1 nolu yazim komisyonu tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 8,47 Mb.
səhifə22/111
tarix18.05.2018
ölçüsü8,47 Mb.
#50715
növüYazi
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   111

____0____

ALTAN TAN (Diyarbakır) – İkinci Oturumu açıyorum.

Şu an itirazınız neyedir?

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Ben bu metni okuduğumda şöyle bir sorun ortaya çıkabileceği düşüncesindeyim: Kabul edilen 42’nci maddenin 3’üncü fıkrasında hak ve hürriyetlere ilişkin uluslararası anlaşmalar ile kanunların aynı konuda farklı hüküm içermesi durumunda anlaşma hükmünün esas alınacağı yazılmış durumda.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bu gerekçesinde ama.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Bu metindir, bu kabul edilen Anayasa maddesinin 3’üncü fıkrasıdır.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Metni görebilir miyiz?

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Buna karşılık müştereken yazılan bir gerekçe notunda da aynen şöyle deniliyor: “Kanunlarla anlaşmalar arasında bir fark ortaya çıktığında özgürlükler bakımından daha geniş alan sağlayan düzenleme uygulanır.” Şimdi, burada çok açık bir şekilde lafız ve mana itibarıyla madde metni ile gerekçede arzulanan husus birbiriyle çelişiyor gibi gözüküyor.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bizim yazdığımız madde metnini görelim.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Yani madde metni ile gerekçe birbiriyle çelişiyor.

Burada Selin Hanım “Biz ‘esas alınır’dan bunu anlamıyoruz, daha özgürlükçü metin ya da kural uygulanır yorumu da çıkabilir buradan.” diyor ama uygulamada mahkemelerin bunu çok büyük ihtimalle benim az önce söylediğim gibi yorumlayacaklarını düşünüyorum. Bu sebeple, eğer gerçekten biz daha geniş özgürlük tanıyan hükmün uygulanmasını istiyorsak bu çelişkiyi gidermemiz gerekir diye düşünüyorum.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Nasıl giderebiliriz?

PROF. DR. YAVUZ ATAR – O zaman gerekçe notunu maddeye taşıyacağız, şöyle diyeceğiz: “Anlaşma hükmü esas alınır.” yerine “Daha geniş alan sağlayan düzenleme esas alınır.” diyeceğiz.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ben anladığımı tekrar bir söyleyeyim mutabakat varsa. Şimdi madde metninde deniliyor ki: “Anlaşma hükümleri esas alınır.” Fakat gerekçe notunda, eğer bizim kanunlarımız anlaşmalardan daha fazla bir hürriyet getiriyorsa bu sefer daha fazla hürriyet getiren uygulanır. Dolayısıyla, bir tarafta daha fazla hürriyeti savunuyorsunuz, bir tarafta anlaşma hükmüyle bağlıyorsunuz. Değil mi?

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Çelişki var.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Çelişki burada. Ne yapalım bunu?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Şimdi, efendim, bence ya gerekçeyi çıkaralım, maddeyi muhafaza edelim ama gerekçenin maddeye konulması durumunda şu ortaya çıkacak: Son derece sübjektif yorumlar yapılacak, “Efendim, bu daha lehtedir bizim millî menfaatimize.” deyip o zaman uluslararası anlaşmanın uygulanması tamamen bertaraf edilecek.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Askıya alınacak. O zaman gerekçe notunu kaldıralım.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bence gerekçe notunu kaldıralım.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tamam, gerekçe notunu kaldırıyoruz.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Benim arzum zaten çelişkinin giderilmesiydi, yani yarın uygulayıcı burada zor durumda kalacaktı.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tamam, bir sorun kaldı mı?

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Şimdi sorun kalmaz.

FARUK BAL (Konya) – Gerekçe notunu kaldırdığımız zaman bu Anayasa’nın temel özgürlüklerle ilgili maddelerinin tamamını da kaldıralım.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Niye?

FARUK BAL (Konya) – Çünkü bu madde ile insan haklarıyla ilgili bütün özgürlükler düzenlenmiştir, o zaman Anayasa’ya yazmaya gerek yok.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bu gerekçe notu zaten CHP’nin yazdırdığı bir nottu. Öbüründe zaten mutabakat var, gerekçe notuna…

FARUK BAL (Konya) – Biz, bireysel hak ve özgürlükler anlamında uluslararası sözleşmelere bu Anayasa hükmüyle geçerlilik tanıyor ve esas alıyorsak Anayasa’da bir daha bizim fuzulen yazmamızın hiçbir anlamı yok.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Söz isteyebilir miyim?

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Buyurun.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Tabii bu gerekçe notunun çıkarılmasının bir başka sakıncası daha var, eğer biz bu gerekçe notunu çıkarırsak o zaman her hâl ve şartta temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası anlaşma uygulanır olacak. Oysaki uygulamada, gerçekten de kanun koyucu çok daha geniş bir düzenleme yapmış olabilir ve bu durumda uygulayamayacak onu. Yani bizim bu gerekçe notunu koymamız hem uygulayıcılara, özellikle yargı organına… Bence bu yargı organı açısından son derece önemli çünkü bir uyuşmazlıkta uygulanacak normun hangisi olduğuna yargı organı karar verecek. E, burada en azından ona yol gösterecektir bu gerekçe notu, aksi takdirde biz bütün bu tartışmaların ardından bu gerekçe notunu kaldırırsak ve uygulayıcılar da bakıp bu Anayasa koyucunun meramı neymiş, amacı neymiş diye bir yorum, amaçsal bir yorum yapmaya yeltendiği…

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Tarihsel bir yorum yaparlarsa belki de…

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Amaçsal da bir yorum yaparlarsa o zaman diyecekler ki: “Her hâl ve şartta ben uluslararası anlaşmayı uygularım.” Yani bunun da uygulamada çok ciddi sakıncalar doğuracağını düşünüyorum.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Mustafa Bey, buyurun.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şimdi bir kere, bu şekilde, biz, burada “anayasayla” demiyoruz, “kanunla” diyoruz. Daha çok uygulamaya yönelik bir metin kanun, uluslararası sözleşmelerdeki hükümler ise zaten daha ziyade çerçeve hükümler. Yani kanunun uluslararası sözleşmeden daha geniş bir alan sağlıyor olması uluslararası sözleşme ile kanunun çeliştiği anlamına gelmez. Zaten uluslararası sözleşme öyle çok kati, somut hüküm koymuyor, sadece bir asgari çerçeve çiziyor. Onun fazlasını kanun sağlıyorsa bu bir çelişki anlamına gelmiyor. Çelişkiden daha ziyade kast ettiğimiz farklı şeyler, birbirinden farklı şeyler söylemiş olması hâli; bu bir.

İkincisi: Buraya bence bu şekilde değil de gerekçeyi buraya bizim o bir önceki maddede koymuş olduğumuz hükme atıf yaparak, yani “Hürriyet asıl, sınırlama istisnadır; tereddüt hâlinde hürriyet lehinde yorum yapılır.” ilkesine atıf yaparak mahkemelerin içtihat oluştururken asıl bu ilkeyi esas alarak yorum yapacağını, aradaki “çelişki” dediğimiz şeyi buna göre anlayacağını, değerlendireceğini koyabiliriz, bunu böyle aşabiliriz ama Yavuz Hoca’nın dediği gibi ikisi birbiriyle çelişiyor burada.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Söz isteyebilir miyim?

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Bir örnek vereyim isterseniz devam edin.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Ben bir cümle edeyim Mustafa Hoca’yı takiben.

Yani bir kere artık “Uluslararası sözleşmeler daha soyuttur, kanun daha somut düzenleme yapar.” demek çok doğru değil çünkü bu sözleşmeleri somutlaştıran denetim organları var, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi, CEDAW Sözleşmesi’nde buna ilişkin oluşan komisyon gibi vesaire. Ee, tabii ki bunların da göz önünde bulundurulması lazım. Artık biz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi dediğimizde, bu sözleşmeyi ve ek protokolleri önümüze alıp “Bu da son derece soyut bir düzenleme getiriyor, bizim kanun daha somut; onun için kanunu uygulayalım.” diyemeyiz, bunu somutlaştıran Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları var. O yüzden, bu gerekçenin kalkmasının, ben, hâlâ uygulamada çok ciddi sakıncalar doğuracağını düşünüyorum.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Sayın Başkan, benim de bu konuda yazılarım var, ayrıca ders anlatırken, sempozyumlarda yargı kararlarını incelerken çok örnek gördüm. Bakın, mesela bizim CMK’da yirmi dört saatle ilgili bir hüküm var. Rıza Bey AİHS’de ne kadardı bu, kırk sekiz saatti değil mi? Bizim CMK yirmi dört saate düşürdü bunu değil mi? Şimdi, biz…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Ama uygulanmıyor.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Hayır, işte… Bu çok açık bir hüküm.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Azami dört gün…

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Yok, yok, şeyi diyorum.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yargıç önüne çıkarma diyorsunuz.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Şimdi bazen anlaşmalarda çok somut hükümler olabiliyor, dolayısıyla Selin Hanım’ın söylediği gibi bizim kanunda da somut hüküm olduğunda…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Anlaşmalar da içtihattan çıkan bir şey ama…

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Hayır, ben şeyi soruyorum: Gözaltı süresi miydi o AİHS’deki hüküm ile bizim CMK? Bir tartışma oldu, hatta dendi ki: “Biz daha ileri bir adım attık.” Sanırım AİHS’de kırk sekiz saat olanı biz yirmi dört saate düşürmüştük. Hatırlayın, öyle bir şey oldu CMK’da değil mi?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Kırk sekiz saat falan yok, dört gün içinde hâkim önüne çıkarmak zorundasınız.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Anayasa’da da kırk sekiz saat.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Anayasa’da “kırk sekiz saate kadar” diyor, biz kanunla yirmi dörde düşürdük.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Yirmi dörde düşürdük, o Anayasa ile kanun arasındaki bir şey.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Hayır, hayır, AİHS’te bir yirmi dört saat meselesi var yanlış hatırlamıyorsam.

DİLEK KUMCU – Dört gün.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Dört gün mü geçiyor?

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Siz bu Anayasa-kanun arasındaki çatışmayı…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Brogan kararında dört gün içinde…

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Bireysel suçlarda gözaltı süresi ne kadar?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Böyle kolektif-bireysel ayrımı yok, dört gün içinde çıkarmak zorundasınız.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – O zaman CMK uygulanmayacak, dört gün uygulanacak bu şeye göre.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Şimdi demek istediğim şu: Bakın, sözleşmeler, herhangi bir sözleşme… Giderek çok sayıda münferit sözleşmeler yapılıyor. Bazı sözleşmelerde bizim ilgili kanunumuza göre çok daha ayrıntılı hükümler var. Bunlarla bizim kanunlarda çok açık, somut hükümler olabilir ve çatışabilir. Biz “Anlaşma esas alınır.” dediğimiz zaman anlaşma daha dezavantajlı olsa bile uygulamak durumunda kalacağız. Demek istediğim bu benim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Peki, şu anda da yürürlükte olan…

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Evet, zaten bunun sakıncası bu.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Şu anda Anayasa 90’a göre zaten bu mevcut.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Evet, aynısını yazıyoruz. Haydi o tercih edildi, benim burada çabam şu: Yani tercih edilen neyse o yazılabilir ama hüküm ile bu gerekçede söylediğimiz şeyler birbiriyle çelişiyor. Hükümde “anlaşmayı uygula” derken gerekçede “özgürlüğü daha fazla vereni uygula” diyorsunuz, yani iki farklı emredici hüküm var.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Peki, arkadaşlar şöyle bir şey yapabilir miyiz izniniz olursa?

FARUK BAL (Konya) – Müsaade ederseniz bir de biz açıklayalım düşüncemizi Sayın Başkanım.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bir iki cümle söyleyeyim izniniz olursa.

Şimdi, burada asgari şart olarak uluslararası anlaşmaların uygulanmasında mutabık mıyız? Bunda mutabıkız.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – İşte önce ona karar vermek lazım.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hayır, asgari şart olarak diyorum, dikkat ediyorum söylediğime, yani asgari şart olarak uluslararası sözleşmelerin, anlaşmaların uygulanmasında müttefikiz. Peki, burada tartıştığımız ne? Eğer bizdeki uygulamalar, kanunlar uluslararası anlaşmalardan daha fazla hürriyet sağlıyorsa -daha fazla sağlamasında da müttefik miyiz?- o zaman bir virgül koyalım oraya, yani maddeye virgül koyalım, gerekçeyi maddeye taşıyalım. Yani “…uluslararası anlaşmalar uygulanır, -virgül, nokta değil- daha fazla hürriyet sağlaması hâlinde esas olan daha fazla hürriyettir.” diyelim; onu bir cümle hâline getirelim.

FARUK BAL (Konya) – Müsaade eder misiniz?

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Buyurun Faruk Bey.

FARUK BAL (Konya) – Şimdi bütün tartışma, aslında eski Anayasa dışında bir şey yazalım ya da mevcut Anayasa dışında bir şey yazalım; bu, daha fazla hürriyetleri koruyucu nitelikte olsun gayretinden kaynaklanmakta.

Biz başından beri, uluslararası anlaşmaların usulüne göre yürürlüğe konulmuş olması hâlinde kanun hükmünde olduğunu iddia ediyoruz ve bu kanun da uygulanacaktır. Kanun nasıl yanlış uygulanırsa onun düzeltilme biçimleri neyse o şekilde düzeltilmesi lazım. “Efendim, bunu uygulamıyorlar.” Ee, kanunu uygulamayana ne yapıyorsan onu yapacaksın. “Yanlış uyguluyorlar.” Kanunu yanlış uygulayana ne yapıyorsanız onu yapacaksınız. Bu düşünce kabul edilmediği içindir ki, yanlış bir yola saptık ve o yanlış yolda da ileride ne gibi yorum, ne gibi yanlış uygulamalar yapılacağını şimdiden kestiremeyeceğimiz bir sürece giriyoruz.

Netice itibarıyla, uluslararası anlaşma bir kanunla yürürlüğe konuluyorsa, artık bu, bir kanundur; o statüyü verelim. Eğer kendi kanunlarımız arasında hürriyetler açısından bir çelişki var ise hangisinin uygulanacağına da daha önceki maddelerde karar verdik; lehe olan hangisi ise o uygulanır. Dolayısıyla buradaki bütün tartışma “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmalar kanun hükmündedir.” cümlesinde birleşebilirsek sorun kökünden çözülmüş olur.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Teorik olarak doktrinde tartışılıyor bu. Biz de zamanında okuduk, tartıştık falan ama şu anda uygulamada sizin işaret ettiğiniz sıkıntı hiç çıkmadı, hiç çıkmadı ne yargıda ne başka mekanizmalarda; yani kimse… Yani sizin dediğiniz çok ince bir nokta, hani çatıştığı hâlde uluslararası sözleşme uygulanır, aleyhe ise de o uygulanır. Fakat demin, yani biz ilk yorum kuralında şuna karar verdik gerçekten; lehe olan, yani özgürlük lehine yorum esastır ve uygulamada da hani ceza yargılamasının temel mantığından hareket edersek bile geçmişe uygulanma yasağından, işte, farklı kanunlar arasında yürürlük tarihleri, aleyhe olanın uygulanmayacağı gibi onlarca iç hukuk mevzuatımız da var. Bu nedenle Anayasa’da hani o ruhsal dediğimiz psikolojik uygulama birliği oluşmuş durumda; yani şu anda kimse, hiçbir yargıç, savcı çıkıp “Vallahi, AİHS dört gün getiriyor, benim yirmi dört saat. Ben işte emniyete talimat verdim, sen dört gün kalacaksın.” demez, dememiştir.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Meral Hanım, devam edebilir miyim, bir anlatayım…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Ben şeyi söylüyorum; sizin hassasiyetinizi anladım, neye işaret etmek istediğinizi…

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Bir şey söyleyeyim, devam edin.

Bizim yargıçlarımız henüz uluslararası anlaşmaları uygulayacak duruma gelmediler.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Yo yo kararlarına yazıyorlar.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Kanuncu yargıçlarımız bunu biliyorsunuz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Kararlarına yazıyorlar.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Yeni yeni yazmaya başladılar. Henüz daha kanunları aşıp da “Ya anlaşmalar da var bizim.” hele hele 90’ıncı maddedeki bu hükmü idrak edip, yorumlayacak yargıçlarımız çok az. Dolayısıyla iş somut anlamda Türkiye’de yaygınlaşıp, uygulamaya başlandığında bu dediğim sorun ortaya çıkar. Bizde kanun varsa zaten anlaşmaya bakmaz yargıcımız.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Hayır, bizde yargıçlar genellikle…

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Öyle laf olsun diye bir atıf yaparlar.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Yani hani anayasa koyucunun ruhundan, o önceki maddelerinden, amaçlarından yani hâkim bu yorumu rahatlıkla yapar lehe olanı; yani sonuçta bir tek hükümden hareket etmiyor, bütün…

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Bu maddeyle yapamaz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Yani bu maddeyle… Ben hiç görmedim; olmaz yani.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Rıza Bey.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sayın Başkanım, şu şeye, bu cümleye…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Tabii, bizim önerimizi biz savunuyoruz; biz diyoruz ki…

FARUK BAL (Konya) – Komisyonda, hâkimlik yapmış birisi olarak, hâkimlik mesleğinin taassubiyeti içerisinde savunan kişi olarak değil ama kanunların hâkime ne gibi bir mesuliyet ve görev yüklediği, hâkimi nasıl tanımladığı açısından bakarak bizim anayasa yapmamız lazım. “Hâkim hata yapar, hâkim bilmez, hâkim yanlış yapar, hâkim yorum yapmaz.” gibi laflarla hareket edersek biz anayasa yapamayız. Bütün hukuk sistemlerinde olduğu gibi “Hâkim bilir.” diye kabul edeceğiz, “Hâkim de yanlış yapmaz.” diye kabul edeceğiz. Yanlış yaparsa, yargı yine kendi içerisinde, yine hâkimlik ya da yargı mensuplarının silsilesi içerisinde bu yanlışı düzeltir diye bakacağız. Yani kodifikasyonda hâkime bakış tarzımız bu. Bunun dışında bir bakış olursa, o zaman her hâkimin bozulmuş kararını esas alıp, anayasaya madde yazmamız lazım.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Faruk Bey, iki cümle çelişiyor onu demek istiyorum.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Rıza Bey konuşuyordu da Rıza Bey’in sözü kesildi.

Buyurun.


RIZA TÜRMEN (İzmir) – Şimdi, o zaman efendim, şöyle bir şey yapsak: Bu aşağıdaki gerekçeyi cümlenin içine koysak ve diyelim ki:

ALTAN TAN (Diyarbakır) - Evet, ben de onu teklif ediyorum.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Diyelim ki: “… çıkabilecek uyuşmazlıklarda kanun özgürlükleri daha genişletici hükümler ihtiva etmediği sürece anlaşma hükümleri esas alınır.” Böyle bir şey yapalım.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Olur mu?

FARUK BAL (Konya) – “Kanundur” dediğimiz zaman bitti işimiz.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Olur; tamam yazalım.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – “… uyuşmazlıklarda…”

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Lehe olan düzenleme…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Esas şey alınır; yani bazı istisnalarla esas alınır. “… uyuşmazlıklarda kanun özgürlükleri daha genişletici hüküm ihtiva etmediği sürece, anlaşma hükümleri esas alınır.”

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – “Lehe olan düzenleme esas alınır.” denilebilir.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Anayasa demeyelim; yani esas olan uluslararası anlaşmadır bu durumda.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – İşte, biz dediğimiz en doğrusu, doğrudan…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ama istisna olarak, bu durumlarda…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yanlışlıkla bizde daha fazla bir demokrasi olursa bari onu da çöpe atmayalım!

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani ikisini eşit şeye koymayalım. Esas olan uluslararası anlaşma fakat eğer o koşullar…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yazdınız mı arkadaşlar, bitti mi?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – “İhtiva etmediği” yere de “içermediği” diyebiliriz.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Yani “ihtiva” daha köklü bir kelime gibi sanki.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Peki.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Peki, şöyle söyleyebilir miyiz: Şimdi, kanunların uygulaması bakımından alıştığımız formatlar…

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Ali Bey, özür dilerim…

Sayın Başkanım, alt komisyona gitmek zorundayım, izin istiyorum.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Buyurun.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Komisyonu karıştırdığım için de özür diliyorum.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Gelmeseydiniz bu tartışma da olmayacaktı diyeceğim ama fazla nazik olmayacak.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Şimdi…

FARUK BAL (Konya) – Şimdi, bunu böyle yazdık mı arkadaşlar?

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Ben bir şey söyleyebilir miyim efendim?

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Buyurun.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Şimdi, alıştığımız literatür, kanunların uygulanması bakımından, önceki kanun, sonraki kanun, genel kanun, özel kanun gibi kavramlardır ve bir de ceza hukukunda “lehe kanun” kavramı var. Bence burada alıştığımız literatürden ayrılmayalım. “Lehe kanun uygulaması uygulanır.” Şeyi hem literatür olarak bize uygun “Lehe olan uygulanır.” hem alıştığımız literatüre uygun hem de daha kısadır. Böyle olması daha uygun olabilir diye düşünüyorum efendim.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Yani ayrı bir formülasyon; öyle diyorsunuz?

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Hayır, yine virgülden sonra, Sayın Hocamın söylediği gibi virgülden sonra “…lehe olan uygulanır.”

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Arkadaşlar, kanuna eklediniz mi onu? Ben görmüyorum burada da.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Eklediler.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Nereye eklediler?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şuraya.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – O maviyi kaldırsanız bir zahmet; tamam.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani burada yapmak istediğimiz şey biraz daha farklı gibi me geliyor, yani hiç olmazsa bizim amacımız o. Burada esas olan uluslararası anlaşmadır çelişki olduğu zaman ama bazı durumlarda bu ilkeden ayrılabiliriz. İstisnası vardır bunun. Nedir o istisnası? Budur; yani lehte, millî hukukun lehte hüküm içermesidir.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bence güzel oldu. Tamam mıyız?

FARUK BAL (Konya) – Biz muhalifiz.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tamam o var zaten, şerhiniz var altta. Var zaten MHP’nin.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Biz de muhalifiz.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bizim de var, sizin de var.

İkinci gerekçe notunu kaldırıyoruz; onu kaldırdık ve bitti. Tamam mı?

FARUK BAL (Konya) – Hayır, tamam değil.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Buyurun.

FARUK BAL (Konya) – “MHP, uluslararası anlaşmaların kanun hükmünde olduğunun anayasa metnine yazılması hâlinde daha öz, anlaşılabilir ve uygulanabilir bir metin olacağını düşünmekte ve…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – “… ve bu hükmün” aynen kalıyor.

FARUK BAL (Konya)- “… yer almasını önermektedir.”

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tamam mı? Tamam.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – MHP’nin notuyla ilgili olarak, efendim, yalnız bu tabii ki, böyle ama burada bir çelişki olmasında ne olacak? Yani kanun …

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Efendim, tabii ki, böyleyse böyledir; yani tartıştık bunları.

FARUK BAL (Konya) – Mustafa Bey’in önerisiyle koyduğumuz “Özgürlük lehine olan kanun uygulanacak.” O kadar. Özgürlük lehine olan uygulanacaktır; daha önce koyduk. Yani bu anayasaya hüküm koymadık mı? Temel hak ve hürriyetlerle ilgili yorumlar, uygulamalar lehe, hürriyet lehine uygulanacaktır.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani 90’ın son fıkrasını bırakıyoruz yine. Sizin ona itirazınız, sanki bu yazdırdığınız notlar sizin ona itirazınız var gibi bir izlenim doğuyor.

FARUK BAL (Konya) – 90’ın son fıkrası nedir Hocam, biz her şeyi ezbere bilmeyiz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani çelişki olduğu takdirde ikisi arasında tamam kanun hükmündedir; güzel, onu yazdık. Peki, uluslararası anlaşmayla kanun arasında bir çelişki varsa…

FARUK BAL (Konya) – Elbette ki, bu 90’ın birinci fıkrasının son fıkrasını da yukarıda ilk maddelerde ifade ettiğimiz gibi “…hürriyet lehine -ya da sizin tabirinizle özgürlük lehine- uygulama yapılır.” ile düzeltmiştik. Bunu da isterseniz oraya yazabiliriz. Eğer siz buna “evet” derseniz…

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Buna mı?

ALTAN TAN (Diyarbakır) – “Buna mı?” derken, yani nasıl evet deriz gibi…

FARUK BAL (Konya) – O zaman o zihninizde kalmasın. “… önermektedir. -Devam edelim ve o açıklığı da şey yapalım.- Daha önce kabul edilen maddeler ile çelişki ve yorum hâlinde hak ve özgürlükler lehine düşünüleceği kabul edildiğinden Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin son fıkrasının son cümlesi de anayasal metin hâline gelmiş bulunmaktadır.” Tamam mı?.. Olmadı mı yani?

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Bir açıklama notu istiyoruz bunun için.

FARUK BAL (Konya) – Bir daha mı açıklayalım?

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Anlamadık.

FARUK BAL (Konya) – Neyi anlamadınız?

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Baştan sona bize bir anlatın.

FARUK BAL (Konya) – Bir daha okuyun bakalım, belki anlarsınız.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Siz okuyun.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Evet arkadaşlar, eğitim maddesine geçtik.

FARUK BAL (Konya) – Anlaşılamayacak ne var?

Uluslararası anlaşmaların amir hükmünde olduğunun anayasa metnine yazılması hâlinde, yani 90’ıncı maddenin birinci fıkrası kabul edildiği takdirde daha öz, daha anlaşılabilir ve uygulanabilir bir metin olduğunu düşünmekteyiz. Yani yukarıda size katılmamaktayız ve bu hükmün, komple bu maddenin temel hak ve hürriyetlerde değil, uluslararası anlaşmaların yazılacağı maddede yer almasını düşünmekteyiz. Siz dediğiniz için oraya Rıza Bey ile Selin Hanım diye yazmam gerekirdi, orayı açıklamadık doğru haklısınız. “Eğer çatışma hâlinde ne olacak?” dediniz. Biz de “Çatışma hâlinde her şey hürriyet lehine yorumlanacak, hürriyet lehine uygulanacaktır.” Bunu da daha önce metin hâline getirdik.

OĞUZ TURHAN – Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasında…

FARUK BAL (Konya) – Kaçıncı madde o?

OĞUZ TURHAN – Birinci fıkra ve şöyle diyoruz: “Temel hak ve hürriyetler ancak kanunla sınırlanabilir.”

DOÇ. DR. SELİN ESEN – O zaman burada tabii şunu söylemek gerekebilir: Biz bunu temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin maddede düzenledik değil mi? O zaman, yani bu anayasayı uygulayacakların kafası karışabilir. Hani burada acaba, genel hüküm özel hüküm ilişkisi var mı anayasanın iki maddesi arasında gibi bir kafa karışıklığına yol açabilir. O nedenle bizim amacımız, uluslararası anlaşmayla kanun hükmünün çatışması hâlinde lehe olan, hak ve özgürlük lehine olanın uygulanması ise bence bunun açık bir şekilde ifade edilmesi daha uygun olur.

OĞUZ TURHAN – Ama uluslararası anlaşmalar zaten kanun hükmünde olduktan sonra, bir de bu fıkra olduktan sonra tekrarı oluyor.

FARUK BAL – Yazalım ve bu da Selin Hanım’dan MHP’ye bir fikir olsun ve biz de kabul edelim:

Evet “…daha önce kabul edilen maddeler” dedik ya; onları sil ve “Çelişki ve yorum farklılığı hâlinde hak ve özgürlükler lehine olan hükümler uygulanacaktır.” Bu kadar basit. Amacımız da buydu zaten.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Burayı çıkarsınlar mı Faruk Bey?

FARUK BAL (Konya) – Çıkar orayı da; tamam.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tamam mı?

FARUK BAL (Konya) – Bitti, bitti.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hayır, CHP belki bir mektup daha yazar onu bekledim.

Evet, şimdi arkadaşlar, eğitim ve öğrenim hakkı ve hürriyeti maddesine geldik.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Sayın Başkan, şeyi bitirmemiştik, bu temel hak ve hürriyetlerin korunması.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Onu konuştuk öğleden evvel. 41 madde…

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Ama kötüye kullanılma yasağını da burada…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – İşte, 41 madde bittikten sonra. Katalogda yok; yani katalogda olmadığı için.

OĞUZ TURHAN – Yeni bir madde olarak değil.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Hayır, yeni madde olarak değil, yani yanlış anlaşılmasın, temel hak ve hürriyetlerin korunmasına ilişkin bir fıkra olarak.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bunu öğleden önce konuştuk ama ve dedik ki: Yeni önerileri bu 41 madde bittikten sonra tekrar konuşacağız. Uygun görülenler ve bunları tartışacağız.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Efendim, yeni öneri değil bu.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, daha önce de biz Komisyon olarak katalogda yer almayan maddeleri görüştük.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hayır, görüşemedik. Hangileri?..

FARUK BAL (Konya) – Korunmayı görüşmedik mi?

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yok, hayır, hayır.

OĞUZ TURHAN – Yeni madde değil bu…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Gerçi korunma da katalogda yok.

FARUK BAL (Konya) – Yok değil mi? Katalogda olmayanı kataloğa dâhil etmişiz. Şimdi, kataloğa dâhil edilene fıkra ilavesini öneriyoruz biz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani bu maddenin görüşülmesini teklif ediyorsunuz.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Evet; yani yeni bir madde olarak değil ki, sizin de öneriniz var zaten o konuda. Yani kötüye kullanma yasağının…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Biz bunu BDP olarak reddediyoruz; yani usul olarak reddediyoruz. Yani bir fıkra olarak değil, 41 madde görüşüldükten sonra bunları konuşalım diyoruz ve reddediyoruz görüş olarak.

FARUK BAL (Konya) – Siz ne diyorsunuz?

ALTAN TAN (Diyarbakır) – AK PARTİ?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şimdi, şöyle tabii, katalogda olmayan maddeleri prensip olarak görüşmüyoruz ama olmadığı hâlde görüştüğümüz madde oldu.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Bir tanesi oldu.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şey oldu değil mi? Temel hak ve hürriyetlerin korunması maddesi oldu. Bunda mutabık kaldık ve bunu görüştük. Ama şimdi, katalogda olmayan yeni bir madde önerisi ise biz de “görüşmeyelim” diyoruz ama fıkra deniyorsa bunun içerisinde, o zaman bu maddenin devamı olacak, yani bu madde üzerinde görüşmeye devam etmiş olacağız; o olabilir.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bana şey geliyor; yani buna “hayır” dememiz biraz güç geliyor. Çünkü hepimiz işte buraya efendim, 90’ıncı maddenin son fıkrası yoktu mesela onu ilave ettik, onu görüştük ve şimdi onu kabul ettik. Şimdi başka bir parti de tutup da başka bir şey ilave etmek isterse buna “hayır” dememiz biraz bana zor geliyor.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Biz BDP olarak ısrarlıyız. Dörtlü ittifak olmadığı zaman zaten erteleniyor usul olarak; biz muhalefet şerhi koyuyoruz “görüşülmesin” diyoruz.

OĞUZ TURHAN – Ama bu 42’nci madde değil, fıkra.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Biz “hayır” diyoruz.

FARUK BAL (Konya) – Şöyle yapalım o zaman: Şimdi bizim önerimize anladığım kadarıyla CHP “evet” diyor, fıkra önerimize…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Nasıl “hayır” diyeceğiz?

FARUK BAL (Konya) – Hayır, hayır, görüşülmesine “evet” diyorsunuz.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Maddeye “hayır” demiyoruz, görüşülmesine “hayır” diyoruz. Burada görüşülmesine “hayır” diyoruz.

FARUK BAL (Konya) – Şimdi, bizim önerimize CHP ve Adalet ve Kalkınma Partisi “görüşülsün” diyor. Siz kırmızı olarak yazın oraya…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hayır, kırmızı mevzusu değil bu. Bu şeyde kataloğa madde eklenmesi, çıkarılması, görüşülmesi dörtlü ittifakla olur. Usul olarak, dörtlü ittifak olmadığı…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Sayın Başkan, “fıkra yazalım” diyorsa, tabii o zaman farklı madde olmamış oluyor.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Bu madde değil efendim, fıkra.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani şeyden de rahatsızız onu da söyleyelim; yani CHP, MHP ne yapmak istiyor onu da söylesin. Mesela, on beş gündür biz bu eğitim maddesiyle, vatandaşlığa gelemiyoruz. “Görüşmeyeceğiz” diyorsanız çıkalım basın toplantısı yapalım ve diyelim ki “CHP ile MHP görüşmeyelim diyor.”

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır, onu demiyoruz.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani bunu ben çok rahatlıkla on beş dakika sonra yapabilirim. Yani “Israrla görüşmek istemiyorlar” diyelim, ondan sonra da bir kriz çıksın ve bunu çözelim; yani böyle bir tavır varsa, böyle bir taktik.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Böyle bir tavır yok.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Efendim, sabahleyin bakın, bitirdik konuşmayı, bunları tartıştık. Öğleden sonra Yavuz Bey geldi ve bir daha bir tartışma açtı. Arkasından… Hayır, bunu söyleyebilirsiniz, taktik savaşları da…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır, Yavuz Bey’in açtığı tartışmadan biz niye sorumlu oluyoruz ki, ben bunu anlayamıyorum.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Taktik savaşları da siyasetin bir parçasıdır; buna da karşı değilim. Ama taktiğe karşı taktik de var yani; ben de bunu yaparım ve çıkarım bunu söylerim.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır, ama yani…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yapıyorsanız yaparım yani bundan rahatsız değilim ben. Ama bu usul doğru bir yol değil. Mesela sürekli erteliyoruz o maddeye geldiğimiz vakit… Yani böyle bir şey varsa, taktik varsa, irade varsa saygıyla karşılarız ve biz de ona karşı kendi taktiğimiz, politikamız neyse bunu ortaya koyarız. Bunu söylüyorum, yani kızacak veyahut da darılacak bir şey yok yani ve bunların da tutanağa geçmesini istiyorum.

ATİLLA KART (Konya) – Kayıtlara geçmesi için benim de bir…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Buyurun Atilla Bey.

FARUK BAL (Konya) – Ha söz verin de yani, doğrudan bize yönelik ifadeler olduğu için…

ATİLLA KART (Konya) – Şimdi şöyle efendim: Bizim tabii, Cumhuriyet Halk Partisi olarak eğitim, öğrenim, vatandaşlık, laiklik başta olmak üzere bu gibi maddelerin biz aksine öncelikle görüşülmesi gerektiği düşüncesindeyiz. Daha da açık ifade edeyim: Bu gibi maddelerin zamana yayılmasını daha çok siyasi iktidarın amaçladığı düşüncesindeyiz. O düşünceyledir ki, o sebepledir ki, bu noktada anayasa çalışmalarının etkin ve verimli olması ve gerçekten kamuoyuna bu noktada bir umut vermesi noktasında geleceğe yönelik olarak bizim bu kavramlar konusunda engelleyici bir tavır içinde olmamız kesinlikle söz konusu değildir. O sebepledir ki, aslında bu Komisyonda benim bugün için doğrudan bir sorumluluğum olmamasına rağmen, ben bakın geldim, bütün notlarımı aldım, eğitim ve öğrenim maddesini görüşeceğiz düşüncesiyle hazırlıklarımı yaptım.

Dolayısıyla bizim Cumhuriyet Halk Partisi olarak böyle bir yaklaşımın içinde olmadığımızı kayıtlara geçmesi bakımından ifade etmekte yarar görüyorum.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Faruk Bey, buyurun.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ben de söz istiyorum. Söz hakkı doğdu bana da.

FARUK BAL (Konya) – Şimdi Sayın Altan’ın MHP’ye ilişkin, eğitim ve vatandaşlık hakkının görüşülmesini engellemeye yönelik ifadelerini külliyen reddediyorum. Böyle bir şey yok; aksine biz, vatandaşlık ve eğitim hakkının görüşülmesinden yanayız ve bu ülkenin geleceği için de her iki maddenin görüşülmesi için tüm akademik, siyasi ve parti çalışmalarını yaptık. Dolayısıyla biz bunu, burada şimdi, derhâl ifade etmekten imtina edecek bir hâlde değiliz ama dün de ben dile getirdim, bugün de dile getiriyorum bir oldu bittiyle, bir madde tamamlanmadan başka bir maddeye nasıl geçeceğiz? Dün de aynı şeyi söyledim ben. Nasıl bugün tamamlandı o madde? Yani temel hak ve hürriyetlerin korunması maddesi kötüye kullanılmasına ilişkin bir fıkrayla mı düzenlenmeli, yoksa ayrı bir maddeyle mi düzenlenmeli? Bu tartışmayı dün de yaptık. Bu, her iki hâlde bugün görüşülmedi. O zaman, bu görüşmeyi yapacağız veya yapmayacağız. Yapacak isek -ki, maddenin tamamlanması için bu şarttır- daha önce nasıl olmuşsa bugün de öyle olacaktır. Daha önce, temel hak ve hürriyetlerin korunmasına ilişkin katalogda bir hüküm yoktu; kimse hiç bir itirazda bulunmadı ve görüştük. Katalog da, netice itibarıyla dört partinin bir araya gelmesiyle oluşturulmuş bir metindir; ayet değildir, Kuran değildir, kanun değildir.

Evet, biz de ısrarcıyız görüşmekte.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şimdi tabii, uzun bir zamandır bu Komisyonda sadece teklifler, maddeler üzerinde tartışmalar yapıyoruz. Bugün, uzun zamandır yapmadığım şekilde bir konuşma yapmak zorunda kalıyorum tekrar; o bakımdan arkadaşlardan özür diliyorum.

Şimdi tabii, bir kere konuşurken hepimizin delillendirebileceğimiz, ispat edebileceğimiz, tartışma da derinleştiğinde ortaya belgelerle, kayıtlarla ortaya koyabileceğimiz sözler etmemiz lazım. Olur da hani böyle bir aklınıza bir şey gelir söylersiniz ama bir de bu sizin aleyhinize bir şey ise, aleyhinize bir durum ispat edilebiliyorsa daha vahim bir tabloyla karşılaşırsınız.

Arkadaşlar, eğitim, öğretim hakkı, hürriyeti ve vatandaşlık maddesi gibi maddelerin görüşülmesinin ertelenmesine dair iktidarın bir tutum içerisinde olduğunu söylemek açıkça bir iftiradır. Tam aksine -Ben iftira değil, bir gerçeğin tespiti mahiyetinde söylüyorum- bu maddelerin ertelenmesini talep eden CHP’dir ve ben size günü gününe tutanakları okurum. Biz başladık, maddeleri sırasıyla gidiyorduk ve bu maddelere geldiğimizde “Basın hürriyeti, düşünce hürriyeti, arkasından din hürriyeti, eğitim, öğrenim hakkı ve hürriyeti, vatandaşlık maddelerini daha sonra görüşelim” diye “Hazırlığımız yok. Kurultay var, vesaire” diye “Daha sonra görüşelim.” diye teklif eden Cumhuriyet Halk Partisi temsilcisi arkadaşlardır burada. Bizim buna hiçbir itirazımız hiçbir zaman olmadı. Bizim maddelerimiz de zaten hazırdır. Bu, tutanaklardan ben kimin ne dediğini burada okuyabilirim ve ispat edebilirim iddiamı. Ama buraya ispat edemeyeceği iddiaları getirenlerin de bu iddianın altında kalacaklarını da söylerim; bu bir.

İkinci husus; biz ara verdiğimizde Ramazan münasebetiyle ne demiştik: “25 Temmuzda herkes birbirine metinleri versin.” 25 Temmuz’da CHP dışında bütün partilerin metinleri hazırdı. CHP, 25 Temmuz’da metnini getiremedi, veremedi Meclis Başkanlığına. Dedi ki “İki gün daha bekleyelim. Cuma, 27 Temmuz günü vereceğiz.” Cuma günü de bekledik akşama kadar CHP yine veremedi teklifini. 1 Ağustos tarihinde toplantı yapılacaktı ve 25’inde yalnız verilecekti değil mi? Bunda mutabıkız. 27’sinde dediler; bekledik verilmedi. 1 Ağustos’ta toplantının yapılacağı gün, sabah verildi ve açtık baktık, vatandaşlıkla ilgili bir maddesi yok CHP’nin. Hâlâ da yok. Biz görmedik. Bizimki belli, MHP’ninki belli, BDP’ninki belli. CHP’nin hâlâ vatandaşlıkla ilgili maddesi yok. Onun yerine, yerseniz bir not yazmışlar. Nota da bakarsanız bir paragrafında bir şey, ikinci paragrafında başka bir şey söyleniyor.

Arkadaşlar, birbirimize not vermiyoruz biz, bilgi notu. Bilgi notunu danışmanlar, teknik heyetten arkadaşlar bize versinler. Biz buraya madde getiriyoruz. CHP madde getirememiştir vatandaşlıkla ilgili hâlâ.

Şimdi, 25 Temmuz’da denilmiş ki “Herkes verecek.” CHP verememiş; olur, bekleyelim. “27 Temmuz’da vereceğiz” demişler, verememişler. 1 Ağustos’ta vermişler ama vatandaşlık maddesini hâlâ yazıp verememişler. Sonra da kalkıp iktidar partisine çamur atmaya çalışıyoruz.

Arkadaşlar, önce kendimize bakalım, aynaya bakalım. Olabilir, kastınız yoktur. Beceremiyorsunuz olabilir; yazamıyorsunuz. Parti içi ihtilaflarınız olabilir. Ben kimseyi itham etmiyorum. Akademisyen arkadaşlar elbette oturup yazabilirler ama parti içinde anlaşamıyorsunuzdur -ne olursa olsun, kastınız olmayabilir- yapamıyorsunuz, yazamıyorsunuzdur amenna ama her hâlükârda bu maddelerle ilgili gecikmenin sebebi, ertelemenin sebebi Cumhuriyet Halk Partisidir. Beyanlar ortada, tutanaklar burada. Aksini söyleyen varsa ben gün gün bu tutanakları, kim ne demiş, buradan çıkartıp gösterebilirim. Hâlbuki biz 25 Temmuzda metnimizi hazırlamışız. Hatta sizin “Erteleyelim.” dediğinizde “Madem, istiyorsanız erteleyelim ama bizim metnimiz hazır.” demişiz, daha haziran ayı içerisinde demişiz, “Sırayla gidelim.” demişiz. Ondan sonra, 25 Temmuzda metnimizi hazırlamışız, eğitim-öğrenim hakkı hazır, vatandaşlık hazır. “27” demişsiniz, yok, “1 Ağustos” demişsiniz, hazır; bugün de hazırız, her zaman da bu maddeleri de görüşmeye hazırız.

Ortada hiçbir delil yokken kalkıp “İktidar partisi bunu ertelemeye çalışıyor.” demek, çok ayıp bir şeydir bu. Tamamen bir kasıttan, ön yargıdan kaynaklanan bir durumdur. Tam aksine, bu maddelerin görüşülmesinin ertelenmesini aylardır isteyen, talep eden Cumhuriyet Halk Partisidir, hâlâ da vatandaşlık maddesi yazamamıştır. Bugün bunu yazarsak “Yarın vatandaşlığı yazalım.” dediğimizde madde getiremeyecek olan da Cumhuriyet Halk Partisidir. Bu kadar.

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, benim de açıklama yapmam gerekiyor.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Buyurun.

ATİLLA KART (Konya) – Değerli arkadaşlarım, burada, akademik yönü olan, siyasi yönü olan bir komisyonda çalışma yapıyoruz. Bu çalışmada herkes üslubuna dikkat edecek. Ne dedim? Bir ifade kullandım, “Adalet ve Kalkınma Partisi, AKP şu, şu kavramların görüşmesini ötelemek istiyor.” dedim. Değerli Arkadaşımın, Mevkidaşımın, kullandığı ifadeler bir iftiradır. “Ötelemek, ertelemek” geçiyorum onu, “yerseniz” -bunlar kayıtlara geçiyor, anayasa görüşmelerinde bu kavramlar kullanılıyor- “çamur atmak”, “beceremiyorsanız”, “anlaşamıyorsanız” … E, tabii, bu tavır gerçekten hoş bir tavır değil, düzeyli bir tavır değil. Bu tavır nasıl bir kin, nasıl bir öfke, bunu gerçekten anlamakta zorlanıyorum, izah etmekte zorlanıyorum. Tabii, bunun çok derinine de girmek istemiyorum. Burada bir müktesebat yarışına girmek gibi bir kompleksin içinde değilim, böyle bir arayışın içinde değilim ama gerçekten üslubumuz mütenasip değil, şu ortamla mütenasip değil.

25’inde ne olmuş? Üç gün gecikmiş. Bunun bu kadar büyütülecek, bu kavramlarla ifade edilecek nasıl bir yönü olabilir?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Kim gecikmiş?

ATİLLA KART (Konya) – Bizden kaynaklandı, bunu inkâr eden mi var?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Üç gün mü?

ATİLLA KART (Konya) – Üç gün, dört gün…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Biraz daha artıralım isterseniz.

ATİLLA KART (Konya) – Üç gün dört gün…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – 1 Ağustosa kadar.

ATİLLA KART (Konya) – Şimdi, orada, tabii o süreçte, enteresandır –bu, Cumhuriyet Halk Partisine karşı duyulan öfke, husumet ve kompleks- bakıyorsunuz, aynı günlerde Arkadaşımız tweet’ler atıyor; aynı gün, 25’inden itibaren tweet’lerini atmaya başlamış. Bu nasıl bir intikam yahu? Bu nasıl bir öfke? Bu öfkenin kaynağı nedir? Bu öfkenin kaynağı, bu, ideolojik midir acaba? Nedir bu? Bu sağlıklı bir yaklaşım değil.

Kalkıp burada böyle bir yaklaşım içinde Cumhuriyet Halk Partisinin iç yönetimine ilişkin olarak değerlendirme yapmak da -tek kelimeyle ifade ediyorum- yakışıksız bir değerlendirme. Onun değerlendirmesini yapmak size düşmez. Yani bakın, akademisyen olarak çok geniş bir müktesebatınız olabilir, onun tartışmasına girmiyorum ama siyasette size tavsiyem, biraz daha uygun, ön yargıdan uzak, kompleksten uzak bir yaklaşım içinde olmanızdır.

Benim söyleyeceklerim bunlar değerli arkadaşlarım.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bakalım artık nereye kadar gidecek sabırla bekliyoruz. Taktik başarılı oluyor, engelliyoruz görüşmeleri.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ama benim bir kusurum yok.

ATİLLA KART (Konya) – Sevgili Başkanım, bir şey söyleyeyim.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bir dakika… Benim bir kusurum yok, konunun nasıl açıldığını burada herkes biliyor, herkes buna şahittir.

ATİLLA KART (Konya) – Bir cümle söyleyeyim. Bunun bir taktikle ilgili olduğunu ifade etmek doğru değil, olayın nasıl geliştiğini -işte hepimizin gözleri önünde- görüyorsunuz, izliyorsunuz, gözlemliyorsunuz.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Az önce söylediklerimi, baştan beri bugüne kadar konuştuklarımı da hatırlayan birisiyim, hatırlayarak konuşuyorum. Sabahtan beri de bir sorun yok. Burada parti temsilcisi arkadaşlarla, danışmanlarla, teknik heyetle de iki haftadır çalışıyoruz. Buna benzeyen bir tartışma burada yaşamadık. Ben üslubunu bilen birisiyim, nerede, nasıl konuşacağını bilen birisiyim. Bu üslubumun da bu tartışmaya uyduğu kanaatindeyim, tam –bu tartışmaya söylüyorum- oturduğu kanaatindeyim.

Bakın arkadaşlar, burada konuşuyoruz, kim haklı, kim haksız falan, herkes kendisiyle ilgili durumu izah etsin. Densin ki: “Biz geciktirmiyoruz, böyle bir niyetimiz yok.” Amenna, kimsenin diyeceği bir şey yok. Öyle olmasa da biz size “Yok, öyle değildir.” demeyeceğiz, demeyiz. Ama siz kalkıp bize “Bunu iktidar partisi, AK PARTİ geciktirmeye çalışıyor.” derseniz ben o zaman derim ki: “Hani delilin? Bir iddiada bulunuyorsun, bunun delilini ortaya koymak lazım.” Var mı bir delil? Yok. İkinci konuşmada da yok. Nedir? İşte, bunu dedin, onu dedin falan. İyi de “AK PARTİ geciktirmeye çalışıyor.” diyen birisinin “AK PARTİ teklifini hazırlamadı, vermedi.” demesi lazım. AK PARTİ dedi ki: “Bu maddeleri daha sonra görüşelim.” Yok böyle bir şey. Tam aksine, biz sıra dâhilinde bu maddelerin görüşülmesinden yanayız. Bir daha tekrar ediyorum: Bu maddelerin sırasının bozulmasını, “Şunları, şunları, şunları daha sonra görüşelim.” şeklindeki bir beyanla isteyen, talep eden Cumhuriyet Halk Partisidir. Daha sonra madde olarak da vatandaşlık maddesini hâlâ daha Komisyona, bize vermeyen Cumhuriyet Halk Partisidir. Ortada böyle bir, çok açık bir gerçek varken, kayıtlarda olan bir husus varken kalkıp şimdi “Hangi parti geciktirmeye çalışıyor?” diye sorduğumuzda akla kim gelir? Gayet açık, delilleriyle her şey ortada; bu bir.

“Düzeylilik” meselesine ben şey yapmayacağım, buradaki arkadaşlar on beş gündür düzeyimiz konusunda bir fikir sahibidir herhâlde. Bu toplantının düzeyini bozanın, düzey konusunda mesulün, sorumlunun kim olduğunu da burada herkes açıkça ifade etmese de tayin edecektir, tutanakları okuyanlar da tayin edecektir. Burada düzeyi bozan, gelip hiç yeri yokken, hiç konu değilken, mevzu değilken kendisiyle ilgili durumu izah edeceğine iktidar partisine kalkıp çamur atmaya -açıkça bir daha söylüyorum- çalışan kişidir. Bu mevzuyu açan, bu tartışmayı bu şekilde açan kimdir? Bu.

Şimdi, arkadaşlar, buradan şunu söylemek istiyorum ayrıca: Gecikmeden dolayı Twitter falan… Tabii o güne bakmıştır belki arkadaşımız, ben kullanıyorum zaman zaman, tweet atıyorum, evet. Bir kere, üç gün değil, altı günlük bir gecikme var. Biz buraya gelmişiz, 25’inde çalışmak için gelmişiz Ramazanda buraya, bütün arkadaşlarımız izinlerini bozmuşlar, gelmişler ama…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Tabii, bu arada, ilk veren biziz, onu not edelim.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – O da kayıtlara geçsin.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – O çok önemli değil yani “25’i” demişsek, 25’inin bitimine kadardır yani 25’i dolana kadar böyle bir imkân tanınmış, Cumhuriyet Halk Partisi vermemiş. “27’si” demişler, biz de Ramazan olmasına rağmen dönmemişiz, hani 27’sine iki gün var, bir daha gidip gelmeyelim diye beklemişiz çalışma yapacağız üzerinde diye; 27’si de olmamış. “Akşama kadar veririz herhâlde?” falan… Takip ediyoruz saat saat yani verdi mi, vermedi mi ki ona göre bir plan yapacağız; yok. Sonra, 1’ine kalmış mesele. 25’iyle 1’i arasında da altı günlük bir süre var tabii ki, bunu da belirteyim. Bu bir kusur mudur, değil midir? Kusurdur arkadaşlar, birbirimize karşı sorumluluğumuz var. Ne demek yani? İşimizi gücümüzü bırakıyoruz, üzerinde çalışmak için buraya geliyoruz. Ben birçok programımı erteledim, kendi çocuklarımla yaptığım programlar vardı, buna göre ayarladım ben onu ama son altı günü burada bugün verdi, yarın verdi, şu saat verdi, bu saat verdi diye beklemişiz.

FARUK BAL (Konya) – Artık uzatmayalım bu mevzuyu da asıl konuya dönelim.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Buradan bir özür dilemesi gerekirken insanların kalkıp bir de… “Geciktirmeye siz çalışıyorsunuz.” Ne münasebetle? Hangi gerekçeyle? Var mı öyle bir şey? Yok. Metnimiz hazır, vaktinde vermişiz, “Maddeleri sırayla görüşelim.” demişiz; yok. Gelip buradaki toplantıyı –kusura bakmayın, gene kullanacağım bu tabiri- sabote edeceksiniz… Bunu yaşadık, daha önce de yaşadık.

FARUK BAL (Konya) – İşi fazla tartışmaya sürüklemeden…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Toplantının seviyesini ve nezahetini bozacaksınız, cevap verince de sonra rahatsız olacaksınız, düzeyden, tavsiyeden falan bahsedeceksiniz.

ATİLLA KART (Konya) – Biraz sükûnet ve itidal tavsiye ediyorum.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Benim tavsiyeye falan hiç ihtiyacım yok. Ben üniversite kürsüsünden…

ATİLLA KART (Konya) – Biraz ön yargılarınızdan kurtulun.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ön yargı değil, ben delille konuşuyorum Atilla Bey, ben delille konuşuyorum.

ATİLLA KART (Konya) – Komplekslerinizden ve ideolojik saplantınızdan kurtulun.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – O saplantılar size ait. Gerekçesiz, delilsiz, mesnetsiz konuşmak sizin. Hani, neden geciktiriyor iktidar partisi? Bir şey söyleyebilecek misiniz? Yok.

ATİLLA KART (Konya) – Gerçekten buranın nezahetine yakışmıyor.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Arkadaşlar… Arkadaşlar…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Buradaki konuşmamı arkadaşlar biliyor. Düzeyi kimin bozduğunu, kimin provoke ettiğini buradaki toplantıları herkes görüyor. Tavsiyeye de ihtiyacım yok, onları siz alın.

ATİLLA KART (Konya) – Biraz sakin olun, biraz soğukkanlı olun Mustafa Bey.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Olabilir, herkes kendi çerçevesinde, kendi müktesebatına göre herkes kendi tavsiyesini yapabilir, alsın tavsiyesini herkes kendisi kullansın. Ben kürsüden buraya gelmiş birisi değilim.

ATİLLA KART (Konya) – Bu nasıl bir öfke ya? Bir türlü öfkeniz dinmiyor.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Dinmez, dinmez tabii ki.

ATİLLA KART (Konya) – Allah Allah! Nasıl bir intikam duygusu bu? Nasıl bir kompleks bu?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Buranın seviyesiyle bağdaşmayan bu tür provokasyonlara karşı öfkem dinmedi, dinmeyecek de hiçbir zaman. Biz on gündür burada gayet düzeyli, seviyeli, nezahetle tartışıyoruz.

ATİLLA KART (Konya) – O öfkenizin kaynağı nedir acaba?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Zatıaliniz buraya gelince toplantıların bütün nezaheti, seviyesi bozuluyor.

ATİLLA KART (Konya) – Ama hakikaten saygısızlık yapmaya başlıyorsunuz.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Saygısızlık yapan sizsiniz. Ben konuşuyorum, arada bir lafa girmeye çalışan, bu saygısızlığı yapan sizsiniz. Yine deliliyle ortada.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Arkadaşlar…

Mustafa Bey, lütfen…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Konuştunuz, öfkeme rağmen dinledim sonuna kadar sesimi çıkarmadan; söz hakkı aldım, konuşuyorum ve siz ben konuşurken arka plandan ses çıkartıyorsunuz.

ATİLLA KART (Konya) – Mütenasip konuşmuyorsunuz.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Oo, onları biz çoktan geçtik, onun dersini veririm ben Atilla Bey.

FARUK BAL (Konya) – Beş dakika ara ver Sayın Başkan.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Beş dakika ara veriyoruz arkadaşlar.

Kapanma Saati: 15.12


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.21

BAŞKAN: Altan TAN (Diyarbakır)

----- 0 -----

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Açıyoruz toplantıyı.

Arkadaşlar, vakit de zaten pek fazla kalmadı, on beş-yirmi dakikamız var, bir planlama yapalım. Birincisi: Yarın ve önümüzdeki haftayla ilgili durum nedir? Yani hangi gün toplanacağız, nasıl yapacağız, onu bir konuşalım. Sonrada da son bu fıkrayı bir konuşalım yani burada mı konuşuyoruz, ayrı madde olarak mı konuşuyoruz ve noktalayalım.

Şimdi, programımız…Yarın herhâlde toplanamıyoruz değil mi?

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Yarın biz yokuz.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bir: Yarın yok.

Peki, pazartesi günü durumumuz nedir?

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Pazartesi siz uygun değildiniz.

FARUK BAL (Konya) – Pazartesi saat dörde kadar biz toplanabiliriz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Pazartesi biz buradayız.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Salı günü müsait misiniz?

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Salı günü Ali Bey müsait değil.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Şimdi bir not da geldi, onu da okuyayım: 27-28 Eylül tarihlerinde CHP’nin bir zorunlu kampı herhâlde varmış. Şimdi, perşembe, cuma yok; bir.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Salı sizin itirazınız vardı.

ATİLLA KART (Konya) – Onun dışında her gün varız.

FARUK BAL (Konya) – Salı benim yok da bizim danışmanlara daha önce dedik ki: “Bütün heyet salı günleri grup toplantılarında olacağı için siz derslerinizi salı gününe alın.” Onlar da salı gününe aldı derslerini.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Başladı dersleri de.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Dersler başladı.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – O zaman, salı günü toplanabiliyor muyuz?

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Toplanamıyoruz, derslerimiz var.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Peki.

Sizde durum nedir Selin Hanım?

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Salı günü öğleden sonra olabilir, pazartesi ve salı günleri benim dersim var sabahları, öğleye kadar.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – O zaman pazartesi günü öğleden sonra var şimdi elimizde, salı günü öğleden sonra var değil mi?

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Evet.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Şimdi Ali Hoca’ya bakalım.

FARUK BAL (Konya) – Ali Hoca salı günü yok.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – O zaman arkadaşlar, bir çarşamba kalıyor elimizde.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ben de görüşümüzü beyan edeyim: Arkadaşlar, biz de bu cuma, pazartesi, salı, çarşamba, perşembe, cuma yani önümüzdeki haftanın bütün günleri ve yarın da dâhil olmak üzere, saat sınırı olmaksızın hazırız. Olabilir tabii ama mümkün olduğu kadar da azaltmak lazım bu inkıtaları.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani bizde mesela, danışman arkadaşımız gelmese de ben gelebilirim. Pazartesi, salı, çarşamba, perşembe, cuma müsaitiz BDP olarak.

Ama bu durumda perşembe, cuma yok.

ATİLLA KART (Konya) – Perşembe, cuma biz yokuz.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – CHP yok, tamam.

Peki, öbür günlerde durum nedir? Pazartesi, salı ve çarşambada durum nedir?

ATİLLA KART (Konya) – Pazartesi, salı, çarşamba biz Komisyona uyarız.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – O zaman salı da olmuyor.

FARUK BAL (Konya) – Bu cumartesi, pazar çalışalım.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Şöyle bir şey yapabilir miyiz yani düzeni ve disiplini tesis etmek açısından: Herkese uyan… Şöyle bir sıkıntımız var: Çalıştığımız günlerde süre çok kısıtlı oluyor. Mesela dün iki buçuk-iki saat. Hâlbuki biz sadece bu iş için buradayız, saat ondan akşam altıya kadar, küçük aralarla rahatlıkla çalışabiliriz. Beş güne yaymak çok çalıştığımız anlamına gelmiyor. Tam tersine, daha bir large hareket ediyor herkes, hepimiz yani kimseyi suçlamadan söylüyorum. Ama gün belli olursa, diyelim çarşamba… İki gün bile ful çalışsak yani “sabah on-akşam altı” diye bir limit koysak dört günü karşılıyor, hatta beş günü yani yoğun bir çalışma.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Onu da denedik ama onda da sorunlar çıktı.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Ama bunu hepimiz kendimize uydururuz yani deriz ki: Çarşamba, perşembe midir, cuma mıdır… Hani üç gün art arda ya da iki gün arda, hocaların ders programına göre ortak bir konsepti belirleyip böyle yapsak daha verimli olur kanaatindeyim. Yoksa, kesiliyor yani iki buçukta geliyoruz, birde geliyoruz, üçte çıkıyoruz, dörtte çıkıyoruz yani böyle boşa zaman kaybı gibi geliyor. Naçizane önerim: Sabitleyelim yani bir şekilde. Tabii, olağanüstü kurultaydır, PM’dir falan o ayrı, özgün durumlar onlar.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Nasıl yapıyoruz? Şimdi, pazartesi, salı, çarşamba… Salı gününde sorun mu var?

OĞUZ TURHAN – Öğlen ikiye kadar yok, sabah çalışılabilir.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ama “sabah” dediğiniz zaten, “öğlen ikiye kadar” desen öğlen arası veriyoruz, on buçukta toplanıyoruz…

OĞUZ TURHAN – Belki onda başlayıp…

FARUK BAL (Konya) – Onda başlayıp bire kadar devam ederiz.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Benim dersim var.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Salı günü Selin Hanım yok, öğleden sonra MHP yok; o zaman salı günü de gitti. Ne kaldı o zaman? Pazartesi, çarşamba.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Pazartesi de öğleden sonra Selin Hanım… Faruk Beylerin de toplantıları varmış.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – O zaman kaldı çarşamba.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Çarşamba çalışalım da erken bir saatte…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tamam çalışalım.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Haftaya çarşamba üst komisyon toplansın, bir sürü madde birikti; o da bir formül.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Zaten üst komisyonda da fazla çalışacak bir şey yok, sadece bir taktik.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Ama çok madde birikti ya en azından onları geçiririz.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Çarşamba günü yapalım mı üst komisyonu?

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Olur.

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Meclis Başkanının programı uygun mu, onu tabii…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Peki, yoksa, eğer müsait değilse –şimdi ihtimalli konuşalım- biz toplanalım mı çarşamba günü?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Toplanalım.

FARUK BAL (Konya) – Toplanalım tabii.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Toplanalım. Kaçta çarşamba?

FARUK BAL (Konya) – On…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – On olsun ama onda hemen başlayalım yani.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – “Çarşamba günü onda” diyoruz, tamam.

Şimdi soralım Meclis Başkanımıza müsait mi, değil mi?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Eğer biz Komisyon olarak devam edebileceksek aramasın hiç Meclis Başkanını.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bence de aramasın yani biraz daha mesafe alalım.

Ne yapıyoruz, çarşamba on, tamam mı?

FARUK BAL (Konya) – Bence şöyle yapalım mı: Çarşamba –benim sezim itibarıyla söylüyorum, yoksa şey değil- eğer… Çok çetrefilli iki maddede, herkes düşüncesini, metnini ortaya koyar, saatler geçse birbirimizi ikna edemeyeceğimize göre…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Gerekçesini açıklar herkes, tamam.

FARUK BAL (Konya) – Gerekçesini açıklar, ona göre de bu iki maddeyi de bitiririz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Hangi maddeler?

FARUK BAL (Konya) – Vatandaşlık, eğitim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Bir günde bitmesi olanaksız, bizim hazırladığımız onlarca dosya var, slaytlar, şeyler yani biz onu sunacağız.

FARUK BAL (Konya) – Hayır, neticede öneri, burası gösteri yeri olacak değil ki Meral Hanım.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Anlatacağız yani öyle bir iki saatle olacak bir iş mi bu? Biz bir ay eşitlik tartışmışız yani Türkiye'nin en temel problemini üç saatte mi tartışacağız?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – İki saati geçer mi?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Bizim, uzman dinlenmesi istemimiz var, biz toplantı yaptık, film izleme istemimiz var; şimdiden söylüyoruz, kayıtlara geçsin. Burada bir film izleyelim yani “İki Dil Bir Bavul”u getireceğiz.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ama vaktimiz çok az, çarşamba olmaz o.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Hayır ama bu, Türkiye'nin şu anda en temel problemlerinden biri. Bu dil meselesini burada gerçekten bir tartışalım yani bir günde olacak iş değil. Bizim hazırlığımız bir kere…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – O zaman çarşamba geçmez.

ATİLLA KART (Konya) – Başlarız da bir günde…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yahu, başlayacağız.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Başlanabilir ama dili böyle iki dakikada… Korunmayı bile üç gündür konuşuyoruz yani.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Evet arkadaşlar, çarşamba başlayalım, çarşamba saat on.

Peki, şimdi gelelim bu fıkra meselesine: Fıkra mı, ayrı bir madde mi?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Biz onu kabul edelim.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani ben kabul etmem de sizin hatırınız için belki kabul ederim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Fıkra olduğu için… Şu anki uygulamalarımıza göre biz tepkide haklıydık, eğitimle ilgili çünkü çok bekledik, hep olmadı.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ama fıkra önerisi yok.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Yani bizimki de biraz şey oldu artık yani siz konuşmuyorsanız biz de…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Duygusal bir tepki oldu o.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yok, benimki duygusal değildi yani tasarlayarak, planlı bir taktik mücadelesiydi taammüden. Çünkü çok az konuşuyorum, çok az konuştuğum vakit de “Aklım başımda olmadan, hissi olarak konuştum.” dersem o zaman dışarı çıkmam lazım.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Altan Bey’in haklı olduğunu kaydederek ama şey yapabiliriz fıkrayı…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – O zaman öneriler yok. Var mı öneriler?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Bizim fıkra önerimiz zaten yok bu maddede.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bizim de yok.

KANUNLAR VE KARARLAR BAŞKAN YARDIMCISI İBRAHİM HALİL TAVAŞ – CHP’nin ve MHP’nin var efendim.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Varsa verin onları da bize yani şimdiden çalışalım biraz. Onu da alalım, bir görelim, ondan sonra noktalayalım.

Evet arkadaşlar, çarşamba günü saat onda, CHP ve MHP’nin temel hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılmasıyla ilgili bir fıkra önerileri var, bunu görüşmek üzere toplantıyı kapatıyorum.

Kapanma Saati: 15.32





Yüklə 8,47 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   111




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin