3 nolu alt komisyon tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 4,73 Mb.
səhifə22/72
tarix28.07.2018
ölçüsü4,73 Mb.
#61445
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   72

  • Kısa ve öz olması. Tabii, bu kısa ve öz olması için de önümüzde örnek de var, demokrasinin beşiği denilen İngiltere ve herhâlde büyümenin nedeni de Amerika. Amerika ve İngiltere’de anayasalar gayet kısa, herhâlde bu kısalıktan dolayı da çok güçlü ülkeler olmuşlar, bu gidişle de daha güçlülüğünü devam ettirecek diye tahmin ediyoruz.

  • Tek tipleştirme var. Hepimizin bildiği gibi 19’uncu yüzyıldan sonra ulus devlet anlayışı toplumları ve ülkeleri tek tipleştirdi. Bu tek tipleşmenin sonucunda acılar yaşandı, ölümler yaşandı, yok oluşlar oldu. Onun için, tek tipleştirme olayı yaratıcının da kanunlarına ters, doğanın da kanunlarına ters. Yani yaratıcı 7 milyar insanı yaratmış ama, 7 milyar insanın göz rengi, dokusu, parmak iziyle, DNA’mızla 7 milyar insan birbirine benzemiyor yani, âdeta bir insan bir âlem misali. Doğada da çeşitlilik var, yani tek tip meyve yok, tek tip sebze yok, tek tip hayvan yok, çeşitlilik var, çeşitlilik o bütünlüğü oluşturuyor. Onun için nasıl doğadaki çeşitliliği, tüm canlılardaki çeşitlilikleri korumamız gerektiği gibi, ülkenin de, toplumların da çeşitlilikleri, etnik yapıları olur, dinî yapıları olur, devletin görevi bunları koruma ve kollama, yaşamını sürdürmesi için kolaylaştırıcı rol üstlenmeli, mutlaka böyle böyle olmasından ziyade kolaylaştırıcı rol üstlenmeli diye düşünüyoruz.

  • Tabii, ben eğitimci olmam hasebiyle, eğitim bir ülkenin… Hatırlarsınız, siz, liselerde, eskiden bizim dönemde böyle münazaralar vardı, bir ülkenin kalkınmasında güçlü bir eğitim mi önemli, güçlü bir ordu mu ve sonuçta hep güçlü bir eğitim kazanırdı. Niye? Ordunun da güçlü olması için iyi bir eğitimle ancak güçlü ordu olur.

  • Onun için, ülkenin kaderini belirleyen de eğitim önemlidir ve çocuklarımız ve gençlerimiz, yani geleceğimiz diyoruz ya, geleceğimizi biz nasıl eğitirsek geleceğimiz de öyle olur. Onun için, eğitimde katılımcı olmalıyız.

  • Tabii, eğitim sadece okulla da olmuyor, aile ve medya, şimdi bu medyayla, bu eğitimle maalesef ülkemizin geleceği de buna benziyor. Onun için, ülkede anayasada eğitime özel bir önem verilmesi gerektiğine inanıyoruz.

  • Şimdi bir de garip bir şey var, değişmez maddeler ve değişmesi talep dahi edilemez maddeler. Ya bu ancak, bana göre tabii, komedi oyunlarında ancak olur, malzeme olur komedi oyunlarına, çünkü bunlar ancak kutsal kitaplar için geçerli olur, değişmez ve değiştirilemez, ama kutsal kitaplarda bile insanoğlu kenarından köşesinden “reform” adıyla şöyle böyle, çok çeşitli onda bile değiştiriyor, bazı dinî kitapları, kutsal kitapları bile değiştirmiş insanoğlu. Bazı dinler reform yapmış, reformist ve bölünmüşler. İnşallah, temennimiz bir dahaki yeni anayasada böyle değişmez, değiştirilemez, değiştirilmesi talep dahi edilemez maddelerin olmaması ve gerçekçi olan da bu, hayatta karşılığı olan.

  • Yeni anayasa, hem katılım hem de içerik açısından olabildiği ölçüde en geniş konsensüsle hayata geçirilmeli. Bunun yanında, tartışmalarda, gerçi her gün tüm gazetelerde köşe yazarları, televizyonlarda anayasa için bir sürü tebliğler, konuşmalar, öneriler var.

  • Burada, bir de ekonomi hiç tartışılmıyor, hep kişisel, bireysel ve kolektif haklar üzerinde duruluyor. Kişilerin toplumların, kolektif hakların özgürlüklerin yanında, bir de ekonomide de özgürlük tanınmalı. Rekabetçi bir ekonomi, özgürlükçü bir ekonomi. Toplumun önemli sacayaklarından biri, eğitimin yanında bir de ekonomi de çok önemli ve anayasada da kısa olduğu gibi ağırlıklı içtihat hukukunun -Atilla Bey hukukçu- önü açılmalı, bu ekonomide de öyle. Belirleme kısa, ama içtihat hukukuyla bu iş, günün, zamanın ruhuna göre, zamanın, tarihin şartlarına göre zaten kendiliğinden yapılanır.

  • Ve eğitimde de, ekonomide de, eğitim yerel olduğu kadar global de olmalı, ekonomi de yerel olduğu kadar evrensel olmalı, global sermaye de kolaylaştırıcı, yatırımları kolaylaştırıcı rol üstlenmeli.

  • Yeni anayasada sosyal prensiplerin geçerli olduğu serbest piyasa ekonomisi ve bunların evrensel hukuk çerçevesinde güvenceye alınması lazım. Tabii, tüm koyacağımız maddelerde birinci referansımız uluslararası hukuk olmalı, uluslararası hukuk da referans olmalı, o güvence olmalı.

  • Güçler ayrılığı zaten sağlanmalı, yasama, yürütme, yargı arasında güçler ayrılığı mutlaka gözetilmeli. Yargının, yürütmenin ve yasamanın yerini almaması, önüne geçilmemesidir.

  • Ademi merkeziyeti hayata geçirilmeli, daha etkili bir yürütme için merkeziyetçilikten vazgeçilmeli ve yerel yönetimler güçlendirilmelidir. Yerelde çözülebilecek sorunlar için yerele yetki verilmeli ve sorunların yerelde çözümü, yerinde ve yerinden yönetim diye.

  • Tabii, bu yerelde, misal valilerin seçimle gelmesi. Yani bu yerelde yönetimlerin içerisine özerklik de girer, yarı özerklik de girer, federasyon da girer, konfederasyon da girer, o toplumsal uzlaşmanın şeyi.

  • Tabii, bu ara arkadaşım üstünde çok bahsettiği için, ana dil eğitimi, şu an Kürtlerde olmazsa olmaz bir safhasına geldiği için ve çok da dillendirildiği için, bir de burada ben de ayrıca üstüne basa basa söyleme gereği duymadım. Zaten biz, yani bir topluluğun ana dilinin eğitiminin tartışılması bile abesle iştigal. Zaten bu verilmesi, olması gereken bir şey, bunu tartışma konusu yapmak bile abes diye düşünüyoruz.

  • Ve bu tartışmalarda bir de Türkiye'deki yönetim şekli olarak, artık dünyaya uyum olarak yarı başkanlık, yani buna karar vereceğiz, ya Parlamentoyu tam güçlü kılacağız, Cumhurbaşkanı yetkilerini sembolik hâle getireceğiz veyahut da yarı başkanlık veya başkanlık sistemi de konuşulmalı. Sanki böyle özerklik, yerel yönetimler güçlendiği zaman otomatikman veya böyle normal seyri olarak yarı başkanlık, başkanlık sistemine geçiş gibi bir algı da var, hukukçu olmadığım için sadece duyduğumu söyleyebilirim.

  • Anayasal yurttaşlıkta sanki tüm toplumun artık kabule yanaştığı bir noktaya gelindi gibi, yani ezici bir çoğunluk anayasal vatandaşlık tarifi üzerinde uzlaştı gibi. Ulusal azınlıklar için de 1990 Paris Şartı’nın göz önünde bulundurulmasında fayda olacağını düşünüyoruz. Gerçi bunlar yabancı bir… Şimdi, örneklemeleri, işte, İngiltere, İrlanda, İspanya, Bask, Katalanlar, Irak, Belçika, Almanya, bu yerel yönetimler güçlenmesine şey… Fakat bu coğrafyada, Anadolu coğrafyası da bunlara pek yabancı değil. Yani bu Anadolu coğrafyasında dinler özgürlüklerini çok rahat yaşamışlar. Anadolu coğrafyasında insanlar ana diliyle eğitim yapmışlar. Şöyle biraz gerimize baksak, bir Osmanlı tarihine, Anadolu’da bunlar zaman zaman yerel özerklikler, kısıtlı, sınırlı özerklikler, o günün şartlarına göre yapılmış. Yani öyle çok bu Anadolu coğrafyası bu işlere yabancı değil, yani mutlaka İspanya’dan örnek almamıza da gerek yok, Osmanlı tarihine de bakıldığı zaman bize ışık tutacak şeyler olacağını zannediyoruz.

  • Şimdi, bir de 1982 Anayasası’nda bence yok saymamız, tartışmamız bile gerekmeyen bazı maddeler var. İşte, 24, din ve vicdan hürriyeti, 66, Türk vatandaşlığı tarifi, işte, “Herkes Türktür.” gibi. Bunlar yok sayılması… 117, Başkomutanlık ve Genelkurmay Başkanlığı, Millî Savunma bağlanıp bağlanmama gibi. İşte, Millî Güvenlik Kurulu, işte, Diyanet İşleri Başkanlığı, cemaatlere … etmeli. Yani devletin bütçesinden Diyanete bir sürü para aktarılıyor, arkadaşlarımız da belirttiler, yani bunu da denetlemek için yapılmış, Osmanlıda da gerçi şeyhülislamlık kurumu vardı, cumhuriyetin aynı devamı Diyanet İşleri Kurumu adında devam ettirdi, Osmanlı da denetliyordu dini, cumhuriyette de denetlenmek için. Kendine göre, tabii, geçerli mutlaka sebepleri vardır, ama artık günümüz dünyasında dinî cemaatlere, topluma mal etmek lazım, devletten bütçe almaması gerekir. Yani kiliselere yardım etmiyoruz, havralara yardım etmiyoruz, cemevlerine yardım etmiyoruz, ateistlere de yardım etmiyoruz, niye camilere olsun yani? Onlar kendi kendine vakıflar aracılığıyla veya şununla bununla kendi yaşamlarını döndürebilirler diye düşünüyoruz.

  • Sonuç olarak, 1982 Anayasası ideolojik, otoriter, bireyin üzerinde devletin çıkarlarını ayrıcalıklı kılan bir anayasadır. 1921 Anayasası, metni hariç, önceki anayasa gibi herkesin eşit yurttaşlar olarak entegrasyonunu sınırlamış, ülkenin sorunlarının çözülmesine, demokratikleşmesine ve Kürt sorununu çözmeye engel olmuştur.

  • İktidar yeni bir sivil anayasa için seçimlerde söz verdi, anayasanın yeniden yazılması süreci Kürt sorununda yaşananlardan dolayı inişli çıkışlı bir süreç izleyebilir, ama ne yaşanırsa yaşansın bu talepten ve girişimden vazgeçilmemelidir.

  • Burada önemli olan samimiyet ve iyi niyettir. Eğer ikisi varsa yeni anayasa Türkiye için hayal değil, sorun demokratikleşmenin aksatılmadan sürdürülebilmesidir.

  • Kürt talepleri bir genel, iki özel, üç geniş anlamda dağıtılarak ele alınması gerekir:

  • 1- Anayasanın ideolojik, otoriter ruhunu ve etnik kimlik vurgusunu değiştirmek,

  • 2- Eğitim, dil, iletişim ve yayın engellerini, kültürel ve politik haklara ilişkin yasakları kaldırmak,

  • 3- Avrupa Birliği Yerel Yönetimler Özerklik Şartı uyarınca, aşırı yönetsel idari merkezliği azaltmak, ademi merkeziyetçiliği güçlendirmek.

  • Unutulmamalı ki yeni anayasanın Avrupa Birliğine giriş ve Avrupa Birliğine hazırlık anayasası olması gerekir.

  • ATİLLA KART (Konya) – Efendim, teşekkür ediyoruz.

  • NUBİHAR EĞİTİM VE KÜLTÜR DERNEĞİ TEMSİLCİSİ TURAN SARITEMUR – Biz teşekkür ettik dinlediğiniz için.

  • ATİLLA KART (Konya) – Ben bir tespitimi paylaşmak istiyorum Muhyettin Bey.

  • Şunu kastettiğinizi anlıyorum, yani o notumu da teyit etmek istiyorum, çok hukuklu sistemi öneriyorsunuz, öyle anlıyorum, yargısal olarak.

  • NUBİHAR EĞİTİM VE KÜLTÜR DERNEĞİ TEMSİLCİSİ MUHYETTİN KAYA – Evet.

  • Yani tabii, çok hukukluğu aynı zamanda öz yönetim hakkıyla birlikte…

  • NUBİHAR EĞİTİM VE KÜLTÜR DERNEĞİ TEMSİLCİSİ TURAN SARITEMUR – Yani özerk bölge, o da ayrı bir hukuk olarak.

  • ATİLLA KART (Konya) – Evet.

  • NUBİHAR EĞİTİM VE KÜLTÜR DERNEĞİ TEMSİLCİSİ MUHYETTİN KAYA – Ona imkân tanınmalı.

  • Tabii, bunu genel bir kamu hukukunun geçerliliğini engelleyen bir durum olarak savunmuyoruz.

  • ATİLLA KART (Konya) – Evet, ben teşekkür ediyorum.

  • Var mı sorunuz?

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Çok kısa bir, soru değil de…

  • Bu topluluk herkesi dinlemekle mükellef, dolayısıyla burada herkes her şeyi konuşacak. Burada hiçbir şey abesle iştigal değil, her düşünce burada konuşulacak.

  • NUBİHAR EĞİTİM VE KÜLTÜR DERNEĞİ TEMSİLCİSİ TURAN SARITEMUR – Bize göre.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sizin de böyle bakmanız lazım, çünkü aksi takdirde size göre abes olan veya doğru olan bir başkasına göre abestir. Biz istiyoruz ki toplum bu önyargıları kaldırsın ortadan, tartışabilelim, her şeyi tartışabilelim. Sınırlamayı getirdiğimiz vakit, yani benim düşüncem seninkinden iyidir perspektifinden baktığımız vakit bir yere ulaşmamız mümkün değil.

  • Onun için, biz, özellikle, burada, bütün arkadaşlarımız, bakın, yani şu anda üçümüz de farklı düşüncedeyiz, ama bir ortak atmosferi oluşturmaya çalışıyoruz. Bunda söz söyleme yeteneğini kendisinde gören insanların da katkıda bulunması lazım. Yani başkalarından istediğimizi kendimiz ortaya koyabiliyor muyuz, verebiliyor muyuz, bu değerlendirmeyi yapmamız lazım. Özellikle bu topluluğun, bu komisyonun üzerinde hassasiyetle -arkadaşlarım katılırlar zannediyorum- durduğu bir şey, herkes burada önyargısız her şeyi söyleyebilmeli, çünkü biz tartışmıyoruz, önemli olan siz içinizdekini ifade edin. Ha, sonuçta bir atmosfer oluşacak, herkesin zevkle nefes alıp verebildiği bir atmosferi oluşturmak istiyoruz.

  • ATİLLA KART (Konya) – Teşekkür ediyoruz.

  • ALTAN TAN (Diyarbakır) – Çok kısa bir soru Muhyettin Beye sormak istiyorum. Bu çok hukuklu sistemi sadece özerk bölgelerin içinde mi düşünüyorsunuz yoksa bütün ülke genelinde mi düşünüyorsunuz?

  • NUBİHAR EĞİTİM VE KÜLTÜR DERNEĞİ TEMSİLCİSİ MUHYETTİN KAYA – Aslında bunu düşünmemize sebep olan şey şimdi…

  • ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yo, yo, onu ben sormuyorum, yani ülke genelinde mi düşünüyorsunuz, yoksa bir bölgeye has mı düşünüyorsunuz?

  • NUBİHAR EĞİTİM VE KÜLTÜR DERNEĞİ TEMSİLCİSİ MUHYETTİN KAYA – Hayır, tüm ülkede, yani ülke genelinde, fakat her bölgenin talep edebileceği, diyelim ki Alevilerin yoğunlukta olduğu…

  • ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tamam, teşekkür ederim.

  • ATİLLA KART (Konya) – Bölgenin özelliğine göre değişir…

  • NUBİHAR EĞİTİM VE KÜLTÜR DERNEĞİ TEMSİLCİSİ MUHYETTİN KAYA – Evet, bu değişebilir. Hristiyanların olduğu bir bölgede ayrı bir…

  • NUBİHAR EĞİTİM VE KÜLTÜR DERNEĞİ TEMSİLCİSİ TURAN SARITEMUR – Ben söze girebilirim değil mi?

  • Oktay Bey, dediklerinize tamamen katılıyorum. Zaten bizim toplantılarımızın da basına kapalı olması falan ondandı, böyle herkes istediği gibi konuşup, karşıdakini karşılıklı… Hatta ben bir kaba cümle koymuştum, dedim ki “Kürt Türkler karşılıklı âdeta biraz birbirimizi yonttuk.” Yani böyle ne kadar değişik şeyler olursa, yan yana gelme, iletişim… Mesela Ekopolitik diye bir kuruluş var, orada Altan Bey de var, orada benim en iyi anlaştığım Musa Serdar Çelebi’ydi. O Türkçü, İslamcı bilmem ne, ben Kürtçü solcu bilmem neden gelen, gelenekten gelen, en iyi biz ikimiz anlaştık. Çay arasında biz ikimiz oturuyorduk. Bir de “Adın Turan, soyadın Sarıtemur, bir de Kürtlük yapıyorsun.” dedi.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Turan Bey, bakın, eğitimcisiniz iki uç nokta, en kolay onlar bir araya gelir.

  • NUBİHAR EĞİTİM VE KÜLTÜR DERNEĞİ TEMSİLCİSİ TURAN SARITEMUR – Doğrudur.

  • Teşekkür ettik biz de.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Teşekkür ederiz.

  • ATİLLA KART (Konya) – Hepinizi, Barış ve Demokrasi Partisi adına Sayın Altan Tan, Milliyetçi Hareket Partisi Sayın Oktay Öztürk ve Cumhuriyet Halk Partisi Atilla Kart olarak saygıyla selamlıyoruz.

  • Sayın Ahmet İyimaya rahatsızlığı sebebiyle katılamıyor, ondan da bilginizin olmasını istiyorum. AK PARTİ adına.

  • Anayasa Uzlaşma Komisyonu olarak, değerli arkadaşlar, iki aydır sivil toplumla doğrudan görüşüyoruz, olabildiğince geniş bir görüşmeyi sağlamaya çalışıyoruz. İnanıyoruz ki bu katılımı ne kadar çoğaltırsak ve çalışmalarımıza yansıtırsak bu anayasa o derece kalıcı olacaktır, o derece etkili olacaktır. Bunu yaparken de şuna dikkat ediyoruz, yönlendirmelere tabi olmadan bu çoğulcu katılımı sağlamanın önemine inandığımızı ifade etmek istiyorum.

  • Bu çerçevede, biz Uzlaşma Komisyonu olarak daha çok dinleyici konumdayız. Sizin tezlerinize karşılık karşı tez getirmek gibi bir yaklaşımımız söz konusu olmayacak, ama sizin sunuşlarınıza ara sorularla iştirak edeceğiz, katılacağız, buna göre bir çalışma yapacağız.

  • Süremiz kırk dakika, ona göre süreyi siz lütfen kendiniz değerlendirin, son beş-on dakikayı da bize bırakırsanız soru-cevap anlamında…

  • YENİ ANAYASA PLATFORMU TEMSİLCİSİ MELTEM GÜRLER – Bizim yarım saatimiz var yani.

  • ATİLLA KART (Konya) – Evet.

  • YENİ ANAYASA PLATFORMU TEMSİLCİSİ MELTEM GÜRLER – Efendim, bizim bir filmimiz var bir beş dakikalık, bizim anlatacaklarımızı çok destekleyen ve aslında bizden fazla, iyi anlatan bir film.

  • ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yazılı metinler varsa, onları da alalım biz bu arada.

  • YENİ ANAYASA PLATFORMU TEMSİLCİSİ MELTEM GÜRLER – Evet, verelim.

  • Öncelikle teşekkür ediyorum bizi davet ettiğiniz, kabul ettiğiniz için.

  • Biz bugün burada Yeni Anayasa Platformu olarak karşınızdayız. Yeni Anayasa Platformu, öncelikle metodolojisiyle biraz daha farklı bir yerde duruyor, çünkü halkın görüşlerini toplamak amacıyla yola çıktık ve bugüne kadar 32 toplantı yaptık, aslında son 2 toplantı tam iki kayıtlara geçmedi, dolayısıyla 30 toplantı yaptık, bunu söyleyebiliriz.

  • Türkiye'nin dört bir tarafında, farklı illerinde, hatta ilçelerinde ve bazı köylerinde bugüne değin toplantılar gerçekleştirdik ve Yeni Anayasa Platformu olarak topladığımız bütün görüşleri de elinizdeki raporda klasifiye ettik, orada 8 başlık altında belli bir metodolojiyle çok daha anlaşılır hâle getirdik. Dolayısıyla, Türkiye'nin dört tarafından toplanmış talepleri o elinizdeki raporda bulabilirsiniz gerçekten.



  • o elinizdeki raporda bulabilirsiniz gerçekten.

  • Bir şey daha yapıyoruz şimdi, onu size daha sonra göndereceğiz. Burada iller bazında bir ayrım yok. Oysa biz size, her toplantı yaptığımız ilin kendi dökümünü de göndereceğiz, yani İzmir’den çıkan talepler, Kars’tan çıkan talepler veya Düzce’den çıkan talepler biçiminde de elinizde olacak. Dolayısıyla bu talepler, en kısa sürede, incelemeniz için elinizde olur.

  • Yeni Anayasa Platformu’nda neler yaptığımızı biraz sonra çok daha, arkadaşlarımın da katkısıyla anlatacağız size ama ben hemen çalışma metodolojimizi size aktarmak istiyorum. Biz her ilde bir partnerle toplantı organize ettik. Bu bazen belediyeler oldu, bazen barolar oldu, bazen oradaki bir başka sivil toplum kuruluşu oldu ve birlikte, günler öncesinden anons ederek, billboard’ları genellikle kullanarak, afişleme yaparak halkı bu toplantı salonlarına davet ettik ve bu toplantı salonlarında da her zaman bir ufuk açıcı küçük konuşmalar yaptık, yani 3-4 konuşmacımız oldu her yerde ve “Niçin yeni Anayasa’yı yapıyoruz, Anayasa’dan beklentilerimiz neler, şimdi sizi dinleyeceğiz.” diye halka söz veriyoruz ve herkes kürsüye gelerek iki dakika, üç dakika içerisinde talebini dile getiriyor. Bu film de işte, zaten, nasıl çalıştığımızı çok iyi anlatan bir film, o yüzden izlemenizi önemli bulduk. Burada topladığımız kimileri sözlü olarak dile getirdiler ve onların tamamını kayıt altına aldık, kimileri de zaman yetmediği için bazen, bazen de kendisini kürsüde rahat hissetmediği için yazılı olarak iletti, dolayısıyla oldukça çok yazılı talep de elimizde birikti. Sonra biz “Anayasa Çalışma Grubu” adını verdiğimiz bir entelektüel faaliyet alanı da kurguladık. Burada da ülkenin çok farklı kesimlerinden akademisyenler, entelektüeller, iş dünyasından insanlar bir araya geldiler ve bu gelen talepleri, kendilerini ortaya koymadan, kendi görüşlerini dayatmadan bunları ne şekilde değerlendiririz ve harmanlarızın bir çalışmasını yaptılar ve bu elinizdeki rapor da böyle ortaya çıktı. Yani gelen taleplerin bu farklı çalışma gruplarının içerisinde yoğrulmasıyla, kavramsallaştırılmasıyla böyle bir yere geldik ve “AÇG önerileri” olarak her grubun sonunda gördüğünüz paragraflar da bu çalışma grubunun ortaya koyduğu öneriler olarak şekillendi.

  • Şimdi, filmimiz hazır. Bu filmi hakikaten izleyelim. Bir beş dakikanızı alacak ama bizim söyleyeceklerimizden daha fazlasını ifade edecek.

  • (Yeni Anayasa Platformu tarafından hazırlanan bir kısa film sunuldu)

  • YENİ ANAYASA PLATFORMU TEMSİLCİSİ MELTEM GÜRLER – Evet, Türkiye’nin otuz ayrı şehrinden farklı görüntüler eşliğindeydi bütün bunlar ve hiçbir talebi dışarıdan bırakmadan biz, bu talepleri, sadece tekrarlayanları elbette elimine ederek bu önünüzdeki raporu hazırladık.

  • Şimdi, niye böyle bir işe kalkıştık, biraz onu anlatmak istiyoruz. Niçin halkın taleplerini toplamanın önemine inandık ve bu anlamda yola çıktık ve sizin de önünüze böyle bir raporla geldik?

  • Ben Osman Can’dan rica edeceğim bunu anlatmasını bizim grubumuz adına.

  • YENİ ANAYASA PLATFORMU TEMSİLCİSİ DOÇ. DR. OSMAN CAN – Efendim, öncelikle sizi tekrardan saygıyla selamlıyorum.

  • Tabii, Komisyonun karşısına çıkmak, konuşmak, Anayasa meseleleri konusunda inisiyatif istemiş olan bir Parlamentonun huzurunda bir konuşma yapmak, bir şeyler söylemek bizim için tabii ki onur verici bir şey. Bu yeni Anayasa, Türkiye’nin özellikle referandum öncesi, sonrasında… Hoş, 1982’den bu yana yeni bir Anayasa ihtiyacı Türkiye’de yoğun bir şekilde dile getiriliyor ve bu Anayasa’ya yönelik talepler, 1990’lar, 2000’ler ve işte, bugüne gelindiği zaman çok ciddi bir şekilde yoğunlaşmış durumda ve toplumda da buna yönelik talepler var.

  • Biz Türkiye’nin biraz da Anayasa tarihini incelediğimiz zaman, Türkiye’deki anayasal gelişmeleri, Anayasa tarihini ve anayasal tercihleri vesaire incelediğimiz zaman şöyle bir tabloyla karşılaştık: Bugüne kadar, 1921 Anayasası dışında, Türkiye’de toplumun bütün kesitlerinin katıldığı bir anayasa yapımı söz konusu olmamış. Anayasalar daha çok merkezlerde inşa edilir, yani toplum adına daha iyi düşündüğünü iddia eden, daha iyisini bilen, kamu yararını herkesten daha iyi bildiğini iddia eden sınıflarca ya da işte, bu ülkenin yine evlatlarından olabilecek olan bürokratlar ya da askerler tarafından hazırlanmış ve biz bugüne kadar böyle bir anayasal paradigma içerisinde gelmişiz. 1982 ya da 1961 ya da 1924 ya da 1876 Anayasası çok iyi ya da çok kötü, işte, bunu hazırlayıcılar darbecilerdi ya da değildi tartışmasını bir kenara bırakalım, yeni Anayasa tartışmasını yaparken Türkiye geleceğine odaklanmak zorunda. Karşımızda dengeler değişiyor, farklılaşmalar vardır, toplumsal çeşitlilik inanılmaz bir düzeye gelmiş durumda; geleceğimize odaklanmak zorundayız. Peki, biz geleceğimizi nasıl okuyabiliriz? Geleceğimizi yine Ankara’da ya da ülkenin başka bir yerinde birkaç tane akademisyenin kendi ideal dünyalarından hazırladıkları bir metinle mi karşılayacağız acaba, yoksa hakikaten bu toplumun Kurtuluş Savaşı döneminde gerçekleştirdiği muhteşem başarının yeniden tekrarlanmasına imkân sağlayacak bir anayasal inşayla mı acaba biz bu geleceğe hazırlıklı olabiliriz? Bütün bunları düşündük ve “Toplum eksenli bir Anayasa’nın yapılması gerekir.” dedik. Ama toplum eksenli bir Anayasa’nın yapılması da tabii ki tarihî örneklere baktığımız zaman farklı bir yöntemi benimsemesini gerekli kılıyor, o da şu: Toplumu yeni anayasal talep konusunda hareketlendirmek, toplumun yeni Anayasa’ya yönelik talebi neyse, “Nasıl bir yaşam istiyoruz? Nasıl bir araya yaşamayı istiyoruz? Geleceğimizi nasıl tayin edeceğiz? Nasıl kendi barışımızı kuracağız?”, bu konulardaki sorulara verdiği cevapları biz toplumdan okuduğumuz zaman, bunun üzerine bir Anayasa, bu toprakların üretebileceği, bu topraklara barışı sağlayacak bir anayasa. Bunun çok daha ötesinde, bu toprakların dışına taşabilecek alanlarda da Türkiye’nin barış güvencesi olabileceği, Türkiye’yi barış için ağırlık oluşturabilecek bir düzeye getirebilecek bir Anayasa çalışması. Bu nedenle biz yöntemi toplum merkezli olsun dedik.

  • Devlet bakidir. Yani “baki” derken bu tabii ki bizim belirleyebileceğimiz bir şey değildir ama bu devletin mümkün olduğu kadar tabii ki ayakta durmasını, gelişmesini, güçlenmesini isteriz. Devletin bekası ayrı bir tartışma konusu ama devletin anayasal düzeninin ne olması gerektiği tabii ki halkın bir şekilde karar vereceği bir şey; nasıl olacak, nasıl inşa edilecek?

  • Şimdi, 82, 61, 24 vesaire, ister darbeciler tarafından ister şunlar bunlar tarafından, çok iyi niyetli ya da çok kötü niyetli, biz artık bu tartışmaları bir kenara bırakıyoruz ama şuna bakıyoruz: O dönemlerde hazırlanmış olan bir anayasal yapı, o dönemlerin ihtiyaçlarına göre, o dönemin zamanın akış hızına göre hazırlanmış olan anayasalardı. Kurumsal yapılar böyleydi. Şimdi, 21’inci yüzyıla doğru gittiğimiz zaman, bu kurumsal yapılarla biz 21’inci yüzyıla hazırlıklı olabilme imkânına sahip değiliz. Bu topraklarda yaşayan insanların eskiye ait olan kurumlarla geleceğe hazırlanması ve geleceğe bu şekilde hazırlıklı olması çok fazla mümkün değildir. Bu nedenle “Toplumun taleplerinin okunması önceliklidir.” dedik. Ondan sonra bir inşa gerçekleşecekse eğer, kurumsal yapılar ortaya çıkacaksa eğer, biz bunu ancak toplumun taleplerini okuyarak cevaplandırabiliriz. Ben Anayasa’yı çok iyi bilirim, başka birisi -bir mühendis- de çok iyi bilebilir, beriki siyaseti çok iyi bilebilir ama biz kendi yaşantımıza uygun olan bir Anayasa’yı halka dayatamayız, halkın kendi yaşantısına, nasıl istiyorsa bu çerçevede bir anayasal inşa konusunda halka asistanlık yapabiliriz; halka ve topluma, bu talepleri nasıl yasalaştırılabilir, bunun ancak asistanlığını ve yardımcılığını biz yapabiliriz diye düşündük. Bunun üzerine bu toplantılar düzenlendi, bir konsept ortaya çıktı ve bu toplantılarda, örneğin, biz halka “Anayasa şöyledir, bir anayasada bir kurum şöyle şöyle olmalıdır.” diye hiçbir şey söylemedik; sadece “Bir anayasa aslında ne işe yarar?” dedik. Yani işte, bir vatandaş Kilis’ten içeri girdiğinde karşısında bir gümrük memuru gördüğünde anayasa orada başlıyor aslında. “O hâlde soruyu sizin sormanız lazım ve bu sorunun cevabını da sizin aramanız lazım.” dedik ve insanlar konuştu, bizler sadece onar dakika olarak konuştuk. Bu çerçevede bir çalışma yaptık ve bu çalışmayı mümkün olduğu kadar duygusallıklardan, irrasyonel talep ve tepkilerden uzaklaştırarak tamamen halkın talepleri üzerine ve kendimize ait olanı da dışarıda bırakarak bir rapor hazırladık, bu raporu da biz sizin karşınıza koyduk ve seçimlerden sonra da Meclisin bu süreci sahiplenmesi gerektiğini biz düşündük. Yani sivil toplum çalışıyor vesaire ama sivil toplumun çalışması belki yeterli olmayabilir; toplumun temsilcisi ve meşru temsilcisi olan Parlamentonun bu Anayasa çalışma sürecini sahiplenmesinin, bu sürecin aslında asli organlar tarafından yürütülmesi bakımından, meşru bir zeminde yürütülmesi bakımından çok önemli olduğunu düşündük ve Uzlaşma Komisyonunun kurulması da bizim bu nedenle çok pozitif olarak baktığımız bir şey. Yani bu açıdan tabii ki Meclisin meşruiyetinin tartışılmasının biz çok fazla anlamlı olmadığını düşündük. İdeal olabilir mi? İdealler peşinde sürekli koşturabiliriz ama ideallerin sınırı yok. Batıda da bir laf vardır “İdeal olan iyi olanın daima düşmanıdır.” ya da “Mükemmel iyinin düşmanıdır.” O hâlde biz, rasyonel çerçeve içerisinde nasıl kalınabilir, nasıl bir süreç yönetilebilir, oraya baktığımız zaman, hakikaten, Uzlaşma Komisyonu, tüm siyasi partilerimizin, CHP, MHP, BDP, AK PARTİ’nin kendilerine ait olanı, kategorik olanı bir kenara itip hakikaten bir Uzlaşma Komisyonunun ortaya çıkmasını savunmaları bu yüzden, bizim açımızdan çok değerli bir yaklaşım oldu ve biz, bu değerli yaklaşıma nasıl daha fazla katkı sağlayabiliriz, bunun çabası içerisine girdik ve Kurtuluş Savaşı’ndan bu yana, yani Kurtuluş Savaşı’nda, 1920’de toplanan Meclisin, Meclisi Mebusanın, yine Anadolu’nun çeşitli kesimlerinden gelenlerin, farklılıkların bir araya gelmesiyle oluşturduğu bir anayasa vardı ve bu anayasa anayasa hukukçuları tarafından çok yetersiz gözükebilir ama bu anayasayla bir ülke bağımsızlığını elde etti, inanılmaz bir mücadele gösterdi. O toplumun tamamını birleştiren, bütünleştiren, bir ülkü peşinde seferber edebilen bir ruhtu ve ruh çerçevesinde biz bugün yeni bir soruyla, yeni bir dünya düzeniyle, yeni gelişmelerle, kendi içimizde ve kendi sınırlarımızın dışında yeni gelişmelerle karşılaştığımızda buna yine sağlam bir cevabı verebilecek ruh gibi gözüküyor. Aslında, o paradigmaya belli ölçülerde yaklaşılabilirse eğer, yeniden toplumun merkeze alınması ve “Bu toplum üzerinden nasıl bir anayasa düzeni biz inşa edebiliriz?”, bu sorulara eğer odaklanabilirsek iyi bir anayasa yapılabileceğini söylüyorum ama Anayasa’nın içinin ne olması gerektiği konusunu biz cevaplandırmıyoruz -raporlarımızda vardır- tabii ki bu konuyu siz daha iyi bilebilecek durumdasınız.

  • Zaman da yok, bir cümleyle ben tamamlamak istiyorum, o da şu: Uzlaşma Komisyonunun 15 maddelik çalışma esası kamuoyunda çok ciddi bir şekilde eleştirildi, işte “Efendim, MHP ile BDP nasıl bir araya gelecek de bir Anayasa yapacak? Falanca konuda mı, filanca konuda mı uzlaşacak?” Belki de bu partilerin, bu kadar karşıtlıkların bir araya geldiği bir ortamda yapılacak Anayasa Türkiye’nin şansıdır. Hiç kimseyi dışarıda bırakmayan ama herkesi kucaklayıcı, herkesi inşada asli unsur hâline getirici bir Anayasa belki Türkiye açısından daha yararlı olabilir. Ben, bu nedenle, Komisyonun çalışmalarına da önemli ölçülerde değer veriyorum ve başarılı olmasını bütün yüreğimle temenni ediyorum.

  • Teşekkür ederim.

  • ATİLLA KART (Konya) – Teşekkür ederim.

  • Sizler konuşmak istiyor musunuz efendim?

  • Buyurun.

  • YENİ ANAYASA PLATFORMU TEMSİLCİSİ AVUKAT VEYSEL UÇUM – Şimdi, ben de başarılar diliyorum çalışmalarınızda sizlere.

  • Ben kısacak bir şeye değineceğim. Şimdi, sivil toplum kuruluşlarından, üniversitelerden görüş istiyorsunuz. Çok güzel. Üniversitelerden görüş gelmediği konusunda da Cemil Bey bir serzenişte bulunmuştu. Ben şöyle düşünüyorum: Kendi varlıklarına yapılacak Anayasa’nın karar vereceği kurumların iletebileceği görüşler nasıl bir sivillik yaratacak?

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Açıklayın bunu.

  • YENİ ANAYASA PLATFORMU TEMSİLCİSİ AVUKAT VEYSEL UÇUM – Açıklayacağım Oktay Bey.

  • Şimdi, STK’lar dediğimiz zaman, birçoğu, Mimar Mühendis Odaları Birliği… Yani üyeliği zorunlu olan ve devletin yapısı içerisinde örgütlenmiş kurumlardır. Yani ben Baroya üye olmadan, avukat olmadan avukatlık yapamıyorum. Türkiye Odalar Borsalar Birliğine üye olunmadan esnaflık yapılamıyor. Yani üyeliğin zorunlu olduğu kurumlar anayasal kurumlardır. Bu anayasal kurumların pozisyonuna, çalışmalarına, çalışma biçimlerine karar verecek olan yapılacak yeni Anayasa’dır. Bu yapım sürecine bu kurumların kurum olarak katılmaları bizce sivil toplum katılımı olarak düşünülemez ancak bu kurumların kendi üyelerinin, üyeleri üzerinden yapacakları çalışmalarla kendi üyelerinin bireysel görüşlerini alarak buraya taşımaları durumunda bir sivil katkı söz konusu olacaktır.

  • Şimdi, diyelim ki DİSK geldi buraya, Tayfun Bey konuştu, bir de rapor verdi. Kim yazdı o raporu? Oradaki hukukçular yazdılar. “Kaç bin üyen var?” diyor, Tayfun Bey “135 bin üyem var.” diyor. Peki, o 135 bin üyenin görüşünü yansıtıyor mu? Veya Türkiye Odalar Borsalar Birliğinin 1 milyon 200 bin üyesi var. Bu 1 milyon 200 bin üye adına 3 tane hoca, 2 tane bilmem kim rapor yazınca bu sivil toplum katkısı mı oluyor?

  • Bizim önerimiz şudur -tabii, Meclisin bu çalışmasına büyük saygı duyuyoruz, destek oluyoruz, destek olmaya devam edeceğiz, destek olmak istiyoruz- daha profesyonelce bakmak. Gerçekten, toplumun katılabilmesinin, o sivil toplum kuruluşlarının da üyelerinin katılabilmesinin kanallarını açmak lazım; yani, Anayasa’ya toplumun katılımının kanallarını açmak lazım. Yoksa işte, herkes şu anda oturup tartışıyor, bir metin yazıyor, geliyor, “Biz falan kesim olarak böyle düşünüyoruz.” Hayır, öyle değil. Mesela, KAGİDER’in -Meltem Hanım aynı zamanda KAGİDER’de- 230 tane üyesi var. Meltem Hanım oturup bir talepler silsilesi yazıp yönetimden de geçirip getirebilir. Bu 230 kişiyi temsil etmez asla. Ama onlar farklı bir çalışma yapıyorlar. Mesela, Hak-İş farklı bir çalışma yaptı, 5 bin kişiye anket uyguladı, getirdi bunu. Hak-İş’ten Mustafa Paçal da bizim bu Platform’da çalışıyor. Biz şu anda kent konseylerine anketler hazırladık. Kent konseylerine veriyoruz üç tane soru: “Yeni Anayasa istiyor musun? O zaman, kendin için ne istiyorsun Anayasa’dan?” diye bir başlık koyduk. Bunları toplayacağız, büyük ihtimalle ileteceğiz. Yani sivil toplumun katılımının kanallarını daha çok açması lazım Meclisimizin.

  • ATİLLA KART (Konya) – Evet, Enver Bey, siz...

  • YENİ ANAYASA PLATFORMU TEMSİLCİSİ ENVER SEZGİN – Meltem Hanım toplantılardan söz etti. Türkiye çapında 32 toplantı yaptık. Bu toplantılara devam edeceğiz. Yani bizim amacımız aslında 100 toplantı yapmak. Ne kadarını gerçekleştirebiliriz bilmiyoruz çünkü büyük zorluklar var. Biz İç Anadolu ve Karadeniz’e gitmedik henüz. Oraların görüşleri bana göre çok önemli. Oralara da gideceğiz ve Türkiye’nin kendimize göre minimum bir görüş coğrafyasını ya da haritasını çıkarmak istiyoruz. Mesela, Diyarbakır’a da gittik, Erzurum’a da, İzmir’e de, İstanbul’un değişik ilçelerinde de toplantılar yaptık, Bolu’ya, Edirne’ye de gittik. Oraların sosyopolitik yapıları çok farklı ve farklı farklı görüşler çıkmasına rağmen pek çok ortak görüş de çıktı ortaya. Mesela, ortak görüşlerden en önemlisi bana göre şudur: “Ankara bize başvurmadan, bizim görüşümüzü almadan Anayasa yapmasın.” Bu genel bir görüştür arkadaşlar.

  • İkincisi de: Halk -ve bana göre çok önemli- artık yönetime katılmak istiyor; yani, sadece Anayasa yapım sürecine değil, Türkiye’nin idari yönetimine de katılmak istiyor. Bu mekanizma nasıl oluşacak, bunu toplum tartışacaktır.

  • Tabii ki büyük zorluklar yaşıyoruz, maddi zorluklar yaşıyoruz. Bunun yanında mesela idari zorluklar da yaşıyoruz, bürokrasiden kaynaklanan idari zorluklar da yaşıyoruz. Örnek olsun diye söylüyorum. Biz Bolu’ya toplantıya gitmiştik, Bolu’da toplantının izleyicilerinin yarısı sivil polis. Biz kendisine -amirlerine- dedik ki: “Ya niye insanları rahatsız ediyorsunuz?”, “Biz de vatandaşız, biz de izlemek istiyoruz.” dedi. Bu çok masum bir cevap değil aslında çünkü sonuçta, oradaki insanlar rahatsız oluyorlar ve görüşlerini bildirmekten çekiniyorlar. Bir çekim yaptılar, o zaman İçişleri Bakanı Beşir Atalay’dı, biz ona bu şikâyetimizi ilettiğimiz zaman bize dedi ki: “Onu oradan kovsaydınız.” “E, biz de kovduk zaten.” dedik. Dolayısıyla bu iş o kadar kolay değil.

  • Daha da önemlisi, toplum aslında konuşmaya alışkın değil henüz tam olarak. Hep gitmişler ve bir şeyleri anlatmışlar onlara fakat ilk kez Yeni Anayasa Platformu gidip onların ne istediğini soruyor. Evvela tedirgin davranıyorlar fakat sonra açılıyor ve biri diğerini teşvik ediyor ve görüşler ortaya çıkıyor. Bu görüşlerin vücut bulmasından memnun olacaklardır. Dolayısıyla demin Osman Bey’in söylediği gibi, bana göre, bu yöntem genel olarak Meclisin de yöntemi olması gerekiyor diye düşünüyorum.

  • İkincisi: Sadece sivil toplum örgütlerini buraya çağırarak görüşlerini alması yetmez, doğrudan halkın, bireylerin ayağına giderek ve toplantılar yaparak ve başka kanallar kullanarak… Sadece İnternet sitesi kurup onların görüşlerini istemek yetmiyor. Mesela, hiçbir tanıtımı yok, ben hiç tanıtım görmedim Meclisin böyle İnternet… Yani toplumu teşvik etmek lazım, Meclisin toplumu teşvik etmesi gerekiyor. Söylemek istediğim budur, bu çok önemli bir şeydir.

  • İkincisi de: Şimdi, bu görüşler toplanıyor. Tabii, biz merak ediyoruz, nasıl değerlendirilecek bunlar? Bana göre, bir kurul oluşması lazım. Tıpkı bizim yapmaya çalıştığımız gibi, Anayasa Çalışma Grubu gibi, asistanlık görevi yapacak bir kurulun oluşması gerekir ve de KONDA gibi…

  • ATİLLA KART (Konya) – Ben onların bilgisini vereceğim, kamuoyuna açıklıyoruz onları zaten.

  • YENİ ANAYASA PLATFORMU TEMSİLCİSİ ENVER SEZGİN – Tamam.

  • Mesela, biz KONDA’yla çalışıyoruz, KONDA bize yardımcı oluyor. KONDA olmaz, başka bir araştırma şirketi olur. Bu araştırma şirketinden de yararlanılması gerekiyor. Özet olarak, bu çalışmanın boşa gitmemesi gerekiyor diye düşünüyorum.

  • Teşekkür ederim.

  • ATİLLA KART (Konya) – Ayhan Bey, buyurun.

  • YENİ ANAYASA PLATFORMU TEMSİLCİSİ AYHAN OGAN – Ben de teşekkür ediyorum bizleri misafir ettiğiniz için.

  • Arkadaşlar geneli itibarıyla gerekenleri söylediler. Ben şunların altını çizmek istiyorum: Anayasa yapmaktan daha önemlisi, Anayasa diyaloğu sürecini işletebilmek önemli, önem kazanmaya başladı. Türkiye, belki 21’inci yüzyıl anayasacılığına, bütün dünyaya örnek teşkil edecek bir Anayasa yapacak, ben buna inanıyorum. Bütün siyasi partilerimizin Komisyonda buna gayretle ellerinden gelen desteği verdiklerini görüyoruz, bu bizi memnun ediyor.

  • Tabii, bu toplum merkezli yaklaşımı ben sizin uyguladığınız yöntemlerde de görüyorum. Bu 2007’de AK PARTİ’nin hazırladığı bir yöntemin dışına çıktı; Türkiye’de topluma inen, kişilerin görüşlerini önemseyen, sivil toplumu önemseyen bir yaklaşım. Tabii, birtakım eksiklikleri var. Bunu bir kampanyaya dönüştürmek lazım. Belki bir Anayasa ajansı kurarak, bunun sloganlarını halkı teşvik edecek şekilde bütün ülkenin dört bir yanında yaygınlaştırarak Meclisin İnternet sitesine mektupla -Türkiye’de 50 milyon seçmen var- bir faksla, hatta bir cep telefonuyla -herkes kullanıyor şimdi- insanların Meclise görüşlerini ulaştırma imkânlarının açılması, bunun toplumsallaştırılması bütün sıkıntıları çözecektir kanaatimizce. Böyle bir kampanyaya Meclis önderliğinde başlanması lazım. Bu meselenin iyi bir şekilde neticeleneceğine inanıyorum

  • neticeleneceğine inanıyorum yani şu hiçbir zaman ümitsizlik şeklinde olmamalı. “İşte görüş vermiyorlar, göndermiyorlar.” veya işte “Bütün partilerin hepsi uzlaşarak bir karar alacak, bu nasıl olacak?” şeklinde yaklaşımlar…

  • ATİLLA KART (Konya) – Moralimizi bozmasın.

  • AYHAN OGAN – Aslında bunların Türkiye’nin önünü açacak şeyler olduğunu düşünüyorum yani uzlaşamadıkları yeri almadan, daha kısa, daha öz yani detaylara girmeyen bir anayasa örneği karşımıza çıkabilir. Bunun da olumlu yönünden değerlendirerek meseleye yaklaşmak lazım. Biz bugüne kadarki tecrübemizden bu işin normlandırılması, size ulaşan, gelen bu verilerin, size belki de milyonlarca veri olacak, bu iş bir kampanyaya dönerse. Bunların normlandırılması sürecinde de sivil toplum olarak üzerimize düşeni yapabiliriz. Sizlere destek olabiliriz.

  • Ben tekrar başarılar diliyorum. Allah kolaylık versin.

  • ATİLLA KART (Konya) – Teşekkür ediyorum.

  • Buyurun.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Benim Osman Bey’e sadece bilgi edinmek amacıyla bir sorum olacak, kısa bir cevap verirseniz memnun olurum.

  • Bir, 1924 Anayasası darbe anayasası mıdır?

  • İkincisi, anayasa tekniğini dikkate alarak bugüne kadar ki anayasa metinlerinin seyrini de dikkate alarak baktığımız vakit 1921 Anayasası bu anlamda bir anayasa mıdır?

  • OSMAN CAN – Çok kısa efendim, 1921 Anayasasını darbe anayasası olarak nitelendirmiyoruz. Tabii ki nitelendiremeyiz yani darbe teknik anlamda ayrı ama 1924 Anayasası toplumsal çoğulculuğun ve çeşitliliğin katılabildiği bir Mecliste yapılan bir anayasa değil. Tek bir örgütlenmenin, zaman içinde mümkün olan bir örgütlenmenin sonucunda Meclis tek bir renk olarak ortaya çıktı ve bu rengin daha sonra ürettiği bir anayasa ve burada da bir komisyon vardı. Bu komisyonda da yine uzmanlar vardı. Bu uzmanlar bir metin hazırladılar. Meclis anayasa yapma konusunda herhangi bir karar almamıştı. Bu komisyondan bir anayasa metni ortaya çıkıverdi. Ondan sonra yönetici kesim, Mustafa Kemal Atatürk, daha o zaman Atatürk değil, ondan sonra diğer kesimler aktörler daha doğrusu “Tamam bu anayasa olsun” dendi ve anayasa bu şekilde yürürlüğe girdi. Yani şu ifadeyi ben çok net olarak kullandım: Darbe anayasası, şu veya bu anayasası ayrımları yapmaksızın hani bütün herkesin katılımıyla bir anayasa ortaya çıkmış olsaydı dahi acaba o dönemlerin, o zamanın şartlarına uygun olarak hazırlanmış olan bir anayasal konstrüksiyon acaba bugünün ihtiyacına cevap verebilir mi, oraya odaklanmak gerekir diye ben söyledim. 1921 Anayasası bir anayasadır efendim yani 1921 Anayasasının…

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sizinle aynı kanaatte olmayanlar da var değil mi?

  • OSMAN CAN – Tabii. Anayasa hukukçularının büyük bir kısmı “Aslında bu bir anayasa bile değil.” diyor ama değil.

  • ATİLLA KART (Konya) – Teknik olarak da.

  • OSMAN CAN – Yani şimdi, diğer anayasal yapılara baktığımız zaman, bir anayasaya anayasa diyebilmek için bizim bugün modernite anlamında öngördüğümüz bütün kurumların hepsinin düzenlemesi şart değil. Toplumsal ortak, paydanın ifadesiyse eğer, toplumun üzerinde uzlaştığı sınırlı sayıda maddeler orada yer alır, onun dışındakiler siyasetin kendi olağan süreci içinde cevaplandırılır ki zaten her şeyin norma havale edip, normda sabitleştirdiğimiz zaman siyasete kalite getirme imkânımız yok, çünkü siyaset norm üzerine muhalefet yapar.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Bunu kim yapıyor, 1921 Anayasası’nı kim yapıyor?

  • OSMAN CAN – 1921 Anayasası Mecliste ortaya çıkıyor, bir halkçılık beyannamesi vardır ondan önce. Ondan sonra, Meclis toplanıyor. Meclisin bir meşruiyet temeline ihtiyaç vardı. Şimdi 1876 Anayasası Osmanlıda geçerli mi geçerli değil mi, bu apayrı bir tartışma ama Ankara’da bir merkez oluşuyor, bu merkez ulusal irade üzerinden yürümek ister. Ama bunun bir de bunun hukuki bir belgesinin ortaya çıkması gerekiyor. Meclisi hukuken de meşrulaştırmak gerekiyor. Bunun için bir anayasa yapılıyor, adı Teşkilatı Esasiye Kanunu’dur dolayısıyla anayasadır. Meclis merkeze yerleştiriliyor, millet kavramı kullanılıyor ve milletin bu egemenliğini öylesine bir ifade biçimi olarak değil de pratik olarak nasıl yaşama geçireceği de anayasa da teker teker sıralanmış durumda. Bu yüzden teknik olarak anayasa şartlarını taşıyor. Amerikan Anayasası’na da baktığımız zaman yedi madde, alt maddeler itibarıyla da baktığımız zaman yirmi dört maddeden oluşuyor. 1921 Anayasası da yirmi dört maddedir. Ben 1921 Anayasası’na çok ciddi bir şekilde eğilinmesi gerektiğini düşünüyorum. Ama 1921 Anayasası’nı alalım hadi kabul edelim dersek, orada sorunlar vardır. Dediğimiz gibi biz yarının koşullarına bakarak bir anayasa çalışması yapmak zorundayız.

  • ATİLLA KART (Konya) – Arkadaşlar hepinize teşekkür ediyorum. Ben arkadaşlarımın izniyle, elbette Komisyonu bağlamayacak şekilde kendi kişisel düşüncelerimi ve dilek ve temennilerimi üç dört paragrafla ifade etmek istiyorum.

  • Birincisi, biz burada iktidarın anayasasını yapmamak noktasında zaten bir yaklaşım içerisindeyiz, en azından üç muhalefet partisi olarak bu noktada çok açık olarak ve bu noktada tabii üstadımın da yine aynı yaklaşım içinde olduğuna inanıyorum. Bu bizim temel hassasiyetlerimizden birisi.

  • İkinci olay şu: Ben bu düşüncemi anayasa platformlarının tamamına ilettim. O noktada bunu bir sitem olarak da, öz eleştiri olarak da göz önüne almanızı istiyorum.

  • Şimdi Anayasa üzerinde yani bir çerçeveyi konuşuyoruz biz, bir bütünü konuşuyoruz. Yüz on üç madde değişmiş, büyük ölçüde değişmiş. Burada yazıyor “Basın özgürlüğü” demiş “İletişim özgürlüğü” demiş “Özel hayatın güvenliği” demiş. Türkiye bunların üzerinden şu anda kutuplaşmış durumda. Buraya yazmak yetmiyor. 12 Eylül 1980, 6 Aralık 1983 ihtilal ruhunu yaratan temel kanunlar 105, 106 tanesi ki, bunların 40 civarında olanları kanun hükmünde kararname. Temel kanun olarak çıkıyor bunlar, bunlar varlığını koruyor. Biz diyoruz ki bu işe başlarken, alt komisyon oluşturduk, dedik ki, tamam, demokratikleşme, bu işin esası budur ama bu anayasa çalışmalarının etkili ve verimli olması için bir demokratikleşme paketi, alt kanunlar düzenlemesinin yapılması gerekir. En azından bu irademizi ortaya koymamız gerekir. Ama o noktada iktidar grubuna mensup milletvekili arkadaşlarımızın farklı yaklaşımı var “Efendim, bize verilen görev sadece anayasa yapımı görevi.” Şimdi, bunu sizlerin açıkçası dillendirmemiş olmanızı, alt kanunlar olayını, ben bunu önemsiyorum. Bu noktada sizlerin, genel olarak söylüyorum, belki sizler platform olarak dile getirmiş olabilirsiniz ama böyle bir yansımayı görmüyoruz. Bunu çok önemsediğimi ifade etmek istiyorum. Bunu kanunlarla, şuradaki soyut ve genel düzenlemeleri somut hâle getirmedikten sonra ve elbette bunun devamında bir uygulama zihniyetini hayata geçirmedikten sonra şu yapacağımız çalışmaların fazla da bir kıymeti harbiyesi yok. Bunu paylaşmak istiyorum.

  • Bir diğer husus üniversitelerin kurumsal görüşleri… Tamamen katılıyorum. O noktada Sayın Meclis Başkanına da ifade ettik, burada üniversitelerin kurumsal olarak görüş göndermeleri son derece anlamsız. Âdeta emir ve talimatla… Yok böyle bir şey. Üniversite içinden hocalar birer birer ikişer ikişer üçer üçer görüşlerini gönderebilirler. Doğrusu budur, katılımcılık budur. Bunu diğer sivil toplum örgütleri için de aynı yaklaşım içinde olmak gerekiyor.

  • Yine bir diğer husus: Bakın “Bolu’daki toplantıda yarısı sivil polisti.” dediniz. Aslında bu bana göre bugünkü Türkiye fotoğrafıdır. Konuşuyor görüntüsü vermekle bu iş olmuyor. Ne kadar ambalajlarsak ambalajlayalım, Türkiye pratiği ve gerçeği maalesef budur. Bunu ayrıca bir irdelemeyi, sorgulamayı takdirlerinize sunuyorum.

  • Değerlendirme teknik heyetlerimiz var. Uzman arkadaşlarımız var. İşte üç tane teknik heyet var, onlar eleme yapıyorlar, tasnif yapıyorlar. Bir taraftan o yürüyor yani o çalışma yürüyor. ODTÜ mezunu olanlar da var, kamu yönetimi mezunu, sosyolog… Dün mesela TOBB’un inisiyatifinde on üç çatı kuruluşun üslendiği bir sorumluluk var. Dün o toplantı vardı. Bana göre tabii eksiklikleri vardı yani katılımcılık anlamında, çoğulculuk anlamında ama ciddi bir çalışma idi. Orada iki yüz elliye yakın katılımcı vardı ve bir ilkti. Bunun ikinci örneğini 22 Ocakta Konya’da yapacağız, 29 Ocakta İstanbul’da yapacağız. Burada tabii amaç ve hedef o katılımcılığı daha da çoğulcu hâle getirmek, gerçek anlamda bir katılımcılığı sağlamak. Yani sizler davet beklemeden sizin konumuzda olan platformlara iştirak etmelisiniz diye düşünüyorum. Söylemek istediklerim bunlar.

  • ENGİN SEZGİN – Affedersiniz, Bolu ile ilgili bir izahatta bulunayım ben. Bizim bütün toplantılarımız böyle gitmedi tabii ki. Mesela biz İzmir’de böyle bir toplantı yaptık, altı yüz kişi vardı, Erzurum’da yaptık dört yüz kişi vardı ve bu toplantılarda her görüşten insanlar vardı Diyarbakır’da da aynı yine dört yüz insan vardı ve üstelik o görüşlerin nüansları bile vardı, her toplantıda ve hiçbir toplantımızda bir olay çıkmamıştır, kavga çıkmamıştır, küfür çıkmamıştır. Herkes medeni bir biçimde görüşlerini dile getirmiştir ve herkes alkışlanmıştır o salonda. Dolayısıyla Bolu’yu niye örnek gösterdim: Birtakım idari yerel yönetimlerden kaynaklanan, daha doğrusu devletin yönetiminden kaynaklanan birtakım zorluklardan bahsettim. Yoksa bizim toplantılarımızın tamamına yakını çok canlı ve hareketli geçmiştir.

  • ATİLLA KART (Konya) – Ben kamu yönetimini kast ediyorum orada.

  • OSMAN CAN – Bir cümle söylemek istiyorum izin verirseniz. Bu dediğiniz demokratikleşme paketi konusunda bizim platform içerisinde olan arkadaşların bu yönde çalışmaları da vardır. Bunu da hükûmet üzerinde baskı kurarak yaptılar yani kendilerine de ilettiler. İnşallah bu konuda bir gelişme olur. Biz tabii ki yani demokratikleşme yeni anayasa derken yani hiçbir demokratik ortamın olmadığı yerde böyle bir şeyin yapılabilmesinin biraz problemli olduğuna tabii ki katılıyoruz. O konuda elimizden geldiği kadar biz de duyarlılık göstermeye çalışıyoruz. En son tahlilde, öylesine bir anayasa yazılsın da bunu çerçeveletip duvara asalım gibi bir derdimiz yok.

  • ATİLLA KART (Konya) – İstenirse oturup otuz günde bir anayasa yazarız, zaten şeklen yazılır. Kapanırız odaya yazarız.

  • OSMAN CAN – Bir sanat eseri yapılır ama halkın hayatına bu toplumun hayatına yansıyan sonuçları itibarıyla sanat eserine ihtiyacımız yok. Hakikaten kendi sorunlarını çözebilme ihtiyacını karşılayacak bir anayasa gerekir. Bir de dediğiniz şey çok önemli, anayasaya çok şey yazmakla sorunlar falan çözülmüyor, temel hak ve özgürlükler falan konusu ama işin ilginç tarafı 1921 ile diğerleri arasında böyle bir fark vardı. 1921’de özgürlükler diye bir şey yoktur ama 1921’de devlet aygıtı parlamento üzerinden merkezileşmiştir ama parlamentoyu dengeleyici şûralar benimsemişler. Vilâyet ve şûralar, bunların özerklikleri benimsemiş ama parlamento içinde yani parlamentonun bütün toplumun taleplerini cevap verecek tarzda yapılandırılması da esası benimsenmiş. Başka bir kayıtlama yok mesela. Bu yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve devlet aygıtının toplum içinden gelen çoğulculuğa dayandırılması özgürlüklerimizin güvencesi oluyor. 1921 bunu söyle yapmış, örneğin Amerikan Anayasası da bunu böyle yapmış. Fakat, 1924’ten sonra devlet aygıtının bu yapısı değişiyor, yerel yönetim özerklikleri devre dışı kalıyor, merkezî bir teşkilat ortaya çıkıyor, kısacası bürokrasi, o teşkilat ortaya çıkıyor ama anayasaya bir sürü özgürlük…

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani o 11’inci maddenin niye kalktığına da bakmak lazım tabii.

  • OSMAN CAN – 23’deki değişikliklere… Oraya da bakmak lazım. Ama tabii son tahlilde şöyle bir durum ortaya çıkıyor: 1924’te merkezileşme, temel hak ve özgürlükleri koyuyoruz anayasaya ama temel hak ve özgürlüklerin hayatta artık bir karşılığı olmuyor. 1961’de de buna benzer bir problem vardı. İyi niyetlerle bir sürü şey yapılmıştır. 1982’de de buna benzer bir şey vardır ama o özgürlük alanları yani anayasada yazılan özgürlüklerin hayatta bir karşılığı yok. O yüzden devlet aygıtının hakikaten çoğulculaştırılması, demokratikleşmesi ve toplumun filtresiz bir şekilde devlete sahiplenebilmesi, orada temsil edilebilmesi önemli diye düşünüyorum.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Tam da bu noktada sivil toplum örgütleri birtakım çalışmalar yapıyorlar, çok da faydalı oluyor. Burada heyet olarak bizim de tabii kendinize göre doğrularımız var, anayasa üzerinde düşüncelerimiz var. Nötr kalıyoruz. Yeter ki buraya gelen insanlar bütün düşüncelerini aktarsınlar. Tabir bana aittir, yani tabir caizse diyoruz ki bir iç deniz oluşturalım ama bu iç deniz bütün fikirlerin doldurduğu bir deniz olsun. Biz her tarafa kulaç atarak böyle bir yapı ortaya çıkaralım.

  • Bu noktada sivil toplum örgütleri mutlaka gayret sarf ediyorlar fakat bazen yani denekleri seçerken kendi duymak istediklerini verebilecek denekleri seçiyorlar. Bu da objektif olmuyor. Çalışma da boşa gitmiş oluyor. Ön yargısız yani kepçeyi tencerenin eti bol olan yerine daldırmak yerine kepçeyi her tarafına daldır, nasibine ne gelirse olsun ama siz özellikle kepçeyi neyi yemek istiyorsanız oraya daldırırsanız bunun bir faydası olmaz, bugüne kadar yapılanlardan farklı bir şey olmaz.

  • MELTEM GÜRLER – Öyle riskler alıyoruz yani!

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Alıyoruz tabii, geliyorlar zaman zaman görüşüyoruz, yani bakıyoruz. Bir türlü objektif olamıyor yani bu tabiri kullansam, bilmiyorum ama neredeyse şunu diyeceğiz: “Yarabbi acı bu insana, kendisi gibi başkaların da insan olduğuna inandır bunları.” diyesimiz geliyor. Çok büyük bir iş, büyük bir hadise. Ne olur? Bu konuyla uğraşırken o büyüklüğü kendimize de yakıştırmamız gerekiyor diye düşünüyorum.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli arkadaşlar, çok teşekkür ediyorum. Bir imkânsızlık sebebiyle katılamadım çok özür diliyorum, sağ olsunlar Atilla Bey kardeşimiz yönettiler.

  • Ben ilave bir bilgi vereyim, Komisyonumuzun gerek ana komisyonun gerek alt komisyonun çalışması noktasında. Üretilen iç hukuk uzun bir müzakerenin, analizin ve sürecin özelliğini esas alan yapının gözetildiği bir hukuktur ve biz teklifleşme aşamasına kadar ki çalışmaların hukukunu tanzim ettik. Eğer teklifleşebilir bir proje üretirsek, ondan sonra bu projenin tabi olacağı hukuku üreteceğiz yani şu andaki yürürlükteki hukuk mu başka hukuk mu onu bütün nüanslarıyla…

  • Burada şu konuda genişletici bir bilgi vereyim: Bir defa biz havuza akan ki üç yolla akıyor. Dijital yolla bize erişim, toplantılar yoluyla erişim ve işte arkadaşlarımızla beraber bugün face to face görüşmeler yoluyla erişim. Onları biz evvela tasnif ediyoruz, sayfa düzenine yerleştiriyoruz ve teknik analiz raporları, ki alt kurullardır onlar, bize bağlı teknik kurullardır, alt komisyonlara ve ana komisyona bağlı teknik kurullardır, bize büyük büyük sayfalar, belki beş yüz, altı yüz, bin sayfalık metinler oluşacak. Mesela başlangıç hükümleriyle ilgili bireyler ne diyor, sivil toplum ne diyor, üniversiteler ne diyor? Kategorik olarak önümüze gelecek. Yazım aşamasında biz muhtemeldir ki siyaset felsefecilerinden, toplum bilimcilerden, bizim bir Max Weber’imiz yok, bir Schmitt’imiz yok ama bizim de yani aşağılık kompleksine düşecek şeyimiz yok. Bizlerin de birikimi var. Onu güzelce yazacağız. Yetmiyor bu. Bu taslak projedir, onu topluma açacağız. Esas göreviniz o dönemde başlıyor. Kral çıplak diyeceksiniz ve sihamı kaza oklarıyla bizi vuracaksınız, kanatacaksınız ve ondan sonra biz nihaî projeyi üreteceğiz. Partiler de tartıştıktan sonra “olabiliri” i muhtemelen kurucu iktidarın izleyen organlarına sunacağız. Çok açık, şeffaf, “alın da kaçan mı” bir yönteminin uygulanmayacağı bir saydam yapı.

  • Teşekkür ederim.

  • MELTEM GÜRLER – Elinizdeki kitapçıkların en arkasında bizim Yeni Anayasa Platformunun hem de Anayasa Çalışma Grubu üyelerinin isimleri var. Dolayısıyla o sizin için de bir havuz oluşturabilir yani bütün bu isimlerin tamamından bu sözünü ettiğiniz kavramsallaştırma sürecinde faydalanabilirsiniz. Biz aslında bunun sözünü de veriyoruz. Bu isimler olarak daha da büyüterek, daha da daraltarak, buradaki ihtiyaca uygun biçimde o sürece destek vermek konusunda buradayız. Onu söylemek istiyoruz.

  • Sanıyorum bitti, bittiği için aslında başka bir şey söylemek istiyorum. Aslında bizim Yeni Anayasa Platformu çok farklı bir yapı, birbirinden çok farklı üyelerimiz var, gerçekten çoğulculuğu biz kendi içimizde yaşatabiliyoruz. Dolayısıyla üyelerimizin başka bir yapısı daha var. Ben hep unutuyorum kısa adı SPOD ama Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği sizden randevu alamamışlar ve hani biraz dışarıda kalmış gibi hissediyorlar kendilerini. SPOD’un bu talebini de iletirim. SPOD’un bu konuda oldukça kapsamlı çalışmaları da var, bizi de besliyorlar kendi bulundukları yerden doğru ama bu taleplerini de iletmiş olalım.

  • Ayrıca, kendi kimliğimle ilgili bir şey söyleyeyim. Anayasa Kadın Platformunu dinlemişsiniz yakın zamanda, onlar da çok olumlu hislerle dönmüşler. Biz KAGİDER olarak orayı besliyoruz, Kadın Girişimciler Derneği olarak ama KAGİDER olarak da gelmek istiyoruz çünkü fark ettik ki kadın girişimcilerin biraz daha başka talepleri de var. O yüzden o talebimizi de size iletmiş olmak istiyoruz.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – İki ismi verdiniz. SPOD ve KAGİDER’i kayıt ettik.

  • Katılımınız için hepinize çok teşekkür ederiz.

  • Bugünkü görüşmelerimiz tamamlanmıştır.

  • Kapanma Saati: 15.20

  • Yüklə 4,73 Mb.

    Dostları ilə paylaş:
  • 1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   72




    Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
    rəhbərliyinə müraciət

    gir | qeydiyyatdan keç
        Ana səhifə


    yükləyin