1 nolu yazim komisyonu tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 8,47 Mb.
səhifə27/111
tarix18.05.2018
ölçüsü8,47 Mb.
#50715
növüYazi
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   111

04.10.2012 Tarihli Toplantı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.41

-----o-----

FARUK BAL (Konya) – Değerli arkadaşlar, bugünkü toplantıyı açıyorum.

Sayın Selin Esen, Sayın Ali Akyıldız, Sayın Sevgi Göral, Sayın Taylan Barın, Sayın Dilek Kumcu, Sayın Mehmet Parsak, Sayın Yusuf Uygar, Sayın Yusuf Buzgan, Sayın Ferhat Kabaiş ve Sayın Oğuz Turhan bugünkü heyetimizdeki danışman ve teknik arkadaşlarımız, teşrif ettiler. Dünden kalma eğitim ve öğrenim hakkını, özgürlüğünü değerlendiriyorduk. (1)’inci fıkrayı hallettik. (2)’nci fıkra Cumhuriyet Halk Partisinin kırmızısıyla, öyle geçti. Ondan sonra…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – (2)’nci fıkra bitmemişti.

FARUK BAL (Konya) – Bitti artık canım, onunla uğraşıp durmayalım. Siz “Kırmızı.” diyorsunuz, bir türlü yeşillendiremedik. Dolayısıyla…

DOÇ. DR. SELİN ESEN – AKP katılmış mı bize, BDP katılmış mı? Onları da eklemek gerekiyor.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – AKP katılmıştı. Sadece “Kesintisiz olursa katılıyorum.” demişti.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yo, yo…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sadece etkili olması yani bir tanesi…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Efendim, Barış ve Demokrasi Partisi “Metinde tamam.” dedi. Siz demiyor musunuz?

FARUK BAL (Konya) – Şimdi, Sayın İyimaya, siz yoktunuz galiba, var mıydınız?

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Vardım.

FARUK BAL (Konya) – O zaman özetlemeye gerek yok. Sorun “Eşit.” deniliyor. “Eşitlik eşitlik maddesinde var.” diye itiraz ediliyor. “Kesintisiz.” deniliyor, “Kesintili olabilir çünkü bilemeyiz.” deniliyor. “Etkili” kelimesine de biz şu nedenle karşıyız: “Buraya ‘etkili’ yazarsak geriye kalan 39 tane temel özgürlüğü etkisiz anlamına alırız.” diyoruz. Biz bundan dolayı karşıyız.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tabii, tabii Başkanım, bizim de şey şuydu: Bir, eşit ve kesintisiz… Kesintisizlik bir defa şey değil, bir siyasal takdir alanıdır ve bir anayasal bağlayıcılık alanına getirdiğiniz zaman siyaseti kilitlersiniz yani politik alanı daraltırsınız, seçenekleri. Eşit, mesela, yükseköğrenimde fırsat eşitliği tamam da, özel okul, devlet üniversitesi vesaire gibi ayrımlar karşısında kapsayıcı değil, etkilide de dedik ki zaten bizim… Gerçi bu numaralandırma benim katalogdaki numaralandırma değil, ilk düzenlediğimizde, ikinci madde olarak düzenlediğimizin ikinci fıkrasında bütün temel hak ve özgürlükler bakımından devletin misyonu belli, görevi belli dedik. Ama bütün partiler uzlaşma sağlayacaksa bu noktada etkili şey olsun. Bana göre ifade buyurduğunuz gibi bir tekrar olsa da biz hayır demeyiz, bizim görüşümüz aynı aşağı yukarı.

AYLA AKAT (Batman) – Başkanım, biz de görüşümüzü, hem eşitlik belirlemesi hem de etkililik belirlemesi üzerine ayrıntılı olarak ifade ettik. Ama zaten bizim önerimizde var olan herkesin nitelikli bir şekilde eğitim hakkına ulaşabilmesi konusuyla eşikliği birlikte değerlendirdiğimizde en azından bizim de ortaya koymuş olduğumuz görüşün tartışılma zemini yakalayacağız. İkisini birlikte değerlendirilmesini öneriyoruz biz.

FARUK BAL (Konya) – Evet, ortaya çıktı. Sizin o zaman Barış ve Demokrasi Partisinin önerisine göre “nitelikli” kelimesiyle beraber yazabilecekseniz bir cümle yazın, yazamayacaksanız bunu kırmızıya boyayıp geçelim.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani “nitelikli”yi yukarıya da koyabiliriz. “Etkili ve nitelikli biçimde” filan…

FARUK BAL (Konya) – O zaman “eşit, etkili, nitelikli ve kesintisiz” diyorsunuz öyle mi?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Evet.

AYLA AKAT (Batman) – Yalnız Sayın Başkanım, ayrı ayrı değerlendirmek adına değil, hani değerlendirebiliriz ama biz “Herkesin nitelikli ve ana dilinde eğitim ve öğrenim görmesini sağlamak devletin başta gelen ödevlerindendir.” diye bir paragraf ekliyoruz. Eğer bir belirleme olacaksa ya da bir ortaklaşma olacaksa eşitlik, kesintisizlik ya da etkililikle ilgili paragrafın tamamıyla değerlendirilmesi gerekir.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – O zaman ayrı ayrı olsun.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır, yani BDP’nin önerisinde de nitelikli ve ana dilde eğitim ayrılmış, farklı şeyler. Yani ana dilde ya da ana dilde olmayan her türlü eğitim nitelikli olmalıdır. Ayrıca, ana dilde eğitim olmalıdır. Böyle bir farklılaştırma yapıyor.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Başkanım, sadece anlamak için soruyorum. Bu kesintisizden kastımız nedir? Yani okul öncesinden başlayıp üniversiteyi bitirip “life long learning” gibi, ömür boyu kesintisiz mi, temel eğitimin kesintisizliği mi, üniversiteyi sınavsızlaştırma anlamında bir kesintisizlik mi, hakikaten biraz muğlak bir kelime.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Peki, buradan şunu amaçlamıştık aslında. Sosyoekonomik açıdan olumsuz koşullar altında bulunan toplum kesimlerinin bu eğitimden sırf dezavantajları nedeniyle yararlanamamalarını engelleyecek bir ifade tarzıydı bizim için. Yoksa, işte, bir ilköğretimden ya da okul öncesi eğitimden üniversitenin sonuna kadar kesintisiz bir eğitim olması gerektiğini anlamamak gerekiyor. Meramımız o değildi.

FARUK BAL (Konya) – O zaman CHP önerisi böyle.

BDP önerisi “Herkesin nitelikli ve ana dilde eğitim ve öğretim görmesini sağlamak devletin başta gelen ödevlerindendir.” diyor. Buna Cumhuriyet Halk Partisi katılıyor mu?

ATİLLA KART (Konya) – Biz kendi önerimizi ifade ettik.

FARUK BAL (Konya) – Tamam.

Adalet ve Kalkınma Partisi katılıyor mu?

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bu 2’nci maddede ama dil sorununu ayrıca tartışmalıyız yani dil de varsa katılmıyoruz. Dil sorunu... “Ana dilinde eğitim” diyor ya, ayrı bir fıkra olarak tartışılacaksa orada tartışılır. Biz 2’nci madde yani devletin fonksiyonları, temel hak ve özgürlüklerin sıralandığı temel maddede değerlendirildiği için böyle bir gerekliliğe ihtiyaç duymuyoruz.

FARUK BAL (Konya) – İhtiyaç duymuyorsunuz? Evet, biz de ihtiyaç duymuyoruz. Onu da kırmızıya boya, geç.

AYLA AKAT (Batman) – Hayır.

FARUK BAL (Konya) – Yeşile mi boyayalım?

AYLA AKAT (Batman) – Tabii, gönül ister yeşil olsun da…

Şimdi, bu usul doğru bir usul değil Sayın Başkanım ve BDP’nin önerisi bu. Siz “Katılıyor musunuz, katılmıyor musunuz? Hadi, kırmızıya boyayıp geçelim.”

Sonuç itibarıyla, biz dün buradan ayrılırken dün size sunduğumuz bazı materyaller vardı. O materyallerin içerisinde de bir CD vardı. Ortak bir film seyredebileceğimizi ifade ettik. Bu konudaki tavrınızın ne olduğunu öncelikle, hani en azından açıklamak gerekir.

Bir diğeri, zaten biz bu işe başlarken bir uzlaşma mantığıyla başladığımız için bazı materyallerden, bazı toplantılardan, bazı görüş alışverişlerinden, bazı belki sınırımızı da aşabilecek bazı çalışmalardan yararlanabileceğimizi ifade etmiştik. Bugün gün doğdu. Türkiye’nin belki toplumsal barışını sağlaması noktasında önemli bir adım olarak gördüğümüz ana dilde eğitim meselesini bu noktada tartışırken sadece “Bu BDP’nin önerisidir, hadi kimse katılmadı.” geçme yaklaşımını doğru bulmuyoruz. Neden ana dilinde eğitimde ısrarcı olduğumuzu, bunu en görünür kılabileceğimiz nokta çocuklar olduğu için ve bu artık sanata da döküldüğü için yani bu konuda bir çeşit belgesel diyebileceğimiz bir yapımdır “İki dil bir bavul.” Onu hep beraber izleyebiliriz ve izlerken de biraz ortak tartışmamız, ortak düşünmemiz gerektiğine inanıyorum, sadece izleyip geçmek adına değil. Dün Oktay Bey ifade etmişlerdi. “Biz zaten bunların hepsini okuduk, biliyoruz. Hani hepsine vakıfız.” Burada içeriğine vakıf olduklarını varsayalım en azından, hepsini biliyoruz. Bence ayrı ayrı bilmek yetmiyor. Belki bizim bildiğimiz her şey için yeterli değildir, ayrı ayrı bildiğimiz her şey için yeterli değildir. Belki o filmi seyrederken neden-sonuç ilişkisi üzerine biraz daha farklı bir yoğunlaşma yaşayabiliriz, tartışabiliriz. Hatta, şuna ikna olabiliriz. Belki Komisyon üyelerimiz, uzmanlarımız açısından bir sorun olmaz ama yarın öbür gün ana komisyon toplandığında tekrardan ana dilde eğitimle ilgili siyasi parti liderlerinin yeniden bir ziyareti söz konusu olabilir. Çünkü bu konuda tahminimizin çok çok üstünde -en azından biz bunu bir önce tartıştığımız gündemden çok daha farklı bir gündem yaşıyor Türkiye şu anda- bir beklenti olduğunu da varsayarak bu konuya yaklaşmalıyız. Şu anki yaklaşımınızın doğru bir yaklaşım olduğunu düşünmüyorum. Bu Komisyon eğer ana dilde eğitim sorununa bu şekilde, hani “Bu BDP’nin önerisidir, katılan, katılmayan.” deyip geçecekse Komisyonun uzlaşma mantığına da aykırı bir durum olur. Komisyon birbirini ikna edebilmeli, tartışabilmeli. Ben o filmi tek başıma izlerken hissettiklerim farklıdır, kendi yaşanmışlıklarımdan da kaynaklı ama sanırım bunu Parlamentonun bir MHP’li üyesi, bir CHP’li üyesi, bir AKP’li üyesiyle izlerken farklı tartışacağımız ve farklı sonuçlar çıkarabileceğime de inanarak ve yine aynı şekilde o üyelerin de bizimle birlikte izlediklerinde farklı sonuçlar çıkarabileceklerine inanarak izlemeyi öneriyorum, ortak izlemeyi öneriyorum.



Bunun dışında, sadece izlemekle kalmayabiliriz. Dün ifade ettik. Ana dilde eğitimin, ana dil konusunda atılacak adımların toplumsal barışın tesisinde önemli görüldü, hatta bunun sağladığı ülke örnekleri var. Biz de bunlardan yararlanabiliriz. Ben en son Gall örneğini inceledim. Yaklaşık beş günlük bir çalışmaydı, birinci elden inceledik. Herhangi bir çatışma zeminine girmemiş ama insanlar ana dilde eğitim için okul boykotu yapmışlar, fatura ödememişler, mahkemelerde savunma vermemişler ama ne şekilde sonuç almışlar? Kuzey İrlanda’daki süreç, IRA İngiliz Hükûmeti arasındaki süreç, Hayırlı Cuma Anlaşması’ndan sonra artık o noktaya gelmeden bazı yetki devirleri gerçekleşmiş ve sonuç almaya gitmişler. Kötü mü olmuş? Hayır. İşte, bu konuda, ana dilinde eğitim veren okullarda bir kademeli eğitim sistemi var ana dilde başlayıp… Önemli olan çocuğun kendi bildiği dilde eğitimine başlaması. Daha sonrasında tabii ki ortak dil, daha sonrasında tabii ki yabancı dil. Bunların tabii ki dil konusunda bir ayrışma zemininin olabileceğine inanmadığımız için bunu baştan beri ifade ediyoruz. “Ortak dil kalmak kaydıyla dil konusunda atılacak adımlar ayrıştırmayacaktır, bütünleştirecektir.” iddiamızda da ısrarcıyız. Kaldı ki ben bu masada haziran ayında şeyi de örnek verdim, mayıs ayında Mahmur Mülteci Kampı’na yapmış olduğum ziyarette edindiğim bilgileri de örnek verdim ve hatta bu Komisyon hep beraber gidebilmeliyiz çünkü ülkenin belki bir kanayan yarasının sonuç bulduğu alanlardan birisidir. 90’lı yıllarda evlerini, barklarını, doğdukları toprakları, hayallerini, her şeylerini bırakıp bir gece yarısı yollara düşen insanlar gittikleri yerde de çölün ortasında da Saddam’ın zulmüyle karşılaştılar. Ama kendi topraklarında mülteci oldular. Yani sonuçta Türkiye’den giden Kürtler de, gittikleri yer de, Kürtlerin yaşadığı alan da Kürdistan’dır ve orada bir mülteci statüsünde yaşadılar, çölün ortasında bir yaşam alanı kurdular. Ama ben mayıs ayında gidip eğitim sistemlerini incelediğimde şunu gördüm: İlk beş yıl ana dilinde eğitim veriyorlar ama sonra verdikleri dil ne Soranice ne Arapça, verdikleri dil Türkçe. Türkçeyle devam ediyorlar ve daha sonrasında da yabancı dil, çoğunlukla İngilizce olmak kaydıyla bu eğitim veriliyor. Hani sordum, “Neden Türkçeyle aranızda böyle bir bağ var?” “Sonuçta biz oradan geldik, oraya döneceğiz.” yaklaşımı var. Bunu Türkiye insanı bilmiyor, ben de bilmiyordum. Açıkçası gidince, hani eğitim sistemini sorunca da böyle bir gerçekle karşılaşacağımı da tahmin etmiyordum ama yaşanan gerçeklik bu. En büyük acıları yaşayanlar için söylüyorum. Oradaki her ailenin ailesinden direkt en az 3-5 tane kayıp var ve her şeylerini bırakan insanlar bunlar, çölün ortasında bir yaşam alanı açan insanlar. Ülke politikalarımız içerisinde değişik Hükûmetler, o kampın boşaltılmasını, insanların ülkelerine, topraklarına geri dönmesinin koşullarını yaratmaya çalıştılar. En son 2009’da çok kötü bir deneyim oldu yaşanan ama bugün geldiğimiz nokta itibarıyla belki üzerinde en çok düşüneceğiz, en çok tartışacağımız, belki bizim de şu an masada oturanlar olarak sonuç çıkarabileceğimiz bir çalışma alanı olduğunu düşünerek haziran ayında… Esasında çok da zor değil, buradaki siyasi parti bu çalışmayı yürütenlerden biri, belki üzerinde çalışabilecekleri en temel mekânlardan biri olarak görmüştüm ana dil konusunda. Ben hâlâ da bu noktada ısrarcıyım ama.

Bunun dışında da şunu ifade edeyim: Bizler açısından burada yeni anayasayı yaparken Anayasa’nın belli başlı hükümleri konusunda geçmişin tekrarı olabilecek düzenlemeleri bir “uzlaşma zemini” adı altında ya da “Uzlaşılmadı, paranteze alalım, kırmızıyla kalsın.” yaklaşımıyla değerlendirilmesi belki bizler açısından, masaya oturanlar açısından bir sorun olmayabilir ama asıl sorun nerededir? Bunun toplumdaki yansımasındadır. Asıl sorun nerededir? Toplumun bu masaya bakış açısındadır çünkü toplum bu masaya bakarken bunlar orada tartışılacak ve bir sonuç çıkacak gözüyle bakıyor ve bu masaya oturanları da yani bizim birbirimizi gördüğümüz cepheden görmüyor. O masada oturanlar yeni bir anayasa yapacaklar. Oturanlar MHP’li mi, BDP’li mi, CHP’li mi, AKP’li mi ya da çok sıklıkla birbirimizi itham ettiğimiz üzere “Bölücüler mi, faşistler mi, darbeciler mi, gericiler mi?” diye yaklaşmıyor. O masada oturanlar yeni bir anayasa yapacaklar gözüyle bakıyor. Ben de bazı başlıkların, işte, ana dilde eğitimin, yerel yönetimle merkezî yönetim ilişkisinin, din-vicdan özgürlüğünün, vatandaşlık ilişkisinin toplumun, halkın ve özellikle yıllardır yaşanan çözümsüzlük sürecinden birinci derecede etkilenen insanların bu masaya bağladığı umutlara denk düşen bir tartışma zemininden geçmesi gerektiğine inanıyorum.

Bu vesileyle, tekrar değerlendirme ihtiyacı duyduk. Dün verdiğimiz CD’yi de ortak izlemenin Komisyonumuz açısından kazandırıcı olacağını düşünüyoruz.

FARUK BAL (Konya) – Atilla Bey, buyurun.

ATİLLA KART (Konya) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; anayasa tartışmalarının en önemli, en kritik aşamalarından birisindeyiz. Ben bu aşamadaki görüşmelerin klasik formül kalıpçı tartışmalarla, gerekçelerle geçiştirilmemesi gerektiği kanısındayım. Onun için, herkes düşüncesini burada açıkça ortaya koymalı. Geldiğimiz noktada, bu noktada tam anlamıyla açıkçası tam bir duyarlılık içinde olduğumuz noktasında soru işaretlerim var, tereddütlerim var. O sebeple, bütün bunları göz önüne alarak ben ana dil eğitimi, öğrenimi, öğretimi, bu kavramlar konusundaki bakış açımızı kayıtlara geçirmek istiyorum.

Bir kere şunu görmek gerekiyor, şu temel gerçeği: Yani bu noktada bizim hemen bir defans duygusuna, hemen bir atak duygusuna girmeden birtakım gerçekleri olgunlukla tartışmamız, kabullenmemiz gerekiyor. Araştırmalar şunu ortaya koyuyor arkadaşlar, bunu çevremizde de yaşıyoruz, görüyoruz. Birinci dili Türkçeden farklı olan çocukların eğitime erişim, devam ve eğitimde başarı açısından yaşadığı sorunlar var. Bu ortada olan bir tablo. Biz, bu vesileyle, şu çalışma vesilesiyle bu soruna nasıl bir çözüm getirebiliriz? Yani bunun görmezden mi geleceğiz, buna gerçekten bir çözüm getirme arayışı ve sorumluluğu içinde mi olacağız? Bunu çok önemsiyorum. Burada bilimsel araştırmalar şunu ortaya koyuyor. Doğru politikalarla bu desteklendiğinde, bütüncül politikalarla desteklendiğinde çocuğun gelişimini bu ikinci dil eğitimiyle de sağlamak mümkün, bunu telafi etmek mümkün. Birinci dil ve ikinci dil bu anlamda birbirini destekleyebilir, birbirini tamamlayabilir. Bunun dünyada da örnekleri var. Yani burada Anayasa’da şu yaklaşımı bir kere ortaya koymamız gerekiyor. Devletin resmî dili olan Türkçenin tüm yurttaşlara çok iyi öğretilmesi devletin sorumluluklarının başında geliyor. Tamam, kabul, bunu vurgulayalım, bunu vurguluyoruz. Tekrar ifade ediyorum. Devletin resmî dili olan Türkçenin tüm yurttaşlarımıza, 75 milyon yurttaşımıza en iyi şekilde öğretilmesinin sağlanması gerekiyor. Bu sorumluluk devletin temel sorumluluğu. Diğer sorumluluk ise, hemen bunun tamamlayan ikinci sorumluluk ise eğitimde dil haklarının korunmasıyla ilgili atılacak düzenlemelerle buradaki, ikinci dil açısından söylüyorum, ortadaki anayasal engellerin kaldırılması noktasında ne yapabiliriz, ne yapmalıyız? Bunu konuşmamız gerekiyor. Bunu, sadece, şimdiye kadar olduğu gibi bir, iki cümleyle geçiştiremeyiz. Bunları olabildiğince… Gene tabii Anayasa’da, biz, âdeta bir yasal düzenleme yapacak değiliz. Öyle bir yaklaşımın da anayasa tekniğiyle bağdaşır bir yönü yok ama burada anayasal düzeyde de olsa belirli bir yaklaşımı, devletin bu noktadaki yaklaşımını ortaya koymamız gerekiyor.

Bakın, bu çerçevede şu kavramları ifade etmek istiyorum ve tartışmanıza açmak istiyorum çünkü çoğu zaman, bakıyoruz -en üst düzeyde bunu görüyoruz- ana dilde eğitim ile ana dili eğitimini insanlar karıştırıyor ve onun üzerinden kalkıyorlar tartışma yapıyorlar, onun üzerinden hamaset yapıyorlar, onun üzerinde kendisine taraftar buluyor ya da karşısındakini mahkûm ediyor. Bunu diğer pek çok alanda da görüyoruz. Bunu diğer pek çok alanda da görüyoruz. Ana dili -bunlar lütfen ders veriyorum şeklinde değerlendirilmesin, öyle bir psikoloji şeklinde algılanmasın ama kayıtlara geçmesi açısından bunları ifade ediyorum- çocuğun doğduğu andan itibaren iletişim kurmak için ailesi, arkadaşları ve yakın çevresindeki diğer kişilerin kullandığı başlıca dil. “Ana dili” dediğimiz dil bu. “Ana dili eğitimi, öğretimi” bunun devamında, ikinci kavramı ifade ediyorum. Derslerin, toplumda egemen olan dilde işlenirken -derslerin toplumda egemen olan dil yani resmî dille- ana dilinin bir dil dersi olarak verilmesi “ana dili eğitimi, öğretim” kavramı altında ifade ediliyor. Ana dilinde eğitim: Öğrenicinin tüm derslerini ana dilinde işlediği eğitim sistemi. Çift dilli eğitim: Gündelik yaşamında iki dil kullanan çocuğa verilen eğitimde iki dilin de eşit ya da farklı ağırlıklarla kullanılması. Farklı çift dilli eğitim modellerinin ortak temeli, çocuğun her iki dilinin de kabulü ve iki dilin birbirine bağlantılı ve karşılaştırmalı öğretilmesidir. Orada daha farklı bir yapı var, daha farklı bir düzenleme var. Resmî dil -nihayet resmî dil- bir ülke tarafından kamu idaresi ve kurumlarında kullanılması benimsenen dil. Belirli bir grubun ana dilinde eğitim alması bu dilin o ülkenin resmî dili hâline gelmesi anlamını taşımaz. Tekrar ifade ediyorum: Belirli bir grubun ana dilinde eğitim alması -biraz evvel söylediğim kavramlarla bağlantılı olarak, tutarlı olarak ifade ediyorum- bu dilin o ülkenin resmî dili hâline geldiği ya da gelmesi gerektiği anlamını taşımaz.

Önce şu temel kavramları ortaya koyalım, bu temel kavramlardan hareketle duruşumuz nedir, bakışımız nedir onu bir ortaya koyalım. Yani böyle ortalama konuşuyoruz, götürü konuşuyoruz, ortaya konuşuyoruz. Şu kavramlar çerçevesinde olaya nasıl bakıyoruz onu değerlendirelim arkadaşlar. Biz nasıl baktığımızI ifade edeceğiz ama bunu ben sizin tartışmanıza sunuyorum, sizin değerlendirmenize sunuyorum. Bunun üzerinden konuyu biraz tartışalım Sayın Başkan.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Siz CHP’nin görüşünü belirtecek misiniz yoksa daha sonra mı?

ATİLLA KART (Konya) – Belirteceğim. Bu kavramlar üzerinden bir değerlendirme yapalım.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Peki.

Ben söz alabilir miyim?

FARUK BAL (Konya) – Şimdi, bölerek mi konuşuyoruz? Tartışmayı önce usulüne zannediyorum… Ayla Hanım’ın sözünden sonra ifade ettiniz, CHP’nin görüşlerini ifade etmediniz.

ATİLLA KART (Konya) – Şimdi, şöyle ifade edeyim efendim: Ben dün de aslında bu yöntemi söyledim yani aşama aşama gidelim. Yani biz burada birbirimizle yarış, birbirimizi alt etmek gibi bir psikolojinin içinde değiliz. Şurada, sağlıklı bir çalışma yöntemiyle ortak bir paydayı yakalayabilir miyiz? Ben bu yaklaşımın içindeyim. Bu çerçevede de bu kavramlar üzerinde bir tartışalım, bu kavramlara yapacağımız ilaveler varsa söyleyelim. Ondan sonra da elbette kendi düşüncelerimizi, kendi tercihlerimizi, önerilerimizi yapacağız.

FARUK BAL (Konya) – Evet, buyurun.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Şimdi, tabii anayasanın en fazla tartışılabilecek maddelerinden birisini konuşuyoruz şu an. Bunu biz biraz espriyle ama çok ciddi bir şekilde birkaç sefer söyledik. Kanaatimizce yani BDP kanaati olarak da -şahsi kanaatim olarak da ben ifade ettim birkaç sefer- toplumun yeni bir anayasa ihtiyacını gerektiren dört-beş ana konu var diye düşünüyoruz. Bunlar; din-devlet ilişkileri, ana dilde eğitim, değiştirilemez veya değiştirilebilir maddeler, vatandaşlık tanımı, idare şekli, işte, başkanlık, eyalet, parlamenter sistem vesaire. Yani topluca dört, beş, altı konu üzerinde şu an Türkiye’nin bu yeni anayasa yapma ihtiyacının yoğunlaştığı kanaatindeyiz. Bugün tartıştığımız bu madde de bunlardan birisi ve her dört partinin de farklı duruşlarının olduğu, bütün bu saydığım ana konularda, aşikâr. Hatta biraz evvel de dediğim gibi, biraz da espriyle… “Verin beş maddeyi biz yazalım, geri kalan doksan beş maddeyi siz yazın.” gibi espriler yapıldı burada.

Şimdi, işte, bu madde üzerinde biraz duralım. Bu maddeyi iki noktada değerlendirebileceğimiz kanaatindeyim. Birincisi, bilimsel, işte, pedagojik, sosyal, kültürel verilerle yani bilimin verileriyle; ikincisi de siyasal yaklaşımla. Şimdi, ben belki de tahminlerinizin tersine, bilimsel ve pedagojik noktalar üzerinde çok fazla durmayacağım çünkü bu konuda, yani bunları tartıştığımız vakit -dünyada bu çok tartışılmış yani sadece bizde değil bu- bu konuda hemen hemen bütün bilimsel düşünen çevreler bir ittifak üzerinde. Yani “Ana dille eğitim zararlıdır, yasaklansın, engellensin.” diyen ve bunu bilimsel olarak da savunan bir şeye ben rastlamadım şahsen. Yani en azından kendi okuduklarım içerisinde rastlamadım. Onun için, yani burada -tırnak içinde- “cahilliğimi” mazur görün. Ben işin bu kısmına girmek istemiyorum ama Atilla Bey’in dediği gibi usul olarak eğer bu tartışılırsa, işte, bir sürü bilimsel veri var, bunlar da konuşulur, uzun uzadıya konuşuruz. Arkadaşlarım da bu konularda uzmandırlar, onlar da bütün bu bilgilerini sizlere arz ederler.

Peki, niye siyasi olarak konuşmak istiyorum? Yine sevgili arkadaşlar, bizim bu Anayasa Komisyonunun başladığı ilk günden bugüne kadarki tavrımız, işte, konuşma şeklimiz, üslubumuz birbirimize ayan yani eski tabirle. Lafı çok böyle döndürmeyi, çevirmeyi sevmiyoruz. Yani buradaki arkadaşlar da aynı noktada çoğu. Bu mesele, Türkiye’de Kürtçe ve Kürt sorunu etrafında tartışılıyor. Yani tabii ki bu madde yazılırsa Kürtler için yazılmayacak, herkes ana dilinde… Arap’ı da, Gürcü’sü de, Laz’ı da, Çerkez’i de bir hakka sahip olacak eğer yazılırsa ama siyaseten Kürt sorunu etrafında tartışılıyor. Yani bunu da açıkça ortaya koyalım ki -halk tabiriyle- birbirimizi fazla getirip götürmeyelim. Şimdi, peki nedir? Yani madem bilimsel olarak bu konuda, işte, yüzlerce, binlerce araştırma, istatistik, tecrübe varsa biz o zaman siyaseten neyi tartışıyoruz? İşte, bunun, Türkiye’nin siyasetine zararı mı olacak, faydası mı olacak? Yani meseleye yaklaşma noktası bu, bilimsel bir tartışma değil.

Şimdi, buna da girmeden önce yani bu, faydası, zararı olacak meselesine girmeden önce şöyle hızlıca… Yani arkadaşlarımın çıkardığı liste var önümde. Hani sürekli Türkiye’de âdettir, iyi bir şey veya bir demokratikleşme, hak, özgürlük, hürriyetten bahsedildiği vakit batıdan örnekler verilir. Yani önce batıdan başlayayım isterseniz ama ben bu son bir, iki senedir hep doğudan örnek veriyorum. Yani bu iş sadece batıda böyle değil. Yani güneyden, doğudan, kuzeyden bir sürü örnekler var. Şimdi, bir, İsviçre, Kanada, Belçika, İngiltere, İspanya; bunların hepsinde farklı ana dillerde eğitim var. Gelelim, mesela, doğuda Çin… Güney Afrika’da 11 tane resmî dil var. Yani 11 tane resmî dil, daha ileri bir şey. Onunla bağlantılı olarak da bütün yerel dillerde ilk beş yıl eğitim var, ondan sonra, beş yıldan sonra İngilizce, Fransızca ve Portekizce olarak yine devam ediyor. Dönelim gelelim mesela Kanada’ya yani Amerika kıtasına. Kanada’da yine, biliyorsunuz, Quebec bölgesiyle diğer bölgeyi -ki ben de geçen ay yani Kanada’daydım, dedim gittim- daha yakinen bir inceleme fırsatım oldu. Yine İngilizce ve Fransızca hem resmî dil hem de bu dillerde eğitim yine aynı şekilde serbest. Geçelim, Rusya’ya; 21 tane özerk bölgesi var yani diğerlerini saymıyorum uzun uzadıya vaktinizi almamak için. Bu 21 tane özerk bölgenin de hepsinde yine bu ana dillerle eğitim var. Özbekistan’da –ben Özbekistan’a da, Kazakistan’a da gittim bizzat, yani inceledim- Özbekçe, Tacikçe ve Rusça, ilkokuldan üniversiteye kadar üç dilde yine eğitim var. Şimdi, burada Kırgız Anayasası var yani elimizde ilgili maddeleri var. Gürcistan’la ilgili var, var, var, var…


Yüklə 8,47 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   111




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin