2-Kur’an’da Süleyman’ın Övülmesi
Süleyman’ın (a.s) adı Allah-u Teala’nın sözlerinde ondan fazla yerde yer almıştır ve bu konuda büyük övgüye mazhar olmuştur. Allah onu çok yalvarıp yakaran kul oalrak tanıtmıştır. “O ne güzel bir kuldu! Doğrusu o daima Allah’a yönelirdi.”1 Hakeza Süleyman ilim ve hikmet sıfatlarıyla nitelendirilmiş ve hakkında şöyle buyurulmuştur: “Süleyman’a bu meselenin hükmünü bildirmiştik; her birine hüküm ve ilim verdik.”2
Hakeza şöyle buyurulmuştur: “And olsun ki, Davud’a ve Süleyman’a ilim verdik.”3
Ve hakeza şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi.” 4
Kur’an onu hidayete ermiş Peygamberlerden saymış ve hakkında şöyle buyurmuştur: “Süleyman Davud’a varis oldu: “Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a vahyettiğimiz gibi”5
“Nuh’u ve soyundan Davud’u, Süleyman’ı, doğru yola eriştirdik.”6
3- Süleyman’ın Tevrat’ta Zikredilmesi
Süleyman’ın kıssası padişahlar kitabında yer almış, onun azameti, yüceliği, hükümdarlığının genişliği, servetinin çokluğu ve yetkin hikmet ile kuşatılması hakkında detaylıca söz edilmiştir. Lakin Kur’an’da işaret edilen Süleyman’ın kıssalarından Tevrat’ta sadece Sebe melikesinin Süleyman’ın haberini işittiği ve Urşelim’de bir tapınak yaptığı, hikmet sahibi olduğu, bir çok hediyelerle yanına geldiği, onunla görüştüğü, imtihan olarak Süleyman’a bir takım sorular sorduğu cevaplarını aldığı ve sonrada döndüğü yer almıştır.7
Ahd-i Atik Süleyman8 hakkında çirkin bir söz kullanmıştır. Zira Süleyman’ın ömrünün son zamanlarında Allah’a ibadetten putlara ibadete yöneldiğini, eşlerinden birinin taptığı putlar karşısında secdeye kapandığını ifade etmiştir.
Hakeza Ahd-i Atik Süleyman’ın annesinin de Urya-i Hetta’nın eşi olduğunu ve Davud’tan ona aşık olduğunu, onunla zina ettiğini ve o kadının Davud’a hamile kaldığını ifade etmektedir. Bu yüzden de Davud, eşinin öldürülmesi için komplo düzenlemiş, sonunda onu savaşların birinde öldürtmüş, karısını da kendi evine getirmiş, yeniden ondan hamile kalmış ve Süleyman dünyaya gelmiştir.
Kur’an-ı Kerim Süleyman’ın (a.s) makamının diğer hidayet ve ismet peygamberlerinin makamı gibi olduğunu açıkça belirtmiş, onun bu tür iftiralardan uzak olduğunu ifade etmiş ve onun şahsı hakkında şöyle buyurmuştur: “Ve Süleyman kafir olmadı.”1
Kur’an-ı Kerim ikinci iftiradan da uzak olduğunu belirtmiştir. Zira Kur’an-ı Kerim Süleyman’ın karıncanın sözünü işittiği zaman şöyle dua ettiğini belirtmiştiri: “Süleyman, onun sözüne hafifçe güldü ve: “Rabbim! Bana ve ana babama verdiğin nimete şükürde, hoşnut olacağın işi yapmakta beni muvaffak kıl.” dedi.”2 Bizim de bu ayetin tefsirinde belirttiğimiz gibi bu dua Süleyman’ın annesinin doğru yolda onların yani, Peygamberler, sıddıklar, şehitler ve Allah’ın kendilerine nimet verdiği salihlerin zümresinde olduğu yer almıştır.
4-Süleyman’ın (a.s) Kıssaları Hakkında Yer Alan Rivayetler
Süleyman’ın kıssaları hakkında özellikle de Hüdhüd ve Sebe melekesiyle olan kıssası hakkında bir takım rivayetler nakledilmiştir. Onların çoğu ilginç ve garip bilgilerle doludur. Öyle ki bu bilgilerin benzerleri, hurafe olan efsanelerde dahi çok az görülmektedir ve selim bir akıl sahibi olan kimse onu kabul edemez. Doğru ve kesin tarih de bu konuların yalan olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu rivayetlerin en abartmalı olanı ise, Ka’b ve Veheb gibi kimselerden nakledilen rivayetlerdir.
Bunlar öylesine bir mübalağa etmiş ve abartmışlardır ki sonunda şöyle demişlerdir: “Süleyman (a.s) yeryüzünde hükümdarlık etti, saltanatı yediyüz yıl sürdü. Bütün cinler, insanlar, kuşlar ve vahşi hayvanlar onun ordularından idiler. Onun tahtının etrafına altıyüz bin kürsü kuruluyor, binlerce Peygamber, yüzbinlerce cin ve insanların emirleri onun üzerine oturuyordu. Sebe melikesinin annesi de cinlerden idi. Bu yüzden melikenin ayakları merkebin nallarına benziyordu ve bu sebeple de ayaklarını insanlardan gizli tutmaya çalışıyordu. Saraya girmek isteyince eteğini yukarı kaldırdı. Böylece sırrı açığa çıktı.” Bu melikenin kudreti hakkında da öylesine bir abartmışlardır ki sonunda şöyle demişlerdir: “Dörtyüz hükümdar onun emri altında idiler. Bu dörtyüz hükümdarın her biri bir bölgeye hükmediyordu. Onlardan her birinin dört yüz bin savaşçısı vardı. Melikenin memleketi idare eden üç yüz veziri vardı. Her birinin emri altında on ikibin savaşçı bulunan komutanı vardı.” Bu ilginç ve garip bilgileri sadece İsrailiyattan saymak ve bir kenara itmek gerekir.”1
-
502. Konu
En-Nubuvvet(2)
Nübüvvet(2)
22-Hanzala (a.s)
-
Bihar, 14/148, 13. Bölüm; Kısset-u Ashab’ur-Rus ve Hanzala
3803. Bölüm Hanzala (a.s)
Kur’an:
“Ad, Semud milletleri ile Ress’lileri ve bunların arasında bir çok nesilleri de yerle bir ettik.”1
Bak. Hac suresi, 45. Ayet; Kaf suresi, 12. Ayet
-
Mecme’ul-Beyan’da, Allah-u Teala’nın, “Ress ashabı” ayetinin tefsirinde şöyle yer almıştır: “İkrime’den nakledildiğine göre Ress, bir kuyunun adıdır ve oranın halkı Peygamberlerini o kuyuya atmıştır. Said b. Cubeyr’den ve Kelbi’den naklediğildiğine göre ise, Ress ashabının Hanzala adlı bir Peygamberi vardı. Onu öldürdüler. Bunun üzerine Allah onları helak etti. Ka’b ve Mukatil’den nakledildiğine göre ise Ress Antakya’da bir kuyu olup Ress ashabı Habib-i Neccar’ı orada öldürdüler. Bu yüzden de bu topluluk bu kuyuya isnat edilmiştir. İmam Sadık’tan (a.s) nakledildiğine göre de Ress ashabının kadınları lezbiyen idiler.”2
-
İmam Sadık (a.s), lezbiyenliğin cezası hakkında sorulunca şöyle buyurmuştur: “Böyle bir kadının haddi (vurulacak kırbaç sayısı) zinakar kadının haddidir.” Bir kadın şöyle arzetti: “Acaba aziz ve celil olan Allah bu hükmü Kur’an’da zikretmiş midir?” İmam şöyle buyurdu: “Evet.” O şöyle arzetti: “Nerede?” İmam şöyle buyurdu: “Ress ashabının kıssasında.”3
-
İmam Kazım (a.s), kendisine, “Ress ashabı kimler idi, hangi halktan idiler ve nasıl bir kavim idiler?” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “İki Ress ashabı vardır, bir Ress ashabı, Allah’ın kitabında onları zikrettiği kimseler değillerdir. Bunlar Bedevi ve hayvancılıkla geçinen kimselerdi. Allah-u Teala Salih Peygamberi resul olarak onlara gönderdi. Ama onlar Salih peygamberi katlettiler. Allah onlar için başka bir Peygamber gönderdi, onu da öldürdüler. Bu defa bir Peygamberi veli ile birlikte gönderdi. Onlar Resulü öldürdüler, ama veli o kadar cihat etti ki sonunda o halkı yendi...
Ama Allah’ın kendi kitabında zikrettiği Ress ashabı ise, Ress adında bir nehire sahip olan bir topluluktu. Bu nehrin çok suyu vardı.” Bir şahıs İmam’a (a.s) şöyle sordu: “Bu Ress nerededir?” İmam şöyle buyurdu: “Azerbeycan’ın sonunda, Ermenistan ve Azerbaycan arasında vaki olan bir nehirdir. Bu halk Haç’a tapıyordu. Allah onlara bir arada otuz Peygamber gönderdi, onların hepsini öldürdüler. Daha sonra Allah bir veli ile birlikte kendilerine bir Peygamber gönderdi, onlarla cihat etti. Tohum ve ekim döneminin başlangıcında, Allah Mikail’i memur kıldı, onların suyunu kuruttu, hiçbir çeşme ve nehirden su akmaz oldu, herşeyi kuruttu, ölüm meleğine de bütün koyunlarını yok etmesini emretti, yeryüzüne de altın, gümüş veya tabaklarını yerin dibine geçirmesini emretti. Bizim Kaim’imiz (a.s) kıyam edince bunlardan faydalanacaktır. Böylece onların hepsi, açlıktan, susuzluktan ve ağlamaktan öldüler. Onlardan hiç kimse baki kalmadı. Onlar arasında sadece ihlas sahibi olanlar baki kaldılar. Onlar Allah’tan bir miktar ekin, hayvan ve suyla kendilerini kurtarmasını ve de isyan ve tuğyana mübtela olmamak için bunları kendilerine az kılmasını istediler. Allah onların doğru niyetinden haberdar olduğu için de dualarına icabet buyurdu. Ondan sonra halk kendi evlerine geri döndüler ve herşeyin altüst olduğunu gördüler. Allah onların nehirlerini yeniden akıttı. Onlar için ondan istediklerinden daha fazla kıldı. Ondan sonra o kavim açık ve gizlide itaate koyuldular. Sonunda bu halk ortadan kalktı. Bunlardan sonra yeni nesil vücuda geldi. Onlar da zahirde Allah’a itaat ettiler ama batında nifaka düştüler, çeşitli günahlara bulaştılar. Daha sonra Allah onlara birini gönderdi. Hiç çekinmeden onları öldürmeye başladı. Onlardan çok az bir grubu geride kaldı. Allah onlara da taun (veba) hastalığını musallat kıldı. Onlardan hiç kimse geri kalmadı. Nehirleri ve evleri iki yüz yıl boyunca sahipsiz kaldı. Bir müddetten sonra Allah-u Teala bir kavim getirdi, onların yurtlarına yerleştirdi. Onlar doğru ve salih kimselerdi. Bir müddet sonra onların bir grubu yeniden fesada düştü. Erkekler erkeklere yöneldi, kadınlar da kadınlara. İşte bu yüzden Allah yıldırımı onlara musallat kıldı ve bu topluluktan hiç kimseyi baki bırakmadı.”1
-
502. Konu
En-Nubuvvet(2)
Nübüvvet(2)
Özel Nübüvvet
23-Şa’ya (a.s) ve Haykuk (a.s)
-
Bihar, 14/161, 14. Bölüm; Kısset-u Şa’ya ve’l-Haykuk
Dostları ilə paylaş: |