Psikoloji, insan ve hayvan davranışlarını inceleyen bir bilimdir. Psikoloji terimi Yunanca ruh anlamına gelen psyche ve bilim anlamına gelen logos(loji) kavramlarından türetilmiş olsa da psikolojinin konusu ruh değildir. Çünkü, psikoloji bir bilimdir. Bilim deney ve gözlemler yapmalıdır. Ruh ise soyuttur; elle tutulamaz, gözle görülemez. Dolayısıyla ruhla ilgili deney ve gözlem de yapılamaz. Bu yüzden psikolojinin konusu ruh değildir.
Psikoloji hayvan davranışlarını da inceler. Çünkü,
a-Hayvan davranışları insan davranışlarına benzer, hayvanları anlarsak insanları da anlamamız kolaylaşır.
b-Merak ettiğimiz için hayvan davranışlarını açıklamaya çalışırız..
c-Bazı hayvanların ömürleri çok kısa olduğu için ( örneğin bir kelebeğin ömrü 24 saattir.) geçirilen aşamaları incelememiz kolaydır.
d-Bazı deneylerin hayvanlar üzerinde yapılması daha uygun olduğu için.
PSİKOLOJİNİN AMAÇLARI
1-İnsan davranışlarını anlamak ve açıklamak, betimlemek.
2-İnsan davranışlarını önceden kestirebilmek. (yordama).
3-Olumsuz insan davranışlarını kontrol altına almak.
4-Doğru yönde rehberlik yapmak, insanların seçimlerinde yol göstermek.
Betimlemek açıklamak, sınıflandırmak, tanımak anlamındadır.
Psikoloji, insan ve hayvan davranışlarını inceleyen bilimdir demiştik. Davranışları 3 kısımda ele almak mümkündür:
a-İçsel davranışlar; Örneğin hayal kurmak, matematik probleminin çözümünü düşünmek gibi.
b-dışsal davranışlar; yemek yeme, koşmak gibi.
c-Psikofizyolojik tepkiler:Heyecanlanınca kalbin hızlı atması, kulakların kızarması, sınav stresinden ötürü mide bulantısı…
Psikolojinin felsefeden farkı: Felsefe olayları düşünerek akıl, mantık yoluyla anlama, açıklama çabasıdır. Psikolji ise bilimdir ve deney, gözlem yapar.
İlk bilimsel psikoloji laboratuarı 1879 yılında Almanya’da Laipzig’de Wilhelm Wundt tarafından kurulmuştur. Bu yüzden bilimsel psikolojinin kurucusu olarak Wundt kabul edilir. Bir şeyin bilimsel olabilmesi için gözlenebilir, ölçülebilir, tekrarlanabilir, sayılabilir, sağlanabilir, iletilebilir olması gerekir. Aksi takdirde bilimsellikten söz edemeyiz. Dolayısıyla psikolojinin konusunun da bu şekilde olması gerekmektedir.
PSİKOLOJİDE EKOLLER
Herhangi bir konuda bir düşünür çıkıp çeşitli görüşler öne sürer. Bu görüşü savunan çeşitli insanlar olur. Başka bir düşünür çıkar başka görüşler öne sürer, kimi insanlar da onun etrafında toplanır, onun düşüncelerini savunur. İşte bu şekilde çeşitli düşünce toplulukları oluşur. Bu düşünce topluluklarından her birine ekol ( izm) denir. Kemalizm, liberalizm, sosyalizm… gibi. Bu ekoller genellikle bu görüşü ortaya atan kişinin ismi ile adlandırılır; Kemalizm, Darwinizm gibi. Ya da bu görüşün temel felsefesini anlatan terim ile adlandırılır. Örneğin sosyalizm, kapitalizm, liberalizm… gibi.Bu görüşü savunan kişilere de ist eklenir. Örneğin Kemaliz’i savunan kişiye Kemalist, kapitalizmi savunan kişiye kapitalist denir.
Pskilojide de bir çok ekol (izm) , yani farklı görüşleri savunan çeşitli topluluklar vardır. Bunlardan başlıcaları; yapısalcılık (strukturalizm), davranışçılık (behavyorizm), işlevselcilik ( fonksiyonalizm), humanizm (insancılık), Gestalt ekolü (bütünlük psikolojisi), Psikoanalitik ekol (derinlik psikolojisi, psikodinamik ekol).
Yapısalcı ekol, Psikolojinin kurucusu sayılan Wundt tarafından ortaya konmuş bir ekoldür. Bu ekole göre Psikoloji insan zihninin yapısını incelemeli ve içebakış ( iç gözlem) yöntemini kullanmalıdır. İçebakış (iç gözlem), kişinin kendi duygularını, düşüncelerini, iç dünyasını yine kendisinin açıklamaya çalışmasıdır.
Davranışçı ekole göre, insanın iç dünyası , zihninin yapısı ruh gibidir, elle tutulamaz, gözle görülemez. Bu yüzden psikoloji bunu incelememelidir. Davranışçı ekole göre, psikoloji gözlenebilen insan davranışlarını konu edinmelidir. Deney ve gözlem yöntemini kullanmalıdır. Bunlara göre davranış, bir etki tepki ( uyarıcı tepki) den başka bir şey değildir.
Fonksiyonalist ekole göre psikoloji insan zihninin temel işlevlerini araştırmalıdır. Bunlara göre insan zihninin temel işlevi, insanın çevreye uyumunu kolaylaştırmaktır.
Hümanistik ekole göre insanın yeme içme, uyuma gibi temel ihtiyaçları nasıl varsa, sevilme, kabul görme saygınlık gibi ihtiyaçları da vardır. Bunlar da en az onlar kadar önemlidir ve tatmin edilmelidir. İnsanların hepsi iyidir, yeter ki koşulsuz bir sevgi ortamında büyütülsün.
Gestalt ekolüne göre, bir bütün onu oluşturan parçaların toplamı değildir. Yani 2+2=4 yanlıştır. 1+1+1=3 yanlıştır. Çünkü bir bütün onu oluşturan parçaların toplamı değildir. Örneğin, her biri ayrı ayrı çalışkan olan Ayşe, Hasan, Ali, Mehmet… öğrencilerinden oluşan bir sınıfın illa da çalışkan bir sınıf olacağını iddia etmek doğru değildir. Sezen Aksu’nun sesi güzeldir, Müslüm Gürses’in de sesi güzeldir, İbrahim Tatlıses’in de sesi güzeldir. Ama bunların üçünün birlikte söyleyeceği şarkının güzel olacağını söylemek doğru değildir. Aynen bu şekilde insanın davranışlarına da bir bütün olarak bakılmalıdır. (Alfabe öğretimi sorusu sorulacak.)
Psikodinamik ekol (psikoanaliz ekolü, derinlikçi yaklaşım), Sigmund Freud tarafından geliştirilmiştir. Psikolojiye en önemli katkısı bilinçaltı kavramını psikolojiye kazandırmasıdır. Freud’a göre insan davranışları esas olarak bilincin değil, bilinçaltının etkisi altındadır. Nasıl ki bir buzdağının sadece ufak bir bölümü görünür, asıl büyük kısmı görünmez ise, insanların da bilinçleri aynen böyledir. Asıl insanı etkileyen ve derinlerde olan bilinçaltıdır. Bilinçaltı, insanın davranışlarına sebep olan geçmiş yaşantılarının, hayallerinin, korkularının, düşüncelerinin, isteklerinin… kısacası onu etkileyen ama insanın ilk bakışta hatırlayamadığı bastırılmış her şeyin bulunduğu yerdir. Örneğin bir arkadaşımız bardağı tutarken belki serçe parmağını kaldırıyordur, diğeri bardağı tüm elli ile kavrıyordur, bir başkası sadece 3 parmağı ile tutuyordur. Sorulduğunda çoğunlukla sebebini bilmediklerini hatta bu şekilde davrandıklarına dikkat bile etmediklerini söyleyebilirler. Belki de bu davranışları ilkokul öğretmenlerinden veya tv.’de gördükleri bir sahneden … kalmıştır. Yani bilinçaltındadır. Freud’a göre insanların bilinçaltındaki duygular, düşünceler 3 şekilde bilince getirilebilir: Hipnoz, çağrışım, rüya analizi. Bilinçaltımızda olumsuz davranışlarımıza sebep olan düşünceler bilinçli hale getirildiğinde bu olumsuz davranışlar bir daha ortaya çıkmaz.
YÖNTEM VE TEKNİKLER
Yöntem amaca ulaşmak için izlenen yol demektir. Bütün bilimlerde ortak olan yöntemler de vardır, her bilimin kendisine özgü teknikleri de vardır. Bütün bilimlerde ortak olarak kullanılan 3 temel yöntem vardır: Tümevarım, tümdengelim, analoji. Psikolojinin kendine özgü veri toplama teknikleri de vardır: Gözlem (doğal, iç, sistematik gözlem), vaka incelemesi, anket, test, korelasyon ( bağıntı, ilişki) , deney .( bağımlı, bağımsız değişken, denek, deney grubu, kontrol grubu).
Tümevarım: Tek tek olaylardan ( özelden) hareketle genele ulaşma, geneli açıklama çabasıdır. Örneğin, Salı haftanın bir günüdür 24 saattir, Cuma haftanın bir günüdür 24 saattir,….haftanın günleri 24’er satir. Coğrafya da yağmur bulut örneği verilecek. Ayşe bir öğrencidir, kravat takar….
Tümden gelim:Genel yargılardan hareketle özeli (bir taneyi) açıklamak. Örneğin, bütün öğrenciler efendidir, Ayşe bir öğrencidir o halde Ayşe efendidir. Matematik 3 genin iç açıları toplamı ….
Anoloji: Bir özelden hareketle bir başka özel hakkında öngürüde, tahminde bulunmaktır.Örneğin ayşe bir öğrencidir efendidir, hasan da bir öğrencidir o halde onun da efendi olması gerekir. Dünya’da su var hayat var. Mars’ta da su var. O halde mars’da da yaşam olmalıdır. ( Anoloji düşük bir olasılık bildirir. Yanlış olma ihtimali yüksektir.)
PSİKOLOJİNİN VERİ TOPLAMA TEKNİKLERİ
Tarama : Test , anket, gözlem yaparak bilgi toplama tekniğidir. Test ile anket arasındaki fark, testin doğru cevabı vardır ama ankette doğru cevap yoktur, eğilimler, ilgiler, sıkıntılar… ölçülür.
Gözlem: Bir şeyin aletlerle veya yalın bir şekilde gözlenmesidir. İçgözlem, dış gözlem ( doğal gözlem) ve sistematik gözlem olmak üzere 3 kısımda ele alabiliriz.
İçgözlem ( içebakış) , bireyin kendi davranışlarını, duygularını yine kendisinin gözlemesi, açıklamasıdır. Doğal gözlem, araştırıcının hiçbir şeye müdahale etmeden olayları adet bir tv. filmi izlermiş gibi gözlemesidir. Doğal gözlemde gözlenen varlık gözlendiğinin farkına varmamalıdır. Sistematik gözlem ise, rast gele her şeyin akışında gözlenmesi değildir. Belirli bir sistem dahilinde gözlem yapmasıyla, araştırıcının belirli müdahaleler yapmasıyla olur. Konu sınırlıdır. Örneğin, bir çocuğun davranışlarını odasına yerleştirilen kamera ile izlemek doğal gözlemdir. Çocuk her şey yapabilir. Hiçbir şeye müdahale edilmez. Ama çocuğun mesela bir oyuncak bebek karşısındaki davranışlarını gözlemek istediğimizde, odaya önceden bir bebek koyarız. Böylece çocuğun bebek karşısındaki davranışlarını gözlemiş oluruz. Bu sistematik (sistemli) bir gözlemdir. (Örnek2. Odaya silah koyarak izlemek, örnek3, teneffüste Sezen Aksu çağrılarak gözlemek….
Görüşme de (mülakat) bir veri toplama tekniğidir.
Vaka incelemesi (olgu tarihçesi), bireyin davranışlarına etki eden ailesinin, arkadaşlarının, geçmiş hayatının, komşularının… soyunun, sopunun…. Her şeyinin araştırılmasıdır.
İstatistik, yani sayısal verilerden faydalanma da bir başka veri toplama tekniğidir. Örneğin 1980’de 750 aile boşanmıştır. 1985’de 970 aile boşanmıştır. 1990’da 1400 aile boşanmıştır….dayanarak boşanmalar hakkında bilgi sahibi olunur. Aynı şekilde 1974’de 400 intihar vakası….
Korelasyon (ilişki, bağıntı, bağlantı) da psikolojide kullanılan tekniklerden biridir. Korelasyon iki değişken arasındaki ilişki miktarıdır. Çok karmaşık bir hesaplama sistemi olduğu için anlatılmayacaktır. Fakat bilmeniz gereken şey korelasyonun mutlaka -1 ile +1 arasında çıkacağıdır. Korelasyonu 3 şekilde olabilir:
Pozitif korelasyon: 0 ile +1 arasındadır. Değişkenler arasında doğru orantı vardır. Yani biri arttıkça diğeri de artar, biri azaldıkça diğeri de azalır. Örneğin ekmek yemekle şişmanlamak arasında, ders çalışmakla başarı arasında, banyo yapmakla temiz olmak arasında, diyet yapmakla zayıflamak arasında doğru orantı vardır.
Negatif korelasyon: 0 ile -1 arasındadır. Değişkenler arasında ters orantı vardır. Yani biri artarsa diğeri azalır, biri azalırsa diğeri artar. Örneğin tv. izlemekle başarı arasında, yemek yeme ile zayıflama arasında, ilaç kullanma ile hastalık arasında negatif korelasyon vardır.
Nötr korelasyon ise korelasyonun 0 olmasıdır. Yani değişkenler arasında hiçbir ilişki yoktur. Örneğin, gülümsemekle kapı çalması arasında, gök gürültüsü ile saç rengi arasında, top oynamakla evde makarna yemeği olması arasında nötr korelasyon vardır.
Korelasyon 0 da en azdır. 0’dan uzaklaştıkça korelasyon artar. Örneğin ekmek yemekle şişmanlamak arasındaki korelasyon +1’e yakındır ama karpuz yemekle şişmanlamak arasında +0.4 gibi bir korelasyon vardır. Saç yıkamakla temizlik arasında +1 korelasyon vardır. Ama havuza girmekle temizlik arasında +0.2 korelasyon vardır. Korelasyonun + veya – olması fark etmez. 0’dan uzaklaştıkça korelasyon artar. Örnek soru: - 0.2, +0.5, +0.3, 0, -1 hangisi daha fazla korelasyon gösterir( hangisi 0’dan daha uzaktır?)?
Hemen her bilim dalında olduğu gibi psikolojide de veri toplama tekniklerinden en fazla yararlanılan deneydir. Denek ( kobay) üzerinde araştırma yapılan her şeydir. Deney grubu, üzerinde değişiklik yapılan gruptur. Kontrol grubu üzerinde herhangi bir değişiklik yapılmayan gruptur. Bağımlı değişken esas araştırma konusudur. Bağımsız değişken ise bağımlı değişkene etki edip etmediği araştırılan etkendir. Örneğin elmanın güzelleşme üzerindeki etkisi araştırıldığında elma bağımsız değişken, güzelleşmek bağımlı değişkendir. Spor yapmanın zayıflamaya etkisi araştırıldığında spor yapmak bağımsız, zayıflamak bağımlı değişkendir. İlacın dikkati arttırıp arttırmadığı araştırıldığında ilaç bağımsız, dikkat bağımlı değişkendir. Kitap okumanın başarıya etkisi araştırıldığında başarı bağımlı değişken, kitap bağımsız değişkendir.
PSİKOLOJİDEKİ UZMANLIK ALANLARI
Psikolog ile psikiyatrist arasındaki fark açıklanacak. Sonra alt dallara geçilecektir.
Genetik psikoloji: Anne babadan alınan genlerin bizim davranışlarımıza etkisi olup olmadığını araştırır.
Gelişim psikolojisi: Yaş değiştikçe davranışların nasıl değiştiğini araştırır. Çocuk psikolojisi, gençlik psikolojisi, yaşlılık psikolojisi gibi daha da alt kısımları vardır.
Okul (eğitim) psikolojisi: Eğitim öğretim ortamındaki değişkenleri araştırır. İyi bir öğretim ortamının özellikleri nelerdir, hangi teknikler öğrenmeyi kolaylaştırır, hangi renk öğrenmeyi kolaylaştırır….
Askerlik psikolojisi: Askerlik ortamındaki bireylerin psikolojisini araştırır.
Endüstriyel psikoloji ( Sanayi psikolojisi): İş ortamındaki bireylerin verimini arttırmak için neler yapılmalı, işverenin psikolojisi, işçinin psikolojisi… araştırır.
Hukuk psikolojisi: Suçluların psikolojisi, polislerin psikolojisi…araştırır.
Rehberlik danışmanlık: İş seçimi, bölüm seçimi, eş seçimi… konularında rehberlik yapar. Bazı ufak tefek sorunların çözümüne çalışır. Örneğin sınav esnasında heyecanlanıyorum, ilgim dağılıyor….
Psikometrik psikoloji: Ölçüm işlerini yapar diğer tüm dallara yardımcı olur. Testler geliştirmeye çalışır.
Klinik psikoloji: Zihinsel ve davranışsal bozuklukları ve bunların tedavilerini araştıran psikolojinin alt dalıdır. Halk arasında psikolog denince klinik psikologlar anlaşılır.
Sosyal psikoloji: Bireyin grup içindeki davranışlarını veya grubun tek bir bireymiş gibi gösterdiği toplu davranışları araştırır. Mesela moda, propaganda, reklamlar….
Kişilik psikolojisi: Bireyin kişilik yapısı üzerine neler etki ettiğini, kişiliğin değişim sürecini, huy, karakter… konularını araştıran psikolojinin alt dalıdır.
Sağlık psikolojisi: Hastanın psikolojisi ( mesela ağır bir ameliyata girecek kişi), doktorun psikolojisi, afetler sonucu ortaya çıkan psikolojik sorunlarda destek sağlanması…konularında yardımcı olur.
Spor psikolojisi, sporcunun verimini arttırmak için önlemler almaya çalışır. Sporcuların motivasyonu, antrenörün motivasyonu….araştırır.
Din psikolojisi: Dinin bireylerin psikolojisi üzerindeki etkilerini araştırır.
Her geçen gün artan bilgiler, tüm bilimlerde olduğu gibi, psikolojide de yeni yeni uzmanlık alanlarının doğmasına olanak sağlamaktadır.
PSİKOLOJİNİN DİĞER BİLİM DALLARI İLE İLİŞKİLERİ
Psikolojinin temel konusu insan ve hayvan davranışlarıdır. Dolayısıyla konusu insan olan, konusu hayvan olan, konusu toplum olan veya konusu bunları etkileyen bütün bilim dalları ile psikoloji ilişkili olmak zorundadır. Özellikle de sosyoloji, coğrafya, etnoloji, tarih, zooloji, biyoloji, tıp, matematik, antropoloji, istatistik… bilimleri ile çok sıkı ilişkiler kurmak zorundadır. Öğrencilerin karşısına genelde, psikoloji aşağıdaki bilimlerden hangisi ile en az ilişki kurmak zorundadır türünden sorular gelmektedir. Bu tip bir soruda konusu insana, topluma en uzak olan bilimler doğru cevap olmaktadır. Örneğin astronomi, uzay bilimleri…
PSİKOLOJİNİN TEMEL SÜREÇLERİ
Uyarıcı: Duyu organlarımızı etkileyebilen her şey bir uyarıcıdır. Örneğin ses, ışık, koku…
Uyarım: Uyarıcının duyu organımızı etkilemesidir. Örneğin, Sesin kulağıma gelmesi, ışığın gözüme gelmesi..
Duyum: Duyu organımızın uyarıcıyı almasıdır. Örneğin, kulağımın sesi alması.
Algı:Duyumun beyne gidip anlam kazanması, ne olduğunun anlaşılmasıdır. Örneğin bir sesin, su sesi olduğunu anlamam.
Hepsini bir örnek içinde açıklarsak, ses bir uyarıcıdır, sesin kulağımı etkilemesi uyarımdır, kulağımın sesi alması duyumdur, Bu sesin annemin sesi olduğunu anlamam algıdır.
Örnek 2: Bir koku uyarıcıdır, kokunun burnuma gelmesi uyarımdır, burnumun kokuyu alması duyumdur, bu kokunun gül kokusu olduğunu anlamam algıdır.
ALT EŞİK, ÜST EŞİK, DUYUM EŞİĞİ, FARKLILAŞMA EŞİĞİ.
Bir algının veya duyumun gerçekleşebilmesi için sağlam bir duyu organına, uyarıcının belirli bir şiddette olmasına gereksinim vardır. Yani duyu organı belirli bir şiddetin altında uyarım yayıyorsa da, belirli bir şiddetin üzerinde uyarım yayıyorsa da onu algılayamayız. Duyu organımın uyarıcıyı algılayabileceği en alt seviyeye alt eşik, en üst seviyeye üst eşik bunların arasında kalan kısma da duyum eşiği denir. Örneğin normal bir insan kulağı frekansı 20’den az olan sesleri duyamaz veya 20.000’den fazla olan sesleri de alamaz. Görüldüğü gibi normal bir insan kulağı için 20 frekans alt eşik, 20. 000 frekans üst eşik, 20 ile 20.000 arasındaki frekans ise duyum eşiğidir. Duyum eşiği kişilerin kulaklarının sağlamlığı değişebileceği için kişiden kişiye farklılık gösterir. Aynı şekilde canlıdan canlıya da farklılık gösterir. Örneğin köpeklerin burunlarının veya kulaklarının alt eşikleri insana oranla çok daha azdır. Yani köpekler bizlerin duyumsayamadığımız kokuları duyumsayabilirler veya duyamadığımız sesleri duyabilirler. Zaten bu yüzden hayvanların çoğu depremleri veya büyük fırtınaları bizden önce algılarlar.
Bir elimize 2kg. alsak diğerine 2001 gr. Hangisi ağır diye sorulduğunda aradaki farkı hissedemeyiz. Birine 2000 gr. Diğerine 2002 gr. alsak yine aradaki farkı hisedemeyiz. Ama birine 2000 gr. diğerine 3000 gr. alsak hangisinin daha ağır olduğunu hissedebiliriz. İşte bir uyarıcının farklılaştığını hissedebildiğimi,z en alt miktara farklılaşma eşiği denir. Farklılaşma eşiği uyarıcın miktarı arttıkça daha zor olur ( daha yüksek olur.). Yani bir elimizde 1000 gr. varsa 10gr olan farklılaşma eşiği bir elimizde 20.000 gram olduğunda belki de 80-90 grama kadar çıkabilir. Yani düşük kilolarda hemen fark edilirken, miktar arttıkça farklılaşma eşiğini de arttırır.
YETERSİZ UYARILMA, AŞIRI UYRILMA, DENGELENME
Bütün duyu organlarımızın belirli bir şiddette uyarılmaya ihtiyacı vardır. Bunun üzerindeki uyarıcı miktarı da bunun altındaki uyarıcı miktarı da hem beden hem de psikolojimiz üzerinde olumsuz etkilere yol açar. Yani uyarıcıların belirli bir seviyenin üzerinde olması da çok az olması da bizim için kötüdür. Organizmanın gereğinden az uyarılmasına yetersiz uyarılma denir. Örneğin hücredeki bir insan yetersiz uyarılır. Hiç dışarı çıkamayan bir yatalak hasta yetersiz uyarılır. Organizmanın gereğinden fazla uyarılmasına ise aşırı uyarılma denir. Örneğin diskoda çalışan bir dj, veya garson aşırı uyarılır. Bir kaynakçının gözleri aşırı uyarılır. Gürültülü bir fabrikada çalışan işçi aşırı uyarılır. Aşırı uyarlma da yetersiz uyarılma da hem duyu organının bozulmasına hem de sinirli olmaya, strese girmeye… sebep olur.
Dengelenme (homeostasis): Organizmanın uyumlu, sağlıklı durumunu yine kendi faaliyetleri ile sürdürmesine dengelenme denir. Örneğin fazla su içtiğimizde ter veya idrar yolu ile atılması, fazla şeker aldığımızda ciğerimizin bunu depolaması gibi faaliyetler vücudumuzun dengeleme faaliyetleridir.
ALIŞMA, DUYARSIZLAŞMA
Duyu organlarımızın bir şiddete artık tepki vermemesidir. Örneğin bir lokantaya veya hastaneye ilk girdiğimizde bizi rahatsız eden kokuya bir süre alışmamız gibi. Veya bir işyerindeki gürültüye çalışanların alışması gibi. Duygusal anlamda alışmaya ise duyarsızlaşma denir. Örneğin annesinin ölümüne çok aşırı tepki veren birinin babası öldüğünde tepkisinin azalması gibi veya ilk sevgilisinden ayrılan kızın ikinci sevgilisinde daha az tepki vermesi gibi veya ilk defa milli piyango çıkan kişinin birkaç kere daha çıktığında artık fazla sevinmemesi gibi.
ALGIDA SEÇİCİLİK
Etrafımızdaki milyonlarca uyarıcıdan bir veya birkaçını algılayıp diğerlerini algılayamamamıza algıda seçicilik ( dikkat) denir. Örneğin televizyonda haberleri dinleyen bir öğrenci tatil haberlerini hemen algılar diğer haberleri pek algılamaz. Bir berber ilk tanıştığı kişinin saçını hemen algılar ama ayakkabıcı kişinin ayakkabısını algılar gibi.
Algıda seçicilik üzerinde uyarıcıların da etkisi olabilir, algılayan kişinin kendi yapısından da kaynaklanabilir. Örneğin, yolda yürürken şiddetli bir patlama hemen dikkatimizi çeker, akşam vitrinlere bakarken yanıp sönen ışıklar hemen dikkatimizi çeker, bir sınıfta herkes kısa boylu biri uzun ise hemen dikkatimizi çeker… bir fenerli fenerin maç sonucunu hemen algılar, bir öğretmen, öğretmen maaşlarına yapılan zammı hemen algılar, bir dişçi yeni diş çekme makinesini hemen algılar…
ALGIDA DEĞİŞMEZLİK
Önceden algıladığımız bir nesnenin bize göre durumun değişmesi onun bizdeki ilk algısını değiştirmez. Örneğin uzun olduğunu bildiğimiz bir arkadaşımızın görüntüsü bizden uzaklaştıkça küçülmesine rağmen onu hep uzun olarak algılarız. Bir portakalın rengi bulunduğu konuma göre değişse de biz onu hep aynı renk algılarız. Bir uçak, gemi bizden uzakta olduğunda küçük görünse de onarlı uzun olarak algılarız.
ALGIDA ORGANİZASYON ( BÜTÜNLÜK)
Bizler varlıkların çeşitli parçalarını ayrı ayrı değil, onları organize birer bütün olarak algılarız. Buna algıda bütünlük denir. Örneğin bir arkadaşımızın kulağını ayrı, burnunun ayrı, gözlerini ayrı değil, onu bir insan olarak algılarız. Bir arabanın lastiklerini ayrı, direksiyonunu ayrı, farlarını ayrı algılamayız arabayı bir bütün olarak algılarız. Bir evin odalarını ayrı, balkonunu ayrı, bacasını ayrı algılamayız…
Algıda organizasyon rast gele olmaz, algıda organizasyon ilkelerine göre olur. Bu ilkeler, benzerlik ilkesi, yakınlık ilkesi, süreklilik ilkesi, tamamlamak (kapalılık) ilkesi, zıtlık ilkesi, simetri ilkesidir. Yani bir birine yakın şeyler bir bütün olarak algılanır. Örneğin bahçedeki öğrencilerden bir birine yakın olanlar bir grup olarak algılanır. Veya .. …. …..
Noktalarını 3 ayrı grup halinde algılarız. Veya xxxx xxxx xxxx bunları da ayrı 3 grup olarak algılarız, 12 ayrı x değil. Benzerlik ilkesine örnek olarak maçta aynı formayı giyenler bir bütün olarak algılanır. Tamamlama ilkesine örnek olarak S olarak algılanır. X olarak algılanır….
ALGI YANILMALARI
Bir uyarıcıyı gerçekten olduğu şekilde algılıyorsak mesele yoktur. Fakat olduğundan farklı algılıyorsak burada algı yanılması vardır. Algı yanılmaları illüzyon ve hallüsinasyon olarak 2 kısımda ele alınır.
Halüsinasyon: Olmayan bir şeyin ( uyarıcının) varmış gibi algılanmasıdır. Örneğin ölmüş dedemizin sesini duymak, evdeki annemizin sesini okulda duymak, çölde serap görmek…
İllüzyon: Var olan bir uyarıcının olduğundan farklı algılanmasıdır. İkiye ayrılır: Psikolojik illüzyon, fiziksel illüzyon
Fiziksel illüzyon: doğal sebeplerden kaynaklanana ve herkeste olan algı yanılmalarıdır. Örneğin, su içindeki kaşığın kırık algılanması, bizim yanımızdaki otobüsün hareket etmesiyle bizim aracın hareket ettiğini algılamamız, kalemi yumuşak algılamamız(elde gösterilecek), araç lastiklerini bazen geri gidiyormuş gibi algılamamız…
Psikolojik illüzyon: Kişinin kendi yapısından kaynaklanan, bazı insanlarda olup bazılarında olmayan algı yanılmalarıdır. Örneğin, akşam karanlıkta siyah kemeri yılan algılamak, plakayı insan algılamak, direği insan algılamak…
İllüzyon genelde normal insanlarda görülür, halüsinasyon ise genelde ateşli hastalıklarda veya psikolojik bozukluklarda veya aşırı, yetersiz uyarılmalarda ortaya çıkar.
MOTİVASYON ( GÜDÜLENME)
Organizmanın iç veya dış uyarıcıların etkisi ile davranışa hazır hale gelmesine motivasyon ( güdülenme), organizmayı davranışa hazır hale getiren bu uyarıcılara da güdü
(motiv) denir. Örneğin açlık kişiyi yemeğe karşı susuzluk içmeye karşı hazır hale getirir. 100 almak isteği çalışkan yapar…
Güdüleri (motivleri) fizyolojik güdüler, sosyal güdüler ve içgüdü olarak 3 kısımda ele alabiliriz.
Fizyolojik güdüler: Organizmanın kendi bedensel yapısından kaynaklanan, tatmin edilmesi zorunlu olan ve her insanda ortak olan güdülerdir. Açlık, susuzluk, cinsiyet, annelik, uyumak…
Sosyal motivler: bireyi davranışa iten, kişinin toplum içinde bulunmasından kaynaklanan, bazı insanlarda olup bazılarında olmayan, toplumdan topluma, kişiden kişiye değişen motivlerdir. Örneğin avukat olma isteği öğrenciyi çalışmaya iter, zengin olma isteği, ünlü olma isteği…
İçgüdü: öğrenilmeden yapılan, niçin yapıldığı yapan kişi tarafından bilinmeyen, bir türün bütün fertlerinde ortak olan, kalıtsal davranışlardır. Örneğin, karıncanın yiyecek depolaması, leyleğin göç etmesi, arının bal yapması…İçgüdüler hayvanlarda olmakla birlikte çok az da olsa insanda da vardır. Örneğin, ilk doğduğumuzda emmemiz gibi.
BELLEK VE SÜREÇLERİ
Bellek (Hafıza) , edindiğimiz bilgileri zihnimizde sakladığımız yerdir. Kimi insanların belleği daha güçlüdür, kimilerinin daha zayıftır. Belleği kısa süreli bellek ve uzun süreli bellek diye 2 kısımda ayırabiliriz.
Kısa Süreli Bellek: Kısa bir süre sonra bize gerekli olmayacağını düşündüğümüz bilgilerin saklandığı bellektir. Örneğin kiralık ev ararken gördüğümüz bir emlakçının telefonunu kısa süreli belleğimize alırız , bir süre sonra unuturuz.
Uzun Süreli Bellek: Bize ilerde lazım olacağınız düşündüğümüz bilgilerin bulunduğu bellektir. Örneğin ismimiz, ev adresimiz… uzun süreli bellektedir.
BELLEĞİN İŞLEVLERİ
3 temel işlevi vardır: kodlama, saklama, çağırma. Çağırdığımızda bellekteki bilgilerin geri gelmesine hatırlama, gelmemesine ise unutma denir. En çok unutma ilk öğrendiğimiz zaman olur, sonra unutmanın hızı yavaşlar. En az unutma akşam uykuda olur. Anlamlı şeylerin unutulması, anlamsız şeylerden daha geç olur. Somut şeylerin unutulması soyut konulara oranla daha geç olur. Unutmanın temel sebepleri şunlardır:
a-Bilgilerin kullanılmaması.
b-Yeterli tekrar etmemek.
c-Ket vurma.
d-Amnezi (hafıza kaybı)
e)Organik sebepler
f)Bastırma.
Geriye ket vurma ve ileriye ket vurma diye 2 kısımda ele alabiliriz:
Geriye Ket Vurma: Sonradan öğrendiğimiz bir bilginin önce öğrendiğimiz bir bilgiyi unutturmasıdır. Örneğin 1. balkan savaşını öğrendik sonra 2. balkan savaşını öğrendik. Bu esnada 1. balkan savaşını unutmamız. Örnek 2: şiirin 2. kıtasını ezberlediğimizde 1. kıtayı unutmamız.
İleriye Ket Vurma: Önceden öğrendiğimiz bir bilginin sonradan öğrendiğimiz bir bilgiyi unutturmasıdır. Örneğin, bir arkadaşımızın telefonu öğrendik kullandık. Sonra arkadaşımız bu telefonu kaybedip 2. sini aldığında hep birincisinin aklımıza gelmesi, 2. sini unutmamız.
Sosyal Psikoloji-Sosyoloji farkı.
Sosyal Psikoloji, bireyin toplum içindeki davranışlarını araştıran psikolojinin alt dalıdır. Temel konuları arasında insanların birbirlerini nasıl etkiledikleri, onlardan nasıl etkilendikleri vardır. Özellikle uyma, ikna etme, moda, reklamlar… konularını araştırır. Sosyoloji ise, toplumu araştıran bilim dalıdır. Yani sosyoloji toplumu araştırırken, sosyal psikoloji toplumun içindeki bireyi, sosyal olayların bireyin psikolojisi üzerindeki etkilerini araştırır. Örneğin töreler sosyolojinin konusudur. Ama törelerden ötürü cinayet işleyen bir kişinin psikolojik yapısının araştırılması ise sosyal psikolojinin konusudur.
ÖĞRENME
Tekrar veya yaşantı sonucu davranışlarda görülen kalıcı değişikliklerdir. Ezberlemek öğrenmek demek değildir. Öğrenmek demek edindiğimiz bilgilerin yaşantımızda uygulanması demektir. Örneğin elinde sigara ile sigara içmenin zararlarını anlatan bir öğretmen bu konuyu ezberlemiştir, öğrenmemiştir. Bunun öğrenme olabilmesi için kişinin sigara içmeyi bırakmış olması gerekir.
ÖĞRENME YOLLARI
Öğrenme yollarını temelde 2 başlıkta toplayabiliriz: Bilişsel öğrenme, şartlanma ( koşullanma) yoluyla öğrenme. Bilişsel öğrenme deyince model alarak , deneme-yanılma, kavrayış, örtük öğrenme yöntemleri akla gelir.
1-Model alarak öğrenme: Karşımızdaki kişinin davranışlarını tekrar ederek, onu taklit ederek öğrenme şeklidir. Örneğin bir kızın annesine bakıp yemek pişirmeyi öğrenmesi, bir çırağın ustasına bakıp araba tamirini öğrenmesi, bir çocuğun babasına bakıp traş olmayı öğrenmesi….
2-Deneme-yanılma yoluyla öğrenme: Bireyin seçenekleri teker teker deneyerek doğru sonuca ulaşmasıdır. Örneğin bir öğretmeni arayan öğrencinin tüm sınıfları, öğretmenler odasını gezerek öğretmeni bulması. Tv antenini çeşitli yönlere döndürerek vericinin bulunması. Yazıları silinmiş bir kumandanın tüm tuşlarını teker teker deneyerek ses tuşunun bulunması….
3-Kavrayış yoluyla öğrenme : Olaylar, nesneler arasında bağıntı kurarak, sebep sonuç ilişkilerinden yararlanarak öğrenme. Örneğin öğretmeni arıyoruz, doğrudan öğretmenler odasına gidiyoruz. Tv sesini yükseltmek istiyoruz, ses tuşuna basıyoruz.
4-Gizil öğrenme, örtük öğrenme ( Farkına varmadan öğrenme): İnsan bazen bir çok şeyi öğrenir fakat bunları bildiğinin farkına varamaz. Bu bilgiler lazım olduğunda o konuyu bildiği aklına gelir. Bu tip öğrenmelere gizil öğrenme (farkına varmadan öğrenme) denir. Örneğin her gün okula gelip gittiğimiz bir yolda aslında yüzlerce şey öğreniriz fakat bunların farkına bile varmayız. Ama birisi bize postahaneyi sorduğunda hemen tarif ederiz. Çünkü okula gelirken onu görmüşüzdür. Ama birisi bize onun yerini sormasaydı biz o bilgiye sahip olduğumuzu düşünmeyecektik bile.
5-Koşullanma ( şartlanma) yoluyla öğrenme: Organizmanın normalde tepki vermediği bir uyarıcıya zamanla, çeşitli alıştırmaların sonunda tepki vermesine şartlanma denir. Pavlov’un deneyinde zil sesine tepki vermeyen köpeğin et gösterdikten sonra zil sesine tepki vermeye başlaması gibi. ( Deney anlatılacak).
Genelleme, ayırt etme, sönme, şartlanmanın geri gelmesi, sönme, pekiştireç ( olumlu pekiştireç, olumsuz pekiştireç), pekiştirme, doğal uyarıcı, şartlı uyarıcı, şartlı refleks, şartlı tepki kavramları açıklanacak.
Koşullanmayı klasik koşullanma ve edimsel ( vasıtalı ) koşullanma diye 2 kısımda ele alabiliriz. Klasik koşullanmada şartlı refleks vardır, denek sadece reflekste bulunur, davranışta, eylemde değil. Edimsel koşullanmada ise denek bir davranışta bulunur. Örneğin zil sesini duyan köpeğin salyasını akıtması klasik koşullanmadır ama kırbaç sesini duyan köpeğin alev çemberinden atlaması edimsel koşullanmadır.
Öğrenmeyi Etkileyen Faktörler:
1-Öğretenle ilgili faktörler: konuya hakim olması, tane tane anlatması, ses tonu, bendesel yapısı, zeka seviyesi, duygusal yapısı, kültürü…..
2-Öğrenenle ilgili faktörler:Yaşı, zekası, ilgileri, duygusal yapısı, kültürü, motivasyonu….
3-Ortamla ilgili faktörler: Gürültülü olması, rengin, ışığın öğrenmeye uygun olması, ısısı, parlaklığı, büyüklüğü….
4-Öğrenilen konuyla ilgili etkenler: Somut veya soyut olması, anlamlı veya anlamsız olması, uzun veya kısa olması, öğrenenin seviyesine uygun olup olmaması….
5-Öğrenme yöntemiyle ilgili faktörler: Aralıklı öğrenmek, anlamlı bütünler halinde öğrenmek, Çalışma süresinin bölünmesi, soyut-somut-soyut-somut şeklinde öğrenmek, öğrenmeden önce zihnin yorulmamış olması, çalışma zamanın öğrenmeye etkisi( akşam, sabah..)
Yukardaki faktörler öğrenmeyi etkiler. Öğrenmeyi etkileyen bir başka faktör de transferdir.
Transfer ( geçiş): Öğrendiğimiz bir bilginin bir başka bilginin öğrenilmesini etkilemesidir. Pozitif (olumlu ) transfer ve olumsuz transfer diye ikiye ayrılır.
Pozitif transfer: Öğrendiğimiz bir konunun bir başka konunun öğrenilmesini kolaylaştırmasıdır. Örneğin bisiklet kullanmasını öğrenmiş olan kişinin motosiklet kullanmayı öğrenmesi kolaydır. Matematiği öğrenmiş birinin fiziği öğrenmesi kolaydır. Türkçeyi iyi öğrenmiş öğrencinin İngilizceyi öğrenmesi kolaydır.
Negatif transfer: Önceden öğrendiğimiz bir konunun sonra öğreneceğimiz bir konuyu zorlaştırmasıdır. Örneğin direksiyonun hep solda olmasına alışmış bir sürücünün direksiyonu sağda olan bir aracı kullanmayı öğrenmesi zordur. Yanlış telaffuz etmeyi öğrendiğimiz bir İngilizce kelimenin doğru telaffuzunun öğrenilmesi zorlaşır.
Yaratıcı Düşünmeyi Engelleyen Faktörler
1-Duygusal engeller.
2-Kültürel engeller.
3-Geçmiş deneyimlerin etkisi.
4-Algısal engeller.
5-İşleve takılma.
İşleve takılma: Her nesnenin sadece belirli bir işlevi varmış gibi düşünüp onu diğer işlerde kullanmayı düşünememe. Örneğin tornavida lazım olduğunda elimizdeki bıçağı sadece kesme işlemi için kullanılıyormuş gibi düşünüp onu tornavida olarak kullanamama.
Öğrenilmiş Çaresizlik:
Bireyler bazen yaşadıkları olumsuz olaylar sebebiyle umutsuzluğa düşerler ve o sorunu çözemeyeceklerine kendilerini inandırır, tüm motivasyonlarını kaybederler. Bir daha aynı sorunla veya benzer bir sorunla karşılaştıklarında, nasılsa ben bu sorunu çözemeyeceğim diye düşündükleri için o sorunun olumsuz sonuçlarını bekler dururlar, hiçbir çaba sarf etmezler. İşte buna öğrenilmiş çaresizlik adı verilir. Yani bireyin hiçbir çaba sarf etmeden olumsuz sonuçları öylece beklemesidir.
ZEKA
Mevcut şartları en iyi bir şekilde kullanma, problemleri çözebilme, alet yapabilme yeteneğidir. Zeka üzerinde kalıtımın, beslenmenin, çevresel faktörlerin etkisi olmakla birlikte özellikle kalıtımın en büyük faktör olduğu kanıtlanmıştır.
Zekayı çok farklı kısımlarda ele alan psikologlar vardır. Fakat genel anlamda zeka 3 kısımda incelenir: Soyut zeka, somut zeka, sosyal zeka.
Soyut zeka: Sembolleri, rakamları kafadan düşünürken, zihnimizin önünde olmayan şeyleri beynimizde canlandırırken sahip olunması gereken zekadır. Özellikle matematikçilerin, romancıların, senaristlerin… bu zekaya sahip olması gerekir.
Somut zeka: Aletleri kullanırken sahip olunması gereken zekadır. Özellikle berberlerin, kasapların, tamircilerin… bu zekaya sahip olması gerekir.
Sosyal zeka: Diğer insanlarla ilişkilerimizde kendini gösteren zekadır. Sosyal zekası güçlü kişiler diğer kişilerin neler istediğini hemen anlar, etrafında sevilen, sayılan biri olur. Özellikle pazarlamacıların, sigortacıların, şarkıcıların, artistlerin bu zekaya sahip olması gerekir.
Bazı psikologlar ise zakayı sözel zeka, görsel-mekânsal zeka, duygusal zeka olmak üzere 3 kısımda ele alırlar. ( Bunlar da anlatılacak).
Zeka, zeka testleri ile ölçülür. Fakat zeka testlerine % 100 doğrudur gözüyle bakmak yanlıştır. Çünkü zeka testleri genellikle o testi ortaya koyan kişilerin kültürel özelliklerini de yansıtır ve o kültüre ait olmayan bir kişinin zeka seviyesi daha düşükmüş gibi de çıkabilir. Almanya’da yapılan zeka testlerinde orada yaşayan Türklerin çoğu geri zekalı çıkmışken, aynı öğrencilerin Türkler tarafından hazırlanan zeka testlerinde çok daha fazla puan aldıkları tespit edilmiştir. Ayrıca yaş büyüdükçe zekayı ölçmek de zorlaşmaktadır. Yani 7 yaşındaki bir çocuğun zekasını ölçmek 50 yaşındaki bir insanın zekasını ölçmekten daha kolaydır.
Zekalar karşılaştırılırken sadece zeka testlerinden alınan sonuçlara bakmak yeterli değildir.Kişinin yaşını da bilmek gerekir. Bu yüzden zeka bölümlerine bakılır. Zeka bölümü, zeka yaşının ( zeka testinden alınan sonuç) takvim yaşına bölümünün x 100 ile elde edilir.
Z. B= Zekayaşı X 100
Takvim yaşı
Örneğin; Zeka yaşı 9 takvim yaşı 12 olan bir çocuğun zeka bölümü Z:B=9/12x100=
(Birkaç örnek çözülecek.)
Zeka Yönünden Özel Gruplar
Zeka bölümü 90-109 arası olan kişiler normal zekalı olarak adlandırılır. Zeka seviyesi 110’un üzerinde olanlar ileri zekalı, 90’ın altında olanlar ise geri zekalı olarak kabul edilir. Zeka seviyesi 140’ın üzerinde olanlar dahi olarak kabul edilir. Düşük zekalılar genellikle aşağıdaki şekilde adlandırılır:
İdiot: Zeka bölümü 0-24 arası olan, sürekli bakıma muhtaç geri zekalılardır. Bunlar yaklaşık 2 yaşındaki bir çocuğun zeka seviyesindedirler.
Embesil: Zeka bölümü 25-49 arası olan, eğitilebilir geri zekalılardır. Bunlar yaklaşık 6 yaşındaki bir çocuğun zekasına sahiptirler. Tuvalete gitmek, kaşık tutmak… eğitimi verilebilir.
Moron: Zeka bölümü 50-69 arası olan öğretilebilir geri zekalılardır. Bunlar yaklaşık 12 yaşındaki bir çocuğun zekasına sahiptirler. Bazı temel matematik, temel vatandaşlık bilgisi gibi konular öğretilebilir.
Zeka bölümü 70-89 arası olanlar donuk zekalıdır. Bunlara hemen her şey öğretilebilir ama normal insanlara göre çok ağır öğrenirler.
Zeka ile yetenek, hafıza arasında sıkı ilişkiler olmakla birlikte bunların ayrı şeyler olduğunu bilmemiz gerekmektedir.
KİŞİLİK
Kişilik, bir insanı diğerlerinden ayıran, onu kendisi yapan özellikler bütünüdür. Örneğin yalancı, sevimli, geveze, saygılı, cesur, çalışkan..... Nasıl bir toplumu diğerlerinden en önemli unsuru kültürü ise bireyi de diğer insanlardan en önemli unsuru kişiliğidir. Kişiliğin 2 temel boyutu vardır. Huy, karakter.
Huy ( mizaç): Kişiliğin düşünsel, duygusal boyutudur. Örneğin sinirlilik, kindarlık, inatçılık, cesaret....
Karakter: Kişiliğin davranışsal boyutudur. Örneğin, dolandırıcılık, yalancılık, kumarbazlık, dedikoduculuk, gevezelik....
Genellikle huyun doğuştan getirildiği ve dolayısıyla değişmeyeceği kabul edilir. “Can çıkar huy çıkmaz.” Sözü bunu anlatmaya çalışır. Karakterin ise hem kalıtımla hem de sonradan çevre ile etkileşim sonucu oluştuğu ve dolayısıyla değişebileceği kabul edilir.
KİŞİLİK KURAMLARI
Bu kuramların başlıcaları psikodinamik kuram ( psikoanalitik kuram), temel eğilim kuramı, sosyal davranış kuramı, hümanistik-varoluşçu kuram.
En önemli kişilik kuramlarından olan psikodinamik kuramı ortaya atan düşünür Sigmund Freud’dur. Freud’a göre insanın kişiliği dinamik yapıdaki ( sürekli değişebilen, hareketli) 3 temel unsurdan oluşur. İd, ego, süperego.
İd (altbenlik): Sürekli bişeyler ister, arzu ve istekleri temsil eder. Özellikle de cinsellik ve saldırganlık ister.
Süperego ( Üstbenlik) bireye sürekli baskı yapar, toplumun değer yargılarından ahlaktan oluşur. Sürekli kişinin arzularını engellemeye çalışır.
Ego ( Benlik), altbenlik ile üstbenlik arasında denge kurmaya çalışır. Aklı, mantığı temsil eder.
Her insanda bu 3 dinamik unsur aynı şekilde sabit durmaz. Yani kimi insanların altbenlikleri gelişmiştir, kimilerinin üstbenliği. Alt benliği çok güçlü olan insanlar kendilerine hiç engel koymadan canlarının istediğini yaparken, üstbenliği güçlü insanlar sürekli kendilerini engellerler, yasak koyarlar. Batı toplumlarına yaklaştıkça altbenlik gelişir, doğu toplumlarına yaklaştıkça genellikle üstbenliği gelişmiş insanlar görülür. Altbenliğin çok güçlü olması insanı hayvanlığa yaklaştırırken, üstbenliğin güçlü olması insanın psikolojik sorunlar yaşamasına sebep olur. Çünkü sürekli duygularını, arzularını bastıran kişinin sağlıklı bir yaşam sürmesi zordur.
En önemli kişilik kuramlarından biri de temel eğilim kuramıdır. Bu kurama göre insanın bedensel yapısı ile kişiliği arasında çok sıkı ilişkiler vardır. Bu kuram insanları belli tiplere ayırmıştır ve bu tipteki insanların aynı kişilik özellikleri gösterdiğini savunmuştur. Örneğin piknik tipteki insanlar kısa boyunlu, hafif şişman orta boylu veya kısaya yakın kişilerdir. Bu insanlar dışa dönük, eğlenceli.... özellikler gösterir.
Sosyal davranış kuramına göre kişilik doğumdan sonra girilen çevre ile etkileşimler sonucu edinilen özelliklerden oluşur. Yani kişiliğimiz doğumdan sonraki çevremizle, arkadaşlarımızla yaşadıklarımızla oluşur. Dolayısıyla bu kurama göre kişilik değişebilir.
Hümanistik-varoluşçu kuramlara göre her varlığın önce özü, kaderi belli olur sonra kendileri var olur. Örneğin bir sandalye satılacaktır, üzerine oturulacaktır, sonra eskiyip atılacaktır... Bir tek varlık vardır önce bedeni oluşan sonra özü, kaderi, kişiliği oluşan o da insandır. İnsanın kişiliği bu dünyaya geldikten sonra oluştuğu için, kişinin kendisini bulabilmesi için özgür bir ortamda büyümesi gerekir. Her insan kendi kişiliğini özgürce oluşturabilmelidir.
Kişiliğin değerlendirilmesi
Bireylerin kişilikleri hakkında bilgi sahibi olmak için kullanılan çeşitli teknikler vardır. Derecelendirme ölçekleri, projektif testler ( yansıtma testleri) gibi. Projektif testler mürekkep lekesi testi veya tematik algı testi şeklinde olabilir. Mürekkep lekesi testinde bunlara bakan kişinin neler gördüğünü anlatması istenir. Tematik algı testinde ise bir fotoğrafa bakan kişinin onunla ilgili hikaye anlatması istenir ve buradan hareketle kişilik hakkında bilgi edinilmeye çalışılır.
RUH SAĞLIĞI VE KORUNMASI
Psikolojik anlamda sağlıklı bir bireyde şu özellikler görülür:
1-Kendisi ile barışıktır.
2-Çok aşırı kıskançlığı, korkuları, kaygıları yoktur.
3-Sorunlarının farkındadır, çözmek için çabalar.
4-Çevresiyle uyum içindedir.
5-Yaşamdan zevk almasını bilir.
6-Hayal dünyası içinde yaşamaz.
FRUSTRASYON ( Engelleme, engellenme)
Bireyin amacına ulaşırken önüne engel çıkmasına engellenme ( frustrasyon)
denir. Frustrasyonun 4 temel kaynağı ( sebebi) vardır: doğa, toplum, bireyin kendi bedensel yapısı, bireyin kendi psikolojisi.
Bireyin karşılaştığı en önemli psikolojik engel çatışmalardır. Çatışma, birbirine yakın önemde seçenekler karşısında kalan bireyin seçiminde kararsız kalması durumudur. Çatışmalar 3 şekilde olabilir:
-
Yaklaşma-Yaklaşma çatışması: Bireyin hepsini de istediği fakat birini seçmek zorunda olduğu seçenekler karşısında kalması durumudur. Örneğin, hem avukat hem doktor olmak isteyen öğrencinin içinde bulunduğu durum.
-
Yaklaşma – uzaklaşma (yaklaşma-kaçınma) çatışması: Bireyin birini isteyip diğerini istemediği fakat istediğini elde edebilmek için stemediğini de yapmak zorunda kaldığı durumdur. Örneğin okula gelmek isteyen ama ders çalışmak istemeyen öğrencinin içinde bulunduğu durum.
-
Uzaklaşma-Uzaklaşma (Kaçınma-Kaçınma) çatışması: Bireyin hiçbirini istemediği ama birini seçmek zorunda olduğu seçenekler karşısında kalması durumudur. Örneğin bir idam mahkumunun iple, hapla, iğne ile, elektrikli sandalye ile ölümden birini seçmek zorunda kalması durumudur.
SAVUNMA MEKANİZMALARI
Frustrasyonla karşılaşan bireyin gösterdiği tepkilere savunma mekanizmaları denir. Savunma mekanizmaları az kullanıldığında kişiyi rahatlatabilir. Ancak Çok sık kullanılması davranış bozukluklarına sebep olur. Başlıca savunma mekanizmaları şunlardır:
-
Bastırma: Engelle karşılaşan bireyin arzusunu içine atması, adeta bu arzusu yokmuş gibi davranması, bu arzusunu unutmasıdır. Örneğin okul birincisi olmak isteyen bir öğrencinin bu arzusunu içine atması. Çok ünlü bir şarkıcı olmak isteyen kişinin bu arzusunu içine atması.
-
Yön değiştirme: Bireyin öfkesini gerçek engelden değil, gücünün yettiğinden çıkarmasıdır. Örneğin müdüre sinirlenen öğretmenin öğrenciye zayıf not vermesi. Sevgilisine kızan gencin onun fotoğraflarını yakması...
-
Gerileme: Engelle karşılaşan bireyin basit, çocuksu davranışlarda bulunması. Örneğin başbakana kızan bakanın küsmesi.
-
Karşıt tepki geliştirme: Bireyin gerçek duygusunu değil, onun tam tersini göstermesi. Örneğin kardeşini kıskanan bir çocuğun onu çok seviyormuş gibi davranması.
-
Kendine yöneltme: Engelle karşılaşan bireyin engele değil kendine zarar vermesi. Örneğin istediği şeye ulaşamayan bir gencin kendisine jilet atması.
-
Aklileştirme ( Mantığa bürüme, rasyonalizasyon, bahane bulma..): Bireyin davranışlarına sebep bulması, kendini hep haklı göstermeye çalışmasıdır. Örneğin soğuk bir kış günü palto giyemeyen bir kişinin etrafındakilere vücudun soğuğa dirençli olması için palto giyilmemesi gerektiğini söylemesi. Benzin parasına kıymayan bir kişinin yürümenin daha sağlıklı olduğunu söylemesi...
G)Yüceltme: Bireyin toplumsal engellerle karşılaşan arzularını toplumun beğendiği yollarla gidermesi. Örneğin kişinin içindeki saldırganlık duygusunu boks yaparak tatmin etmesi. Örnek 2: Evlenmeden çocuk sahibi olmak isteyen bir bayanın kreşte çocuklara severek onlara hizmet ederek bu arzusunu tatmin etmesi.
H) Ödünleme ( telafi) : Hemen herkesin içinde ön plana çıkma eğilimi vardır. Bir alanda başarılı olamayan bireyin diğer alanlarda kendini göstermeye çalışması sivrilmeye çalışması, ön plana çıkma gayretleridir. Örneğin derslerde başarılı olamayan bir öğrencinin gevezelik yaparak veya öğretmene, arkadaşlarına saldırganlık yaparak ön plana çıkmaya çalışması.
I) Özdeşim kurma: kişinin kendisini başka insanlarla, takımlarla özdeşleştirmesi, onların davranışlarını, giyimlerini .... taklit ederek kendini tatmin etmesidir. Örneğin bir kızın Sibel Can gibi giyinmesi, dans etmesi, konuşması. Bir gencin Ronaldinyo gibi saçlarını kestirmesi, onun gibi giyinmesi...
j)Yansıtma: İki şekilde olur: a) Kabahati başkasına atma. Örneğin yenilen bir futbolcunun suçu hakeme, sahaya topa atması. b) Kendimizdeki olumsuz özelliklerin başkasında olduğunu iddia etmek. Örneğin kıskanç bir kızın etrafındaki arkadaşlarını kıskançlıkla suçlaması. Dedikoducu bir kadının komşularına dedikoducu demesi.
k)İnkar ( yoksayma, reddetme) : İstemediğimiz şeylerin olmayacağını düşünmek, engeli görmemezlikten gelmek. Kendimizi olumsuz şeyler olmayacağına inandırmaya çalışmak. Örneğin annesi komada olan kişinin onun iyileşeceğini, ölmeyeceğini söylemesi. Yazılıya çalışmayan öğrencinin öğretmen beni bırakmaz demesi gibi.
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Davranış bozukluklarını iki temel kısımda ele almak mümkündür: Bazı davranış bozukluklarında bireyler normal hayatlarını sürdürürler, evlenirler, okula giderler.... yani normal hayatla bağlarını kopartmamışlardır. Sadece bazı psikolojik sorunları vardır, veya engelleyemedikleri davranışları, kaygıları, korkuları vardır. Bazı davranış bozukluklarının ise ciddi anlamda tedaviye ihtiyacı vardır. Günlük hayatla bağları kopmuştur, hallüsinasyonları vardır, kendilerine ve çevrelerine zararları olabilir, intihar veya öldürme girişimleri olabilir….
Davranış bozuklukları genetik olarak da gecmiş de olabilir, beynin zarar görmesi sonucu da oluşabilir, toplumsal yaşamda karşılaşılan maddi, manevi sorunlardan da kaynaklanmış olabilir. Şimdi temel psikolojik rahatsızlıkları teker teker ele alalım:
Nevrasteni: Kişinin psikolojik sorunlarından, çatışmalarından ötürü, olmadığı halde kendisini güçsüz , yorgun hissetmesidir. Örneğin sınavına çalışmayan öğrencinin sabahleyin kendini çok aşırı yorgun, güçsüz, okula gidemeyecek kadar halsiz hissetmesi. Borcu olan birinin ödeme günü kendini çok aşırı halsiz hissetmesi...
Fobi: Normal insanların korku beslemeyeceği olaylara, nesnelere karşı duyulan cok aşırı, anlamsız korku halidir. Örneğin kandan korkmak, karanlıktan korkmak, yüksekten korkmak, mezarlıklardan korkmak...
Mani: Bireyin saçma olduğunu bildiği halde kendisini yapmaktan engelleyemediği davranışlardır. Örneğin hiç ihtiyacı olmadığı halde ufak hırsızlıklar yapan zengin birisi, kaldırımdaki karoları sayan, pencerelerin köşelerini sayan, plakaları sayan, adımlarını sayan, sürekli yanındaki kişinin ayaklarının aynısını atmaya çalışan... kişiler maniktirler.
Obsesyon ( saplantı): Kişinin zihnine girmesine engel olamadığı, zihninden uzaklaştıramadığı düşünce, fikir ve dürtülerdir. Kişinin isteği dışında gelirler, kişi tarafından mantıkdışı olarak değerlendirilirler ve yoğun sıkıntı ve huzursuzluğa yani anksiyeteye neden olurlar. Kişi gaz ocağı, kapı, kilit gibi nesnelerin açık kalmış olabileceğinden, ütü vs. elektrikli aletlerin fişlerinin prizde takılı kalmış olabileceğinden kuşku duyar ve emin olmak için tekrar tekrar kontrol etme gereksinimi duyar . Bu kuşku ve kontroller yaşamın birçok alanında kendini gösterebilirler.Örneğin, 34 yaşında ev kadını, eve gelen misafirlerin dışarıdan mikrop taşıyacağı şeklindeki obsesyonlarından dolayı evdeki tüm terlikleri yıkanabilir terlik olarak değiştirmişti ve misafirler gittikten sonra hepsini çamaşır makinesinde yıkıyordu.Örnek2, 45 yaşında erkek hasta, her akşam işinden evine döndüğünde otomobilini park edip evine girdikten sonra otomobilin kapısını kilitlediğinden emin olmuyor ve bazen iki-üç kez olmak üzere sokağa çıkıp otomobil kapılarını kontrol ediyordu. Örnek 3, 35 yaşında ev kadını, sehpaların üzerinde bulunan örtülerin sehpanın tam ortasında durmasına özen gösteriyor, halının saçaklarından ters dönenler varsa düzeltmeden duramıyordu.
Somatik (Psikosomatik) bozukluklar: Kişinin psikolojik kökenli olan bedensel rahatsızlıklarına verilen genel addır. Aslında bedensel bir sebebi yoktur, kişinin psikolojik sorunlarından ötürü bedeninde rahatsızlıklar oluşur. Örneğin sınav zamanı sivilce çıkması, stresle karşılaşan kişinin midesinde rahatsızlık oluşması, borcu olan birisinin kalbinin sıkışması, başının ağrıması…
Hipokondri: Kısaca hastalık hastası diye tarif edilebilir. Kendisini sürekli hasta sanan, doktor doktor gezen kişilerdir. Aslında bir hastalıkları yoktur.
Psikozlar
Ağır davranış bozukluklarıdır. Bunların hastane tedavisini ihtiyaçları vardır. Gerçekle ilişkileri kopmuştur. Halüsinasyonları vardır. Psikozlu hastalara psikotik, psikopat da denir.
Psikozlu hastaları şizofrenler, paronoyaklar, Duygu-durum bozuklukları (manik depressifler, manik melankolikler) olmak üzere 3 kısımda ele alabiliriz.
Şizofreni: Hallisinasyonları vardır. Kendilerini veya etrafındakileri başka varlıklar olarak algılarlar. Örneğin kendisini veya etrafındakileri Hülya Avşar , Sibel Can, Hakan Şükür... veya pilot, komiser.... sanırlar ona göre konuşup davranırlar. Çok uzun bir süre aynı pozisyonda hiç kıpırdamadan beklerler. Örneğin kendisini saat sanıp haftalarca saat gibi davranan, araba, tren sanıp saatlerce öyle davranan şizofrenlerdir.
Paronaya: Paronayası olan hastalara paronayak denir. Paronayaklar kendilerini bir peygamber, büyük komutan, Atatürk, Hitler, Saddam, Melek.... gibi algılarlar ve dolayısıyla sürekli tehlike içinde olduklarına inanırlar. Herkesin kendilerini zehirleyeceklerini, öldüreceklerini düşünüp sürekli kaygı, korku içinde yaşarlar. Bu yüzden etrafındaki kişilere zarar verebilirler. Tehlikelidirler. Hastane tedavisi görmeleri şarttır.
Duygu durum bozuklukları: Bu hastalığın en önemli özelliği duygulardaki aşırılıktır. 2 safhanın arka arkaya gelmesi ile kendini gösterir. Önce manik safhada hasta çok aşırı eğlencelidir. Sürekli güler, şakalaşır, eğlenir... sonra depressif safhaya girer ve kendisini suçlu, günahkar hissededer. Üstelik sadece kendisi değil, etrafındakiler de suçludur, günahkardır. Kimseyle konuşmaz, içekapanıktır. Bu yoğun suçluluk duygusunun sonucunda bazen başkalarına ve kendine zarar verebilir.
Psikolojik hastalıkların tedavisinde ilaçlar, telkin, psikoterapiden yararlanılır.
HAZIRLAYAN
ALİ SERDAR GÜDEN
İSKENDERUN ANADOLU LİSESİ
Dostları ilə paylaş: |