2 nolu alt komisyon tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 2,59 Mb.
səhifə7/37
tarix07.01.2019
ölçüsü2,59 Mb.
#90806
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   37

  • TÜRK-İŞ GENEL SEKRETER YARDIMCISI NACİ ÖNSAL – Ama siz de aksini söylüyorsunuz, anlaşamayabiliriz. Benim elimde de…

  • SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Farkında mısınız baroları bağlıyorsunuz. Mesela Hak-İş, Hak-İş’i bağlıyorsunuz. Biraz önce Hak-İş’i dinledik böyle bir şey demiyor. Niçin bir ortaklığa yaslamaya çalışıyorsunuz? Onların böyle bir düşüncesi yok, Barolar Birliğinin yok.

  • Şimdi bence buradan bir yere varamayız. Türk-İş olarak siz… “Ortak düşüncemiz” demeyin, bu yanlış bir ifade olur, gerçeği karşılamıyor. Yani daha biraz önce sizin oturduğunuz koltukta Hak-İş oturuyordu. Buyurun size de takdim edelim şeylerini, burada…

  • TÜRK-İŞ GENEL SEKRETER YARDIMCISI NACİ ÖNSAL – Yok onlar var bizde, teşekkür ederim.

  • SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Varsa o zaman…

  • TÜRK-İŞ GENEL SEKRETER YARDIMCISI NACİ ÖNSAL – Şöyle: Burada söylememiş olmaları böyle düşünmedikleri anlamını taşımaz, onu ben bilemem.

  • SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Hayır, bakın yazılı vermişler.

  • TÜRK-İŞ GENEL SEKRETER YARDIMCISI NACİ ÖNSAL – Onu ben bilemem.

  • Ben içinde bulunduğumuz, sayısız defa yaptığımız toplantıların sonucunda varılan noktayı ifade ediyorum. Var olmazsa böyle ifadeyi asla kullanmam.

  • SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Efendim buyurun, yazmış vermiş adam.

  • TÜRK-İŞ HUKUK MÜŞAVİRİ FERHAN TUNCEL – Ben de bir açıklama yapayım size:

  • Şimdi bu platform oluştuğu zaman elbette ki platformu oluşturan yapılar kendi görüşlerini bağımsız olarak ifade etme haklarına sahipler. Elinizde bulunan görüşler de o platformdaki… Mesela demin gösterdiğiniz Hak-İş de bu platformun üyelerinden birisidir ve o da bir hazırlık yapıp Komisyona sunabilir ama bizim o platformu oluşturan yapı -biraz önce Naci Bey’in belirttiği gibi- cumhuriyetin kazanımları noktasında bir hemfikirliği vardır. O hemfikirliğin ifadesi de Anayasa’nın ilk üç maddesinde kendisini vücut bulup göstermektedir. 4’üncü maddeyi söylüyorsanız buradaki tamamen bunun ilk dört maddesi olmasının esprisi aslında ilk üç maddesi. Fakat oraya öyle bir… Kamuoyunda tartışmalar vardı hatırlarsanız 4’üncü maddeyi değiştirirsek ilk 1, 2, 3’üncü madde değişmez vesaire biz o yüzden düşünceyle dört madde olarak yazdık. 4’üncü maddeyi özel olarak gidip de işte… O, teknik detayla alakalı bir şey yani bizim burada muradımız ilk üç maddenin muhafaza edilmesi, asıl ve ana muradımız ama bunu ifade etme şeklimiz, kağıda dökme şeklimiz “Dört madde muhafaza edilmelidir.” şeklinde kağıda döktük ve bunun da yine arkasındayız.

  • SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Efendim prensip olarak biz zaten böyle bir tartışmaya girmiyoruz sizinle.

  • TÜRK-İŞ HUKUK MÜŞAVİRİ FERHAN TUNCEL – Bunda bir şeyimiz yok, biz…

  • SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Bu tartışmaya girmiyoruz.

  • MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ben bir söz alabilirim…

  • SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sadece bir şey, Hocam izin verirseniz…

  • MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tabii.

  • SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – İki yönden önemli: Bir, tarihe kalacak bu tutanaklar

  • tarihe kalacak bu tutanaklar. Mesela, itiraz etmemi size saygısızlık anlamında almayın lütfen. “Bu, platformun ortak kararıdır.” dediğinizde ileride siz mahcup olursunuz. Ben bunu uyarmakla mükellefim. Hayır ortak kararınız değil, çünkü herkes ayrı ayrı şey getiriyor ve bunu sizin gibi düşünen bir başkasıyla henüz karşılaşmadık. Birincisi bu.

  • İkincisi: Bir emek örgütü olarak, burası da gerçekten bir politik tartışma başlatmak anlamında, lütfen samimiyetime inanın, bir emek örgütü, bir hak genişlemesi talep ederken bir faşist cuntanın koymayı akıl edemediği “üç maddesi değiştirilemez” kısmına bir de dördüncüyü ekleme zaruretini niye hisseder? Niye bunu bize getirdi; gerçekten ben anlamıyorum, bağışlayın beni. Niye bize getirdiği bir teklifin en başına bunu yazar? Onun için bu amaçla şey etmiştim, amacını aşan şey varsa, özür dilerim.

  • RIZA TÜRMEN (İzmir) – Benim anladığım o ki, sizin görüşünüz Türk-İş olarak ilk üç maddenin muhafazası…

  • SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Dört…

  • TÜRK-İŞ HUKUK MÜŞAVİRİ FERHAN TUNCEL – Yazımızı dört olarak yazdık, yazımızı dört olarak yazmamızın gerekçesi de dediğim gibi, o teknik tartışmalardan kaynaklı olarak.

  • RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani sizin görüşünüz bu konuda bu?

  • TÜRK-İŞ HUKUK MÜŞAVİRİ FERHAN TUNCEL – Evet.

  • MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Sayın Başkan, söz alabilir miyim bu konuda: Tabii, Sırrı Süreyya Bey de ifade etti, aslında biz görüş alıyoruz, sadece sorularımız biraz açmaya yönelik. Buna bir kitlenme oldu, tabii, yani o kısmı –şahsi kanaatimi söylüyorum, kusura bakmayın- çok önemli değil. Bu görüş şey olabilir, öyledir değildir, yani platformun görüşü böyle olabilir veya değildir, o önemli değil ama platformun görüşünün bu olduğunu varsayarak en azından Türk-İş bu görüşe katılıyor. Burada yani platformun görüşüne siz hem platformun görüşü olduğu için mi katılıyorsunuz yoksa Türk-İş’in de bu katılma sebepleri de nedir yani bununla ilgili? Onun ben de açılmasını istiyorum aslında, yani çünkü şey önemli değil, platform böyle, ayrı mesele.

  • TÜRK-İŞ GENEL SEKRETERİ NACİ ÖNSAL – İfade edeyim: Bütün bu platform içerisindeki kuruluşlar kendi taban yoklamaların yapıyor. Biz de yaptık, hiç kuşkusuz. Bu, bize tabanımızdan gelen görüştür. Bu kurumlar oturup üç kişi, beş kişi karar vermez, zeminini yoklar, tabanını yoklar. Türkiye sathında bir örgütüz biz. Bizim örgütümüzdeki görüş budur efendim.

  • RIZA TÜRMEN (İzmir) – Peki efendim, teşekkür ederiz.

  • MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Rıza Bey, bir şey yine: Sizden önce bir kamu görevlileri sendikası arkadaşlar vardı. Onların da orada aslında altını çizdikleri, büyük harfle yazdıkları bir şey vardı, 2’nci maddede bir hüküm var, sadece bunu bir şey için söylüyorum, devletin nitelikleriyle ilgili 2’nci madde, “insan haklarına saygılı devlettir, Türkiye Cumhuriyeti devleti.” Halbuki mesela 61 Anayasası’nda “insan haklarına dayanan devlet”ti. 82 Anayasası insan haklarıyla daha mesafeli bir ilişkiyi tercih etmiş bir anayasa. Mesela, bu böyle değişmesin dediğimiz zaman bunun da aynen böyle kalması gerektiğine dair bir şey söylemiş oluyoruz. O anlamda evet kategorik bir yaklaşımla ilgili olarak sadece söylüyorum bunu. Maddelerin değişmesi demek, her zaman için mesela az önce söyleyen arkadaşlar ve Hak-İş’in yazdığı metne de baktığımızda bakıyorsunuz orada ilke bazında o maddeleri zaten muhafaza ediyor. Yani değişmesin demediği hâlde, metnin içine baktığınızda onları yine muhafaza etmiş, korumuş. Buradan değiştirilip değiştirilmezlik meselesi bakımından sanıyorum daha çok şey oldu.

  • RIZA TÜRMEN (İzmir) – Evet, buyurun efendim.

  • TUNCA TOSKAY (İstanbul) – Efendim, biz çok teşekkür ediyoruz, gayet net, genel bir yaklaşımı da ifade eden görüşleriniz için. Buraya zahmet edip gelip de bizi bilgilendirmek gayretiniz için de ayrıca teşekkür ediyorum.

  • Tabii, ben her alt komisyon toplantısında bir kuruluşla karşılaştığımız zaman aynı şeyi söyleyerek sözlerime başlıyorum. Biz burada sizin görüşlerinizi tartışmak için bulunmuyoruz, biz sizin görüşlerinizi dinlemek için burada bulunuyoruz. Siz de görüşlerinizin hangi temele dayandığını ifade ettiniz. O bakımdan biz tabii saygı duyuyoruz. Bunların hepsini değerlendirerek Türk toplumunun önemli bir bölümünün kabulüne mazhar olan bir anayasayı ortaya çıkarmak bizim görevimiz. İnşallah bunda sizlerin de katkısıyla başarılı oluruz. Ben Sayın Vekilimin şeysine bir ufak değineyim, yani biraz anlaşamadığınız noktaya: Şimdi emek örgütünün, emeğin hakkını savunan bir kuruluş “nasıl bu ilk dört madde değiştirilemez” meselesinde şunu söyleyeyim…

  • SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – “Nasıl” demedim, ne murat eder? Onu dedim.

  • TÜRK-İŞ GENEL SEKRETERİ NACİ ÖNSAL – Onu söyleyeyim, yani ben kendi görüşümü söyleyeyim, hiç tartışmak için de söylemiyorum, biraz latife olsun diye de söylüyorum: Ben burada elmayla armudu birbirine karıştırmamamız gerektiğini düşünüyorum. İlk üç madde Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş temel felsefesi. Onun emeğin hakkını almasıyla, almamasıyla filan bir alakası yok. Diğer maddeleri emeği hakkını verecek şekilde düzenlediğimiz zaman emeğin hakkını da veririz diye düşünüyorum. Benim kişisel görüşüm bu efendim.

  • Teşekkür ederim.

  • RIZA TÜRMEN (İzmir) – Efendim ben bir konuya değinmek istiyorum. Yani gerek sunuşunuzda gerek yazılı metinde deniyor ki, “işçilerin çalışma hakkının bir yansıması olarak sendikalara üye olmak, toplu iş sözleşmesi hakkına erişmek, grev hakkının kullanımı noktasında sorunlar bulunmaktadır.” Bu sorunlar nedir efendim? Bunları nasıl olsun istiyorsunuz, yani mevcut sorunlar nedir, sizin önerileriniz nedir bu sorunlarla ilgili? Bu çok önemli bir şey olacak, yani yeni anayasa için. Bunun için yani bu konuyu biraz daha açabilir misiniz?

  • TÜRK-İŞ GENEL SEKRETERİ NACİ ÖNSAL – Çok önemli ama metni siz düzenleyeceğiniz için bir metin önerisinde hiçbir şekilde bulunmamak şeklinde bir tercihle huzurunuza geldik. Şimdi bakın biraz evvel mesela kamu kesiminden başlayalım. Kamu kesiminde devlet sözleşmeli ve geçici personel statüsünü bize göre amacı dışında kullanıyor. Her iki tarafta da 100 binlerce insan birikti. Bu insanların memur mu, işçi mi olduğu tartışmalı. Yakın bir zamana kadar bunların memur sayılanlarının kamu görevlileri sendikalarına üye olamayacağı hüküm vardı. Yargı zorlamasıyla, yargının boşluğu doldurmasıyla bunların kamu görevlileri sendikalarına üye olabileceği söylendi ama bizim görüşümüze göre bu insanların tamamı işçi. İşçi olan bu insanların işçi sendikalarında örgütlenmesinin imkânı yok, bu bir.

  • İki, kamu kesiminde şu an sayısı 400 binin üzerinde alt işveren işçisi çalışıyor. Bu da amaca uygun değil. Devlet yaptığıyla yapmadığıyla örnek olması gereken kurumdur. Şimdi devlet 400 bin civarında alt işveren işçisi, işte bunun taşeron, hatta müteahhit, hatta yüklenici şeklinde versiyonları da çıktı karşımıza. E, bunları da örgütleyemiyorsunuz. Bunlar bu doğal haklarını kullanamıyor. Şimdi devlet bunu yapınca, karşınızda özel sektörün ne yapmasını beklersiniz? Fabrikaların, atölyelerin parça parça yapıldığını, bunların alt işverenlere devredildiğini, alt işverenin müteahhitler yarattığını, müteahhidin yükleniciler çıkarttığını, böyle bir hukuk karmaşası içerisinde bu insanlara ulaşamıyorsunuz, bu insanları örgütleyemiyorsunuz, bu insanların haklarını savunamıyorsunuz ve dolayısıyla bu insanlar doğal insan hakkı sayılan haklarını kullanamıyor. O kadar açık bir konu ki. Biz kurumsallaşmış özel sektörde sorun yaşamıyoruz. Yani fırsatınız olduğunda bakınız ilk 500 kuruma, ilk bin kuruma, burada ciddi örgütlenmemiz var, Türkiye’deki işçi sendikaları olarak. Ama bunun altında bir noktaya gidemiyoruz. Bunu iki şey besliyor: Birincisi, işsizlik, ikincisi kayıt dışı ekonomi. Ekonominin ciddi bir şekilde kayıt dışında bir bölümü varsa, istihdamın yüzde 45’leri kayıt dışında ise bu kesimdeki insanların hiçbirinin hakkını kullandığını söyleyemezsiniz. Biz de buna işaret ediyoruz. Evet, kullanamıyorlar. Biz de onlar için görevimizi yerine getiremiyoruz. Bunu sistem engelliyor. Halbuki bunların bir kısmı hukuki ama bir kısmı idari, kamu yönetimi, bugün yapmakta olduğunu yapmasa, bu insanların sözgelimi işçi olduğunu tespit ve tescil etse bir önemli yol açılacak, yürüyebileceğiz. Bu insanlar ne olduklarını bilecekler. Bize gelen yazıları isterseniz belki bir dosya yapıp size göndermek isterim. Yani birçok bölümünü, gelen bütün mektupları istisnasız okuyorum, bir yönetici notu hazırlıyorum ve büyük bir bölümünü nokta nokta geçiyorum, yani pırıl pırıl oluyoruz. Böyle bir sıkıntı var. Yani örgütlenemiyorsunuz, örgütlendiğinizde toplu iş sözleşmesine gidebilmek için önünüzde engeller var. Sadece işverenin “hayır bu sendika yetkili değildir” deyip yargıya başvurması hâlinde iki sene bekliyorsunuz, iki sene sürüyor bu dava. Yani bunlar çok teknik konular, bunları, ne hikmetse birden kaldı, toplu iş ilişkileri kanun tasarısında sosyal taraflar olarak enine boyuna çok tartıştık, içimize tam sinmese de, ılımasa da görece bir uzlaşma sağladığımız metnin şu anda durduğunu görüyoruz. Orada bunların bir kısmını çözebildik ama oturup konuşulabilse ve bu konuşmalar iyi niyet ve samimiyetle yürütülse Türkiye’nin bu alandaki sorunlarını biz çözebiliriz, çok yeterli ekip var sosyal taraflarda.

  • Burada kanun bu defa karşımıza çıkıyor. Siz örgütlenemiyorsunuz, örgütlendiğiniz yerde toplu iş sözleşmesine erişemiyorsunuz. Bütün dünyada sendikacılığın yeni bir boyut kazandığının bilincindeyiz. Konjonktür aşağıya doğrudur, uzun bir zamandır. Bu, Türkiye’de de böyle. Türkiye’ye biraz erken gelmiştir, daha geç gelmesini beklerdik ama trend aşılmaya dönmüştür. Bugün sendikalarda küreselleşme denen olgunun karşısında yeni bir tutum, yeni bir şekil, yeni bir dirsek teması ve birleşerek örgütü kalınlaştırmak şeklinde bir eğilim içindedir ve bugün Avrupa Birliği üyesi ülkelerde Türkiye’de görmediğimiz ama kısa bir süre sonra göreceğimiz başka bir boyut yaşanıyor. Düne kadar “kendi nam ve hesabına çalışan” dediğimiz insanların, mühendislerin, avukatların, hekimlerin ki bunların büyük bir bölümü artık Avrupa Birliğinde birkaç şirkete, yani birkaç işverene bağlı olarak çalışıyorlar. Bunlar yoğun bir şekilde Avrupa’da örgütleniyor, sendika üyesi oluyor. Yani işin niteliği değişiyor. Türkiye ya bunları görecek ya görmeyecek. Şu anda göremiyoruz. Göremediğimiz için de yol alamıyoruz.

  • Dediğim gibi o kadar çok teknik konu var ki, bunları çok saatlerce konuşabilirim ama başınızı ağrıtmış olurum. Birincisi, idari uygulamaların düzeltilmesi; ikincisi yasaların düzeltilmesi yoluyla ilerleyebiliriz ve bu, insanlarımızın ve ülkenin yararına olur. Yani örgütlü toplumdan korkarak kaliteli bir demokrasi yaratamayız diye düşünüyoruz.

  • RIZA TÜRMEN (İzmir) – Çok teşekkür ederiz.

  • Sırrı Bey, buyurun.

  • SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Küçük bir şey, teknik bir şey soracağım Hocam, izin verirseniz: Şimdi, kamuda bildiğiniz gibi 4/A, 4/B, 4/C türünden farklı istihdam modelleri söz konusu. Bunların mesela ben yine sizin şeye bakıyorum, bu memur-işçi ayrımına bayağı bir dikkat ediyorsunuz, hem sözlü sunumunuzda hem şeyde var. Mesela sosyal güvenlik ve özlük hakları bakımından tümü de emekçi olan bu insanlar için bir anayasa hükmü talep etmiyor musunuz?

  • TÜRK-İŞ GENEL SEKRETERİ NACİ ÖNSAL – Ediyoruz, bunların işçi olduğunu Anayasamız tespit etsin, onlar da bütün dertlerinden veya dertlerinin büyük bir bölümünden bir kalemde kurtulsun diyoruz, çok net söylüyoruz. Bunlar işçi.

  • SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ama işte burada şey edemiyoruz.

  • TÜRK-İŞ GENEL SEKRETERİ NACİ ÖNSAL – Var, işçi-memur ayrımı konusundaki ifademiz bu, açıkladık. Yani sizleri yormamak adına…

  • SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ağabey, biz yorulmak için buradayız, elini öpeyim. (Gülüşmeler)

  • TÜRK-İŞ GENEL SEKRETERİ NACİ ÖNSAL – Sayın Vekilim, buraya gelirken bize bu kadar şans tanıyacağınızı da doğrusu düşünmüyorduk.

  • SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Yani, dersinize iyi çalışmamışsınız, onu ben söyleyeyim. (Gülüşmeler)

  • TUNCA TOSKAY (İstanbul) – Yani baştan taktın sen.

  • TÜRK-İŞ GENEL SEKRETERİ NACİ ÖNSAL – Yani siz…

  • SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Yani bu üniter yapıya dört madde ayıracağınıza ben şunu beklerim, en büyük sendika buraya geldiğinde 4/A, 4/B, 4/C bunların statüsünün, bu taşeronlaştırma, bunların anayasada ne tür önlemlerle güvence altına, emek lehine alınacağını falan, bu konuya kafa yormasını beklerim. Başta bunu yapmasını beklerim. Sonra üniter yapıyı sabaha kadar tartışırız, o kolay. Yani ama siz daha emekçilerin burada dağ gibi. Ben de emek kökenli birisi olduğum için, biraz, kusura bakmayın, böyle uyarmak durumundayım.

  • Teşekkür ederim.

  • TÜRK-İŞ GENEL SEKRETERİ NACİ ÖNSAL – Efendim, tabii, şunu söylemek durumundayım: Burada gayet özetle ve konuşmamda da çok net bir şekilde sözleşmeli personelin, geçici personelin, alt işveren işçilerinin içinde bulundukları sıkıntıları ifade ettim. Bunların işçi sayılması lazım geldiğini söyledim. İşçi sayıldığında zaten birçok sorunu bitecek. Efendim burada örgütlenmenin önü açılacak, burada adamların sosyal güvenlik hakları tartışma dışı olmaktan çıkacak. Yani bunlar o kadar açık ifade edilmiş konular ki, eğer yani bu konuda dersimizi yetersiz bulmuşsanız, siz hoca olsanız sizin sınıfınızdan mezuniyet almak mümkün olmaz diye düşünürüz. Bu bizim yatıp kalktığımız konu. Bununla yatıyoruz, bununla kalkıyoruz. Biz bunun ıstırabını her gün pırıl pırıl kalaylanarak, ruhumuzda, vicdanımızda, aklımızda yaşıyoruz.

  • SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ama bir anayasal düzenleme öneriniz yok.

  • TÜRK-İŞ GENEL SEKRETERİ NACİ ÖNSAL – Yani, bağışlayın beni.

  • RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani, benim kafamda da aynı soru vardı hep, Sırrı Süreyya Bey’in söylediği. Ben kendi cehaletimden kaynaklanıyor diye düşündüm. Yani bu sizin söylediğiniz konuları nasıl anayasaya yerleştiririz?

  • TÜRK-İŞ GENEL SEKRETERİ NACİ ÖNSAL – Gayet basit: Yani bu ara ve üretilmiş çok istisnai istihdam türlerini yani bağışlayın, ben kendi öğrenciliğimi hatırlıyorum. 657 sayılı Kanun yanlış hatırlamıyorsam 1965 yılında çıkmıştır, benim öğrencilik dönemimdir. 71’e kadar da mali hükümleri uygulanamamıştır ve sair filan, ama orada bize öğrencilik dönemimizde sözgelimi geçici personeli hocamızın tanımlaması, “efendim işte mesela güzel sanatlar akademisinde öğrencilerin çizgi kabiliyetini, yeteneklerini geliştirmek adına bunlara bir sömestr gelecek ve karşılarında soyunarak poz verecek, onların insan anatomisine erişmesine imkân verecek, bu hizmeti yapacak bir insana ihtiyaç vardır. İşte geçici personel budur, bu kadar arızidir” ve uzun yıllar da bu, bu kadar arızi, bir istihdam türü olarak kullanılmıştır. Çok az sayıdadır.

  • Ben yine sözleşmeli personeli hatırlarım. Sözleşmeli personelin var oluş nedeni: Kamunun sahip olamadığı birtakım elemanları, kadro sisteminin dışında ücretlendirerek devletin ihtiyacı olan işlerin yaptırılabilmesidir. Baraj yaptıracaksınız, baraj mühendisiniz yok, ama Türkiye’nin yurt dışında baraj mühendisleri vardı, yabancılar da kullanıldı, bunları Türkiye’ye getirip dört yılda bu barajı yapacaksın, karşılığında da devlet memuruyla kıyasladığınızda birisinin çok fahiş diyebileceği, diğerinin astronomik diyebileceği büyük bedeller ödeyerek devletin işini, milletin işini yaptırmak yaklaşımıydı ama şimdi bu kategorilere siz 300 binleri, 400 binleri, kamu kesimindeki alt işveren kurumuna 400 bin küsur insanı yerleştirdiğinizde bu bir yanlış, çok açık bir yanlış. Yani bunu görmemek olamaz. O hâlde işte bunu çözmenin yolu, sözgelimi kamu, işte iyi tanımlama yaparak, erki kullananlar, memurlar, diğerleri de işçilerdir deyip 657 sayılı Kanun’daki B ve C fıkralarını ölü hâle getirebilirsiniz. Çünkü netice itibarıyla onlar da bir sözleşme türüdür. Bir sözleşme türü olduğuna göre devletin böyle bir ihtiyacı varsa, bunu konunun özünü zedelemeden yerine getirilmesini engellememek de gerekir. Ama buradan başladığımızda çok somut yol açılacaktır, insanlar ne olduklarını bileceklerdir, haklarını bileceklerdir, örgütlenebileceklerdir. Böyle düşünüyoruz.

  • TUNCA TOSKAY (İstanbul) – Bayağı açıldı, ama şimdi daha hedefe yönelik hâle getirmek için bu güzel, verimli müzakerenin, yani şimdi bizim toplumun katılımını sağlama açısından süremiz 30 Nisana kadar devam ediyor. Yani Türk-İş olarak Türkiye’nin en büyük emek kuruluşu olarak siz bu sizlerle ilgili olan hususları, eğer tabi ki, siz ihtiyaç duyarsanız daha somut olarak da yine bize intikal ettirme şansına sahipsiniz. Yani bilmiyorum, o tabii sizin takdiriniz ama ben bir tek şey söylemek istiyorum: Yani küreselleşmeye de şey yaptınız, bakın, bütün dünya ekonomilerine yavaş yavaş hiç kıyıda köşede, dışarıda kalmış bir ekonomi bırakmaksızın hâkim olmaya başlayan küreselleşme bizi bir gerçekle yüzleştiriyor. İşçi ücretinin en düşük olduğu ekonomilerle sizin ekonominizin düzeyi ne olursa olsun, işçi ücretinizin seviyesi ne olursa olsun rekabet etmeyle karşı karşıya bırakıyor. Bugün Türkiye’deki işçi şöyle veya böyle Çin işçisiyle rekabet ediyor, Malezyalı işçiyle rekabet ediyor. Bir ekonomide bu küreselleşmeye tabi ekonomik politikalarını esas aldığımız zaman sorunu kökünden çözme şansı yok.

  • Bir, çok daha geniş tabana yayılı örgütlenme, örgütler arasında iş birliği, “yalnız ücretimiz artsın, emeğin şu şu hakları teminat altına alınsın”la yetinmeyecek siyasi bir mücadeleyi de ekonomi politikalarıyla ilgili bir mücadeleyi de gündeme getirmek zorundasınız. Ben 1950’lerden bu tarafa bu işi takip ediyorum, Türkiye’de doğru dürüst son yıllarda grev olmuyor. Grev yok Türkiye’de. Hangi emek mücadelesi, fırsat… Sizi eleştirmek için söylemiyorum, genel çerçeve bu. Yani siz küreselleşmeye tabi ekonomi politikalarını Türkiye’de uyguladığınız zaman ne yapacaksanız yapacaksınız emeğin millî gelirden aldığı payı düşüreceksiniz, ücreti düşüreceksiniz. Buna emeğin haklarını da geniş anlamda savunmak için siyasi olarak da karşı çıkmak gibi bir görevle karşı karşıyasınız diye düşünüyorum. Eğer haddimi aşmışsam, bağışlayın.

  • TÜRK-İŞ GENEL SEKRETERİ NACİ ÖNSAL – Estağfurullah Hocam, doğru söylüyorsunuz.. Bakın buradaki çok küçük satırlardan bir tanesi, işverenlerimiz bir ekonomik anayasa istiyor, biz de burada “Anayasamız tam istihdamı hedef alsın” diyoruz. Bu çok önemli bize göre. Birçok şeyi çözebilecek bir şey. Yani insana saygılı bir toplum, insana saygılı bir devlet, onlara önce çalışma hakkı gibi kutsal bir hakkı teslim etmelidir.

  • TUNCA TOSKAY (İstanbul) – Bir yeterli ücreti de vermek zorundasınız.

  • TÜRK-İŞ GENEL SEKRETERİ NACİ ÖNSAL – Yeterli ücreti de söylüyoruz, bütün bu düzenlemeler insan onuruna yakışmalıdır diyoruz.

  • TUNCA TOSKAY (İstanbul) – Ben mücadeleni bir başka cephesine…

  • TÜRK-İŞ GENEL SEKRETERİ NACİ ÖNSAL – Küreselleşmeden bahsederken, yani biz onu algıladık ve ona da adapte olduk, onun bir parçası hâline geldik demedim, böyle bir algı çıkmasını istemem ama onun farkındayız, dünyayı da izliyoruz.

  • TUNCA TOSKAY (İstanbul) – Yok öyle bir şey söylemediniz.

  • TÜRK-İŞ GENEL SEKRETERİ NACİ ÖNSAL – Türkiye’yi de izliyoruz, tabanımız ne söylüyor, bunu da biliyoruz. Bakın grev diyorsunuz, efendim şu soruldu, işte bu örgütlenme veya toplu iş sözleşmesinde erişimin önü. Bakın bizde örgütlülük çok düşük, yüzde 10’ların altında, ancak ne bileyim, Fransa’da da yüzde 10’ların altında. Ancak Fransa’da toplu iş sözleşmesine erişebilen işçi sayısı yüzde 90. Demek ki, aynı miktarda toplu iş sözleşmesi yapma yeteneğinde olan iki ekonominin birinde hukuki düzenlemelerle sendika üyesi olamayan işçilerin dahi sendikaların yaptığı toplu iş sözleşmesinden yararlanabileceği ortam yaratılmış. Bu o kadar açık ki, ama çok teknik konular. Dediğim gibi toplu iş sözleşmesi, grev ve lokavt kanunu, sendikalar kanunu…

  • SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Efendim, bunlarla hiç alakası yok. Bir yerde Paris Komünü var, bir yerde devletin lütfuyla verilmiş bir şey var. Şimdi onun için lütufla verilen kararnameyle geri alınmış. Paris Komünüyle alınan…

  • TUNCA TOSKAY (İstanbul) – Bana bu siyasi söylemle ilişkili, ekonomi politikaların temeliyle ilgili bir söyleme de ihtiyaç var gibi geliyor.

  • TÜRK-İŞ GENEL SEKRETERİ NACİ ÖNSAL – Çok haklısınız.

  • TUNCA TOSKAY (İstanbul) – Çok teşekkür ediyoruz.

  • TÜRK-İŞ GENEL SEKRETERİ NACİ ÖNSAL – Biz teşekkür ederiz. Gösterdiğiniz sabır için, ayırdığınız zaman için.

  • TUNCA TOSKAY (İstanbul) – Ama dediğimiz gibi 30 Nisana kadar şeyimiz devam ediyor, eğer bir şeyler iletmek isterseniz memnuniyetle bizim için de fayda ve katkı olur.

  • TÜRK-İŞ HUKUK MÜŞAVİRİ FERHAN TUNCEL – Hemen sözünüzün devamında bir soru sorayım: Komisyon çalışmasını tamamladıktan sonra ve anayasanın yazım sürecine girildikten sonra ortaya bir metin çıktığında o metin tekrar bizlere gönderilip görüş alınacak mı, öyle bir düşünceniz var mı?

    Yüklə 2,59 Mb.

    Dostları ilə paylaş:
  • 1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   37




    Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
    rəhbərliyinə müraciət

    gir | qeydiyyatdan keç
        Ana səhifə


    yükləyin