Yilmazgurol1947. com İçindekiler: Özet/Summary



Yüklə 1,16 Mb.
səhifə11/23
tarix28.10.2017
ölçüsü1,16 Mb.
#19027
növüYazı
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   23

*******************

(28 Temmuz 2012   :) Tanrısal Gün, 26.ncı Yıldönümü. 1986-2012

Bu sabah, Kanal-7 de meteorolog, ankara'da hava sıcaklığının 41 derece olduğunu söyledikten sonra, aynen, "Bu TARİHİndeki en sıcak gün oluyor, Ankara'nın", dedi. Belli ki dün için, 27 Temmuz/7 Ramazan. Yeni Meteoroloji imkanlarıyla, ama niye? DEMİR'ler artık Kırıkkale'de değilde, Ankara'da mukim diye mi. Yoksa, TARİHin belkide tek, ama çok önemli bir meydan savaşının, bugün, Yıldönümü diye mi. İki Türk ordusu. YILDIRIM Bayezit ve TİMUR arasında. 28 Temmuz 1402'de. Timur yeniyor. Osmanlı'da, 12 yıl sürecek, "fetret" (belirsizlik, karmaşa) dönemi başlıyor. Esir düşüyor Yıldırım. Lise yıllarından Tarih derslerinden hatırladığım kadarıyla, Timur, Yıldırım'ı çıplak olarak bir kafese kapatıp sergiliyor. Ve Yıldırım yüzüğündeki zehiri içerek intihar ediyor.   Tanrısal Gün'ün Gün-ay'ını, Ankara savaşından almışlar. Yılını da Halley'den. !986'da geldi en son, Ve yılın ilk yarısı ortalarında (ben Çanakkale'de iken) Dünyaya en yakın noktaya geldi. 76 yılda bir gelirmiş. O sırada 38 (yani 2x19) yaşında olmam istenmiş, Atatürk'ün 19'larıyla bağlantı için. Uyan yıl 1947 olmuş, ordan da 25 Eylül'ü seçmişler. Yıldırım'ın 25 Eylül 1396'daki niğBOLU zaferinden. Talihli'nin adı da YILDIRIM'la bağıntılı, YILMAZ olsun demişler.

Bunları dedikleri zaman, yani 200 yıl kadar önce, ellerinde Stella aleti yoktu. Ama bunları gerçekleştirebileceklerinden emindiler. Klasik yöntemlerle, Yılmaz'ı "Tanrısallığa" yöneltip kandırarak, kendisine kendisini hadım ettirebileceklerinden emindiler. Ama, Stella'nın icadı ile işleri daha da kolaylaştı. Ben doğmadan bu alet ellerindeydi, ilkel biçimde de olsa. 6 yaşımdan önce, "öyleyse ben reisicumhur olacağım" sözlerim (kesin ) stella marifetiyle. Bu bilgisayar aracılığıyla, Tivibu'dan, CNBC-E'de seyrettiğim, "Man of Interest" dizisi, STELLA'yı (tam değil kısmen) çağrıştırmak için yapılmış.

Adımı, babam koymuş, YILMAZ. "yılmaz Demiryolu erleri" marşından esinlenerek. Kardeşimin adını TİMURLENK olarak, Hulusi dedemiz koymak istemiş. "Lenk" kelimesinin "Topal" anlamında olduğu anlaşılınca, TİMUR'a çevirmişler. Ama babam, Nüfusa DEMİR olarak kaydettirmiş. Belki de gene o marşla ilgili. Dedem, söylemişti bana, Kuran'da "men temur" gördüm diye. Dedemiz, Demir'e hep Temur dedi.  Demir'in adı'nın, Timur'dan dolaştırılması, Tanrısal gün bağlantısı içindir. TİMUR başka bir cümleye de çok uyar. (kesTİMURdu.)     Cihan Harbi'nin (1.ci Dünya savaşının) başlangıcını 28 Temmuz 1914'e koydular, bağıntı için. 28 Temmuz 1986'dan tam 10 yıl öncesine, 28 Temmuz 1976'ya, TANgşan depremini koydular. 750.000 ölü (Çin,için, niçin) (Herhalde,) en büyük insan kaybının olduğu deprem. 28 Temmuz 1986'dan tam 10 yıl sonrasına da Teğmen YILMAZ UYANIK'ın, galiba ADANA'da, terör olayında "şehit" olmasını koydular. İşin ilginci, ben 28 Temmuz 1996 başladığında, gece 00.00 dan itibaren 3-4 saat uyanıktım. Yatağımda uzunca bir yazı yazıp, sabahleyin postalamıştım, galiba çöpçü kamyonuyla. Tğm.Yılmaz Gürol/Tğm.Yılmaz Uyanık. (Uyanık'da yanık da vardır.)       -Yılmaz, Hadımlığın Telafisi nasıl olacak?         -Ruh nakliyle. Benimle aynı genetik şifreye sahip, yani benden klonlanmış, benden 20 yaş kadar küçük, halen yaşamakta olan kişilerden en uygun olanına ruh nakli. Ben ve o, uyutulacak. Onun hafızası silinecek, benim hafızam ona nakledilecek. Benim beden çöpe. Gözlerimi açınca, hadımlığımın giderilmiş olduğunu göreceğim, üstelik "gençleşmiş" olarak.        -İnsanlığa Aykırı değil mi bu?         -Evet, 2 ABD ve 1 RUS kentini atom bombalarıyla yok etmek kadar.                     (30 Temmuz 2012'de İLAVE   :) Bugünkü SABAH gazetesinin manşeti ve altındaki haberi: BİR SİLECEĞE İKİ KURBAN. Tekvando Milli Takımı Antrenörü Ahmet Sarı spor salonu önüne park eden aracın SİLECEĞİNİ KALDIRDI diye fitness hocasıyla birlikte öldürüldü. (önceki gece, saat 23.00 sıralarında, yani 28 Temmuz günü. İstanbul, Maltepe, Altayçeşme Mahallesi, Saldıray sokak'ta.  Kendisine ait YANKI GYM spor salonu önünde otururken, üst katta oturan komşusu BURÇİN EREN(38), arabasıyla gelip, arabasını spor salonu önüne park etmiş, uyarı için Ahmet Sarı, Cam sileceğini kaldırmış. Bunu gören Burçin Eren, önce küfür, sonra dairesinden tabancayla gelip AHMET SARI(46)'yı 4, fitness hocası EMRAH KAYGUSUZ(33)'u 2 kurşunla yaralamış. Yaralılar hastane yolunda ve hastanede ölmüşler.) YORUMUM: 1)tanrısal günde. 2) Kuzenim AHMET SARI adıyla 3) Asıl konu Sİ.ECEK ve kaldırmak . cAM sileceği. (hadımlığın telafisi mesajı, ereksiyon destekli, kalkmak kaldırmak). 4) BURÇİN (burda erkek adı) BURÇİN, UR İÇİN. Burçin'in yaşı 38. Amputasyon 38 yaşımda. Soyadı ER-EN. 5) EMRAH kaYGusuz  (iki uzun AH, tuvalette, YG, Yılmaz Gürol)....... İşte bu da Misyon koyucudan, Stella marifetiyle mesajlara "taze" bir örnek. (Fitness:Fitnesiz bir dünya için.)



(29 Temmuz 2012   :) TANRISAL GÜN. Yıldönümü (Gün artı bir)

Objektif (nesnel) koşullar üzerinde oluşur Subjektif (öznel) koşullar. Bu, toplum için geçerli olduğu gibi, kişi için de geçerlidir. Beden yapısı, Ruh yapısının oluşumunu etkiler. Küçüklüğünden beri "iri yapılı" bir erkeğin psikolojisiyle, küçüklüğünden beri "ufak tefek" yapılı bir erkeğin psikolojisinin farklı olduğu gibi. "Güzel" kadının, "çirkin" kadının psikolojilerinin birbirinden farklı olduğu gibi. Bedensel farklılıkar, pozitif veya negatif yönde etkiler, kişiliğin oluşumunu. Aşırı negatif durumlar, kişide "aşağılık duygusu" (inferiority complex) oluşturur. Bunu aşmak için, ötekilerden farklı bir konuda, onlardan üstün olma çabasına girişir. (Kendisini yüceltme, Sublimation). Tabi, Bedensel farklılıkardan en etkili olanı, Cinsellikle ilgil olanlardır. Kadınlar için de, erkekler için de.  Erkekler için, herkesin bildiği gibi, içinde yaşanılan topluluktaki, ortalama penis büyüklüğünün altında penisi olanlar (küçük penisliler), bundan dolayı, "aşağılık duygusu" yaşamaya yatkın kişilerdir. Normal cinsel hayatlarını da etkiler bu durum. Karşı cinsle, sağlıklı iletişim kuramazlar. Cinsel ilişkileri (copulations), "stress" altında olacağı için,tam doygunlukla sonuçlanmayacağı gibi, "stress"in şiddetine göre, cinsel ilişkiyi gerçekleştirememe durumu da ortaya çıkabilir. "ya yapamazsam" korkusu da yerleşebilir.



Dolayısıyla, benim Erkeklik organımın, Türkiye ortalamasına göre,ı, ereksiyon halinde "on santim kadar" küçük olması, Misyonun ihtiyaçları gereği, Misyon koyucunun işidir. İşi, seks konuları ile bağıntılı AŞK ve Sevgi toplumunu kuracak olan Talihli (erkeğin) (Yılmaz'ın) ŞEY'i küçük olsun. Böylece, Sublimation'a yönelsin.  200 yıl kadar önce bunu kararlaştırdıklarında, klasik yöntemlerle, bunu gerçekleştirebileceklerini biliyorlardı. Anasını, babasını küçük penisli kişiler soyundan gelenlerden seçeriz diyerek. (Bilgi: Babamınki de aşağı yukarı benimki kadardı. Son günlerinde, yatalak, çişini yaptırırken gördüm.) Ama, Bilimin gelişmesi ile buna da gerek kalmadı. Laboratuvar ürünü, yani tüp bebek olduğum, kesin. Çünkü mutlaka erkek olarak doğmam gerekiyordu. Cinsel organı oluşturan genleri değiştirmişler yani, Japon erkeklerinin cinsel organlarını oluşturan genlerle, işi garantiye almak için. Epey Japon pornosu'da seyrettim, bu son oniki yıl içinde, ortalama penis büyüklükleri, benimki kadar. (Bilgi: bu durum onları olumsuz etkilemez. Çünkü, genel ortalamaya uygun.)

Ama, bir konu daha var. Yönelinecek Sublimasyon alanları çeşitli. Bunlardan "politika" yı seçmeli. Peki Nasıl? "Aşağılık duygusuna" ek olarak bir de "suçluluk duygusu" ekleyelim. Bundan da kurtulmak için suçu topluma atsın, toplum düzenine atsın,  ve "BOZUK DÜZEN" i değiştirmeye yönelik Sublimasyon yapsın. Misyon koyucu'nun, Kişiliğime yerleştirdiği "kısmi Homoseksüalite"nin ikinci amacı bunun içindir.  7 yaşımda ayrıldım, Salihli'den, 2.nci sınıfı bitirince. Kardeşim Demir 5 yaşında iken. O, Silis'te başladı, ilkokula. Salihli'de de Silis'te de, evimiz, toplumdan soyut. Her iki yerde de, öteki Demiryolu personeli lojmanları birarada. Biz tek. Ve evde kız çocuk yok.  Salihli'de, taa en küçüklüğümden başlamıştı, Hulusi dedem(iz), "aç s.kini seveyim" demeye. Ergenlik öncesi çocukta da vardır cinsellik. (Bilgi: Çok sonra, Eşrefpaşa Çal evi'nde, Ben Orta okul 2.ci sınıfta iken, yaşım 12 iken, Kuzen Alev'in yaşı 3 iken, ve ben Alev'in "şeyini" emerken, şeyi ereksiyon oluyordu.) Dedemin bu davranışları, beni taklide yöneltti, evde. Ben de Demir'e aynı şeyi yapmaya başladım. Bebeklikten yeni çıkmışız zaten. Yani, her çok küçük çocuk gibi "emzik" işine alışığız. Kimseden öğrenmeden, buldum Demir'in şeyini emmeyi. Eregenliğe böyle girdim. Ve Demir'inkini "emme" işi Lise yıllarımda da devam etti, Üzerlik'te. Ve tabi bıraktım uygulamayı, "büyük bir suçluluk dugusuyla". 1964-65'de, 17-18 yaşlarımda, Ankara'da T.İ.P. üyesi iken Demir'e, "Bu bozuk düzen değişecek" diye mektup yazdığımı da hatırlıyorum. Politikleşmiştim yani. Uygulamayı bıraktım ama, uygun durumlar bulsaydım devam ederdim, "başkalarıyla" da. Ve süreç devam ettikçe de, sadece "şey" emmekle kalmayıp, Homoseksüalite'nin öteki aşamalarına da geçerdim.  Benim yaşım ilerledikçe, ilişkide olduğum kişilerin de yaşı ilerliyeceğinden, sonunda kendi cinsi yerine, sadece, veya öncelikle, karşı cinse ilgi duyan, erişkin bir homoseksüel (veya biseksüel) olurdum. Misyon koyucu, bu konuda, bana engel koydu. Uygun ortam vermedi, hiç. Dolayısıyla, benim homoseksüel eğilimim, bıraktığım yerde kaldı. Ama Libidomun vazgeçilmez bir negatif parçası olarak. Tabi, "libidom" var olduğu sürece. Sözgelişi, Amputasyon sonrası, 5 yıl kadar ki Sıfır libido döneminde, Pozitifi de negatifi de, hepsi de sıfırdı. Geri gelince libido, gene negatifiyle, pozitifiyle birlikte geldi. Eğer, Homoseksüalite başlangıcı için "süje" kardeşim olmasaydı, sözgelişi köyden arkadaşlarla olsaydı, suçluluk olmazdı. Amaç da gerçekleşmemiş olurdu. Kardeşim , en yakınımda olduğu için oluştu suçluluk duygusu. O süreç içinde, kısa dönem ALEV'de var. Aynı uygulama. (imkan bulduğum için) geçici olarak, dedemlerin yanına bırakmışlardı. Ama, Alev'e yönelik bir suçluluk duygusu yaşamadım. O da akrabam, ama biraz "uzakta". 3 yaşındaydı. Hatırlar mı bilmem, diyemiyeceğim. Konu seks. Hatırlatıcı izleri kalmıştır. Dahası, hem Demir'de, hem Alev'de Homoseksüalite varsa, ki olmaması kaçınılmaz, müsebbipi yılmaz, kaçın yılmaz. Bir de İstanbul'da, yüzlerce kez gittiğim Randevüevleri döneminde, 20'li yaşlarımda, özellikle aramıştım, "homo". Yeşilçam sokağında da bulmuştum, otellerin birinde, uygun bir genç  homo. Arzulu uygulama, kaldığım yerdeki gibi. Ama, işin gereği, sonunda ona "anal" uygulamak da var. No problem. Zaten, o haz da var, randevü evi kadınlarından. O kişiyi bulamadım, bir daha. Başka bir iki tane daha. Aynı haz yok. Aramadım başka. O bir iki taneden biri de özellikle bana anal seks uygulamak istemişti. Kabul etmemiştim. Çok kızmıştı. "Hep böyle yapıyorsunuz" diye. (Emip bırakmak konusu). Şimdi şunu da belirtmeliyim. Türk, ayırır. Aktif-Pasif homoseksüel, diye. Aslında. Ayrım anlamsızdır. Homoseksüalite. Ayrıca şunu da belirteyim. Ne kadar yakışıklı olursa olsun, Normal Erişkin bir erkeğe yönelik libidom olmadı hiç. Yok yani. Cinsel organını görsem dahi. "Şarta bağlı" bendeki kısmi homoseksüalite.

Tabi, Misyon koyucunun, bana "homoseksüalite" de koymasının birinci, yani asıl sebebi, Aşk toplumunu kuracak kişinin, homoseksüalite işlerini de, bizzat yaşayarak, en doğru biçimde bilmesi, o konuda hata yapmaması için.  Canlı, uzun evrim sürecinde, erkek ve dişi diye kendisine iki cinse ayırırken, Libido'nun her halükarda sadece karşı cinse yönelik olmasını sağlayamamış. Karşı cinse yönelik libido oluşmadan, şu veya bu sebeple Kendi cinsine yönelebiliyor Libido. Homoseksüalite, insanlarda, uygarlığın başlamasıyla ortaya çıktı. Karşı cinse ulaşılamadığı, ve bu arada, mevcut homoseksüel kişilerin yönlendirmesiyle. Bulaşıcıdır yani, homoseksüalite. İnsan doğasına aykırı. Peki, tamamen doğal olarak homoseksüel kişi de olabilir mi. Hem erkeklik organı, hem kadınlık organı olan kişiler bile, son derece az oranda olsa bile, var olduğuna göre, o da mümkün. Ama Doğanın "şaşırması" olarak kabul etmek zorundayız.

Yeni Dünya'ya taşımayacağız homoseksüaliteyi. Orda herkes, doğumdan "normal seks ilişkiler" ortamında başlayacağı için hayata, "homoseksüalite koşulları hiç olmayacak. GÖÇ, 25 yıl. Süre uzun. Göç kafilelerini, en uygunlardan başlayarak hazırlayacağız. Eski Dünya'da da, Anti-homoseksüel bir politika uygulayacağız. Homoseksüalite yasak. Homoseksüel ilişki hayal ederek, Masturbasyon yapmak serbest (Benim yaptığım gibi, çaresizlikten.) Eski Dünyadakileri de göç sırası gelene kadar, yeni Dünya koşullarına, elden geldiğince hazırlamaya çalışacağız. Örneğin, Evlenmemişler kalmasın. Geç yaşta evlensinler. Ve iki çocuk yapsınlar. Önce oğlan sonra kız. Kendileri beceremiyorsa eş bulmayı, devlet bulsun. Ve tabi, tüm evlilikler, devlet onayı ile. Fahişelik, Genelevler de yok tabi. Eski Dünya'da Aile, "negatif unsurlardan arındırılmış" Klasik Türk Ailesi olacak. Eve para getiren, Aile Reisi Karı'nın kocası, çocukların Babası. Yeni Dünya'da para yok tabi. 4'lü aile. Karı-koca, birlikte eğitim, birlikte askerlik, birlikte meslek...

Global Çete'nin Hadım Yılmaz'dan beklediği, Dünya Sosyalist ve Ateist ve hatta anti-homoseksüel  Devleti'ni kurması. Bu amaçla özellikle yaygınlaştırıp yoğunlaştırdı, son zamanlarda, kapitalizmi, dinciliği, homoseksüaliteyi. "Akla ziyan" dyorlar ya, işte onun gibi erkek-erkeğe resmi nikah, kadın-kadına resmi nikah, gayet normalmiş gibi takdim edildi insanlara. 3 gün son sonra, Kuzen Fatma'yı karım olarak buluşumun 2000.ci günü. 1 Ağustos 2012. Bu son 12 yılın ilk yıllarının birinde, galiba 2002'de, ama 1 Ağustosta kabul etti  Almanya, "Yasal" homseksüel resmi nikahı. (Fatoşcuğum, bana pasaportunu göstermiştin, bak "DEUTSCH" yazıyor diye. Sen de Alman sayılırsın, aslın Türk olsa da). Ve ne yaptılar. Bir homoseksüel erkeği, Westervelle'yi, özellikle Dışişleri bakanı yaptılar, bununla da yetinmeyip, yasaya uygun, bir homoseksüel erkekle resmi nikahla evlendirdiler. Bundan daha güzel reklamı olur mu homoseksüalitenin Dünya'ya. Westervelle ne biliyor. Hadım Yılmaz Dünya Devleti'ni kuracak. Dinleri yasaklayacak, homoseksüalite'yi yasaklayacak. Sert uygulamalar yapacak. Sonra Askeri darbe ile essahtan öldürülerek tasfiye edilecek. Yapmış olduğu uygulamalar yumuşatılarak, "Sosyalist dünya Devleti" olarak yola devam edilecek.  Dinleri yasaklamıyacağım. Kendime özgü "Laik" uygulama ile başlayacağım. Homoseksüalite'yi yasaklayacağım ama, sert  uygulama yok. "Yardımcı uygulama" ile. Bu konulardaki tutumumun değişmeyeceği, START öncesi, iyice anlaşılınca, Global Çete mecburen "yol haritasını" revize edecek, sanki hiç revize etmemiş gibi görünerek.

Fatoşcuğum, o 1 Ağustos günü, yani Almanya'da Homoseksüel nikah'ın yasallaştığı gün, Vapur gezintisi için Pasaport'ta vapurdan inince, Hava da bir anormallik yoktu. Ben konağa yaklaşırken yağmur başladı. Saat kulesi alanına gelince de "TUFAN" a dönüştü. Son derece şiddetli fırtına Güney'den. Saat kulesine varmamıştım henüz . Kendimi, hemen solumdaki İZSU Sütununun arkasına zor attım. Önümde genç karı-koca onlarında önünde çocuk arabası, içinde bebekleri. Fırtınanın şiddetinden 5-6 adım arkamda solda, bazı insanların sığındığ İZSU girişine ulaşmam mümkün değil. Şiddetli yağış. Fındık büyüklüğünde dolu yağışı. Büyük çatırtı sesleri. Önümdeki kadın ağlıyor. Arkadan ben de abanmışım onların üzerine. Benim bile hatırıma geldi. "galiba öleceğiz" diye. 5-6 dakika sürdü. Sonra sakinleşti hava. Ve Karşıyaka'ya geldiğimde, orda herhangi bir şey olmadığını farkettim. Kemeraltı'nda 2 ölü. Biriken suda elektrik çarpmasından, ve galiba asma tahta yıkılmasından. Ertesi gün, Hürriyet gazetesi, "İzmir, böyle TUFAN yaşamadı" diye yazdı. Hem zamanlama, hem mekan olarak baktığımda, Misyon koyucunun, ben saat kulesine yaklaşırken, saat kulesi merkezli bu tufanı, yeni meteoroloji imkanlarıyla yaptığı kanaatine vardım, çünkü o gün, Almanya'da o yasa kabul edilmişti. Almanya'da onu yaparken, İzmir'de de bunu yapmıştı. Misyon koyucu'nun mesajı açıktı. Homoseksüalite "Nein!..."

İşte böyle Fatoşcuğum, 17 yaşımda politikleş(tiril)dim, 40 yaşımda Misyon'la tanış(tırıl)dım, şimdi 64 yaşımdayım. Yaşadığım hayat benim. Tutku, benim. En güzel toplum düzeni, tüm insanlara, bundan sonrası için.    Ama, seninle beraber, "Yılmazlar" la beraber, "Hep beraber".

Pansiyon 19'da, Mari öyle güzel "Oral seks" yapıyordu ki kaç defa gittiysem ona, Vajinal seks kısmet olmadı. Hep ağıza orgazm. (BJ, Blow Job).  Hotel Kamer'deki Şule'nin memeleri. Hotel Varol'daki Hülya'ya, "Seni Seviyorum Hülya" demiştim aynen, ve gerçekti. Filizlenen Cinsel Sevgi, yani aşk ama filizlenirken bile belli "umutsuz durum".

(Aleko, acute. Aliki cronic.)(SAVE a few for "him", so he can SAVE the rest.)

as long as the libido exists

severek, sevişerek uzanalım, o meçhul ebede



*******************__(31_temmuz_2012_:)_AMPUTASYONun_26.cı_Yıldönümü_(1986-2012)'>*******************

(31 temmuz 2012   :) AMPUTASYON'un 26.cı Yıldönümü (1986-2012)

"Kutlu", "mutlu", ve "armutlu" olsun. Tuvalete gitmeden önce, saat 16.30 sıralarında erken gelen akşam yemeğinde, küçük armutlar vardı. Sadece onlardan yedim biraz.    Sınıf arkadaşım ZAFER DOĞU,( ben 1145, o 1138), Hv.H.O. 2.nci (ve son sınıfta) iken, İstanbul'da, beni YALOVA'daki "MİT dinlenme kampına" götürmüştü, günübirlik, bir pazar günü olsa gerek. 1967 veya 1968 yılı içinde. Sadece ikimiz gitmiştik. O sırada, babası MİT müsteşarı, Tümgeneral Fuat Doğu. 38 yaşımda amputasyon. Zafer'in Harbiye numarasına uygun. (Benim subay sicil numarama da uygun, 138). zAFer, af-ER. Yalova, o zaman İstanbul iline dahildi. Şimdi il. Numarası 77. (seven-seven,yedi-yedi). Yalova-"LOVe".    Zafer benim, "politik olmayan" Nejat Şansal (1146, sıra arkadaşım) grubu içindeydi. Hv.H.O., İzmir'de iken, (yani biz 1.ci sınıfta iken), bizim 384 sokaktaki evimizde de, bu grup arkadaşlarla toplanır konken oynardık. Zafer, oyuna katılmaz seyrederdi. O eve, Nejat'ın Babası, ve annesi de geldi. Babası, Akif amca, Emekli (27 Mayıs 1960'da, resen) Hv.Plilot Albay, annesi Ayhan teyze. Ben tam hatırlamıyorum, annem söylerdi, Zafer'in annesi de geldi diye. Bir deşöyle hatırlıyorum, Fuat Doğu'nun ikinci eşiydi. Yani Zafer'in üvey annesi, eğer yanlış hatırlamıyorsam. Özetle, 1965-66 yılında, MİT müsteşarının eşinin, bizim evi ziyareti, her bakımdan önemli bir işaret. Ben Zafer'lerin evine gitmedim hiç. Ama Nejat'ların, Ankara'daki evine gitmiştim.  384 sokaktaki evimizde, "Devrimci" arkadaşlarla da toplanırdık. Hasan Özgen grubu.   "Açıklığa kavuşması gerekli Bazı Konular, 1982" adlı, kitabım, talip psikolojisi ile yazılmış olduğundan, görünüşte, o "devrimci" arkadaşları "harcayan", ama aslında "harcamayan" bir "niyet" ifade ediyordu. O kitabımı, Nejat'a da götürüp vermiştim. Kara Harp Okulunda, İstihbarat öğretmeniydi, o sırada.



Milli İstihbarat Teşkilatı'ndaki "Bilgi", 1965 yılnda "seçilmiş" olduğum biçimindedir. Lise'den sonra, 1964-65 öğretim yılı için, Orta doğu Teknik Üniversitesi, Hazırlık Okuluna, Ankara'da başladığım yıllar içinde.  Milli Emniyet Teşkilatı MAH'ın, devamı olan, MİT bu adını, yeni bir kanunla, 1965 yılında aldı. Başka bir deyişle, MİT'in kuruluş amacı, asıl amacı (tabi ki gizli), Dünya Sosyalist ve Ateist Devletini kuracak kişiyi seçmek, ve seçtikten sonra zaman gelene kadar onu yönlendirmek, Türkiye'deki yaşanacak olayları, onun işine göre geliştirmekti. Tempo Kronolojisi, 6 Temmuz 1965 diyor, MİT kanununun kabul ediliş tarihi olarak. (benim hatırımda da, bir yerlerden, 31 Temmuz 1965 diye var. Doğrumu yanlışmı şimdi bilmiyorum. Doğru olabilir. Meclis'te kanun kabul edilince, hemen yürürlüğe girmiyor, bir süreç sonunda giriyor. 31 temmuz'da yürürlüğe girmiş olabilir. Eğer öyleyse, buda tabi, Amputasyon tarihi 31 Temmuz 1986 için.   Az önce Tempo Kronolojisine bakarken gördüm. Alt alta iki olay var: 23 Haziran 1965, 634 sayılı KAT mülkiyeti kanununun kabulü, 6 Temmuz 1965, 644 sayılı MİT kanununu kabulü. İşin ilginç yanı, Kat mülkiyeti Kanunu kabul edilirken, ben, gözlemci olarak Meclisteydim. Tek başıma gitmiştim, gözlem için. Tabi, tesadüf değil. Stella marifetiyle yönlendirilme sonucu, ama benim eylemim. İngilzce CUT (KAT diye söylenir), KES anlamındadır. İki kanun arasında fark 10, ve MİT kanununda 44 var, önünde de 6 (ALTI/SİX).

Tarih'te bugün'den, gazetelerden, iki seçim yapıyorum: 1) 1932 KERİMAN HALİS, Belçika'da Dünya Güzellik Kraliçesi seçildi. Atatürk, ona ECE soyadını verdi. (vurgu: "DÜNYA",kER-İMan, hal İSKERİM an, silah-ilah-lah, h AL is keri  MAN, kraliçe, ece)  2) TÜRK-İŞ Konfederasyonu kuruldu (Vurgu:Turkish,UR-İŞ).   Ama, aklımda bir olay var, yakın geçmişte, bu son 12 yıl içinde, ama tarihini hatırlıyamıyorum. İskenderiye Patriği PETRUS'u taşıyan Helikopter, AYNOROZ Adasına inmek üzere yaklaşırken, Ege Denizine düştü. İçindekiler öldü. (heliKOPT-ER).  Bir de şunu yazayım: Amputasyon'dan (herhalde birkaç gün) sonra, ben hastanede iken, Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in "Yaver"ini taşıyan, Helikopter düşmüş, içindekiler ölmüştü. Kenan Evren toplum önünde ağlamıştı. (O sırada kendimi essahtan tanrı sanıyordum. HELİKOPTER kelimesini yorumlayıp, benim Amputasyon bağıntılı, "tanrısal" bir iş olarak yorumlamıştım. Yani, Evren aslında benim için ağlamıştı, farkında olmadan). Tabi Misyon koyucunun işiymiş.        (1 Ağustos 2012'de İLAVE  :) İnternet'ten haberlerde de duydum iki gündür. Bugünkü Hürriyet'te de yazılı. Hindistan'da elektrik kesintisi. İki gün. Pazartesi 370 milyon kişi elektriksiz, Salı yani dün (31 Temmuz, Yılmaz'ın Erkeklik organı Kesiliş yıldönümünde) 670 milyon kişi elektriksiz. Toplam nüfus 1 milyar 200 milyon. hİNDİsTAN.)            (2 Ağustos 2012'de İLAVE   :) Bugünkü akşam gazetesinde bir haber: Sibel Can, önceki gün 42 yaşına basmış. 31 Temmuz demiyor ama, önceki gün kelimeleri yanlış kullanılmadıysa, bu 31 Temmuz demek. Vefat etmiş annesinin Doğum günü de aynıymış. (Yani 31 Temmuz). şimdi, babamın vefat ettiği yaştayım yani 42 yaşımdayım, demiş Sibel Can.   Çanakkale Cezaevi'nde, 2 kez yumruklandım. İlki, ilk konduğum, büyük ("100" kişilik kadar) "siyasi" koğuşta. Soyadı Gül. Basit taciz yüzünden. Ne yapmıştı, başkasınınkiyle karıştırıp, yanlış yazmayayım diye yazmıyorum şimdi. Sonra beni bir iki koğuş daha gezdirip, sonunda Adi suçlular büyük koğuşuna (o da "100" kişilik kadar) verdiler.  Orada bir gün, bir grup 6-7 kişi beni pencere kenarında, adeta sıkıştırmış köşeye, biri de alenen kıçıma parmak atmıştı, olayı iyice farkettirecek biçimde. İşin ilginci, bitişikteki iki katlı Ranzanın üstünde ayakta, dikelmiş bir Or.... Ço.... da, aşağıya "bize" bakarak, aynen 3 kelime HA HA HA diye bağırmıştı. Teşvik edici ses tonuyla. O da farkettirecek bir biçimde.  Orda da bir "yumrumlaşma" olmuş, tabi dayağı ben yemiştim, parmak atan kişden, soyadı CAN. Bu olaydan hemen sonra, beni o koğuştan da aldılar. Revir'e koydular, Aralık 1985'de. Misyon bilincim yok. "Talip Psikolojisi" içinde, MİT' tam güven içinde olduğum zamanlar. Ama bu iki özel kişinin hiç olmazsa soyadlarını hatırda tutmak amacıyla, TRT spikeri GÜLenbiCAN'a bağlamıştım soyadlarını.  Tabi Revirde 18 Mart 1986'dan itibaren, Bilinç değişikliği, doğumdan seçilmişlik, Misyon koyucu tarafından. Ne zaman gördüm Revirde şimdi hatırlamıyorum ama, 1986 ilk yarı içinde olduğu kesin. Masanın üzerine bir gazete koymuşlardı. Yarı-porno tipi gazetelerden. Ve bir resim. Büyük yazı, "KAY KAY SİBEL" yazıyordu, Kayak yapan kız.  Adı Sibel Can. Parmak atanla aynı soyad olsuğu için, hatırımda kaldı hep. Belki de o sırada, MİT'in bana mesajı olarak da yorumlamış olabilirim. "Parmak attırdık, yılmaz, ama can verecek. Zaman gelince canını alacaksın, karşılık olarak" diye. O Sibel, bu Sibel mi. Evet. O pozisyon'dan aldı MİT, bu pozisyona getirdi. Misyon koyucunun, MİT marifetiyle işi, benimle ilgili. Ama Misyon koyucu daha önce ne hazırlamış, hem annesinin, hem kendisinin doğum günaylarını Amputasyon günayına koymuş. Demek ki, Ben Revir'de, Tuvalette erkeklik organımı kestiğim gün 31 Temmuz 1986'da, Sibel Can 16 yaşına girmiş.  (Herşeye rağmen 31 Temmuz değilse, doğum günü, GÜN artı bir/eksi bir olarak aynı işi görür.)

*******************

(1 Ağustos 2012   :) FATOŞ'u "KARIM" olarak buluşumun 2000.ci günü

(sonG: Congragulations and Celebrations.......)

Teyze kızı Fatma Kaftancı. Küçük dişi kuzen. Hulusi dedemiz ve Fatma anneannemizin 9 torunundan en büyüğü Ben (erkek) en küçüğü o (dişi). Adını ve gözlerinin rengini anneannemizden almış ("blau"). Karıcığım,  AŞK yasak, SEX serbest   ona göre, unutma.    (rost-frei,sex-frei) (paralı sex-parasız aşk)     Bugün bosTANLI günü, ve de kafTANCI günü.  Asım ne der bu işe Yılmaz?  "Yılmaz abi, sen bilirsin." der. Alev ne der? "Al-evlen" der. Ayşe ne der? "Keşke kraliçe ben olsaydım" der. Fatma ne der, diye sormuyorum, Yılmazcığım. Seninki "boş", Fatoşunki "hoş". Merci & Danke.

ALASKA'nın, yıl olarak 1867'de satılışı, Yılmaz için çok önemli. FATMA'nın 2000.ci günü de Yılmaz için çok önemli. Dolayısıyla, Misyon koyucu, 1867'nin Gün-Ay'ını, 1 Ağustos 2012'den almış. ("Teyze kızı Fatma, Uçağını satma,...")

Fatoşcuğum, 1000.ci gün ECEVİT'in vefatının 3. yıldönümüne denk ge(tiri)lmişti. (with-ECE mesajıyla). 2000.ci gün de, Suudi Arabistan kralı FA-HD'ın vefatının 7.ci yıldönümüne denk ge(tiri)lmiş. (Yedi/SEVEN/ZieBEN). 

(Bugün, 1 Ağustos 2012, İLAVE   :) Akşam, alt yazıda okudum. TRThaber.com'dan baktım. Bugün akşama doğru olmuş anlaşılan. Atatürk'ün Manevi Kızı ÜLKÜ ADATEPE trafik kazasında ölmüş. Otomobili Bariyerlere çarpmış, Sakarya-Akyazı-Kuzuluk mevkiinde. 1932 doğumlu. 2012-1932= SEKS-EN.  Sürücü Adnan Selçuk ve Emin Öke Adatepe, yaralılar ve hastanedeler.    Fatoşcuğum, annenin (teyzemin) KUZULUK'ta bir işi olmuştu. Unuttum ayrıntıları. Bize de teklif etmişti. KUZULUK anahtarlığı, uzun süre çekmecemizde durmuştu. Bugün içinmiş. Galiba "Devre-mülk" konusundaydı. Bize teklf derken, annemle bana, ama aslında, bana yönelik yapmıştı teyzem teklifi. Tabi, ben de olumsuz cevap vermiştim. Kuzu-Kızı bağıntısı var Fatoşcuğum. Kuvvetli işaret. Tabi, o sırada, bilmiyordu annen de, senin aslında benim karım olduğunu.("olacağını" de, Yılmaz!) (şarkı: OLUR görürsem söylerim...) Yılmazcığım, Huriser teyzen ne der bu işlere?  "OH" der.... (SAKARYA,KARYASA,YAKARSA,YARA. SA,SAYARAK) severek...  SAKARYA 54, aynı harflerle AKSARAY yeni eklenenlerden ilki ZONGULDAK 67, ardından 68. Babam, soranlara ADAPAZARLI'yım derdi, Bulgaristanlıyım demezdi. ADApazarı, ADAtepe ülkü. 6 yaşına kadar,Atatürk'ün vefatına kadar, Atatürk'ün yanındaymış.... (Türkü:KUZUya verin tuzu, kuzu tuzu neylesin, Bekara verin KIZI). ALFAtma'yı Yılmaz! (ALFAbe önünde "Atatürk ve Ülkü" fotoğrafı onun içinmiş, FAtoşcuğum.)       (2 Ağustos 2012 İLAVE   :) Evet, gazete saat 18.00 sıraları diyor, dünkü, ülkü ADAtepe olayı için. Ve bir haber daha: Dün  62 yaşındaki SUAVİ'nin eşi gönül saYGan'dan bir çocuğu olmuş. Adını suADA koymuşlar. (ADAtepe ile bağıntılı yapmış, misyon koyucu). Önceki eşinden de 3 çocuğu daha varmış, Suavi'nin.

2 Ağustos - 25 Eylül 2012 Takvimi:

(6 A.1945 Hiroşima Atom), (9 A.1945 Nagazaki Atom), (17 A.1995/1999 Babamın vefatı/Gölcük Depremi), (19/20/21 A.2012 Ramazan Bayramı), (26 A.1071 Malazgirt), (30 A.2012 TSK günü), (31 A.1968/20.. Subay oldum/DIANA "trafik". Kocasının aşkını kabullendi sonunda, ama saklanarak DAYANAbilirim diyerek), (1 E.1976/1956 Barış/Alev doğumgünleri), (3 E.2004 Kuzey Osetya, İlkokul eylemi, Çeçen.), (9 E.1922 İzmir'in "kurtuluşu"), (11 E.2001 "süper" terör), (12 E.1980 "Ordu" yönetime el koydu.), (23 E.2012 Güz/Bahar başlangıcı), (25 E.1947, Doğum günüm. 65 yaşıma gireceğim)....



Yüklə 1,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   23




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin