“Sen içlerinde olduğun müddetçe Allah onlara azap etmeyecektir.” (Enfal/33)
1 Teşbih ve temsil babındandır. Şu manada ki hiçbir canlı yaratığın ruhu onun kudret elinin dışında değildir.
1 Bazı nüshalarda ise “Tevhid” yerine “teveddud” yani “birbirini sevmek” ifadesi yer almıştır.
1 Düşünce sağlığı kan sağlığına bağlıdır ve nar kanı temizlemektedir. Şeytan hadis ve lügat dilinde zarar veren herşeye denmektedir. Bazen “iblis”, bazen “kötü insan veya arkadaş” bazen “mikrop” ve benzeri zararverici şeyler hakkında kullanılmaktadır. Örneğin bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Bardağın çatlak yerinden su içmeyiniz, zira orada şeytan vardır.” anlaşıldığı kadarıyla bu hadisteki “şeytan” da bu anlamdadır.
1 İlahi kurtuluşu beklemenin manası, onun için hazırlanmak ve onun gelmesi için gayret gösterip zemine hazırlamaktır. Örneğin namaz vaktini, iftar zamanını veya misafirinin gelmesini bekleyen kimse gibi hareket etmelidir. Sessiz oturup elini elinin üzerine bırakarak olan olacaktır diyerek kurtuluşu beklemek, doğru bir beklenti içerisinde olmak değildir. Ehl-i Beyt'in ferecini bekleyen kimse, gece gündüz onun gerçekleşmesi yolunda çalışmalı ve kendi toplumunu onun için hazırlamalıdır. Şunu bilmemiz gerekir ki, halk kendisini yüzde yüz onun gerçekleşmesi için hazırlamazsa, ona ulaşmaları mümkün değildir. Biz onu kabullenmek için kendimizi hazırladığımızda Allah Teala da kendi lutfunu bize esirgemeyecektir. Aksi taktirde bu ilahi lutfu beklemek boş ve yersiz bir bekleyiştir.
1 Yani Şeytan daha çok bu iki yolla insanı yoldan saptırıp cehenneme sokar.
1 Yetmiş kelimesi Arapçada fazlalık ve kesret anlamında da kullanılmaktadır.
2 Yeni doğan bebeğin kulağına ezan okumanın sırrı, her şeyden önce onun kulağının zarını ezan sesiyle hareket ettirmek ve onu şehadeteyn kelimesiyle aşina kılmaktır. Peygamber (s.a.a) de oğlu Hasan'ın kulağına ezan okuyarak onu tevhid ve peygamberin nübüvvetiyle aşina kıldı; kulağına doğduğu günden ezan okunan bir kimseyi şeytan kolaylıkla saptıramaz.
1 Tahir İmamlar (a.s) kendilerine sorulan sorulara kişinin durumuna ve konumuna bakarak cevap verirlerdi. Bazen “susturmak”, bazen de “hallederek” cevap veriyordu. Bu cevap ta susturmak için verdiği cevaptır. Yoksa zaten sorunun kendisi de doğru bir soru doğru bir soru değildir. Ama her haliyle İmam (a.s)’ın ilahi şahsiyeti Yahudinin hidayetine vesile oldu.
1 Fatıma kelimesi “fateme” kökünden türemiştir ve ayrılmak, kesilmek anlamındadır.
1 Hadiste “mağbun” kelimesi kullanılmıştır ki “mağlup olmak” anlamındadır. Bazen de uyanık olmama yüzünden mağlup olan kimse için kullanılmaktadır. O halde “mağbun şahıs” halk nezdinde beğenilen bir şahıs değildir ve hiç bir ecri de yoktur. Zira işinde ihmalkarlık etmiştir.
1 Hadislere teveccühen gerektiği kadarıyla helal şeylerden istifade etmek zühde aykırıdeğildir. Tüketimde aşırı gitmek ve dünyaya gönül bağlamak zühte aykırıdır.
1 Rivayetin zahirinden de anlaşıldığı üzere ravinin bu soruyu sormadaki maksadı İmam (a.s)’dan Kur’anın yaratık olup olmadığı hususunda bir cevap alabilmekti. Bu mesele o zamanlar günün konusuydu. Ama imam bu cevabında Kur’anın yaratılmış olup olmadığı konusunu ele almamıştır. İmam (a.s) bu vesileyle cahil dostların veya bilgin düşmanların sözkonusu ettiği bu tür saptırıcı sorulara itina gösterilmemesi gerektiğini ifade etmek istemiştir.
1 El-Mizan tefsirinin sahibi gibi büyük müfessirler ayetleri tefsir eden bu tür hadislerin ilgili ayetlerin genel anlamınını özelleştirmediğine; belki bu ayetin en açık örneğini zikrettiğine inanmaktadırlar.
1Bu haberin aslı Sünen-i Tirmizi'nin züht kısmında şöyle nakledilmiştir: "Hüzün kuyusundan Allah'a sığının." Oradakiler: Ey Allah'ın Resulü, Hüzün kuyusu nedir? dediklerinde Resulullah (s.a.a): "Cehennemde bir vadidir ki cehennemin kendisi günde yüz kez onun şerrinden Allah'a sığınır."
Kimler oraya atılacak? diye sorduklarında da Resulullah (s.a.a): "Riyakar Kur'ân karileri." buyurdular.
1 Elbette Hz. Fatıma (a.s)'ın soyundan gelenlerden kast edilen kimseler olduğu 58. Babın evvelinde İmam Rıza (a.s)'dan nakledilen bir hadisle izah edilmiştir. İmam Rıza (a.s) orada Zeyd bin Musa'ya şöyle buyuruyor: “Kufeli ravilerin rivayetleri seni aldatmasın. Orada kasıt sadece Hz. Fatıma (a.s)'ın kendisinin dünyaya getirdiği çocuklardır.”
1 Hadisin anlamı şudur: Hakimiyet Allah’ındır. Nitekim Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: “Hüküm sadece Allah’a aittir.”
1 Bu bölümde 35 hadis vardır ki geçen ve gelecek bablarda bunun benzerleri zikr edilmiştir. Dolayısıyla burada tekrar nakletmeyi gerekli görmedik.
1 Kur’an-ı Kerim’de birinci şekli zikredilmiştir. Yani her ne kadar oğlu da olsa ehlinden sayılmamıştır ama Kur’an’da olmayan ikinci şekline göre şu anlamda olabilir ki bu çocuk başkasının sülbündendir ve Nuh’un oğlu değildi.
1 İbn-i Sikkit, Yâkup bin İshâk bin Yûsuf-u Ehvazî’dir. Lugat ilmi, Arap edebiyatı ve şiir dalında önde gelen büyüklerden olup dokuzuncu ve onuncu İmam’ın yakın ashaplarındandır. Onun “Islah’ul Mandık” adıyla meşhur bir kitabı vardır ki, defalarca basılmıştır. 244 yılında Abbasî halifelerinden olan Mütevekkil, onu feci şekilde öldürtmüştür. Sebebi işe şudur:
Bir gün Mütevekkil ona; “Senin yanında bu iki çocuk mu (Mueyyed ve Mu’tez) daha değerlidir yoksa Ali’nin oğlu Hasan ve Hüseyin mi?” diye sordu. İbn-i Sikkit cevap olarak İmam Hasan ile İmam Hüseyin (a.s)’ın bazı faziletlerini hatırlattı ve son olarak da şöyle dedi: “Ali (a.s)’ın kölesi Kamber, benim yanımda sen ve senin iki çocuğundan daha üstündür.” Mütevekkil sinirlenerek onun dilini boynunun arkasından çekip çıkarmalarını ve böylece öldürülmesini emretti. Ona İbn-i Sikkit denilmesinin sebebi ise, çok sükût etmesi ve dilinin belasına duçar olmaması içindi. Ama ilginç olan şu ki, çok susmasına rağmen sonunda dili onun ölümüne sebep oldu.
1 Rivayetlerde iki türlü hüccetten söz edilmiştir.
1-Batıni hüccet ki akıldır ve bu hadiste maksat da bu batıni hüccettir.
2-Zahiri hüccet ki Peygamberler ve onların masum naibleridir.
1 Daha fazla açıklama için el-Mizan tefsiri, Şura suresi 13. ayetin tefsirine müracaat ediniz.
1 Hem akli hem de nakli açıdan Allah yolunda cihad için insanların biatı gereklidir. Biat gerçekleşmedikçe cihat farz olmamaktadır. Hatta bazı özel durumlar dışında biat olmaksızın cihad etmek caiz değildir.
1 Mürsel hadis, senedinde bir veya birden fazla ravinin zikredilmediği hadistir. İmam Rıza (A)’da direkt olarak babalarının adını anmadan bu hadisi Resulullah’tan nakl ettiği için mürsel olarak adlandırılmıştır.
1 Günahların yazılmamasından amaç, mağfiret dilemek için fırsat verilmesi olabilir. Çünkü ayetler “Kim zerre kadar kötülük yaparsa onu görecektir” buyuruyor; veyahut da günahların yazılmamasından amaç, gaflet ve yanlışlıkla yapılan işler olabilir; namaz kılmamak ve haram işler yapmak gibi büyük günahlar deği
1 Ehl-i Beyt (A)’ın mektebinde aileye oldukça önem verilmiştir. Bu yüzden Ehl-i Beyt’e göre bir celesede gerekli aralık olmaksızın gerçekleşen üç talak sadece bir tek talak sayılmaktadır; üç talak değil. Bakara Suresinin 228 ve 229. ayetlerinin zahirinden de bu anlaşılmaktadır. Ama bazı mezhepler üç talakın da bir mecliste gerçekleşeceğine inanmaktadırlar.
1 Bir meselenin bir çok cevabı verilebilir. Bazen ikna ve susturma yoluyla bazen de hal etme yoluyla cevap verilebilir. Ehl-i Beyt İmamlarınız siretinde her iki cevap türünden de bir çok örnekler görünmektedir. Bu hadis de muhatab ile uyumlu olarak iki türlü cevap verilen hadislerdendir. Hakeza iki ayrı kişinin İmam Ali (A)’a sorduğu ve onun da iki farklı cevap verdiği hadis de bu türdendir. Hz. Ali (A)’a şu soruyu sordular: Yeryüzü küçülmeden veya iğne deliği büyütülmeden Allah dünyayı iğnenin deliğinden geçirebilir mi? Hz. Ali (A) bir cevabında mealen şöyle buyurmuştur: Bu tür soru sormak yanlıştır. Allah hususunda “yapabilir mi?” diye sormak doğru değildir. Zira Allah mutlak kadirdir. Bu mesele bizatihi mümkün değildir. Zira iğne ve yerin bu kabiliyeti yoktur.Küçülme ve büyüme kabiliyeti olmaksızın bu iş gerçekleşemez.” Başka bir cevabında ise olumlu cevab vererek gözü örnek gösterdi. Ki göz küçüklüğüne rağmen büyük şeyleri alabilmektedir.
1 Bu hadise zikredilen cevap önceki hadisde verilen cevap türündendir ki dipnotunda gerekli açıklama yapılmıştır.
1 Zahiren İmam (A)’ın “ashabım yıldızlar gibidir” hadisine verdiği cevap muhatabının bizzat kabul ettiği deliller üzere kendisini ikna etmek içindir. Önceki iki hadiste zikredilen Memun’a verilen cevap türündendir.
Ama Resulullah (S)’in kıyamet günü, “Allah’ım; ashabım, ashabım” diye buyurduğu hadis bir çok farklı yollar ile geniş bir şekilde Ehl-i Sünnetin sihah kitaplarında yer almıştır. Daha geniş bilgi için şu kaynaklara baş vurabilirsiniz: Sahih-i Buhari; Kitab’ur-Rikab; Bab’ul-Havz, 585-586. hadis; Kitab’ul-Fiten, c. 4, 7001-7005. hadis; Sahih-i Müslim, Kitab-i Tahare c.3, 247. ila 249. Hadis; c.15 2302. Hadis, Müsned-i Ahmed c.2 s.298, 300, 408, 454, 467 ve c.5 s.388, 393, 400, Kenz’ul-Ummal c.14 s.17, 433; Mucem’ul-Kebir-i Taberani c.24 s.94 , 251. Hadis
1 Önceden de söylediğimiz gibi merhum Seduk sadece İmam Rıza (A)’dan nakledilen hadisleri bir araya toplamak istemiştir. Bu yüzden her ne kadar metni aynı da olsa farklı yollarla nakledilen hadislere de yer vermiştir. Örneğin 33, 34 ve 35 bölümler ahkamın felsefesi hakkındadır. Sebepleri farklı da olsa bir tek mevzuyu beyan etmektedir. Bu yüzden hadisin tekrar edilmiş bölümlerini zikr etmedik. 33. bölümde ise sadece 2 hadis vardır.
1 Fakihler bu mutlak rivayeti şartlı bilmektedirler. Başka hadislere teveccühen anne zor durumlarda aşırı gitmeden zaruri miktarda çocuğunun izni olmaksızın da malında tasarrufta bulunabilir.
1 Katilin suçunun bulunması için üç yol vardır:
1- Katilin kendisinin itiraf ve ikrar etmesi; elbette şartları vardır, buna göre bir kez itiraf etmesi yeterlidir.
2- Delil sunma; Kısasta delil olarak iki adil erkek şahit getirilmelidir. Eğer diye için şahit getirilecekse iki kadın ve bir erkek şahit getirilmelidir.
3- And içme; bu da delil ve ipucu yoluyla şahsın katil olduğuna delalet ediyor; yalnız itham olunan kimse itiraf etmiyor. Bu, şahidin de olmadığı zamandır. Ama önceden düşmanlıklarının olması, öldürücü aletin elinde olması, itham olunanın elbisesinin kana bulanması gibi ipuçları vs. Böylece öldürülenin sahipleri kimin olduğunu anlarsalar hakim, yemin ettirmeden önce kısas hükmünü veremez.
Bilerek yapılan bir cinayette maktulün sahiplerinden elli kişi, hatayla olan cinayette ise yirmibeş kişi “Katil o şahıstır” diye and içmelidir. İşte bu durumda hakim, hükmü verebilir. Çünkü katille maktulün arasında düşmanlıkları olduğundan dolayı yakınları bundan haberdarmışlar. Bu yüzden her ne zaman cinayet olursa filan şahsın öldürme ihtimali vardır. Genelde akraba ve yakınları öldürülenin düşmanlarının az-çok haberleri vardır. Katilin kısas edilebilmesi için suçunun ispatı gereği hazır olanların and içmeleri gerekir. Bu durumda eğer birisi başkasını öldürmek isterse, onun maktulle olan geçmişi bellidir. Eğer bunu yaparsa (öldürürse) o grup yine şahitlik yapıp onu da kısas yapılmaya mahkum edeceklerdir. İşte bu, cinayet yapılmasına engel olup kan dökülmesini önlemiş olur.
1 Nisa/34
1 34. bölüm gibi hükümlerin felsefesini beyan etmektedir. Şu farkla ki bu bölümdeki rivayetler. Fazl b. Şazan’dan nakledilmektedir. 33. bölümde ise Muhammed b. Sinan’dan nakl edilmektedir. Bu bölümde bir hadis vardır ve tekrar edilmiş bölümlerini nakl etmekten sakındık. Verilen cevaplara teveccühen hadisin sonunda öyle anlaşılıyor ki Fazl hükümlerin delili hususunda İmam’ın sözlerinden anladığını yazmış ve söylemiştir.
1 Bu meselenin başka bir takım mesajları da vardır. Bu cümleden; başı ve sonu Allah kelimesiyle bitmektedir ve bu da tevhidin İslam’ın en asıl ilkesi olduğunu göstermektedir. “la ilahe illallah” yerine “Allah-u Ekber” ile başlaması da bizlere her türlü yanlış yol ve metodu red etmek için önce doğru yolu göstermek gerektiğini ve ardından yanlış yolun reddedilmesi icab ettiğini göstermektedir.
1 Ayet namazı dört şey sebebiyle farzdır:
a-Güneş tutulması
b-Ay tutulması
c-Deprem
d-Çoğu insanın korktuğu kırmızı veya siyah kasırgalar, şimşekler ve gök gürültüsü
1 Ayet namazı iki rekattır ve her rekatında beş rükü vardır, ayet namazında niyet ve tekbirden sonra Hamd suresi ve bir sure tümüyle okunmaktadır ardından rükuya gidilmekte sonra rükudan kalkarak yeniden Hamd ve bir sure okunmaktadır. Yeniden rükuya gidilmekte ve böylece beş rüku yapılmaktadır sonra rükudan kalkmakta ve secdeye gidilmektedir. İkinci rekatta bu tertib üzere kılınmaktadır.
1 Bu bölümde onbeş hadis vardır. Bu hadislerdeki mezkur konulardan bazısı geçmiş veya gelecek bablarda da beyan edilmiştir. Bu yüzden nakl etmekten vaz geçtik. Ayrıca şunu da hatırlatmak gerekir ki bu bölümdeki çeşitli meselelerde “lazım veya vacip” kelimesi kullanılmıştır ki bazısından maksat fıkhi vücub değildir. Belki maksat istihbabi lüzumdur. Yani yapıldığı takdirde sevap vardır.
1 Humeyd b. Kahtabe Abbasi halifesi Mehdi zamanında H. 195 yılında hükümetinin merkezi Tus’ta ölmüştür. İmam Rıza (A) Memun zamanında H. 200 yılında Horasan’a çağrılmıştır. Dolayısıyla bu olay uzak bir ihtimaldir. Ama her şekliyle dua ve Allah’a sığınma güzeldir ve sağlam bir senedinin olması gerekmez. Kur’an ayetlerine göre de dua, şartları olduğu takdirde müstecab olmaktadır.
1 Bu bölümde 29 hadis vardır. Ravileri her ne kadar farklı da olsa hadislerin konusu birdir. Okuyucuları usandırmamak için rivayetlerin sadece bir bölümünü zikrediyoruz.
Ayrıca şu nükteyi de hatırlatmak gerekir: Bu bölümdeki rivayetlerden de anlaşıldığı üzere İmam (A)’ın veliahtlığı Memun’un planı gereğiydi. Memun kendi hükümetini o buhranlı dönemden kurtarmak için bu yola başvurmuştu. İmam (A)’ ise buna razı değildi. Mecburen kabul etmek zorunda kaldı. Ama Memun’a bir takım şartlar ileri sürdü ki herkes bunu zorla kabul ettiğini anlasın, yanlışlığa düşmesin ve İmam’ın bu gayr-i meşru hükümeti meşru gördüğü sanılmasın.
1 Doğrusu şu olsa gerek: Takdir eden (ölçen), sağlamlaştıran, şekil veren ve güzelleştiren.
1 İbn-i Hafsa Ehl-i Beyt’in ve taraftarlarının düşmanıydı ve 182 yılında Bağdat’ta ölmüştür.
1 Bedir de müslümanlar tarafından esir olunan Abbas İbn-i Abdulmuttalib kastedilmektedir.
1 “Bu bölümü İmam Rıza (a.s)’ın ahlakı ile ilgili olup, yukarıdaki hadisin İmam Sadık (a.s)’dan nakledilmesi, bütün imamların bir nurdan olup, bir ahlak üzere olduklarının göstergesidir.
1 Malik b. Nuveyre’nin olayına ve Halid b. Velid tarafından yağmalanmasına işarettir; bu olay tarih kitaplarında ele alınmıştır.
1 Nisa/163
2 Ahzap/7
1 Bazı Ehl-i Sünnet müfessilerinin Hacc suresi 52. ayet ile ilgili olarak nakl ettikleri kıssaya işarettir. Sözde şeytan ona şu sözleri söyletmiştir: “Tilkel ğeranik’ul-Ula ve inne şefaetehunne leturca”
1 Vakıa/10
1 Necm/3-4
1 Nisa/95
1 Dehr 8 ve 22. ayetler
2 Dehr/16
1 İbrahim/17
1 Tövbe/40
2 Kahf/37
1 Mücadele/7
1 Tevbe/25
2 Memun’un delilleri şu şekilde doğru olur ki, İshak, sükunetin mağarada Peygambere nazil olmuş olduğunu kabullenmiş olsun. Ebu Bekir’e değil. Ama İshak Mağarada sükunetin Ebu Bekir’e nazil olduğunu ve Peygamber (s.a.a)’in buna ihtiyacı olmadığını kabul etmiştir.
1 Son iki hadis, tekrar olduğundan dolayı zikretmeyi gerek görmedik.
1 Hicr/75
1 Al-i İmran/79-80
1 Maide Suresi 116-117
2Nisa/172
1 Maide/75
2 Tenasuh: İnsanın öldükten sonra ruhunun başka bir bedende zuhur etmesi demektir.
1 Ahid -Sahife-i Camia-Resulullah’ın imlası ve Emir’el-Müminin yazısıdır.
2 Gulat kelimesi “guluv”dan türmiştir ve bazı Peygamberler ile imamlar hakkında aşırı gidenler ve onlar için uluhuyet makamına inanan kimseler için kullanılmıştır.
1 Kaderiyye: İnsanın amel ve fillerini, insanın kendisinin yarattığına ve Allah’ın kazası olmadığını iddia eden grup
2 Murcia: İmanlı olan birine hiçbir günahın zararı yoktur diyen grup
3 Hururiye: Haricilerden bir gruptur.
4 Haşr/7
5 Rad/16
1 Rum/40
1 Bu bölümde 44 rivayet metinde zikredilmiştir. Çeşitli kitab ve ravilerden naklettiği için bir çok rivayetler tekrar olmuştur, tekrar edilen rivayetleri zikretmeyi gerekli görmedik.
1 Vakifiler, Musa b. Cafer İmam Kazım (a.s)’ın son imam olduğuna, ve yaşadığına inananlardır. Dolayısıyla da ondan sonraki imamları kabul etmemektedirler. Halk dilinde “Yedi İmamcılar” olarak da adlandırılmışlardır.
1 Bu konuşma Medine’de gerçekleşmiştir. Zira İmam Cevad (a.s) H. 195 yılında Ramazan ayında doğmuştur.
2 Herseme Memun’un adamlarından olmasına rağöen bir anda bir ihbar üzere Memun’un gazabına uğramış ve atıldığı zindanda bir komplo sonunda öldürülmüştür.
1 Bekkar bin Abdullah bin Musab bin Sabit bin Abdullah bin Zübeyr, Abbasoğullarının işlerini düzeltenlerden birisidir. Harun Reşit döneminde Medine’nin hakimiydi. Babası Abdullah da Mehdi Abbasî zamanında Yemame’nin hakimiydi. Mehdi Abbasî hakkında mersiyesi vardır.
1 Bu bölümde de üç rivayet vardır. Ama aynı konular 47. bölümde geçtiği için sadece bir rivayeti naklettik.
1 Bu bölümde de 11 rivayet nakledilmiştir. Tekrar edilmiş olanları zikretmedik.
1 Hud suresinin 46. ayetine işaret etmektedir. Kur’an’da var olan şudur: “İnnehu amelun gayru salihin” Eğer şu iki şekilde okunursa manası farkeder: “İnnehu amile gayre salihin” veya “innehu amelu gayri salihin”
1 Abdullah bin Eftes’in olayı, tarihçilerin dediğine göre kısaca şöyledir: Hârun Reşit, Ebu Taliboğullarının ileri gelenlerinin durumundan her an için haberdar olmak istiyordu. Bu yüzden Fazl bin Yahya’dan şöyle sordu: Horasan’da Ebu Taliboğullarının adını işitiyor musun? “Hayır” diye cevap verdiğinde “Allah’a and olsun, bütün ciddiyetimle çalışmama rağmen onların adlarının hiçbirisini işitmiyorum. Yalnız birileri bir yer dedi, oraya Abdullah bin Hasan Eftes gidip geliyormuş” diye söylendi.
Hârun daha sonra hiç duraksamadan bir gruba derhal Medine’ye gidip onu yakalamaları ve yanına getirmeleri için emir verdi. Bu grup, Medine’ye vardığında orada pusu kurup beklemeye koyuldular. Sonunda onu görüp yakalayarak Hârun’un yanına getirdiler. Hârun ona şöyle dedi: İşittim ki sen, Zeydîleri kendi etrafında toplayıp bana karşı ayaklandırmak için sana yardım etmelerini istiyormuşsun, doğru mu? Abdullah ise şöyle cevap verdi: Ey müminlerin emiri! Seni Allah’a yemine veriyorum, benim kanımı akıtma; ben bu gruptan değilim, adım da o toplulukta yoktur. Genelde bu çeşit fikre sahip olanların hareket ve davranışı benim davranışımdan tamamıyla ters olmaktadır. Çünkü ben gençliğimden Medine ve onun etrafındaki çöllerde büyüdüm. İradem kendi elimdedir. Başkalarının sultası altında da değilim. İşim de atmaca avlamaktır. Zaten bundan başka hayran olduğum bir şey de yoktur.
Bunun üzerine Hârun “Bunları senden kabul ediyorum, ama seni tutuklayacak ve göz altında tutacağım. Hatta eğer birisi seni görmek isterse engel olmasın, aynı şekilde orada da güvercin besleyip uğraşmak istersen bir sakıncası yoktur” dedi.
Abdullah şöyle dedi: Ey emir! Seni Allah’a yemine veriyorum, benim kanımı boynuna alma; çünkü beni hapsedersen fikirsel ve ruhsal olarak rahatsız olurum.
Hârun ise bunu kabul etmeyerek onu bir eve hapsetti. Abdullah o evde hapis idi. Hârun’a mektup yazmak için fırsat gözetliyordu. Sonunda bir fırsat bulup Hârun’a baştan sona kadar küfürle dolu bir mektup yazarak mühürleyip gönderdi. Hârun mektubu okuduğunda onu yırtarak (parçalayıp) şöyle dedi: Bu adamın canı sıkıldı. Kendisini ölüme vermek istiyor. Ama ben bu işi onun öldürülmesi için sebep bilmiyorum.
Hârun, Câfer Bermekî’yi çağırarak Abdullah’ı kendi evine götürmesi için emretti. Orada ona rahatlık gösterilmesini istedi. Ertesi gün Nevruz Bayramı idi. Abdullah’ı evine götürüp onun boynunun vurulmasını emretti. Başını da bir parçaya sararak hediye unvanı ile diğer hediyelerle birlikte Hârun’un yanına getirdi. Hârun hediyeleri kabul etti. Ama Abdullah’ın kafasını gördüğünde şaşırdı ve çok sinirlendi. Câfer’e de şöyle dedi: Yazıklar olsun sana, neden böyle yaptın? Câfer “Müminlerin emirine yazmış olduğu küfürlü mektubundan dolayı bunu yaptım” dedi. Bunun üzerine Hârun şöyle cevap verdi: Sen bu işi benim iznim olmadan yaptın. Bu, mektuptan daha kötüdür.
Bu olay geçti. Hârun uzun zaman sonra Beramike’nin yok olması için karar aldığında Mesrur-u Kebir’i, Câfer’in katli için görevlendirerek ona şöyle dedi: Onun boynunu vurmak istediğin zaman ona şöyle söylersin; “Bu, amcam oğlu Abdullah bin Hasan’ın yerinedir, sen onu benim iznim olmadan öldürmüştün!”
1 Yani, nasıl Resulullah bizler için hak kabul etmişse, bizim için de halka karşı yerine getirmemiz vacip olan bir hak vardır. O da, bu dünyada önderlik, ahirette ise şefaattir.
1 Bu bölümde üç rivayet zikrolunmuştur, tekrar olduğundan zikretmiyoruz.
1 Bu bölümde 37 rivayet vardır.Mefhum açısından aynı olanları tekrar nakletmedik.
1 Mesahin-i Berki, s.88.
2 Maide/29.
1 Sefinet’ül-Bihar, c.2, s.252.
1 Bu bölümde İmam Rıza’nın hareminin bereketleri hususunda 13 hikaye nakledilmiştir ki birkaçını naklettik.