RIZA TÜRMEN (İzmir) – Evet, öyle bir şey düşünüyoruz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tartışmaya açılmasını düşünüyoruz.
TUNCA TOSKAY (İstanbul) – Tartışmaya açılması düşünülüyor ama bu çok da kesin değil, ama ilk yaklaşımımız o.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – İlk olarak bize somut katkıda bulunanlara göndereceğiz yalnız. (Gülüşmeler)
TÜRK-İŞ GENEL SEKRETERİ NACİ ÖNSAL – Ama bu bir yorum sorunu diye düşünüyorum, bağışlayın.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Yorum değil, matematik bir şey yani şurada.
TÜRK-İŞ GENEL SEKRETERİ NACİ ÖNSAL – Takdir sizin tabii.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Efendim, çok sağ olun.
TÜRK-İŞ GENEL SEKRETERİ NACİ ÖNSAL – Efendim, çok teşekkür ederiz, saygılar.
Kapanma Saati: 12.24
İKİNCİ OTURUM
16 Ocak 2012 Pazartesi
Açılma Saati: 14.11
-----0-----
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hoş geldiniz.
Biz, sizi dinleyelim o zaman.
DEMOKRATİK SENDİKALAR KONFEDERASYONU TEMSİLCİSİ HAYATİ OYANIK – Efendim, ismim Doktor Hayati Oyanık, Ziraat Mühendisiyim, Demokratik Sendikalar Konfederasyonu Genel Teşkilat Sekreteriyim. Burada konfederasyonumuzun yeni anayasa teklifini sunmak üzere bulunmaktayım. Hepinize saygılar sunuyorum.
1982 Anayasası’nı hangi şartlarda kabul edildiğini hepimiz biliyoruz. Onun için bu süreci tek tek anlatmayacağım. Yürürlüğe girdiği tarihten günümüze kadar 82 Anayasası’nda birçok kez farklı tarihlerde farklı düzenlemeler yapılmasına rağmen özlenen, beklenen ve olması gereken anayasaya hâlâ ulaşılabilmiş değildir çünkü böyle bir anayasaya ancak eskiyen ve ihtiyaçlara cevap vermeyen ve toplum nezdinde tam olarak karşılık bulamayan bir anayasaya yamalar yaparak değil, sil baştan sivil ve yepyeni bir anayasa yapılarak ulaşılabilir. Bu nedenledir ki yeni anayasa oluşum sürecinde de halkın aktif katılımının sağlanabilmesi için azami gayret gösterilmelidir. Bu da ancak toplumun her kesiminin, mevcut tüm siyasi parti, sivil toplum kuruluşu ve derneklerin görüş ve fikirlerinin dikkate alındığı ve en sonunda da halk oylamasına sunulup halkın büyük bir çoğunluğu tarafından da kabul görecek bir anayasa ile mümkün olacaktır. Bu süreç başından sonuna kadar şeffaf bir şekilde yürütülmeli ve tüm gelişmeler halkla paylaşılmalıdır. Görüş alışverişinden kaçınılmamalı, tartışma ve eleştiriden çekinilmeden ülkemiz ve yurttaşlarımız için en iyi, en güzel ve en hayırlı anayasanın oluşturulması için azami gayret sarf edilmelidir. Böylece toplumsal mutabakat sağlanacak ve “Devlet halk için vardır." anlayışına uygun, halkla barışık, özlenen, olması gereken, tam demokrat bir anayasaya kavuşulacaktır.
Bu bağlamda, Demokratik Sendikalar Konfederasyonu olarak, yapılacak olan yeni anayasanın şu özellikleri taşımasını istiyoruz:
Tüm canlıların yaşam hakkına, insan haklarına ve dünyaya saygılı,
Kimsenin etnik kimliği, dili, cinsiyeti, inancı, siyasi görüşü, yaşı, engellilik ya da medeni hali nedeniyle ayrımcılık görmeyeceği,
Barış içinde demokratik yaşamı güvence altına alan,
Temel Hak ve Özgürlüklerin genişletildiği ve tam manasıyla korunduğu,
Özgürlüğün kural, yasaklamanın istisna olduğu,
Bütün vatandaşlarını kucaklayıcı ve sosyal adaleti uygulayıcı,
Ayrımcılığı yasaklayan, farklılıklar arasındaki mevcut eşitsizlikleri gidermek için pozitif ayrımcılığı zorunlu gören,
Çağın gereklerine cevap verebilen,
Vesayete son veren,
Milli ve manevi değerlere önem veren, saygı duyan, koruyan ve yaşatan,
Bütün vatandaşları kucaklayıcı, ırkçılıktan çok yurttaşlık ilkesini ön plana çıkaran, anayasal vatandaşlığı temel alan,
Parlamenter sistemi demokratikleştirici ve güçlendirici hükümler içeren,
Kuvvetler ayrılığı denilen yasama, yürütme ve yargının her birinin kendi içerisinde daha kuvvetli ve birbirinden daha bağımsız hâle geldiği,
Eğitime önem veren, zorunlu temel eğitim süresinin seçmeli ve kademeli olmak şartıyla artırıldığı, eğitim önündeki sıkıntıların çözümünü de beraberinde barındıran, her vatandaşın temel eğitimi alması konusunda alınacak tedbir ve önlemlerin artırıldığı, araştırma ve geliştirme prensibini ön planda tutan,
İnsan sağlığına önem veren ve insan sağlığı konusunda gerekli her türlü tedbiri alan,
Çevre kavramını benimseten ve çevreyi korumayı özendiren,
Ülkenin tabii kaynaklarını koruyacak ve gelecek nesillere de bırakacak sürdürülebilirlik ilkesini benimseyen,
İnsanı mutlu eden, Avrupa'ya karşı başımızı dik tutacak, üçüncü sınıf ülkelere örnek,
Genel kuralların belirlendiği, kavram kargaşasına yol açmayan, anlaşılabilir ve sade bir dilde oluşturulmuş, orta uzunlukta ve ilk maddelerinde önce devlete değil insana ilişkin hükümlere yer veren,
Toplumsal mutabakat sonucunda hazırlanan ve meclisteki kabul oyu oranına bakılmaksızın halkoyuna sunularak halkın da kabul görmesini sağlayan bir anayasa olmalıdır.
Bu bölümde de yeni anayasamızda temel hak ve özgürlükler, siyasi haklar ve ödevler, çalışma ve sosyal hayat, yasama, yürütme ve yargı ile ilgili olarak mutlaka bulunması gerektiğini düşündüğümüz hususlara yer vereceğiz.
Temel Hak ve Özgürlükler Hakkında
Din emniyeti: Kişinin istediği dini seçme, hayatında tatbik edebilme, o dinin gereklerini yapabilme serbestisi olmalıdır. Dini eğitim yaşı sınırlandırılmamalıdır. Devlet kontrolündeki dini eğitim daha sıhhatli olacağından devlet dini eğitim konusunda daha aktif hâle getirilmelidir.
Can emniyeti: Yaşama hakkı güvence altına alınmalıdır.
Mal emniyeti: Mülkiyet hakkı korunmalıdır. Mükelleflerin kendi münhasır durumlarına uygun yükümlülüklerin getirilmesi gerekir. Aşırı fakirlik ve aşırı zenginliğin önüne geçilmelidir.
Nesil emniyeti: Gençlerimize dini ve ahlaki eğitim tam manasıyla verilmelidir. Temel eğitimi alan öğrencilerimizin ilgi ve yetenekleriyle ilgili alanları seçmesine imkân verilmeli ve üniversite sınav sistemi değiştirilmelidir. Üniversiteler, öğrencileri daha iyi yetiştirecek duruma getirilmelidir. Gençlerimiz, kendi çağımıza göre değil, onların yaşayacakları çağa göre yetiştirilmelidir. Gençlerimize tarih bilinci yerleştirilmeli, tarihten ders çıkarmalarını sağlayacak eğitim gereğince verilmelidir.
Akıl emniyeti: Kişilerin içki, uyuşturucu, zina ve bunun gibi zararlı alışkanlık ve ahlaksızlıklardan uzak kalabilecekleri düzenlemeler yapılmalı, ahlaksız yayınlar kontrol altına alınmalı ve sınırlandırılmalıdır.
Namus emniyeti: Soy bağının sağlamlaştırılması, zinanın yeniden suç olarak düzenlenmesi gerekmektedir.
Aile kurumu: Aileyi koruyucu ve destekleyici koşullar oluşturulmalıdır.
Evlenme akdi: Herkese kendi dini inancına göre nikah kıyma hakkı verilmelidir.
Eğitim ve öğretimdeki yasaklar: Başta başörtü sorunu olmak üzere kılık ve kıyafet yasakları ile ilgili sıkıntılar çözülmeli, dış görünüşten ziyade fikir ve beyine önem verilmelidir.
Laiklik kavramı: Laiklik, tanımı yeniden yapılmak suretiyle, insanların değil devletin laik olabileceği, laikliğin kişinin dininin gereklerini yapmasına engel teşkil etmeyeceği anlayışının oluşmasını sağlayacak şekilde düzenlenmek yapılmalıdır.
İnkılap kanunları: Fiilen uygulama imkânı kalmayan, kişi özgürlüklerini engelleyen, güncelliği kalmamış, kılık kıyafet, şapka ve bunun gibi inkılap kanunları yeni anayasaya konulmamalıdır.
Çalışma ve Sosyal Haklara İlişkin
Memurlara toplu sözleşme yapma hakkı: Anayasaya getirilen memurlar için toplu sözleşme hakkı göstermelik olmamalı, güçlendirilmelidir. Devlet ile memurlar toplu sözleşme görüşmelerinde eşit şartlara sahip olmalı, toplu sözleşme etkinleştirilmelidir.
Memurlara grev hakkı: Toplu sözleşmelerde memurun pazarlık gücünün olabilmesi için tıpkı işçilerde olduğu gibi memurlara da grev hakkı getirilmelidir. Aksi takdirde toplu sözleşme hakkı tek başına bir anlam ifade etmeyecektir.
Memurlar hakkında ceza kovuşturması: Memurlar hakkında cezai soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi, kanunca gösterilen idari mercinin iznine bağlı olmaya devam etmeli, izne gerek olmayan istisnalar daraltılarak tek tek sayılmalıdır.
Memura rücu ve mesleki sorumluluk ve risk sigortası: Memurların görevleri nedeniyle meydana gelebilecek maddi zararlar teminat altına alınmalı, her bir memur adına "Mesleki sorumluluk ve risk" adı altında sigorta yapılmalı, böylece memurlar kendini güvende hissedebilmeli, rahat ve huzur içinde çalışabilmelidir.
Sendika kurma hakkı: Sendika kurma hakkı korunmalı ve güçlendirilmelidir.
Savunma hakkı: Savunma hakkı verilmeden memurlara disiplin cezası verilemeyeceği hükmü korunmalı ve savunma hakkı göstermelik olmamalıdır. Kişinin savunmasının alınmasıyla yetinilmemeli, söz konusu savunma tam manasıyla değerlendirilmelidir.
Sendika kesintisi: Sendikaların daha etkin ve faydalı çalışabilmeleri için sendika kesintileri artırılmalı, aynı anda birden fazla sendikaya üye olabilmenin önü açılmalıdır.
Eşit işe eşit ücret: Farklı kurumlarda aynı işi yapan kamu görevlileri arasındaki ücret eşitsizliği giderilerek ücret konusunda adil düzenlemeler getirilmeli.
Asgari ücret: Asgari ücreti artıracak tedbirlere başvurulmalıdır. Asgari ücretin hazırlanmasında gerçek yoksulluk sınırı göz önüne alınmalıdır.
Siyasi Haklar ve Ödevler
Yurt dışındaki seçmenler: Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sadece gümrük kapılarında değil yaşadıkları yerlerde oy kullanabilmeleri sağlanmalıdır.
Er, erbaş ve hükümlü seçmenler: Er, erbaş ve hükümlülere oy verme hakkı getirilmeli, ülkemizde yaşayan ve vatandaşlık bağı olan kişilerin ülke yönetiminde söz sahibi olmaları gerekir.
Seçim barajı: Seçim barajı ülke istikrarı bozulmayacak şekilde azaltılmalı, Meclisin daha verimli ve faydalı çalışabilmesi için farklı düşüncelere sahip insanlar Meclise vekil gönderebilmelidir.
Siyasi partilere hazine yardımı: Hazine yardımı konusunda devlet adil olmalı, aldığı oy oranına bakılmaksızın her partiye yardımda bulunulmalı, eğer adil olunmayacaksa yardım tamamen kaldırılmalıdır.
Seçim sistemi: Genel ve yerel seçimde aday olacak kişilerin parti başkanlarından ziyade doğrudan halk veya parti üyelerince doğrudan seçilebilmesinin yolu açılmalıdır. Siyasi partilerin içindeki demokrasi daha iyi işletilmelidir.
Memurların milletvekilliği adaylığı: Herhangi bir ayrım yapılmadan milletvekili adayı olan memurlar adaylık sona erdikten sonra aynı görevlerine aynı şartlarda geri dönebilmelidir.
Sivil toplum kuruluşlarının siyasi görüş bildirmeleri: Sivil toplum kuruluşları, gerekli gördükleri zamanlarda siyasi görüş bildirebilmeli, siyasi konularda beyanat verebilmelidir.
Yasama
Milletvekili dokunulmazlığı: Kürsü dokunulmazlığı dışında milletvekilliği dokunulmazlığı kaldırılmalıdır. Milletvekilleri hakkında verilen tüm mahkeme kararları uygulanmalıdır.
Milletvekilliğinin düşürülmesi: Milletvekillerinin yemin etme şartı aranmadan devamsızlıkları hâlindeki yaptırımlar uygulanılabilir hâle gelmeli, sınırlar net bir şekilde belirlenerek milletvekillerinin verimliliği artırılmalıdır.
Meclis grup yeter sayısı: Mecliste grup kurabilmek için gerekli olan 20 milletvekili sayısı bir miktar daha azaltılabilir.
Seçim sistemi: Seçim sistemi yeniden düzenlenmeli tam manada temsilde adaletin uygulanabilmesi için düzenlemeler yapılmalıdır.
Halkın kanun teklifi sunabilmesi: Seçimler dışında yasamaya katkı sağlayamayan seçmenlere kanun teklifi getirebilme yetkisi verilmelidir.
Halkın mevcut yasaları yürürlükten kaldırabilmesi: Yine halkın belli konularda vereceği oylarla kanunlar yürürlükten kaldırılabilmelidir.
Meclis İç Tüzüğü değiştirilebilmelidir.
Anayasa mahkemesine iptal davası açılabilmesi: Kanunların Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla ülke içi yargı yollarının tüketilmesi beklenilmeden kişilerin doğrudan Anayasa Mahkemesine iptal davası açılabilmesinin önü açılmalıdır.
Referandumun daha etkin ve işlevsel hale getirilmesi: Referandum daha işlevli bir mekanizma hâline getirilerek halkın fikrine daha sıklıkla başvurulabilmelidir. Teknolojinin beraberinde getirdiği yeniliklerden azami şekilde yararlanılmalı ve referandumun maddi külfeti azaltılmalı, işleyiş ve uygulamasındaki zorluklar bertaraf edilmelidir.
Milletvekilliği andı: Milletvekilleri görevlerine başlayabilmek için yapacağı ant içme durumunda bağlı bulunduğu veya kendini ait hissettiği dini inanç değerlerine göre ifadeleri metinde bulundurulmalıdır.
Yargı
Çift başlı hukuk sistemi: Çift başlı hukuk sistemine son verilmelidir. Askerî Yüksek İdare Mahkemesi kaldırılarak Danıştaya devredilmelidir. Askerî Yargıtay da Yargıtaya devredilmelidir.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Başkanı Adalet Bakanı olmaktan çıkarılmalı, böylece yürütmenin yargıya etkisi önlenmelidir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu birbirinden ayrılmalı ve Hâkimler Yüksek Kurulu ve Savcılar Yüksek Kurulu olarak iki ayrı kurul oluşturulmalıdır.
Hâkimlik ve savcılık mesleği: Hâkimlik ve savcılık görevi, yapısı itibariyle iki farklı görev olduğu için birbirinden bağımsız hâle getirilmelidir.
Savunma mekanizması: Savunma mekanizmasının ayağı olan ve adaletin ortaya çıkmasına yardımcı olan, aynı zamanda kamu görevi üstlenen avukatlık mesleği güçlendirilmeli ve itibarı artırılmalıdır.
İdari ve adli kolluk ayrımı: Karışıklığa sebebiyet vermemek ve çalışmanın verimliliği bakımından kolluk görevi idari ve adli kolluk olmak üzere ikiye ayrılmalıdır. Böylece amir-memur ilişkileri daha düzenli hâle gelebilecek, her kolluk kendi uzmanlaştığı alanda faaliyet gösterebilecektir. Kırsal kesimler jandarmadan alınmalıdır.
Yargı yükü hafifletilmeli: Yargının yükünü hafifletebilecek, davaların hızlı ve pratik bir şekilde sonuçlanmasını sağlayacak hükümlere ve tedbirlere yer verilmelidir.
Adalet Bakanlığı personel sayısı: Adalet Bakanlığı personel sayısı ile hâkim ve savcı kadro sayıları artırılıp yargının daha hızlı adalet tesis etmesi sağlanmalıdır.
Tutukluluk: Tutukluluğa ilişkin hakkaniyete uygun düzenlemeler yapılmalı, sadece bir tedbir olan tutukluluğun şartları daraltılmalı ve süreleri kısaltılmalıdır.
Anayasa Mahkemesi ve HSYK üyeliği: Anayasa Mahkemesinin ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna üye olabilmenin şartları yeniden gözden geçirilerek bu kurumların yasama ve yürütme erkinden tamamen bağımsızlaştırılması gerekmektedir.
Yürütme
Cumhurbaşkanlığı seçimi: Cumhurbaşkanlığı seçimine aday gösterebilmenin şartları kolaylaştırılmalıdır.
YÖK üyeleri ile üniversite rektörlerinin seçimi: YÖK üyeleri ile üniversite rektörlerinin seçimi Cumhurbaşkanının takdir hakkı sınırlandırılarak daha demokratik hâle getirilmelidir.
Cumhurbaşkanının atama yetkisi sınırlandırılmalıdır: Cumhurbaşkanının Anayasa Mahkemesi üyelerini, Danıştay üyelerinin dörtte 1’ini, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı vekilini, Askerî Yargıtay üyelerini, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyelerini, Hâkimler Yüksek Kurulu üyelerini seçme görevi kaldırılmalı veya kısıtlanmalıdır.
Cumhurbaşkanının sorumsuzluğu: Cumhurbaşkanının sorumsuzluğu ilkesi sınırlandırılmalı, belli konularda sorumluluk getirilmelidir.
Cumhurbaşkanının kararları yargı denetimine açılmalıdır: Cumhurbaşkanının tek başına verdiği kararlar ile belli başlı bazı kararları yargı denetimine tabi olmalıdır.
Anayasayı değiştirmek için gerekli olan milletvekili sayısı: Anayasayı değiştirmek için gerekli olan milletvekili sayısı makul biçimde azaltılabilir.
Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluşu: Diyanet İşleri Başkanlığı etkinleştirilmelidir, kendi içerisinde özerk bir yapıya kavuşturulmalı, başkanı ve başkan yardımcıları kurum içi yapılabilecek seçimle göreve gelebilmelidir.
Din kültürü ve ahlak bilgisi: Din kültürü ve ahlak bilgisi dersi yerine din dersi ve ahlak bilgisi dersi konulmalı, ilk ve ortaöğretimlerde zorunlu ders olmaya devam etmelidir. Bu dersin müfredatı konusunda din ve vicdan hürriyetine paralel olarak düzenlemeler yapılmalı, bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığından ve din adamlarından faydalanılmalıdır.
Yerel yönetimler: Yerel yönetimlerin gücü ve yetkisi artırılmalıdır. Halkın seçim zamanı gelmeden yerel yönetim hakkında kararlar verebilmesinin önü açılmalıdır.
İl genel meclisi ve belediye meclisi: Yerel yönetimlerdeki il genel meclisi ve belediye meclisi ayrımı kaldırılarak tek bir yönetim biçimi belirlenmeli ve bu yönetimin işlevselliği artırılmalıdır. Böylece yerel sıkıntılara yerel yönetim tarafından hızlı ve etkin şekilde çözüm bulunabilecektir.
Genelkurmay Başkanlığının yapısı: Genelkurmay Başkanlığının özerklik barındıran yapısı yeniden düzenlenerek Genelkurmay Başkanlığı doğrudan Millî Savunma Bakanlığına bağlanmalıdır.
Teşekkür ediyorum beni dinlediğiniz için. Umarım, heyecanımızı mazur görürsünüz. İlk defa sizler gibi değerli vekillerimize sunum yapıyoruz.
Teşekkür ederiz, sağ olun.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Biz çok teşekkür ederiz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Hayati Bey, teşekkür ediyorum geldiğiniz için,
teşekkür ediyorum geldiğiniz için, sunumunuz için. Yalnız o kadar hızlı bir şekilde anlattınız ki, tabii, anlatmadaki sistematikle bize dağıttığınız metindeki sistematik de biraz farklı.
DEMOKRATİK SENDİKALAR KONFEDERASYONU TEMSİLCİSİ HAYATİ OYANIK – Şimdi, Meclise sunduğumuz Konfederasyonun metni, size dağıttığımız metin. Sunumu ben sizlere şey yapmadım, isterseniz onu da sizlere dağıtabiliriz.
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – İçerik olarak benim görebildiğim kadarıyla fark yok.
DEMOKRATİK SENDİKALAR KONFEDERASYONU TEMSİLCİSİ HAYATİ OYANIK – Doğru efendim.
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – Sadece sistematik olarak farklı; onun için takip etmekte zorluk çektim ben. Siz de böyle maşallah makineli tüfek gibi nefes almadan anlattınız.
DEMOKRATİK SENDİKALAR KONFEDERASYONU TEMSİLCİSİ HAYATİ OYANIK – Yani belki sunumu dağıtsak daha isabetli olurdu. O konuda onu düşünemedik efendim, kusurumuza bakmayın.
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – Takip edemedim ama olsun, bulabildim buradan. Doğrusu, ben çalışmanızı güzel buldum. Hani bir kısmı bunların kanunla düzenlenebilecek hususlar olsa da içinde bir kısmı. Fakat, gerçekten bazı orijinal, şimdiye kadar dile getirilmeyen hususları da içeriyor. Ancak yani hem sunumunuzda olduğu gibi hem de metinde de biraz sistematik, mevcudu anlamayı biraz zorlaştırıyor. Yani bunu daha iyi bir sistematikle aslında ortaya koyabilseniz -şahsi şeyimi söylüyorum, kusura bakmayın- daha iyi olabilir, daha istifade edilir hâle gelebilir diye düşünüyorum.
DEMOKRATİK SENDİKALAR KONFEDERASYONU TEMSİLCİSİ HAYATİ OYANIK – O şeyi bilmiyorum telafi edebilir miyiz? Şeyde var, isterseniz ben arkadaşlara sunum metnini efendim vereyim.
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – Gerek yok herhâlde. Yani içerik olarak bir fark yoksa elimizdekinden…
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – Askerî yargıyı sadece idari ve ceza yargısını kaldırıp, Danıştayın olmasını. Dolayısıyla çift başlılık devam ediyor o zaman.
DEMOKRATİK SENDİKALAR KONFEDERASYONU TEMSİLCİSİ HAYATİ OYANIK – Sadece askerî yönünü düşünerek öyle bir…
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – Bu referandumla ilgili olarak “Teknolojik gelişmelerden yararlanıp, referanduma katkısı artırılmalı.” diyorsunuz. Yani şey dışında, normal bizim bu oy kullanma dışında bir sistem mi öneriyorsunuz?
DEMOKRATİK SENDİKALAR KONFEDERASYONU TEMSİLCİSİ HAYATİ OYANIK – Şimdi efendim “Teknolojik gelişmeler” derken buradaki kastımız; insanların malumunuz internet çağındayız, bu kanalla bu oylarını kullanabilmelerini biz şey yapıyoruz. Yani bu referandum insanlarımıza çok şey kazandırdı. Hiçbir şey vermediyse, insanların kendine olan güvenini artırdı. “Ben adam yerine sayılıyorum. Ben de varım. Benim de fikrim soruluyor.” fikri insanlara değerli olduğunu hissettirdi. Bu yüzden biz bu referandum; yani Meclisimizden geçse, bu, yüksek bir oyla da geçse dahi halkımızın oylarına sunulmasını arzu ediyoruz efendim.
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – Bir de barajla ilgili kaldırmayı önermiyorsunuz…
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – Bir şey var mı aklınızda?
DEMOKRATİK SENDİKALAR KONFEDERASYONU TEMSİLCİSİ HAYATİ OYANIK – Şimdi efendim, yüzde 5 gibi bir şeyi düşünüyoruz biz bütün farklı fikirlerin Mecliste temsil edilmesi adına efendim. Ama onu şey olarak, tabii makul bir şey olarak, oran olarak şey yaptık efendim.
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – Peki, ben teşekkür ediyorum.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Efendim, biz de teşekkür ediyoruz; güzel bir hazırlık, ilgi çekici noktalar var. Mutlaka bizim çalışmalarımıza değerli bir katkı olacak. O bakımdan da tekrar teşekkür ediyorum.
Ben bir tek şeyi sormak istiyorum size: “Anayasa Mahkemesinin ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna üye olabilmenin şartları yeniden gözden geçirilerek, bu kurumların yasama ve yürütme etkisinden tamamen bağımsızlaştırılması gerekmektedir; aksi hâlde her gelen iktidarın bunun üzerine etkili olabileceğini.” söylüyorsunuz. Bu tespit son derece doğru ve de Türkiye’deki gerçekler dikkate alındığında. Sizin kafanızda bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu veya hâkimlerle savcıların da ayrılarak iki ayrı, arkadan da Anayasa Mahkemesinin teşekkülündeki seçim yöntemi ne olabilmeli ki, bu söylediğiniz şeyi gerçekleştirebilelim? Sizlerden gelecek bu konudaki fikirlere de bizim ihtiyacımız var.
DEMOKRATİK SENDİKALAR KONFEDERASYONU TEMSİLCİSİ HAYATİ OYANIK – Efendim, biz prensip olarak Diyanet İşleri Başkanlığı için de aynı şeyi söyledik kurumun kendi içinden bu seçimleri yapması. Bütün üyelerin, kurumdaki bu işe katkı verebilecek bütün Sayıştay mesela seçimi, Sayıştay üyelerinin katkısıyla. Meclisin değil de kurumun kendi içinden seçerek bu seçimi yapmasını öneriyoruz efendim.
TUNCA TOSKAY (Devamla) – Peki teşekkür ediyorum.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ben de sunuşunuzdaki bazı kavramlara biraz daha açıklık getirilmesi için sormak istiyorum bu amaçla.
Şimdi diyorsunuz ki “Evlenme akdinin herkesin kendi dinî inancına göre resmî din görevlisi huzurunda yapılması.” Yani o zaman medeni nikâh olmayacak mı?
DEMOKRATİK SENDİKALAR KONFEDERASYONU TEMSİLCİSİ HAYATİ OYANIK – Hayır efendim, o da olacak, o da olacak efendim. Yani neticede bizim arzu ettiğimiz, nasıl… Resmî Nikâh tabii ki olacak. Onun suistimalleri çok, onun önüne geçemeyiz o zaman. Ama aynı zamanda dinî nikâhın da aynı şekilde resmî olarak yapılması. Yani dinî nikâhın da yapılması, resmî nikâhın da yapılması.
RIZA TÜRMEN (Devamla) – Yani arasındaki ilişki ne olacak; yani medeni nikâhla dinî nikâhın? Yani dinî nikâh zorunlu mu olacak mesela? Yoksa dinî nikâh önce mi yapılacak?
DEMOKRATİK SENDİKALAR KONFEDERASYONU TEMSİLCİSİ HAYATİ OYANIK – Biz dinî nikâhın zorunlu olmasını arzu ediyoruz, evet.
RIZA TÜRMEN (Devamla) – Zorunlu olması.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Kendi dinî inancına göre.
DEMOKRATİK SENDİKALAR KONFEDERASYONU TEMSİLCİSİ HAYATİ OYANIK – Evet, kendi dinî, inandığı inanç yönünde efendim. Bu Hristiyan olabilir, Musevi olabilir.
RIZA TÜRMEN (Devamla) – Yani dinî nikâh yapmasa, sadece medeni nikâh yaparsa o zaman bu evlenme geçersiz mi?
DEMOKRATİK SENDİKALAR KONFEDERASYONU TEMSİLCİSİ HAYATİ OYANIK – Evlenme akdi geçersiz diye bir şey yok efendim. Yani hayır, öyle şey mi olur? Ama biz onun da olmasını arzu ediyoruz; yani evliliği tamamlayan, bütünleyen bir unsur olarak.
RIZA TÜRMEN (Devamla) – Yani medeni nikâh yaptıktan sonra tabii ki, dinî nikâh da yaptırabilir.
DEMOKRATİK SENDİKALAR KONFEDERASYONU TEMSİLCİSİ HAYATİ OYANIK – Tabii, ama bu şu anda biliyorsunuz, yani kişilerin inisiyatifine bağlı.
RIZA TÜRMEN (Devamla) – Sizin getirdiğiniz değişiklik ne burada?
DEMOKRATİK SENDİKALAR KONFEDERASYONU TEMSİLCİSİ HAYATİ OYANIK – Biz bunun nasıl resmî… Yani halk önünde bunu yapması resmiyettir. Yani nedir? İlan yapıyor. Ama günümüzde mesela evde yapılıyor, şurada… Bunun, nasıl resmî nikâh halkın önünde yapılıyorsa bunun da o şekilde yapılmasını biz şey yapıyoruz.
RIZA TÜRMEN (Devamla) – Ama evliliğin temel şartı mı olacak yani o zaman dinî nikâh? Evlilik akdinin temel unsuru mu?
DEMOKRATİK SENDİKALAR KONFEDERASYONU TEMSİLCİSİ HAYATİ OYANIK – Temel unsuru değil, tamamlanması adına. Belki resmî nikâhı tamamlayan bir unsur olarak görüyoruz efendim.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Anayasal bir konu değil tabii.
DEMOKRATİK SENDİKALAR KONFEDERASYONU TEMSİLCİSİ HAYATİ OYANIK – Değil tabii.
RIZA TÜRMEN (Devamla) – Ama anayasa teklifi bu.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ama şu: Tabii burada anayasa ile değil de birçok konu kanunla düzenlenebilecek bir konu aslında.
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – Tabii, onun açıklığa kavuşturulması lazım. Sizin burada yazılanla söyledikleriniz farklı mı? Yani şunu mu anlamalıyız? Bir medeni nikâh olacak ve bir de onunla beraber ikinci bir nikâh. Ama şimdi bu, hani isteğe bırakılan bir şey. Bu da zorunlu bir hâle mi gelecek? Yoksa nikâh akdi Avrupa’nın birçok ülkesinde de var; yani istenirse belediye görevlisi, yerel yönetim görevlisinin yetkili kıldığı kişi tarafından nikâh akdi yapılabiliyor veya bir dinî görevli tarafından da yapılabiliyor; yani kilisede nikâh yapılabiliyor. Bunların tabii hepsi neticede nüfusta kayda geçiriliyor.
Burada iki nikâh değil de yani bir medeni nikâh, bir dinî nikâh. Kıyılacak nikâhın farklı kişiler tarafından da yani sadece belediye görevlisi tarafından değil de kıyılması, kayda geçirilmesi; bunu mu kastediyorsunuz yoksa iki farklı nikâh mı?
DEMOKRATİK SENDİKALAR KONFEDERASYONU TEMSİLCİSİ HAYATİ OYANIK – Hayır hayır iki farklı nikâh değil. O dediğiniz gibi din görevlilerinin de bu nikâhı yapabilmesi. Neticede Avrupa’da dediğiniz gibi bu uygulamayı yapan ülkeler var yani.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Peki, bir de şeyi sormak istiyorum: “Laiklik kavramı olması gerektiği gibi yeniden tanımlanmalıdır.” Yani sizin tanımınız ne? Olması gereken nedir laiklikte?
DEMOKRATİK SENDİKALAR KONFEDERASYONU TEMSİLCİSİ HAYATİ OYANIK – Şimdi, laiklik tanımından bizim dilimiz çok çekti efendim. Yani daha doğrusu, insanlarımız çok çekti. Biz laikliğin tam bir tanımının yapılarak, yani laikliğin burada din karşıtı bir söylem olmadığını şey yapıyoruz.
Evet, laiklik, bizim Anayasa’mızın temel unsurlarından birisi ama bu, günümüzde insanlarımıza, devamlı karşısına bir din karşıtlığı olarak çıktı. Başörtüsü meselesinde, diğer meselelerde bunun bir rayına oturmasını, bunun insanlarımızın yorumlarına bırakılmamasını istiyoruz. Net bir ifadeyle bunun ifade edilmesini istiyoruz.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani nedir o? Nasıl bir ifade düşünüyorsunuz siz? Yani anayasada nasıl bir ifade kullanılmalı bunun için?
DEMOKRATİK SENDİKALAR KONFEDERASYONU TEMSİLCİSİ HAYATİ OYANIK – Şimdi efendim, bu tabii, üzerinde düşünülmesi gereken bir şey. Yani şimdi, laiklik kavramını biz…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Benim anladığım, tanımlanmasını istiyorsunuz. Anayasada bir tanım verilmesini istiyorsunuz.
DEMOKRATİK SENDİKALAR KONFEDERASYONU TEMSİLCİSİ HAYATİ OYANIK – Şimdi, din ve devlet işleri birbirinden ayrılmalı; tamam biz ona saygı duyuyoruz. Ama dinî işlerinde de insanlar mağdur edilmemeli. Bunu tanım olarak nasıl? Tabii, görüşler, farklı görüşleri siz alıyorsunuz. Bunlar uygun bir şeye getirilebilir. Ama burada biz, inancı olan, inandığı gibi yaşayan insanların mağdur edilmemesi adına onun net bir tanımının olmasını istiyoruz. Yani şu şekilde olsun diye bir şey ifade etmedik orada efendim.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bir de efendim şeyi sormak istiyordum: “Cumhurbaşkanının bazı kararları yargı denetimine tabi olmalıdır.” diyorsunuz. Hangi kararları tabi olmalıdır yargı denetimine? Hangisi kapalı, hangisi açık olmalıdır yargı denetimine?
DEMOKRATİK SENDİKALAR KONFEDERASYONU TEMSİLCİSİ HAYATİ OYANIK – Şimdi, Cumhurbaşkanımızın biz prensip olarak yetkilerinin çok sınırsız olduğunu düşünüyoruz efendim. Yani bu cumhurbaşkanının kararlarının bazı noktalarda sınırlandırılması, tek başına verdiği kararlar konusunda sınırlandırılmasını istiyoruz; talebimiz o efendim.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tek başına verdiği kararlarda sorumlu olması.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Peki efendim, çok teşekkür ederiz, çok sağ olun.
Geldiğiniz için teşekkür ederiz.
DEMOKRATİK SENDİKALAR KONFEDERASYONU TEMSİLCİSİ HAYATİ OYANIK – Ben teşekkür ederim. Çok memnun oldum efendim. Hepinize saygılar sunuyorum. Kusurlarımızı bağışlayın lütfen.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Estağfurullah.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Efendim, hoş geldiniz. Biz Uzlaşı Komisyonunun ikinci Alt Komisyonu olarak sendikaların, meslek kuruluşlarının görüşlerini alıyoruz, onları dinliyoruz. Sizi de bu çerçevede davet ettik. Geldiğiniz için çok teşekkür ederiz.
Görüşleriniz bizim için önemli, değerli. Bunlar, bütün bu görüşler toplanacak, bir analizi yapılacak, bir kâğıda dökülecek ve o temelde bir anayasa yapmaya çalışacağız. Bütün toplum katmanlarının katıldığı, herkesin kendi görüşünü ifade ettiği böyle geniş katılımlı bir anayasa yapmaya çalışıyoruz. O bakımdan sizin katkınız bizim için çok değerli olacak.
Buyurun sizi dinliyoruz.
MEMUR SENDİKALARI KONFEDERASYONU (MEMURSEN) GENEL BAŞKANI AHMET GÜNDOĞDU –Teşekkür ediyorum.
Davet ettiğiniz için teşekkür ediyoruz. Ben MEMURSEN Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, Günay Kaya Bey Genel Sekreterimiz, Hüseyin Rahmi Bey Avukatımız, Şahin Ali Bey de danışmanımız.
İnşallah bu emekleriniz boşa gitmez. Ülkemizin hak ettiği bir anayasaya millet olarak kavuşuruz.
Biz öteden beri yeni anayasayı önemseyen bir örgütüz. 1921 Anayasası’nda, 24 Anayasası’nda var olan milletin, 60 darbesiyle ve 61 Anayasası’yla bilinçli olarak gündem dışında bırakıldığını düşünüyoruz. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün önceki anayasalarda var olan “Hâkimiyet bilakayduşart milletindir.” sözü “Bu, Meclis eliyle yürütülür.” denmişken 61 ve 82 anayasalarında “Bu, belli kurullar eliyle yürütülür.”e döndürülerek, belli kurullar eliyle millete, Meclise güvenmeden, seçilmişlerin arkasında stepneler oluşturularak bir güvensizlik sistemine dönmüş olmanın üzüntüsünü yaşıyoruz.
Bu anlayışımızı öteden beri “Vesayeti deşifre etmek olarak” kısaca tanımladığımız sendikacılığımızın bütün boyutlarını, kurulduğumuz 92’de ilk sendikamız Eğitim-Bir-Sen, 95’te MEMURSEN’in kurulduğu günden beri rahmetli Genel Başkanımız Akif İnan’ın o günkü beyanatları da dâhil bugünküyle yönü aynı içeriği değişik olsa da.
Referanduma da yüzde 30, yüzde 40 da olsa devletin milletinden, milletin devletine geçiş fırsatı olarak baktık ve “Toplu sözleşmeye de toplumsal sözleşmeye de evet” sloganıyla hazırlandık. Toplu sözleşmeye evet dedik.
Türkiye’nin örgütlenme hakkının 2001 Yasası’yla verilmiş olmasına rağmen, toplu pazarlık hakkının olmaması, grev hakkının olmaması Batı ile kıyasladığımızda grev hakkı yüzde 53, yüzde 54 ülkelerde var ama toplu pazarlık hakkı Avrupa ülkelerinin en az yüzde 85’inde varken bize sadece topluca görüşme reva görüldü.
Çalışma hayatı boyutuyla memura uyarı ve kınama cezasının yargıya açılması, toplu sözleşme hakkı bizim için önemliydi. Türkiye boyutuyla da milletin biraz daha özne olabileceği “Yetmez ama evet” işte bu yeterli değil ama bu bir başlangıç olabilir diye hazırlandığımız bir paketti.
12 Haziran Seçimleri öncesinde MEMURSEN olarak çok umutlandık. Referandumda elbette kendi görüşü olarak siyasi partilerimizin bir kısmının boykot, bir kısmının hayır kampanyası yapmasına rağmen 12 Haziranda tamamı yeni anayasa vaadinde bulundu. Gerçekten biz buna çok mutlu olduk. Artık bu Anayasa’nın bu ülkeyi taşımadığına dair kanaatinde de siyasetçilerimiz tarafından görülmesi anlamı taşıyordu ve biz bu seçimden sonra 54 bin kişiyle yüz yüze bir anket çalışmasıyla ki, o raporu da “Sahadan Yeni Anayasaya” olarak şu anda sizlere takdim ettik. Bunun 4.260’ı geçersiz sayıldı bilimsel kriterlere uymadığı için. Net kalan 49.740 kişiyle yüz yüze anket, 61 kanaat önderiyle de derinlemesine bir mülakat yaparak “Millet mevcut Anayasa’ya nasıl bakıyor? Yeni anayasadan ne bekliyor?”a cevap aradık. Yani milletin sözcülüğünü yapmaya gayret ettik.
Burada, bir ev hanımının verdiği cevaplardan birisi çok çarpıcı; beni çok etkilemişti, sizlerle paylaşmayı uygun görüyorum. Mevcut Anayasa soruluyor. “Darbecilerin yaptığı bir anayasaya, suç işleyenlerin yaptığı bir anayasaya nasıl bakmamı bekliyorsunuz?” diye çok çarpıcı bir cevap veriyor.
Bu çalışmanın tamamını biz bütün siyasi partilerimizin milletvekillerine ulaştırdık. Daha sonra, bu çalışmayı esas alan bir de Uluslararası Anayasa Kongresi yaptık. Siyasi partilerimizin tamamına davet gönderdik. Bazı partilerimiz katıldı, görüşlerini ifade ettiler, bazıları katılamadı. Sayın Meclis Başkanımız Cemil Çiçek Bey de açılışını yaptılar.
Bu “Sahadan Yeni Anayasaya” anketinin içerisinden birkaç başlığı ben sizlerle paylaşmayı uygun görüyorum.
“Sizce yeni bir anayasa yapılmalı mıdır?” sorusuna siyasi partiler olarak baktığımızda, CHP’nin tabanı 41,9’la “yapılmalıdır” diyor; BDP 80,2, MHP 47,5, AK PARTİ 72,3.
“Sizce yeni anayasada kesinlikle yer alması gereken en önemli unsur ne olmalıdır?”a 20 civarındı kavram; işte Kürt sorunundan eğitim hakkına saymışız. Ama insan hakları yüzde 12,2, demokrasi 13,6, eşitlik 12,2, özgürlük 19,3, adalet 6,3; toplam 63,6’lık bir kesim özgürlükçü ve demokratik bir anayasa talebini ortaya koyuyor.
“Yeni anayasanın hazırlık süreci kim tarafından yapılmalıdır?” a Meclis yapmalıdır yüzde 19, sivil toplum 8,9, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve sivil toplumun ortak çalışmasıyla yapılmalıdır diyenler 61,6, kurucu Meclis tarafından yapılmalıdır diyenler 7,7.
“Yeni anayasa 12 Haziran 2011 genel seçimlerinden sonra oluşan Meclis tarafından mı yapılmalıdır?”a 63,3 ile yine “evet” diyen bir yaklaşım var.
“Sizce aşağıdaki temel kavramlardan hangisi Anayasa’da mutlaka yer almalıdır?” İnsan onurunun 50,6 ile birinci sırada olduğunu görüyoruz. “Yeni anayasa tüm toplum kesimlerine eşit mesafede olmalıdır.” diyenler yüzde 95. “İnançlar arasında ayrım yapmamalıdır.” diyenler yüzde 93,9. “Yeni anayasa bireye öncelik vermelidir.” diyenler yüzde 87. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletin olmalıdır.” yüzde 95,3. “Değiştirilemez hükümler içermelidir.” şıkkımıza “Kesinlikle katılıyorum. Katılıyorum. Kısmen katılıyorum.” diyenler yüzde 46,2. “Katılmıyorum. Kesinlikle katılmıyorum.” diyenler yüzde 52. Burada birbirine yakın, diğer sonuçlara göre farklı bir sonuç.
“Askerî, idari ve adli yargı ayrımına son verilmelidir.” diyenler yüzde 79,1.
“Herkesin özgürlüğünün birbirinin özgürlüğüyle sınırlı olduğu ifadesi yeterli olma, devlete ayrıca sınırlama imkânı tanınmamalıdır.” diyenler 81,3.
“Seçme, seçilme hakkının kullanımı ve kamu memuriyeti dahi olsa kılık kıyafet, inanç, yaşam tarzı vesaire nedeniyle insanların özgürlükleri sınırlandırılmamalıdır.” diyenler yüzde 89,8.
Özgürlüklerin kullanımı konusunda fiili engellerle karşılaşan kadınlar, engelliler, çocuklar gibi kesimler için pozitif ayrımcılığı önemseyenler yüzde 91,1.
“Memurlar için grev hakkı gereklidir.” diyenler 79,9.
“Memurlar için siyaset hakkı gereklidir.” diyenlerde bir düşüş var. Grev hakkını tanıyan vatandaşlarımız siyaset hakkında 73,6’ya inmişler.
“Eğitim diliyle ilgili ne düşünüyorsunuz?”a “Eğitim dili Türkçe olmalı. Ana diller öğretilmelidir. Ana dil seçmeli ders olarak verilmelidir.” diyenler yüzde 75,5. “Ana dilde eğitim olmalıdır.” diyenler 13,9. “Ana dilde eğitim olmamalıdır.” diyenler 10,9.
“Eğitim diliyle ilgili ne düşünüyorsunuz?” sorusunu siyasi partilere göre sorduğumuzda “Eğitim dili Türkçe olmalı, ana diller öğretilmelidir.” diyen AK PARTİ 73, CHP 68,7, MHP 64,7, BDP 16,7 veya “Ana dilde eğitim olmalı mıdır?” sorusuna AK PARTİ tabanı 8,2, CHP 11,5, MHP 8,9, BDP tabanı da 64,1 ile “Olmalıdır” şeklinde cevap vermişler.
Biz, bu tabloların tamamından okuduğumuz dili “Millet ne istiyor ne istemiyor?” şeklinde bir sonuç bildirisine de yansıttık. Sizlerin fazla vaktini almamak için “Toplum ne istemiyor?”a;
Yeni anayasa talebinde ısrar eden toplum mevcut Anayasa’da yama niteliğinde değişikliklerle daha fazla zaman kaybetmek istemiyor.
Yeni anayasada Meclis, Anayasa Mahkemesi, Bakanlar Kurulu gibi egemenlik yetkisi kullanan bazı temel kurumlar dışındaki kurumlara yer verilmesini istemiyor.
Özgürlüklerin sınırlandırılmasına kaynak olacak hükümlere yeni anayasada yer verilmesini istemiyor.
Devletin özgürlükler ve kişisel tercihler karşısında tarafsız kalması gerektiğine vurgu yapan toplum kılık kıyafet, inanç, yaşam tarzı ve benzeri nedenlerle seçme, seçilme hakkı ve kamu memuriyeti hakları dâhil birey özgürlüklerini sınırlandırma gerekçesi yapılmasını istemiyor.
Toplumun büyük çoğunluğu askerlik hizmetinde vicdani ret hakkının tanınmasını istemiyor.
Toplum, her kesime tanınan siyaset hakkını kamu görevlilerinden esirgeyen bir hükme yeni anayasada yer verilmesini istemiyor.
Çalışma hayatında hakem olmasını talep ettiği devletin işçi işveren mücadelesinde taraf olmasını istemiyor.
Memurlar için sendika ve toplu sözleşme hakkını önemseyen toplum, grevi yasaklayan bir anayasa da istemiyor.
Sivilleşme, özgürleşme ve demokratikleşme konusunda kararlı olan toplum, ötekileştiren, darbelere ve vesayete kapı aralayan hükümler barındıran bir anayasa istemiyor.
Bireyin öncelendiği ve birey özgürlüklerinin temel ve insan onurunun esas alındığı yeni anayasa talebiyle toplum, devleti korumaya ve kutsamaya odaklanmış bir anayasa istemediğini de deklare ediyor.
Anayasal kurum sıfatının azaltılması gerektiğini ifade eden toplum, ordu ve yargının bu sıfatla millete tahakküm etmesine imkân sağlayacak hükümlere yeni anayasada yer verilmesini istemiyor.
Anayasanın temel hak ve özgürlükleri teminat altına alması gerektiğini belirten toplum “ama, ancak” denilerek veya “Millî güvenlik, kamu yararı” ya da benzer soyut ifadeler üzerinden özgürlüklerinin sınırlandırılmasını istemiyor.
Yeni anayasa sürecinde asli özne olmak isteyen toplum, devletin yeni anayasa çalışmalarına özne olarak katılmasını istemiyor.
Haziran seçimleriyle oluşan Meclisi yeni anayasa yapma göreviyle donatan toplum, kurucu Meclis kurgusuyla zaman kaybetmek istemiyor.
Toplum ne istiyor?
Toplumun büyük ekseriyeti darbe ürünü ve antidemokratik bulduğu 82 Anayasası’nın tamamen tedavülden kaldırılarak yeni bir anayasa yapılmasını istiyor.
Kendi geleceği hakkında söz sahibi olmak isteyen, geleceğinin başkaları tarafından dizayn edilmesini istemeyen toplum, yeni anayasanın yapım sürecinde bizzat kendisi ya da üyesi bulunduğu sivil toplum aracılığıyla aktif rol almak istiyor.
Toplum, millî iradenin temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi ile toplumun sesi olan sivil toplum kuruluşlarının birlikte çalışmasıyla oluşacak yeni anayasanın beklentilerine cevap vereceğine inanıyor.
Yüzde 87 katılımla gerçekleşen seçimin sonunda oluşan ve yüzde 95 temsil oranına sahip Meclisin yeni anayasa yapmak konusundaki yetkisinin tartışılamayacağına ve bu oranların anayasanın meşruiyet debisinin yüksekliğine garanti olacağına inanıyor.
Anayasanın hazırlık sürecine müdahil olmak konusunda kararlığını deklare eden toplum, referandum yapılması talebindeki yüksek tercihiyle, yeni anayasanın kendi onayıyla yürürlüğe girmesi isteğini deklare ediyor.
Yeni anayasanın evrensel ilke ve değerler ekseninde ideolojilerden arınmış bir içerikle hazırlanmasını talep eden toplum, yeni anayasanın özellikle insan onurunu esas almasını istiyor.
Temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerinin korunmasını isteyen toplum, siyasi partilerin uzlaşısıyla seçim barajının sorun olmaktan çıkarılmasını ve toplumdaki bütün renklerin temsil edildiği bir Meclis oluşmasına imkân sağlanmasını talep ediyor.
Yeni anayasanın toplumun tüm kesimlerine eşit mesafede olması gerektiğini vurgulayan toplum, etnik kimlikler, inançlar ve siyasi eğilimler üzerinden vatandaşlar arasında ayrımcılık yapılmamasını önemsiyor.
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” anlayışının yeni anayasanın temel prensibi olması noktasındaki kararlılığını ifade eden toplum, yeni anayasada başlangıç bölümü olmaması gerektiğini ilk tercih olarak sunarken, mutlak surette başlangıç bölümüne yer verilecekse, bu bölümün genel esaslarla birlikte evrenselliği yansıtması gerektiğini düşünüyor.
Toplum, ezici bir çoğunlukla temel siyaset kararları alma yetkisinin sadece Mecliste olduğuna vurgu yaparken, yeni anayasada tüm anayasal organların meşruiyetini halktan alması gerektiğine de işaret ediyor.
Meclisin kanun çıkarırken herhangi bir denetime tabi tutulmamasını isteyen toplum, yüksek bir uzlaşıyla Hükûmetin Meclis tarafından denetlenmesini istiyor.
Toplumun büyük çoğunluğu ordu da dâhil olmak üzere her kurumun Meclis tarafından denetlenebilmesini, denetlenmesini istiyor.
Başkanlık sistemi konusunda tam bir mutabakat sağlayamayan toplum, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi yönündeki tercihini sürdürüyor.
Yargıda ideolojik olmaması ve tüm farklılıkların temsiline imkân sağlanması gerektiğini vurgulayan toplum, her koşulda tarafsız kalabilen bir yargı istiyor.
Yargıda çift başlılığın kaldırılmasını, savcı ve avukatın aynı statüde olmasını isteyen toplum, uluslararası standartlara riayet eden bir yargılama sisteminin kurulmasını öneriyor.
Yüksek yargı ve kurul üyelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmesine de, halk tarafından seçilmesine de sıcak bakan toplum, aynı üyelerin hâkimlerce kendi aralarından seçilmesi önerisini daha güçlü şekilde seslendiriyor.
Eğitim dilinin Türkçe olması yanında, ana dil öğretimine ilişkin süreçlerin zenginleştirilmesini de toplumumuz istiyor.
Bu saha çalışmasını, sonra Uluslararası Anayasa Kongresine çevirdik. Burada katılan ulusal ya da uluslararası katılımcılar kendilerinin -bu saha çalışmasını da bir ay önceden kendilerine gönderdik- bu çalışmayı esas alarak, mevcut Anayasa’ya ve beklenen anayasaya dair görüşlerini yansıttılar. Bunu da ben sizlere takdim ediyorum.
Ve Memur-Sen’e göre yeni anayasada olması gerekenler, mevcut Anayasa’ya Memur-Sen nasıl bakıyor ve yeni anayasadan ne bekliyor sorusuna cevap aradık. Bu ilk iki çalışma Türkiye genelinde her ideolojiden, 61 kanaat önderinin kimler olduğuna baktığımızda, Alevi’sinden Sünni’sine, Türk’ünden Kürt’üne, liberalinden demokratına çok farklı kesimleri kuşatan bir görüşü yansıtıyor ama “Yeni Anayasa Raporu 2” dediğimiz -ki iki yıl önce de “Yeni Anayasa Raporu 1” olarak bir uluslararası demokrasi kongresi öncesinde rapor yayınlamıştık. Sayın Başkan ve üyeler ziyaretimize geldiğinde takdim etmiştik heyetinize- bu da bizim yeni anayasaya dair raporumuz. Bu anayasaya toplumun ortak sorumluluğu ve katılımıyla yürütüldüğü algısı oluşturacak şekilde yeni anayasa yapım sürecine yönelik bir simge veya amblem tasarlanarak konuyla ilgili bütün yazışmalarda ve organizasyonlarda bu simge veya amblem kullanılmalı, teması da uzlaşı olmalı. Şu anda siyasi partilerden daha önde sizlerin yürüttüğünüz bir uzlaşı atmosferi var ve sizin çalışmanız da olmasa sanki siyasi partiler unutmuş gibi. Böyle bir amblemle, simgeyle yeni anayasa takdimi, çalışması yürütülebilir diye düşünüyoruz.
Yeni anayasanın temel dinamikleri ve ruhuyla ilgili insanı esas alan yeni anayasayı önemsiyoruz. Mevcut Anayasa’mızın birkaç yerinde “devletin milleti” diye başlayan, zaten her darbe döneminde de devletin milleti, devletin milletini dövme yetkisini de beraberinde getiriyor. Devlet, kutsal devlet algısıyla bir anayasa yaklaşımı var. Bunun “milletin devleti”ne dönmesini önemsiyoruz.
Başlangıç bölümü zorunlu değil ama illa olacaksa insan hakları manifestosu şeklinde olması, insan onuru, millet ve egemenlik yetkisi, teme hak ve özgürlükler, eşitlik, çoğulculuk, kişi hak ve özgürlükleri, sosyal ve ekonomik haklar, siyasi haklar, temel hak ve özgürlükler, temel hak ve özgürlükleri kötüye kullanma yasağı, devlet organizasyonu ve temel ilkeler, devlet erkleri, görev ve yetkileri, cumhuriyetin temel organları; yasama, yürütme, yargı, olağanüstü yönetim usulleri, idare esasları, yerel yönetimler, kamu görevlileri ve onların anayasal güvenceleri, Anayasa’nın değiştirilmesi, anayasal düzeni yıkma suçu, devletin iktisadi sorumlulukları, Ekonomik Ve Sosyal Konsey, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi birçok konunun öncelenmesi gerektiğine inanıyoruz.
Yeni anayasa için insan hakları yaklaşımı önerimiz: Yeni anayasada Anayasa’nın hiçbir hükmünün Anayasa’yla teminat altına alınmış hak ve özgürlüklerin yok edilmesine, Anayasa’yla belirlenen teminatların kaldırılmasına, hak ve özgürlüklere yönelik anayasayla öngörülenden daha geniş sınırlamalar oluşturulmasına zemin oluşturacak faaliyetlerde bulunmayı mümkün ve haklı gösterecek şekilde yorumlanmayacağı ilkesine mutlaka yer verilmelidir diyoruz.
Millet kavramı… Ortak tarih deneyimine ve medeniyet birikimine sahip, ortak inanç ve gelecek idealine sahip, vatanlarının Türkiye Cumhuriyeti toprakları olduğu konusunda fikir ve tavır birliği bulunan farklı etnik kimliklere mensup insanlar topluluğu şeklinde millet tanımı ya da tasviri yeni anayasanın millet kavramına yükleyeceği anlam olabilir diye düşünüyoruz. Başlangıç bölümünü tekrar ediyorum: Demokratik, şeffaf ve hesap verir devlet idealine hizmet edecek bir içerikle kaleme alınacak bir başlangıç bölümü olabilir ama bu olmayacaksa 60 darbesi ve 61 Anayasası’yla başlatılan bu sürecin Anayasa’da yer almaması gerektiğine inanıyoruz. Vatandaşlık tanımını “Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı” diye, bu ülkede yaşayan bütün vatandaşları kucaklayan bir tanım olarak önemsiyoruz.
Laiklik algısı, evet, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti ilkelerinin laikliğin tanımsızlığından, diğerlerinin de kullanımından dolayı hep sıkıntı çektik. Laikliğin Türkiye’deki tanımsızlığı çoğunlukla anti demokratik süreçlerde öteki ilan edilenleri dövmenin sopasına döndürüldü. Bu 12 Eylül’de solcuları döven sopaya döndü, 28 Şubat sürecinde de muhafazakârları. Burada Sütçü İmam Üniversitesinden laiklik gerekçesiyle sürgün ettiğimiz üniversite öğrencileri Fransa başta olmak üzere Avrupa ülkelerinde özgürce başörtüleriyle okuyabildiler. Bir tanımının yani ateiste ateistliğinin, dindara dindarlığının teminatı olacak bir tanıma ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Anayasa’mızın, mevcut Anayasa’nın 24’üncü maddesinin 2’nci şıkkında isteyen anne babalara çocuklarına din eğitim aldırma hakkı hiç kullanılamadı, batı bunu çok özgürce kullandırtıyor. Bozuk saat bile günde 2 kez doğruyu gösterirmiş. Artık çocuklarını… Din eğitimi değil, din kültürü öğretimi de darbecilerin bağışladığı bir hüküm olarak duruyor. Biz din eğitimi almanın önündeki engellerin de isteyen anne-babalar için, bu, şu andaki din kültürü; Budizm, Hinduizm, Brahmanizm, Hristiyanlık, İslam, Yahudilik, bütün dinleri tanımlayan bir teori. İsteyen anne-babalara, din eğitimi aldıracak düzenlemeleri de yeni anayasanın önünü açması gerektiğine inanıyoruz. Eğitimde fırsat eşitliği, bilhassa kılık kıyafeti dolayısıyla belli kesimler bu fırsattan yararlanamadılar.
Siyasi parti rejimine ve siyaset hakkına ilişkin siyasi partilerin kapatılmasının zorlaştırılması, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının hazırladığı iddianamenin Meclisin kabulüyle Anayasa Mahkemesi tarafından görülmesi gibi bir önerimiz var.
Seçme, seçilme hakkıyla ilgili… On sekiz yaşını bitirenler oy kullanabiliyor. Bir hayli heyecan oluşturdu ama aday olma hakları yok. Memura siyaset hakkının verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Üniversitedeki akademisyen arkadaşlarımızın kısmen bu hakkı var ama diğer devlet kurumlarında yok. Bunun en büyük tezadını belediyelerde görüyoruz. Kamu görevlisi olan belediye başkan yardımcısı üniversite mezunu. Orada işçi statüsündeki bir kardeşimiz o statüsüyle her yere aday olabilir ama belediye başkan yardımcısı aday adayı olacağı zaman üç, dört ay maaş almamayı, aday gösterilmezse geri dönmemeyi, birçok şeyi göze almak durumunda. Baktığımızda da bu ülkenin tahsil ortalamasında memurların çok daha önde olduğunu görüyoruz. Sanki okumuşlarının bu hakkı doğrudan yararlanması engellenen, okumamışlarına biraz daha ya da okumuşlarına başka engelleri de aşarak ancak burada yer alabilme gibi engellerin de olmaması gerektiğini düşünüyoruz.
Kadına ve kadın haklarına dair yeni anayasa önerileri: Kadın-erkek eşitliği çok önemli ama kadın kadına eşitlik Türkiye’de yok. 28 Şubat sürecinde karı-koca Din Kültürü öğretmeni olan iki kişiden erkek olan görevine erkek olduğu için devam edebildi ama kadın olan imam hatip lisesinde bile o güne kadar başörtüsü engel olmadan, teşekkür, takdir alıyorken meslekten atıldı. Bu muhafazakârlara, sadece onlara karşı olmak değil kadınları cezalandırmaktır. Merve Kavakçı’ya getirilen had bildirme de bugün sanki yürürlükteymiş gibi “bayanlar tayyör giyer” diye devam ediyor ama Belçika Meclisi bizim kızları ayakta alkışlıyor, yüzde 90’ını sanırım Hristiyan. Artık eğitim, çalışma ve siyaset hakkı boyutuyla kadınların önünde engelin kalmaması, yaptıkları işe bakılması gerektiğine inanıyoruz. Sendikal haklara ilişkin yeni anayasada grev hakkının… Örgütlenme, toplu pazarlık ve grev, üçü birbirinin tamamlayıcısı, bu hakkın da yeni anayasayla memurlara verilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Hesap verebilir devlet idare kurgusu üzerinden bireysel başvuru hakkına ilişkin yeni anayasa önerileri: Öncelikle bireysel başvuru hakkının kapsamı netleştirilmeli ve başvuru sonucunda verilen kararın hukuk âleminde ve başvuran üzerinde oluşturacağı etkiler tereddüde yer vermeyecek şekilde belirlenmelidir. Yeni anayasa bireysel başvuru hakkına ilişkin tercihlerini mutlaka insan hak ve özgürlükleri ile insan onuru üzerine inşa etmeli ve gerçek anlamda bir koruma kalkanı işlevi görecek bir yöntem oluşturmalıdır.
Devletin ve cumhuriyetin niteliklerine dair çerçeve önerimiz: Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik parlamenter rejimi temel siyasal sistem olarak kabul ettiği de deklare edilmeli, bu kapsamda, resmî dilin "Türkçe", başkentin "Ankara", milli marşın "İstiklal Marşı" ve bayrağın "Beyaz Ay Yıldızlı Al Bayrak" olduğu ifade edilmelidir.
Ancak, devletin ve cumhuriyetin niteliklerine ilişkin anayasal tercihlerin bağlayıcı ve sürekli olduğu algısını uyandıracak bir değişmezlik vurgusunun yapılmasına ihtiyaç duyulmamalıdır çünkü değiştirilmezlik vurgusu kağıt üzerinde hükümlerin korunması amacını ihtiva etse de gerçekte millete duyulan güvensizliğin ilanı olarak görülmelidir.
Yeni anayasada Cumhurbaşkanının yetkilerinin gözden geçirilmesini öneriyoruz. Ardahan, Gümüşhane, Kilis, Bayburt gibi illerimizde bazı bakanlıkların toplam çalışanı 30’u geçmiyor. Üçlü kararname… Cumhurbaşkanı, il kültür müdürünün kararnamesine imza atıyor. Öbür taraftan da Anayasa değişikliklerini veto etme yetkisi var. Meclisin yaptığı Anayasa değişikliklerini veto etme yetkisi olmamalı. Artık illerin kararnameleriyle uğraşan bir cumhurbaşkanı konumu da olmamalı diye düşünüyoruz.
Hükûmet modeline yönelik önerilerimiz var. Yeni anayasada milletvekili dokunulmazlığı ile ilgili bunların da kısaca üzerinde durayım. Hükûmet modeli… Bakanlar Kurulunu ön plana çıkaran ve yürütme erki açısından tek yetkili oluşum olarak tasarlayan temel bir kurguyla düzenlenmesi en uygun seçenek olacaktır. Siyaseten hesap vermenin Türkiye Büyük Millet Meclisi ile sınırlı olması noktasında, Ekonomik Sosyal Konsey türü yapılanmalarla devlet iktidarının eylem alanına fikrî destek sağlayacak istişârî organlar, hükûmet modelinin tabana yayılmasına yönelik araçlar olarak devreye sokulmalıdır.
Milletvekili dokunulmazlığından güven telkin eden yargı sistemine, yargı organ ve mensuplarına ulaştığımızda kapsamının daraltılmasını veya tamamen kaldırılmasını değerlendirmek kaydıyla, yeni anayasa, yasama dokunulmazlığının mevcut hâliyle devam etmesini sağlayacak bir hükmü en azından şimdilik barındırmalıdır. Kaygımız şu: Türkiye’yi dolaşıyoruz. Bir ilin valisini eleştiren sivil toplum örgütleri, gazeteciler çok çıkmıyor ama seçilmişlerini, belediye başkanlarını, milletvekillerini eleştirmek o kadar kolay ki bu kurguya, bu milletin seçtiklerini dövme kolaycılığına hizmet eden bir yaklaşım Meclisin işlevini daraltabilir kaygımız var.
Yeni anayasada yargı sistemi ve yüksek yargı organları: Yargıda çift başlılığın sona erdirilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Genelkurmay Başkanlığının Millî Savunma Bakanlığına bağlanmasının şart olduğunu düşünüyoruz. Millî Güvenlik Kurulu ve Yüksek Askerî Şûra gibi kurulların anayasal kurum olmaması gerektiğine inanıyoruz.
Yeni anayasada olağanüstü yönetim şekillerinin anayasal formu: Yeni anayasa olağanüstü yönetim şekilleri arasında sıkıyönetim gibi devlet iktidarını bütünüyle anlamsız kılan ve yürütme erkinin askerî bürokrasinin eline teslim edilmesine gerekçe yapılan olağanüstü yönetim şekli öngörmemelidir diye düşünüyoruz.
Ve yeni anayasada Millî Güvenlik Kurulu, YAŞ, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu, YÖK, TRT, RTÜK, Türk Tarih Kurumu gibi kurumların anayasal kurum olmaması gerektiğine inanıyoruz. Bunların yasayla, YÖK’ü mü belirleyeceksiniz, alanı bilim ve özgürlükler olan bir alanla, bilimsel makaleyle, üniversiteleri iri liseler olmaktan çıkarıp gerçekten özgürlüklerin merkezi olacak bir yapı esas alınabilir diye düşünüyoruz.
Ben ana hatlarıyla Memur-Sen olarak düşüncelerimizi bu şekilde aktarıyorum. Sorusu varsa değerli üyelerimizin cevap vermeye gayret ederiz.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Teşekkür ederiz efendim verdiğiniz gayet geniş kapsamlı üstelik de rakamlarla desteklenen, istatistiklerle desteklenen görüşlerinize.
Buyurun Sayın Toskay.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Efendim, çok teşekkürler.
Gerçekten büyük emek mahsulü. Bu kamuoyu araştırmasını da tahmin ediyorum ki görüşlerinize dayanak olarak yapmışsınız.
Tabii, biz burada sizin en son söylediğiniz bölümü Memur-Sen’in resmî görüşü olarak algılamak durumundayız. Yoksa yapılmış olan kamuoyu araştırmasının rakamsal sonuçlarını sizin görüşleriniz olarak ben şahsen algılamıyorum. Çünkü o zaman bizim burada çalışmamıza gerek yok “Toplum bunu istiyor.” deriz ve anayasayı yaparız.
MEMUR-SEN GENEL BAŞKANI AHMET GÜNDOĞDU – Sayın Vekilimizin dediği, Memur-Sen’in görüşü bu rapor.
TUNCA TOSKAY (Devamla) – Bir de espri olacak ama size bir şey sormak istiyorum Sayın Genel Başkanım. “12 Eylül’de askerî rejim solcuları dövdü, 28 Şubat’ta da bizi dövdü.” dediniz. Ben size bir soru sormak istiyorum: 1980’de bizi kim dövdü?
MEMUR-SEN GENEL BAŞKANI AHMET GÜNDOĞDU – Ben, sizin de, benim gibi, bir Anayasa Komisyonu üyeleri davet edip görüşünüzü sorduklarında “Bizi de falancalar dövdü.” diye açıklama yapmanızı öneriyorum.
TUNCA TOSKAY (Devamla) – Ben de merak ettim yani bizi kim dövdü? Biz de dayak yedik 80’de de kimden yediğimizi bir öğrenelim.
MEMUR-SEN GENEL BAŞKANI AHMET GÜNDOĞDU – Yani kimden yediğinizi elbette bilirsiniz ama ortada bir dayak olduğu, bu dayağın da…
TUNCA TOSKAY (Devamla) – “Solcuları 80 darbecileri dövdü.” dediğiniz zaman lütfedip araya bizi de koyun.
MEMUR-SEN GENEL BAŞKANI AHMET GÜNDOĞDU – Referanduma kadar böyle düşünüyordum da referandumdaki gelişmelerden sonra çok da üzerinde durmadım. Evet, Milliyetçi Hareket Partisini de darbeciler dövmüştür.
TUNCA TOSKAY (Devamla) – Şimdi, biraz evvel ifade ettiğim gibi buradaki görüşleri biz yaptığımız çalışmalarda ciddi bir şekilde kale alacağız. Bunun için teşekkür ediyorum, çok kapsamlı bir şey var. Oturup da bazı noktalarını şu anda sizlerle görüşmek konumunda biz değiliz tabii. Çünkü bizim üst komisyonda alt komisyonların çalışma şekliyle ilgili olarak aldığımız ilke kararına göre biz burada sizlerin ifade ettiğiniz görüşleri tartışma konumunda değiliz. Bizim görevimiz sizi dinlemek. O bakımdan da faydalı bir takdim oldu, teşekkür ediyorum.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Değerli Genel Başkan, değerli arkadaşlar; hoş geldiniz diyorum tekrar. Bu çalışmalar için ben de teşekkür ediyorum.
Tabii, bu anketle ilgili yaptığınız çalışma kendi üye tabanınız üzerinde yaptığınız bir çalışma değil herhâlde, genel bir çalışma.
MEMUR-SEN GENEL BAŞKANI AHMET GÜNDOĞDU – Yani biri ADAMOR ve diğeri SAD, iki şirketle anlaştık ve onun bilimsel verileri… Sandık kurulan yerlere, seçmen sayısına orantılı ama bunların içerisine kaç Memur-Sen üyesine denk gelmiştir onu bilme şansımız yok. Sendika üyeliğini de…
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – Sizin çalışmalarınıza bir malzeme oluşturacak bir altyapı çalışması olarak… Tabii çok kapsamlı, birçok konuyla ilgili, Anayasa’nın bütünüyle ilgili görüşler var. Teşekkür ediyorum.
Bir anayasa metniniz var mı ayrıca, sadece rapor mu?
MEMUR-SEN GENEL BAŞKANI AHMET GÜNDOĞDU – Bu, anayasaya dair önerilerimiz Mustafa Bey o elinizdeki. Memur-Sen’in Anayasa’ya dair… Yani bir Anayasa metni yazmayı sağlıklı görmedik. Bunu, biz kendi Başkanlar Kurulumuz yaptık. 11 sendikamızın avukatlarıyla, genel başkanlarıyla, şube başkanlarıyla bir çalıştay yaptık. Diğer iki çalışmayla Türkiye ne düşünüyor, tespit ve Türkiye’nin teklifleri… Bu tamamen bize ait olsun istedik. İki yıl önce yaptığımızı söylediğim, Özgür Birey, Sivil Toplum, Demokratik Devlet Raporu’nu da esas aldık. Her bir konuyu, işte, bir eğitim diliyle ilgili konuyu… Ben hem Güneydoğu’da güçlüyüm hem Batı’da hem İç Anadolu’da… Onlara sadece şunu söyledim: Türkiye’nin anayasası olacak. Trabzon, Çanakkale Başkanları Diyarbakır’ı, Batman’ı dikkate alarak cümle kursun; Van, Mardin Başkanları da Karadeniz’i, İç Anadolu’yu… “Biz bir milletiz, bu millet olgusu ve birlikte yaşama duygusunu öne çıkarın.” diye üç günlük bir çalıştay sonucunda kendimizin, kendi arkadaşlarımızın kaleme aldığı… Hangi konularda söz söyleyelim? Bazı konuların hiç bizi ilgilendirmediğini düşündük ona girmedik. Biz bu önerilerimizden yararlanılarak bir anayasa çalışmasını…
Sizden beklentimizi de ifade edeyim: Haziran çıkmadan Mecliste bir taslak oluşturursanız, yaz aylarında Türkiye onu tartışırsa 2012 çıkmadan da bu çalışmanın millet tarafından test edilmesi gibi bir şey olur ve yeni anayasa olur. Biz aynı zamanda 13 sivil toplum örgütü, TÜSİAD; Hak-İş, Kamu-Sen, Memur-Sen ayrıca bir çalışma -geçen hafta 8’inde- Ankara’da başlattık, bu hafta sonu Konya’da bin kişiyle devam edeceğiz. Orada da farklı kesimlerle bir araya geliyoruz. Ayrıca Memur-Sen olarak da -sizin bu taslağınız ortaya çıktıktan sonra- şu anda yine üç şirketle görüştük, yüzde 80 bir uzlaşımız var. Türkiye’nin bütün illerinde konferans ya da panellerle Meclise destek olmayı ve milletin geleceğine sahip çıkmasını önemsiyoruz. Mesela bu çalışmada ben, üniversite mezunu bazı arkadaşların verdiği cevapları görünce “Ya, adam üniversite mezunu ama verdiği cevaba bak.” dedim, hiç farkında değil, ama ilkokul mezunu öyle vatandaşlar öyle bilinçli cevaplar vermişler ki bunları değerlendirirken de milletin artık takip ettiğini görüyoruz. Siyasi partileri de takip edeceğini görüyoruz. Yüzde 96’lık bir temsilin de harika bir tablo olduğunu, işte, daha önce kurucu meclis tartışılıyordu artık kurucu meclisi dillendiren bile kalmadı. İktidar ayakta kalmak istiyorsa milletin sesine kulak vermeli, muhalefet iktidar olmak istiyorsa bunu fırsat bilmeli diyorum. Sivil toplum da… İşte, bir demokrasi ağacının kökü ateş almış yanıyorsa dallarında arayışta olmanın bir anlamı yok. Önce ülkeyi hep beraber bir düzlüğe çıkarmamız lazım. Bir de işte Libya’ya, Suriye’ye, Irak’a, işte, diktatörlere demokrasi dersi veren bir ülkenin sanki evde kendi başını bağlayamayıp da düğünde gelin başı bağlar konumda olması gibi bir çifte standart da görüyorum. Bundan da bu ülkenin kurtulması gerektiği kanaatindeyim.
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – “Bir dokun bin ah işit.” diyorsunuz yani.
Şimdi, yalnız bir şey soracağım: Şu platform, içinde bulunduğunuz platform ayrı bir, toplu bir öneri sunacak mı?
MEMUR-SEN GENEL BAŞKANI AHMET GÜNDOĞDU – Evet, sunacağız.
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – E, nasıl anlaşacaksınız?
MEMUR-SEN GENEL BAŞKANI AHMET GÜNDOĞDU – Yani sizin gibi bizim de işimiz zor ama sanırım önce uzlaştıklarımızı öne çıkaracağız ki birbirimizden ayrılırsak nelerde uzlaştığımızı göremeyiz.
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – Önce yaparsanız biz de yöntemi bir öğrenmiş oluruz, faydası olur.
MEMUR-SEN GENEL BAŞKANI AHMET GÜNDOĞDU – Ama sizin de şu ana kadar sergilediğiniz birliktelik millete güven veriyor. Bunu gittiğim her ilde, herkeste bir kalp atışı var “Ya dağılırsa, ya bozulursa.” diye ama şu anda Meclis Başkanı ve sizin yürüttüğünüz tablo beklentiler açısından en diri duruş diyebilirim.
MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – Peki, teşekkür ediyorum ben tekrar.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Efendim, ben iki konuya değinmek istiyordum.
Bir tanesi iyi anlamadım, bu din eğitimiyle ilgili “isteyenler” dediniz, din dersini ya da din, ahlak, kültür dersini zorunlu olarak mı görüyorsunuz yoksa seçimlik ders olarak mı görüyorsunuz?
MEMUR-SEN GENEL BAŞKANI AHMET GÜNDOĞDU – Değerli Vekilim, Tevhidi Tedrisat Kanunlarından kurtulmuş, sizin, Batı’da müşahede ettiğiniz özgürce isteyen istediği okulu açabilme ortamı Türkiye’de oluşabilmiş değil. Üniversite açabilirsiniz, ilahiyat açamazsınız, kolej açarsınız imam hatip lisesi açamazsınız. Yasak. Niye yasak bilmem. Yasak… Dolayısıyla, aslında din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin de seçmeli olması özgürce tartışılıyor olmalı ama alternatif özgürlük getirilmediği için, Batı’da tanınan özgürlük tanınmadığı için hiç değilse “Müslüman’ım” diyen vatandaşların çocuklarının boy abdesti almasını bu ders aracılığıyla öğrenmesi imkânından mahrum olmamayı ama bunun haricinde din kültürü, kültür dersi, koruyucu yani hayatına onu esas almasını istiyorsa anne-babaların evrensel hukuk gereği var olan bu hakkının da kullanılmasını önemsiyorum.
RIZA TÜRMEN (Devamla) – Yani benim anladığım, din dersi seçimlik olsun diyorsunuz, din kültürü…
MEMUR-SEN GENEL BAŞKANI AHMET GÜNDOĞDU – Hayır, din kültürü ve ahlak bilgisi dersi bugünkü dayatmalarla zorunluluğunu devam ettirmeli ama bu dersin müfredatına baktığımız zaman Sayın Vekilim Lise 1’in müfredatında İslamiyet Budizm kadar, Hinduizm kadar. Elbette onlar da din, adı kültür. Ama bunun Müslüman çocuklarına soru sorulduğunda hiç değilse imanın şartlarını, İslam’ın şartlarını teorik olarak bilmesini sağlayacak olarak bir ders. Ama bir anne-baba çocuğunun dindar olmasını istiyorsa onun üzerinde onu o okula gönderme hakkı vardır, evrensel haktır. Bu hak Türkiye’de hiç kullandırılmadı. Sadece imam hatip liselerinde bir teşehhüt miktarı kapı aralanmıştı, onun da başına neler geldi hep beraber gördük.
RIZA TÜRMEN (Devamla) – Peki.
Bir de bir şeyi sormak istedim: Bu toplu sözleşme yapılması sırasında uyuşmazlık çıkarsa Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna başvuruluyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu Kamu Görevlileri Hakem Kurulu hakkında?
MEMUR-SEN GENEL BAŞKANI AHMET GÜNDOĞDU – Bu konuda şu anda dertliyiz Sayın Vekilim. Yani referandumda toplu sözleşme hakkı verildi. Seçim öncesi, seçim sonrası Meclis, ekim, son iki aydır hiçbir mazeret kalmamasına rağmen sanki bazı makamlarda Anayasa’nın 53 ve 128’inci maddesindeki değişikliği hazmedememiş bir tablo görüyorum. Eski hâli “Bakanlar Kurulu belirler.” diyordu, yeni hâli “Toplu sözleşme masasında belirlenir.” İkincil mevzuatımız hâlâ çıkmadı. Meclis çalışmıyor demek istemiyorum, Meclisin çalıştığını görüyorum ama Nasreddin Hoca’ya “Hanımın çok geziyor” demişler, “İnanmam, çok gezse bize de uğrar.” demiş. Şike Yasası’yla ilgili bir ayda 2 kez, milletvekili emekli maaşlarıyla ilgili on beş günde 2 kez bu gündeme gelmişken bizim uyum yasamız hâlâ gelmedi.
Burada anlaşamadığımız konulardan birisi de Kamu Görevlileri Hakem Kurulu. Bize Maliye Bakanlığı tarafından önerilen tablo; 4 Hükûmetten, 4 sendikalardan, bir de Bakanlar Kurulunun Maliye ya da Çalışma Bakanlığından atayacağı bir bürokrat. Bunu Sayın Bakan, konfederasyonları ziyarete geldiğinde, Kamu-Sen’e, Memur-Sen’e, bize de gelmişti, orada ifade ettim, bu Trabzonspor-Fenerbahçe maçına Aykut Kocaman’ı ya da Şenol Güneş’i hakem tayin etmek gibi bir şey, buradan galibiyet çıkmaz. Onlar yine bir darbe anayasasına bakıyorlar, 12 Eylül’de işçilerin yüksek hakem kuruluna bakıyorlar, keşke rehberleri o olmasa. Orada 9 kişilik heyet var, 7’si devletten, Hükûmetten, ikisi Türk-İş’ten. Oradan da galibiyet çıkmaz. Biz buradan Kamu Görevlileri Hakem Kurulu Başkanının Yargıtay, Danıştay ya da Sayıştay başkanından birisi ya da hiç değilse Yargıtay 9. Daire başkanı, Danıştay 6. Daire başkanı gibi başkan olması gerektiği üzerinde duruyoruz. Anlaşamadığımız konulardan birisi bu. Bağımsız kurul olacaksa bizim ne istediğimizi… Şimdi, toplu Sözleşme masasında uzlaşamadık. Bu derdimizi biz kime anlatacağız? Bundan idare hukukundan ve iş hukukundan biri Hükûmetin belirleyeceği, biri sendikaların belirleyeceği 2 tane en az doçent düzeyinde akademisyen olsun ki TÜİK verilerini okusun, enflasyonu okusun, diğerlerini okusun, taleplerimizin sloganik olmadığını değerlendirecek, pas hazırlayacak, orada bağımsız kurul olmayı sağlayacak… Buralarda sıkıntı var.
Bir diğer sıkıntı, Sayın Bakana sunduğum raporda sanırım on üç ülkede toplu sözleşme hakkı yok ama toplu görüşme gibi hakları var polislerin ve askerlerin. Bir rapor sundum… Yani dernek statüsünde ama en azından söylemini, talebini dile getirebiliyor. Bizim Genelkurmaydaki sivil memurlar, sizin burada, Meclisteki sivil memurlar, emniyetteki sivil memurlar, Köşk’teki sivil memurlar sendikalı olamıyor, örgütlenme hakkı tanınmıyor. Yani bir taraftan herkes… Ki partinizin 89 raporunda “Genelkurmay Millî Savunma Bakanlığına bağlanmalıdır” geçiyor sanıyorum, Deniz Bey’in Komisyon Başkanı olduğu ve SHP’yken parti. O günden beri bunun çok şeyi var ama burada çalışan memurun, yaptığı iş Sağlık Bakanlığındaki, Millî Eğitim Bakanlığındaki memurla aynı, ona örgütlenme hakkı tanımama iradesi devam ediyor. Bir tarafta demokratikleşen, diğer tarafta da hâlâ çekinceler devam eden bir yaklaşım var. Biz önce toplu sözleşmenin ILO normlarını hiç değilse karşılayacak, mevcut kazanımlardan geri gitmeyecek bir içerikte, Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun da yapısının bağımsızlığına halel getirmeyecek bir şekilde çıkmasını istiyoruz. Ha bu grev hakkı da bunun yanında olsaydı olmaz mıydı? Olurdu ama bunu elde edinceye kadar. İşte, o günkü Başbakan Yardımcısının… Önce pakete girdi toplu sözleşme hakkı, sonra “Altmış beş yaşına kadar iş güvencesi olan bir adama toplu sözleşme hakkı mı verilir?” dedi. Bu soruyu sormayan siyasetçi neredeyse yok gibi. Biz de, toplu sözleşmenin grevsiz hâlini iş güvencemize dokundurtmadan almış olmanın mutluluğunu yaşadık. Yoksa bize önerilen: “İşçi, memur birleşin.” Yani iş güvencemize son, özgürlüklerin gelmesi… Bunun bir anlamı yok. Buradan taviz vermeden diğer statülerde iyileşme elde etmek için çaba sarf ediyoruz.
RIZA TÜRMEN (Devamla) – Çok teşekkür ederim.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Ben bir de bu doküman için teşekkür ediyorum. Çok faydalı olmuş.
MEMUR-SEN GENEL BAŞKANI AHMET GÜNDOĞDU – Üç büyük konfederasyonu getirdik. Sendikal bir şey değil. 2001’e kadar hiçbir sendika yasası yoktu. Benim 130 bin üyem var diyordum o zaman Memur-Sen olarak ama yasa çıktı sekiz ay sonra Memur-Sen’in 44 bine çıktı, Kamu-Sen, KESK sekiz ayda 360 bin, 260 bin. Biz Millî Eğitim Bakanlığında on yıl sonra yetkiyi ancak alabildik. Meclise milletvekillerimiz çıktığı zaman Resmî Gazete’ye bakmadan çok yanlış cümleler kuruyorlar. Ne kuracaklarsa Resmî Gazete’ye bakarak kursunlar diye onu da getirmiş olduk.