Însanı İlme Ulaştıran Yollar, Görmek, Haberler Ve «El-Îyan» Yani Duyu Organları Vasıtasiyle Bilinen Mevcudattır :
Allâme Ebu Mansur (r.h.) şöyle diyor : İnsanı, eşyanın hakikatlerini bilmeye ulaştıran yollar, görmek, haberler ve «lyan»254 yani görmenin dışındaki duyu organlarından ibarettir. lyan, duyu organlarının kendisinde vuku bulan şeydir. îyan, kendisinde ilim bulunan bir temel esastır ki cehilden ibaret olan zıddı yoktur. Kim ki cehlden, ilmin zıddı var-du- derse o kimse ilmi inkâr edenin255 tâ kendisidir. Bunu işiten herkes, ona kibirli, kendini beğenen kimse der. Bu öyle bir sıfattır ki, hayvanların tabiatı bile bu tür sıfatın kendi rütbeleri olmasından çekinirler. Çünkü hayvanlardan her biri acı duyacağı, lezzet alacağı ve hayatının devamına veyahud fesa'd bulmasına sebep olan herşeyi bilir. Halbuki bu kimse hayvanların bildikleri bu hususu dahi inkâr ediyor. Bu görüşü ortaya koyan, atan kimse ile münazara yapılmaması için akl-ı selim sahibi insanlar tarafından görüş birliğine varılmıştır.256 Zira bu kimse ne inkâr ettiğini ve ne de inkâr etmediğini bizzat kendisi ispat edemiyor. Münazara ve münakaşa ise bir şeyin mahiyeti"257 veyahut mahiyetinin dışındaki varlığı258 hakkında olur. îlim de inkâr etmek ve etmemek için bulunur. Her ikisinin birlikte kabul edilmesi mümkün değildir. Çünkü bunun bir manii vardır. O da her ikisinin yani inkâr ile inkâr etmemenin bir arada bulunması için mâni vardır. Fakat kendisi ile oturup konuşulabilir ve ona şöyle denir : «Sen gerçekten inkâr ettiğini biliyorsun.» Eğer «inkâr ettiğimi bilmiyorum,» derse inkârını red etmiş olur. Eğer, «Evet inkâr ettiğimi biliyorum» derse o zaman inkâr ettiğini ispat etmiş olur. Böylece inkâr ettiği şeyle, kendi inkârım ispat etmiş olur. Böylesi kimsenin muhalefeti ve gerçek clışı olan görüşünü terketmesi için, âzalarının kesilmesi ile kendisine şiddetli bir acı çektirilir. Zira biz, onun gerçekten mevcudatı bildiğini biliyoruz. Zira, mevcudat, bizzârure bilinir, Lâkin o, bu sözü ile, hasmının görüşünü çürütmek için yanlış olduğunu bildiği halde kasden muhalefet ediyor. BÖyle-sinin hakkı az Önce söylediğim gibi kendisine acı ve ızdırap verici me-todları tatbik ederek kendi hareketine benzer bir hareketle mukabelede bulunmaktır. Böylece kendisinde bulunan cahilMk perdesi yırtılıp atılmış olur. Güç ve kuvvet ancak Allah'tandır.
Büyük bilgin Ebu Mansur (r.h.) diyor ki : «Haberler iki nevidir : Haberlerin tümünü inkâr eden kimse birinci guruba yani zaruri olarak bilinenleri inkâr edenler gurubuna katılır. Çünkü o, inkârını dahi inkâr etmiştir. Zira onun inkârı bile haberdir. Böylece bir şeyi inkâr ettiği vakit inkârım inkâr etmiş oluyor. Kendisinde bulunan bu hali ile beraber soyunu, ismini, mahiyetini kendi cevherinin ismini ve her şeyin ismini bilmemiş oluyor. Bu suretle kendisinin hissedileni bilmemesi, gereken haber verildiği vakitte de müşahade ettiği şeyin mahiyeti hakkındaki haberi anlamaktan âciz kalıyor. Müşahade ettiğini bümekten âciz olan kimse nasıl olur da müşahede etmediği259 şeyi bilebilir. Veyahut ne zaman yaşamının ve gıdasının bulunduğu şeyi bilir. Bunların hepsi kendisine haber ile ulaşır. Bununla beraber kendisinde Allah-u Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinin ihsan ettiği büyük nimetlerine, kendisinin nıet-hedildiği temel esas yani âyetlere ve nutuk260 ve .261 işitmekle temyiz etmek gibi sıfatlarla hayvanlardan üstün kılınmasını sağhyan esaslara karsı nankörlük etmektedir. Bu ise hak ve gerçek olanlara muhalefet etmek suretiyle kibirlenmenin son noktasıdır.
Ebu Mansur (r.h.) diyor ki : Bu iki nevi haberle akim ihata edemeyeceği, kötülüklerin ve iyiliklerin idrâk edilmesine ulanılmaz. Bunlara ancak, konuşmak ve kulak kesilmekle ulaşılır. Bunlarla münazara etmek aptallık ise de bu konuda münazara etmek gerekirse kendisine haberi inkâr ettiği vakitte deriz ki : «Sen ne diyorsun?» Eğer inkârına avdet ederse bil ki o, senin haberini kabul etmiştir. Çünkü o, sözüne döndü. Bunu da senin haberi, tekrarlaman temin etmiştir. Eğer inkârına dönmezse, kendisinden gelecek kötülüklerden korunmuş olduğun için Allah'a hamd edersin ve onun da içine düştüğü durumdan dolayı haline gülersin. Bunun aynısı duyu organlarını inkâr eden için de tatbik edilir. Ona dersin ki : «Bu hususta ne dersin?» Eğer inkârına dönerse senin verdiğin haberi bildiği ve fakat muhalefetine devam ettiği sence zahir olur. Eğer inkârına avdet etmezse kendisinden gelecek kötülükten korunmuş olursun ve Allah-u Teâlâ'nm sana ihsan ettiği ilhamından dolayı kendiisne şükredersin. Veyahut bu inkarcıyı döver kendisine acı çektirirsin. Zira o, ıstırap çekmeğe tahammül edemez. Veya sana Öfkesi ile mukabelede bulunur. Çünkü bu hususu, ancak senin fiilinin aynını kullanması ile elde etmiş olur. Bu ise haberle bilinir.262 O da bunu İnkâr etmiştir. «Velâ kuvvete illâ billah»
Akıl yoluyla zarurî olarak haberlerin kabul edilmesi gerekince Peygamberlerin getirdikleri haberlerin de, kabul edilmesi gerekir. Çünkü peygamberlerin haberlerinde, kendilerini tasdik eden apaçık deliller bulunduğu için onların haberlerinden daha doğru haberin bulunması mümkün değildir. Zira kalbin mutmain olması için haber ve delillerden, duyu organlarından,263 beyan ettiklerimizi inkâr eden münkir olur ve zaruri olarak aklen, hakikate muhalefet etmiş olur. Peygamberlerin (a.s.) haberlerinden daha açık ve seçik olarak doğru olan haber yoktur. Doğruluğu kabul edilen Peygamberlerin haberlerinden daha doğru olan' haber bulunmaz. Bunu kim inkâr ederse o, kendisine, kibirli ve muhalefeti seven kişi demeğe lâyıktır. Sonra peygamberlerden bize kadar gelen haberler, kendilerinden yalan ve yanlışlık sadır olma ihtimali bulunan kimselerde nihayet bulmuştur. Zira peygamberlerin dışında kalan kimselerin yalan söylemekten korunduklarına ve doğru söylediklerine dair yanlarında delilleri yoktur. Böylesi kişinin söylediğine bakmak ve onu çok iyi incelemek gerekir. Eğer onun kendisinde asla yalan bulunmayan kimseden olursa ve o da kendisinde haberin son bulmuş olan kimse ise, bunun günahlardan korunmuş olduğuna dair açıkça delil bulunanlardan olduğuna dair şehadet edilmesine lâyık olduğuna kanaat getirmek lâzımdır. Yani kendilerinden yalan, günah, yanlışlık sadır olması ihtimali bulunmayan -kimselerden gelip bizde son bulan habere, nıütevatır haber vasfı verilir. Gerçekten bu topluluktan her birinin yalan söylemediğine, yanlış harekette bulunmadığına dair bir delil bulunmasa da bu topluluğun hepsinin naklettiği habere mütevatir haber denilir. Çünkü bunlardan gelen haber bu hadde ulaştığı vakit doğru olduğu açıkça anlaşılır. Bu topluluğa bakıldığında ilk bakışta hepsinin hata yapması ve yanlış ifadede bulunması ihtimali bulunsa da, bu gibi topluluğun yalandan korunduğu sabit olmuş olur. Her nekadar hepsinin, münferid olarak hata etmesi ve kendisinden yanlışlık sadır olması muhtemel ise de, ictihad işine koyulanın sözü de böyledir. Zira onlar hükmünü izhar etmek için, kendilerini hakka isabet etmeğe muvaffak kılana olan görüş ve düşüncelerinde ittifak etmiş bir halde değillerdir. Çünkü heva ve heveslerin muhtelif olması, maksatların ayrı ayrı bulunmasından sonra görüşlerin tümü, hak olana isabet etmiş olmaz. Görüş sahibinin hakka ulaşabilmesi ancak mahlûkattan dilediğini koruyan ve hükmünü izhar etmeye mâlik olan Cenab-ı Allah'ın lûtfu ve keremi ile mümkün olur. Güç ve kuvvet ancak Allah'tandır.
Mütevatirden başka bir haber vardır ki,264 ilmi icap etmekte ve haberin âlemlere rahmet olan Peygamberden hak olarak sadır olan haber olduğuna şehadet etmekte raütevatir olan haber derecesine ulaşmaz. Bununla amel etmek, içtihadı33 terketmek ve ravilerin hallerine bakmak vacip oiur. Böyle olan haber incelenir. Çünkü O'nun hak ve gerçek olması açıkça bilindiği gibi, onu zaptedenin işitme sisteminde bir yanlışlığın bulunması da caizdir. Bundan sonra hangi cihet galip gelirse,265 yani her nekadar yanlış olma ihtimali bulunursa da eğer haberle amel etme ciheti galip gelirse onunla amel edilir. Terketmek ciheti galip gelirse de terketme hususu ile amel olunur. Zira çok kerre his ilminde, (müsbet ilimde) —ki ilim yollarının en yükseğidir— duyu organlarının zayıf olması, hissedilenin uzak olması veya yakın olmasına rağmen amel edilir. Bununla beraber bu haberle amel etmek de etmemek de caizdir. Bu haberde ihataya rucu' edilmez. Amel etmek veya etmemekten hangisine meyledilirse bunda haberin doğru olmasından kaçınılmış olur. Bunun içindir ki, haberde her iki yönü266 ile yani ravilerin hallerine bakma ve âyete uygun olup olmaması bakımından haberi incelemek gerekir denmesi lâzımdır. Güç ve kuvvet ancak Allah'dandır.
Sonra bakmakla ilim elde etmeyi söylemenin gerekmesi için temel esas olarak ele alınan metodlar vardır. Onları ilk olarak şu noktalarda belirtebiliriz. Haberle elde edilen ilim için mutlaka bakmaya başvurmak mecburiyeti vardır. Bu da, duyu organlarından uzak olan veya duyulması pek mümkün olmayan şeyde bulunur. Haberden de yanlış olma veya olmama ihtimali bulunan haber çeşidine de bakmak, haberi incelemek gerekir. Sonra peygamberlerin ileri sürdükleri delilleri ve sihirbazlarm süsleyip öne attıkları maharetlerini ve bunlardan başka aralarının temyiz edilmesi gereken şeylere bakmak ve incelemek lâzımdır. Delillerin bilinmesi için onları düşünmek beşer gücünün yapacağı bir şeydir. Bunlara da bakmak gerekir, ki düşünülebilsin. Beşer gücünün ışığı ile hakkın zahir olması ve beşerin karanlıkta bulunması sebebiyle saplandığı bâtılın ortaya çıkarılması için delillerin âtideki hallerini bilebilmek, anlıyabilmek için beşer, bakma vasıtasını kullanmak zorundadır. Bunu Allah-u Teâlâ, kendi tarafından gönderildiğini ispat etmek için, —mucizelerle dâvâlarmı ispat edenle— göstermiştir. îns ve cinnin aynını getirmekten âciz olduğu Kur'an-ı Kerîm'de bu cümledendir. Bununla beraber Allah-u Teâlâ, bakmağı kullarına emrediyor, şöyle buyuruyor : «İleride biz o, Mekke halkına hem yeryüzü etrafında, hem bizzat nefislerinde âyetlerimizi (kudretimizin alâmetlerini) öyle göstereceğiz ki, nihayet peygamberin söylediği şeyin hak olduğu kendilerine zahir olacaktır. Rabb'inin her şeye şahit olması yetmez mi? Dikkat et! O kâfirler, Rablerine kavuşmaktan bir şüphe içindedirler. Dikkat et! Allah hergeyi (îlmi ve kuvveti ile) kuşatandır.»267 «O kâfirler (ibret gözü ile) hâlâ bakmazlar mı deveye nasıl yaratılmış?»268 «Muhakkak göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün arka - arkaya gelmesinde, insanlara yarar şeyleri denizde götürüp giden, gemide, yeryüzü kuruduktan sonra, Allah gökten yağmur indirerek arz-ı diriltmesinde...»269 «Nefislerinizde de (hücrelerden vücud yapınıza kadar) bir çok alâmetler var (ki hep Allah'ın kudretine, ilmine, azamet ve irâdesine delâlet ederler) hâlâ görmiyecek misiniz?»270 Allah-u Teâlâ, bu âyetlerden başka âyetlerle de delillere bakılıp düşünülmesi ve ibret alınmasını önermiştir. Bununla kendilerini muhakkak hakka, gerçeğe muvaffak kılacağını ve onlara doğru yolu açıkça beyan buyuracağını bildirmiştir. Güç ve kuvvet ancak Allah'ın ihsanı iledir.
Bakmayı inkâr eden kimsenin inkârını ispat edebilmesi için yine bakmaktan başka delili yoktur. Bu da bakmanın inkâr ettiği şey için lâzım olduğuna delâlet eder. Bununla beraber mahlûkattaki yaratılış hikmetini bilmek elbette lâzımdır. Çünkü hikmetsiz yaratılmanın caiz olması abes ve çirkindir. Ve yine yaratılan da kendisini yaratana delil olduğunu veyahut kendisini yaratanın zatı ile var olduğunu, yahut Allah'ın kıdem sıfatı ile muttasıf olduğunu, kendisinin de hadis olduğunu bilmesi muhakkak gerekmektedir. Bunların hepsini bilmek ancak bakmak^ ile olur. Beşere, mahlûkati idare etme selâhiyeti özellikle verilmiştir. Bunun için de imtihan olunacak belâ ve musibetlerle karşılaşmak, akılların kendilerine en yararlı gördüğünü talep etmek, bu hususta en güzellerini seçmek ve zararlı olanlardan da korunmak gibi hususlar, özellikle insanoğluna verilmiştir. Bunları bilmenin yolu da ancak eşyaya bakmakla akılları kullanmaktan geçer. Gerçekten şüphelerden kaçınmak ve musibetlerle karşılaşmada271 bunları düşünüp anlamak için hepsinin başvuracağı yer bakmaktır. Öyle ise bu husus delâlet ediyor ki, eşyanın hakikatleri ancak bakmak ile anlaşılır, onların bilinmesine de bakma ile varılır.272 Bununla beraber özellikle, görmenin renkleri seçeme-diği, kulağın sesleri alamadığı zaman başvurulacak yer, bakmadır. Ve yine duyu organları île idrak edilen şey böyledir. Bakmak da bunun gibidir. Güç ve kuvvet ancak Allah'ın.ihsanı iledir.
Gerçekten eşyanın güzel olması veya kötü olması, fiillerden çirkin olan ve güzel olanı hakkında ancak duyu organlarının üzerine vukubul-ması ve bunlar hakkında haberlerin varid olmasından sonra ilim elde edilir.
Bunların her yönü aklen incelenmek istendiğinde ve anlaşılması için bir yol arandığında bunlara bakıp düşünmekten başka bir yol yoktur. Buna göre zararlı ve menfaatli şeyleri kesbetme isi düşünülür. Gerçekten insan, tabiatı273 ve aklı ile yaratılmıştır. Aklın güzel gördüğü şey, tabiatın istediğinin gayri olur. Aklın çirkin gördüğü şey de tabiatın istemediğinden gayri olur. Yahut bazan her ikisi arasında muhalefet olur, bazan da muvafakat bulunur. Öyle ise her işe, bizim zikrettiğimiz şeyin hangi fert ve neviden olduğunun gerçek olarak bilinmesi için düşünmek ve bakmak elbetteki gerekmektedir. Kuvvet ve kudret ancak ve ancak Allah'ın lûtfu ve ihsanı iledir. 274
Dostları ilə paylaş: |