1 nolu yazim komisyonu tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 8,47 Mb.
səhifə21/111
tarix18.05.2018
ölçüsü8,47 Mb.
#50715
növüYazi
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   111

İşte deminden beri çeşitli kararlara atıf yapıldı, bunlardan bir tanesi de Loizidou kararı. Onu, o kararın özünü şöyle özetleyebiliriz, mülkiyet hakkının ihlaline ilişkin olarak, o yönüyle baktığımızda normalde o zamana kadarki içtihatlar şöyleydi: Bireysel başvuru ne zaman kabul edilmiş? Ondan önceki olaylar kapsam dışı tutuluyordu. Bu durumda bizim 74 harekâtı da bu başvurudan çok önce olduğu için bunun otomatik olarak kapsamı dışında tutulması gerekiyordu fakat iş Yunanistan’ın çıkarlarına gelince, sayın mahkeme düşündü taşındı, hatta önce benzeri başvuruları reddetti, bilmem ne oldu falan, sonunda bir temel hukuk ilkesi ortaya koydu. Ne dedi? Devam eden ihlal kavramını geliştirdi ve Türkiye’yi mahkûm etti. Bu bir önceki içtihatlarıyla uyuşmayan, siyasi niteliği ağır basan bir karardı. Bunun gibi şeyler oluyor.

Gerçi bu kötü örnek birçok iyi örneği de gölgelemesin yani çok daha fazla sayıdaki daha doğrusu. Mesela bizim halkımızın günlük yaşantısının yükseltilmesinde, günlük standardının, hayat standardının yükseltilmesinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararları asla yadsıyamayız, olumlu kararları yadsıyamayız. Bunların başında -iyi örnek de verelim, bir kötü örnek verdik, iyi örnek verelim- kamulaştırmalarla ilgili kararlar. Yani düşünebiliyor musunuz, idare gidiyordu “Kamulaştırdım.” diyordu, “Sen git, beğenmiyorsan dava aç, bedeli de şudur.” diyordu, idare bedeli de belirliyordu, kamulaştırıyordu da, tapuya da yazı yazıyordu falan, hepsini tek yanlı olarak yapıyordu. Sonra ne oldu? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi -hem o faizlerdeki eşitsizlik yönü falan da var o kararın arka planında- aleyhe yani Türkiye’yi mahkûm eden bir sürü kararlar verdikten sonra şu anda güzel bir Kamulaştırma Kanunu’muz var. Gerçi uygulamasının çok güzel olmadığını söylüyor uygulayıcılar ama uygulama ayrı bir sorun. Ne yapıyor? İdare kamulaştırıyor ama bedel tespitini idare yapamıyor, falan. Bu neyi gösteriyor bize? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararlarla standardımızın, halkımızın hukuk güvenliği içerisinde yaşama standardının yükselmesine katkılarda bulunduğunu da gösteriyor.

Ama mahkeme içtihatlarını anayasal değere taşıyacak bir ifadeye anayasada yer vermek doğru değil. Zaten Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bu bağlamda bir güvence altına alınıyor. O Sözleşme’nin kendi içinde özgün yorumu ilkesi de zaten var. Dolayısıyla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vereceği kararlar sözleşmeden ayrı zaten değerlendirilemez. Bunu bir de mahkeme yorumlarını öne çıkarak anayasal düzenleme konusu yapmak, hem sembolik bakımdan yani -Sayın Bakanım gerçekten o noktayı da çok güzel ifade ettiler- bunu bir üçüncü dünya ülkesinin yurttaşlarının çağı geçmiş bir milliyetçilik anlayışı olarak falan değerlendirmemek lazım, sembolik şeyler çok önemlidir. Egemenlik konusunu bu derece göz ardı eden, bu derece yok sayan bir ifade tarzı yaklaşımıyla anayasa yapılması doğru olmayacaktır diyoruz.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Rıza Bey, buyurun.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Efendim, şimdi, belki bir şeyden başlamak lazım, biraz daha kuramsal.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Pardon, Hocam, bir de yeri bakımından da küçücük bir şey söyleyeyim.

Eğer burada düzenleyecek olursak bunu, bir defa milletlerarası andlaşmaların ne anlama geldiğini ayrıca yine burada belirtmemiz gerekir. Yani doğrudan doğruya 90’ıncı maddeyi buraya alıp bir şey söylediğimiz zaman eksik kalmış olur. Önce onun kanun değerinde yani hukuki sıralamadaki yerini, hukuki değerini söyleyip ondan sonra böyle yapmamız gerekir. Bu bakımdan da burada yer almasından ziyade, 90’ıncı madde benzeri, düzenleyeceğimiz yerde yer almasının daha isabetli olacağını ayrıca düşünüyorum.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Efendim, bugün yaşadığımız dünyada insan hakları konusu devletlerin iç işi olmaktan çıktı, devletlerin egemenlik alanı olmaktan çıktı, bütün uluslararası toplumu ilgilendiren, bütün uluslararası toplumun üstüne eğildiği bir sorun hâline geldi. O nedenle, insan haklarının böyle bir nitelik kazanması, bir kere doğası itibarıyla devletin egemenliğini sınırlandıran bir özellik taşımaktadır. Bunun en iyi örneği, işte, efendim, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’dir. Orada ne oluyor? Sizin oradaki yani sözleşmeye taraf devletlerin yasama organlarının hiç karışmadığı bir norm yapımı süreci var. Bir uluslararası platformda, bir uluslararası düzeyde hukuk normları yaratılıyor ve bu yaratılan hukuk normlarının sizin yasama organınızla hiçbir ilgisi yok, onun üstünde bir yerde yapılıyor bu normlar. Ama sizin yasama organınız da yargı organınız da -bütün üye devletler için bu geçerli- bu normlara uyma yükümlülüğü altında, bu uluslararası normlara uymak yükümlülüğü altında oluyorlar. Hukukun küreselleşmesinden söz edebiliriz belki. Devletin egemenliği bugün bu uluslararası normlarla -sadece İnsan Hakları Sözleşmesi de değil, bunun başka örnekleri de var- aslında sınırlandırılmış oluyor. Yani devletin egemenliği giderek azalınca, tabii ki buna göre de anayasa göre bunun yansımasından doğal hiçbir şey olamaz. Yani devletin egemenliğinin sınırlandırılmış olması böylelikle aslında devlet bakımından kötü bir şey değil. Devletler buna uymak için, bu uluslararası normlara uymak için kanunlarını değiştiriyorlar, uygulamalarını değiştiriyorlar, uyum sağlamaya çalışıyorlar ve işte, uyum sağlayan devletlerle uyum sağlayamayan devletler arasında demokrasi bakımından bir ayrım gözetiliyor. Uyum sağlayabilen devletlerde işte demokrasi daha ileride oluyor, liberal demokrasi deniyor; uyum sağlayamayan devletler bakımından ise daha geride, ikinci sınıf bir demokrasi oluyor. Yani bir kere bu çalışmaları kafamızın arkasında tutmakta yarar var, yani egemenlikten konuşurken.

Şimdi buradaki önerilerde, bizim önerimizde 90’ıncı maddenin sonuncu fıkrasına eklenen, yakın bir tarihte, 2004’te eklenen o ibare tabii ki çok ileri bir ibare. Yani bizim en azından demokrasi alanında daha ileriye gitme irademizi gösteren bir ibare o. Bunun tabii bir sonucu var. O ibareyi eklemekle, aslında biz insan hakları temel hak ve özgürlükleri konu alan sözleşmeleri diğer sözleşmelerden ayırdık ve bunları bir türlü kendi hukuk sistemimizle bütünleştirdik. Yani bunlar artık bizim hukuk sistemimizin bir parçasıdırlar, bu insan haklarını konu alan sözleşmeler. O nedenle, hâkimler bunu uygularken yabancı bir sözleşmeyi uygulamaları söz konusu değil, aslında hukuk sistemimizin bir parçası olan sözleşmeyi uyguluyorlar. Nasıl ki Ceza Muhakemesi Kanunu’na da başka bir madde ekledik, dedik ki işte “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği ihlal kararları yargılamanın yenilenme talebine esas teşkil eder.” Bu nedenle yargılanmanın yenilenmesini talep edebilirsiniz. Bu da aynı şekilde bu sözleşmenin hukuk sistemimizin bir parçası olduğunu göstermekte.

Bunları yaptık ama uygulamaya baktığımız zaman ne görüyorsunuz? Uygulamaya baktığınız zaman gördüğünüz şey, bütün bu iyi niyetlerin bu siyasal iradenin uygulamaya yansımadığı. Bugün yargıçlarımız, bu uluslararası, insan haklarını, temel hak ve özgürlüklerini konu alan uluslararası sözleşmeleri uygulamıyorlar, bazen bilgisizlikten bazen de kasıtlı olarak uygulamıyorlar, uygulamak işlerine gelmediği için uygulamıyorlar. Ortada böyle bir durum var.

Şimdi, siz bir irade koymuşsunuz, bütün bunları kendi kanunlarınıza geçirmişsiniz, anayasanızı değiştirmişsiniz fakat büyük bir uygulama sorunuyla karşı karşıyasınız. O zaman ne yapmak lazım? O zaman bu anayasada bir ileri daha adım atmak lazım tabii ki. İşte, bunların uygulanmasını sağlayacak bir şeyler bulmak lazım anayasada. Onun için bu ileri adımı atmaya çalışıyoruz, burada bizim getirdiğimiz öneriyle.

BDP’nin önerisi aslında yani çok iyi niyetle yapılmış bir öneri, doğru bir öneri fakat salt hukuki açıdan bizde zaten monist sistem geçerli. Yani bir uluslararası anlaşmanın yürürlüğü girmesi için, uygulanması için ayrı bir kanuna ihtiyaç yok zaten, 90’ıncı maddede söylüyor bunu. Zaten Meclis onaylamasıyla bu bir kanun hükmünde oluyor. Yani İngiltere’de olduğu gibi ayrı bir kanun çıkarmanıza gerek yok, uygulamak için. O nedenle, bu bizim monist sistemimizle uygun bir şey gibi gözükmüyor BDP önerisi bana.

İngiltere ne yaptı? İngiltere bir kanun çıkardı. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni kendi hukuk sistemine olduğu gibi yerleştirdi. “Bu benim hukuk sistemimin bir parçasıdır.” diye bir kanun çıkardı ama orada tabii başka bir şey var. Orada çünkü her uygulama için ayrı bir kanun çıkarması lazım uluslararası anlaşmaya. Hukuk sistemlerinin farklılığından doğan bir şey.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – İngiltere bile monizm gidiyor.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Evet, İngiltere bile monizme gidiyor.

FARUK BAL (Konya) – “Kraliçe toprakları üzerinde başka bir kanun uygulanmaz.” hükmü gereği o.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Efendim?

FARUK BAL (Konya) – Kraliçe toprakları üzerinde başka bir iradenin hükmü yoktur.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ama o iradeyi kabul ediyorlar.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Yani Türkiye’ye komünizm de gelecekse biz getiririz.

FARUK BAL (Konya) – Yani kraliçe anlamında öyle.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Evet, ben bunları söylemek istemiştim.

Yani biz bu öneride aslında…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Buyurun.

FARUK BAL (Konya) – Rıza Bey’in sözü bittiyse…

Rıza Bey bizi anlamamış diye ifade ediyorum. İfade ettiği konuların özü egemenlik haklarıyla ilgilidir. Evet, bir devletin bağımsızlığında yargı yetkisini kullanması onun egemenlik hakkıdır. Bu tartışılabilir mi? Tartışılmaz. Ama yargı kendi işlevini görürken hem kendi kanunlarından yararlanır hem de devletin, daha doğrusu Türkiye Büyük Millet Meclisinin uluslararası anlaşmaları usulüne uygun onayladığı kanunlar olarak ya da anlaşmaları da uygular. Bizim anlatmak istediğimiz konu bununla sınırlı, egemenlikle ilgili.

Şimdi, CHP önerisinde olduğu gibi, yorumu da anayasa hükmüne taşıyacak… Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin veya uluslararası anlaşmaların yorumunu da anayasa hükmüne taşımak, işte bu egemenliğe aykırıdır.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Şimdi, sevgili arkadaşlar, dün de bu konuyu çok tartıştık.

Hatta dün kifayeti müzakere teklifinde bulunmuştum. “İki dakika yazarız.” denilmişti, bugüne kadar diye. Yaklaşık bir saattir yine konuşuyoruz.

Geldiğimiz noktadan benim anladıklarımı size arz ediyorum: Üç aşamalı görüyorum geldiğimiz noktayı. Bir, bu 82 Anayasası’ndaki 90’ıncı maddenin buraya veya anayasanın başka bir yerine konulmasıyla ilgili bir ihtilaf var mı? Önce onda bir ittifaka varalım.

FARUK BAL (Konya) – Bu konuda müttefik. Yani buraya konulmasında… Anayasada yer almasında müttefik.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tamam. Birincisinde burada dörtlü bir ittifak var.

İkinci mesele, buraya mı bunu yerleştirelim yoksa başka bir yerde mi olsun? Ondan da bir usulümüz var, yani şu ana kadarki bir usulümüz var: Yazıyoruz, şerh koyuyoruz. Yani ileride yeri burası değilse başka bir yere koyuyoruz. Bunda bir ihtilaf var mı? Yok.

Üçüncüsü, BDP’nin ve CHP’nin önermeleri. Bu noktada, yani anlayabildiğim kadarıyla, MHP ve AKP bu iki teklifin de yer almasına karşı çıkıyor. Bu da doğru mu?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Evet, doğru.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani BDP’nin ve CHP’nin önermelerine.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Metinde gerekçeye…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani geldiğimiz noktayı tespit etmek istiyorum.

Son olarak o zaman dönüp BDP ve CHP’ye soruyorum: Bunda ısrarlı mısınız?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Biz, efendim, bir uzlaşı ruhu içinde olduğumuz için her zaman, bu sefer de aynı ruhu taşımaktayız.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Biraz sonra da göreceğiz uzlaşı ruhunu, ana dilde.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – O nedenle, bu bizim yaptığımız önerinin gerekçede yer alması bizim için…

ALTAN TAN (Diyarbakır) –“Yeterlidir.” diyorsunuz.

BDP ne diyor?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Yani şunu mu söylüyor CHP, Anayasa 90’ı olduğu gibi kabul ediyoruz.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – 90’ı yazıyoruz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ - Ama yorum meselesi ve içtihat meselesi gerekçede ayrıntılı bir şekilde…

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Evet, gerekçede ayrıntılı bir şekilde yazılabilir, eğer MHP, AKP ve BDP de bu konuda aynı kanıdaysa bunu gerekçeye yazabiliriz ve anayasa metninden çıkarabiliriz.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – O zaman son olarak BDP’yi dinleyelim, Meral Hanım’ı.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Biz dışarı çıkıp biraz konuşalım diyormuşum. Neyse, siz Başkan olduğunuz için…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Diyebilirsiniz tabii ki, öyle bir hakkınız da var.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Şöyle yani: Bu hem devletlerin egemenlik yetkisi hem ulusal üst hukukun ve sözleşmelerin iç hukuktaki rolü falan konusundaki tartışma önemli bir tartışma ve ben burada sabah birkaç hususu da ifade ederken Sayın Bal’ın söylediği, böyle bir iki hâkimden kastım asla o değildi. Ben genel olarak –Türkiye- yargı pratiğini, anlayışını ve bu konuda gelişen durumu ifade etmeye çalıştım. Şüphesiz bir iki hâkimin kararıyla böyle bir gerekçe yazmadık yani.

Ama şunu söyleyeyim, yani bizim görüşümüz orada kırmızıyla kalsın, sebebi de şu: Yani şu anda bütün partiler, biz de dâhil şunu ifade ettik, yani Anayasa 90 gerçekten ileri bir düzenleme, hiçbir itirazımız yok ve bunu mahkemelerde herhâlde en çok avukatlar kullanır. Yani takdir edersiniz ki çünkü sürekli karşı karşıyadır ve Anayasa 90’a atıf yapar. Hatta bazen hâkimler şey esprisi yapar, “Şu Anayasa 90’ın yerini değiştirelim de…” 90’nı duymaktan hani böyle bir gına geldi gerçekten, bunun esprisi de çok yapılır. “90 değil de 100 yapalım, 190.” Yani bunu çok aktif yaşayan bir yerden söylüyorum ama şu konuda açıkçası ikna değiliz: Yani burada bir ay cinsel yönelim tartıştık, cinsiyet eşitliği tartıştık. Önümüzde ulusal üstü sözleşmelerde vardı, Yogyakarta vardı ve benzeri sözleşmeler ama koyamadık, uzlaşamadık daha doğrusu. Şu anda Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı var. Uluslararası azınlık dillerine ilişkin onlarca farklı sözleşmeler var. Yani uluslararası sözleşmelerin iç hukukta uygulandığını, böyle rahatlıkla yürürlüğe girdiğini, bu konuda bir karşılık bulduğunu da bizim ülke koşulları açısından söylemek olanaklı değil. Yani bu hem siyasi yaşamımızda hem sosyal yaşamımızda, sadece siyasi yaşamımızda değil, hem de yargı kararlarında… Bu nedenle, biz, bu ve benzeri birçok hassasiyetle… Yani bugün anayasamıza hâlâ “etnik köken” ibaresini yazamıyoruz. Türkiye’de farklı etnik kökenlilerin olduğu, Kürtlerin, Türklerin, Lazların, Çerkezlerin, Arapların olduğunu bal gibi biliyoruz…

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Vatandaş…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Ama yani hâlâ oraya bir etnik kökeni yazmak için burada bir ay çarpışıyoruz. Bu nedenle, uluslararası sözleşmeler bu yönüyle de önemli. Yani şunu çok arzu ederiz tabii, BDP olarak: Keşke bizim pratiğimiz onu çok aşsa, biz de bunu farklı bir dille ifade etsek. Bu nedenle bizimki kırmızı olarak kalsın, sonra tabii tekrar değerlendiririz.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Arkadaşlar, 90’ıncı maddeyi yeşile boyuyoruz. BDP’ninkini kırmızı olarak koyuyoruz.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – 90’a değil de… Bizim biraz revize ettik onu.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tamam, onu yazalım, evet.

FARUK BAL (Konya) – Hocam o “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş” lafı önemli bir laftır çünkü…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – “Yürürlükte” diyoruz ya… Usulsüz yorumlar da…

FARUK BAL (Konya) – Farklı Hocam. Öyle anlaşmalar vardır ki bir ülkenin imzası olmadan dahi yürürlüğe girer. Bunu Rıza Bey daha iyi bilir, değil mi.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Evet arkadaşlar, yeşile boyadık.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Anlaşmanın yürürlüğünü değil, Türkiye’deki yürürlüğünü kastediyor. Anlaşmanın yürürlüğü olur mu?

FARUK BAL (Konya) – Uluslararası alanda…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Aynı endişe o zaman bunda da var, yok mu? “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş” diyor, nerede? Mesela Türkiye imzalamamış ama usulüne göre girmiş, uluslararası usullere göre.

FARUK BAL (Konya) – Hayır, anayasanın metninde…

DOÇ. DR. SELİN ESEN – “Meclis onayı” demiyor, “Usulüne göre yürürlüğe konmuş” diyor.

FARUK BAL (Konya) – Yürürlüğe konma demek o anlaşmayı…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – BDP’ninkini kırmızı yapıyoruz, paranteze alıyoruz.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Öyle değil. 90’ıncı maddeyi bütünüyle göz önünde bulundurduğumuz zaman sizin söylediğiniz ortaya çıkıyor, neden? Çünkü temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası anlaşmalar birinci fıkra hükmü çerçevesinde, yani Meclisin bir kanunu uygun bulmasına bağlı ama bu nitelikte olmayan başka birtakım, biliyorsunuz, anlaşmalar var, o da usulüne göre yürürlüğe giriyor fakat Meclis onayı gerekmiyor.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – CHP’ninkini de gerekçe olarak yazıyoruz, yeşil.

FARUK BAL (Konya) – “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş” kelimesiyle yürürlüğe girmiş arasında anlam itibarıyla bir fark yok ise o zaman iki kelime de bizden olsun. Biz şimdiye kadar çok kelime tırpanladık, iki kelime de bizim için siz cömertlikte bulunun.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Hiçbir sakıncası yok.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Onu da yeşil yapıp diğerini siliyorsunuz. Ondan sonra son duruma bakın, çıkarılacaklar, eklenecekler…

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Önce uluslararası andlaşmaların hukuksal değerini de bir yazmamız lazım.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – 90’ıncı maddeye benzer bir madde yapacağız ya.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Şimdi buyurun, maddeler sizin.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Onu yapacağız.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Ama o daha gerideki bir madde olacak, bu ilerideki bir madde.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Fark etmez.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Fark etmez, anayasal hükümlere…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Şimdi, arkadaşlar, bu geldiğimiz noktada bir mutabakat var mı?

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Şimdi “temel hak ve özgürlükler” yerine “insan hak ve özgürlükleri” diyelim.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Efendim, biz ona itiraz ediyoruz. “Temel hak ve özgürlükler.”

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şöyle, fark etmez bizim açımızdan ama şunu belirteyim: Yani sizin niye temel hak olmasın da insan hak ve hürriyetleri olsun şeklindeki endişenize mahal yok bizim kanaatimize göre. Çünkü biz, temel hak ve hürriyetlerin anayasada sınırlı bir şekilde sayıldığı kanaatinde değiliz, hepimiz zaten öyle yazdık. Dolayısıyla temel hak ve hürriyetler anayasada olanlardan ibaret değil, 82 Anayasası’nın ifadesindeki gibi, “Bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetler.” Öyle değil. Temel hak ve hürriyetler, anayasada olmayan temel hak hürriyetler de olabilir. Anayasada yazdığımız şeyin paradigması buna müsait. Bu bakımdan, yani ikisi arasında esasen bir fark yok.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Ayrı bir terime de gerek yok burada.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – O zaman belki bunu gerekçede ayrıntılı olarak ya da bir cümleyle söylemek… Yani bakabiliriz tekrar.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Açıkça hüküm koyduk bununla ilgili.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Maddeleri gözden geçireceğiz ama gerekçeye bence bu konmalı.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Arkadaşlar, bu yeşil ve kırmızı formatına bir bakın bir zahmet, eğer tamamsa tamam diyoruz.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – “Uluslararası anlaşma”ydı, niye “milletlerarasına” döndük?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – 90’ıncı maddenin son fıkrası.

Salih Bey, aslında bizimkini koysaydı…

“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş” ifadesini ona ekleyelim.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tamam, öyle yapalım.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Revize etmiştik çünkü onu biraz.

“Türkiye”nin kabul ettiği” diyebiliriz, “Türkiye’nin taraf olduğu” diyebiliriz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Neyi değiştiriyoruz, anlamadım. 90’ıncı madde…

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Yani 90’ıncı maddeyi alıp sizin revize ettiğinizi karşılaştıralım isterseniz.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Karşılaştıralım, bir şey yok.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Buyurun.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – “Bu “Yürürlükte olan”ını yerine “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş.”

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tamam mı, yeşile boyuyoruz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – “Anlaşmalar” olması lazım.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – “Andlaşmalar.”

RIZA TÜRMEN (İzmir) –“Andlaşma.” değil de “Anlaşma” olması gerekiyor, ”d”li değil, “d” siz. “Andlaşma” deyince sadece “treaty”ler anlaşılıyor.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Metinde “andlaşma” kullanmışlar.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yanlış. Yani bizim söylediğimiz uluslararası sözleşme olabilir, anlaşma olabilir.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tamam mı arkadaşlar?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – “Sözleşme” diyelim.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – “Anlaşma” da olabilir.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bizdeki mevzuatta nasıl kullanılıyor, ona bakmak lazım.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – “Sözleşme” diyelim isterseniz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – “Sözleşme” daha doğru olur.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Gerçi işte lehe olan uygulanır falan, kendiliğinden uygulanır dedik ama onun da gerekçeye yazılmasını o zaman en azından istiyoruz.

Şöyle diyelim gerekçe notu olarak:”Aynı konuda kanunlar ile milletlerarası anlaşmalar arasında kapsam bakımından bir fark ortaya çıktığında temel hak ve özgürlükler bakımından daha geniş alan sağlayan düzenlemenin uygulanacağı tabiidir.” diyelim.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – “Düzenleme uygulanır.” “Tabiidir” değil uygulanır, uygulanacak.

RIZA TÜRMEN (İzmir) –“Uygulanır” falan diyelim.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – “Düzenleme uygulanır.”

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Rıza Bey’in dediği doğru yani Türkiye’de anlaşmalar, zaten 90’ıncı maddede “Kanun hükmündedir.” diyor. Aslında Türkiye’de anlaşmalar aynen bir kanun gibi doğrudan uygulanır. Sizin “Doğrudan uygulanır.” dediğiniz şey zaten var.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ama işte uygulanmıyor, uygulanmıyor, sorun o.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – “Doğrudan uygulanır.”ı özellikle güçlendirmek amacıyla söylüyoruz.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani maalesef sabıkalı bir devletimiz ve sabıkalı bir hukuk sistemimiz var.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Yani siz “Doğrudan uygulanır.”ı kabul ederseniz biz diğerini çekeriz, “Anayasal güvence”yi. Ama “Doğrudan uygulanır.” lafı önemlidir yani, çünkü biz bunu ileri sürmek istiyoruz.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Maalesef uygulanmıyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Gidip, her yerde… Yani bu çok önemli bir şey. Güçlendirmektir amaç hak kategorisini. Anayasa 90’ı yapan irade de aynı şeyi düşünüyor aslında.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ama şöyle: “Kanun hükmündedir.” ile “Doğrudan uygulanır.” arasında ne fark var?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Yok. Biz “Doğrudan uygulanır.” diyoruz çünkü derdimiz büyük yani.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Arkadaşlar, bunu burada noktalıyoruz, bu madde de bitti.

Öğlen arası veriyoruz, öğlenden sonra eğitim maddesinden başlıyoruz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sayın Başkan, bitirmeden önce son bir şey söylemek istiyorum.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Buyurun.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Milletlerarası, uluslararası anlaşmalar yerine “sözleşme” desek daha mı doğru olur?

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bizim açımızdan bir sıkıntı yok, BDP açısından olabilir.

FARUK BAL (Konya) – Sözleşme ekonomik sözleşmeleri de kapsamaz mı?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır, söylüyoruz. “Temel hak ve özgürlüklere ilişkin sözleşmeler.” olacak. Yanlış bizde yazılan şey. Andlaşma “treaty”, yani belirli bir konuda yapılan ikili anlaşma.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – “Sözleşme” kelimesine ne diyorsunuz arkadaşlar?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Çok taraflı anlaşmalar. Anlaşma, tabii “agreement” yani. Hem sözleşmeyi hem antlaşmayı kapsıyor. “Anlaşma” yazalım.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tamam, “Anlaşma” yazalım. “Anlaşma” yazdık ve noktaladık.

FARUK BAL (Konya) – Bunun yeri 90 oluyor, değil mi? Bu maddeye yazmadık.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hayır, buraya yazdık ama 90’a da konulabilir diye not düşülecek. Yani onu sonradan…

FARUK BAL (Konya) – MHP’nin görüşü: “MHP bu hükmün milletlerarası anlaşmalara uygun bulma ile ilgili Anayasa maddesinde yer almasını önermiştir.”

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Saat ikide toplanıyoruz arkadaşlar.

Oturumu kapatıyorum.

Kapanma Saati: 12.57
İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.19

BAŞKAN : Altan TAN (Diyarbakır)


Yüklə 8,47 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   111




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin