan kentinde patlatacak Atomu, 3 gün sonra ikincisi. Ve "bilinmeyen (!)" bir yer'den komuta ile, ABD'ye, "Teslim olmazsanız, üçüncüsü NEW YORK'a". "Çaresiz (!)" Teslim olacak ABD. Ve başta Japon Halkıolmak üzere (Dünya). "Yaptınız, size de yaptılar" diyecek. (Bir ölçüde, "oh" diyerek, kabullenecek, atomu.) Ardından, aynı şey, bir atomla Rusya'ya. "Yeter". İki büyük Nükleer devletin, Nükleer silahlarını ele geçirdikten sonra, öteki nükleer devletler de "atomlamadan" teslim alınacak. Sonrası kolay....

Global Çete, Çin'de birkaç bin yıllık imparatorluk yönetimini, 1912'de Mançu Hanedanını Sun Yat Sen öncülüğünde iktidardan uzaklaştırarak, sonlandırdı. Birinci Dünya savaşıylada, Rusya'da Romanov, Avusturya'da Habsburg, Osmanlı'da da Osmanlı hanedanlarını iktidardan uzaklaştırdı. İkinci Dünya Savaşı sonunda, ABD eliyle Japonya'daki İmparatorluğu da sonlandırabilirdi. Sonlandırmadı, Dinsel niteliği olduğu için, Misyon açısından. Japonya teslim olana kadar, Japonlar için, imparator yarı-tanrıydı, gerçek anlamda. Güneş Tanrıçası soyundan geldiğine, yani onun torunu oldğuna inanılırdı, ve ona da ibadet edilirdi, itaatin yanısıra. Tıpkı, Hristiyanların İsa'yı Tanrı'nın oğlu da kabul ettikleri gibi. Kafaları biraz karışıktır. İsa, onlara göre, Tanrı'nın peygamberi asla değildir. Tanrı'nın kendisidir. İnsan kılığında yeryüzüne inmiştir. Ama Tanrı'nın oğlu da diyorlar, çelişkili olmasına rağmen. Ve İsa'ya ibadet edrler. Japon ulusal dini, Şintoizm'de irili ufaklı binlerce Tanrı Tanrıça vardır, ama en büyükleri AMATERASU'dur. Japon bayrağındaki Güneş, Güneş tanrıçasının simgesidir. Japon imparatoru HİRO HİTO, İşgalden önce, halkına, "bana ibadet etmeyin, ben de sizin gibi insanım. Ben de sizin gibi, kar maymunları soyundanım" dememiş olması, sahtekar olduğuna delildir. İşgal ardından, İşgal komutanı Amerikalı General Mac Arthur, kayıtsız şartsız, Japonya yönetimini, tepeden" devralınca, imparatorluk kurumuna dokunmamış ama, halkın imparatora (ve ölülere) ibadet etmesini yasaklamıştır. İmparatorun, tanrısal gücünün elinden alınmasına karşı çıkmammış olması, durumu kabullenmesi de, işgalciyle aslında işbirliği içinde olduğuna delildir. O şekliyle, devlet dini olan Şintoizm, işgalden sonra "tapınak dini" biçimine dönüşmüştür. Bilindiği gibi, Şintoizm, Budizm'in de etkisi altında kalmıştır. Bugünkü biçimiyle, 120 milyon Japonun dini, dinden çok bir kültür biçimine dönüşmüştür. Genelde toplumlarda, Kültür, dinin bir parçası iken, Japonyada Din, kültürün bir parçası haline dönüşmüştür.

Ötedenberi, global çete dinleri de bir egemenlik aracı olarak kullanageldi. Savaşların çoğunu din adına yapageldi. Ama, bilimin bu kadar gelişmiş olduğu (200 yıl kadar önceki koşullarda da) artık dini kullanmanın, dinleri ayakta tutmanın zorlukları belli olmuştu. Üç savaş projesini tasarlarlarken, ilk sosyalist devlet Rusya Ateist olsun, onun üçüncü aşamada Dünya'yı ele geçirmesiyle, dinler de sonlandırılmış olsun, dediler. Ama, Sonradan merkez, "en güzel dünyayı" tasarlayıp,bunu gizlice mevcut proje'ye monte edince durum değişti. Dinlerin fonksiyonlarının giderek azaltılması yerine, dinlerin elden geldiğince, zorlamalarla korunması ihtiyacı ortaya çıktı, Tanrı'yı bir kez daha ve son olarak, yeryüzüne insan kılığında indirmek ihtiyacından.  2 milyar hristiyan'ın İsa'nın tekrar yeryüzüne ineceğine inanmakta olması, 1 milyar Hindu'nun, Tanrılardan Vişnu'nun arasıra, iyilik yapmak için insan kılığında yeryüzüne indiğine inanması, benim işim açısından, işimi kolaylaştırıcı nitelikte. Hristiyanlar ve Hindular, hemen hemen Dünya nüfusunun yarısı kadar....



*******************

(8 Ağustos 2012   :)      ALASKA'nın satılışının 100.cü yıldönümünde, Hv.H.O.'nu İzmir'den İsrtanbul'a taşıyan devrenin subayı olabilmem için, 1966'da Hv.H.O.'na girmem gerekliydi. Ama, önce Türkiye'nin kalbi ANKARA'ya gitmeliydim. 4 (DÖRT) dersi ikmal'de (bütünleme'de) geçerek, 1964 sonbaharında, DEnizLİ lisesinden, 17 yaşıma girerken mezun olmuştum. Ankara'da ORTADOĞU teknik üniversitesini "kazanmıştım". Zamanlamalar, "misyon ihtiyaçlarına uygun" yapılmıştı. Ben'de, Türkiye'de, Dünya'da. Ben hazırdım, Ankara'ya gitmek için. Lise son'da, hem sosyalist hem ateist olmuştum. Ankara da hazırdı. 1960 (27 Mayıs),(cemal GÜRseL/GÜRoL) darbesi yaptırılmış, yeni anayasanın getirdiği "Özgürlük"(20.ci madde) ortamında, öteki partilerin yanısıra, "sosyalist" ideolojili bir "legal" parti de kurulmuştu, Türkiye İşçi Partisi. Ve ülke, 1965 seçimlerina hazırlanıyordu. Dünya da hazırdı. 1962'de ABD'nin Küba'yı ablukaya almasıyla, Dünya (görünüşte) NÜKLEER SAVAŞ tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. Sovyetler'in Küba'dan, Amerika'nın Türkiye, İzmir,Çiğli'den FÜZELERİ karşılıklı geri çekmek anlamasıyla, "sorun" çözümlenmişti, ama "soğuk savaş" devam ediyordu. ABD, 1964 yılında, 9 yıl sürecek VİETNAM savaşını başlatmıştı.

ODTÜ, Hazırlık Okulu öğretmenlerinin çoğu ABD'li "Barış Gönüllüleriydi" (Peace CORPS). Ama, Üniversite'de, "sosyalist fikir kulübü" de Vietnam ağırlıklı faaliyetteydi.  27.nci sınıftaydım. (27 Mayıs'a uygun) 1986/87 de 27'yi (.İKİ "SEVEN") diye yorumlayacaktım.) Öğretmenim, benim gibi ince yapıl Mr.BRINGedahl. Getirmak var soyadında,( Getirdik Yılmaz sana. ama AHL-ı) Michigan'lıydı. (işigan) (Türkü: Vanlıyam,şanlıyam, gılıcı ganlıyam...). Sınıfta 20 kadar öğrenciden sadece biri kızdı. Lale BÖLÜKbaşı. Amerikan ingilizcesinde, Ö/Ü sesleri olmadığından, öğretmenimiz, söyleme kte güçlük çekerdi, Penis'i çağrıştıran ses çıkardı. Lale UTANIRDI. (UR işleriyle bağıntı). (Türkü: Beni çavuş sanmayın Bölüğün başkanıyım...) Ben, Üniversite'deki "politik" faaliyete katılmaktansa, işin merkezini "seçtim". Kent'te, Kızılay'da, TİP Genel Merkezine giderek kaydoldum. Seçimler 10 Ekim 1965'deydi. O tarih ve öncesi ay(lar) partinin en faal olacağı zamandı. O zamanda benim de Ankara'da olmam elzemdi. Bu da, Benim,devamsızlık ağırlıklı tutumum yüzünden, sınıfı geçememek, ve Yaz Okulu'na kalmamla "mümkün" oldu. Yaz okul öğretmenim de bir Amerikalı "Barış Gönüllüsü", genç kız. Kızıl saçlı, çilli, çok güzel. Derste, politika da konuşulurdu. "Yılmaz, are you a COMMUNIST" diye sormuştu bana aynen.  Adı, söyleniş biçimiyle, Miss "FULCIM" dı. Fulyacığım Fulyacım, der gibi. ( No, Miss "Fulcım", I am not a communist, but in Love with you, demeliydim. Ne dedim, şimdi hatırlamıyorum.)  Kendisini, bir kere TARHAN kitabevinde görmüştüm. O yalnız, ben yalnız. MENDİL'ini düşürmüştü (veya "atmıştı" yere). Alıp vermiştim. handkırCHIEF. CHIEF/Şef,başkan mesajı. (Baş tarafta da EL/KIRIKkale saklı) TARHAN/TAHRAN/TARHANA/TANR-AH.



Ankara'da, önce Kavaklıdere'deki öğrenci yurdunda kaldım. Orda iken tanıştı(rıldı)m Pakistanlı Muhammed Ali Khan ile. Pakistan asıl dili URDU dili. (UR konusu). Muhammed, benle ilişkiyi kesmedi. İzmir'de  Ballıkuyu'da kiralık eve, 384 sokaktakai evimize de geldi, 1971'de İstanbul'da, GÜROL EXPORT Muhammed aracılığıyla başlatıldı, 1972'de Ben tutuklanıp ordudan ihraç edilmeden önce. Dostlar alışverişte görsün, diye bana sözde "iş" imkanı hazırladı, Muhammed. gürol eXport, 1971-1978. toplam ihracat Yarım milyon dolara yakın. Türkiye'nin yıllık ihracatı, o zamanlar 2 milyar dolar. Yani onun yaklaşık İkibinde biri kadar. Elde var "SIFIR" (Not: hepsi, Randevüevlerine gitmedi, yanlış anlaşılmasın.)  Sonra, Gar'daki Devlet Demiryolları Öğrenci yurduna geçtim. Kalabalık. Ama yaz okuluna kalınca ben, sadece ben kalmıştım, yurtta. Ve beni üst katlarda, dışardan görünüşle köşede, Kale suru gibi yuvarlak çevreli, küçük odaya koymuşlardı. Ve odada bir de Alman Demiryolu Teknisyeni. Adı CLAUS (KLAUS da yazılır demişti.) "Arkadaş" olmuştuk. Epey sosyalizm propagandası yaptım ona, faydalanmıştır herhalde. Ardından da MARK'larını çaldım. Kabahat bende değil. Bavulunun bir kilidini açık bırakmış. Biraz aralayıp elimi sokunca, MARKLar. geçmez. Döviz serbest değil o sırada. Ama Para Paradır."Çaldım" Götürdüm bir ağacın altına sakladım. Gören olmamıştı, hiç kimse ispat edemezdi, benim çaldığımı. Ama,"evdeki hesap çarşıya uymadı" Gar Polisi'nin tehditli (elektrik vermekten sözetti) sorgusu üzerine, itiraf etmek, ve parayı geri vermek zorunda kalmıştım. İyiki, KLAUS "şikayetçi" olmadı da ucuz atlattım, Hırsızlık olayını. Şikayetçi olması uymazdı, Yılmaz. Mit marifetiyle, bilerek açık bırakmıştı, bavulunu. Ayrıca, Misyonu da çöpe atmak zorunda kalırdık, Hırsızlıktan tutuklansaydın. Sözün Özü, KILAVUZ olacak yılmaz bu deneyimi yaşasın demiş, misyon koyucu. Ordakilere de "korkutalım", fazla uğraşıyor, politika ile demişlerdir.  Orda yazın kalmakta iken, bir de Fransız genç kız Turist geldi, Kaplumbağa VolksWagen biçiminde eski bir Citroen'le, bir iki gün kaldı. Ben de, ona arabasında, mihmandarlık yaptım, Ankara'yı dolaşırken. Yurt Müstahdemi, Yurdun Hamamında çıplak gördüm, demişti. Onunla sex yapabilmeyi çok arzu ettim, mümkün olmadı tabi. Müstahdemden öğrendim sonra, "kel" kafalı yurt Müdürü, atmış yatağa.  (Fatoşcuğum, onda da senle ilgili mesaj var. Bekle SARKOZY zamanını,sarmak için teyze kızını, diyor. Alman Klaus da bile var senle ilgil mesaj. Deutsch,DOYÇ. (kLAUs) Geceleri pencereleri açık yatardı Klaus (Yaz kış ben hep böyle derdi.) Yıldıray Çınar'ın sesi duyulurdu, Gençlik Parkındaki Gazinolardan. Türkü: Ferhata dilber hey...) Bir kere gördüm kendisini, Yurda bitişik Çay ocağında, OTURAK'ta otururken. Bir 29 Mayıs'ta, bu İzmir'de 4.cü dalga ezme içinde vefat etti. Anlatmıştım, bağıntılarını.

Demiryol yurdunda iken, TİP'teki faaliyetlerim sırasında, biri, istersen seni İsviçre'ye transfer edebilirim, demişti. "Hayır işim burada" demiştim. Sonra beni TİP yenimaHALLE şubesine transfer ettiler, bi süre de orda çalıştım. TİP'le, yani işimle bağıntılı, Ankara Sanat Tiyatrosu'nun oyunlarına da gittim, yalnız olarak. "Bozuk Düzen", "Ayak Bacak Fabrikası", vesaire. Ayrıca, GENCO ERKAL'ın, tek kişilik oyunu "bir DELİnin hatıra defteri" ne de gittim. Denemek için, Gençlik parkında,yalnız olarak, NARGİLE de içtim.(zorla, çok). Az daha ölüyordum. Bir daha içmedim. İyiki karşıma esrar, eroin de çıkarmadılar, denemek için. (Kalk gidelim YAR GİLE) (ve Türkü: Kağızmana ısmarladım Nar gele...) Ve gene Yalnız, ULUS'taki, Atatürk döneminden ünlü, KARPİÇ restoran'da yemekli VOTKA içtim, çok. Gene az daha ölecektim. Zor iyileştim birkaç günde. Bir daha votka içmedim. içkileri de "sınırlı" içtim, gerektikçe. Annem, genç kızken çocukları, "seni piç seni" diyerek severmiş. Biri uyarmış, "sen piçin ne demek olduğunu biliyormusun" diye. O zaman öğrenmiş, Piç'in anlamını. KAR-PİÇ mesajı: KARdeşin İngiliz. Hv.H.O. 2.ci Sınıfta iken İstanbul'da, Nejat Şansal Grubu arkadaşlar, "Taksim'e gidiyoruz, KARI için. Sen de gel" dediler. Mecburen, "evet" dedim. Gece yarısı, sivilleştirilmiş giysilerle okuldan kaçtık. taXim'e. "Piç Yılmaz" ı buldular. O da iki evden karıları topladı. İki taXi ile Arnavutköy'e gittik. Polis Karakoluna yakın, sahilde bir otele. Paraları vermiştik. Kadınlar otele girince, otelciler bizi almadılar içeri. "kandırılmıştık" yani. Bizim arkadaşlarla, otelciler arasında, sonucu belirsiz bir kavga başlamak üzereydi. Ben güçlükle önledim.(tabii, tertipmiş, bana yönelik). Taksicilerden biri, getirdi bizi ger, Yeşilyurt'a. Bu olayda da Misyon koyucunun vurgusu, İngiliz kardeş(ler). Hepimiz 6 Kardeşmişiz. 1988'de öğrendim. (Türkü: Biz hepimiz üç kardaşız, ben ayrı anadanum, ben ayrı ana). IRONY de var olayda. İşin gerçekleşmemesine sevinmiştim. "Ya kalkmazsa korkusu" yüzünden. Denizli'de, Genelev'e beni arkadaşlar götürmüştü, Lise 2'de veya lise 3'de. Yaş 15 veya 16. İlk "copulation" Neyseki, başarılıydı. Adı Nedret. (Nefret'i çağrıştırır). Paralı seks. O ilk den başka, ben hep yalnız gittim, genelevlere, ve İstanbul'da keşfettikçe Randevuevlerine, aynı korkudan dolayı. (Fatoşcuğum, Arnavutköy'de bile senle ilgil mesaj da varmış. Bekle FATOS NANO, zamanını, demiş.) (AVRATun, FATOŞ). Stella marifetiyle 3 olay daha var, kayda değer. Üçüne de yalnız gittim.  Bir gece, cmhUR başKANlığı SENfoni orKEStrası konserine. Bir gün, Meclis'e politik işlerim açısından gözlem için. KAT mülkiyeti'ni kabul ettiler. (Anlattım) (CUT: Kesmek, Kes). BOLŞOY Bale topluluğu gelmişti. "Sovyet" (Gitmemek olur mu.) Bir gece de ona gitmiştim. "Tabiatiyle, erkek baletlerin erkeklik organları, tam salkım olarak, snki üzerlerinde giysi yokmuş gibi belirgindi. Kalabalık içinde Miss "FULCIM" ı da görmüştüm. O da gitmiş, penis ve testisler seyretmeye. Tabi, asıl mesaj: BOLŞOY. BOŞ-OL-Y. (amputasyon mesajı yani).  Ve tabi Ankara Genelevi. O da beni bekliyordu, Türkiye işçi Partisi gibi. BEN t DE re Sİ. ben de s.k vardı, o zamanlar. (Bak kesin kanaat, Bent deresi'ne yapmışlar ki, Yılmaz birgün "ben de ...  ....." desin diye.) Denizli'de başlayan, genelevcilik Ankara'da devam etti. Daha sonra, İzmir Kemer'de, sonra  İstanbul'da Yüksek Kaldırım'da, ve İstanbulun Randevuevlerinde. Yüzlerce kez. 1000'i aşmıştır. 18 Nisan 1983'e kadar, 15 yada 16 yaşımdan 35 yaşıma kadar. Randevuevlerinde, daha rahat ortam buldum. Daha iyi tatmin oldum. Ama Tatminlik hep çok kısa süreli. Paralı, sınırlı zamanlı, seks. Doya Doya yok. Yazdım, A.K.B.G.K.(1992) kitabımda, Paralı seks, masturbasyon'un üst aşaması. Eş yok, Aşk yok... Beyoğlu Emniyet Müdürü iken, Sadettin TANTAN, bana büyük kötülük yapmıştı. Randevüevlerini kapatmıştı. "TAN-TAN duymasın" demişti kadın. Oda çok genişti. Bir köşede boy aynası. O çıplak, ben çıplak. Kadını kollarımın üstüne alıp aynanın önüne gitmiştim. Hayatta kucağıma aldığım tek kadın. "düşmekten korkmuştu". (Türkü: alır seni kaçarım kollarımın üstüne...)  Ankara genelevi ile ilgili 3 anı: 1) bir evde iki kız kardeş. Bazen birine, bazen öbürüne giriyorum. Bir keresinde, biri sormuştu: "Hangimizin ÇAMI daha güzel" diye. Ne cevap verdim, bilmiyorum, ama, "ikinizinki de birbirinden güzel" demeliydim. (Burda da, Dörtlü aile ile ilgili işlerle bağıntılı mesaj var-mış.) 2) Bir kişi beni tanımış, benimle konuşmuştu, genelev'de, Salihli'den sınıf arkadaşımmış. 7 yaşımda ayrılmıştım, Salihli'den. Nasıl olup da beni hatırladığını sordum. "Sen meşhurdun" anlamında cevap vermişti. Doğru ya, ben Reisicumhur olacağım diyordum, öğretmenimiz Melahat Atalay'ın kızı Derya da "Kraliçe" olacağım" diyordu. 3)Bir defasında, Kapıda, yaşı küçük erkek çocuk kalabalığı içinden içeri girmeye çalışırken, çocukları kovalamak için Copla saldıran Bekçinin coplarından bana da isabet etmişti. En yakın karakola giderek şikayette bulunmuştum. Genelevlerle ilgili şunu söyleyeceğim, son olarak. Toplumda Genelevlerin varlığını ve ne olduklarını öğrenen, büyümekte olan genç kız çocuklar, bundan, olumsuz etkilenirler, Cinsel kişilikleri bir miktar, hasarlı olarak oluşmaya başlar.

Ev'den yeterli para gönderiyorlardı ama, geneleve yetmezdi o para. Çare de vardı: KİLİS. 79 No.lu ilimiz olmuş şimdi. O zamanlar Gaziantep'in bir ilçesi. Suriye sınırı. Kaçakçılık.  Herhalde 4-5 kez gittim Kilis'e. Özellikle "oyun kağıdı" (yani eski deyimle İSK AM BİL kağıdı) getirmek için. Kahvelere satıyordum, Ankara'da. Kadınlar için Parfüm vesairede getirdim. Biri hatırımda SWAN Krem. Onları da Yurt müstahdemine devrediyordum, (kar'la), o da apartmanlara satıyordu. Niye KİLİS. anlaşıldı değilmi. 1955'de SİLİS (Tokat-Zile'nin köyü) orda 6 (Altı/Six) yıl. 1965'de KİLİS. Silis/Kilis bağıntılı (esas mesaj sixis) ama KİLİS'E (kilise) derken bir önemli mesaj daha var: Orta çağda Katolik Kilisesi,  Kilise korosunda, sesleri güzel olsun diye, oğlanları ergenlik çağından önce HADIM ederdi. Ve onlara KASTARAT denirdi. (amputasyon bağıntısı yani).

Bu kadar yazıyı niye yazdım?. Yarın, 9 Ağustos 2012. NAGASAKİ'ye Atom Bombası, 67.nci Yıldönümü (1945-2012). İkinci Atom. Ve Yarın, Sevgili NEJAT UYGUR'un da yaş günü 9 Ağustos. Yılı galiba 1927. Ve Nejat Uygur, Kilis doğumlu. Tesadüf değil. Misyon koyucunun işi. En önemli işaret: gün-ay: 9 Ağustos. İkinci önemli işaret adında. JAT /JAponya-ATom. üçüncü işaret: NagasaKİ. N ile başlar, Kİlis'in Kİ'si ile biter. İki oğlu var: behzAT ve süheyl. (orda da AT var). Soyadlarında benim ilk harflerim var: YG. Ayrıca UYGUR kelimesinde "ur" var. Ve de "uygur" kelimesine en yakın kelime "uygun" kelimesidir. AT(om) AT uygun, mesajı da çıkar. Genel Misyon bilincim de bu değerlendirmelerimi destekler. Ve kanaat kesinleşir. İki tarih bağıntılı. Üstelik, ikincisi, birincisine göre değilde birincisi ikincisine göre kararlaştırılmış. Yani, Nejat Uygur'un, 9 Ağustos 1927'de Kilis'te doğması, 9 Ağustos 1945'de Nagasaki'nin atomlanacağının işareti. Bu ise başka bir konunun, Atom bombasının varlığının, 1945'den çok çok önce olduğunun da ispatıdır. Biraz "terbiyesizdir" Nejat Uygur, genelde, seks ağırlıklıdır, oyunları "replikleri", ama yine sevgilidir. Güzel oyunlar yaptı. Ben, Televizyonlardan izledim, oyunlarını. Tiyatrosuna, yanılmıyorsam, sadece iki kez, ve burda İzmir'de iken gittim. Ümit Ticaret'e ikinci girişimde, yeni bir genç arkadaş da gelmişti, "eleman" olarak Atilla Çiloğlu. O sırada ezme yoktu tabi. Ama yine de ben onun ötekilerden "farklı" olduğu kanaatine varnıştım. Bu yüzden, onu, Fuar'da Nejat uygur'un "ÜÇÜN BİRİ" oyununa götürmüştüm. o vesileyle, bende seyretmiş oldum. 3.ncü dalga ezme başlayınca, Atilla da aynen, "çükünü keserim" sözü kullanmış olmakla, "yanıldın, ben de onlardanım" demek istemişti. Tıpkı, Apartmandaki, Ali Kundakçı gibi.  2.nci, ve 3.ncü dalga ezmelerde, apartmandan sadece Ali'ye selam veriyordum, rastladığımda. Kendisinden bir "ezme" hissetmemiştim. Niyetim, Apartmana "toptancı" olmadığımı göstermekti. Ama, Misyonkoyucu, 4.cü dalga ezme'yi, 31 Mart 2000'de, MİT marifetiyle, Ali Kundakçı'yı kullanarak başlatıp, "Ama biz toptancıyız" demek istemişti. (4.cü dalga ezme, bilindiği gibi halen devam etmekte.) Bir de DEMİR'ler bize geldiklerinde onları, Karşıyaka açıkhava Tiyatrosu'na götürmüştüm. Ben de seyretmiştim yani. Amputasyon sonrası mı, yoksa öncesi mi şimdi hatırlamıyorum ama, İstanbul'da dolaşırken, bir iki defa Nejat Uygur'la karşılaşmıştım. O da benim gibi yalnız dolaşmaktaydı yollarda. (Tophane tarafı hatırmda) bu da, Nejat uygur işleri ile, misyon koyucunun bağıntılı yaptıklarından. Nejat Uygur. Kelimeleri değiştirir, veya bozar yeniden yapar. Birleşmiş Milletler, yerine Çiftleşmiş Milletler. BILDIRCIN, yerine CILBIRDIN. Çok oldu, hasta olduğunu duyalı. Malesef, biraz da Bellek Yitimi ile.

1965-66 öğretim yılı başlarken, "Bir yıl ara vereceğim" okula, bunun için "rapor" alacağım" dedim. Annem de benimle beraberdi, o işleri yaparken.  Profesör Rasim Adasal karşısına çıkmıştık. Raporu vermişti "disosyatif reaksiyon" teşhisiyle. Anneme de "tedavi ettirin bunu", demişti.  Teşhis doğruydu aslında. (Reaction to the Society of out of order). Verdiği mesajı ise çok sonra yorumladım: RASİM/MİRAS ADA'dan SANA, AL (Ada dediği ingiltere/windsor). Ve bir yıl İzmir'de ev'de. Yıl biterken, Hava Astsubay Eniştem RUHİ SARI, Hava Harp Okulu sınavlarına girmemi önerdi. Girdim. Sınav sonuçları açıklanmadan, Eniştem bana müjdeledi. "Bir astsubay arkadaşımdan öğrendim, 5 kişinin içinde TERCİHAN alınmışsın, Hava Harp Okulu'na" dedi. Sonuçlar açıklanıp, kazandığım kesinleşince de yeni  bir karar verdim. "Sosyalizm için" girecektim, Hv.H.O.'na. Olay, aslında Misyon koyucunun Transferiymiş. MİT için de "seçilmişliğimin" başlangıcı. Ankara'da iken, herhalde birkaç muhtemel aday arasından, en uygun olanı, diye. (Miss "Fulcım"ın da "Yes, That's true" demiş olmasıyla.) ODTÜ'den kaydımı alırken, gene annem yanımdaydı. Yeri geldikçe söylerdi, Rektörün söylediklerini: "Hanımefendi niye alıyorsunuz oğlunuzu Üniversiteden...) diyerek. Rektör: Kemal KURDAŞ. Mesajı: UR ama KUR. ve de KARDAŞ. Kur kardeşlerin birbirine eş olduğu, toplum düzenini,yılmaz. Dörtlü Aile düzeni. AŞK ve buna bağlı Sevgi Toplumu.......



Yüklə 1,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   23




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin