1 nolu yazim komisyonu tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 8,47 Mb.
səhifə23/111
tarix18.05.2018
ölçüsü8,47 Mb.
#50715
növüYazi
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   111

26.09.2012 Tarihli Toplantı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 10.49

BAŞKAN: Mustafa ŞENTOP (İstanbul)


MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Değerli arkadaşlar, bugünkü oturumu açıyorum, çalışmamızın hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Toplantımıza katılan danışman ve teknik heyetten arkadaşların isimlerini okuyorum: Doçent Doktor Selin Esen, Profesör Doktor Hasan Tunç, Profesör Doktor Ali Akyıldız, Özgür Sevgi Göral, Yardımcı Doçent Doktor Mehmet Ali Zengin, Dilek Kumcu, Oğuz Turhan, Ferhat Kabaiş.

Okumadığım var mı? Yok.

Peki, şimdi nereden başlıyoruz? Kaldığımız yerden.

Dünkü, o havale edilen konuları asıl görüşeceğiz. Onları mı görüşelim önce? “Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının geçici olarak durdurulması.” Bunu buraya havale etmişler. Niye?

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani bir uzlaşma olmadı. Artık usul yani uzlaşma olmadığı zaman zaten devam ediyor yani bu kırmızılar neyse ama “Bir daha bir görüşülsün.” denildi.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bir de 42: “Temel hak ve hürriyetlerin korunması.”

O zaman başlayalım buradan. Önce, isterseniz…

DOÇ. DR. SELİN ESEN – “Durdurma”dan mı başlayalım?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Evet, “geçici olarak durdurulması”ndan başlayalım.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Şimdi…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Buradaki sorunu çözebilecek bir formülümüz var mı? Ona bir bakalım.

ATİLLA KART (Konya) – Şöyle, orada, Sayın Başkan, eksik bir değerlendirme var 40’ıncı maddeyle ilgili olarak, kötüye kullanmayla ilgili olarak. Bizim de, Milliyetçi Hareket Partisinin de önerisi var. Oradan başlayıp konuları tamamlamak herhâlde daha uygun olacaktır.

FARUK BAL (Konya) – Yani bu kırmızıları düzeltmek -Altan Bey’in de ifade etmek istediği- bir siyasi irade meselesi. Birbirimizi müzakereyle…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Çok konuştuk bunları biz ama…..

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şöyle ama… İsterseniz şöyle: “40” dediğiniz, tabii, bugünkü 82 Anayasası’ndaki 40.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Hayır biz, şimdi…

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – 40’ıncı maddeye fıkra eklenmesiyle ilgili.

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Yani buranın 40’ı.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Buranın 40’ı değil de burada 42’ye ekleme değil mi o?

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Yok, katalogdaki 40.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Şimdi, bir şey söyleyebilir miyim açıklama yapmak açısından?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Evet.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Evet, 42’ye eklenmiş oluyor burası.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Şimdi, 42’ye eklenecek, bir.

İkincisi, 41’inci maddede “Bu ‘durdurma’ mı olmalı, ‘askıya alma’ mı olmalı, yoksa başka bir formülasyon mu düşünülmeli?” sorusu gündeme geldi dün ve Meclis Başkanı bunu yeniden birinci komisyonun görüşmesini talep etti. “Kötüye kullanma” yani 42’nci maddede ya ayrı bir madde olarak yazılacak ya da birinci fıkraya eklenecek ve görüşmeler o minvalde olacak.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tamam, anladım yani bu “40” derken kastettiğimiz 82 Anayasası’ndaki 40’ıncı madde ama o madde bizde 42’ye tekabül ediyor. Dolayısıyla, biz buradaki sıraya göre gidelim yani 41’le ilgili sorunu çözebileceksek çözelim, çözemeyeceksek kalsın. Burada ona bir bakalım yani tekrar o yaptığımız tartışmaları yapmaya gerek yok burada. Tabii, ona bir bakalım. Çözecek bir formülümüz var mı 41’de? Diğeri, 42’inci maddeye, bizdeki 42’ye eklenecek bir fıkra. 42’ye gelince, biraz sonra, onu görüşelim.

Mutabıkız değil mi?

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Evet.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Peki, o zaman siz buyurun.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Biz bunu yazım komisyonunda da uzun uzadıya konuştuk, dün Sayın Meclis Başkanının başkanlık ettiği oturumda da yine uzun uzadıya konuştuk. Burada BDP “durdurulabilir” ifadesine karşı çıkıyor yani bu yetkinin verilmesini fazla buluyor. Niye fazla bulduğumuzu da anlattık. Dün de anlattık, daha önceki yazım komisyonunda da anlattık. Sınırlandırılabilir ama bu “durdurma yetkisi”, özellikle Türkiye’de yani her ülkenin de bir iklimi var, bir siyasi geleneği var ve mevcut hâli var, durumu var. Ben en son pazar günü Bingöl’deki bizim mitingden örnek verdim, dokuz buçuk saat bir dağ başında bekletildik Valinin iki dudağından çıkan lafla. Ben gece hava karardıktan sonra Bingöl Valisinin makamına gidebildim ancak -o da ben Milletvekili olduğum için geçmeme izin verildi- diğer bütün vatandaşlar geri gönderildi. Sorduk: “Niye böyle yaptın? Yani parti binamızın levhası, panzerin üzerine çıkan kişilerce indirildi, emniyet müdürlüğünün nezaretinde parti yağmalandı, talan edildi, polis içeriye girdi zafer işareti yaptı, biz de buna karşılık levhamızı asıp bir basın açıklaması yapacaktık, buna niye izin vermedin?” “Olay çıkacaktı. “dedi. “Onun için, daha büyük olaylar çıkmasın diye ben sizin Bingöl’e girişinizi engelledim -yani gizlemeden, saklamadan- böyle bir tedbir aldım.”

Şimdi, çok keyfî bir şekilde -yani bunu uzun uzadıya da anlatmak istemiyorum çünkü çok konuştuk- yapılıyor bunlar. Mesela nevruz kutlamalarında da Diyarbakır Valisi dedi ki: ”Silahlı elemanlar şehre sokulmuş, her taraf taranacak, olaylar çıkacak, katliamlar yapılacak.” 500 bin insan toplandı, tek bir silah kullanılmadı, tek bir molotof atılmadı ama buna rağmen yasakladı. Yasaklamasına rağmen de 500 bin insan toplandı.

Onun için, bu “durdurma” meselesini, böyle geçici olarak durdurabilir. İşte, o gün durdurduğu vakit, zaten o miting veya o kutlama, gününde olmadıktan sonra hiçbir anlam da ifade etmiyor.

Biz “durdurma yetkisine” karşıyız, özet olarak bu. Bunları uzun uzun anlattığım için tekrar detaylandırmıyorum.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Evet.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani dolayısıyla bu gerekçe notuna da -onun altındaki- yine karşıyız ama sınırlandırılabilir, yer, tarih belirtilebilir, ne bileyim, işte, o meydan olmaz, başka bir meydan olur. Bunlar sınırlandırmadır ama “durdurma”ya karşıyız.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ben kısa bir şey anlatabilir miyim?

Şimdi, tabii, bu genel olarak temel hak ve hürriyetlerin kullanımının durdurulması değil. Bu, olağanüstü hâl uygulamaları olduğunda yani olağanüstü hâl olur, işte sıkıyönetim olur, savaş olabilir, o durumlara münhasır bir “durdurma”.

Bir şey daha ekleyeyim: Bunların aslında çoğu defakto durumlardır yani savaş hâlinde, mesela, özellikle. Şimdi, eğer biz bunu Anayasa’yla düzenlemezsek bunu hiç sınırlamamış oluruz yani defakto bir duruma o zaman sınırsız şekilde, hukukun dışında bir şekilde, hukukun düzenleme alanının dışında bir şekilde müsaade etmiş oluruz yani sadece bunu belirtmek istedim.

Buyurun Faruk Bey.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, kaldığınız yerden ben de devam etmek istiyorum.

Biz insan haysiyetine, onuruna dayalı, bireysel özgürlükleri genişleten ve derinleştiren bir Anayasa yapıyoruz. Anayasa’ya bakış perspektifi, bunu benimsemiş olan dört siyasi partinin de bu. Tabii ki her canlının başına gelebilecek olumsuz olaylar olabildiği gibi, ülkelerin başına gelebilecek olumsuz olaylar da karşımıza çıkabilir. Bu, tabii afetler olabilir, dış müdahaleler olabilir, iç kargaşalar olabilir. Demokratik düzen içerisinde, tüm temel hak ve hürriyetlerin anayasal çerçeve içerisinde kullanıldığı bir düzende, o olağanüstü şartları bertaraf etmek mümkün olmayabilir. Dolayısıyla bütün anayasalarda olduğu gibi, geçmişteki bizim anayasalarımızda ve şimdiki yazmaya çalıştığımız anayasada da o olağanüstü şartları değerlendiren hükümler koymamız lazım. Koymadığımız takdirde, öyle bir durum ortaya çıktığında usulsüz, esassız, sizin ifadenizle “defakto” uygulamalar olacak. O uygulamalar da zaten anayasal açıdan ya da demokratik değerler açısından değerlendirme dışı kalacaktır. Bunu gerçekleştirebilmek için bütün anayasalarda ve evrensel belgelerde olduğu gibi, hak ve hürriyetlerin geçici olarak kullanımının durdurulmasına ilişkin bir ibare burada yer almıştır. Bu, aslı “derogation” veya “derogasyon” dediğimiz “anayasal düzenden ayrılma” diye ifade edilen bir yabancı kökenli kelimeye karşı Türkçe bir cevap bulup o cevabı Anayasa’ya yerleştirme açısından dünkü üst komisyon tarafından bize gönderildi. Tabii ki o “derogasyon” veya “derogation”ı Türkçeye tam çevirebilecek veya bizim ifade ettiğimiz anlamı yükleyecek bir kelime henüz bulunamadı ama bunu ifade etmek üzere “askıya alma” ifadesi teklif edilmişti. Daha önceki görüşmelerde, bu “askıya alma” biraz askerî bir ifadeyi çağrıştırıyor, denildiği için ondan vazgeçilmişti. Onun yerine daha pozitif, “durdurma” değil de “geçici durdurma” yani olağanüstü şartlar ortadan kalktıktan sonra bu eski hâline dönülebilecek bir anlamı ifade eden “geçici durdurma” tabiri ifade edilmişti.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak içinde yaşadığımız coğrafyada sıcak gelişmeleri de dikkate alarak bu şekilde Komisyonun bu maddeyi kabul etmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Teşekkür ediyorum.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) - Buyurun.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Şimdi, anayasalar ya da anayasal rejimler, siyasal iktidarı sınırlamak üzerine kurulu yani biz siyasal iktidarı sınırlayıp temel hak ve özgürlükleri olabildiği kadar güvence altına almak amacıyla Anayasa yapıyoruz. Şu an da hepimizin aslında işlevi ve çabası da bu. Her ülkede tabii ki olağanüstü, istisnai durumlar olabilir, istenmeyen durumlar olabilir. Eğer bunu biz Anayasa’da düzenlemezsek bu bir zaruret hâli boyutuna gelecektir. Zaruret hâli dediğimiz, o zaman biz yürütme organına bütünüyle o zaruret hâlinin gerektirdiği her türlü önlemi alma yetkisi tanıyacağız yani doğal olarak durumun gereği nedeniyle ama bu, tabii ki anayasal rejimlerde istenen bir şey değil çünkü hem yasama hem yürütme organının olağanüstü istisnai dönemlerde bile belli birtakım ilkelere ve kurallara uyması gerekir.

Nitekim diğer yerleşik demokrasi örneklerine baktığımız zaman -Avrupa’da da birçok yerleşik demokrasi var- Latin Amerika ülkelerinde yine son yirmi yıldır demokrasisini yerleştiren, iyi işleyen örnekler var, ülkeler var. Bu ülkelerin anayasalarının tümünde olağanüstü yönetim usullerine değiniliyor. Dolayısıyla, olağanüstü yönetim usulü, anayasalarda istisnai olarak yer alan düzenlemeler değil. Bunu bütün demokratik ya da pek çok demokratik ülke anayasasında görebiliyoruz. Eğer bu anayasalarda olmasa bile, örneğin Amerika Birleşik Devletleri, uygulamada -iç savaş döneminde olduğu gibi, İkinci Dünya Savaş’ında, Birinci Dünya Savaş’ında olduğu gibi- yürütme organına yani Başkana çok geniş yetkiler tanıyor. Üstelik Amerikan Anayasası’nda belli durumlarda Habeas Corpus İlkeleri’nin askıya alınabileceğine ilişkin düzenleme de söz konusu. Dolayısıyla, bu düzenleme, istisnai bir düzenleme değil.

Biz, aslında, burada, temel hak ve özgürlüklerin olağanüstü yönetim usulleri yürürlükte olduğu zaman hangi koşullarda ne şekilde sınırlanacağını öngörürken, temel hak ve özgürlükleri bu tür istisnai hâllerde güvence altına almayı amaçlıyoruz. O nedenle, kanımca, böyle bir düzenleme şart ve bütün demokratik ülke anayasalarında ya da pek çok demokratik ülke anayasasında da bulunan bir şey. Belki “geçici olarak durdurma” kavramı -hani biz insan odaklı bir anayasa yapıyoruz, insan onuruna dayalı bir anayasa yapıyoruz- bu “geçici durdurma” belki kulağı tırmalayan ya da özgürlükçü bir anayasada olmaması gereken bir ifade olabilir. Hani belki bu ifadenin farklı bir şekilde kaleme alınmasını tartışabiliriz. Az önce Faruk Bey de söyledi, işte “derogation” dediğimiz zaman, derogasyon dediğimiz zaman aslında “askıya almak”…

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Ötelemek.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de Türkçeye çevrildiği zaman “askıya almak” biçiminde çevriliyor. O gün de konuşmuştuk, bu maddeyi kaleme alırken de konuşmuştuk. “Askıya almak”, aslında bizim açımızdan daha doğru bir terim. “Geçici durdurma”yı biz, hani, ortak bir uzlaşı sağlayalım diye kabul etmiştik ama “askıya almak” burada daha doğru bir terim diye düşünüyorum. Belki bu kenar başlığı da “olağanüstü yönetim usullerinde temel hak ve özgürlükler” diye değiştirebiliriz. Hani bu “durdurma” ya da “askıya alma” ifadesinden bir ölçüde kurtulabilmek amacıyla belki bu daha uygun, daha doğru bir kenar başlık olabilir. Bunu da tartışmaya açıyorum.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Altan Bey, bu başlığı yani sizin dediğiniz “durdurma” kelimesini çıkartarak, başka bir formülasyonla başlığı da, içeriği de…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Evet, “sınırlandırabilir” var zaten.

Şimdi, “durdurma” ve bir de mesela olağanüstü yönetim usullerinin ne olduğu da çok açık değil.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Onu yazacağız, bu ondan bağımsız değil zaten tabii, onu ayrı bir madde yazacağız.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani yazmadık.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ayrı bir maddede yazacağız ama yaklaşık olarak, savaş başta olmak üzere, seferberlik gibi…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Şimdi, mesela, Türkiye’de, birçok yerde olağanüstü hâl hükümleri uygulanıyor. Yani fiilen bir ilan yok, mesela sıkıyönetim yok ama girişler-çıkışlar sınırlandırılabiliyor, mitingler engellenebiliyor, yerli yersiz aramalar yapılabiliyor yani o olağanüstü hâl hükümleri fiile uygulanıyor şu an.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bu maddeyle ilgili bir…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – İşte, onu, acaba, belki de olağanüstü yönetim usulleri ilan edildikten sonra şey yapabiliriz yani sınırladıktan sonra.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bir dakika, onu konuşurken bunu belirtmiştik.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Yazıyoruz zaten.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Niye böyle yazıyoruz o kısmı, olağanüstü yönetim usulleri? Çünkü diğer maddede bunları somutlaştırmadık, henüz yazmadığımız için böyle yazıyoruz. Onları somutlaştırırsak belki onları oraya koyabiliriz, tek tek sayabiliriz.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – O zaman bir not…

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Olmaz.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Nasıl? “Olmaz.” dediniz de. Ben bir şey söyleyeceğim de, teklif edeceğim de olmazsa teklif etmeyeyim, olursa teklif edeyim.

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Özür diliyorum, Anayasa yapım tekniği açısından ben… Sayın Başkanımın bir de hukukçu olması hasebiyle hoşgörüsüne sığınarak o ifadede bulundum, şöyle ki: Olağanüstü yönetim usullerinin yeri burası değildir.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tamam burası değil.

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Yani olağanüstü yönetim usulleri mutlaka Anayasa’da idari yapıyla alakalı genel düzenlemelerde yer alacaktır. Ve şu an, malumunuz, hepimizin bildiği gibi, olağanüstü yönetim; bir, olağanüstü hâl; iki, sıkıyönetim olmak üzere belirli şartlarda Anayasa’da öngörülen olağanüstü yönetim şekilleridir şu anki Anayasa’mızda. Bunların şartları, bunlarla ilgili gerekçeler yani ilana mesnet teşkil edecek konularla ilgili değerlendirmeler farklı olabilir.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – O zaman şöyle bir not düşelim buraya kırmızı olarak, BDP’nin notu olarak kalsın: “Anayasa’da öngörülen olağanüstü yönetim şekilleri yazıldıktan sonra bu madde tekrar değerlendirilecektir.” diyelim ve şerhimizi kaldıralım.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tamam.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Öyle yapalım.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – “Durdurma”yla ilgili, bu “askıya almak” sıcak geliyor mu size?

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani “askı” kelimesi güzel değil, Filistin askısı, bizim arkadaşlarımızın yüzde 90’ı askıdan geçmiş. Bu biraz…

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Gardıroptaki askı olarak anlayın.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Gardıroptaki askı gibi, elbiselere bile acıyorum gardıropta öyle görünce.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Başkanım, bir şey söyleyebilir miyim?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Buyurun.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Şimdi, “askıya almak” uluslararası insan hakları hukukunda artık çok kullanılan ve yaygınlaşmış olan bir terim. O nedenle yani bu 1982 Anayasası’nda “durdurma” terimi kullanıldı ama aslında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde de, Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi’nde de hep “askıya alma” olarak Türkçeye çevrildi. Dolayısıyla, bunun hukuki açıdan daha doğru bir tercüme olduğunu düşünüyorum, birincisi.

İkincisi de bu kenar başlığı değiştirebiliriz diye düşünüyorum.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – O da olabilir ama bu teklifler şey değil yani…

Altan Bey, nasıl yapalım?

ALTAN TAN (Diyarbakır) – İşte, şöyle yapalım, bir not düşelim yani bu kırmızıyı kaldıralım yani “durdurabilir”. Fakat bir not yani BDP’nin bir notu olarak, artık kırmızı veya başka bir renkte, neyse… “Anayasa’da öngörülen olağanüstü yönetim usulleri yazıldıktan sonra bu madde tekrar değerlendirilsin” diyelim.

FARUK BAL (Konya) – Efendim, bu madde tekrar değerlendirilir mi? Bu maddeyi değerlendirdik biz, defalarca değerlendirdik. Tekrar orayı yazıp bitirdikten sonra buraya geldiğimizde…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hayır, söylemek istediğim şu…

FARUK BAL (Konya) – Altan Bey, mevcut, şunu da kabul etmem, bunu da kabul etmem diye başa dönülecek bir durum yok. Şimdi, burada “durdurulabilir”…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Var. Birçok şeyde döndük öyle, yazdık.

FARUK BAL (Konya) – Yok, yok, sizin itirazınız “durdurulabilir” ifadesine karşı, değil mi?

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Evet, işte, olağanüstü yönetim hâlleri nelerdir, bunu anlayalım eğer doğru düzgün olağanüstü hâlse, savaş var diyelim, ben miting yapmak istiyorum bir yerde, işte misal savaş alanında veya oraya gidip gezmek istiyorum, bu tabii ki durdurulacak yani bunun bir şeyi yok. Onları görelim yani olağanüstü hâl dediği nelerdir? Yoksa olağanüstü hâl dediği, valinin iki dudağı arasındaki bir olağanüstü hâlse bugünkü, nasıl engelleyeceğiz bunu? Şimdi bu anayasalar, kanunlar niye yapılıyor?

FARUK BAL (Konya) – Şimdi Altan Bey, Bingöl’de sizin yaşadığınız münferit bir olaydan kaynaklanan…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Son olay bu yani yüz tane olay yaşadım böyle ben. 18 kilometre yürütüldüm Hazro’da, milletvekili olarak, ayrı, o ayrı.

FARUK BAL (Konya) – Doğrudur, sizin kendi bakış açınızdan bu böyledir ama bir de öbür tarafa bakıp, o açıdan görmeye çalışın. Türkiye’de, son günlerde patır patır ciddi, büyük olaylar oluyor, bombalar patlıyor.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tamam, olağanüstü hâl ilan eder.

FARUK BAL (Konya) – Bombalar patlıyor, efendim, insanlar şehit oluyor, vatandaşlar ölüyor. Bir devletin görevi nedir? Vatandaşların can güvenliğini sağlamaktır. Bu can güvenliğini sağlamak için tedbir alması da Valinin görevi. Ben, oradaki Valiyi savunmak için söylemiyorum ama Anayasa çerçevesi içerisinde bakıyorum. Bir tedbir alacaktır bu adam yoksa hiçbir tedbir almadığını düşünün, gidildi orada, siz değil de bir başka grup toplantı yaptı, işte Orta Doğu’nun kaderi, patlayıcı kamyonlarla yüzlerce insan ölüyor her gün. E, Türkiye de bu hâle getirilmek isteniyor. E, buna bir tedbir almak devletin görevi değil mi?

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Devletin görevi de…

FARUK BAL (Konya) – Yani oradan çıkarak burada…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ben aynı gece saat onda Bingöl Dağı’ndan Diyarbakır’a geldim, bana bir bekçi bile vermedi Vali yanıma, benimle ilgili hiçbir güvenlik tedbiri almadı.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Bekçiyi korumak istemiştir.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bekçiyi korumak istemiş herhâlde, öyle anlaşılıyor. Bu da kara mizah.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – 82 Anayasası bunları, tabii, sayıyor; savaş -15’inci maddede- seferberlik, sıkıyönetim, olağanüstü hâller diyor. Bu şekilde saysak çözüyor mu sizin sorununuzu?

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani sayabiliriz, sayalım.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Ama şimdi şöyle bir şey var: Bunları tek tek saymak bir şey ifade etmiyor. Anladığım kadarıyla siz bu olağanüstü hâllerin içeriğinin nasıl düzenleneceği konusunda ısrarlısınız.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani bizim yapmak istediğimiz özetle şu: Tedbir alınması gereken gerçek hâllerde mutlaka tedbir alsın, almalı, buna kimsenin itirazı olmaz yani herkes, efendim, savaşta da, sıkıyönetimde de, salgın hastalıkta da istediğini yapsın, böyle bir şey savunulamaz. Peki ne yapmak istiyoruz? Bu keyfî uygulamaları nasıl önleyebiliriz? Yani bunlar bu keyfî uygulamalarına Anayasa’dan bir destek almasınlar. Yapmak istediğimiz bu. Bunu formüle edebilirsek sorun çözülür.

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Şu anda yok öyle bir destek Altan Bey.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – E, yok da oluyor. Nasıl engelleyeceğiz, kimi kime şikâyet edeceğiz?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ali Hoca’ya söz verelim.

Buyurun Hocam.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Aslında buradaki sorun, tabii, Altan Bey’in dinlemesi lazım çünkü ona şey yapıyorum…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Buyurun.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Buradaki sorun -şu andaki fiilî sorun- aslında olağanüstü hâl şartlarının mevcut olduğu hâlde…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – …hâlde ilan etmemesi, tamam, bu doğru.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – …bunun ilan edilmemiş olması. Ama maddi durum bunu gerektiriyor, hukuki durum böyle değil.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Değil, evet.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – E, böyle olunca da oradaki mülki amir, yetkililer, daha fazla can kaybının olmaması için yetkilerinin sınırlarını zorluyorlar, zorlamak zorunda kalıyorlar, yoksa çok daha büyük olaylar meydana gelebilir. Ondan korkuyorlar, ondan endişe ediyorlar. Bir keyfîlikten ziyade, bunu bir zorunluluk, zaruret hâliyle…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Zaruretten ziyade siyasi aymazlık var o zaman burada. Yani fiilî durum…

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Ben mülki amir açısından değerlendirmek istiyorum. Mülki amir açısından burada bir zaruret hâlindedir.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – O zaman ilan eder olağanüstü hâli, gerekli uygulamaları da yapar yani kanunla veya Anayasa’yla çelişmemek için.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Şimdi, tabii, Anayasa’ya biz olağanüstü yönetim usullerini koyacağız. Bu olağanüstü yönetim usulleri muhtemelen yine ikili olacaktır yani birisi olağanüstü hâl, diğeri sıkıyönetim olacaktır. Tabii, seferberlik ve savaş hâli de zaten sıkıyönetimin en ileri seviyesi, hâlidir. Mevcut durumda, ülkemizdeki mevcut durumda olağanüstü hâl, ekonomik nedenlerle falan da ilan edilebiliyor. Sıkıyönetimde ise ancak yaygın şiddet olayları şartı var. Yaygın şiddet olayları şartında -tabii, savaş durumu da burada zaten öncelikli- sıkıyönetim ilanını gerektirmeyecek derecedeyse -82 Anayasası’yla getirilen bir yenilik bu- olağanüstü hâl de ilan edilebiliyor. Olağanüstü hâlle sıkıyönetim arasındaki en önemli fark da temel hak ve özgürlükler açısından, kolluk yetkilerinin askerî makamlara geçmesi sıkıyönetimde. Yani şu andaki hukuksal durumumuz…

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Ve yargı.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Ve yargısal sonuçları da var tabii, sıkıyönetimde, doğru. Sıkıyönetim mahkemeleri kuruluyor o zaman. Yani durumun resmi bu. Üç aşağı beş yukarı bu resim çerçevesinde konuşacağız yani konuşacağımız şey belirsiz bir konu değil aslında, olağanüstü yönetim usulleri dediğimiz şeyler belirsiz bir konu değil. Dolayısıyla bilinmez bir kavram üzerinde konuşuyoruz endişesini gidermeye çalışıyorum. Olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı bu durumlarda temel hak ve özgürlüklerle ilgili terim, durdurulabilir mi diyeceğiz, askıya alma mı diyeceğiz, yoksa hiç bu terimlere başvurmadan, olağanüstü yönetim usullerinde temel hak ve özgürlüklerin durumu gibi daha suya sabuna dokunmayan -başlık açısından- bir şey mi diyeceğiz? Selin Hocam herhâlde böyle bir şey önerdi.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Evet.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – İzniniz olursa ben bir iki şey söyleyeyim Sayın Başkan.

Bu analizinize aynen katılıyorum yani siz durumu fotoğrafladınız, aynen böyle. Peki, bu durum, hukuken bir keyfîlik değil mi, bir keyfîlik doğurmuyor mu? Yani fiilî durumla yazılı olan birbiriyle çelişmiyor mu? Çelişiyor. İşte, biz de diyoruz ki bu çelişkiyi ortadan kaldıralım, bir. İkincisi de durdurmadan ziyade sınırlandıralım yani sınırlandırma da bir müeyyidedir. Yani ne demektir bu? Her istediğin yerde miting yapamazsın, misal. Her istediğin yerde yürüyemezsin. Olağanüstü hâlde de, bir şey yapmak istiyorsun…

Şimdi, Suriye ile Türkiye arasında bir çatışma var diyelim, örnekleyelim bunu. Siz de bununla ilgili destek veya karşı çıkacak bir miting yapacaksınız bir yerde. Savaş da devam ediyor. Mesela İngiltere’de, Fransa’da, Birinci Dünya Savaşı’nda, İkinci Dünya Savaşı’nda bu tip çok olaylar oldu yani. Ne yapacak? Bunların tamamını durdurabilecek mi, yoksa sınırlandıracak mı? Yani sınırlandırma ne demek? Şeklini belirleme, yerini belirleme, tarihini kaydırma, tarihini değiştirme, vesaire, vesaire. Ama “durdurma” dediği vakit, bunların tamamını, işte o “askıya alma” dediğiniz, “Ben bunların hepsini durdurdum.”, hani “ikinci bir emre kadar yasak” diye bir ibare var ya, ikinci bir emre kadar bunların tamamını durdurabilir. Hiçbir şey yapamazsınız.


Yüklə 8,47 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   111




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin