III. FIKHÎ KÂİDELERİN İSLAM HUKUKUNDAKİ YERİ
Fakihlerin meselelere yaklaşımındaki tavrını ortaya koyan fıkıh kâideleri, fıkıh ilminin geniş birikim ve tecrübeler sonucunda meydana gelen hülasası olmaları hasebiyle, İslam hukukunun özünü veciz bir şekilde ifade etmektedirler. Müsellemâttan kabul edilen kâideler294, bu özellikleri sebebiyle, usûl ile furû‘ arasında vasıta295 ve İslam hukukunun ruhu olarak ifade edilmişlerdir296.
Fıkıh ilmi için vazgeçilmez bir öneme sahip olan fıkıh kâideleri, hukukun hikmetlerini ve esrarını içermekte, furûdan sayısız ahkamı kuşatmakta olduklarından, bu kâideleri ihatadaki gücüne göre fakîhin kıymeti artar. Ayrıca İslam hukukunun orjinalliği ve ayırıcı vasfı bu kâideler ile bilinir ve bunlar sayesinde ortaya çıkar297. Zerkeşî (v. 794/1392), kâidelerin fıkıh ilmindeki önemini "Kutbuddin es-Sinbâtî’den (v. 722/1322) bana ulaştı ki: Fıkıh, nezâiri bilmektir" şeklinde ifade etmiştir298. Bu kâideler, bireyin fıkhın esrarına muttali olmasını ve fıkıh ilminin insan hayatındaki önemini kavramasını sağlayan bir özelliğe de sahiptir299.
Furû-u fıkha dair eserlerde takip edilen meseleci metot neticesinde ortaya çıkan kapsamlı eserler, zamanla hem fakihlerin hem de kadı ve müftülerin bu eserlerde zikredilen meseleleri ihata etmelerini zorlaştırmıştır. Ayrıca bu kaynaklarda geçen detay meselelerin ezberlenmesi, zihin karışıklığına yol açabileceği gibi hukuk melekesini de zedeler. Bu sebepten, birçok furû‘ meselenin tümevarım yolu ile incelenmesi neticesinde ortaya konulan fıkhî kâideleri öğrenmek, bu detay meseleleri daha rahat kavrama imkanı vermektedir300. Furû‘ meselelerin ezberlenmesi ve zihinde tutulması zor ve aynı zamanda çabuk unutulmaya müsait olduğu halde, küllî kâideler, veciz ifade yapıları sebebiyle hem kolay ezberlenmekte, hem de akılda kolayca tutulmaktadır301. İzmirli İsmail Hakkı (v. 1365/1946), fıkhî kâidelerin konuluş gerekçesini bu durum ile ilişkilendirerek; "Kavâid-i fıkhiyye, mesâil-i fıkhiyyenin hıfz ve zabtını teshîl için bazı muhakkikîni fukaha tarafından vaz‘ olunmuştur" şeklinde bir yorum yapmıştır302.
Fıkhın genel ilkelerini bilmek ve bu ilkeler etrafında örülen furûu temel esaslar çerçevesinde anlamak, İslam hukuk geleneği içerisinde yer alan farklı disiplinlerin yaklaşımlarını bir bütünlük içerisinde algılama imkânı vermektedir. Bu sebepten ötürü kâidelerin bilgisi ile oluşmuş hukuk mantığı, fakîhe, bağlı olduğu mezhebin esaslarını kavramasını sağlayarak303 mezhebin meselelere getirdiği yorum tarzını sağlıklı bir şekilde anlamasını mümkün kılar. Ayrıca genel esaslar dikkate alınmadan incelenen cüz’iyyâtın, görünüşte çelişkiler içerdiği görülebilir. Ancak belirli bir sistem dâhilinde bina edilen bu parçaların, sistemin başka bir esası içerisinde ele alındığına, kâidelere olan bilgisi ile muttali olan fakîh, bu durum karşısında hayrete düşmez304.
İslam hukukundaki kavâid mantığını diğer hukuk sistemleri ile mukayese eden bazı muasır bilginler, bu kâideler ile İslam hukukunun diğer hukuk sistemlerinde olduğu gibi genel prensipler ve esaslar çerçevesinde ele alındığını ifade etmişlerdir. Ayrıca bu kâidelerin olmaması durumunda, İslam hukukunun, karmaşık furû‘ meseleler ve cüz’î hükümler şeklinde kalacağı ve dış görünüm itibariyle çelişik hükümler kolleksiyonu şeklinde görüleceği kaydedilmiştir305.
Kevserî’nin de (v. 1371/1951) ifade ettiği gibi, kavâid ilmi son dönemlerde her ne kadar ihmal edilmiş olsa da fıkhî hükümlerin dayandığı esaslar olmaları ve İslam hukukunun esrarını ifade etmeleri sebebiyle, fıkıh ilmini öğrenmede ve öğretmede çok büyük ehemmiyetleri vardır306. Bu kâideler ile ilgilenen fakîhe fıkıh melekesi kazandıran fıkhî kâideler307, kuvvetli bir hukuk mümarese ve melekesi sağlayacağından, aynı zamanda kişiyi tahrîc yapmaya ehil kılar ve yeni meselelere çözüm bulmayı kolaylaştırarak308 vereceği hükümlerde ve tetkik ettiği meselelerde basiret ve itmi’nan sağlar309.
Bu kâideleri bilmek ile fıkıh ilminin anlaşılmasında maharet kazanan fakîh, karşılaştığı fıkhî meseleleri, bu ilmin kendisine kazandırdığı meleke ile ele alarak içerisinde bulunduğu şartlar çerçevesinde değerlendirerek hükümler verir310. Musa Carullah (v. 1369/1949), fakîhin kazanmış olduğu bu melekeye işaretle, bu kâideleri hıfzedip anlayan kimsenin tam manası ile "fakîh" olacağını söylemiştir311. Ayrıca İslam hukukunu yeni öğrenmeye çalışan öğrencilere, geniş fıkıh bablarını kuşatan ilkelerin verilmesi ile şer‘î hükümleri güzel bir şekilde öğrenmeleri ve bu sayede hukuk melekesi kazanmaları da sağlanmış olur312. Meseleler arasında zaman zaman görülen çelişkileri sağlıklı bir şekilde anlamak ve bu çelişkileri ortadan kaldırmaya çalışmak, fıkıh ilmini yeni tahsil eden öğrenci için, zamanın darlığı sebebiyle zor olacağından, bu kâideleri ve prensipleri bilmek ona zaman kazandıracaktır313.
Kavâid ilmini tetkik eden fakîhin, bu ilim ile elde edeceği küllî bakış açısı ve meseleleri asılları ile birlikte kavrama melekesi sayesinde, usûl kitaplarında çokça övülmüş olan ictihad melekesine sahip olacağı kaynaklarda ifade edilmektedir314. Nitekim fıkha bağlı ilimler arasında bir tasnif yapan Zerkeşî (v. 794/1392), fıkıh ilmini on alt sınıfa ayırır ve onuncu sırada zikrettiği kavâid ilminin diğer dokuz ilim içerisinde en bütüncül, en kâmil ve en faydalısı olduğunu belirttikten sonra, fakîhin bu ilim sayesinde ictihad mertebesine yükselebileceğini kaydeder315. Hanefî fakihlerden İbn Nüceym (v. 970/1562) ise, kavâid bilgisinin mezhep içerisindeki bütünlüğü kavrama bakımından önemine vurguda bulunarak, bu kâidelerin bilinmesi ile fakîhin fetvada da olsa ictihad edecek dereceye yükseleceğini söyler316.
Bu izahlardan anlaşılacağı üzere klasik kaynaklarımızda, kavâid bilgisinin ictihad melekesi kazandıracağı kabul edilmiş ve ictihad edebilmenin bir şartı olarak görülmüştür. Ayrıca ictihad edecek mertebede olan fakîhin bu kâideleri bilmesinin, ona teşride yol göstereceği ve böylece her zaman ve mekanda insanların maslahatlarını gözeten hükümler vererek onun adalet üzere olmasını sağlayacağı da belirtilmiştir317.
İslam hukukunun gayeleri ve maksatları hakkında açık bir fikir veren bu kâideler, fıkhın genel maksatlarını ve temel hedeflerini kavramayı sağlayarak318, bu kâideler ile uzun süre meşgul olan fakîhin, dağınık bir zihin yapısından kurtularak, belirli bir yöntem dâhilinde düşünmesini ve böylece fıkhın esaslarına muttali olmasını temin ederler319. Kavâid bilgisi fakîhe, nassların meseleleri ele alış şekli hakkında genel bir perspektif vereceği için bu kâidelere vakıf olan kişi, nasslarda belirtilmeyen meselelerin hükümlerini de edinmiş olduğu bu meleke sayesinde daha kolay bir şekilde ortaya çıkarabilecektir320. Ayrıca bazen deliller arasında meydana gelen teâruz ve ihtilaflarda, hangi delilin ötekine tercih edileceğini de yine bu kâidelerden çıkarmak mümkündür321.
Fetva verecek olan bir kimsenin bütün cüz’îyyâtı incelemesi ve aradığı meselenin hükmünü orada bulması belirli zorluklar içereceğinden, bu kâideleri bilmek müftüye kolaylık sağlar322. Diğer taraftan, mahkemelerde hüküm veren hâkimin ve fetva veren müftünün belirli bir sistem dâhilinde düşünmelerini ve karşılaştıkları meseleleri bir bütünlük içerisinde ele alarak çözmelerini sağlamaları sebebiyle, kavâid bilgisi hâkimin ve müftünün basiretli olmalarını da sağlar323.
Zamanın geçmesi ile sonu gelmeyen vakıa ve hadiselerin hükümlerinin bilinmesi de kendileri ile mümkün olan bu kâideler324, İslam hukukunun değişen ve gelişen hadiselere intibakını sağlayarak, İslam Fıkhının sürekliliğini sağlama gibi önemli bir fonksiyona da sahiptirler325. Bu yönü ile fıkhî kâideler, İslam hukukunu dinamik bir yapıya kavuşturarak onu donukluktan kurtarır326.
Fıkıh kâidelerininin ağlebî olmaları sebebiyle istisnaları olsa da bu istisnaların varlığı, onların umum sıfatını değiştirmediği gibi, fıkıh ilmi için ifade ettikleri önemi de azaltmaz327. İslam hukukunun birer prensibi şeklinde olan bu kâidelerin her biri, ifade yapılarının veciz olması, ibarelerindeki açıklık, hükümlere delalet şekilleri ve cüz’iyyâtı kuşatacak şekilde umumi olmaları328 ile fıkhın usûl ve furû‘u arasında vasıta kabul edilirler329.
Fıkıh kâideleri, İslam hukuku alanında mütehassıs olmayan hukukçuların İslam hukukunun felsefesi, esasları ve ruhu hakkında bilgilenmelerini de sağlamaktadırlar330. Modern kanunlaştırma çabalarının Mecelle’den yararlanılarak hazırlanması da bu etkileşimi destekler mahiyette görünmektedir. Külli kâideleri inceleyen hukukçular, İslam hukuku ile modern hukuklar arasında mukayese fırsatı bularak, bizim çok kıymetli ve zengin olan ilim mirasımızı inceleme imkanına sahip olurlar331.
Dostları ilə paylaş: |