İstanbul’un 100 KİLİsesi



Yüklə 466,95 Kb.
səhifə9/10
tarix03.01.2019
ölçüsü466,95 Kb.
#89471
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10

Kilise bir basamakla avluya açılmaktadır. Yapının ana girişi anıtsaldır. Giriş kare payelerle vurgulanmaktadır. Kilise kaba yonu taşla inşaa edilmiştir. Payeler düzgün kesme taş konstrüksyondur. Batıdaki narteks üç bölümden oluşmaktadır. Naos üç nefli haç plan şemasındadır. Nefler birbirinden üzeri sütun başlıklara sahip sütunlarla ayrılmaktadır. Örtü sistemi çapraz tonozdur. Doğuda apsis yer alır. Apsis yarım yuvarlağı yarım kubbeyle örtülmüştür. Kilisenin dış cephelerde, yarım yuvarlak kemerli pencereler ve anıtsal giriş hareketliliği dışında ve iç mekanda sade bir tezyinata sahip olduğu gözlemlenir.
71.SURP GARABET KİLİSESİ

Kilise Bağlarbaşı Vasiyet sokakda bulunmaktadır. Bağlarbaşı Ermeniler’in onaltıncı yüzyıldan itibaren yaşadığı bir yerleşimdir. Onsekizinci yüzyılda Aram adında bir tüccar buradaki geniş toprağı mezarlık olarak kullanılmak üzere satın almıştır. Bu nedenle burada Ermeni cemaatinin ileri gelenlerinin defnedildiğini görmekteyiz. Burada Ermeni harfleriyle Türkçe yazılmış olan yazıt metinlerinin aktarıldığı ve bunlardan birinin kabadayı Balıkçı Mosik’e ait olduğunu bildiren Pamukçiyan bir kavgada bıçaklanan Mosik 5 Eylül 1840 yılında yazılmış olan metinde: ‘Kimse demesin ki benim, Ben söyledim ki benim, Hem kim ki derse benim, Olur nice ki benim’yazar. Surp Garabet Kilisesinin bulunduğu bölgenin Ermeniler’in önemli bir kültür merkezi olduğu bildirilir. Buna bağlı olarak 1719 ve 1920 yıllarında İstanbul’daki ilk Ermeni ruhban mektebinin buradaki kilisenin yanına açıldığı ifade edilir. Kilisenin karşısında da Kudüs Ermeni rahiplerine ait bir manastır varlığında söz eden Pamukçıyan buradaki manastırın yanında büyük bağların olduğunu belirtir. Manastırın mülkü olan bağların Bağlarbaşı Ermeni Mezarlığına kadar uzandığı ve bu bağlarda kurulmuş olan yerleşime de ‘Vank (manastır) Bağı’ adının verildiğinden söz edilir.

1555 yılında varlığı bilinen bir ahşap kilisenin yerine 1617 yılında inşaa edilen kilisenin Sarkis Kalfa adlı bir mimara yaptırıldığı bilinmektedir. Üsküdar’ın ilk Ermeni sakinleri olan Van ve Muş’lu ustaların inşaat sürecinde yer aldığı bildirilir. Günümüze ait olan yapı ise 1838 de daha sonra yanan yapı tekrar 1888 yılında kagir yeniden inşaa edildi. Yapı kaba yonu taş konstrüksyondur. Yapının özellikle batı cephesi sık sık tekrarlanan dikdörtgen pencere kompozisyonuyla dikkati çeker. Ortada bulunan pencereler cephede sütun ve payelerle hareketlendirilmiştir. Dışta çift meyilli çatı sistemine sahip olan yapının batı cephesinde kuzey ve güneyinde bulunan çan kuleleri yapıya dinamik bir görüntü sağlar. Çan kuleleri kesme taş olup üç kademeli baldaken formunda tasarlanmıştır. Doğu-batı eksenindeki yapının batısında dikdörtgen planlı bir narteks yer alır. Narteksin kuzey ve güneyinde galeriye çıkış veren merdivenler görülmektedir. Doğuda üç bölümlü apsis bulunur. İç mekanda yarım kubbeyle örtülü apsisin kuzeyine vaftiz bölümü ve şapel, güneyinde mugannilere ait olan mekan bulunur. Doğudakki mekan kompozisyonları dışarıda basık kubbe sistemi uygulanmıştır. Yapının plan şeması tek nefli bir bazilikadır. Naos iç mekanda beşik tonoz örtü sistemine sahiptir. İç mekanda gömme yarım kemerler ortalarında kilit taşları, kompozit başlıklı gömme sütunlar kuzey ve güney kilise duvarlarında önemli tezyin ögeleri olarak yer alır. Yapının özellikle iç mekanda bulunan demir kapı konstrüksyonundaki işçilik dantel gibi incelikli işlendiği görülmektedir.
72.SVETİ STEFAN KİLİSESİ

Haliç’de Fener bölgesinde en dikkat çeken yapılardan biri olarak yükselen Sveti Strfan Kilisesi Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi yakınındadır. Özellikle ondokuzuncu yüzyıldan önce de İstanbul’da yaşayan Bulgarların bir hayli kalabalık olduğu bilinmektedir. Ondokuzuncu yüzyıl öncesinde Fener Rum Ortodoks Patrikhanesine bağlı olan Bulgar’ların millileşme hareketi sonucunda Patrikhane’den ayrılmak ve bağımsız ve milli bir Bulgar Kilisesi kurmak istemeleri buradaki yapının da yükselmesine neden olan faktörlerden biri olarak bilinir. Bulgar milliyetçiliğinin gelişmesi halinde Fener’le olan ilişkilerinin sarsılacağını va aynı zamanda politik otoritelerine de bir tehdit unsuru olacağını düşünen Osmanlı yönetimi önce kilisenin yapılmasına izin vermese de sonunda Bulgarlar kiliseyi inşaa etme izni almışlardır. Bulgar cemaatinin önderlerinden olan Stefan Bogoridi kendi dillerini kullanarak ayin yapmalarının önemini ifade ederek almış olduğu arazi üzerinde önce bir papaz evi yapımı izni alındı. Arazi üzerinde ahşap bir yapı inşaa edildi. Böylece Fener Rum Patrikhanesinden ayrılarak 27 Şubat 1870 yılında Sultan Abdülaziz’in izniyle Bulgar Eksarhlığı kuruldu. İlk yapılan yapının ahşap olması nedeniyle daha büyük kagir bir yapı yapılması kararlaştırıldı. Buradaki zeminin uygun olmaması sonucunda hafif ve dayanıklı bir demir iskelet yapımı öngörüldü. Yapının projesini Ermeni mimar Hovsep Aznavour gerçekleştirdi. Kilisenin yapılış öyküsü de oldukça ilginçtir. Kilisenin yapılmasını istemeyen Osmanlı otoritesi sonunda ‘kiliseyi bir ay içinde inşaa ettikler taktirde izin vereceklerini’ belirtmişler. Bu nedenle yapı dökme demir olarak parçaları 1892 yılında Waagner firması tarafından Viyana’da hazırlanıp Tuna nehrinden ve Karadeniz’den taşınarak İstanbul’a getirilmiştir. Kilisenin 1898 yılında ibadete açıldığı bildirilir.

Kilise deniz kenarındaki konumu açısından nem ve rüzgardan dolayı etkilenmektedir. Doğu-batı eksenindeki demir konstrüksyon yapı üç nefli plan şemasına sahiptir. Doğudaki apsis dışta hafif köşegen bir profil çizmektedir. Nefleri birbirinden ayıran sütunlar demir konstrüksyon olup, başlıkları akantus yaprakları üzerinde barok detaylar içermektedir. Doğuda yer alan apsis önünde ikonostasion yer alır. Yapının iç mekanında gotik örtü sistemlerindeki çapraz tonoz etkileri gözlemlenir. Kilisenin iskleti çelik kostrüksyon olup saç ve döküm levhalarla kaplandığı dikkati çeker. Batıda yükselen çan kulesi neo-barok detaylar içerir. Yapının kuzey ve güneyinde doğuya doğru yer alan üçgen sivri kemerli bölümler ana mekandar daha yüksektir. Cephelerdeki pencere kompozisyonları ince uzun yarım yuvarlak kemerle bölünmüş üzerlerinde yuvarlak pencerelerle tamamlanan tasarımlardır. Yapıda etkin bir rol oynayan neo-gotik mimari üslübu kule ve iç mekanda yer alan neo-barok detaylar nedeniyle eklektik bir yapıya sahip olduğu ifade edilebilir. Yapının inşaa sistematiği açısından mimarlık tarihinde önemli bir konuma sahip olduğu bilinmektedir.

73.SAINT ANTOINE KİLİSESİ

İstanbul’un en görkemli yapılarından olan Saint Antoine Beyoğlu İstiklal caddesi üzerinde bulunmaktadır. Kilisenin bulunduğu yerde daha önce Concordia adlı bir eğlence yerinin tiyatroya dönüştürüldüğü ve 1886 yılında Café Concert adını aldığını ve sonra yıkılıp Saint Antoine kilisesinin inşaa edildiği belirtilir. İlk kez İstanbul’a yerleşimlerini onüçüncü yüzyılda gerçekleştiren Fransisken tarikatına ait olan Katolik kilise 1906 yılında mimar Guilio Mongeri tarafından inşaa edilmiştir. Eduardo da Nari’nin de tasarımda yer aldığı belirtilir. Padua’lı Aziz Antoine adına ithaf edilen kurumun 1725 yılından beri burada olduğu ifade edilir. Günümüz yapısı özellikle yapım malzemesinin rengi nedeniyle dikkati çekmektedir. Yapının inşaatının 1912 yılında tamamlandığı ve ibadete açıldığı bilinmektedir. Kilisenin kuzey ve güneyinde bulunan apartmanların kiliseye gelir getirmesi amacıyla inşaa edildiği belirtilir.

İstanbul’un en büyük Katolik kiliselerinden biri olan yapı tuğla konstrüksyondur. Batıda çok küçük boyutlarda bir narteks yer almaktadır. Latin Hacı plan şemasına sahip olan yapının doğusunda apsis bölümü yer alır. Orta nefteki kapıdan apsis bölümüne kadar yapı 50m. uzunluğundadır. Genişlik 9.80m ve yapı yüksekliği 23m. boyutlarındadır. Kilise aynı zamanda İstanbul içinde neo-gotik mimari üslup detaylarının en iyi gözlemlenebildiği dinsel yapı olma özelliğini taşımaktadır. İç mekandaki örtü sisteminde görülen çapraz tonozlar dışında örtü sistemini taşıyan ve düşey bir şekilde yukarıya doğru uzanan demet sütunlar bu söylemin en iyi ifadesi olarak belirtilebilir. Sütunlar üzerinde yer alan stylize akantus yapraklarına sahip sütun başlıkları yer almaktadır. Yapının ön cephesinin İtalya Toskana bölgesi stilindedir.

74.SAİNT MARİE DE DRAPERİES

İstanbul fethinden sonra 1580 yılında Papa XIII.üncü Gregoire’a İstanbul’da yaşayan Latin cemaat işleriyle igilenen rahip Pierre Ceduilini tarafından yollanan mektuptan Latin Kiliseleri hakkında bilgi edinmekteyiz. Onaltıncı yüzyılda dokuzu Galata-Beyoğlun’da olan oniki Latin kilisesinden söz edilir. Ve bu kiliselerin isimleri zikredilir. Santa Maria Des Draperie bu kiliseler arasında zikredilmektedir. Mumhane sokağında yer alan yapının Draperies adlı bir ailenin kilisesi olduğu bildirilmektedir. 1660 yılında yanan yapının daha sonra tekrar yapılmasına rağmen zapdedildiğini ifade eden Andreasyan’a ek olarak Pamukçiyan bahsi geçen yapının günümüzde Beyoğlu’nda taş merdivenle inilen Santa Maria kilisesinin bir evvelki yapısı 1769 yılından önceki bina olduğunu söyler. Yapı Fransiskenler’e ait bir yapıdır.

Kilise düzgün kesme taş konstrüksyon olarak inşaa edilmiştir. Tek nefli bazilikal plan şemasına sahiptir. Doğu-batı eksenindekiyapının batı cephesi üzerinde ortada bir yarım yuvarlak çerçeve içinde mozaik Meryem tasviri yer alır. Bulutlar içinden çıkan iki melek figürü üzerinde yükseler Meryem batı gerçekçiliğinin özelliklerini taşımaktadır. Eksende yer alan kapı mermer çerçeveye sahip olup sivri kemerli kompozisyonu nedeniyle neo-gotik özellikler taşımaktadır. Kapının iki yanında kapı boyutlarına yakın yarım yuvarlak kemerli pencerelere sahiptir. Kilise cephelerde yarım yuvarlak kemerli pencere açıklıklarına sahiptir. Kilise iç mekanında doğuda apsis yer alır. Apsisteki yarım yuvarlak pencerelerdeki vitraylar dikkati çekmektedir. Kilise iç mekanında beşik tonoz örtü sistemi uygulanmıştır. Kuzey ve güney duvarında gömme yarım kemerler, tonozun bittiği bölümlerlerde bir friz ve iki yanda sütunların bulunduğu üçgen alınlıklarla sona eren nişler kiliseye areketlilik katmaktadır. Beşik tonozun bittiği bölümlerde açılan yarım yuvarlak kemerli pencereler yapıya aydınlık katmaktadır.

75.SAİNT BENOİT KİLİSESİ

Kemeraltı Caddesi Karaköy’de bulunmaktadır. Eremya Çelebi Galata’yı ziyaret ettiğinde Lusavoriç Ermeni kilisesinden sonra Frenk kiliselerinden bahseder. Frenk kiliselerini görmek isteyen yazar iki bostan arasında Frenk milletinin San Benedikto adını taşıyan bir hanesi olduğunu ve Cizvit papazların burada oturduğunu söyler. Rahip Pierre Ceduilini’nin Latin kiliselerini belittiği listede yer alan Saint Benoit’nın ilk başta Cenevizliler tarafından ondördüncü yüzyılda yapıldığını öğrenmekteyiz. Saint marie de la citerne olarak bilinen yapı 1450 yılında Benedict tarikatının eline geçmiş ve Saint Benoit adında bir manastır kurulmuştur. Fetihten sonra burayı terk eden papazlar daha sonra Latin idaresini burada gerçekleştirmişlerdir. Kanuni kiliseyi camiiye çevirmek istemiş fakat daha sonra Fransız kralına bağışlamıştır. 1580 yıllarında rahip Ceduilini’nin ifadesine göre bölgenin daha çok Rum’ların yerleştiği bir bölge olduğundan dolayı buradaki dini törenlere cemaatin çok rağbet göstermediğini söyleyen Pamukçiyan kilisenin 1609 yılında Cizvit tarikatına verildiğini ekler. Tarikat kaldırıldıktan sonra 1783 yılında Fransız Lazaristes papazlarına hizmet etmeye başlamıştır. Kilise günümüzde Saint Benoit Lisesinin bulunduğu komplekste yer alır. Gyllius’tan burada eski bir sarnıcın olduğunu ve papazların buradaki sudan yararlanarak bahçe suladıklarını öğrenmekteyiz. Saint Benoit Kilisesi 1686,1996 ve 1731 yıllarındaki yangınlarda yanmış ve tekrar inşaa edilmiştir. Kilisenin çan kulesi dikkati çeker.

76.KIRIM KİLİSESİ

Kumbaracı Yokuşunda Rus elçiliğinin yakınında yer alan kilise İsa’ya ithaf edilmektedir. Osmanlılar İmparatorluğu’nun İngiliz ve Fransa müttefiki olarak inşaa ettiği kilisenin cemaati oldukça azdır. Kilise 1970 yıllarında cemaati olmadığından dolayı kapanmış fakat daha sonra 1991 yılında Sri Lanka’dan gelen mülteciler nedeniyle tekrar açılmıştır. Murat Belge’ye göre içeride bir dönemler Kırım ve Çanakkale savaşlarından kalma bayrakların yer aldığı ifade edilir. Yazarın anlatımına bağlı olarak Kurtuluş Savaşı sonunda Türkler İstanbul’a girince İngilizler’in İstanbul’dan çekilmesi gerekmektedir. General Harrington Türklerle anlaşarak birliklerin bayrağını buradaki kilisede bırakıp İstanbul’u terketmiştir. Onarımdan sonra bayrakların buradan götürüldüğünü ifade eden Belge günümüzde kiliseye tayin edilen rahip nedeniyle hizmet vermeye devam ettiğini söyler. Kırım savaşında ölen askerlerin anısına yapılan ve günümüzde Anglikan mezhebine ait olan kilise mimari üslubu açısından İstanbul’da özgün örneklerden biri olarak kabul edilebilir.

Kilise yapımı için başvurulan dört farklı mimari projeden en güçlü olanları William Bruges ve George Edmund Street ait olan projelerin olduğu öğrenilmektedir. Projelerden aynı zamanda Londra Adalet Sarayının da mimarı olan Street’in projesi seçilir. 1858 yılında temeli atılan yapının inşaatı 1864 yılında devam eder. 1868 yılında tamamlanan yapı bir avlu içinde yer almaktadır. Doğu –batı eksenindeki yapının batısından büyük bir demir kapıdan giriş sağlanmaktadır. Ana mekana giriş kuzey ve batısında yer alan iki merdivenle gerçekleşmektedir. Yapının çan kulesi kuzey batıda bulunmaktadır. Taş konstrüksyon olan yapının yapım malzemesi Malta’dan getirildiği belirtilir. Dikdörtgen planda inşaa edilen yapının iç mekanda tavan örtüsü çapraz tonozlardan oluşmaktadır. Doğuda yer alan apsis bölümünde ve batıdaki gül pencereler dışında içerde naosda gözlemlenen sivri kemerler, sivri kemerli pencere açıklıkları, çapraz tonozlar neo-gotik detaylar dikkati çeker. Yapının girişinde kuzey ve güneyinde yer alan kuleler sivri külahlarla sona erer. İstanbul’da aynı zamanda Viktoryen neo-gotik stilinde bir örnek oluşturması açısından önemlidir.

77.NOTRE DAME DE L’ASSOMPTİON KİLİSESİ

Moda Cem sokak’da bulunan yapı bir Fransız Katolik Kilisesidir. Modanın gelişmesinde Levanten ailelerin çok büyük bir rol oynadığını söyleyebiliriz. Bu bölgede daha önce yaşayan Rum ve Ermeni ailelerinin yanısıra özellikle ondokuzuncu yüzyılda ve yirminci yüzyıl ortalarında İngiliz, İtalyan ve Fransız kökenli ailelerin buraya yerleşmeye başlamasıyla birlikte ve kentin batılılaşma sürecinde Moda’nın bu anlamda bir mikro örnek semt olmasında etkin olmuşlardır. Bu bağlamda inşaa etmiş oldukları bu L’Assomption kilisesi de bu oluşumun göstergelerinden biridir.

Yapı bir avlu içinde yer almaktadır. 1865 yılında inşaa edildiği bildirilen yapının refah düzeyi yüksek olan Katolik ailelerin desteğiyle inşaa edildiği ifade edilir. Mimarı Giovanni Barberini olarak bildirilmektedir. Doğu- batı eksenindedir. Kilisenin batı cephesi düşey olarak kenarlarda öne doğru çıkıntılara sahiptir. Ortadaki girişde sağ ve solda iki yarım kemerli ince uzun pencere açıklığı yer alır. Kapı iki yanda İon sütun başlıklı gömme sütunla vurgulanmaktadır. Cephedeki bu Yatay bir dişli frizle bu bölümü cephede ikinci kademeden ayırır. Üstteki bölüm çan kuleleri ve ortada yarım yuvarlak bir geniş kemerli alınlıkla sona erer. Kemerli alınlığın iki yanında birer niş yer alır. Batıda yükselen çan kuleleri yapının en dikkat çekici elemanlarıdır. Kare kesitli çan kuleleri üç kademeden oluşmaktadır. Kaide olarak tanımlanabilecek olan ilk kademeden sonra ikinci bölüm cephelerde yarım yuvarlak silmelerden oluşur. Son kademede dört cephede yarım yuvarlak kemerli açıklıklar yer alır. Kulelerin üzeri birer kubbeyle tamamlanır. Yapının diğer cepheleri sadedir. Yapı kubbeli bir yapıdır. Kubbe kasnağındaki pencere açıklıkları yapıyı aydınlatmaktadır. Kubbeden naosa geçiş pandantilerle sağlanır. Birbirlerine yarım yuvarlak kemerlerle bağlı kompozit başlıklı sütunlar örtü kompozisyonunu taşımaktadır. Doğudaki bemada tonoz örtü sistemi uygulanmış bemanın içinde yer alan apsis yarım yuvarlağı yarım kubbeyle örtülmüştür. İç mekan üçgen alınlıklarla sona eren nişler, nişlerin yanlarında yer alan kompozit sütunlar iç mekan dinamizmini yansıtır. Bina mimari üslupsal açıdan dönemin eklektik üslubunu yansıtmaktadır. Kozmopolit kültürün bir ifadesi olan bu semtte görülecek etkili kiliselerden biridir. Kilise Süryani Ortodoksların da dini ayinlerini gerçekleştirdikleri bir yapıdır.

78.SAN PACİFİCO KATOLİK KİLİSESİ

Büyükadada bulunan kilise İstanbul başpiskoposu Brunoni tarafından Büyükada’da bulunan Katoliklerin dini gereksinimlerini yerine getirmek amacıyla inşaa edilmiştir. Osmanlı devletinden 1862 yılında izin alınarak 1865 yılında inşaat çalışmaları başlamış ve yapı 1866 yılında ibadede açılmıştır. Ancak yapıda bulunan yazıtlar farklı tarihleri bildirmektedir. Buradaki bilgilere göre yapının 1885 yılında temellerinin atıldığı ve 1886 yılında ibadete açıldığı bilgisi yer alır. İnşaat için maddi yardımda bulunan İtalyan banker İgnazio Corpi ve eşi Sofia Corpi olarak bildirilmektedir.

Kilise İtalya San Severino’lu Aziz Pacifico’ya ithaf edilmiştir. 1677 yılında Fransisken dini topluluğuna katılan Pacifico ölümünden sonra Aziz mertebesine yükseltilmiştir. Doğu-batı eksenindeki kiliseye ufak boyutlardaki bir geçişten sonra direk giriş sağlanmaktadır. Buradan üst kata geçiş bulunur. Tek nefli dikdörtgen planlı yapı içte zengin bir tezyinata sahiptir. Doğudaki apsis yarım yuvarlağı bir yarım kubbeyle örtülüdür. Kilisenin iç mekanında beşik tonoz örtü sistemi uygulamıştır. Kilisenin dış cephesinde sivri kemerli kapı, gül pencere, sivri ve kademeli tezyinat detayları gibi kompozisyonlar neo-gotik mimari üslubunu yansıtmaktadır. Batıda dış cephede açılan nişlerde heykeller yer almaktadır. Kilise iç mekanında yer alan dinsel resimler, sütun, friz ve diğer ögeler farklı üslupları yansıtmaktadır. Rönesans, barok ve klasik canlandırmacılığın etkin olduğu iç mekan eklektik bir yapı sergiler.

79.MERYEMANA SÜRYANİ ORTODOKS KİLİSESİ

Tarlabaşı Karakurum sokakda yer almaktadır. Hristiyanlığı kitle halinde en erken kabul eden grublardan biri olan Süryani’lerin doğu Anadolu’dan İstanbul’a göç etmeye başlamaları ondokuzuncu yüzyılın ikinci çeyreğinde gerçekleşmeye başlamış fakat yoğun olarak İstanbul’a gelişleri özellikle 1950 yıllarından itibaren gerçekleşmiştir. İstanbul’a geldikten sonra dini vecibelerini yerine getirmek amacıyla Tarlabaşında bir ev satın almışlardır. 1844 yılında Patrik Mor İgnatios II.Yakup İstanbul’u ziyaretinde yapının kiliseye çevrilmesi için Osmanlı otoritelerine başvurmuştur. İzin alındıktan sonra ahşap olarak inşaa edilen yapı bir yangın sonucu tahrip olduktan sonra bu kez 1880 de kagir olarak yeniden inşaa edilmiştir. Süryani cemaati çoğalmaya başlayınca daha büyük bir kilise yapımı için 1960 yıllarında yandaki arsa satın alınır.

1961 yılında gereken izinler alındıktan sonra inşaat başlar. Sait Mimarbaşı, İskender Aktaş ve Lole Ertaş adlı Mardin’li taş ustaları getirtilip yapıda çalışırlar.

Yapı iki yıl süren bir çalışmadan sonra tamamlanıp 1963 yılında ibadete açılmıştır. Kilise kuzey ve güneyinde bitişik nizam yapılarla bir bütün teşkil eder. Ana mekan ve giriş kompozisyonun oluştuğu bölümlerden oluşur. Batıda sağda üçgen alınlıklı bir giriş yer alır. Giriş kapısının üstünde gül pencere açıklığı ve yarım kemerli ikili pencereler, onun üzerinde çan kulesi yükselmektedir. Çan kulesi sütunlar üzerine oturan bir kubbeden oluşmaktadır. Yapının diğer bölümü üç sıra halinde tekrarlanan yarım yuvarlak kemerli ikiz pencerelerden oluşur.

Süryani Ortodoks cemaati dini vecibelerini getirmek üzere onlara tahsis edilen bazı kiliseler dışında Meryem Ana Kilisesi İstanbul’da Süryani Ortodoks cemaati için inşaa edilen tek yapıdır.

80.SAİNT ESPRİT KATOLİK KİLİSESİ

İstanbul Harbiye’de Notre Dame de Sion Fansız Lisesinin bulunduğu bölgede yer almaktadır. Burada aynı zamanda Vatikan Elçiliği de bulunmaktadır. 1846 yılında inşaa edilen yapı 1870 yıllarında papalık temsilciliği kilisesi ve katedral olarak tanımlanır. İlk yapıda ünlü mimar Gaspare Fossati’nin çalıştığı bildirilmektedir. Örtü sistemindeki birtakım problemler nedeniyle bina 1864 yıllarda tekrar inşaa edilir. Mimar Pierre Vitalis, Napoleon Biondi ve Etienne Biondi’dir. Kiliseye 1922 yılında İtalya Fermo kentinden çanlar getirilmiştir. Ancak mimarisinin yanısıra yapıda en ilgi çekici detay kilisenin avlusunda yer alan Papa XV. Benedictus’a ait olan heykeldir. Papalık giysileri içinde tasvir edilen Benedictus sağ eliyle kutsamakta, sol eliyle de bir kağıt rulosu tutarken tasvir edilmiştir. Kilisenin bir diğer önemli özelliği ise kilisenin altında yer alan koridor şeklindeki bölümde yer alan lahitlerdir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşamış Katolik cemaatinin önemli kişilerinin burada gömüldüğü görülmektedir.Papalık temsilcisi olarak İstanbul’da bulunan Monsieur Hillereau’nun mezarı dışında, bu kişiler arasında sarayın bestekarlarından Guiseppe Donizetti Paşanın da mezarı bulunmaktadır.

Doğu-batı eksenindeki yapının batı cephesi üçkademeli olarak tasarlanmıştır. Alt bölümde ana giriş ve yanlarda nişlerin yer aldığı bir kompozisyon yer alır. Giriş kapısının üzeri yarım yuvarlak bir detayla sona ermektedir. Nişler üzerinde üçgen alınlıklar görülür. Cephenin ikinci bölümünde ortada kapının üst bölümünde yine yarım yuvarlak kemerle vurgulanan bir tasvir bulunmaktadır. Yanlarda çelenk motifleri yüksek röliefli bir şekilde işlenmiştir. Son saçaklık bölümü ortada üçgen alınlığın iki yanda iç bükey detayların olduğu manyerist özellikler taşıyan bir üslupsal uygulama söz konusudur. Yapıyı cephede kompozit başlıklı yivli kare ikiz sütunlar tüm kademelerde tekrarlanarak kiliseyi hareketli kılar. İç mekanda doğuda bema ve apsis bölümü yer alır. Yapı dikdörtgen planlı üç nefli bir plan şemasına sahiptir. Nefler birbirlerinden İon başlıklı sütunlarla ayrılmaktadır. Sütunlar birbirleriyle düz bir arşitravla bağlanmaktadır. İç mekandaki tezyinat çok zengindir. Neo-barok, neo-rönesans ve neo-klasik detaylar dönemin eklektik yapısını net olarak yansıtmaktadır.

81.SAİNT PİERRE VE PAUL KİLİSESİ

Galata Kulesi sokağındaki kilise 1841 yıllarında Dominiken dini cemaati tarafından inşaa ettirildi. İstanbul’da onüçüncü yüzyıldan beri bulunan bu grubun ilk kiliseleri olan Saint Paul kilisesi 1475 yılında Arap Camiisine çevrilince burada bir kilise inşaa ettirme izni verilmiştir. Bunun üzerine onbeşinci yüzyılda bir ahşap kilise inşaa eden Dominiken cemaati yapı iki kez 1660 ve 1731 yıllarında yanınca, 1732 yılındakiliseyi tekrar inşaa etmişlerdir. Ondokuzuncu yüzyılda inşaa edilen bu yapının mimarı Gaspare Fossati’dir.

Doğu batı eksenindeki yapının dış cephesi son derece yalın olarak düzenlenmiştir. İç mekan dış cephelere kıyasla çok hareketli ve dinamik bir tezyinata sahiptir. Doğuda yarım yuvarlak apsis bölümü yarım kubbe örtü sistemine sahiptir. Tek nefli bir naosa sahip olan yapının üst örtü sistemi beşik tonozdur. Tonoz yarım yuvarlak kemerle hareketlenir. Kemerler naos boyunca kuzey ve güney bölümlerde yer alan sütunlar üzerinde yükselmektedir. Yapıda neo-klasik ögeler dışında neo-barok detaylar dikkati çeker.

82.AZİZ ANDREAS RUS KİLİSESİ

Karaköy Mumhane caddesinde bulunmaktadır. Tuğla kostrüksyon beş katlı bir binanın son katında yer alan bir kilisedir. Rus seyyahlara ve hacıların konaklaması için inşaa edilen bu yapının 1917 yılında buraya göç eden Rus’ların dini vecibelerini yerine getirmek için burada bir şapel meydana getirmişlerdir. Bir binanın üst katında kurulan bir dini mekan olaması açısından önem taşır. Üst kattaki kilisenin yüksek kasnaklı bir küçük kubbeye sahip olduğu dikkati çeker. Şapelin özellikle kubbesi Rus mimari örneğinin bir yansımasıdır.

83.ALL SAİNTS ANGLİKAN KİLİSESİ

Kilise Moda, Yusuf Kamil Paşa Sokakta bulunmaktadır. İstanbul Beyoğlundaki Kırım Kilisesinin mimarı olan Street tarafından 1878 yılında inşaa edilmiştir. Moda’da yaşayan İngiliz ailelerin dini vecibelerini yerine getirmek buradaki kilise yapılır. Daha önceleri Delcorda sokağı olarak bilinen Yusuf Kamil Paşa sokağı ve Loranda diye adlandırılan şair Nef’i sokağı İngilizlerin yoğun olarak yaşadığı yerlerdi. Bu ailelerden Whitall ailesi ticaretle uğraşmaktaydı. Kilisenin yapımında aynı zamanda ‘Vitol’ olarak bilinen bu aile rol oynamıştır. İstanbul’da yaşayan İngiliz cemaati çok azalmıştır. Fakat buradaki küçük yapı Osmanlıdaki kozmopolit yaşamı göstermesi açısından önemlidir. Kilise İstanbul Anglikan Kilisesi yönetiminde Avrupa Piskoposluğuna bağlıdır. Yapı doğu-batı eksenindedir. Küçük boyutlarda olan bu yapı dışta çift meyilli bir çatı sistemine sahiptir. İç mekan kemer ve tonoz kompoziyonu örtü sistemi uygulanmıştır. Yarım kemerli Küçük boyutlardaki bu yapının iç ve dışta son derece yalın ve sade olması dikkati çeker.


Yüklə 466,95 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin