ABDEST BAHSİ
84- Ebû Hureyre (R.A.) ‘den rivayet edilmiştir:
“Abdestsiz kimsenin, abdest almadıkça namazı makbul olmaz!”
85- Ebû Hureyre (K.A.) den rivayet edilmiştir:
“Kıyamet gününde benim ümmetim, abdestin bıraktığı izlerden akıtmalı ve sekili olarak çağrılacaklardır. İçinizde akıtmasını uzatmaya gücü yeten varsa yapsın.”
86- Abbas (R.A.) tarikiyle amcasından rivayet edilmiştir:
“Namazda yellendiğine dair daima şüphe ve vesveseye düşen bir adam Resûlullah’a gelip bu durumda namazının bozulup bozulmadığından yakındı. Bunun üzerine Hazreti Peygamber şöyle buyurdu:
— Bu durumda olan kimse, ses işitmedikçe ve koku almadıkça namazdan dönmesin veya ayrılmasın. (Zira şüphe ile namaz bozulmaz) .”
87- Üsame bin Zeyd (R.A.) ‘den rivayet edilmiştir:
“Namaz önündedir, (Müzdelife’de kılınacaktır). Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu sözü Arafat’tan dönüşünde söyledi.”
Hazreti Peygamber Arafat vakfesini yaptıktan ve güneş battıktan sonra Müzdelife’ye dönerken yolda abdest tazeledi. Bunu gören Üsame Hazretleri, ey Allah’ın Resulü akşam namazını mı kılacaksınız? diye sordu. İşte buna cevaben yukarıdaki hadîs-i şerif varit olmuştur. Sonra Müzdelife denilen yere gelindiği vakit Hazreti Peygamber tekrar abdest alarak yatsı vakti içinde önce akşamın farzını ve arkasından da yatsının farzını bir arada kıldılar. Bütün hacılar bunu uygularlar.
88- Enes (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
“Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem helâya girmezden önce: Allah’ım! Şeytanın erkeğinden ve dişisinden sana sığınırım, diye dua ederlerdi.”
89- İbni Abbas (R.A.)’dan rivayet edilmiştir:
Abdest almak için ön hazırlık yapmaya çıkan Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, dönüşlerinde abdest suyunu hazır buldular. İbni Abbas tarafından hazırlanmıştı. Peygamber şöyle buyurdu.
“— Bu abdest suyunu kim koydu?.. Allah’ım! Bu suyu hazırlayanı dinde dirayetli ve kavrayışlı kıl!”
90- Ebû Eyyûb El-Ensarî (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
“Herhangi biriniz ihtiyacını defetmek için helâya çıktığında arkasını veya yüzünü kıbleye çevirmesin. Doğuya yahut batıya yöneliniz.”
91- Ebû Katade (R.A,)’den rivayet edilmiştir:
“Herhangi biriniz su içtiği zaman su kabının içine solumasın; helâya gittiğinde de sağ eliyle tenasül uzvunu tutmasın ve sağ eliyle taharet almasın.”
92- Ebû Hureyre (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
“Bana birkaç taş bul onlarla taharet edip temizleneyim; kemik ve tezek getirme.”
93- İbnî Mes’ud Hazretlerinden rivayet edilmiştir:
İbni Mes’ud, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’e taharette kullanmak üzere ve taş ve bir de tezek parçası getirdiğinde, Hazreti Peygamber, taşın ikisini istinca için aldı ve “bu pistir,” diyerek tezeği attı.
94- Hazreti Osman (R.A.)’dan rivayet edilmiştir:
“Her kim, benim aldığım abdest gibi sünnet üzere abdest alır ve sonra mümkün olduğu kadar gönül huzuru ile iki rekât namaz kılarsa, geçmiş günahı bağışlanır.”
95- Hazreti Osman (R.A.)’dan rivayet edilmiştir:
“Herhangi bir adam, güzelce abdestini alır ve namazı kılarsa, bu namazı kılıncaya kadar, kendisi ile bu namaz arasında (namazdan önceki) günahları bağışlanır.”
96- Ebû Hureyre (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
“Kim abdest alırsa, burnuna su verip sümkürsün ve kim de taşla istinca yaparsa tek sayıda (üç, beş, yedi taş) kullansın.”
97- Ebû Hureyre (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
“Sizden biriniz abdest aldığı zaman burnuna su versin, sonra sümkürsün. Kim de taşla istinca ederse (silinip temizlenirse) tek sayıda taş kullansın. Uykusundan uyanan kimse de ellerini abdest kabına daldırmadan önce yıkasın; çünkü uykuda olanınız elinin nerede gecelemiş olduğunu bilmez.”
98- Ebû Hureyre (R.A.) ‘den rivayet edilmiştir:
“Herhangi birinizin çanağından köpek içerse, bu çanağı yedi kez yıkasın.”
99- Ebû Hureyre (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
“Mescitte (oturup) namaz vaktini bekleyen kul, abdesti bozulmadıkça namazdadır. (Namaz kılıyormuş gibi sevap kazanır).
100- Ebû Saîd (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ensar’dan bir adamı huzurlarına çağırttı. Bu zat, ailesiyle münasebet haline bulunuyordu. Alelacele guslederek başından su damlar vaziyette huzura gelince, Hazreti Peygamber ona şöyle buyurdu: “Galiba seni aceleye getirdik. Böyle aceleye getirildiğin veya yarıda kesmek zorunda bırakıldığın zaman (inzal vaki olmamışsa) yalnız abdest alınan gerekir. (Bu hadîs-i şerifin hükmü sonradan kaldırılmış olduğundan, inzal vaki olmazsa bile tenasül uzuvlarının buluşmasıyla gusul icab etmektedir.)
101- Ebû Mûsâ (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir kapta su getirilmesini istedi. Bu kabın içinde ellerini ve yüzünü yıkadı. Sonra içine püskürttü. Sonra Hazreti Bilâl ile Ebû Mûsâ’ya şöyle buyurdu: “Bundan içiniz, yüzlerinize ve göğüslerinize sürünüz.”
102- Hazreti Aişe (R.A.) ‘den rivayet edilmiştir:
“Üzerime, bağları çözülmemiş (ağzına kadar dolu) yedi kırbadan (su tulumundan) su dökünüz? belki (hastalığım hafifler de) son defa ashabımla buluşurum.”
103- Muğîre (R.A.) ‘den rivayet edilmiştir:
“Mestleri bırak, ben onları temiz (abdestli) olarak ayaklarıma çektim.” Muğire diyor ki: Bir seferde Resûl-i Ekrem’in mestlerini çıkarmak için eğildim ve bunun üzerine bu hadîs-i buyurdular.
104 - İbni Abbas (R.A.)’dan rivayet edilmiştir:
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem süt içtikten sonra (su ile) ağzını çalkaladı ve: “Süt yağlıdır” buyurdular.
105- Hazreti Aişe (R.A.) den rivayet edilmiştir:
“Herhangi biriniz namaz kılarken uyuklarsa, uykusunu alıncaya kadar yatıp uyusun; çünkü içinizden biri uykulu olarak namaz kılarsa, belki mağfiret diliyor zannıyla kendine sövgü getirir.”
106- Enes (R.A.) ‘den rivayet edilmiştir:
“Herhangi biriniz namazda iken uyuklarsa ne okuduğunu bilecek duruma gelinceye kadar uyusun (ve sonra namazını kılsın)”
107- İbni Abbas (R.A.)’dan rivayet edilmiştir:
Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir kabristan yanından geçerlerken kabirlerinde azap çekmekte olan iki kişinin seslerini işitince şöyle buyurdular:
“ikisi de azap çekiyorlar ve çektikleri azap da önemli bir şey yüzünden değildir. Evet, onlardan birisi, idrarından korunmazdı. Diğeri de, kovuculuk ederdi. Sonra Hazreti Peygamber bir hurma dalı istedi ve onu ikiye bölerek her bir parçasını o iki kimsenin kabirlerine dikti ve sonra şöyle buyurdu: “Belki bunlar kurumadıkları müddetçe, bu iki kişinin azablarını hafifletir.”
108- Ebû Hureyre (R.A.) ‘den rivayet edilmiştir:
Bir bedevi mescidin içinde bevletmiş ve halkın eline düşmüştü. Bunun üzerine Hazreti Peygamber onlara şöyle buyurdu:
“İlişmeyin ona! Sidiğinin üzerine bir kova yahut bir bakraç su dökünüz. Siz ancak kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz, güçleştirici olarak gönderilmediniz.”
109- Esma (R.A.) ‘dan rivayet edilmiştir:
Elbisesine hayız kanı bulaşan kadının durumundan Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimize sorulunca şöyle buyurdular:
“Elbiseyi önce ovar, sonra parmak uçları arasında su ile ovalar ve bol sudan geçirir. Sonra onunla namaz kılar.”
110- Hazreti Aişe’den rivayet edilmiştir
Devamlı kan gören (özürlü) bir kadın, namazı bırakayım mı? diye Hazreti Peygambere sorunca, şöyle buyurdular:
“Hayır, (namazı bırakma) o damar kanıdır, hayız kanı değildir. Hayızın vakti gelince namazı bırak ve adet müddetin geçince kanın bulaştığı yeri yıkayıp namazını kıl. Ancak her vakit namazı için abdest al. Tekrar hayız vaktin gelene kadar (bu şekilde devam et).”
111- Hazreti Meymune ‘den rivayet edilmiştir:
“Katı tereyağına düşen fareyi atın ve (düşmüş olduğu yerin) çevresini kazıyıp çıkarın ve (geri kalan) yağınızı yiyiniz.” Tereyağı içine düşüp ölen bir fareden dolayı durumun sorulması üzerine Hazreti Peygamber bu hadîs-i buyurdular.
112- Ebû Hureyre’den rivayet edilmiştir:
“Allah yolunda Müslümanın aldığı her yara, kıyamet gününde, vurulduğu zaman kan fışkırdığı şekilde olacaktır. Rengi kan renginde, fakat kokusu misk kokusudur.
113- Ebû Hureyre (R.A.)’den rivayet edilmiştir
“Biz, sonda gelen ve önce gidenleriz... Akıntısı olmayan durgun suya kimse bevledip sonra onda yıkanmasın.”
114- Ebû Mes’ud Hazretlerinden rivayet edilmiştir:
Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri Mescid-i Haram’da Kâbe’nin yanında namaz kılıyordu. Secdede iken Ebu Cehil ve onun arkadaşları, Kureyş’in en azılılarından Ukbe bin Ebî Muayt’ı gönderip Peygamber efendimizin sırtına bir hayvan işkembesi koyması üzerine hepsi gülüşmeğe başladılar. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlara şöyle beddua etti:
“Allah’ım! Kureyş’i sana havale ettim. Allah’ım! Kureyş’i sana havale ettim. Allah’ım! Kureyş’in hakkından gel. Allah’ım! Ebû Cehil hatta Utbe bin Rabia’yı, Şeybe bin Rebîa’yı, Velid bin Utbe’yi. Ümmeyye bin Halefi ve Ukbe bin Ebî Muayt’ı kahret!” (Sonra Bedir savaşında bu şahısların hepsi öldürüldü.)
115- İbni Ömer (R.A.)’den rivayet edilmiştir
“Rüyamda dişlerimi misvaklarken (fırçalarken), yanıma, biri diğerinden yaşlı iki adam geldi. Misvakı bunların küçüğüne uzattım. Bana, büyüğüne (ver), denildi ve ben de yaşlı olana verdim.” (Bu hadîs-i şerif yaşça büyük olanlara hürmet edip onları öne geçirmeye işaret buyurmaktadır. Konuşmada, yürümede ve bir şey ikram edilirken yaşlılar öne alınmalıdır.)
116- Berâ bin Âzib (R.A.)’den rivayet edilmiştir
“Yatağına girip yatmak istediğin zaman, namaz için alınan abdest gibi abdest al. Sonra sağ yanına üzerine yat. Sonra şöyle dua et:
Allah’ım Sana teslim oldum, her işimi sana bıraktım. Azabından korkarak ve sevabını umarak sırtımı sana dayadım. Senden başka sığınak ve korunak yoktur. Allah’ım! İndirdiğin kitabına iman ettim, gönderdiğin peygamberine iman ettim.
Eğer o gece ölürsen, fıtrat üzeresin (yeni doğmuş günahsız gibisin) . Sen sözleri, söyleyeceğin her şeyden sonraya bırak.”
(Bu hadîs-i şerifi rivayet eden Berâ Hazretleri der ki: Ben, bu kelimeleri Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’in huzurunda bir kaç defa okuyup: Allah’ım! İndirdiğin kitabına iman ettim, gönderdiğin RESULÜNE iman ettim, dediğim zaman, Hazreti peygamber bu son cümlemdeki ifadeyi kabul etmeyip: “Gönderdiğin PEYGAMBERİNE, diye söyle!” buyurdular. Çünkü İrsal kelimesinden Resul manası çıkmaktadır. Bunun tekrarına lüzum yoktur. Nebi kelimesi kullanıldığında her iki sıfat da duada yer almış olur.)9
9 Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:52-61
GUSÜL BAHSİ
117- Cübeyr bin Mut’im (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
“Ben ise (şöyle guslederim): Üç defa suyu başımdan aşağı dökerim (bütün vücudumu yıkarım.)”
118- Ebû Hureyre (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
“Bekleyiniz!” Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bu sözü, gusül icab ettiği halde unutarak gusletmemiş olduğunu hatırlamaları üzerine mihrapta söyledi ve saadethanelerine dönüp guslettikten sonra tekrar bize geldi ve namaz kıldırdı.
119- Ebû Hureyre (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
“İsrailoğulları çıplak olarak yıkanır ve birbirlerinin avret yerlerini görürlerdi. Hazreti Mûsâ yalnız başına yıkanırdı, israiloğulları, vallahi Mûsâ’nın bizimle beraber yıkanmayışının tek sebebi, kasığının çıkık oluşudur, dediler. Bir gün Hazreti Mûsâ Aleyhisselâm, yıkanmağa gitti. Elbisesini bir taş üzerine koydu. Taş yuvarlanınca elbiseyi de beraberinde sürükledi. Hazreti Mûsâ, ey taş, elbisem, ey taş, elbisem, diyerek taşın ardından koşmaya başladı. İsrail oğulları Hazreti Mûsâ’yı gördüler ve dediler ki: Vallahi Mûsâ’da bir özür yok... Nihayet Hazreti Mûsâ elbisesini aldı ve (öfkesinden) taşa vurmaya başladı” Ebû Hureyre Hazretleri der ki; vallahi, Hazreti Mûsâ asâsıyla (değneğiyle) taşa vurarak altı veya yedi iz bıraktı.
120- Ebû Hureyre (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
“Hazreti Eyyûb Aleyhisselâm çıplak olarak yıkanırken (gökten) üzerine altından çekirge düştü. Hazreti Eyyûb bunları eteğine doldurmaya başlayınca Cenabı Hak ona şöyle nida etti: Ya Eyyûb! Şu gördüklerinden seni müstağni (ihtiyaç dışı) kılmamış mıydım? Hazreti Eyyûb: Evet, izzetin ve celâlin hakkı için, sen beni (böyle dünyalık şeylerden) müstağni kıldın? Ancak senin bereket ve ihsanından doygunluk olmaz, cevabını verdi.” Bu hadîs-i şerif, dünya menfaati ile ilgili olarak Eyyûb Aleyhisselâm’a bir kınama mahiyetinde gelip, çıplak guslettiğinden ötürü kınanmadığı için kimsenin görmeyeceği bir yerde çıplak olarak gusletmenin cevazına delil gösterilmektedir.)
121- Ebu Hureyre (R.A.) ‘den rivayet edilmiştir:
“Nerede idin, ya Ebâ Hureyre? Sübhanallah! Mümin kirlenmez”
(Rivayet edildiğine göre, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Medine’de bir yolda Ebû Hureyre ile karşılaştı. Ebû Hureyre cünüp halinde bulunduğu için Peygamber efendimizden sıvışarak evine gitti. cünüp hali ile Hazreti Peygamberin huzuruna varmak istemedi. Eve gidip gusletti, sonra Hazreti Peygamberin huzuruna çıkınca, Peygamber ona sordu:
— Neden kaçtın? Ebû Hureyre (R,A.) dedi ki:
— Ya Resûlallah! cünüp idim, sizinle taharet üzere olmaksızın buluşmayı uygun bulmadım.
Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimiz şöyle buyurdular: “Sübhanallah, mümin kirlenmez.” (Cünüblük, maddi değil, manevî bir kirliliktir. Cünüp iken görüşmek ve tokalaşmakta beis yoktur.)
122- Hazreti Ömer (R.A.)’den rivayet edilmiştir
Hazreti Ömer, Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretlerine: Herhangi birimiz cünüp olduğu halde uyuyabilir mi? diye sorunca şöyle buyurdular:
“Evet abdest alarak, cünüp olduğu halde uyusun.” (bu abdest müstehabdır.)
123- Ebu Hureyre (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
“Bir erkek, karısının dört budağı (kolları ve ayakları) arasına girer de ona yüklenirse (inzal vaki olsun veya olmasın) gusletmesi gerekir..”
(Tenasül uzuvlarının içice gelecek biçimde buluşması, guslü gerektirir.)10
10 Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:61-64
HAYIZ BAHSİ
124- Hazreti Aişe’den rivayet edilmiştir:
Hac esnasında adet gören Hazreti Aişe’nin müteessir olup ağlaması üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona şöyle buyurdu:
“Neyin var senin, adet gördüğün için mi ağlıyorsun? Bunda bir beis yoktur. Çünkü bu adet hali, Allah Teâlâ Hazretlerinin Âdem Aleyhisselâm’ın kız evlatlarına takdir ettiği bir husustur. Şimdi sen hacıların yapacağı her işi yap; yalnız KÂBE’yi tavaf etme.”
125- Ebû Saîd El-Hudrî (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
“Ey kadınlar topluluğu! Sizler çok sadaka veriniz, çünkü bana cehennem ehlinin çoğu olarak gösterildiniz.” (Sonra kadınlar, neden cehennem ehlinin çoğu biziz? diye sormaları üzerine) Hazreti Peygamber onlara şöyle buyurdu: “Siz çok lanet okursunuz ve en yakın adamınıza nankörlük edersiniz. Sağlam iradeli kişinin aklını çekmekte, siz aklı ve dini az kadınlardan daha güçlüsünü görmedim.” (Sonra kadınlar sordular: Aklımız ve dinimiz neden eksiktir? Buna cevaben de) Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdular:
“Kadının şahidliği, erkeğin şahidliğinin yarısı kadar değil mi (iki kadının şahidliği bir erkek yerine geçmez mi)? İşte bu hal, kadının aklının noksanlığındandır. Bir kadın hayız olduğu zaman namaz kılmaz ve oruç tutmaz; bu da dinin noksanlığındandır.”
126- Hazreti Aişe (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
Adet halinden sonra nasıl gusledileceğini soran bir kadına Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem gerekli tarifi yaptıktan sonra yıkanma akabinde nahoş koku eseri kalmasın diye ona şöyle buyurdular:
“Bir parça misk alıp onunla (pis kokulardan) temizlen.” Kadın bu sözün manasını anlamadı ve nasıl temizleneyim? diye sordu. Aleyhisselâtü Vesselam Efendimiz, “Sübhanallah! Temizlen işte!” bu yurdu. Huzurda bulunan Hazreti Aişe hemen o kadıncağızı kendine çekerek, kandan kalabilecek koku eserini gidermek için miskten yararlanmasını kulağına fısıldadı.
127- Hazreti Aişe (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
Hazreti Aişe der ki: Umre için ihrama girdikten sonra adet gördüm. Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana, şöyle dedi: “Saç bağlarını çöz ve tara. Umre’den vazgeç.”
128- Hazreti Aişe (R.A.)’den rivayet edilmiştir: “Her kim umre yapmak isterse yapsın. Ben de kurbanlık (hedy) getirmiş olsaydım, umre yapardım. (Sen ya Aişe, umre için ihrama girdikten sonra adet gördüğünden) umreden vazgeç, saç bağlarını çöz ve tara. Sonra hac için ihrama gir.”
129- Ümmü Atıyye (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
“Genç ve yaşlı ve aybaşılı kadınlar dışarı çıkabilirler. Bunlar hayırlı (yararlı) meclislerde de müminlerin dua ve zikirlerinde bulunsunlar. Ancak hayız halindeki kadınlar, ibadethanelere giremezler.” Bir kadın, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’e: Feracesi olmayan kadın ne yapar? diye sorunca, şöyle buyurdular: “Arkadaşı, feracesinden ona giydirsin.”
130- Hazreti Aişe’den rivayet edilmiştir:
Mina’dan Mekke’ye döndükten sonra Hazreti Peygamber efendimizin zevcelerinden Safiyye’nin adet görmesi üzerine, Hazreti Peygamber, Hazreti Aişe’ye hitaben şöyle buyurdu: “Sanırım ki Safiyye bizi burada tutacaktır. Sizinle beraber (farz, ziyaret) tavafını yapmış mıydı? O halde çıkabilirsiniz11
11 Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:64-66
TEYEMMÜM BAHSİ
131- Cabir(R.A.)’den rivayet edilmiştir:
“Benden önce hiç kimseye verilmemiş beş şey bana verildi:
1) Bir aylık mesafeden düşmanımın kalbine salınan korku ile zafer kazandırıldım.
2) Her yer benim için namazgâh ve (gerektiğinde) temizleyici (teyemmümde olduğu gibi su yerine geçer) kılındı. Ümmetimden her kim namaz vaktine kavuşursa, (mescid şartı olmaksızın bulunduğu yerde )namazını kılsın, (ve su bulamazsa toprakla teyemmüm etsin).
3) Ganimet malları bana helâl kılındı; Hâlbuki benden önce hiç kimseye helâl kılınmamıştı.
4) Bana en büyük şefaat yetkisi verildi.
5) Her peygamber özellikle kendi kavmine gönderilirdi; ben ise, bütün insanlara peygamber olarak gönderildim.”
132- Ammar bin Yasir (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
Ammar, abdest azalarının hepsini mesh etmek suretiyle teyemmüm aldığını Hazreti Peygambere anlatması üzerine şöyle buyurdular:
“Şöyle yapman (iki elini taharet niyeti ile iki defa toprağa vurup birinci vuruşla yüzünü ve ikinci vuruşla kollarını mesh etmen) sana kâfi gelirdi.”
133- İmran ibni Husayn (R.A.)’dan rivayet edilmiştir:
“Zararı yok, yahut (sefer yorgunluğu ile uyuya kalıp sabah namazını elimizde olmadan kaçırmak) zarar etmez. Haydi yola çıkınız. (Gaziler biraz yürüdükten sonra namaz kılmak için konakladılar ve abdest alıp topluca namaz kıldılar. Bu namaz sonunda bir kişinin cemaatten ayrı olarak durmakta olduğunu gören Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona): Cemaatle namaz kılmaktan seni engelleyen nedir? buyurdu. (Adam, cünüp oldum, yıkanmaya yetecek suyum da yoktu. Bundan dolayı cemaate katılamadım, diye cevap verince, Peygamber Aleyhisselâtü vesselam ona şöyle buyurdu). Pak toprak ile teyemmüm et, yeter (Sonra iki kişi çağırdı ve onlara buyurdu ki: Gidin, su arayınız. Hem kendiniz içer, hem de hayvanlarınızı sularsınız. (Sonra su gelince, o cünüp olan adama hitaben Hazreti Peygamber): Al, şu suyu üzerine dök, buyurdular. (Sonra kendisinden su temin edilen kadın için) ona yardım toplayınız, (diye emretti. Sonra kadıncağıza kırbaları dolu olarak iade edilince, Peygamber ona şöyle buyurdu): Biz senin suyunu harcamadık. Cenabı Allah bize su verdi. (Peygamber’in mucizesi olarak, alınan sudan ihtiyaçlar görülmüş ve kırbalar da yine dolu olarak iade edilmişti)”.12
12 Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:67-68
NAMAZ BAHSİ
134- Enes (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
“Mekke’de iken evimin (ikamet etmekte olduğum Ümmü Haninin evinin) çatısında bir yarık açıldı. Derken Cibril Aleyhisselam inip göğsümü yardı. Sonra zemzem suyu ile yıkadı. Sonra hikmet ve imanla dolu bir altın tas getirip onu göğsüme boşalttı. Sonra göğsümü kapadı. Sonra elimden tutup beni birinci göğe çıkardı. Birinci göğe vardığımda, Cibril Aleyhisselâm, göğün bekçisine hitaben: Aç dedi. Bekçi: Kim o? diye sordu. Hazreti Cibril: Ben Cibril’im dedi.
Bekçi: Yanında kimse var mı? diye sordu.
Cibril: Evet, beraberimde Hazreti Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem var, dedi. Bekçi: Davet edildi mi? diye sordu.
Cibril: Evet, dedi. Bekçi, yolu açınca biz birinci göğe yükseldik ve oturan bir adamla karşılaştık. Sağında ve solunda bir sürü karaltılar vardı. Sağına baktığı zaman gülüyor, soluna baktığı zaman ağlıyordu. Bana, merhaba sâlih peygamber ve sâlih evlât, dedi. Cebrail’e, bu kimdir? diye sordum.
Cibril; Bu zat Hazreti Âdem Aleyhisselâm’dır. Sağında ve solundaki karaltılar onun zürriyetinin ruhlarıdır. Bunlardan sağdakiler cennetlik olanlardır. Solundaki karaltılar ise Cehennemlik olanlardır. Bunun için, sağ tarafına bakınca güler, sol tarafına bakınca ağlar, dedi.
Sonra Cibril beni ikinci kat semaya çıkardı. Göğün bekçisine aç, dedi ve o da Önceki bekçi gibi sorular sordu ve kapı açıldı. Cibril, Peygamberle birlikte İdris Aleyhisselâm’a uğrayınca,
İdris Aleyhisselâm: Merhaba sâlih Peygamber ve sâlih kardeş! diye selâmladı. Bu kimdir? diye Hazreti Cibril’e sordum. Bu zat İdris Aleyhisselâm’dır, dedi. Sonra Hazreti Mûsâ Aleyhisselâm’a uğradım. O da: Merhaba sâlih Peygamber ve sâlih kardeş! dedi. Bu zat kimdir? diye sordum. Mûsâ Aleyhisselâm’dır, dedi. Sonra Hazreti İsa Aleyhisselâm’a uğradım. O da: Merhaba sâlih Peygamber ve sâlih kardeş! dedi.
Bu zat kimdir? diye sordum. İsa Aleyhisselâm’dır. dedi. Sonra Hazreti İbrahim Aleyhisselâm’a uğradım. O da: Merhaba sâlih peygamber ve sâlih oğul! dedi. Bu kimdir? diye sordum. İbrahim Aleyhisselâm’dır, dedi. Sonra o derece yükseklere çıkarıldım ki (Levh-i Mahfuz’a yazı yazan) kalemlerin gıcırtısını işitebildiğim bir seviyeye vardım. Sonra orada Allah Teâlâ Hazretleri ümmetimin üzerine gece ve gündüz elli vakit namaz farz kıldı. Bununla geri döndüm. Hazreti Mûsâ’ya uğradığımda, Cenabı Hak ümmetine ne farz kıldı? diye sordu. Elli vakit namaz, dedim.
Musa Aleyhisselâm: Rabbine müracaat et! Ümmetinin buna gücü yetmez, dedi. Ben de müracaat ettim ve Allah bir miktar indirdi. Sonra Hazreti Mûsâ’ya döndüm ve, bir miktarını indirdi, dedim. Mûsâ yine, Rabbine müracaat et; ümmetinin buna da gücü yetmez, dedi. Tekrar müracaat ettim. Cenabı Hak bir miktar daha indirdi. Sonra Hazreti Mûsâ’ya döndüm. Mûsâ yine, Rabbine müracaat et, ümmetinin buna da gücü yetmez, dedi. Tekrar müracaat ettim ve Cenabı Hak:
— Bu namazlar, sayı bakımından beş ve fakat sevap bakımından ellidir. Benim katımda hüküm değişmez, buyurdu. (Her vaktin on sevabı olmakla beş vaktin elli sevabı vardır). Sonra Hazreti Mûsâ’nın yanına döndüm. Yine, Rabbine müracaat et, dedi ise de, Rabbimden hayâ ediyorum (bir daha dönemem), dedim. Sonra Cibril Aleyhisselâm beni alıp götürdü ve Sidre-i Münteha’ya ulaştırdı Sidre ağacı, ne olduğunu bilemediğim çeşitli renklerle kaplı idi. Sonra Cennete sokuldum. Orada inci dizileri ve misk gibi toprakla karşılaştım.
Mütercim:
İşte bu İsrâ ve Mi’rac-i şerif olayı âlimlerin çoğuna göre Hazreti Peygamberin hicretinden bir sene veya on yedi ay önce Receb ayının yirmi yedinci pazartesi gecesinde meydana gelmiştir. Bir kısmına göre de, nübüvvet’den dört - beş sene sonra ve hicretten sekiz sene önce olmuştur? Şarih Barmaği da bu görüşü tercih etmiştir. Bir de Peygamber efendimizin îsrâ’sı (Mekke’den Kudüs’e kadar geceleyin götürülmesi) ve Miraçları (Kudüs’den göklere, Kab-ı Kavseyn’e yükseltilmesi) aynı gecede meydana gelmiştir. Her ikisi de uyanık halde, beden ve ruh ile olmuştur. Mekke-i Mükerreme’den Kuds-i Şerife ve Kudüs’den semavata ve göklerden de Allah’ın dilediği yere yükseldiği, ehli sünnet âlimlerinin çoğunluğunca sabit ve muhakkak olduğunda asla şüphe ve tereddüt yoktur. Şu kadar var ki, Kudüs’den öteye gitmedi ve göklere yükselmedi, diyenler küfre varmazlarsa da, Kudüs’e kadar olan İsrâ’sını inkârdan dolayı küfür lâzım gelir.
İsrâ ve Miraç vak’alarının bedenle olduğunu inkâr ederek yalnız ruh ile idi, yahut Peygamber uyurken rüyada oldu ve peygamberimizin şerefli vücutları yataktan ayrılmadı, diyen kimse kâfir olmaz; çünkü Peygamberlerin rüyaları, imamlar arasında ittifakla aynen ilâhî vahiydir. Ayrıca ashaptan bazılarının inancı da, olayın doğru ve güzel rüyadan ibaret olduğundan böyle demek küfrü gerektirmez. Bununla beraber Ehl-i Sünnet itikadı, İsrâ ve Miraç olayları, uyanık halde iken beden ve ruhla birlikte meydana geldiği, yolundadır. Kastalânî ve Barmaği şerhlerinde böyle nakledilmiş ve terceme edilmiştir.
135- Ümmü Hâni (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
Bu kadın kimdir? Merhaba Ümmü Hani! Senin himaye ettiğin bizim de himayemiz altındadır (onu kardeşin Ali öldüremez)
Mütercim:
Ümmü Hâni, Hazreti Ali’nin kız kardeşi olup İbni Hübeyre’nin öldürülmesine Hazreti Ali ısrar ediyordu. Hâlbuki daha önce Ümmü Hani bu adama hayatını korumak için teminat (eman) vermiş olduğundan Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’e müracaat etti ve bu dileği de kabul buyruldu. (İbni Hübeyre, Ümmü Hâni’nin kocası olup Mekke’nin fethinde iman etmeyerek kaçmış ve müşrik olarak ölmüştür. Hazreti Ali, İbni Hübeyre’yi öldürmek niyetinde idi. Buna karşılık da Ümmü Hani, İbni Hübeyre’ye teminat vermişti ve bu teminatını da Hazreti Peygambere ileterek kesinleştirdi. Hadîs-i şerifin namaz bölümü ile ilgisi şu: Ümmü Hani; Peygamber efendimizin saadethanelerine vardığı zaman, kızı Hz. Fatıma’nın tuttuğu perdenin arkasında yıkanıyordu. İçeri girenin kim olduğunu göremedikleri için: Bu gelen kadın kimdir? diye sordu. Sonra bir örtüye bürünerek sekiz rekât kuşluk namazı kıldı. İşte tek elbise içerisinde namaz kılmanın caiz olduğuna dair bu hadîs-i şerif bize delil olmaktadır. (Sadeleştiren).
136- Ebû Hureyre (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
Yalnız belden aşağı giyilen ihram gibi bir parça giysi ile namaz caiz olur mu? diye Hazreti Peygambere sorulması üzerine şöyle buyurdular: “Hepinizin de iki esvabı var mı ki?” (İki parça ihram herkesde bulunamayacağı cihetle yalnız beden (belden ?) aşağısını örtecek bir elbise ile namaz caizdir.)
137- Ebû Hureyre (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
“Herhangi biriniz, (omuzlarını örtmeye yeten) bir giysiyle omuzlarını örtmeden namaz kılmasın.”
(Bol ve geniş bir elbisesi veya iki parçadan ibaret elbisesi bulunan kimse, belden yukarı omuzlarını örtmeksizin namaz kılmasın. Her ne kadar bir elbiseye belden aşağı sarılarak, namaz kılmak imkânsızlık sebebiyle caiz ise, de, namazın adabına uygun olan imkân halinde belden yukarısını da örterek namaz kılmaktır. (Sadeleştiren).
138- Ebû Hureyre (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
“Her kim bir örtü içinde namaz kılmak isterse, o örtüyü çapraz lamasına kullansın, sağ ucunu sol omzuna ve sol ucunu da sağ omzuna getirsin”
139- Cabir (R.A.) ‘den rivayet edilmiştir.
“Ey Cabir! Böyle gece vakti gelmenizin sebebi nedir? (Ziyaret sebebinin ne olduğunu anlattıktan sonra, Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz bana şöyle buyurdu): Bu gördüğüm şey ne biçim kuşanma? İhramın eğer genişse ona çarşaf gibi bürün. Eğer darsa yalnız belden aşağısına kuşan.”
140- Sehl (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
“Erkekler secdeden kalkıp duruncaya kadar, siz kadınlar başlarınızı (secdeden) kaldırmayınız” (erkeklerin arkasında namaz kılan kadınlar, elbiseleri müsait olmayan erkeklerin avret mahallerine bakmasınlar.)”
141- Muğire (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
“Ey Muğîre! Su matarasını al. (Peygamber hacetini görüp döndükten sonra eline su döktüm. Abdest aldı ve mestlerinin üzerine meshetti. Sonra namaz kıldı.)”
142- Enes (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hayber’in fethinde üç kez: “Allahu Ekber, Hayber yıkıldı. Biz, bir kavmin sahasına indiğimiz zaman, o ihtar edilenlerin sabahı, zindan olur!” buyurdu. Bu fethin akabinde ashabı kiramdan Dihyetül-Kelbî gelip, Ye Resûlallah! dedi, esirlerden bir cariye bana ver. Hazreti Peygamber, beğendiğini cariye olarak al, buyurdu. Dihye bu cariyeler içinden en seçkini olan Safiyye’yi isteyince ashaptan biri Dihye’ye Hazreti Safiyye’yi lâyık görmeyip durumu Hazreti Peygambere iletmesi üzerine, Hazreti Peygamber, “Dihye’yi çağırın” diye buyurdu. Dihye huzura gelince ona, “Esirler arasından başka bir cariye seç” buyurdu. Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazreti Safiyye’yi âzad ederek onu kendine nikahladı ve ertesi gün düğün ziyafeti için ashabı kirama şöyle buyurdu: “Kimin neyi varsa getirsin.” Ashabı kiram da yanlarında mevcut olan hurma, yağ, kavut gibi şeyleri bir araya getirip düğün yemeği hazırlandı.
(Hadîs-i Şerifin namaz bahsinde zikredilmesinin sebebi şu: Hayber gazasına çıkıldığı zaman daha Hayber içine girmeden bu kasabanın dışında sabah namazını, sabahın alaca karanlığında kılmış olmaları beyanındadır. (sadeleştiren)
143- Hazreti Aişe’den rivayet edilmiştir:
“Bu işlemeli ve sırmalı kaftanımı Ebû Cehm’e ve onun sade kaftanını da bana getirin; çünkü bu kaftan, az önce namazımda beni meşgul etti.”
(İşlemeli ve allı-pullu elbiselerle, erkeklerin namaz kılmalarının sakıncalı olduğunu bu hadîs-i şerif beyan etmektedir. Hazreti Peygamberin bu sırmalı elbiseyi Ebû Cehm adındaki sahabiye göndermesi, onu giymesi için değil, satıp değerlendirmesi için olduğu kaydedilmektedir.) (Sadeleştiren)
144- Enes (R.A.) den rivayet edilmiştir:
(Ya Aişe), şu örtünü önümden kaldır, zira resim ve şekilleri namazımda fikrimi çelmektedir. (Bu resimler fikrimi meşgul etmesin. Gözümün önünden onu kaldır.)”
145- Ukbe (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
“Bu ipekli, takva sahibi erkeklere gerekmez (haramdır.)”
146- Enes (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
“Kalkınız, size namaz kıldırayım. (Hazreti Peygamber bunu Müleyke’nin evinde söyledi.)”
147- Enes (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
“Her kim” bizim gibi namaz kılar, kıblemize yönelir, kestiğimizi yerse, o kimse Allah Teâlâ Hazretlerinin ve Peygamberinin taahhüdü altında bulunan Müslüman’dır. Sakın Allah’ın taahhüdünü bozmayınız. (Bu vasıfları taşıyan bir mümine ilişmeyiniz, ona taarruz etmeyiniz).”
148- İbni Abbas (R.A.)’dan rivayet edilmiştir:
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem KÂBE’ye girip her köşesinde dua ederek dışarı çıktı. Makam-ı İbrahim’de Kâbe’ye doğru iki rekât namaz kıldıktan sonra Kâbe’ye işaretle; “İşte kıble budur”, (kıyamete kadar Müslümanların kıblesi bu Kâbe’dir) buyurdular.
149- İbni Mesud (R.A.)’dan rivayet edilmiştir:
“Ne oldu? Eğer namaz hususunda bir yenilik olsa (Allah katından yeni bir vahiy gelse), şüphesiz onu size söylerdim. Ancak ben de sizin gibi bir insanım; siz unuttuğunuz gibi ben de unuturum. Ben (namazda) unutursam, bana (işaret ve ikazla) hatırlatın. Herhangi biriniz namazında (kaç rekât kıldığına dair) tereddüt ederse doğruyu araştırsın ve ona göre tamamlasın. Sonra selâm versin, arkasından da iki secde yapsın.”
Açıklama: Bir gün Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri öğle namazını hikmet icabı unutarak beş rekât kıldırmışlardı. Ey Allah’ın Resulü, namaz hakkında yeni bir emir mi geldi? diye kendisine sorulunca, Peygamber: “Ne oldu?” (ki böyle bir soru soruyorsunuz) buyurdu Cemaat: Ya Resûlallah, namaz beş rekât kılındı, dediler. Sonra sehiv (yanılma) secdesi yaptılar. Yanılma secdesinden sonra da bu hadîs-i şerif varit olmuştur.
150- Enes (R.A.) ‘den rivayet edilmiştir:
“Herhangi biriniz namaza durduğu zaman, hiç kuşkusuz Rabbisiyle konuşmakta veya Rabbi, kendisiyle kıble arasında bulunmaktadır. O halde kıblesi tarafına veya sağ yanına tükürmesin. Ya sol yanına yahut ayağının altına tükürsün, yahut da şöyle yapsın, diyerek eteğinin bir ucunu aldı, orasına tükürdü ve sonra katladı.”
151- Enes (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
“Cami içine tükürmek hatadır. Bunun kefareti ise, tükürüğü yere gömmektir.” (O devirde mescitlerin zemini kum veya topraktı Halı veya hasır gibi yaygılar yoktu.)
152- Ebû Hureyre ((R.A.)’den rivayet,edilmiştin
“Ey cemaat, benim önümün, yalnız şurada olduğunu mu sanıyorsunuz? Vallahi huşu ve rüku’unuz gözümden kaçmaz. Ben sizi arkamdan da görürüm.”
Mütercim:
Peygamberlik mucizesi olarak görme ve müşahade etmede altı yön kendilerine eşit idi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem eşya ve varlıkları, her yanından görürdü. Bu da, hadîsleri açıklayan âlimlerin beyanına göre ya kalp ve nübüvvet basireti ile yahut iki kürek kemiği arasındaki nübüvvet peygamberlik) mührüne yakın iğne ucu kadar küçük ve maddî engellerin tesirinden uzak iki nurlu gözleri vasıtasıyla görürler.
153- Enes (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
“(Bahreyn’den gelen mal ve para için) onları Mescide boşaltın buyurdu. Mescide boşaltıldı. Sonra mal taksimi sırasında Hazreti Peygamberin muhterem amcası Abbas gelip: Ya Resûlallah! Bedir savaşında esir edildiğim, zaman kendimin ve kardeşim oğlu Akil’in kurtuluş fidyemiz olan çok miktardaki malı ödediğimden dolayı sıkıntı ve zaruret çekmekteyim. Lütfen bana da maldan ihsan buyurunuz, diye rica etti. Merhameti bol Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri: Muhterem amcam! İstediğin kadar al, buyurdular. Hazreti Abbas (R.A.) da bir çuvalı doldurarak sırtına almak için uğraştı ise de buna gücü yetmedi. Bu çuvalı sırtıma kaldır diye Peygamberden rica etti. Hazreti Peygamber: Hayır, olmaz buyurdu. Bu defa Hazreti Abbas, ya Resûlallah mevcut olanlardan birisine emrediniz de o kaldırsın, dedi. Efendimiz: Hayır olmaz cevabını verdiler. Bunun üzerine Hazreti Abbas ümidini keserek çaresiz, bir miktar eşyayı Mescidi Şerife döktü. Geri kalanı omzuna kaldırmak için çabaladı ise de yine ağır geldiğinden, aynı şekilde ricada bulundu. Hazreti Peygamber onun bu arzusuna uymadığından Hazreti Abbas tamamen ümidini kesmiş olup ancak kendisinin kaldırabileceği miktarı alıkoyup diğerlerini Mescide bırakmıştı. Bu defa para ile dolu koca çuvalı zorla omzuna alıp evine doğru yola koyuldu. Hazreti Peygamber, insan kısmının maldan gözü doymadığına hayret ederek Hazreti Abbas’ı gözden kayboluncaya kadar izledi”
Mütercim:
Bu kadar fazla malın yalnız Hazreti Abbas’a ihsan buyrulmasının sebep ve hikmeti: “Ey Peygamber! Ellerinizdeki esirlere de ki: Eğer Allah kalplerinizde hayır olduğunu bilirse, sizden (fidye olarak) alınandan daha iyisini size verir ve sizi bağışlar. Allah Gafûr’dur. Rahîm’dir” mealindeki Enfal suresinin 70. ayeti kerimesinin özel bir tasdiki idi, Hazreti Abbas bu nimete kavuşmuş olmak örneğini vermiştir. Çünkü bir kaç sene önce nazil olan bu ayeti kerime ki: “Ey Peygamber! Elinizde bulunan Bedir vak’ası esirlerine de ki: Ey esirler! Siz, İslam şerefi ile şereflenerek yürekten iman eder, Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmaya gayret edip koşarsanız, bize vermiş olduğunuz kurtuluş fidyenizden kat kat fazlasını Allah Teâlâ size verir” hükmünün açık mucizesini tasdik için Hazreti Abbas’a verilen bolca malın, yalnız Peygamberin kendi ihsanı olmayıp Allah’ın hususi bir ihsanı olduğunu âlimler beyan etmişlerdir.
154- İtban bin Malik (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
“(Ensar’ın büyüklerinden ve Bedirlilerden İtban bin Malik (R.A.) Hazretleri bir Cuma günü Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’in huzurlarıyla şereflendiklerinde, tam bir edeple, ya Resûlallah, gözlerime inen perde ve zafiyet sebebiyle bazı karanlık ve çamurlu havalarda imamı bulunduğum mahallemiz camiine gidemiyorum. Böyle bazı meşru özürlerim çıkınca evimde çoluk-çocukla cemaat olarak namaz kılmak için bir odamı namazgâh edinmek istiyorum. Lütfen ilk defa olarak sizin teşriflerinizle bu odamda namaz kılarsanız, manevî bereketlerden başka bütün ev halkımızın ibadete olan arzu ve gayretleri kat kat artacaktır; teşriflerinizi istirham ediyorum, diye rica edince, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu):
“Gelirim, İnşaallah!” Ertesi gün Ömer ve ashaptan bazı ileri gelenler olduğu halde İtban’ın evini şereflendirdiler. İtban’a: “Evinizin neresinde namaz kılmamı istiyorsunuz? buyurdular. İtban: Ya Resûlallah, münasip buyurursanız şurasıdır, diyerek bir odayı gösterdi. Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretlerinin emirleriyle beraberinde bulunanların hepsi iki-üç saf cemaat olarak öğle namazını yahut peygambere mahsus nafile namazı veya kuşluk namazını kıldılar. Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’in teşriflerinin büyük nimetinden haberdar olan bütün o mahalle halkı İtban bin Malik’in evine koşarak hepsi orada Hazreti Peygamberin huzurlarında bulunmak şeref ve mutluluğuna kavuştular. Sonra İtban Hazretleri tarafından daha önce hazırlanmış olan Hazire adındaki nefis yemek, hep birlikte yiyildi. İtban ailesini kıyamete kadar ihya buyurdular. Bu arada mecliste bulunanlardan biri, bir münasebetle şöyle dedi:
— Bütün mahalle halkımız, Cenabı Peygamberin mübarek yüzünü görmek mutluluğuna ererek bu büyük nimetin şükründe bulundukları halde; mahallemizin ileri gelenlerinden Malik bin Dühayşin bundan mahrum oldular. Acaba meşru bir mazeretleri mi oldu da gelip eşref ve feyiz kazanamadılar? Bu söze karşılık olarak mecliste bulunanlardan biri yahut ev sahibi olan İtban Hazretleri dedi ki:
— Bırakınız şu münafığı (Malik ibni Dühayşin’i)! O, Allah’ı ve Peygamberini sevmeyen bir münafıktır. Onun için buraya gelmez. Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdular ki: “Böyle söyleme! Onun, Allah rızasını kastederek LÂ İLAHE ÎLALLAH dediğini duymuşsunuzdur.”
İtban Hazretleri yine sözünde Israr ederek:
— Ya Resûlallah, şu var ki, bu adam bir takım düşmanlarımıza ve münafıklara talimat vermekten geri kalmayıp onlara yardımcı olduğunu görmekle esef duyuyoruz. Tekrar Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona şu cevabı verdiler: “Allah Teâlâ Hazretleri, rızasını talep ederek LA İLAHE İLLALLAH diyen kimsenin vücudunu cehennem ateşine haram kılmıştır. (Bunun için siz yine Malik bir Dühayşin’e kötü zan beslemeyiniz ve onu çekiştirmeyiniz.)”
155- Hazreti Aişe’den rivayet edilmiştir:
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’in muhterem zevcelerinden Ebû Süfyan kızı Ümmü Habibe ve Ebû Ümeyye kızı Ümmü Seleme (Allah her ikisinden razı olsun) Habeşistan’dan, Necaşî’nin ülkesinden Medine-i Münevvere’ye döndükleri zaman, adı geçen ülkede görmüş oldukları kilise ve mabetlerdeki resim ve şekilleri Hazreti Peygambere arz edip anlattılar. Buna karşı Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
“Onlar, içlerinde sâlih (çok tutulan ve beğenilen) adam bulunur da ölürse kabri üzerine tapınak kurar ve o gördüğünüz resim ve heykellerle donatırlar. Kıyamet günü Allah katında yaratıkların en şeriri işte onlardır.”
156- Hazreti Enes’den rivayet edilmiştir:
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Medine-i Münevvere’ye hicretlerinde, Medineli ashap (ensar)’ın büyüklerinden Ebu Eyyûb El Ensâri’nin saadet hanelerine misafir olarak muvakkaten inmişlerdi. Medine-i Münevvere’nin şimdiki Ravza-i Mutahhara’sı ve Harem olan yer, o zaman Beni Neccar kabilesine ait bostan idi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu kabilenin ileri gelenlerini huzurlarına davet ettiler ve onlara: “Bu bostanınızı bana satınız” buyurdular. Orada bir mescit yapmak istediklerini Beni Neccar kabilesine bildirdiler. Onlar: Vallahi, biz o bostanımızı Allah rızası için vakıf ettik, para almayız, dedilerse de, bu bostanda bazı yetimlerin de hissesi bulunduğundan Hazreti Peygamber bir kaç misli kıymetini ödeyerek şimdiki Mescid’in aslını bina ettiler. İşte bu inşaat esnasında ashabı kiram neş’e ve sevinçlerinin belirtisi olarak Allah’ı tesbih ve Peygamberi medih yolunda şiirler okuyorlardı. Bunları duyan Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
“Ya Rab! Hayır ve saadet ancak ahiretin hayır ve saadetidir. Ensar ve Muhacirleri (Medine’li ashap ile Mekke’den hicret eden ashabı) mağfiret buyur. (Peygamber efendimizin bu dualarında kafiye ve vezin uygunluğu kendiliğinden meydana gelmişti.)
157- İbni Abbas Hazretlerinden rivayet edilmiştir:
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’in devr-i saadetlerinde güneş tutuldu. Hazreti Peygamber büyük bir cemaatle küsuf (güneş tutulması) namazı kıldı ve sonra şöyle buyurdular:
“Bana cehennem gösterildi. Bugünkü gibi korkunç bir manzara hiç görmedim.” Diğer bir rivayet de: “Namaz kılarken cehennem bana gösterildi” şeklindedir.
158- İbni Ömer (R.A.)’den rivayet edilmiştir:
“Namazlarınızdan evlerinize de ayırınız ve evlerinizi kabristana çevirmeyiniz.” Sünnet ve nafile namazlar cami ve mescitlerde kılınırsa da bunların evlerde kılınması daha faziletlidir. Bazan da, evde cemaatle namaz kılmak mümkün ise, farz namaz kılınmalıdır.
159- Hazreti Aişe ve Hazreti İbni Abbas’dan (Radıyallahu Anhuma) rivayet edilmiştir:
“Peygamberlerinin mezarlarını ibadethane yapan Yahudi ve Hıristiyanlara Allah’ın laneti olsun.”
Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’in hastalıkları ağırlaşmış ve can çekişme durumunda iken mübarek yüzlerini açıp buyurdular ki: “Peygamberlerinin mezarlarını ibadethaneye çeviren ve putperestlerin tapınakları durumuna sokan Yahudi ve Hıristiyanlar, Allah Teâlâ Hazretlerinin lanetine uğramışlardır.” Yani ahirete göçünce benim mezarımı ibadethaneye çevirmeyiniz. Beni, putperestler gibi mabud yapmayınız. Secdenizi ancak Cenabı Hakk’a tahsis ediniz.
160- Sehl ibni Sa’d (R.A.) Hazretlerinden rivayet edilmiştir: .
Bir gün Resulü Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri sevgili kızları Fatımatü’z-Zehra’nın (R.A.) saadethanelerini şereflendirdiler. Fakat evde Hazreti Peygamberin damadı Hazreti Ali (R.A.) yoktu. Sordular:
— Kızım Fatıma, kocan nerede? Hazreti Fatıma:
— Bilmem, biraz atıştık. Sinirlendi ve çıkıp gitti. Ne tarafa gittiğini bilmiyorum. Hazreti Peygamber, orada bulunan Sehl (R.A.) Hazretlerine hitaben:
— Ya Sehl, git, Ali nerede ise ara, bul ve bana haber ver, buyurdu. Sehl, Hz. Ali’nin Mescidi Şerifte yatmakta olduğu haberini getirdi. Bunun üzerine "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri hemen Mescidi Şerife vardı, Hazreti Ali’yi yere uzanmış yatıyor buldu. Ona: “Kalk, ey toprak babası, kalk, ey toprak babası”‘, buyurdular. Yani toprağa serilmiş yatıyorsun, kalk da eve gidelim.
Derhal Hazreti Peygamberin emirlerine uyarak saadethanelerine döndüler. Böylece Hazreti Fatıma’nın da yüzünü güldürdü.
Mütercim:
Bu hadîs-i şerifin delâletinden anlaşılıyor ki, fakirlerden başka zenginlerin de Cami ve mescitlerde yatıp, uzanması caizdir. Ayrıca bir kimseyi taltif etmek ve gönlünü kazanmak, için ona lâkab takmak ve onu künyelendirmek caizdir. Çünkü Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Hazreti Ali çıplak yere uzandığı için onu
“Ebû türab = "toprak babası” künyesi ile çağırıp taltif etmişlerdir. Sonraları bu ad Hazreti Ali’nin çok hoşuna gittiği için unvan ve künyeleri olmuştu.
161- Ebû Katade (Radıyallahu Anh)Hazretlerinden rivayet edilmiştir:
“Sizden biriniz mescide girdiği zaman oturmadan önce iki rekât (Tahıyyet-ül-Mescid niyeti ile Allah rızası için) namaz kılsın.”
Mütercim:
Dört mezhebde de bu hadîs-i şerifle amel edilir, imam Ebû Hanife mezhebinde, kerahet vaktinde camiye giren kimse Tahiyyet-ül-Mescid namazını kılarsa mekruh olur; böyle bir vakitte kılmaması gerekir. Ancak beş vakit namaz kılmak üzere camiye giren kimse vaktinde sünneti veya farz namazını kılarsa ayrıca Tahiyyet-ul-Mescid namazı kılmaya lüzum yoktur. Bir de Mekke-i Mükerreme’de Haremi-Şerif’e giren kimse için ittifakla Tahiyyet-üI-Mescid namazı yoktur; çünkü tavaftan sonra iki rekât tavaf namazı kılınacağından önceden iki rekât namaz kılınmaz. Tavaf namazı ile Tahiyyet-ül-mescid namazı düşmüş olur. Yine camide imam namaza başlamış ise, Tahiyyet-ül-mescid namazı kılınmaz.
162- Ebû Saîd El-Hudrî (R.A.) Hazretlerinden rivayet edilmiştir:
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Medine-i Münevvere’de (Allah bu şehri kıyamete kadar payidar kılsın!) Mescid-i Nebevi’yi inşa ederken bizzat kendileri ve hepimiz bedenen çalışıyorduk. Biz birer büyük kerpiç taşırken Ammar ibni Yasir ikişer ikişer taşıyordu. Resulü Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri Ammar’ı o halde toz toprak içinde görünce, ona özel bir iltifatta bulunarak mübarek eliyle Ammar’ın elbisesindeki tozu sildi ve şöyle buyurdu:
“Yazık biçare Ammar’a! Âsi bir gurup tarafından şehit edilecektir. Ammar onları, cennete (Hazreti Aliye itaat etmeye) çağıracak, onlar ise Ammar’ı cehennem’e (Hazreti Aliye karşı çıkmaya) çağıracaklar.”
Mütercim:
Bu hadîs-i şeriften, cami ve mescitlerin inşası ve onarılması için mal ve beden ile hizmet etmenin İslam’da büyük bir yeri olduğu meydana çıkmaktadır. Bir de Hazreti Peygamberin mucizesi olarak Ammar bin Yasir (Radıyallahu Anh) Sıffîn vak’asında şehit olmuştur: fakat adı geçen asi gurup içtihatlarında hata ettiklerinden mazur bulunduklarını Şarih Kastalânî yazmışlardır.
163- Hazreti Osman’dan rivayet edilmiştir.
“Her kim Allah Teâlâ Hazretlerinin rızası için bir mescit yaptırırsa, Allah Teâlâ Hazretleri o kimse için cennette o mescidin benzerini inşa eder.”
164- Cabir (R.A.) ‘den rivayet edilmiştir:
Ashabı kiramdan bir zat Mescidi-Resûl içinden geçerken sivri demir başlıklı oklar taşıyordu. Hazreti Peygamber ona hitaben şöyle buyurdu:
“Okların uçlarını sarkıtma (gelip geçene dokunup zarar vermesinler).” Cami ve mescitlerde açıkta silâh taşıyarak dolaşmak mekruhtur; çünkü başkasının yaralanmasına sebebiyet verilmiş olabilir.
165- Ebû Mûsâ (R.A.) ‘dan rivayet edilmiştir:
“Her kim mescitlerimizde ve çarşılarımızda ok (ve süngü gibi yaralayıcı silâhlar) ile dolaşacak olursa, onların sivri uçlarını sarkıtmasın ve bir Müslümanın kendisi yüzünden yaralanmasına sebebiyet vermesin.”
166- Hassan (R.A.) ‘dan rivayet edilmiştir
“Ey (İslam şairi) Hassan! Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’in yerine, (O’nu hicveden) o müşrik şairlere cevap ver. Allah’ım, Hassan’ı Cebrail Aleyhisselâm ile destekle.”
Mütercim:
Bu hadîs-i şerifden, Hazreti Peygamberin huzurlarında kaside ve şiirlerin okunduğu sabit olduğundan cami ve mescitlerde de bu gibi şiirlerin okunabileceği hükmü çıkarılmıştır. Şarih Kastalânî bu hadîs-i şerifin şerhinde buna dair açıklama yapmıştır.
167- Kâb’dan (R.A.) rivayet edilmiştir:
Abdullah bin Ebî Hudûd’un bana borcu vardı. Mescid-i Resûl’de, onunla atışırken saadethanelerinde bulunan Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem münakaşamızı duyup yanımıza teşrif ettiler ve bana hitaben: Ya Kâb, alacağının bir kısmını bağışla ve diğer kısmı üzerinde anlaşın” buyurdular. Ben de: Pekâlâ! Yarısını bağışladım. Diğerini ödesin, dedim. Bunun üzerine Hazreti Peygamber Ebû Hudûd’a hitaben: Kalk, öde” buyurdular.
Mütercim:
Bu hadîs-i şeriften, cami ve mescitlerde sulh ve buna benzer dinî hükümlerin yerine getirilmesi davaları gibi hususlara bakılması meşrudur, hükmü çıkmaktadır.
168- Ebû Hureyre’den (R.A.) rivayet edilmiştir:
Mescid-i Resûl’ün sofasını ve çevresini silip süpürmekle uğraşan birisi vardı. Sonra bu kimse vefat etti ve ashabı kiram tarafından kaldırıldı. Resûlullah adamın halini sorup durumu öğrenince, “bana haber vermeniz gerekmez miydi? Mezarını bana gösteriniz.” buyurdular. Sonra o müteveffaya, kabri üzerinde cenaze namazı kıldı.
Mütercim:
Cami ve mescitlerde hizmet gören kayyım ve hademeleri kıymet ve şerefleri insanlar arasında düşük ve bayağı görünürse de Allah ve peygamber katında kıymetlerinin çok yüksek olduğu ve gömüldükten sonra henüz cesedi çürümemiş ölünün mezarı üzerinde cenaze namazı kılınabileceği hükmü bu hadîs-i şeriften çıkarılmaktadır.
169- Ebû Hureyre (R.A.)den rivayet edilmiştir:
“Dün gece bir azgın cin, namazıma mani olmak için üzerime atıldı. Allah’ın izniyle onu kıskıvrak yakaladım. Hatta istedim ki mescidin direklerinden birine bağlayayım da, sabahleyin hepiniz onu göresiniz. Lâkin sonra kardeşim Süleyman’ın (Aleyhisselâm) şu duası hatırıma geldi: Allah’ım, beni bağışla ve benden sonra hiçbir kimseye nasip olmayacak bir saltanat bana ver.” (Cinlere hükmetme saltanatının yalnız kendisine ait olmasını dinleyen Süleyman peygamberin bu duası yüzünden o cini bağlamaktan vazgeçti.)
170- Ümmü Seleme (R.A.) dan rivayet edilmiştir,
Hacıların arkasından hayvan üstünde tavafını yap. (Ümmü Seleme dedi ki: Rahatsız olduğumu Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’e bildirdim ve bunun üzerine böyle buyurdu.)
Mütercim:
Peygamber Aleyhisselâtü vesselam’ın muhterem zevcelerinden Ümmü Seleme (R.A.)a validemizin hastalığından dolayı meşru mazeretine binaen Kâbe’yi yaya olarak tavaf etmeye güç yetiremediğinden hayvana binerek tavaf etmelerine Hazreti Peygamber tarafından müsaade buyurdu. Kim olursa olsun, meşru bir mazereti olduğu takdirde omuzlarda taşınarak yahut hayvana bindirilerek tavaf ettirilmesinden caiz olduğu hükmü, bu hadîs-i şeriften çıkarılmıştır.
171- Ebû Saîd (R.A) den rivayet edilmiştir:
“Hak Sübhanehu ve Teâlâ Hazretleri, ahiret hayatı ile dünya hayatı arasında bir kulunu (Hazreti Muhammed Aleyhisselâm’ı) muhayyer kıldı. O kul da, ahiret hayatını seçti. Ey Ebû Bekir, ağlama. Gerek malı ve gerek arkadaşlığı yönünden kendisine en çok minnettar olduğum kişi şüphesiz Ebû Bekir’dir. Eğer ümmetimden birini dost edinmiş olsaydım, ancak Ebû Bekir’i edinirdim. Lâkin (bütün Müslümanlara şamil olan) İslam kardeşliği ve sevgisi var. Mescid’de kapatılmadık kapı bırakılmasın; yalnız Ebû Bekir’in kapısı kalsın.”
172- İbni Abbas (R.A.)’dan rivayet edilmiştir:
“Gerçek şu ki, gerek malen ve gerekse bedenen Kuhafe’nin oğlu Ebû Bekr-i Sıddık’dan çok beni minnettar eden hiçbir kimse yoktur. Eğer insanlar arasından birini, kendime dost edinmiş olsaydım, Ebû Bekir’i edinirdim. Lâkin İslam dostluğu (şahsi dosttan) daha değerlidir. Bu Mescid’de Ebu Bekir’in penceresinden başka bütün pencereleri bana kapayınız.”
(Mescid, aynı zamanda Peygamberimizin ikamet yeri idi. Yalnız Ebû Bekir’den yana olan kapı veya pencerenin
açık bırakılmasını istemeleri, mecazî bir tabir olup yalnız onu görmek istemelerinin ifadesidir.)
173- İbni Ömer (R.A.) ‘den rivayet edilmiştir:
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem minberde iken ashabı kiramdan biri: Ya Resûlallah! Gece (teheccüd) namazı hakkında emriniz nedir (bu namaz nasıl kılınır)?” diye sorunca, Hazreti Peygamber şöyle buyurdu:
“İkişer ikişer (rekât) olarak (istenilen miktarda) kılınır. Ancak sabah namazı vaktinin girmesinden korkarsa, tek rekât kılar ve bu kıldığı namaz onun vitir namazı olur.”
Mütercim:
Bu hadîs-i şeriften İmam Şafii (Allah’ın rahmeti üzerine olsun) vitir namazının tek rekât kılınmasının daha faziletli olduğu hükmünü çıkarmaktadır. Fakat bazı Şafii âlimleri, Hanefi mezhebinin görüşüne muhalefet etmeyerek vitir namazının bir selâmla üç rekât kılınmasını tercih etmişlerdir. Efendimiz, vitir namazının, gece namazlarının sonuncusu olarak kılınmasını tavsiye buyurmuşlardı. Gece namazı uzatılırsa vitri kaçırma korkusu doğar. Efendimiz bu hususa dikkatini çekmişlerdir.
174- Ebû Hureyre (R.A.)’den rivayet edilmiştir
“Cemaatle kılman namazın sevabı, evinde veya işyerinde kıldığı namazın sevabından yirmibeş derece fazladır. Herhangi birimiz güzelce abdestini alır ve yalnız cemaatle namaz kılmak maksadı ile camiye gelirse, girinceye kadar her attığı adımda Allah Teâlâ onu bir derece yükseltir ve ondan bir hatasını bağışlar. Camiye girince, orada yalnız namaz için beklediği sürece kimseyi incitmediği ve abdesti de bozulmadığı takdirde, namazda imiş gibi sevap kazanır ve melekler de: Allah’ım! Onu bağışla, ona merhamet et, diye dua ederler.”
175- Ebû Mûsâ (R.A.) ‘dan rivayet edilmiştir:
“Mümin, mümin için, bölümleri birbirine kenetlenen yapı gibidir.” (Hazreti Peygamber bu hadîs-i söylerken parmaklarını birbirine kenetledi).
176- Ebû Hureyre (R.A)’den rivayet edilmiştir:
Bir öğle namazında Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem sehven iki rekât sonunda selâm verdi. Ashap’tan Zülyedeyn namında bir zat: — Ey Allah’ın Resulü! Unuttunuz mu, yoksa namaz mı kısaldı? Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz şöyle buyurdular: “Ne unuttum, ne de kısaldı.” Sonra cemaate sordular: “Zülyedeyn’in dediği gibi mi oldu?” Ashab-ı Kiram, evet, dediler. Bunun üzerine Hazreti Peygamber kalkıp iki rekât daha kıldılar ve sehiv (yanılma) secdesi yaptılar.
Mütercim:
Büyükler meclisinde muhterem ve faziletli bir zat, bu hadîs-i şerife dair bir iskâli, ya imtihan etmek veya sorup öğrenmek için bu fakire sordu: Bu nasıl olur; namazdan sonra, dünya kelâmı konuşulmuş iken iki rekât daha kılınması ve sehiv ve secdesi yapılması ile namaz sahih oluyor? Şimdi biz de böyle yapsak caiz olur mu?
Ben de cevaben: .
— Bu hadîs-i şerifin ahkâmı hakkında müçtehit imamlar ihtilâf ettiler. İmam Ebû Hanife Hazretlerine göre, bu hadîs-i şerifin hükmü, Hazreti Peygambere ait özellik taşır. Şöyle ki: Namazda konuşmanın cevazı ve namazda birisiyle konuşulursa gerek Peygamberin ve gerekse muhatabın namazına halel gelmemesi Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem e mahsus olup bizlere şumûlü yoktur. Yahut bu hadîs-i şerif varit olduğu zaman namazda konuşmak henüz haram değildi, sonra haram kılındı.
İmam Şafii Hazretlerine göre, konuşulan söz unutanın sözü olursa namazı bozmaz. Bir kimse namaz içinde iken, namazda olduğunu unutarak, dünya kelâmı söylerse namaza zarar vermez. Hazreti Peygamber de, namazda değilim zannı ile konuşmuştur. İmam Malik Hazretlerine göre, namazın düzeltilmesi için konuşulan söz namazı bozmaz, dedim. Bu cevabım o zatı son derece memnun etti.
177- Ebu Saîd (R.A.) ‘den rivayet edilmiştir:
“Herhangi biriniz, sütre arkasında namaz kılar da, bir kimse önünden geçmek isterse, onu iteklesin. Eğer zorlarsa pataklasın. Çünkü o ancak bir şeytandır.” (Sütre, namazda önünden geçilmemesi için koyulan bir engeldir. Bu engelin arkasından geçmek varken illâ aradan geçmek isteyen ve hele bunda ısrar eden kişinin hakkı kötektir. Bu hareket, ancak bir şeytan işi olarak değerlendirilebilir.)
178- Ebû Cüheym (R.A.) ‘den rivayet edilmiştir:
“Namaz kılanın, (secde mesafesi) önünden geçen adam, ne kadar günah yükleneceğini bilebilseydi, onun önünden geçmektense kırk (yıl, ay gün, saat) beklemeyi yeğ tutardı.
179- İbni Mes’ud (R.A.) ‘dan rivayet edilmiştir:
Hazreti Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimiz Mekke’de Kâbe’nin yanında namaz kılarken, Ebû Cehil ve onun arkadaşları bulunan Kureyş’in ileri gelenleri içlerinden en azgını Ukbe bin Ebi Muayt’ı peygambere hakaret maksadıyla gönderdiler. Ukbe taşıdığı bir deve işkembesini Hazreti Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem secdede iken iki mübarek omuzları arasına bıraktı. Bunu gören arkadaşları kahkaha ile gülüşmeğe başladılar. Sonra henüz dokuz yaşında bulunan Hazreti Peygamberin muhterem kızı Hazreti Fatıma (R.A.) gelip işkembeyi efendimizin sırtından attı. Hazreti Peygamber başını secdeden kaldırarak şöyle beddua etti:
“Allah’ım! Kureyş’i helak et, Allah’ım! Kureyş’i helak et. Allah’ım Kureyş’i helak et. Allah’ım! Amr bin Hişam’ı (Ebû Cehil’i), Utbe bin Rebia’yı, Şeybe bin Rebia’yı, Velid bin Utbe’yi, Ümeyye bin Halefi, Ukbe bin Ebi Muayt’ı ve Umare bin Velid’i helak et.”
Sonra Bedir savaşında Umare bin Velîd’den başka diğer bütün hainler öldürülerek bir bozuk kuyuya atıldılar. Bunların arkasından Hazreti Peygamber şöyle buyurdu: “Bu bozuk kuyunun adamları, lanetle kovalandılar.”13
13 Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:68-92
Dostları ilə paylaş: |