PROF. DR. YAVUZ ATAR – Biz bunu özellikle hak olsaydı, insan hakkı konseptiyle düzenleseydik 1’nci fıkrada bunu bir hak olarak tanzim ederdik, esas olanın bunun devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğunu, özel mülkiyete konu olmayacağını tanzim ettik, daha sonra bir yerlere de bir yararlanma hakkı verdik. Bu, onun yani bildiğimiz bu kişi haklarından, sosyal haklardan, siyasi haklardan olmadığını gösterir. Bu farklı bir şey, bu bir yararlanma, bu bir insan hakkı değil.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Peki, Hocam, Hocamın ilmine hürmetle birlikte bizi ilzam eden beyanı Komisyona arz ediyorum, o da şudur: Bunun yeri -Hocamın ifade buyurduğu gibi- tamamen farklı bir yerde olacaksa “yararlanma” diye kalır ama temel haklarda olacaksa…
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Temel görüşümüz o, bu insan hakları yerinde muallak, dedik ya…
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hocam, ben görüşümü arz edeyim, ben arz edeyim temel görüşümü Hocam.
Şimdi, burada eğer şeyse –Hocamın dediği gibi- temel hakların dışında düzenleyeceksek korunması aynen “korunma ve yararlanma” diye kalır.
FARUK BAL (Konya) – Boya yeşile kardeşim, bitti, tamam.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Oldu, tamam, bitti.
FARUK BAL (Konya) – Geldik 2’nci maddeye.
2’nci madde hangisi olsun arkadaşlar?
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Tarih, kültür ve tabiat varlıkları olabilir mi? Orman işi biraz büyük bir iş, ona iyice hazırlanmak lazım.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Doğal servetlerin, kaynakların aranması, işletilmesi de olabilir.
FARUK BAL (Konya) – Tarih, kültür varlıklarını alalım mı?
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Olur, o da olur.
FARUK BAL (Konya) – Tamam.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hangisi ağabey?
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tarihî ve kültürel miras.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – İki tane ayrı madde var. Bir tanesi tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması, diğeri tabii servetlerin ve kaynakların aranması ve işletilmesi.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hangisi, kültür varlıkları mı şimdi?
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Hangisi olursa.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hangisini alıyorsun Başkanım?
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması.
FARUK BAL (Konya) – Şimdi burada da mutabık oluruz, tarih, kültür, doğa hepimizin.
Şimdi, CHP’ninkini bir okuyalım bakalım.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Başlıkta uzlaştık mı Rıza Bey? Önce başlıkta uzlaşalım: “Tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması”
RIZA TÜRMEN (İzmir) – “Doğa varlıkların” diyoruz biz, Türkçe.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Aynı şey.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Aynı şey.
FARUK BAL (Konya) – Tabiat, canım, Rıza Bey yani orada hiç itiraz etme. “Doğa” doğayı çağrıştırıyor kardeşim, bırakın…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – “Tarih, kültür ve doğa varlıkları ve değerleri insanlığın ortak mirasıdır.”
FARUK BAL (Konya) – Yok, bizim mirasımız, hepimizin mirası.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Miras demeyelim.
FARUK BAL (Konya) – “… ortak değeridir.” diyebilirdik.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Biz de önerimizi yazdırabilir miyiz Sayın Başkan?
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hepsini okuyalım, başlığı sonra şey yapalım.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Başlık belirlendi.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hocam, içeriğe bakalım, başlığı belirleriz ona göre.
FARUK BAL (Konya) – Bütün partilerinkini bir okuyalım da teker teker Hocam. Baştan başla bakalım.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Bizimkini de yazdıralım isterseniz. Başa gidip AK PARTİ önerisini yazın isterseniz, onu bitirin.
BAŞKAN – Yazdır tabii.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Şimdi, başlık ne oldu? “Tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması. (1) Devlet tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar; bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır.
(2) Bu varlıklar ve değerlerden özel mülkiyet konusu olanlara kamu yararı amacıyla getirilecek sınırlamalar ve bu nedenle hak sahiplerine yapılacak yardımlar...”
AHMET İYİMAYA (Ankara) – “Olmaz” yardımlar.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Tartışalım onu Başkanım.
“…ve tanınacak muafiyetler kanunla düzenlenir. “
Şimdi, burada özel mülkiyet konusu olduğu için, tabii, “Sadece kamu yararı amacıyla sınırlama yapılabilsin.” diyoruz, fakat bu yapılırken de adamın mesela evini tarihî değer diye sit alanı ilan ettin, bir yardım yapman lazım. Adamın mülkiyetinde tutacaksak o zaman kamulaştırma olmaz, dolayısıyla bir yardım yapılması lazım, onu telafi edici. Ayrıca bir muafiyet tanınacaksa ona yani mesela ondan yararlanmada, sit alanı olmakla birlikte. Yani bunları düşünerek bu kavramları yazdık ama tabii, tartışmaya açık. Bizimki bu.
FARUK BAL (Konya) – Şimdi, arkadaşlar, baştan başlayalım.
Adalet ve Kalkınma Partisi:
“Devlet tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar; bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirler alır.”
Buna itiraz var mı?
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Tarih, kültür ve tabiat varlıkları, öyle mi?
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Evet.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bizim BDP olarak “Tüm uygarlıkların kültürel varlık ve değerlerini” ilavemiz var. Tüm uygarlıkların…
PROF. DR. YAVUZ ATAR – İçerir zaten bu. Tarih, kültür, tabiat… Yani ayırım yok ki Altan Bey, ayırmıyoruz.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hayır, hayır, Urartu’dan değil. Mesela Oğuzhan Asiltürk… Daha böyle çarpıcı örnek vereyim. İstanbul’daki Topkapı surlarının yıkılmasını, Edirnekapı surlarının yıkılmasını…
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Asiltürk karar vermiyor ki canım, o yasama organı değil.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani anlatamadım, Hükûmetken yaptı bunu.
FARUK BAL (Konya) – Oğuzhan Asiltürk şey değil… Anayasa vaazı değil.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Vaazı değil de ben iktidarın yani fikrini ve uygulamalarını anlatmaya çalışıyorum. Yoksa bugün Oğuzhan Asiltürk evinde oturuyor. Yani Refahyol Hükûmeti zamanında büyük tartışmalar oldu. Yani “İstanbul’da ne kadar Bizans eseri varsa bunların söküp atılması lazım.” diye tartışma başladı.
FARUK BAL (Konya) – Şimdi onlarınkini koruyoruz, bizimkileri korumuyoruz, bütün Selçuklu eserleri gitti, harap oldu.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – İşte biz de diyoruz ki: “Hepsi bizim.” Yani Selçuklu, Osmanlı, insanlığın ortak mirası bu. Nemrut’u benim dedem yapmamış veya bilmem Efes harabelerini benim teyzemin oğlu da yapmamış.
FARUK BAL (Konya) – Altan Bey, sizin dediğinizi, Adalet ve Kalkınma Partisinin şu önerisi ve diğer önerilerde de aynı ibare var, kapsıyor: “Devlet tarih, kültür ve tabiat varlıkları...” Bu ne? Sadece Türk tarihi değil, Osmanlı değil, Selçuklu değil, Bizans değil, hepsini kapsıyor. Kültür sınıflamıyor, bütün kültürleri, tabiat, zaten tabiat herkesin tabiatı.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – 1932’de Diyarbakır Valisi gelmiş, Diyarbakır surlarını şu an geldiğimiz Dağkapı, şehrin göbeğindeki aşağı yukarı 200 metresini yıktırmış. “Gabriel” diye biri o zaman –meşhur- 1932’de yetişmiş, demiş ki “Aman, ne yapıyorsun?” Demiş ki: “Şehir surları şehrin hava almasını, hava sirkülasyonunu engelliyor.” 200 metresini de yıkmış, şu an yıkık yani. Yani gelen diyor ki “Niye burası yıkık? Hepsi böyle tamam da buraya ne oldu? İşte bizim Vali böyle yaptı. Yani bu bazen cahillikten olabiliyor, bazen de belli bir medeniyete olan kasıttan olabiliyor.
FARUK BAL (Konya) – Şimdi, bu onu koruyucu tedbir alıyor.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Gerekçede yazalım ağabey. Hocam, Başkanım, gerekçe notu alsın.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – En azından gerekçe notuna yazılmasını istiyoruz.
FARUK BAL (Konya) – Ne yazılsın diyorsunuz?
ALTAN TAN (Diyarbakır) – “Tüm uygarlıklar. “
FARUK BAL (Konya) – Gerekçe notu: 1’inci fıkra “Tüm uygarlıkları kapsar.” Tamam mı? Hangi renge boyamamızı arzu edersiniz?
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Eflatun olsun bu sefer.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Zait olmakla birlikte katılıyoruz.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Mesela ben Midyatlıyım ve bilebildiğimiz kadarıyla, ne kadar geriye doğru gidiyorsak Müslüman Kürt bir aileyiz ama bütün o bizim köylerdeki Süryanilere ait bir taş bile bulsa adamlar kırıp parçaladılar.
FARUK BAL (Konya) – Kim?
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bizimkiler, halk. Doğru bir şey değil yani bu. Efendim, bu Süryani’ye aittir, bu Bizans’a aittir, bu Ermeni’ye, Hitit’e, Asur’a, kimse, bu insanların ortak malıdır, muhafaza edilmesi lazım.
FARUK BAL (Konya) – Evet, buna itiraz yok değil mi?
2’nci fıkraya geç.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Altan Bey, Edinburgh dışına gidiyorsunuz. Romalılar oraya kadar gelmiş. Romalıların en son geldiği yer diye bizi alıp otobüsle getirdikleri yerde ne var, biliyor musunuz? Dört tane yerde taş var. Diyor ki “Buraya kadar geldiler, bak işte buradaki taşlar da onları gösteriyor.”
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Elbette, bu insanlığın ortak malıdır.
FARUK BAL (Konya) – Uzlaşma olsun diye ifade ediyorum.
Bunu nasıl beliğ bir cümle, belagatli bir cümle hâline getirebiliriz? Yani o içindeki anlamlara değil…
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Yani Başkanım, güzel bir cümle gibi ama öneriniz varsa buyurun. Nereyi çıkaralım, ne ekleyelim?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Burada bir şey söyleyebilir miyim, 1’inci fıkrayla ilgili olarak: Yani bizim bunda problemimiz yok fakat bu konurken bir de şu düşünce var her zaman: Yani o tarihsel birikimi, geçmiş kuşakların birikimini şimdiki kuşaklardan gelecek kuşaklara aktarma düşüncesi var yani onun anayasaya girmesi çok iyi olurdu yani korunma bakımından, bir de öyle bizim yazdığımız bu işte. Unutulmasın diye, gelecek kuşaklara aktarılması amacıyla “destekleyici tedbirleri alır.” Yani o gelecek kuşaklara aktarmak çok önemli bir şey bence.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Doğal süreci değil mi zaten Hocam? Bugün koruduğumuz zaman yarına aktarmış oluyoruz zaten.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Evet ama aktarma düşüncesi…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Birde “AK PARTİ, Dolmabahçe ve Topkapı Saraylarını otel yapamaz.” diye bir madde koymak lazım.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Evet, Altan Bey sizinle aynı konuyu, aynı görüşü paylaşıyoruz.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Diğer Hükûmetler yapabilir mi Altan ağabey?
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Maalesef diyorsunuz.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Swiss Otel’de zaten izin verdi, yavaş yavaş Boğaz’a doğru gidiyor.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Swiss Otel tartışması işte, büyük tartışma.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Dolmabahçe’yi Boğazın engin sularına doğru itiyor zaten.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Orası zaten adı üzerinde, “dolgu” yani Dolmabahçe orası, doldurulan bir yer. Swiss Otel, şu an dediğiniz gibi mühendislik olarak her sene birkaç santim denize doğru gidiyor.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Denize doğru gidiyor.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tabii tabii denize doğru gidiyor.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Temellerde filan çok ciddi sorunlar var.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ben bu tartışmaları biliyorum, o zaman da takip ediyordum. Swiss Otel’de çok büyük tartışmalar çıktı, Dalan zamanında.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Evet uzlaştık herhâlde. Ne güzel uzlaşıyoruz!
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Hasan Bey, anayasal format olarak tartışıldığı vakit bir eğriliği falan filan var mı?
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Bakıyoruz efendim.
BAŞKAN – Şimdi Hocam, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici diyor, birinci fıkraya dönüyorum, ikisi de aynı.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Şimdi efendim, destekleme ile teşvik arasında ince bir fark şöyle var: Destek…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tabii ayrı bir şey.
BAŞKAN – Hangisi daha genişse onu yazalım.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – … biraz daha parasal. İkisinin de bulunmasında fayda münazaa ediyoruz.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – İkisini de yazalım.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Şimdi bakın, destek, çoğu zaman tek taraflı da olabilir. Gidip bir şey isterseniz verir. Teşvik, siz yerinizde oturursunuz, sizi iteler. Onun için destek ve teşvik.
BAŞKAN – Evet, ikincisi doğru bence.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – İkisi de olmalı
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Biri doğrudan, birisi dolaylı.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hocam tefsir yazıyoruz anayasa yazmıyoruz. Destek de olur, teşvik de olur ya.
BAŞKAN – Dil açısından… İkisi birlikte olur mu, ikisi aynı anlamda değil mi?
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yok, yok. Kaplamadıkları alan var gerçi ama gerekçeye yazalım.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani, teşvik daha kuvvetli bir şey.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Destek deriz, ”teşvik”i gerekçeye yazarız bence.
BAŞKAN – Bence teşvik, desteği de kapsayan bir anlamı var.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Doğru, teşvik, desteği de kapsar ama destek teşviki kapsamıyor.
BAŞKAN – Bu amaçla bir daha değerlendirin de yani eksik bir şey olmasın ama ben orada…
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bu eksik değil.
BAŞKAN - Fazlalık var burada eksik değil.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Aşkın temsil var burada, aşkın.
BAŞKAN – Aynı tabir bizde de var, bizim önerimizde de var ama biz bunu çıkarırız diye düşünmüştük.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Efendim ikisinin de aynı yerde olması bizim için uygundur ama birini çıkaracaksanız, teşviki çıkarmanızı tercih ederiz ama ikisi de olabilir.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Şimdi, ben kendi kanaatimi söylüyorum Sayın Türmen, teşvik, yalnız böyle kuru kuruya “Aman şöyle yapalım filan.” Değil, teşvik dediğiniz zaman bir de maddi desteği, katkıyı da…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tabii tabii.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Yani teşvikin bir de bu tarafı var. Destek çok muğlak bir şey.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Ağabey o cömert adamlar için gerekli, cimriyse…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Destek öyle, “teşvik” hadi yürü demek.
BAŞKAN – Yok arkanda ben varım, para da var, pul da var, silah da var…
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Adamın evini, sit ilan ediyorsunuz, adamın onu tamir etme imkânı yok. Ondan sonra müteahhit geliyor yapıyor.
BAŞKAN – Şimdi arkadaşlar, bu dilcilere de gidecek, dilcilere bir iş yaratacak. Bu nedenle fazla itiraz etmiyoruz ama “destek”in ben fazla olduğunu düşünüyorum.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Tabii tabii bu dil redaksiyonuna tabii olacağı için böyle bırakalım isterseniz.
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Şimdi, bu “destek” ve “teşvik”le ilgili, bu fıkra, tabii adını demeyelim de önceki anayasanın aynısı.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Güzel.
BAŞKAN – Güzel tabi canım.
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Ama eğer bunun bir diğerini çıkarırsak, doktrinde anayasa koyucu buna bir anlam vermiştir, şudur budur falan…
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Gerekçeye veririz o anlamı alırsınız Hocam.
BAŞKAN – Anlamı şu: 12 Eylül Anayasası, anlamsız bir cümle bozukluğu ve tabir, terminoloji bozukluğu içerisindedir; o düzeltilmiştir.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Yani zaten çok kızıyoruz o Anayasa’ya, orada da tutarlıyız.
BAŞKAN – Neyse tartışma bitsin diye söylüyorum, geç.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Başkanım herhâlde hızlı uzlaşınca millet rahatsız oluyor, illa bir yerlerini değiştirelim.
BAŞKAN - Evet ikinci fıkrayı da uzlaşalım arkadaşlar.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Şimdi, ikinci fıkrada arkadaşlar iki tane tekrar var. Bir: Özel mülkiyete tabii kültürel varlıklar, tarihsel değerler, birinci fıkra kapsamında mı? Kapsamında. Devlet gerekli teşvikleri verecek mi? Gerekli koruyucu önlemleri alacak mı?
BAŞKAN – Evet, verecek.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Muafiyet, istisna bir teşviktir zaten, burada Hocamın muradı şudur: “Bu özel mülkiyet olanlarda özel sınırlama olabilir.” Onu bırakabiliriz, gerisi yukarıda var.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Ama onlara özel… Başkanım çok hassas bir konu.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bakın Hocam, birinci fıkrayı niye tekrarlayalım ağabey, teşviktir o, esnektir.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Tekrarlamıyoruz ki.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Olur mu? Yani bütün değerler veya bu amaçla destekleyici teşvik tedbirleri alır.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Birdeki genel olarak tüm varlıklarla ilgili hüküm; ikideki ise, tamamen özel mülkiyet konusu olanlarla ilgili, hususi bir düzenleme.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hocam tekrarlıyoruz yani, genel üzerinden değil.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Tekrarlamıyoruz Başkanım, durum değişiyor, durum değişiyor.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hocam durum değişmiyor, çıkarsama yapıyorsun özelde. Orada burada sınırlama önemli, kamu yararıyla sınırlamalar şey oluyor. Belki burada bir bedel ödeme şartı, kamu yararına ama o 1 no’lu protokolde hani bedelsiz, ivazsız iktisap…
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Kamulaştıramaz, kamulaştırma anlamında değil bu. Mülkiyetini hep alacak, kamulaştırsan bedel verirsin, kamulaştıramadığı için yardım yapıyorsun.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yok yok kamulaştırabiliyor.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Kamulaştırmaya engel yok Başkanım ama kamulaştırmazsan…
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sınırlama getireceksin.
PROF. DR. YAVUZ ATAR - … o zaman yardım yapıyorsun, diyorsun ki…
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hocam sınırlama getiriyorsun tamam, yardım yapmak birinci fıkranın gereği zaten, özel niye diyorsun?
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Değil Başkanım ama bilmiyorum bana göre değil.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yok yok kesin. Hocam anayasa gerek…
BAŞKAN – Hocam peki, senin düşündüğün şekilde bir yaz bakalım.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Şöyle Hocam şu: “Bu varlıklar ve değerlerden özel mülkiyet konusu olanlar, kamu yararı amacıyla yasayla sınırlanabilir.”
PROF. DR. YAVUZ ATAR – İyi sınırladın, onun yardımı ne olacak?
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Birincisi, teşvik.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – O sağlamaz.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Benim burada anlamadığım şey, 82 Anayasası’nda da var, “değer” nasıl özel mülkiyet konusu olabilir?
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Hangisi ağabey?
ALTAN TAN (Diyarbakır) - Değer, yani gavurcada “value” ya da valör dediğimiz şey, değer.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Özel mülkiyet konusu nasıl olacak?
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hocam o zaman ben size bir şey söyleyeyim.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Maddi değerler olabilir.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hocam, bir dakika, yok yok Hocam.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ama manevi değerler de olabilir.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hocam cevap vereyim: Biz, 3 arkadaş toplanıp bu kritiği yapmadık. Hocam yazdı Allah razı olsun büyük emek vermiş. Ben iç değerlendirmeyi yapsam bu “değer”e de karşı koyuyor görüntüsü vermemek için, “değer” de olmaz zaten.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Olmaz tabii, özel mülkiyet konusunda.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yok yok, yukarıda da değer olmaz. Varlıktır, ontolojidir ya. Değerin kendisi de varlıktır; maddi mal, gayri maddi mal. Değer olmaz zaten. Değer, tablo da şeydir, yazı da hepsi de varlıktır o. Değer olmaz, değer yargısı tecessüm etmez. Tecessüm ederse varlıktır yani, tecessüm eden varlıkları koruyoruz biz. Yoksa mesela imanın şartı altıdır, işte Atatürk ilke ve devrimleri falan gibi değerleri… Değer alanı değil, felsefi alandır o pineal alandır. Normun konusunu oluşturur ama şey değil.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Sayın Başkanım, varlık, maddi değeri olan şeyleri ifade ediyor. Değer ise, maddi değeri olsun ya da olmasın, bizim ona manevi bir değer addettiğimiz nesneler de olabilir. Dolayısıyla sadece bir soyut kavram ya da efendim bir müzik, bir şiir olsaydı, maddi varlığı nesne olmayacaktı. Oysa bazen, nesne olabilen ama maddi değeri olmayan değerler olabilir.
BAŞKAN – Hocam bunun üzerinde fazla tartışmayalım bence.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Başkanım, izin verir misiniz bir şeyi anlatayım.
BAŞKAN – Vermiyorum. Başkan konuşuyor biraz da beni dinleyin.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tamam.
BAŞKAN – Şimdi arkadaşlar, varlık ve değer, bu ikisinin de kelime anlamına baktığımız zaman, burada içine yüklediğimiz anlamda kullanmıyoruz. Değer, netice itibarıyla fiyat, eder, değil mi?
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yok yok.
BAŞKAN – Hayır hayır, orada kastedilen o olduğu için kastediyorum. Oysa burada kastedilen, tarih ve kültür ve tabiat varlıklarına, toplumun tamamının önem atfettiği bir değerden bahsediyoruz. Bunların fiyatından bahsetmiyoruz.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Ekonomik karşılığı olmasa bile o bir değer olabilir. O yüzden yazılmasında yarar vardır. Şimdi, mesela çok değer verdiğimiz, çok kıymetli bir insan, herkes için bir insanın, efendim ayakkabısı, hani bunu ne yapacağız değil mi? Ya işte, Atatürk’ün diyelim altın olmayan bir nişanı, madalyası olabilir. Yahut kutsal saydığımız insanların Hazreti Peygamber’e ait bir nesne olabilir.
BAŞKAN – Fi tarihinde yazılmış bir mektup.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Evet olabilir o yüzden varlıkla değer…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bunların hepsi tamam, hepsini kabul ediyorum da burada mülkiyet hakkından bahsediyoruz. Yani tapuya götüreceksiniz o kıymetli, değerli şeyi ondan sonra tapuya kaydettireceksiniz, mülkiyet hakkından. Yani Büyük Türkçe Sözlük şöyle tanımlıyor değeri: Bir ulusun sahip olduğu, sosyal, kültürel, ekonomik ve bilimsel değerleri kapsayan, maddi ve manevi öğelerin bütünü. Yani manevi öğe de olabilir. Manevi öğe olursa onu tapuya kaydettirip efendim, tapu şeyi alamazsınız.
BAŞKAN – Alamaz tabi.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Rıza bey, değeri değerle tartacaksınız.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Mülkiyete konu olması, değeri diyelim birinci fıkrada diyelim de, ikinci fıkra, mülkiyet deyince, mülkiyet…
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Mesela Atatürk’ün madalyası, onun torununda ise onun mülkiyetindedir. Öyle değil mi?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tamam.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Yani mülkiyete konu olabilir mi değerler?
DR DEMİRHAN BURAK ÇELİK – Bence bunu sadece gayrimenkul gibi düşünüp de tapuya kaydedilecek bir şey gibi düşünmemek lazım yani. Sizde bulanan bir kitap mesela, el yazması bir kitap, bu bir değerdir, sizin mülkiyetinizdeki şey.
BAŞKAN – Hocam, bakınız şimdi, Ahmet Beyin bir uyarısı benim dikkatimi çekti. Birinci fıkradaki “Bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirler alınır.” diyoruz ya. “Sağlar”dan sola nokta, onu ikinci fıkra içerisinde nasıl yedirecekseniz yedirin.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Arkadaşlar da şey diyor, bire birleştirip, “bunlarda” diye yapabiliriz, katılıyorum olabilir.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani şöyle, birinci maddeyi, devlet tarih, kültür ve tabiat varlıklarını ve değerlerini korumasını teşvik edici tedbirler alır. Bunlardan özel mülkiyet konusu olanlara getirilecek sınırlamalar, yukarıdaki cümleyi…
BAŞKAN – Destekleyici tedbirler, teşvik edici tedbirler muafiyetler, vesaire diye hepsini yazalım.
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – “Bunlardan” deyip iliştirirsek bütünlüğü sağlar ve doğru olur. O zaman kapsamın tam anlamıyla bütünleşmiş olur.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bunlardan özel mülkiyet konusu olanlar…
BAŞKAN – Ona göre yazın bakalım. Dilbilimci, Ali Hocam.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – İkiyi sil, bu varlığın ve değerlerin yerine, bunlardan diyelim.
BAŞKAN – “Sağlar”dan sonra geç, teşvik ediciyle, onu teşvik edicinin içine yerleştirecek şekilde.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – “Tedbirleri alır”dan sonra devam edeceksin.
PROF. DR. YAVUZ ATAR – Birinci fıkraya yapıştıracaksınız onu varlık ve değerleri sileceksiniz, “bunlardan” yazacaksınız oraya. Tek fıkra oluyor bu durumda.
BAŞKAN – Kim yazıyor oraya, Ali Hocam yazdınız mı?
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Sadece birleştirdik, yani özne koyduk yerine, “bunlardan” dedik.
BAŞKAN – Bir oku bakalım.
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – “Bunlardan özel mülkiyet konusu olanlara kamu yararı amacıyla getirilecek sınırlamalar ve bu nedenle hak sahiplerine yapılacak olan yardımlar ve getirilecek muafiyetle kanunda düzenlenir.”
BAŞKAN – Oldu mu arkadaşlar? Boya yeşile.
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Burada şöyle bir açıklama da yapmak istiyorum, deminki tartışmayla ilgili, işte “Birincide söylenirse, ikinciye gerek var mı?” falan diye. Birincideki destek ve teşvik şudur: Devlet, kendisi doğrudan yardım yapabileceği gibi, özel mülkiyet konusu olmayan yerlere yapılacak yardımların tamamını vergiden düşebiliyor falan mesela, bunun gibi teşvikleri falan burası kastediyor. Öbür tarafsa, özel mülkiyete tabii yerlerin korunmasıyla ilgili özel bir düzenleme getiriyor.
Dostları ilə paylaş: |