Zübdetü’l buhâRÎ



Yüklə 2,57 Mb.
səhifə5/42
tarix27.07.2018
ölçüsü2,57 Mb.
#60515
növüYazı
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   42

(İLAVE VE ÖZEL MÜTALÂA): Allah’ın bir lütfü olarak söylüyorum, hicretin 1331 yılı Ramazanın beşinci gününde İskenderiye’de Müntezeh sarayında evimde yatmakta iken rüyamda Resulü Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretlerini gördüm ve bir kaç meselemi (çözemediğim müşkülâtımı) arz ettim. Birisi de şu mesele idi: Ya Resûlallah, Şafii mezhebinde imamın arkasında cemaatin da okuması farz oluyor. İmam Ebû Hanife’ye göre ise kıraat mekruhtur; bu iki müçtehidin hangisi isabet etmiştir? diye sordum ve fetva istedim. Fahri kâinat efendimiz tam bir neş’e ve sevinçle: “Orada ihtiyat lazımdır” buyurdular. Yani Fatiha sûresinin okunması lâzım geldiğini ifade ettiler. Sonra; “Ben bunların hepsinden razıyım. Bunlardan Allah razı olsun. Bunlar çok çalıştılar. Yalnız Hanbeli mezhebinde lüzumsuz sözleri çoğalttılar. Yoksa ben bunların hepsinden razıyım” buyurdular. Bu sorumdan önce Ya Resûlallah, nikâhları haram olmayan kadınlara (tenlerine) erkek dokunursa Şafii mezhebinde abdest bozuluyor; Hanefi mezhebinde ise bozulmuyor bunların hangisi isabet etmiştir? diye sorup fetva istedim. Şöylece mübarek dudaklarını büktü ve işaret etti. Yani, yalnız dokunmakla abdest’in bozulmadığını kasdetti. Sonra kendime ve yazdığım eserlere dair bir iki şey daha arzettim. “Şanı yüce olan Allah, o eserlerinizden seni faydalandırsın” buyurdular.

Elhamdü Lillah sümme Elhamdü Lillah... Ya Rab! Ahirette onu görmeyi bize ihsan et ve sancağının altında bizi topla; salât ve selâm onun üzerine olsun.

Netice olarak denir ki, bu hadîs-i şerif yine dört mezhebin delili olup üç mezhebe göre namazda Fatiha’nın okunması farzdır. İmam Azam’a göre vâcibdir.


255- Ebû Hureyre R.A.’den rivayet edilmiştir:

Resulü Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri Mescid’de iken bir kimse namazın usulüne riayet etmeksizin (tadil-i erkânsız) namaz kıldı. Sonra Hazreti Peygamberin huzuruna gelince Hazreti Peygamber ona şöyle buyurdu: “Dön, namazını kıl. Çünkü namazın olmadı.” Adam geri dönüp tekrar namaz kıldı ve huzura geldi. Yine Hazreti Peygamber, “Dön, namazını kıl; çünkü namazın olmadı” buyurdu. Adam, üçüncü defasında: Ya Resûlallah, ancak bu kadarı elimden geliyor. Daha iyisini yapamam. Siz bana öğretin, dedi. Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona şöyle tarif etti:

“Namazda durduğun zaman tekbir al. Sonra Kur’an dan senin için mümkün olanı oku. Sonra rükûa var ve rükûda karar kıl. Sonra kalk ve dimdik ayakta dur. Sonra secdeye var ve secdede karar kıl. Sonra kalk ve oturmada karar kıl. Namazının bütün rekâtlarında aynı şeyi yap.”

256- Ebû Hureyre (R.A.)’dan rivayet edilmiştir:

“İmam namazda Fatiha’nın sonunda AMİN deyince, siz de AMÎN deyiniz çünkü kimin amin demesi meleklerin amîn demesiyle bağdaşırsa geçmiş günahları bağışlanır.”

Mütercim:

Hanefî mezhebinde imam AMİN sözünü yüksek sesle olmayıp yavaşça söyler. İmamdan işittikçe cemaat içinden yavaşça AMİN demek sünnettir. Şafii mezhebinde ise, gerek imam ve gerek cemaat sesli olarak AMİN derler.
257- Ebû Hureyre (R.A.) ‘den rivayet edilmiştir:

“Sizden biriniz AMÎN deyip, melekler de gökte AMÎN der ve bu iki amîn birbiriyle bağdaşırsa o kimsenin geçmiş günahları bağışlanır.”

Mütercim:

Gerek namazda ve gerekse namaz dışında Fatiha’dan sonra AMİN demek müstehabdır. Böylece diğer dualarda da amîn müstehabdır.


258- Ebû Bekre (R.A.) ‘dan rivayet edilmiştir:

“Allah Teâlâ, hırs ve rağbetini artırsın! Bir daha yapma” Resul-i Ekrem Efendimiz, (cemaat rükûda iken gelip rekâta yetişmek için) saffa ulaşmadan rükûa varan Ebû Bekre Hazretlerine böyle buyurmuşlardır.

Mütercim:

Saflara girmeksizin arkada tek başına imama uymak üç mezhebe göre mekruhtur. Hanbeli mezhebinde ise haramdır.


259- Ebû Hureyre (R.A.)’den rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem namazın iftitah (başlangıç) tekbiri için: “Allah Ekber” sonra rükû için “Allah Ekber”, rükûden kalktığında: “Semiallahu Limen Hamideh, Rabbena Lekel-hamd”, sonra secde için: “Allahu Ekber”, iki secde arası için: “Allahu Ekber”, ikinci secde için; Allahu Ekber”, ikinci secdeden ayağa kalkmak için: “Allahu Ekber”, birinci oturuşta teşehhüdden sonra ayağa kalkmak için: “Allahu Ekber” söylerlerdi.

Mütercim:

İmamın, “Semiallahu Limen Hamideh” den sonra “Rabbena lekelhamd” söylemesini İmam Şafii ve İmam Muhammed ve imam Ebû Yûsuf Hazretleri bu hadîs-i şerife dayanarak uygun görmüşlerdir. Fakat İmam Ebû Hanife ile İmam Malik, bu hadîs-i şerifin imam için değil, yalnız başına kılanlar için olduğuna hüküm vermişlerdir. Bir de bazı rivayetlerle vav harfinin ilâvesiyle: “Rabbena ve Lekelhamd” şeklinde bu hadîs-i şerif varit olmuştur. Her iki rivayet de eşit derecededir. Fakat İstanbul’da ve bütün Türkiye’de, Dağıstanda Müslümanlar vavsız olarak “Rabbena Lekelhamd” şeklinde söylerler. Mısırda ise meşhur olan ve uygulanan vav ile “Rabbena ve Lekelhamd” dır,

Bir de bu vav harfi zâid harf midir, hal için midir, atıf için midir? gibi değişik görüşler ileri sürülmüştür.
260- Hazreti Aişe (R.A.) ‘den rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri rükû ve secdelerinde: “Sübhanekellahümme, Rabbena ve bihamdike. Allahümmeğfirli = Allah’ım, Ey Rabbimiz, sana hamd eder halde seni bütün noksanlıklardan tenzih ederiz. Allah’ım günahlarımı bağışla” diye söylerlerdi.

Rükû ve secdede “Sübhane Rabbiyelazim ve Sübhane Rabbiyel alâ” lardan sonra bu duayı okumak müstehabdır. Ancak İmam Malik’e göre secdede müstehab ise de, rükûda değildir.
261- Ebû Hureyre (R.A.)’den rivayet edilmiştir:

“imam, Semiallahu Limen Hamideh, dediği zaman siz de Allahümme Rabbena Lekelhamd, deyiniz; çünkü kimin sözü meleklerin sözüyle bağdaşırsa onun geçmiş günahları bağışlanır.”

Mütercim:

İmam Azam ile İmam Malik’in delilleri bu hadîs-i şeriftir: İmam, “Semiallahu Limen Hamideh” diyecek, Rabbena Lekelhamd” demeyecektir. Cemaat ise, “Rabbena Lekelhamd” diyecek ve “Semiallahu Limen hamideh” demeyecektir. Bir de, “Allahümme Rabbena Lekelhamd” rivayeti vardır.

İmam Şafii, İmam Hanbeli ve İmameyn Hazretlerine göre her ikisini söylemek hem imam için ve hem de yalnız başına kılan için sünnettir. Yalnız İmam Şafii’ye göre, imama uyanların da her ikisini söylemeleri sünnettir.
262- Rafi’oğlu Rifâ’a (R.A.) Hazretlerinden rivayet edilmiştir:

Resulü Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri cemaatle namaz kıldırırken “Semiallahu Limen Hamideh” dedikten sonra ashaptan Rifa’a (R.A.), RABBENA LEKELHAMD, HAMDEN KESİREN TAYYİBEN MÜBAREKEN dedi. Selâm verdikten sonra Hazreti Peygamber sordu:

“Söyle kimdi? Gerçek şu ki; otuzdan fazla melek gördüm, bu sözleri birbirinden önce yazabilmek için acele ediyorlardı.” Rifa’a, ben söyledim, dedi.

Mütercim:

Bu duanın harfleri otuz dört tanedir. Bu harflerin sayısı kadar melek indiği bu hadîs-i şerifin işaretinden anlaşılmaktadır
263- Ebû Hureyre (R.A.) ‘den rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri, “Semiallahu Limen Hamideh. Rabbena ve Lekelhamd” dedikten sonra Kunût duası olarak şöyle derdi:

“Allah’ım! (Mekke’de Kureyş Kâfirleri elinde esir kalan) Velid oğlu Velid’i (Halid bin Velid’in kardeşini) Hişam oğlu Seleme’yi, Rabî’a oğlu Ayyaş’ı ve müşriklerin idaresi altında kalan çaresiz müminleri kurtar. Allah’ım! Mudar kabilesine baskı’nı ağırlaştır ve onları Yusuf’un kıtlık yılları gibi yıllara uğrat. Allah, Gıfâr kabilesine gufran ve Eslem kabilesine selâmet versin.”

Mütercim:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’in bu duası, Allah katında kabul edildi. Adları geçen ashap esaretten kurtuldu. Kureyş kâfirlerine ve Mudar kabilesine öylece kıtlık ve pahalılık geldi. Sonunda Mekke fethedilerek bütün müminler kurtuldular. Nihayet Mudar kabilesi de iman ederek nurlanıp hayât buldu.
264- Ebû Hureyre (R.A.) ‘den rivayet edilmiştir:

Ashabı Kiramdan bazıları, ya Resûlallah, kıyamet gününde biz Allah Teâlâ Hazretlerini görebilir miyiz? diye sormaları üzerine Hazreti Peygamber şöyle buyurdu:

“Dolunay gecesi bulutların ardında olmayan ayı görmekte güçlük çeker misiniz?” Ashab, hayır çekmeyiz, dediler.

Resûlullah sordu:

“Ya bulutların ardında olmayan güneşi görmekte güçlük çeker misiniz?” Ashab: Hayır, hiç güçlük çekmeyiz, dediler. Hazreti Peygamber şöyle devam etti:

“Allah Teâlâ Hazretlerini de işte böyle göreceksiniz. Kıyamet gününde insanlar mahşere kalkacaklar. Allah Teâlâ, herkes, kime ibadet ediyordu ise, ona uysun, buyuracak. O insanlardan kimi güneşe, kimi aya, kimi de birtakım zorbalara uyacaklar. Sonra münafıklarıyla birlikte bu ümmet kalacaktır. Allah Teâlâ Hazretleri, (içlerinde münafıklar bulunduğundan onlara, onların tanımadığı bir sıfatta) tecelli edip, Rabbiniz benim, buyuracaktır. Onlar da, Rabbimiz gelinceye (tanıdığımız sıfatta bize tecelli edinceye) dek yerimizde kalacağız. Rabbimiz gelince biz O’nu tanırız, diyecekler. Allah Teâlâ Hazretleri, (münafıkların ayrılmalarından sonra onlara) tecelli edip: Rabbiniz benim, buyuracak. Onlar da, Rabbimiz sensin, diyecekler (ve secdeye kapanacaklar).

Cenabı Hak, onları (cennetine) davet edecektir. Sonra Cehennemin üstünde SIRAT köprüsü kurulacak ve Peygamberlerden, ümmetiyle birlikte ilk geçen ben olacağım. O gün peygamberlerden başka hiçbir ferd konuşamayacaktır. Peygamberlerin o günkü sözleri de, Allah’ım, selâmete çıkar, selâmet ver, demekten ibarettir. Cehennemde Sa’dan dikenine benzer çengeller vardır. Sa’dan dikenini gördünüz mü? İşte ona benzer biçimdedir. Ancak bu çengellerin ne derece büyük olduğunu ancak Cenabı Hak bilir. O çengeller, amellerine göre insanları kaparlar. İnsanların kimi ameli yüzünden helak olur. Kimi de hardal tanesine döner ve sonra kurtulur. Allah Teâlâ Hazretleri, Cehennem halkından dilediğine rahmet etmek istediğinde meleklere, dünyada Allah’a, (ortak koşmayıp) ibadet edenleri çıkarınız, diye emreder. Melekler de onları, alınlarındaki secde izlerinden tanır ve çıkarırlar. Cenabı Hak, cehennem ateşine, secde izlerini yemeyi haram kılmıştır. Cehennemden çıkarlar. Cehennem, insanoğlunun secde izinden başka her yerini yer (yakarak çürütür).

Cehennemden yanık olarak çıkarlar. Sonra üzerlerine hayat suyu dökülür. Onlar da sel çamurunda biten kır otu gibi biterler.

Cenabı Hak, kullarını muhakeme ettikten sonra bir adam ki cehennem halkından en son cennete giren kişidir, cennetle cehennem arasında, Cehennem tarafına dönük olarak kalır. Bu adam, ey Rabbim, yüzümü cehennem yönünden çevir; çünkü kokusu beni zehirlemekte ve parlaması yakmaktadır, diyerek yalvarır.

Cenabı Hak: Şayet bu isteğin yerine getirilirse, başka bir isteğin olabilir mi? diye buyurur. O kul da, İzzet ve Celâlin için, hayır, der ve Cenabı Hakk’a dilediğince ant ve söz verir. Bunun üzerine Allah Teâlâ, onun yüzünü cehennemden çevirir. Cennete yönelince de onun eşsiz güzelliğini görür. Allah’ın dilediği (dayanabildiği) kadar sesini çıkarmaz. Sonra ey Rabbim, cennetin kapısına kadar bana ilerleme imkânı ver, diyerek yalvarmaya başlar. Cenabı Hak buyurur:

— Evvelce istediğinden başka hiçbir şey istemeyeceğine dair sözler veren ve yeminler eden sen değil misin? Der ki:

— Ey Rabbim. Yarattıklarının en bedbahtı olmayayım. Cenabı Hak buyurur:

— Eğer bu arzuna kavuşursan başka istekte bulunmayacak mısın? Adam:

— İzzet ve Celâlin hakkı için, hayır, bundan başkasını istemeyeceğim, der ve dilediğince Rabbisine ant ve söz verir. Cenabı Hak, o kimseyi cennet kapısına iletir. O kimse, cennetin kapısına varınca da onun, gözleri kamaştıran güzelliğini, ondaki parlaklık ve ferahlığı görür. Allah’ın dilediği (dayanabildiği) kadar sesini çıkarmaz. Fakat sonra:

— Ey Rabbim! Beni cennete koy, diyerek yalvarır. Cenabı Hak buyurur ki:

— Zavallı insanoğlu! Ne vefasızmışsın! Sana verilenden başkasını istemeyeceğine dair söz veren, yemin eden sen değil misin? Adam da:

— Ey Rabbim, der, beni yaratıklarının en bedbahtı kılma! Cenabı Hak, onun bu sözünden hoşlanıp cennete girmesine izin verir ve dile, der. Kul da dileklerde bulunur. Kulun dilekleri kesilince de, Rabbisi kendisine hatırlatarak, şundan ve şundan da iste, buyurur. Kulun istekleri son bulunca:

— Bunlar ve bunlarla beraber bir misli fazlası senin olsun, buyurur.” Ebû Said’in rivayetinde, “bunlar ve bunlarla beraber on katı senin olsun” buyrulduğu belirtilmektedir.


265- İbni Abbas (R.A.) ‘dan rivayet edilmiştir:

“Bana yedi aza (organ) üzerinden secde etmekliğim emrolundu: 1) Alın (burunun da alınla beraber yere konması gereğini işaret etti). 2, 3) İki el. 4, 5) İki diz. 6, 7) İki ayağın parmakları Elbise ve saçlarımızı da toplamayacağız.”

Mütercim:

Namaz kılan kimse bu yedi azadan biri üzerinden secdeyi özürsüz olarak terk ederse namazı bozulur. Bu azaların çıplak olması şart değildir; elde eldivenler, ayaklarda mestler giyili olduğu halde secdenin yapılmasında bir sakınca yoktur. Ancak dizler İmam Azam’a göre avret olduğu için örtülü olmaları şarttır. imam Şafii’ye göre, avret yerinin civarı bulunmak cihetiyle namazda ve namaz dışında örtülürler. Yine İmam Azam’a göre alının bir bölümünü yere koymak farz, çoğunu koymak vaciptir. Diğer imamlara göre, bir bölümün yere konması kâfidir. Alının hududu: Yüzün, iki şakak ve kaşlarla, saçlar arasında kalan kısmıdır.


266- Enes (R.A.)’den rivayet edilmiştir:

Secdeleri düzgün yapınız. Herhangi biriniz kollarını köpeğin yayması gibi yere yaymasın.” (Secdede ellerini yere koyarak dirseklerini yukarı kaldırsın ve vücudundan uzak tutsun.)

Not: Kadınlar ise, secdede kollarını uyluklarına yapıştırarak uyluklarına doğru toplarlar.
267- İbni Mes’ud (R.A.) dan rivayet edilmiştir:

Selam Allah Teâlâ’nın kendisi (güzel isimlerinden biri)dir. Bu yüzden ona selam verilmez.

Herhangi biriniz, namazda (ettehiyyata oturduğu zaman) şöyle desin: Hürmet ve tazimler, dua ve ibadetler ve bütün övgüler Allaha’dır. Ey Peygamber, selâm olsun sana ve Allah’ın rahmeti ve bereketleri de... Bize de ve Allah’ın sâlih kullarına da selâm olsun.

“Siz bunu söylediğiniz zaman, Allah’ın gökte ve yerde bulunan her sâlih kuluna ulaşır. Bu selâmdan sonra da

“EŞHEDU EN LÂ İLAHE İLLALLAH VE EŞHEDÜ ENNE MUHAMMED’EN ABDÜHÜ VE RESÛLÜHÜ” deyiniz. Başka rivayette, şu ilâve bulunmaktadır.

“Sonra dualardan en çok beğendiğini seçer ve duada bulunur.

Mütercim:

Bu hadîs-i şerifin diğer rivayetlerinde, bu TAHÎYYAT duasından sonra, istenen ve hoşa giden duanın seçilerek okunması yer almaktadır. Daha geniş bir mana ile şöyle terceme edilir;

“Sözle olan ibadetler, iş yapmak suretiyle olan ibadetler, mal ile yapılan ibadetler tümü ile Allah Teâlâ Hazretlerine mahsustur.

Ey Allah’ın sevgili Peygamberi! Yüce Allah’ın selâmı, rahmet ve bereketleri senin üzerine devamlı olsun. Biz kullarına ve Allah’ın diğer sâlih kullarına da Allah Teâlâ’nın selâmı olsun. Gerçekten kalbimle inanır ve tasdik ederim, dilimle ikrar edip şehadet ederim ki, ibadete lâyık ancak şanı yüce olan Allah’dır. Yine böylece kalbimle inanır ve tasdik ederim, dilimle söyleyip şehadet ederim ki, Hazreti Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem de Allah Teâlâ’nın kulu ve Peygamberidir.”

Bu şekilde varit olan TAHİYYAT duası, imamı Azam Hazret’lerinin seçmiş olduğu duadır. Diğer mezheb imamlarının ihtiyar ettikleri dua daha değişik lâfızlarladır. Hanefî mezhebinde namazların son oturuşlarında TAHİYYAT miktarı oturmak farzdır. Bu duayı okumak ise vâcibdir. Şafii ve Hanbelî mezheblerinde teşehhüd miktarı oturmak farz olduğu gibi, bu duayı da okumak farzdır; Maliki mezhebinde sünnettir.
268- Hazreti Aişe (R.A.)’den rivayet edilmiştir

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri namazın sonunda TAHİYYAT’dan sonra şöyle dua ederdi:

“Allah’ım! Kabir azabından sana sığınırım. Mesîh Deccal’ın fitnesinden sana sığınırım. Hayatın ve ölümün ve kul borcundan sana sığınırım.” (Sonra ashabı kiram: Ey Allah’ın Peygamberi, bu kul borcundan ne kadar çok Allah’a sığınıyorsunuz? dediler. Onlara cevaben şöyle buyurdular:) “insan borçlu olduğu zaman konuşur ve yalan söyler, söz verir ve sözünde durmaz.” (Bunlar ise münafık sıfatlarıdır; onun için kul borcundan Allah’a çok sığınırım)

Mütercim:

Bu borç, ödenemeyecek bir borç demektir. Ödenebilecek bir borç ise bu sığınmaya girmez, zaten o borç ödenir. Bir de Peygamber efendimizin bu gibi duaları hep biz ümmetine öğretmek içindir. Yoksa Resulü Ekrem Hazretleri böyle borçlardan ve böyle bir borcun gerektireceği gayri meşrû hallerden masumdurlar.
269- Hazreti Ebû Bekir (R.A.) ‘den rivayet edilmiştir:

Hazreti Ebû Bekir (R.A.): Ey Allah’ın Resulü, namazın sonunda edilecek bir dua bana öğretiniz, deyince Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

“De ki: Allah’ım, ben nefsime çok zulüm yaptım; günahları da ancak sen bağışlarsın. Lütfunla beni bağışla ve beni esirge. Şüphesiz sen çok bağışlayan ve çok esirgeyensin.”

Mütercim:

Gerçekten bu dua, hem tahiyyat’dan sonra hem de namaz dışında edilecek duaların en toplusu ve en güzelidir. Çünkü cehennemden kurtulup cennet ve cemale kavuşmak duaların özüdür, demişlerdir.
270- Ebû Hureyre (R.A.) ‘den rivayet edilmiştir: “Bakınız, tuttuğunuz takdirde sizi geçenlere ulaşacağınız, sizden sonrakilerin size ulaşamayacakları ve aralarında bulunduklarınızın, aynı ameli işleyenler hariç, en iyileri olacağınız bir şeyi size bildireceğim: Her namazın arkasında otuzüçer kere tesbih edecek, hamd edecek ve tekbir getireceksiniz. Yani Sübhanallah, Elhamdülillah ve Allahu Ekber, diyeceksin ve bunlardan her biri otuzüç olacaktır.”

Mütercim:

Sünnet olan ve en faziletli kabul edilen tesbihlerin otuzüçer olmasıdır. Tesbihlerin sayısı bundan çok olursa aynı sevabın meydana gelmesinde ihtilâf varsa da, güvenilir olan aynı sevabın elde edilmesidir. Bir de tesbihler noksan yapılırsa, ona göre de sevap da eksilir; çünkü bazı hadîs-i şeriflerde tesbihlerin onar kere söylenmesi vardır. Hatta bir kere, birer kere söylenmesinin de varit olduğunu Şerkavî Şerhinde yazmaktadır.
271- Muğîre (R.A.) ‘den rivayet edilmiştir:

“İbadete layık olan ancak yüce Allah’dır. Ortağı yoktur. Mülk O’nundur. Hamd O’na mahsustur ve O, her şeye kâdirdir (gücü yetendir). Allah’ım! Senin verdiğini kimse engelleyemez. Senin engellediğini kimse veremez. Sana karşı varlıklı kişiye varlık fayda vermez.”


272- Zeyd bin Halid El-Cühenî (R.A.)’den rivayet edilmiştir:

Hudeybiye gazasında, yağmurlu bir gecenin sabahında Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

“Rabbiniz ne buyurdu bilir misiniz?” Ashabı kiram, Allah ve Resulü bilir, dediler. Sonra Hazreti Peygamber devam etti:

“Allah buyurdu ki: Kullarımdan kimi mümin ve kimi de kâfir olarak sabahladı. Allah’ın lütfü ve rahmeti sayesinde yağmur yağdı diyen bana iman etmiş, yıldız iddiasını tanımamış; amma, şu veya bu yıldızın tesiriyle yağmur yağdı diyen, beni tanımamış yıldıza veya yıldızlara iman etmiştir.”

Mütercim:

Yağmurun yağmasında ve yağdırılmasında asıl müessir olan ve her hadiseyi yaratan Allah Teâlâ Hazretleridir. Eğer böyle bir inanç taşınmaz da aksine olarak yıldızlar veya diğer hadiseler asıl sebep ve bir yaratıcı kabul edilirse bu küfürdür. Böyle bir inançta bulunan kimse de kâfir olur. Fakat bunları Allah Teâlâ’nın bir vasıta ve zahiri sebep kıldığına iman etmek zarar vermez.


273- Ukbe (R.A.)’den rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri, bir gün ikindi namazını kılıp selâm verdi ve acele ile kalkarak saadethanelerine girip çıktı ve şöyle buyurdu:

“Yanımızda kalan bir miktar külçe altını hatırladım. Beni bağlamasından hoşlanmadığım için taksim edilmesi bana emredildi.”

Mütercim:

Altın, Peygamberi Zişân Efendimizin hücre-i saadetlerinde istihkak sahiplerine dağıtılmak üzere bulunuyor ve bunun muhafazasıyla fikirleri meşgul oluyordu. Namazda hayırlı işlerden herhangi bir şeyi düşünmek ve hatırlamanın namazı bozmadığı hükmü bu hadîs-i şeriften çıkarılmaktadır.
274- Cabir (R.A.)’den rivayet edilmiştir:

“Bu bitkiden (sarımsaktan) yiyen kimse, mescitlerimizde (bulunarak) içimizi bulandırmasın.”


275- Cabir (R.A.) ‘den rivayet edilmiştir:

“Kim sarımsak yahut soğan yerse bizden uzak dursun, yahut mescitlerimizden uzak dursun ve evinde otursun.” Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretlerine bir gün sarımsaklı yemek çıkarıldı. Kendileri yemediler. Beraberinde bulunan Ebû Eyyûb El-Ensarî ve daha başkaları da o yemekten yemediler. Bunun üzerine Hazreti Peygamber, “yemeği getirin” dedikten sonra Hazreti Ebû Eyyûb’e şöyle buyurdu: “Sen ye! Senin başbaşa verip konuşmadığın kişi (Cibril Aleyhisselâm) ile ben başbaşa verip konuşuyorum.”

276- Ebû Saîd (R.A.) ‘den rivayet edilmiştir:

“Cuma günü yıkanmak her mükellef kişiye vâcibdir.”

Mütercim:

Cuma günü yıkanmanın vacip kadar önem taşıdığına işaret sayılmaktadır. Birkaç hadîs-i şeriften sonra bu mevzu üzerinde tafsilat gelecektir.


277- İbni Ömer (R.A.)’den rivayet edilmiştir:

“Kadınlarınız geceleyin mescide gitmek için sizden izin isterlerse veriniz.” Bir rivayette ise, “mescidlere...” denmektedir.

Mütercim:

Fitne ve fesad korkusu yoksa hanımlarınızı cemaatle namazdan engellemeyiniz, demektir. İmam Azam Hazretlerine göre, ihtiyar kadınlar, yatsı ve sabah namazlarına çıkabilirler. İmam Ebû Yusuf ise, ihtiyar kadınların gece ve gündüz her namaza katılmalarında beis yoktur, diyor. Şafii mezhebinde de durum böyledir. Ancak gösterişli elbiselerle değil, adi elbiselerle çıkmalıdırlar. Genç kadınlar için yine haram olmayıp tenzihen mekruhtur. Çünkü onların camiden ve cemaatten alıkonmalarına dair ne kavli ve ne de fi’lî hiç bir hadîs-i şerif olmayıp yalnız Hazreti Aişe (R.A.) validemizin şu sözü rivayet edilmiştir: Eğer Resuli Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri, zamane kadınlarının icad ettikleri şeyleri göreydi, onları cami ve mescitlerden uzaklaştırırdı. Hâlbuki yalnız Hazreti Aişe’ye ait bu sözle bütün kadınlar hakkında yasak hükmünü çıkararak onları cami ve mescitlerden alıkoymanın meşruiyeti sabit olmaz. Çünkü Hazreti Aişe hanımların engellenmesini vücudu olmayan bir şartla bağlamıştır ki, o şart da, eğer şimdiki hanımları Resûlullah göreydi, sözüdür. Şerkavî şerhinde böyle ifade edilmektedir.15

15 Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:105-145
CUMA BAHSÎ
278- Ebû Hureyre (R.A.) ‘den rivayet edilmiştir:

“Biz sonuncular ve fakat kıyamet gününde başta gelenleriz. Ne var ki, onlara (Yahudilerle hıristiyanlara) bizden önce kitap (Tevrat ve İncil) verildi. Sonra Allah Teâlâ tarafından kendilerine farz kılınan günleri bugündür (Cuma günüdür). Fakat onlar, bugün hakkında ihtilâfa düştüler ve Cenabı Hak da bu Cuma gününü bize nasip etti. Böylece milletler gün konusunda bizden sonra gelmektedir. Yahudiler yarın, Hıristiyanlar da öbür gün.”

Mütercim:

Yahudiler, kendi içtihatları ile Cumartesi gününü seçtiler. Sebebi de, Cenabı Hak, göklerle yeri pazar gününden başlayıp Cuma günü tamamlayarak altı günde yarattı. Cumartesi günü hiç bir şey yaratmadı. Bu itibarla Cumartesi gününü kendileri için bir istirahat günü seçtiler. Hıristiyanlar ise, Cenabı Hak pazar günü kâinatı yaratmağa başladığı için, o günü mübarek bir gün kabul ettiler ve bu günü ibadet için ayırdılar.

Bize gelince: Bizim içtihat ve ihtiyarımız olmayarak Cenabı Hak şu ayeti kerime ile bizi Cuma gününe ve Cuma namazına irşat buyurdu, mealen:

“Ey îman edenler! Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman hemen Allah’ın zikrine (namaza) koşun ve alış verişi bırakın.” (Cuma sûresi: ayet 9).


279- Ebû Saîd (R.A.)’den rivayet edilmiştir:

“Cuma günü yıkanmak, bülüğa eren herkese vaciptir. Aynı zamanda misvâklanması ve eğer bulursa güzel koku sürünmesi de...”

Mütercim:

Burada “vacib” tabiri, bütün bedeni temizlemenin önemine binaen tekid için gelmiştir. Yahut cuma günü yıkanmak, temizlik ve güzel ahlâk yönünden vacip derecesindedir. Üç mezhebe göre, cuma günü yıkanmak müekked sünnettir. Zahirî (???) ve Hanbelî mezheblerinin görüşlerinden birine göre vaciptir. Şayet bu yıkanma cuma namazından sonra yapılırsa, sünnet yerini tutmaz; çünkü cuma namazının hakkıdır. Fakat Hanefî ve Şafii mezheblerine göre, fecir doğduktan sonra cuma vaktine kadar caizdir. Faziletli olan, cuma namazına yakın yıkanmaktır; hatta yıkandıktan sonra abdest bozulursa tekrar yıkanmak lâzımdır. Bir de cuma günü misvak kullanmak ve bulunabildiği takdirde güzel koku sürünmek, gereklidir.


280- Ebû Hureyre (R.A.)’den rivayet edilmiştir:

“Her kim ki, cuma günü cünüplükten gusleder gibi yıkandıktan sonra erkence cuma namazına giderse, bir deve kurban eden derecesinde sevap alır. İkinci saatte giden bir sığır kurban etmiş gibidir. Üçüncü saatte giden boynuzlu bir koç kurban etmiş gibidir. Dördüncü saatte giden bir horoz tasadduk etmiş gibidir. Beşinci saatte giden de bir yumurta sadaka vermiş gibi sevap kazanır. Artık imam minbere çıktığı zaman, melekler hutbeyi dinlemek için hazır bulunurlar.” (Sonra gelenler için sevap yazmazlar, yalnız Cuma namazını kılma sevabını yazarlar. Hadîs-i şerifte varit olan “saat” kelimesinden kasıt, elbette ki altmış dakikalık zaman parçası değildir. Kısa zaman fasılaları kastedildiği muhakkaktır. İmam Mâlik’e göre, zevalden sonraki zaman parçalarıdır. Fakat bu görüş Cumhur tarafından benimsenmemiştir. Cumhur-i ulemaya göre, Cumaya gidiş, gündüzün ilk saatlerinden başlar.)

Cuma namazına kuşluk vaktinde erkence gitmek (için) cemaat için faziletli ise de, imam ve hatib için Cuma namazına geç vakitte camiye gitmek daha faziletlidir; çünkü Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Cuma günü tam namaz vaktinde camiyi teşrif ederlerdi. Ondan sonra da dört halife böyle yaparlardı.
281- Selman ı Farisî (R.A.)’den rivayet edilmiştir:

“Her kim Cuma günü yıkanıp elinden gelen temizliği yaparak temizlenir, esansından sürünür veya evinin güzel kokusundan sürünür, sonra çıkar (ak mescide gelir), yan yana duranları ayırmaz, sonra nasibi olduğu kadar namaz kılar, sonra imam hutbeye başladığı zaman susup dinlerse iki Cuma arasındaki (küçük) günahları behemehâl bağışlanır.”

Mütercim:

Cumanın sünnetleri: Yıkanmak, camiye erken gitmek, misvak kullanmak, pâk ve temiz elbise giymek, güzel koku sürünmek, tırnak kesmek, koltukaltı ve ut yerlerinin tıraşını yapmak.


282- Hazreti Ömer’den rivayet edilmiştir:

Cami kapısında, halis ipekten yapılmış SİYERA diye isimlendirilen kıymetli bir hırkanın satılmakta olduğunu gören Hazreti Ömer Radıyallahu Anh:

— Ey Allah’ın Resulü! Bayramlarda Cuma günlerinde ve bazı heyetlerin ziyaretinize gelişinde bu elbiseyi giymek için satın alsanız olmaz mı? dedi. Buna cevaben Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

“— Bunu (böyle bir elbiseyi) ancak ahirette nasibi olmayan giyer.”

Bir zaman sonra Resulü Ekrem Hazretlerine bu cinsten gösterişli ve ipekli elbiseler geldi. Bunlardan bir tanesini Hazreti Peygamber, Hazreti Ömer’e verdi. Hazreti Ömer:

“— Ya Resûlallah, siz bana bu elbiseyi verdiniz; Hâlbuki daha önce bu gibi elbisenin giyilmemesi hakkında bizi uyarmıştınız, dedi. Cevaben şöyle buyurdular:

“Onu, giyesin diye sana vermedim.” (Ya satması için, ya da hanımlara vermesi için verildiği anlaşılıyor.)

Mütercim:

Cuma ve bayramlar için ipekli ve gösterişli olmayan sade ve temiz iyi bir elbise giymek, güzel sarık sarmak müstehabdır.
283- Ebu Hureyre (R.A.) ‘den rivayet edilmiştir:

“Ümmetime güçlük getirmemiş olsaydım, her namazla beraber misvak kullanmalarını onlara emrederdim, (misvak kullanmayı vacip kılardım).” Yoksa her namaz ve abdestin önünde misvak kullanmanın müstehab olduğunda ittifak vardır. Özellikle Cuma namazı için daha fazla önem taşımaktadır.


284- Enes (R.A.)’den rivayet edilmiştir:

“Misvakı size sık sık söyledim.” (Tergib ve teşvik için defalarca söylendiği beyan buyruluyor.)


285- İbni Ömer (R.A.) ‘den rivayet edilmiştir:

“Hepiniz çoban ve hepiniz sürüsünden sorumludur, (idare ettiklerinizin hesabını ahirette vereceksiniz): Devlet reisi çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek, ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın da kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden (kocasının malını korumaktan, çocuklarını İslam terbiyesi üzere yetiştirmekten, ırz ve namusunu korumaktan) sorumludur.


286- Ebû Hureyre (R.A.)’den rivayet edilmiştir:

“Biz sonuncular ve fakat ahirette başta gelenleriz. Onlara bizden önce kitap verildi, bize ise onlardan sonra. İşte onların ihtilaf ettikleri gün bu Cuma günüdür. Allah bu günü bize nasip etti. Yarın Yahudilerin ve öbür gün de Hıristiyanlarındır. Her Müslümanın, her hafta yıkanması, başını ve bedenini yıkayacağı bir günü olması şarttır.”


287- Hazreti Aişe’den rivayet edilmiştir:

“Bu gününüz (Cuma) için temizlenmiş olmalıydınız.”

Mütercim:

Medine’ye yakın Avali yönünden toz-toprak içinde cuma namazına gelenlere hitaben buyrulmuştur.


288- Hazreti Aişe’den rivayet edilmiştir:

“Yıkanmalıydınız.”


289- Ebû Abs (R.A.) ‘den rivayet edilmiştir: Allah yolunda ayakları tozlanan kimsenin vücudunu Allah cehenneme haram kılmıştır.”

Mütercim:

Cihad, hac, Cuma ve cemaat gibi Allah rızasına uygun işlerde ayakları tozlanan kimsenin bütün vücudu cehenneme haram olup cennete lâyık görülmüştür.
290- Muaviye (R.A.)’den rivayet edilmiştir:

Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Cuma günü minbere çıkıp oturdular. Müezzin, ALLAHÜ EKBER, deyince Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri de “Allahü Ekber. Allahü Ekber” dedi. Sonra müezzin. EŞHEDÜ EN LÂ İLAHE İLLALLAH, deyince Peygamber: “Ben de (şehadet ederim) buyurdu. Müezzin, EŞHEDÜ ENNE MUHAMMED’EN RESULÛLÜLLAH, deyince Hazreti Peygamber, “Ben de (şehadet ederim)” buyurdu.

Mütercim:

Hazreti Peygamberin “Ben de,” sözleri ile iktifa etmeleri, Peygamberliğine ait özelliklerden olabilir. Bizlerin şehadet kelimesini, müezzinin okuduğu gibi tam olarak söylememiz gerekir. Sünnet olan budur. (Yalnız “Ben de şehadet ederim” sözü bizim için kâfi değildir. Şerkavî şerhinde böyle yazılmıştır. Hanefî mezhebinde, Cuma günü imam minberde iken okunan ezana mukabele edilmemesi, çünkü başka bir hadîs-i şerife göre, burada susup dinlemek gerektiği belirtilmiştir. (Dürrü Muhtara bakılsın).


291- Sehl (R.A.) den rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri, kölesi marangoz olan bir kadına şöyle buyurdu: “Marangoz kölene emir ver, cemaate hutbe vereceğim zaman çıkıp üzerinde oturacağım birkaç basamak (minber) yapsın bana.” Bu emir üzerine kadın da kölesine bir minber yaptırdı ve mescidi şerife getirilip yerine kondu. Hutbe bunun üzerinde okunurdu. Bir defasında Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri, bu minberi şerifin alt basamağında durarak namaza başladı ve rükûu da burada yaptıktan sonra inip yerde secde etti. Namazdan sonra şöyle buyurdu:

“Ey Müslümanlar! Bunu, sadece bana uymanız ve namazımı bilmeniz için yaptım.” (İmamın namazdaki hareketlerinin muktediler tarafından görülüp bilinmesi için imamın yüksekçe bir yerde olmasının müstehab olduğu anlaşılıyor. Mihrapların yüksek oluşu buradan gelmektedir.

Mütercim:

Hazreti Peygamber efendimizin devrinde yapılan ilk minber işte bu minberdir. Minber, mim harfinin kesriyle, yükseğe çıkmağa yarayan alet demektir. Menber olursa, yüksek olan yer manasına gelir. Birinci mânada ismi alet, ikinci mânada ismi mekândır. Mazi ve müzarisi, Nebere - Yenbiru dur, Darebe - Yedribu gibi. Bu minber yapılmazdan önce, bir hurma ağacının gövdesine dayanarak hutbe okurdu. Yeni Minberin yapılmasıyla bu ağacın, yavrusunu kaybeden deve yahut annesini kaybeden çocuk gibi inlediğini bütün ashabı kiram işittiler. Sonra Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri adı geçen bu ağaç gövdesini mübarek eliyle okşadı ve böylece ağaç sükûnet buldu. Bir rivayete göre, bu hurma gövdesi, minberi saadetin altına gömüldü.
292- Amr bin Tağlib (R.A.)’den rivayet edilmiştir:

Şimdi vallahi ben, bazan bir adama veriyor, bir adamı da nasipsiz bırakıyorum. Oysa nasipsiz bıraktığım adam, (kendisine mal ve menâl) verdiğim adamdan bana daha sevgilidir. Ne var ki, bazı kişilere, içlerinde sızlanma ve sabırsızlık gördüğüm için vermekteyim. Bazılarını da, Allah tarafından kalplerine verilen hayır ve zenginliğe bırakıyorum. Amr bin Tağlib de bunlardandır. Bunun üzerine Amr ibni Tağlib:

— Vallahi, Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’in bu mübarek sözü yerine, bana bir deve sürüsü verilseydi makbule geçmezdi, dedi.
293- İbni Abbas (R.A.)’dan rivayet edilmiştir:

Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, mübarek hayatının son hutbesinde şöyle buyurdu:

“Ey Müslümanlar! Yakınıma geliniz. İmdi, Ensar’dan oluşan şu mahalle halkı azalacak ve başkaları çoğalacaktır. Her kim, Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem ümmetinin bir yetkili makamına getirilir de kimine zarar ve kimine yarar sağlamaya gücü yeterse, Ensar’ın iyisiyle ilgilensin, kötüsünü de, vali olup ta bir kimseye zarar ve menfaat yapmaya gücü yeterse, o vali olan kimse, bağışlasın.
294- Cabir (R.A.) ‘den rivayet edilmiştir:

Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri Cuma günü hutbe okunurken bir adam camiye girdi ve oturdu. Hazreti Peygamber ona hitaben şöyle buyurdu: “Ey filân, namaz kıldın mı?” O adam da: Hayır, dedi. Hazreti Peygamber: “Kalk, namaz kıl” buyurdu.

Mütercim:

Bu hadîs-i şerif, İmam Şafii ve İmam Hanbelî Hazretlerinin delili olup, hutbe esnasında camiye giren kimse iki rekât namaz kılar, diyorlar. Hanefi ve Maliki’ye göre, namaz kılmaz, oturup hutbeyi dinler. Çünkü hutbe esnasında konuşmak ve başka şeyle meşgul olmaktan men edilmiştir.


295- Ebu Hureyre (R.A.)’den rivayet edilmiştir:

“Cuma günü hatip hutbe okurken, sen arkadaşına (sus) bile desen, boş laf etmiş olursun.”

296- Ebû Hureyre (R.A.)’den rivayet edilmiştir:

“Cuma’da bir vakit vardır. Müslüman kul, namaz kılmakta ve Allah’tan herhangi bir dilekte bulunmakta iken o saate denk gelirse, şüphesiz, Allah Teâlâ, ona dilediğini verir.”

Peygamber, bu vaktin çok kısa olduğunu mübarek serçe parmağının ucu ile işaret ederek gösterdi.

Mütercim:

Cuma günü içinde serçe parmağının ufacık ucu kadar kısa bir müddet vardır ki, o saat (vakit) içinde dua makbul olur.16

16 Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:145-154


Yüklə 2,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   42




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin