baştuu , 1. başlı ; ceti baştuu kempirmit : yedi kafalı kocakarı ; 2. reise , amire malik olan ; attuu-baştuu bk. attuu I.
baştuuluk , bir baştuuluk : tek başlılık , mutlakiyet.
bat I hızlıca , çabuk.
bat II 1. kola , undan dutkal ; batı bar kezdeme : hamurlu , kolalı kumaş ; 2. mec. itibar , otorite , şöhret ; ketiriptir baınğdı folk. : itibarını gidermiş , seni terzil etmiş.
bat-III , 1. batmak , garkolmak ; sığmak ; sokulmak , geçmek ; suuga batıp ket- : suya batıp gitmek , garkolmak ; cardının bokçosuna koyondun kulagı batpayt ats. : züğürdün kesesine tavşan kulağı bile sığmaz ; tırmagınğ koluma batıp ketti : tırnakların elime battı ; kızıgına bat- : bir şeyin zevkine adam akıllı dalmak ; bizge caman battı : bize pek fazla tesir etti ; 2. gurubetmek , batmak (güneş,ay ve yıldızlar hakkında) ; kün battı : güneş battı ; 3. cesaret etmek , cüret etmek ; oozum batıp aytalbadım yahut aytuuga batpay turdum : söylemeyi kestiremedim ; kirip baruudan batpadık : girmeye cesaret edemdik ; eköögö biröö bata albayt ats. : ikiye karşı bir kişi cüret etmez.
bata , a. Kur’anın birinci suresinin adıdır , Fatiha ; 2.dn. takdis ; hayırlı dua ; kuru ayakka bata cürböyt ats. : kuru kaşık ağzı yırtar (harfiyen : kuru çanağa dua edilmez) ; arbak bata dn. : ölmüş olan adamdan alınan ve onun ruhu ile himaye edilmiş olan dua ; 3. nişanlanma : ak bata dn. : nişanlanma zamanında yapılan dua ; sizdi ak bata , kızıl kanga koyobuz (nişan şartlarını yerine getirmediğinizden dolayı) (edilen) duanın ve (nişan töreni sırasında kesilen hayvanın) kanının sizin başınıza bir ceza olarak düşmesini dileriz.
bataköy , a-f. dua etmesini ve iyilik dilemesini seven.
batalaş I , işe karışan , methaldar ; fikirdeş , hemfikir.
batalaş- II , 1. bir işe iştirak etmek ; 2. nişanlanmak , yavuklanmak , namzet olmak ; bolboso , sanga katuu söz tiydibi , ce seni taştadıbı batalaşkan ? folk. : seni sözle mi incittiler , yahut seni yavuklun mu bıraktı ? ; 3. birbirine kat’i söz vermek ; mından kiyin arak içpeyli dep batalaştı : bundan böyle rakı içmiyelim diye birbirine söz verdiler.
batek , ayakkabının içine konulan parça mantar.
batıba , a- 1. tar. şeriata dair müşküş vaziyetlerde müftünün yaptığı tefsir , fetva (bk. muptu) ; 2. mec. karar ; batıba kıl- yahut batıba tok-tot- : karar çıkarmak , karar vermek.
batıl I , cesaret , cüret ; batılım barbadı : cesaret etmedim , tehlikeyi göze almadım , cüret etmedim.
batıl II , a. dn. boş , vahi , yalancı (muatat olduğu üzere , ahretten ayırmak için , “bu”dünyanın sıfatı olarak yahut gayri İslami dinler hususunda kullanılır.)
batım , 1. geçinme (bakalariyle birlikte iyi yaşama) ; tük kişige batımı cok : kimse ile geçinemiyor ; 2. cesaret.
batın- , cesaret etmek ; cüret etmek ; batına albadım : cesaret edemedim , cesaretim yetmedi.
batınooz , r. “podnos” : tepsi , sini.
batır I , batır-butur : sürekli çatırtı.
batır- II , batırmak (sıvık bir şeye) ; sokmak , batırmak (sert bir nesneye)
batırınğkıra- , hafifçe batırmak ; bir parça ezmek , sokmak.
batıştır - , et. batış-II den ; sıylıgışup aranğarga batıştırgıla : sıkışarak , (onu) kendi aranıza sığdırınız , sıkışınız da (ona) yer veriniz.
batıştıruu , işs. batıştır-dan.
batışuu , işs. batış-II den.
batinke , r. potin.
batir , r. “kvartira”daire (bir evde)
batirçi , r. kiracı (bir evde)
batka , 1. gagalanmış ; delik deşik edilmiş ; 2. kakmak (tezyinat : ağaç , maden üzerine).
batkak , çamur , bataklık.
batkal , oyuk , çukur.
batkala- , 1. oymak , çukurlatmak (diyelim , bıçağın uciyle yahut baltanın köşesiyle) ; 2. kakmak (ağaç ve madenin yüzünü noktalar şeklinde olan tezyinatla süslemek).
batkalat- , et. batkala-dan.
batkalış = batkal.
batkalışta- , batkalıştap kara- : bir şeyi , çukurlara ve derelere bakarak araştırmak.
batkansı- , kendini dalmış , batmış hissetmek ; katın kılıp algansıp zıgına batkansıp folk. : o kadınla evlendiğini ve adamakıllı eğlendiğini tahayyül ederek.
batman , 1. batman (Ferganade 4 puddan başlayarak Talas vadisinde 12 puda kadar olan ağırlık ölçüsü /7/ ; baatır tabat , batman ceyt ats. : çok kazanıyor (buna mukabil) : batmanla yiyor ; 2. batman (Talas vadisinde iki desiatina 8 kadar toprak ölçüsüdür).
batta- , kola ile un ve dutkal ile yapıştırmak ; kamır menen battap : hamurla yapıştırarark.
battaş- , dutkalla yapıştırılmak , yapışmak.
battaştır-, dutkalla tutturmuak , yapıştırmak.
battuu , undan dutkal sürülmüş.
batuu I , batma , dalma.
batuu II , çukur , oyuk.
bay , 1. zengin , servet sahibi ; kolxoz çular malga bay : ziraat kollektiflerinin hayvarnları çoktur ; kordoluu bay tar. : serveti ecdaddan kalma , irsi zengin ; ordoluu bay tar. : hükümndarın karargahına yakın bulunan , hatırı sayılır bir eve malik olan zengin ; sasık bay : hasis zengin ; baylar 1) zenginler ; 2) kapitalistler (sermayedarlar) ; şehirli muteberan ; baylar tabı : şehirli muteberan (burjuvazi) sınıfı 2. bay terek bk. terek ; 3. es. mal sahibi ; 4. koca ; bayga tiy- : kocaya varmak.
baya , son günlerde ; baya künü : bu günlerde , son günlerde ; bayatan beri yahaut bayatadan beri : ötedenberi.
bayagı , deminki ,çoktanki ; bayagıda : eskiden , geçmiş zamanlarda ; bayagıday yahut bayagısınday : eski vaziyette , eskisi gibi , değişiksiz.
bayakı = bayagı.
bayan I , a. hikaye (anlatma) , beyan ; tasvir (taslak) ; bayan kıl- : anlatmak , beyan etmek , hikaye etmek ; ömür bayan : hal tercümesi , biyografya.
bayan II , çegir bayan bk. çegir ; cabır bayan : efsanevi bir haycanın adıdır.
bayanda- , rapor , beyanname.
bayandamaçı , rapor , beyanname veren.
bayandat- , et. bayanda-dan ; bayandatıp süylöyt : uzun ve tafsilatlı söylüyor.
bayandoo , hikaye etme anlatma.
bayandooç , gram. müsnet , predikat.
bayandooçu , hikaye eden , anlatan ; meddah ; kıssahan.
bayandor , f. 1. enine , arzani; 2. teğelti.
bayansız , f-k (destanda) : kararsız , vefasız (bu yer dünyasının sıfatıdır).
bayatadan , bayatan , bk. baya
baybaça , k-f zengin çocuğu , bey çocuğu
baybay-bay-bay , korku veya hayret haykırışı.
baybayla-,bay-bayla- ,bay bay diye bağırmak , haykırmak (korku yahut hayret ifadesi)
baybiçe , es. , ilkin karı , birinci karı , hatun ; ev sahibesi ; baydı tuup alat , bay biçeni satıp alat ats. mal sahibini doğuruyorlar , ev kadınını satın alıyorlar.
bayda I f. baş gösterme , peyda ; bayda bol- : baş göstermek , zuhur etmek.
bayda II , a. (son zamanlarda bu söz ve onun üremeleri ilk sesi “p”olmak üzere , payda , paydalan , paydaluu ve s. şekillerinde kullanılmaktadır.) kazanç , fayda , menfaat , tama ; öz baydasına çabat : şahsi menfaati için koşuyor , çalışıyordu.
baydakeç , a-f. tamahkar , haris.
baydalan- , faydalanmak , istifade etmek ; kişi emgeninen baydalan- : başkalarının emeğinden faydalanmak , başkalarını istismar etmek.
baygambar , f. peygamber (daha çokca bundan Muhammed Peygamber diye kastediliyor) : baygambar caşına kelgen kişi : yaşı oldukça ilerlemiş kimse ; altmışını geçen adam (harfiyen : peygamber yaşına eren kimse)
bayge , 1. at yarışı ; kemege bayge es. : yoğaşı zamanında zenginler tarafından tertip edilen bir çeşit at yarışı ; 2. at yarışları sırasında verilen mükafat ; mükafat ; ikramiye ; bayge say- : mükafat olarak konmak ; bayge sayılgır söv. : mükafat olası! ; kahrolası! ; i., aram bayge! : behey budala! baş bayge : birinci mükafat , ikramiye.
baygelüü , mükafatlı , mükafat kazanan ; at baygelüü bolsun ! : at ikramiye kazansın (at koşularına gidene söylenen dilek sözü)
bayı- I , zenginleşmek.
bayı- II , 1. sağılmaktan kesilmek , süt vermemeye başlamak ; 2. eksilmek (çekilmek) ; suu bayıdı : su çekildi , suyun seviyesi alçaldı.
bayım I , baam.
bayım II , intibak etme , uyma ; bayım al- : bir nesneye uymak , intibak etmek ; bir işe azim ve ısrarla girişmek ; emgekke bayım al- : digenerek çalışmak.
bayımda- , uydurmak , intibak ettirmek.
bayımdat-, et. bayımda-dan.
bayımdatuu , işs. bayımdat-tan ; uydurma , intibak ettirme (bir kimseyi veya bir nesneyi)
bayımdoo , intibak etme , uyma.
bayır , bağlılık ; itiyat (bir mahalle) : bayır al- : (bir yere( alışmak ve daima onu özlemek , bir yerde yerleşmek ; too etegine bayır aldım : dağ eteğine yerleştim ; bir cerge bayır alıp turgan can emes : bir yere bağlanmış , alışmış kimse değildir.
bayırı , önce , evvelce ; bayırı çakta : çok eski zamanlarda ; bayırtan beri : eskiden , öteden beri.
bayırkı , evvelki , geçmişteki , eski zamanlardaki ; iptidai.
bayırtan , bk. bayırı.
bayıt- , (birini) zenginleştirmek.
bayka- , takibetmek , gözetlemek; dikkat etmek ; ihtiyatlı davranmak ; baykap cür- : ihtiyatlıca yürümek ; baykabay kaldım : gözden kaçırdım , dikkat etmedim.
bayla-, 1. bağlamak , bir araya toplayıp bağlamak ; bir yere bağlamak ; bee bayla- : kısrakları sağmak için ayırıp komak ; 2. besiye komak ; bir öönün toogun cesenğ , kız bayla ats. : lif alırsan , kayış verirsin (harfiyen : birinin tavuğunu yersen , kaz besle , hazırla ; hayvanını yersen kız besle , yani kızını vermeye hazırla!)
baylagıç , bağlamıya yarayan nsne , bağlama yeri ; at baylagıç : at bağlanacak kazık.
baylal- , bağlanmak.
baylam , deste , bağ.
baylama , bağlı , bağlanmış ; baylama tor : kuş avlamak için kapalı ağ.
baylamta , 1. bağ (rabıta) ; deste , bohça ; bent , büğet : sözünün lamtası cok : sözünün rabıtası yok ; kaçamaklı , abuk subuk konuşuyor ; tabış baylamtası : ses rabıtası ; 2. gram. bağlama edatı , conjonction.
baylan- , bağlanmış olmak , kendisini bağlamak ; kendi üzerine bağlamak ; kaptı kancıgasına baylandı : torbayı eğer kayışına bağladı ; köz baylangan kezde bk. köz I.
baylanış I , rabıta , irtibat ; baylanış bölümü : irtibat şubesi.
baylanış- II , birbirine bağlanmak , birbirine geçerek karışmak ; cip baylanışıp kalıptır : iplikler karışmış.
baylanışıl- , (irtibat) tesis edilmek.
baylanıştır- , birbiriyle bağlamak , irtibat peyda ettirmek , sıkı , düğümleyip bağlamak.
baylanıştırıl- , mut. baylanıştır-dan
baylanıştuu , irtibatı , ilişiği olan.
baylanuu , işs. baylan-dan.
baylaş- , hep beraber bağlamak.
baylat- , et. bayla-dan ; asoo at canına torsuk baylatpayt : harın at yanına tulum bağlatmıyor.
baylatma , baylatma cin bk. cin I
bayloo 1.bağlama , bir araya toplayıp bağlama ; 2. esaret ; bayloogo tüş- : esir düşmek.
baylooç 1. bağ (bağlıyacak şey) ; 2. av kuşlarını yakalamak üzere ağa bağlanan yem ; 3. mec. hiçbir işe yaramıyan.
baypay = baypanğda ; basıp keldi baypayıp folk. : ağır ağır sallanarak yaklaştı.
baysal , sükun , rahat : baysal tap- : sükunet bulmak , rahatlamak.
baysalduu , sakin , dağdağasız ; köç baysalduu bolsun ! : uğurlar olsun! (başka yere göçenlere söylenen iyi dilek sözü)
baysın - , kendini zengin addetmek , zenginlik taslamak.
baytal , henüz kulunlanmamış (doğurmamış) olan genç kısrak ; tay baytal : iki yaşına basan kısrak ; kutan baytal : üçüncü yaşına basan kısrak; bıştı baytal : dördüncü yaşına basan baytal ; tebeteydi bayşına basan baytal ; tebeteydi baytal basım (yahut avm. baytal kötü) kılığ kiy- : kalpağının bir yanını ezmek suretiyle giymek ; başka kelse baytal corgo bolot - : “açlık ne yedirmez?” (harfiyen : zaman olur ki , kısrak da yorga sayılır.)
bazar , f. Pazar ; ar bazar : at pazarı ; mal bazar : hayvan pazarı ; bazarga sal- : (satmak için) pazara çıkarmak ; bazar kötörbögön mal : geçmez , sürümsüz mal , emtia ; bazarı açıldı : orada hayat , canlılık başladı ; canlı faaliyet ; bazar üyüng körböy kal ! (ilenç) : yerini yurdunu görmek nasibolmasın!
bazarçı , 1. pazara giden yahut oradan dönen ; 2. tacir ; bezirgan.
bazarçıla - , pazara gitmek.
bazarçılat - , eğlendirmek için (diyelim çocuğu) kendisiyle beraber pazara almak.
bazarlık , pazara giden kimsenin getirdiği hediye.
bazarluu , mal bazarluu bolsun! : pazar ol! (hayvan satmak üzere pazara giden için iyi dilek).
bazir = uvazir.
bazis , r. üs , esas , mesnet.
beçaara , beçara , f. züğürt ; miskin ; fıkara ; bey-beçaara : fakirler ve arkasızlar.
beçaraalık , fıkaralık.
beçel , f. 1. oturak (vakti zamanında yürüyemiyen çocuk) ; maalınan ötköndön kiyin eki cıl beçel kalıptır : (yürümeye başlama) zamanı geçtikten sonra iki sene müddetince yürümeden oturup kaldı ; 2. mec. elingen iş gelmez , beceriksiz , her işi yüzüne gözüne bulaştıran ; ara beçel : büyümüş , ancak gevşek (delikanlı).
bede , f. yonca ; kaba yonca ; uy bede : bir çeşit yonca ; koyun bede : bir nevi yonca; başka bede : latince adı melilotus olan bir çeşit ot ; ak kaşka bede : bu sonuncu otun beyazı.
bedel , hürmte , itibat ; el içinde bedeli bar : halk arasında hürmet ve itibarı var.
bedeldüü , itibarlı , sayın.
bedelik , yonca tarlası.
beder , 1. (enine yolları olan) benekli kuş yeleği (başlıca , aladoğanın kuyruğu hakkında) ; 2. nakış , kumaş nakışı ; bederi cok torkodon bek tokugan büz cakışı ats. : sık dokunmuş bez , nakışsız ipekliden yeğdir. ; 3. bir nesneye karışan yabancı madde ; sarı altında yabancı madde yoktur.
bederlüü , nakışlı ;bezekli.
bedimis , kon . = vedomost.
bedöö , a. koşu atı
bee , kısrak (doğurmuş olan) ; bee desenğ , töögö ketet : ben ne söylüyorum tamburum ne söylüyor! ( harfiyen : sen ona kısraktan bahsediyorsun , o deve peşinden gidiyor.)
beecay = beycay.
beemçek , bk. emçek.
bek I , sağlam , pek ; muhkemce ; gayet ; bek kişi : sert adam ( tabiat itibariyle) ; bek cerge kat- ; uzakça bir yere saklamak , gizlemek.
bek II , 1. bey ; prens ; 2. (erkek ve kadın şahıs adlarının teşekkülüne giren parça)
bekbekey , 1. bir kadın gençliğin şarkısının adıdır ; 2. geceleyin sürüyü beklerken haykırma.
beket I , r. psota istasyonu durağı ; bir beket col : iki istasyon , durak arasındaki mesafe (20-25 km.)
beket II , kon. =paket.
beki- , 1. tahkim etmek , pekitmek ; pekitilmek , tahkim edilmek ; pekiştirmek ; 2. örtmek , örtülmek ; kapatılmak ; 3. tasdik etmek (resmen meriyete geçecek hale komak)
bekin- , gizlenmek , saklanmak.
bekinmeçek , saklambaç (oyunu).
bekint- et. bekin-den.
bekinüü , işs . bekin-den.
bekit-1. metanet verme , katılaştırma , sağlamlaştırma , perçinleme ; 2. tasdik etme , meriyete geçecek hale koma ; ratification.
bekpekey = bekbekey
beksil , kon. = veksel
bekzat- , k-f beyzade , beyoğlu.
bel , 1. bedenin kuşak bağlanacak eri ; bel ; kumurska bel : ince belli endamlı (kadın) (harfiyen : karınca bel) ; bel kuda bk. kuda ; duşmanga bel aldırba : düşmana zafını belli etme ! , düşman karşısında kendini yiğit göster ; bel çeç- : giyimi çıkarmak , soyunmak ; künütünü bel çeçpey folk. : geceli gündüzlü soyunmayıp ; 2. umut ; arka (istinatgah) ; tutma , kayırma ; bel bayla yahut bel buu- : bir işe tamamiyle sarılmak , ciddiyetle , azimle girişmek ; sağa bel bayladım : bütün umudumu sana bağladım ; bel baylagan beli bar , bekip catan ceri bar folk. : dayanacak adamı var , sığınacak yeri var ; bel baylagan beli oşol , bek işengen eri oşol folk. : o onun arkasıdır , o , onun güvendiği bahadırdır ; bul söz maa bir az bel bolo tüştü : bu söz bana cesaret verdi ; 3. dağ geçidi ; dağ sırtı ; bel aş- : geçidi geçmek , aşmak ; aç bel : yaşayanları bulunmıyan dağ sırtı : bel baskak bk. baskak.
belboo , kışak , kemer ; çok belboo bk. çok I.
belçe , belçesinen battı : beline kadar battı ; belçemden aldırıp suu keçtim : belime kadar derin olan suyu geçtim ; çokoyun belçesinen basıp cüröt : çicmelerinin burunlarını dimdik tutarak geziyo (ökçeler öne uzamış , burunları yukarı kalkmış)
belçir I at.derisinden dikilen hususi bir çeşit çizme.
belçir II kon. = feldşer.
belçirdik , kon. “feldşer” lik (sıhhiye memurluğu) mesleği , vazifesi.
beldemçi , 1. belden başlıyarak yırtmaçlı olan kadın fistanı ; “plaxta” (Ukranya’da bir çeşit fistan , m.) ; 2. bir nevi savaş giyimi.
beldik , 1. yaşlı kadınların taşıdığı bir nevi fistan; 2. koçun , koyunlara aşmasına engel olan sargı ; 3. kuşak.
beldüü , kuvettli ; bir üydün beldüü azamatı : bütün bir evin dayangacı olan babayiğit.