Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,73 Mb.
səhifə1/899
tarix09.01.2022
ölçüsü7,73 Mb.
#96304
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   899

BAKIRKÖY RUH VE SİNİR HASTALIKLARI HASTANESİ

Türkiye'nin en büyük akıl ve ruh sağlığı kurumu, eğitim ve araştırma hastanesi.

Toptaşı Bimarhanesi'nin(-») yetersiz gelmesi nedeniyle hastaların iyi bakılmaması ve ölüm oranının artması üzerine, akıl hastalarına daha uygun bir yer arayışı başlamıştı. Mütareke döneminde (1918-1922) Başhekim Mazhar Osman' m (Usman) girişimiyle, Bakırköy'deki Reşadiye Kışlaları ve ona eklenen 1.000 dönümlük arazi 1924'te akıl ve sinir hastalıkları hastanesine ayrıldı. 15 Haziran 1927'de Toptaşı Bimarhanesi'ndeki hastalar buraya taşınarak İstanbul Bakırköy Emraz-ı Akliye ve Asabiye Hastanesi adıyla Mazhar Osman'ın başhekimliğinde faaliyete geçti.

Toptaşı Bimarhanesi'ne bağlı Karaca-ahmet'teki Miskinler Tekkesi (cüzam tec-ritevi) ise Toptaşı'na nakledilmiş, buradaki hastalar daha sonra Bakırköy'de yapılan cüzam pavyonuna taşınınca Toptaşı Bimarhanesi bütünüyle boşaltılmıştı.

Uzun süre boş kalan kışla binaları harap bir halde olduğundan derhal bir onarım başlatılmış, hastanenin geniş arazisi, buğday ve sebze ekilerek kısa sürede bağ ve kavun karpuz bostanlarının ilavesiyle bir çiftlik haline getirilmiştir. Buralarda çalışanların çoğu tedavi görmekte olan hastalardı. Böylece hem hastalar rehabilite ediliyor hem de hastaneye gelir sağlanıyordu. Hastane içindeki terzihane, ayakkabı tamir atölyesi gibi küçük işyerleriyle mutfak ve çamaşırhane gibi birimlerde de hastalar çalışmaktaydı. Böylece kışla, kısa sürede toparlanarak hastane görünümüne kavuşturulmuştur.

Onarımdan sonra hastane 20 pavyonda çalışmaya başlamış, hastalara durumlarına göre ayrı pavyonlar tahsis edilmiştir. 1934'te 21. pavyon, 1935'te poliklinik, 1938'de de yeni bir pavyon, merkez bina ve lokanta açılmıştır. 1933' teki üniversite reformu ile İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin nöroloji ve psikiyatri klinikleri hastane bünyesine yerleştirilmiştir. Böylece hastanenin yönetsel ve bilimsel gelişmesi hız kazanmıştır.

Daha sonra Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi adım alan kurumda 1960'ta başhekimliğe getirilen Faruk Bayülkem ve arkadaşları, açık kapı sistemini başlatmışlar, buna bağlı olarak meşguliyetle tedavi ve rehabilitasyon uygulamaları bilimsel olarak organize bir ekip tarafından yönetilmiştir. Çeşitli dallarda yeni atölyeler açılmış, hekimler ve psikologlar tarafından sosyal readaptasyon programları uygulanmıştır. Hastaların tedavi edilip topluma döndükten sonra bir işte çalışabilmelerini sağlamaya yönelik etkinliklerde bulunulmuş ve sonuçlan halka gösterilmiştir. Hastane bahçesinde, bahçecilik ve spor çalışmaları düzenlenmiş, hastalara ve ailelerine bireysel ve grup psikoterapiler! uygulanmıştır. Bu faaliyetlerle toplumun ruh hastalıklarına ve hastaneye karşı ilgi ve güveni artırılmaya çalışmıştır. Ayrıca İstanbul'un çeşitli semtlerinde hastaneye bağlı ruh sağlığı dispanserleri de açılmıştır.

1976'da hastane bünyesinde faaliyet göstermekte olan Türk Ruh Hastalarını Readaptasyon Dernegi'nin açtığı yardım kampanyasında toplanan bağışlarla Yarı Yol Evi ve Korunmalı İşyeri adlarında iki adaptasyon merkezi yaptırılmıştır.

1980'de Bakırköy Akıl Hastanesi Vakfı kurulmuş, Milliyet ve Tercüman gazetelerinin açtığı kampanya sonunda halktan yardım toplanmıştır. Bu yardım 1975'te temeli atılan ve 1983'te hizmete giren 1.170 yataklı ek tesislerin yapımında ve eski binaların donatımında kullanılmıştır. Hastane 1990'da 2.188 yatakla hizmet vermekteydi.

Hastane bünyesinde kurulan Alkol ve Uyuşturucu Madde Bağımlılığı Tedavi ve Araştırma Merkezi (AMATEM) 23 Temmuz 1983'te hizmete giren modern binasında faaliyetini sürdürmektedir.



Bibi. Cumhuriyetin 15'inci Senesi Şerefine Bakırköyünde ilk On Sene, İst., 1938; Sıhhat ve içtimai Muavenet Vekâleti: istanbul Bakırköy Akü ve Sinir Hastalıkları Hastanesinin Son ilerlemeleri, ist., 1959; Bakırköy'de 50 Yıl, ist., 1977; Bakırköy Akıl Hastanesi'nde Çağdaşlaşma 1979-1987, İst., 1987.

NURAN YILDIRIM

Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi binaları ve bahçesi. Hazım Okurer, 1993

BAKI

(1526, İstanbul - 7 Nisan 1600, İstanbul) Divan şiirine İstanbul Türkçesi ile ifade gücü kazandıran şair ve kendi devrinin sultanu'ş şuarâsı (şairlerin sultanı).

Adı Mahmud Abdülbakî'dir. Babası Fatih Camii müezzinlerinden Mehmed Efendi'dir. Medresede devrin ünlü âlimlerinden dersler gördü. Aynı dönemde devrin üstat şairi Zatîden de şiir kültürü edindi. Genç yaştan itibaren bürokrasinin içinde yer aldı. İstanbul'un pek çok medresesinde ve imparatorluğun çeşitli merkezlerinde müderrisliklerde ve kadılıklarda bulundu. I. Süleyman'ın (Kanuni) iltifatlarına mazhar oldu ve rahat bir ömür sürdü. Mekke ve İstanbul kadılıkları yaptı. Anadolu ve Rumeli kazaskeri (üç kez) oldu. Çok istediği şeyhülislamlık makamına geçemeden vefat etti. Edirne Kapısı dışındaki mezarlıkta gömülüdür.

Yüzyıllar boyunca Osmanlı bedii zevkinin en önemli kitaplarından biri olarak itibar gören Divan'ı yanında Ba-kî'nin Fezâüü'l-Cihâd (Din İçin Savaşmanın Erdemleri), Meâlimü'l-yakînfî Sîreti Seyyidi'l-Mürselîn (Peygamberlerin Efendisinin Ruh Yapısı Üzerine Keşfi Bilgiler) ve Fezâil-i Mekke (Mekke Şehrinin Erdemleri) adlı düzyazı eserleri vardır.

I. Süleyman (Kanuni) zamanından (1520-1566) itibaren sultanu'ş şuarâ unvanıyla anılan ve şöhreti, henüz kendisi hayatta iken Osmanlı sınırlarından taşan Bakî, dünya zevklerinin pek çoğunu tatmış, eğlenceye düşkün, serbest yaradılışlı, sanatkâr ruhlu bir şairdir.

En önemli yanı, Türk şiirinin söyleyiş tarzına, o dönem İstanbul Türkçesini kullanmakla bir yenilik getirmiş olması, Türkçeyi aruza uygun ahenkle söylemiş olmasıdır. Şiirlerinde İstanbul'da konuşulan Türkçe, okuyucunun dil zevkine uygun bir kalıba dökülmüştür. Hayatın zevk ve eğlencelerine yönelmesi, şiirle-rindeki dili de o dönem İstanbul'unun günlük hayatından almasını zorunlu kılıyordu. Bir asır evvel (15. yy) Necati Bey ile başlayan Türkçe söyleme geleneği içinde Bakî, İstanbul Türkçesinin halk söyleyişlerini divan şiirine yerleştiren şairdir. Genelde temiz ve ahenkli bir şiir dili olarak nazik İstanbul lisanının Ne-dîm'e uzanan çizgisi, onun üslubuyla şekillenir. Şiir diline rahatlık ve kudret veren odur. Yer yer halk ifadesine yaklaşan külfetsiz, yalın beyitleri vardır. Medrese dili olarak Arapça ve Farsça kaynaklı kelimelerin en yoğun olduğu şiirlerinde bile, İstanbul'un en Türk semtlerinden olan Fatih'te, çocukluğunda öğrendiği duru Türkçenin, ev ve aile Türkçesinin büyük etkisi vardır. Nitekim o, bazı mısralarında hiç yabancı kelime kullanmayacak kadar Türkçeci idi. Kullandığı Arapça veya Farsça kelimelerin çoğunluğu da yine o dönem İstanbulluların ağzında yaşayan kelimelerdir. Bu dile bakarak bazen onun şiirlerini yakın zamanda yazılmış sanmak bile mum-


Yüklə 7,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   899




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin