İSTANBUL’UN 100 KİLİSESİ
GİRİŞ
İstanbul kozmopolit karakteristiği, doğu ve batı sentezini ifade etme ve sergileme biçimiyle insanları büyüleyen mistisizmiyle dünya kentleri arasında farklı bir konuma sahip olduğu bir gerçektir. Yüzyıllardır siyasi ve ekonomik kararların alındığı bir kent olmasının yanısıra içinde barındırdığı çok kültürlülük ve kültür kompozisyonları bu kenti sanatsal ve entellektüel bir merkez haline getirmiştir. İmparatorluklara başkent olma görevini başarıyla yerine getirmiş İstanbul çok renkliğini ve evrenselliğini günümüze kadar taşımıştır. Yaşadığı tarihsel süreç içinde farklı dinsel inançların çoşkusunu ve farklı dinsel yaşam zenginliklerini vurgulayan kent bu anlayış çerçevesinde şekillenen dini yapılarla mimarlık öyküsünün de bir örneğini oluşturmuştur.
Bu mimarlık öyküsünün önemli bir durağı da ‘Hristiyanlaşan İmperium Romanum’ olmuş ve bu bağlamda Hristiyanlığın kabul edilmesiyle birlikte pagan din anlayışının azaldığı ve giderek yokolduğu bir süreç yaşanmıştır. Hristiyanlık pagan dünyaya karşı kazanmış olduğu zaferinin göstergesini inşaa edilecek dinsel yapılarla ifade edecektir. İstanbul dinsel mimarinin en güzel eserlerinin sergileneceği, çeşitli mimari plan şemalarının uygulanacağı Hristiyan din anlayışının yaratımı olacak olan ikona gibi yeni sanat yapılarının üretimine olanak vereceği bir kent olacaktır. Bu dönemde inşaa edilecek olan dinsel mekanlar, kiliseler, manastırlar Bizans’ta dinin belirleyici rolünün kanıtları olacaktır. Bu yapılar İsa, Meryem Ana dışında Hristiyanlığın yayılmasında ve doktrinlerinin yapılanmasında rol almış, Hristiyanlık uğruna pagan dünyaya karşı savaş vererek yaşamını yitirmiş ve ‘Aziz’lik’ mertebesine ulaşmış kişilere ithaf edilecektir. Kiliselere ilişkin inşaa faaliyetleri Bizans tarihi süreci içinde yoğunlaşacaktır. Bununla birlikte Hristiyan dünyasındaki dini mezhep farkılaşmaları Hristiyan dünyasında dengelerin değişime uğramasına neden olacaktır. Fakat tüm bunlara rağmen İstanbul sanat ve mimarlık merkezi olma statüsünden uzaklaşmayacaktır. Ortodksluğun ana merkezi olma yolundaki atmış olduğu adımlar olarak tanımlayabileceğimiz İstanbul’a en büyük darbe Latin’lerin (1204-1261) egemen olduğu dönem olacak ve hareketlilik bir süre için durağan hal alacaktır. Kentin tahribata dönüşen bir sonuca erişmesinen sonra Bizans tekrar egemeliği eline geçirecektir. Sanat ve mimarlık alanındaki faaliyetler yine yoğunluk kazanacaktır. Onüçüncü yüzyılda gerçekleştirilen tahribat kente büyük bir darbe vurmuştur.
İstanbul 1453 yılında Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedilmesi ile Bizans İmparatorluğu sona erer. Kent artık farklı bir etnik yapının, farklı bir dinin ve farklı bir kültürün egemen olduğu bir sürecin içine girmiştir. Fatih Sultan Mehmet (1451-1481) fetihten sonra kentin sosyal, siyasi ve ekonomik programını yeniden ele alır ve düzenlediği program çerçevesinde kent yeni oluşumlara tanıklık eder. Bu bağlamda en önemli yapılandırmalarından biri de ‘milletlerin’ Osmanlı vatandaşı sayılmaları husuydu. Bu bağlamda İstanbul’un fethiyle Fatih farklı din gruplarına mensup kişileri dini liderleri başkanlığı etrafına toplamayı öngördü. İstanbul’da fetihten önce yaşayan kimliklerin günlük yaşamlarını sürdürebilecekleri ve dini vecibelerini yerine getirebilecekleri ve boş bulunan Patriklik makamına kendi din ve geleneklerine bağlı olan bir Patrik seçilmesini uygun görür. Bu grublardan Rum’ların dini lideri olarak Gennadios Patrik seçilir. Bu program çerçevesinde Ermeni Patrikhanesi de Fatih tarafından 1461 yılında kurularak Bursa metropoliti Patrik olarak İstanbul Ermeniler’inin dini lideri olur. İstanbul’da yaşayan Latinler ‘millet’ olarak teşkilatlandırılmadılarsa da zamanla çoğalınca 1656’da İstanbul’da yaşayan cemaat için de bir piskoposluk kurdular. Tüm bu gelişmelere paralel olarak fetihten sonra Bizans dönemine ait olan bazı dini mekanların camiiye dönüştürülmesinin yanısıra burada yaşayan halkın dini gereksinimlerinin devam etmesi için gereken dini mekanların varlığını sürdürdüğü bilinmektedir. Fetihten sonra İstanbul’u ziyaret eden seyyahlardan tespit edildiği üzere de varlığını sürdüren bu kiliselerin Osmanlı döneminde inşaat faaliyetleri bazı kurallar çerçevesinde gerçekleştiriliyordu. Kurallar bir takım sınırlamalar ve yasaklamalar getireceği bilinmektedir. Hıristiyanların yeni kilise inşaa etmeleri yasak olmakla birlikte eski kiliselerin onarımı da bir takım izinlere bağlıydı. Onarım yapılırken eski malzeme kullanılması, eklenti yapılmaması hususu, kubbe uygulaması veya kurşunla kaplanması gibi kurallar çerçevesinde gelişen bir süreç söz konusuydu. Tabii ki bu varlığını sürdüren kiliselerin deprem, yangın gibi çeşitli nedenlerle tahrip olmasına neden oldu. Bu uygulamalar bazı dönemlerde hafifletilmesi söz konusu olsa bile en radikal değişim ondokuzuncu yüzyılda gerçekleşti. Islahat ve Tanzimat fermanlarıyla birlikte Hristiyanların elde ettikleri hak ve imtiyazlar çerçevesinde onarım ve yeni kilise inşaa etme olanağı doğdu. İstanbul’da Hristiyanların yoğun bir inşaat faaliyeti başladı ve bu hareketlilik dünya kenti İstanbul’un değişen fizyonomisine büyük bir kültürel miras bıraktı. Günümüzde İstanbul’da yaşayan Hristiyan nüfusuyla tezat oluşturan bir kilise yoğunluğuyla karşı karşıya olduğumuz bir gerçektir. Her birinin kendi tarihsel gelişimi olan, hikayesi olan kendine özgün mimari üslübu olan farklı Hristiyan mezheplerine ait kiliseler kentin asırlardır sürdürdüğü kozmopolit dokusuna değer katmaktadır. İstanbul’daki Hristiyan kiliselerini sıraladığımızda en yoğun sayıda Rum Ortodoks Kiliseleridir. Manastır kiliseleri dahil Fener Rum Ortodoks Patrikhanesine bağlı farklı metropolitliklere ait 84 yapı yer almaktadır. Bu kiliselerin dışında Kudüs Patrikliğine bağlı 3 kilise, Sina Başpiskopoluğuna bağlı 1 kilise bulunmaktadır. Türk Başpiskopoluğuna ait kiliseler 3 , müessese kilisesi olarak 2 ve özel kilise olarak 1 yapı listelenir. Ermeni Ortodoks cemaatinin sahip olduğu Ermeni Ortodoks kilise sayısı 33, mezarlık kiliseleri 13tür. Ermeni Katoliklere at kilise sayısı 12, Ermeni Protestan 4 olarak belirlenir. 1 Bulgar Ortodoks kilisesi, 3 Rus Ortodoks Kilisesi, 1 Süryani Ortodoks, 1 Keldani kilisesi yer alır. Latin Katolik kilise sayısı 7, protestan kilisesi 7 olarak sayılmaktadır. Görüldüğü üzere sayıları 200 yaklaşan kiliseleri kitabın temellendirdiği İstanbul’un 100 kilisesi çerçevesinde oluşturmak için başvurulan kriterler olmuştur. Bir bütün olarak bakıldığında her yapının bir değer olduğu ve kendi özgün çerçevesini oluşturduğu bir gerçektir. Kitapta ele alınan kiliselerdeki önemli kriterlerden biri bağlı olduğu mezhep için Patrikhane veya baş kilise gibi yüklenmiş olduğu görev olmasının yanısıra, Bizans dönemine kadar uzanan tarihsel geçmişi, konumlandığı mahallenin sosyo-kültürel yapısı, yeni gelişen ve zenginleşen boğaz gibi mahallelerde yapılanma biçimi önemli özellikler olarak belirlenmiştir. Tüm bunların yanısıra çoğu ondokuzuncu yüzyılda yapılmış olan bu kiliselerin batılılaşmayla birlikte kubbe mimarisinin yeniden yapılanışı, kiliselerde uygulanan mimari üslüp ve karakteristik ve tüm bunlar çerçevesinde anıtsallık gibi kriterler çalışmanın sistematiğini oluşturmuştur. Özellikle çalışma, gözler önünde olan anıtsal kiliselerin bir kez daha vurgulanmasının yanısıra mahalleler arasında yapılaşmaya yenik düşmüş ve gizli kalmış bu anıtları keşfetmek açısından yarar sağlamaktadır. Bu keşif İstanbul’un kültürel yapı zenginliğini kavramamıza yardımcı olacaktır.
1.AYİOS YEORGİOS KİLİSESİ
Fener bölgesinde, Sadrazam Ali Paşa Caddesinde bulunmaktadır. Rum Ortodoks Patrikhane Kilisesi olarak bilinir. Ayios Yeorgios Kilisesi Rum Ortodoks Patrikhane kilisesi olması açısından gerek İstanbul kenti ve bu platformda gerekse Fener Patrikhanesine bağlı bütün dünya Rum Ortodoksları için önemli bir konuma sahiptir.
İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet Rumlara patrik seçmeleri için müsaade vermiş ve bir Sinod toplantısı sonucunda Gennadios patrik seçilmiştir. Seçimden sonra Patriği huzuruna çağıran Fatih Sultan Mehmet : ‘Huzur-ı kalb ile Patriklik makamını işgal eyle, İhtiyacın oldukça dostluğumuza ve himayemize mazhar olacaksın ve seleflerin kadar imtiyazlara malik bulunacaksın.’ diye hitap ettikten sonra Patriği büyük merasimle ilk Partiklik kilisesi olan Fatih Camiisinin yerinde bulunan Havarium kilisesindeki Patriklik makamına göndermiştir.
Ayios Yeorgios kilisesi günümüzde Rum Ortodoks Patrikhanesinin bulunduğu, yüksek duvarlarla çevrili bir kompleks içinde yer alır. Batısında yer alan merdivenlerle kilisenin bulunduğu avluya ulaşılır. Avlunun kuzey batısında Rum Ortodoks Hıristiyan halkının vaftiz törenlerinde vaftiz edilen kişiye sürülen ve ‘Hıristiyanlığa geçiş simgelerinden’ olan ‘Ayion Miron’un (Kutsal Yağ) hazırlandığı mekan bulunmaktadır. 500 farklı bitkiyle hazırlanan ve litürjilerde kullanılan kutsal yağ hazırlandıktan sonra Rum Ortodoks Patrikhanesine bağlı olan tüm baş piskoposluklara Fener Rum Ortodoks Patrikhanesinden dağıtılır. Avlunun güney ve güney batısında Patrikhanenin çalışma ve yaşam birimleri bulunur. Doğu bölümünde kütüphane, restorasyon atölyesi ve Ayios Haralambos’a ait ayazma yer alır.
Günümüzdeki Fener’deki Ayios Yeoryios kilisesinin inşaa tarihinin batıdaki narteksde yer alan kitabeye bağlı olarak 1836 yılına tarihlendirildiğini görmekteyiz. Nartekte bulunan yazıtta (1835 -1940) tarihleri arasında Patrik’lik görevinde bulunan VI. Gregorios tarafından inşaa edildiği yazılmaktadır. Kitabedeki önemli diğer bir bilgi de günümüz kilisesinden önce yine aynı adlı Aziz’e ithaf edilen bir kilisenin varlığıdır. Fener bölgesine taşınmadan önce kurulduğu tarihten itibaren birçok kez yer değiştirmiş olan Patrikhane ve kilisesi 1600 yılında günümüzde bulunan bölgeye, Fener’e taşınmıştır. Daha önce burada bulunan bir manastır yapısının onarımından sonra 1603 tarihinden itibaren kullanılmaya başlanmış, ancak günümüzdeki boyutlara ulaşıncaya dek bir çok kez onarım görmüş ve köklü değişikliklere uğramıştır. İlk onarım 1612-1620 yıllarında patrik olan II.Timotheos tarafından 1614 yılında, bir diğer onarım 1694-1702 tarihlerinde patrik olan II.Kallinikos döneminde gerçekleştirilmiştir. 1700 - 1720 yılları arasında bölgede meydana gelen büyük yangınlar sonrasında yapının yeniden inşaası söz konusu olmuş ve yan arazide bulunan evlerin arsası alınarak (1716-1726) ve (1732-1733) tarihleri arasında Patrik olan III.İeremias tarafından 1720 yılında yapı yeniden inşaa edilmiştir. 1738 yılında meydana gelen bir yangın sonucu tekrar kilise tahrip olmuş ve bu dönemden itibaren 1836’daki günümüz kilisesi yeniden inşaa edilene kadar birçok kez onarım geçirmiştir. 1836 da inşaa edilen kilisenin 1720 yılındaki eski yapının genişlik ve uzunluk boyutları aynen korunmuş ancak bina daha yükseltilerek günümüz boyutlarına erişmiştir.
Ayios Yeorgios Kilisesi doğu – batı doğrultusunda, üç nefli bazilikal plan tipolojisine sahiptir. Yapı malzemesi kaba yonu taş ve tuğla, batı dış cephesi düzgün kesme taş konstrüksyondur. Yapının dış cephesi tezyinatsız olup, aksta üst bölümünde çift başlı kartal motifi yer alır. Batıdaki dış cephede bulunan üçgen alınlığın ortasında bir haç motifi bulunur. Orta bölüm dışta cephede yan bölümlerden daha yüksek olmak üzere çift meyilli bir kırma çatıya sahip olup yan bölümler tek meyilli çatı sistemiyle sona erer. Doğuda üç bölümlü apsis, batıda dikdörtgen planlı bir narteks bulunmaktadır. Doğuda orta ve güneyde bulunan apsis çıkıntısı yarım yuvarlak, kuzeydeki kare planlıdır. İç mekanda naosu yan neflerden ayıran yedişer sütun bulunur. Sütun başlıkları Dor üslubunda düzenlenmiş olup sütunlar birbirlerine yarım yuvarlak kemerlerle bağlıdır. Avludan batıdaki nartekse giriş, dor sütun başlıklarıyla sona eren ve birbirine yarım yuvarlak kemerlerle bağlı bir kompozisyon oluşturan kapıdan giriş sağlanır. Sütunlu ve kemerli kompozisyon kapının iki yanında ikişer pencereyle tamamlanır. Narteks örtü sistemi çapraz tonozdur. Nartekste ahşap ceviz ve fildişi yapımı para bağışının yapıldığı bir ‘pangarion’ ve kilisenin atfedildiği Azizin ikonasının yerleştirildiği bir ikonostasion ve ikonaların yer aldığı küçük boyutlardaki ikonostasionlar yer alır. Naosda orta nef yan neflerden daha geniş olup ortada nervürlü beşik tonoz örtü sistemi kullanılmıştır. Ortadaki tonoz kuzey – güney yönünde kesişir ve birer haç tonoz meydana getirir. Güneydeki diakonikon ‘Pammakaristos’ parekklesionu olarak, kuzeyde yer alan bölüm ‘Üç Kilise Bilgini’ne ayrılmıştır. Bema ve apsisi naostan ayıran templon veya anıtsal ikonostasion ahşap varak olup zengin bir tezyinata sahiptir. İkonostasiondaki ikonalar kanonik sıraya bağlı olarak yerleştirilmiştir. Güney bölümünde Pammakaristos parekklesionuna ayrılan bölümde Ortodoks kilisesinin üç Azize’sinin Ayia Euphimia, Ayia Solomoni ve Ayia Theophanou’nun tabutları bulunmaktadır. Ana nefte kuzey doğu ve kuzey batıda mugannilerin ilahi okudukları sedef ve ahşap yapımı analogionlar yer alır. Analogionların Heybeliada’daki Kamariotissa manastırından buraya onsekizinci yüzyılda nakledildikleri bilinmektedir. Kuzey batıdaki üçüncü sütunun bulunduğu kısımda ambon bulunmaktadır. Ana nefin güney doğu kısmında analogionun hemen yanında despotikon yer alır.
Yapının inşaa edildiği dönemin ana karakteristiği olan eklektik üsluba sahip olmakla birlikte, doğuda neo-bizans etkileri, batı cephesinde kullanılan erken rönesans eğilimine gönderme yapılarak bahsi geçen eklektik mimari üretimi söz konusu olmuştur.
2.AYİA TRİADA KİLİSESİ
Taksim, Beyoğlu Meşelik Sokakda buunmaktadır. Yapı Kutsal Üçlü’ye ithaf edilmiştir. Daha önce mezarlık olarak kullanılan arsanın 1865 yılındaki kolera salgını yüzünden buradaki arsaya gömü yasaklanmış ve mezarlık Şişli’ye nakledilmiştir. Bu bölgeden başlayıp Pangaltıya kadar olan bölüme ‘Champs des Morts’ (Ölüler Tarlası) adı verilmekteydi. Kilisenin bulunduğu sokağın adı Rum Kabristan Sokağı olarak bildirilmekteydi. Mezarlık nakli gerçekleştikten sonra burada kilise inşaasına izin alınmış ve 1867 yılında kilisenin temelleri atılmıştır. Kilisenin ilk mimarı Potessaros olup 1876-1879 yıllarında yapı mimar Vassilaki İonnidis tarafından tamamlanmıştır. Yapının narteksinde yer alan yazıta bağlı olarak mimar olan Vasilaki Efendi İoannidis adının bildirilmesinin yanısıra, Yeorgios Zarifis, E.Eugenides, Stefanoviç Skilistsis ve G.Koronaios gibi kimliklerin yapının inşaası için yardımda bulundukları ifadesi yer almaktadır. Kilisede çalışmış ustalardan ikonograf Sakelarios Maglis ve baş heykeltraş Aleksandros Krikelis’tir.
Yapı, etrafı yüksek duvarlarla çevrili geniş bir avlu içinde yer alır. Kuzey ve kuzey batısında yönetim birimleri ve sosyal yaşam birimleri bulunmaktadır. Doğu-batı ekseninde olan kilise kare içinde haç planlı kubbeli bir plan şemasına sahiptir. Kilisenin yapım malzemesi düzgün kesme taştır.
Batıdaki girişe altı basamaklı mermer merdivenle ulaşılır. Birbirlerine kemerlerle bağlı dört tam, iki yanda birer gömme sütun kompozisyonu dikkati çeker. Doğu ve batı cephesinde üçgen alınlıklarda gül pencereler dikkati çeker. Kare kesitli çan kuleleri dört sütunun bulunduğu iki bölümlü bir düzene sahiptir. Narteksin kuzeyinde ayazma girişi yer alır. Narteksin kuzeyinden kuzey çan kulesine çıkılmaktadır. Güneyinde yer alan kare bir kapı ile gynekeiona ve güney çan kulesine çıkılan bir mekan yer alır. Bu mekan bir oda şekline dönüştürülmüştür.
Naosta yan nefler, kuzey ve güneyde ikisi filayaklarına gömme kare kesitli, diğer ikisi tam sütun ile ana neften aynlmaktadır. Sütun kaideleri sekizgen olup sütun tabanlarının kesiti aynı özellikleri taşır. Sütun başlıkları korinttir. Başlık üzerindeki abakus kare kesitlidir. Sütunlar birbirlerine kemerlerle bağlıdır. Kilisenin kuzey ve güneyindeki duvarlarda yukarıda bahsi edilen dörder tane kare kesitli gömme sütun yer alır. Aynı simetrik yaklaşım naos batı duvarında tekrarlanır. Kubbe kasnağında oniki yarım yuvarlak kemerli pencere yer alır. Apsisin kuzey ve güneyindeki diakonikon hücreleri payelerle ayrılmıştır.
Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında inşaa edilmiş olan yapı, neo-gotik cephesi, kubbe yapısındaki bizans canlandırmacılığı, ortaçağ tarzında pencereleri neo-klasik çan kulesi ile eklektik mimarinin İstanbul kentindeki en seçkin örneklerinden biridir. Özellikle Ayia Triada kilisesinin anıtsallığının yanısıra Taksim bölgesindeki merkezi konumu seçkinliği pekiştiren bir diğer unsurdur.
Naosun batısında yer alan narteksin üzerinde gynekeion bulunmaktadır. Gynekeion yarım yuvarlaktır. Güney ve kuzeye doğru girintili olarak devam eder. Güney batısındaki taş merdivenle yukarı ulaşılır gynekeion bu kez ahşap bir merdivenle çatıya çıkışı sağlar.
Yapı İstanbul'daki Rum Ortodoks kiliselerinin eklektik üslüpta inşaa edilmiş Tanzimat sonrasında inşaa edilmiş olan anıtsal ve kubbeli çarpıcı örneklerinden biridir.
3.AYİA TRİADA KİLİSESİ
Kadıköy, Caferağa Hacı Şükrü Sokakda bulunmaktadır.1905 yılında Patrik III. İoakim ve Kadıköy Metropoliti Yermanos döneminde inşaa edilmiştir. Metropolit, kilise bahçesinin kuzey batısına gömülmüştür. Yapının mimarı G.Zahariadis ve Belissarios Makropoulos’tur.
Kilise geniş bir avlu içinde yer alır. Avluya giriş batı ve güneyden gerçekleşir. Kilisenin kuzey batısında kilise bekçisinin yaşam birimi bulunmaktadır. Yapı doğu-batı ekseninde, kare içinde haç plan şemasına sahiptir. Ana mekan kubbe ile örtülmüş olup, yüksek bir kasnak üzerine oturmaktadır. Kubbe, pandantiflerle ana mekana geçişi sağlamakta ve dört kare kesitli pil paye üzerine oturmaktadır. Kubbeyi dört yandan birer yarım kubbe destekler. Kuzey ve güneydeki yarım kubbeler pandantiflerle, ana kubbe ağırlığını kuzey ve güney kilise duvarlarına doğru dağıtır; doğu ve batıdaki yarım kubbeler ise köşelere birer pandantifle kubbenin ağırlığını bu kez doğu ve batıdaki payelere aktarırlar. Yan neflerde örtü sistemi çapraz tonozdur. Batıdakı kare planlı narteks örtü sistemi düz, bemada yer alan apsis içten ve dıştan yarım kubbe ile örtülmüştür. Bemadaki postoforion hücreleri yarım kubbe ile örtülüdür. Dış cephede yapının köşelerinde, yuvarlak kemerli çan kuleleri yer alır. Batı cephesinde kilise sütunçelerle hareketlendirilmiştir. Kuzey ve güney cephesinde görülen pencerelerde çeşitli geometrik motifler yer alır. Doğu cephede apsis yarım yuvarlak bir çıkıntıya sahiptir. Kilisenin yapım malzemesi düzgün kesme taştır. Girişe sekiz basamakla ulaşılır. İki tam, iki gömme sütunla birbirine bağlı kemerlerden oluşan bir kapı kompozisyonu yer alır. Sütun başlıkları palmiye motifli ve volütlüdür.
Narteks güneyinde Ayia Ekaterini ayazması yer alır. Naosta payeler birbirlerine yuvarlak kemerlerle bağlıdır. Kilisenin güney duvarındaki haç kolu doğu ve batıda birer gömme paye ile belirmektedir. Apsis yarım kubbesinde Platitera Meryem tasvir edilmiştir. Kuzey ve güneyde postoforium hücreleri görülmektedir. Mermer ikonostasion bemaya üç giriş sağlar. Yuvarlak kemerlerle bölümlere ayrılmış, kemerler birbirine gömme kompozit başlıklı sütunçelerle bağlıdır. Mermer ambon, kubbeyi taşıyan kuzey-batıdaki payenin önünde yer alır. Demet başlıklı bir sütunun taşıdığı ambon üzerinde dört İncil yazarı tasviri yer alır. Despot koltuğu, güney-doğudaki paye önünde görülmektedir. Despot koltuğunun iki kenarında aslan heykelleri mevcuttur. Pandantiflerde dört incil yazarı tasvir edilmistir. Yarım kubbe pandantiflerinde seraphim tasvirleri yer alır. Kubbede Pantokrator İsa tasviri görülmektedir. Doğudaki yarım kubbede Ayia Triada tasviri yer alır.
Kadıköy'deki Ayia Triada kilisesi neo-bizans, neo-rönesans etkisinin egemen olduğu bir tasarımla inşaa edilmiş olup tüm yapı iç ve dış mekan temelinde ele alındığında eklektik üslubundadır. Kilise İstanbul Anadolu bölgesinin anıtsal ve mimari açıdan özgün yapılarından biri olmasının yanısıra Kadıköy metropolitliğiyle aynı bölgede yer alır.
4.PANAYİA EVANGELİSTRİA KİLİSESİ
Dolapdere, Hacı İlbey Sokakda bulunan yapıdır. Kilise Meryem’in Melek Gabriel tarafından İsa’yı doğuracağını ‘Müjdeleniş’ine ithaf edilmiştir. Bugünkü yapının yerinde ahşap konstrüksyon bir başka kilisenin varolduğu ve yapının "tahta kilise" olarak anıldığı ifade edilir. Daha geç devirde bugünkü taş konstrüksyon kilisenin yapımına Patrik II. İoakim (1873- 1878) zamanında 1877 yılında başlanmıştır. Yapı çalışmaları mimar Petrakis Mimaridis gözetiminde gerçekleştirilmiş ve ekonomik problemler nedeniyle onaltı senede bitirilmiştir. 1893 yılında inşaatı biten yapının ibadete açılması bir sene sonra gerçekleştirilmiştir. Kilisedeki ilk ayin Patrik 8. Neofitos (1891 -1894) döneminde 27 Kasım 1894 yılında düzenlenmiştir. Batıdaki narteksin naosa giriş kapısının üzerinde yapım tarihi belirtilmiştir.
Kilise bir avlu içinde bulunmaktadır. Avlunun kuzeyinde "Panayia Theotokos" adlı ayazma güney batısında kilise toplantı binası ile yazıhaneler bulunmaktadır. Kilise yapı malzemesi düzgün kesme taş, yer yer kaba taş, köşelerde ve batı cephesinde blok taşlardan inşaa edilmiştir. Kilise doğu-batı ekseninde kapalı Yunan haçı plan şemasındadır. Batıda narteks, doğuda üç bölümlü apsis çıkıntısı yer alır. Ana mekan örtüsü kubbedir. Kubbe pandantiflerle naosa geçişi sağlar. Kubbenin batısındaki örtü sistemi haç tonoz, iki yanda küçük kubbelerdir. Bu kubbeler batıda yuvarlak kemerler ile gynekeionun ikinci katı ile birleşir. Naos mekanının yanındaki haç kollarında kubbenin kuzey ve güneyindeki çatı örtüsü çapraz tonoz, doğuda beşik tonoz, iki yanında batıdaki kompozisyon tekrarı ile kubbecikler yer alır. Kuzey ve güney haç kollarının örtü sistemi çapraz tonozdur. Dışta üç bölümlü yarım kubbe ile örtülü apsis, iç mekanda yanda diakonikon hücreleri beşik tonoz örtü sistemine sahiptir. Dikdörtgen planlı narteks tavan örtüsü düz ahşaptır. Kuzey batı ve güney batıda baldaken şeklinde kare kesitli çan kuleleri yer alır. Kilise cephelerde kademeli olarak yükseltilmiştir. Batı cephesinde iki çan kulesinin ortasında üçgen alınlıklı kule yer alır. Yapı üzerinde dişli friz pencereler arası kompozit sütunçeler, palmet ve haç motifleri yapıyı hareketlendirmektedir. Narteks kuzey ve güneyde birer duvar ile ayrılarak kare mekanlar oluşturulmuştur. Bu mekanlardaki merdivenler gynekeiona çıkış verir. Naosda kubbe pandandifleri, yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanan dört payeye dayanmaktadır. Bu payelelerden batıdakiler yuvarlak kemerlerle kilisenin kuzey ve güney duvarlarına bağlanır. Paye başlıkları, kare kesitli bir ekinus ve abakustan oluşur. Nişin altında yuvarlak kemer içinde sivri kemerli pencereler yer alır. Ana mekandan haç kollarına geçiş yuvarlak kemerlerle gerçekleştirilmiştir.
Dolapdere’de yer alan kilisenin, erken neo-gotik özelliklerinin egemen olduğu Tanzimat sonrasında inşaa edilmiş, çan kuleleriyle özgün mimarisiyle kentlilerin dikkatini çeken İstanbul’un önemli bir yapısıdır.
5.PANAYİA MOUHLİOTİSSA KİLİSESİ
Fener, Tevkii Cafer mahallesi, Firketeci sokakda bulunan yapıdır. Özellikle topografik konumu ile uyum içinde olan yapının kırmızı sıvalı rengi nedeniyle yanında bulunan Fener Rum Lisesiyle uyum içindedir. Kilise Meryem Ana’ya ithaf edilmiştir. Moğol Kilisesi ve Kanlı Kilise olarak da bilinen yapının VIII. Mihail Paleologos'un kızı Maria Paleologina tarafindan 1261 yılında inşaa ettirildiği bilinmektedir. Moğol Hanı Hulagu Han’la evlenmek üzere ülkesinden yola çıkan Paleologina, Hulagu Han’ın ölümü üzerine Han’ın oğlu Abaka Han’la evlenmeye hazırlanırken bu kez de Abaka Han öldürülür ve prenses ülkesine geri dönmek zorunda kalır. Kilise bu nedenle ‘Moğol Kilisesi’ ve ‘Kanlı Kilise’olarak da bilinir. Daha önce burada varlığı bilinen manastırın büyük bir olasılıkla Latin’ler tarafından tahrip edildiği ifade edilir. Maria Paleogina civarda bulunan bağları, evleri satın almış ve buraya bir kadınlar manastırı kurmuştur. Buraya kitap ve değerli eşyalar hibe etmiş ve tüm varlığını bu manastıra vakfetmiştir. Marina Palelogina öldükten sonra tüm mirasının yönetimi manastır yararına olmak suretiyle damadı İsakios Paleologos Asanis’e bırakılmış fakat kendisi bunu kendi yararına dönüştürerek manastıra yardım etmemiş olduğu belirtilir. Burada inşaa edilen yapının 1266 yılında büyütüldüğü ifade edilir. Fetihten sonra Fatih Sultan Mehmet yapının onarılması için Hristodoulos adlı kalfayı görevlendirmiştir. Kilisenin onyedinci yüzyılda oluşan yangınlardan dolayı tahrip olduğu ve bu bağlamda bir çok kez onarım gördüğü ve özgün tipolojisinden uzaklaştığı görülmektedir.
Doğu -batı eksenindeki kilisenin yapı malzemesi kaba yonu taş ve tuğla olup üzeri sıvalıdır. Kilise mimarisi ortada yüksek kasnaklı kubbe ve dört yarım kubbenin oluşturulduğu bir yapıdır. Yonca plan şemasına sahip yapıda yapılan değişiklikler nedeniyle özgün şemasından uzaklaştığı dikkati çeker. Kilisenin güney batısında baldaken tipinde çan kulesi yer alır. Yapının batısı ve güney bölümüne ek yapılarak büyütülmüştür. Ana naosta yüksek kasnaklı kubbe ve ona bağlı yarım kubbeler yer alır. Bu kompozisyon aşağıdaki payelerle kuzey ve güneyde bir nef oluşturur. Yapı batıda narteks, doğuda kuzeye doğru yönelen apsis yer alır. Naos dikdörtgen planlı olup, asimetriktir. Naosun güneyi basamakla yükseltilmiş; son paye üzerine gynekeion planlanmıştır. Avlunun batısından nartekse girilmektedir. Narteksin doğusundan ortada aksta yer alan kapı ile naosa girilir.İkonostasion, ambon ve despot koltuğu bitkisel çiçek motifleri ile bezenmiştir.
Dostları ilə paylaş: |