YENİÇERİ AĞASI MEKTUBU: (Bak. Devşirme).
YENİÇERİ ALÂMETİ (Bak. Yeniçeri Nişanı)M.Sertoğlu.
YENİÇERİ BAYRAKLARI Yeniçeri ocağına ait olan bayraklar olup imamı âzam bayrağı, Hacı Bektaş bayrağı, Ağa sancağı, Alay bayrağı, Kethüda bayrağı, Başçavuş, Başyayabaşı, Başbölükbaşı, Bölük ve Orta bayraklarından ibaretti. İ-mamı âzam bayrağı beyaz ipskten olup üzerine sırma ile tana fetehnâleke âyeti kerimesi işlenmişti. Daima önde giden bu bayrak, ocağın Sünniliğine delâlet ederdi. Hacı Baktaş bayrağı düz beyazdı. Alay bayrağının ve çatal şeklinde olan bölük ve orta bayraklarının yarısı sarı, yansı kırmızı idi. Keza, yeniçeri ağasının bayrağı da bu renklerde olup alay bayrağından farkı, bu ikincisine bir de zülfikâr şekli işlenmiş bulunmasıydıM.Sertoğlu.
YENİÇERİ BEYTÜMALCİSİ (Bak. Ocak Beytümalcisi)M.Sertoğlu.
YENİÇERİ ÇUHASI (Bak. Bârâni).
YENİÇERİ EFENDİSİ: (Bak. Yeniçeri Kâtibi)M.Sertoğlu.
YENİÇERİ İMAMI Ağa imamı veya Ocak imamı da denilen kimse olup yeniçeriler arasında medrese tahsili görmüş olanlardan tâyin edilirdi. Cemaat ortalarından birisi imam ortası olup muayyen bir numarası yoktu. İmam nereye tâyin olunursa orası, imam ortası ve imam da onun kumandanı sayılırdı. Medresee tahsili görmüş olanların güzel seslilerinden beş tanesi Ağa - kapısında müezzinlik eder ve çok zaman bunların en kıdemlisi ve en âlimi münhal vukuunda imam olurdu. Lâkin bu şart değildi. Tahsil görmüş bir ya-yabaşı da imam olabilirdi. Yalnız imamlık daima cemaat ortalarına mahsustu. Kendileri hiç azlolunma zlar, hizmetleri kaydı hayat şartiyle devam eder, lâkin kendi ar-zulariyle deveciler ortası yayabaşısı olmak şartiyle bu hizmetten ayrılabilirlerdiM.Sertoğlu.
YENİÇERİ KÂTİBİ Yeniçerilerin ve Acemi ocağı halkının maaş ve künye def-terleriyle yâni esas kütük kayıtlarını tutan kimse olup emrinde müstakil bir kalem bulunur ve burası da efendi dairesi diye anılırdı. Yeniçeri kâtibleri Fatih devrine kadar ocak zabitleri arasından seçilirken, ağa i-le uyuşarak yolsuzluklar yapması ihtimaline karşı bu tarihten sonra bu makama hariçten tâyinler yapılması kabul edilmiştir. Azil ve nasıpları doğrudan doğruya sadrıâzama aitti. Kendi ağa divanının â-zalarındandı ve burada görülen dâvalarda bir nevi sorgu hâkimi (yargıcı) vazifesini görürdü. (Bak. Yeniçeri ağası divanı). Yeniçeri kâtibi, haftada bir sadrıâzamın daveti üzerine kendisini ziyaret ed p ocak meseleleri hakkında izahat verirdi. XVI. Yüzyılın sonlarına kadar fodla kâtibleri terfi ederlerse yeniçeri kâtibi olurlardı. (Bak. Fodla kâtibi). Bu tarihten sonra i-se kenar defterdarlarından ve bazan da maliyenin başka vazifelilerinden yeniçeri kâtibliğine gelenler olmuştur. Bu memuriyetin âzami müddeti bir sene olup eğer vazife sahibinin namus ve istikameti tahakkuk ederse bir sene daha yerinde bı-- Takılabilirdi. Resmî teşrifatta dereceleri reis'ül - küttab'dan sonra, ocakta mertebeleri ise kethüda beğden evvel gelirdi. Kendilerinin muayyen bir maaşı olmayıp her ulufe tevziinde nefer başına birer akçe a-fırlardı. Yeniçerilerin bütün maaş ve künyelerine ait kayıtlar bunların dairesinde hıfzolunur ve maiyetlerinde birçok kâtib-ler ve şagirdler bulunurdu. Bu kâtiblerin sayısı başlangıçta on beş iken XVI. Yüzyılda kırka, XVII. Yüzyılda seksene ve nihayet XVIII. Yüzyılda yüze kadar çıkmıştır. Buna sebep ise, Yeniçîri ve Acemi ocağı mevcudunun gittikçe artmasıdırM.Sertoğlu.
YENİÇERİ KAZANI Yeniçeri orta ve bölüklerinde bulunup içinde yemek pişen kazan. Her odanın, yani bölük veya orta kışlasının iki üç tane bakırdan kazanı bulunur ve yeniçerilerce mukaddes addolunurdu. Kendilerine ait herhangi bir meseleyi konuşmak için odalarında toplandıkları zaman bunların etrafında otururlar ve isyan ettikleri zaman kazanlarını msy-'dana çıkartırlardı. Buna kazan kaldırmak denirdi. Harblerde düşman eline geçmemesine çok dikkat edilen kazanlar, bayrak ve nişanlardan daha mühim sayılırdı. Orta bölük kazanlarından başka bir de Hacı Bektaş Veli'nin içinde çorba pişirip ocağa hediye ettiğine inanılan kazanı şerif mevcut olup bulunduğu mahalden kaldırılarak yerine bir kova su dökülürse dünyanın alt üst olacağına itikad ederlerdiM.Sertoğlu.
YENİÇERİ KIŞLALARI (Bak. Eski Odalar, Yeni Odalar)M.Sertoğlu.
YENİÇERİ KULLUĞU (Bak. Kulluk)M.Sertoğlu.
YENİÇERİLERİN BİRİNCİ DERECEDE ZABİTLERİ Ocağın birinci derecede itibarlı ve büyük âmirleri olup sırasiyle şunlardı: Yeniçeri ağası, Sekbanbaşı, Kul - kethüdası, Zağarcıbaşı, Seksoncubaşı, Turna-cıbaşı, Hasekiler, Yeniçeri imamı, Bag--çavuş, Muhzır ağa, Kethüdayeri, Baş deveci, Başyayabaş.1, Baş bölükbaşı, Solak-başı, Tâlimhanecibaşı, Avcıbaşı, Tüfekçi-başı, Zemberekçibaşı (Her biri için kendi maddesine bak). Bunlardan baştan itibaren Solakbaşı'ya kadar olanlara —Solak-başı hariç— Ocak ağaları da denirdiM.Sertoğlu.
YENİÇERİLERİN İKİNCİ DERECEDE ZABİTLERİ Yeniçeri ocağının ikinci derecede ve daha ziyade Orta ve bölüklerin zabitleri olup sırasiyle şunlardı: Çorbacı —yani Yayabaşı veya Bölükbaşı—, Oda kethüdası, Odabaşı, Vekilharç, Bayrakdar, Baş eski, Usta ve aşçıbaşı, Ocak mütevellisi, Bas karakullukçu (Her biri için kendi maddesine bak)M.Sertoğlu.
YENİÇERİ MATBAHI Her yeniçeri orta veya bölüğüne ait yemeklerin piştiği yer olup aynı zamanda Orta veya B5 lük tevkifhanesi olarak kullanılırdıM.Sertoğlu.
YENİÇERİ NİŞANI Yeniçerilerin her orta veya bölüğüne mahsus hususi işaret olup, orta veya bölüklerin kapıları üzerinde, çadırlarında, bayraklarında bulunduğu gibi bazıları bunları döğms olarak kolarına işletirlerdi. Bunun gibi, vefat e-den yeniçerilerin mezar taşlarında, orta veya bölüklerden ocağa giden mektupların üzerinde nişanlan bulunurdu. Ocak nizamı bozulup efrad hariçte esnaflıkla meşgul oldukları zamanlarda dükkânlarına ve XVIII. Yüzyıldan sonra ise yeni yapılan binalara ve İstanbul'a mal getiren gemilere muayyen bir para karşılığında, kendi himayelerinde okluklarını anlatmak ve başkalarının taarruzundan korumak için nişanlarını koyarlardı. Bu sonuncusuna Balta asmak denirdi. Yeniçeri nişanlan, balta, topuz, fil, çadır, merdiven, zülfikar, top, bayrak gibi şeylerdiM.Sertoğlu.
YENİÇERİ SERDARI Herhangi bir sebeple devlet merkezinden uzakta bulunan Yeniçerilerin o bölgedeki en büyük âmirlerine verilen isim. Bunlar aynı zamanda bulundukları yerlerdeki gönüllülerin ve gönüllü yeniçerilerin de âmiriydiler. (Bak. Gönüllü, Gönüllü Yeniçeri)M.Sertoğlu.
YENİ ODALAR İstanbul alındıktan sonra ilk defa olarak bugün Şehzadebaşı camiinin bulunduğu yorle bunun karşısına yeniçeriler için kışlalar yapılmış ve sonra burası ocağa dar geldiğinden Aksaray'da Yusufpaşa çeşmesinin karşısında Sofu-lar'a doğru giderken sağdaki bostanın mukabilinde eskiden Ahmediye denilen sokağa s.Epıp biraz yürüyünce sağ tarafta köşedeki geniş arsanın bulunduğu yere yeniden kışlalar yapılmış ve yeni odalar adı verilmiştir. Bunun üzerine Şehzadeba-şı'ndakiler eski odalar diye anıldı. (Bak. Eski odalar). Bulundukları yerlere Etmeydanı dendiği için yeni odaların bir adı da Etmeydanı kışlası idi. 1933 yılına kadar bu kışlanın tonozdan kapı bakiyyesi durmakta i-di. Lâkin, bir çok tarihi hâtıralar gibi, ihmal ve bilgisizlik yüzünden zamanla maalesef ortadan kaybolmuştur. Bu kapıdan girilince tekke meydanı denilen büyük bir meydan gelirdi. Meydanın tam ortasında ise, Camii miyâne diye de anılan Orta camii vardı. Odalar; çepeçevre meydanın etrafında bulunuyorlardı. Burada, 368 ocaklı oda ile 130 çardak ve 69 ocaklı kerevet, 90 talimhane, 20 köşk, 4 tekke ve 158 ahır vardı. Ananeye göre Osmanlı padişahları birinci ağa bölüğüne kayıtlı bulunduklarından bu bölüğün kışlasında bir taht odası vardı. Yeniçeri ocağının ilgası sırasında yeni odalar yanmış, padişahın i-; radesiyle bu mahalle Ahmsdiye adı verilmiş, cami tamir olunup etrafına evler ve dükkânlar yapılmıştırM.Sertoğlu.
YENİ PAŞAKAPISI (Bak. Paşakapı-sı)M.Sertoğlu.
YENİ SARAY Topkapı sarayının bir adı. İstanbul alındığı zaman ilk önce bugün Üniversite merkez binasının bulunduğu yerdeki saray yapılmış, sonra burada oturulmayıp Sarayburnu'na yak;n ve sonradan Topkapı Sarayı denilen saray inşa olunmuş, ilk yapılan saray bundan sonra Eski saray ve sonradan yapılanı ise Yeni saray diye anılmışlardır. (Bak. Eski Saray). Bir adı da Sarayı Cedidi Mamure olan Topkapı Sarayı. İstanbul'un en güzel yerinde, hem Marmara denizine, hem du Boğaz'a nezareti olan mahalde inşa edilmiştir. Bu yerin, denize doğru çıkıntık, o-lan ucuna da Sarayburnu denir. Gene da-niz kıyısında olup vaktiyle yerinde ahşap bir saray bulunan kapılardan birisi Topkapı adını taşıdığından bu isim Yeni saraya alem olmuştur. Yeni sarayın inşasına 1465 yılında başlanmış ve 1478 de sona ermiştir. Geniş bahçeler içinde birçok binalardan mürekkeb olup her tarafı surla çevrilidir. Yeni saray Birun, Enderun ve Harem olmak üzere başlıca üç kısımdan ibarettir. (Her biri için kendi maddesins bak). Birun kısmında sarayın bostancı, baltacı, Has ahır mansupları, müteferrika, çaşnigir, kapıcı, solak, psyk, şatır ve mehterler, matbah mensupları, özengi ağaları, şehremini, arpa emini, darphane emini, hekimbaşı, müneccimbaşı ilh... gibi hizmetliler bulunurdu (her biri için kendi maddesne bak). Bunların yeri, sarayın A-yasofya camii yanındaki Bâb-ı hümâyun diye anılan birinci kapısından, Bâb'üs -saade diye anılan üçüncü kapısına kadar olan saha idi. Üçüncü kapıdan enderun başlar ve buradan da hareme geçilirdi. (Bak. Enderun, Harem). Topkapı sarayının muhtelif kısımları muhtelif zamanlarda yanmış, tamir olunmuş, yeniden yapılmış olduğu gibi bir çok padişahlar da ayrı kısımlar ve köşkler i-lâvesiyle genişletmişlerdir. IV. Murad'ın Revan ve Bağdad köşkü, II. Osman köşkü, IH. Selim'in validesi için deniz tarafında yaptırdığı köşk, Abdülmecid'in yaptırdığı Mecidiye köşkü vesaire., gibi. Bundan başka Sinanpaşa köşkü, Ka-ramustafapaşa köşkü gibi vezirlerin himmetiyle vücuda gelen ve cnların adiyle a-nılan kısımları da vardır. Topkapı sarayından başka, Edirne'deki saray da Yeni saray diye anılırdı. (Bak. Edirne sarayı)M.Sertoğlu.
YENİ SARAY AĞASI (Bak. Saray A-ğası)M.Sertoğlu.
YERİ ÇALINMA (Bak. Çalık)M.Sertoğlu.
YERLi KULU (Bak. Gönüllü)M.Sertoğlu.
YERLİ YENİÇERİ (Bak. Gönüllü Yeniçeri)M.Sertoğlu.
YEŞİL BAYRAK Sağ ulûfeciterin diğer adı. (Bak. Sağ Ulûfeciler)M.Sertoğlu.
YEŞİLLİKÇİ Bostancı ocağına bağlı bir kısım efrada verilen isim. Bunların vazifesi saray bostanlarında yetişen sebzelere göz kulak olup bunların zamanında toplanıp satılmak üzere seb-zehaneye naklini temin etmekti. (Bak. Sebzehâne). Yeşillikçiler, sağ yeşillikçiler ve sol yeşillikçier omak üzere iki sınıftı. Bostancı bağılar bayramlarda sadnâzamı tebrike gittikleri vakit maiyetlerinde bunlar bulunurdu. Bunlar arasından ayrılan on iki kişi Avadan bostancıları diye anılırlardı. Hükümdar bir yere giderken içlerinden nöbetli olan altısının üçü padişahın eşyasını nakletmek üzere çuhadar ağanın emrinde ve diğer üçü tüfek ve cephanesini taşımak üzere Tüfekçibaşımn emrinde olarak hazır beklerlerdiM.Sertoğlu.
YİĞİTBAŞI (Bak. Lonca)M.Sertoğlu.
YOKLAMA Sefer zamanlarında gerek Kapıkulu askerinin ve gerekse Topraklı süvarinin tam olup olmadıklarını anlamak için çok zaman padişah huzurunda yapılan asker tadadına verilen isim. Yoklama ekseriya bahşiş dağıtılmak bahanesiyle yapı-hrdı. Hazır bulunmayanlar ise tesbit olunarak kayıtlan silinirdiM.Sertoğlu.
YOKLAMACI Kalelerde bulunan cephane, top vesaire harb silâh ve âletlerini teftiş için merkezden gönderilen kimse. Sefer zamanlarında yoklama için kullanılan memurlar. (Bak. Yoklama). Sulh zamanlarında bir timar tevcih olunacağı zaman namzed bulunan kimsenin hakikatte mevcut ve namzetliğe lâyık bir kimse o-lup olmadığını, icabında Alaybeği tarafından tahkikata memur edilen zatM.Sertoğlu.
YOLDAŞ Aynı askerî smıfa veya mesleğe mensup olan ocak halkının birbirlerine hitab şekliM.Sertoğlu.
YÖRÜK Anadolu Yörüklerinden olup Kümeliye nakledilerek iskân edilen ve harb zamanlarında geri hizmetlerde kul-lanıan bir sınıf olup otuz kişilik ocak şeklinde timara sahiptiler. Bunların beşi eğ-kinci ve yirmi beşi yamak olup sefer zamanlarında yamaklar eşkincilere ellişer akça verirler. Buna karşı avârız'dan muaf tutulurlardı. Bu yüzden kendilerine ellici de denirdi. Yörükler, Rumeli'de oturdukları bölgelere göre veya kendi eski adlarıyla anılırlardı. Buna göre Vize yörükeri 170 o-cak, Yanbolu ve Tanrıdağı yörükleri 320 ocak. Ofcabolu yörükleri 323 ocak, Selanik yörükleri 400 ocak, Kocacık yörükleri 168 ocak, Naldöken yörükleri 314 ocak idiler. Mevcutları bu ocaklara göre hesaplanırsa sefer zamanlarında 8475 kişilik mevcut teşkil ederlerdi. Yamakları ise 42375 kişiydi. Her bölgede Yörük beği veya Mîr-5 Yörükân adlı zeamet sahibi bir âmirleri vardı. Sefer zamanlarında eşkincileri bunları toplayarak Rumeli beğlerbeğ'n'n bayrağı altına götürürlerdi. Zeamet dereceleri ise şöyle idi: Vize Yörük beği 50000 akçe, Yanbolu Yörük beği 53470 akçe, Tanrıdağı Yörük beği 60000 akçe, Ofcabolu Yörük beği 33000 akçe, Selanik Yörük beği 61397 akçe. Kocacık Yörük beği 40000 akçe, Naldöken Yörük beği 52500 akçe. . Rumeli yörükleri, Rumeli vilâyetine bağlı bir sancak itibar olunmuşlardı. (Bak. Rumeli Eyâleti)M.Sertoğlu.
YÖRÜK DEFTERLERİ Tahrir zamanlarında bir bölgede oturan Yörüklerin kaydolundukları defterlere verilen isim. (Bak; Tahrir)M.Sertoğlu.
YULARCILAR Has ahıra bağlı sanatkârlardan olup vazifeleri yular yapmaktı. Bir adları da Efsar Dûzan idi. Her yularcmın birkaç şagirdi vardı. (Bak. Has Ahır Hademeleri)M.Sertoğlu.
YUNDCİYAN Bir adları da mâdiyan-ı hassa olup kısrak hademesi demektir. Bunlar, has ahıra bağlı muhtelif yerlerdeki mîri ocaklarda hizmet eden ve saraya ait hayvanlara bakan bir sınıf olup bir kısmı tımar sahibi, bir kısmı ise vazife karşılığı örfi ve şer'i vergilerden muaf i-diler. Hassa davarları gütmek, muhafaza etmek, ağıllarını yapmak ve icabında İstanbul'a şevklerini temin etmek de bunların vazifesiydiM.Sertoğlu.
YURDLUK, YURDLUK VE OCAKLIK: Bu tâbir, bir nevi arazi tasarruf şeklini i-fade eder. Herhangi bir yerin gelirinin, kaydı hayat şartiyle bir kimseye tevcih e-dilmesi demektir. Yurdlukta yalnız kaydı hayat şartı, ocaklıkta irs yoliyle intikal bahşiş mevzuudur. Yurdluk ve ocaklıkta i-se her iki şart bulunur. Kendisine bu şekilde bir arazi geliri tevcih olunan resmen o yerin sahibi değildir. Yani araziyi satamaz, bağışhyamaz, vakfedemez. Ancak o yerin şer'i ve örfi vergisi kendisine aittir. Timardan farkı, mutlaka bir hizmet karşılığı verilmesinin şart olmaması, tevcihin geri alınmaması ve Yurdluk ve Ocaklık sahibinin idari ve bazı şartlarla bir dereceye kadar bir kısım kazai hakları da haiz bulunmazdır. Bu sistem, daha ziyade imparatorluğun doğu hudutlarında tatbik edilmiş ve yerli beğlere ve beğ - zadelere bulundukları yerler yudrluk ve o cakhk olarak tevcih olunmuştur. Yurdluk ve Ocaklık sahipleri sefer zamanlarında bölgelerindeki timar ve zeamet sahipleriyle birlikte, tabii bir sancak beği gibi, beğlerbeğilerinin bayrağı altına giderlerdi. Nesilleri münkariz oluncaya kadar yurdluk ve ocaklık şer'î vârislerine intikal eder, vârisleri kalmazsa, devlet ister yine bu şekilde, isterse alelade sancak olarak başkasına verirdi. Bundan başka, donanma inşası sırasında yapılacak gemilerin bütün levazıma-tı için, yani kereste, zift, tente, urgan, yelken bezi, kürek, demir halat, kenevir halat, lenger gibi şeyleri tedarik maksa-diyle bunları imal veya istihsal edilen mıntıkalar kurulmuştu. Burada çalışanlar vergi ve tekliflerden muaf olurlar, buna mukabil daima donanmanın ihtiyacı olan levazımı zamanında yetiştirirlerdi. Bunlara tersane ocaklığı denirdi. Tersane ocaklıkları şu mıntıkalarda bulunurlardı: Samsun, Alâiye, Payas, Kırklareli, Pravadi, Vize, Karinabad, Aydos, Çatalca, Silivri, Çekmece, Midye, Sinop, Misivri, Ahyolu, îzmir, Menemen, Mihah'ç, Selanik, İnebolu, Bartın, Biga, Bayramiç, Tuzla, Kaz-dağı, Kastamonu, Avlonya, Midilli, Saru-han, Livadiye, Aydın, Menteşe, Ağrıboz, Atine, îstefe, ESeddülbahir, Kumkale, Ece-ovası, Gümülcine, Canik, Ünye, Şarkikara-hisar, Berkofça, Ihça, Niş, Edirne, Strum-ca, Manastır, Kratova, Köstendil, Sidre-kapsi, Demirhisar, Üsküp, Ezine, Sama-kovM.Sertoğlu.
YUSUFİ Yavuz Sultan Selim'in Mısır'dan getirdiği ve Hazreti Yusuf'a ait olduğu rivayet edilen serpuş ki,' hazinede muhafaza olunurdu. XVH. ve XVIII. Yüzyılda bazı Osmanlı padişahları tahta oturdukları zaman bunu getirtip teberrü-ken giyerlerdi. Bundan başka Selimi kavuğa benzeyip tepesi daha genişçe ve terk, yani dilimleri bulunan ve tepesi biraz görünmek üzere tülbend sanlı bir cins kavuğa da bu isim verilirdi. Kanunî tarafından ihdas edildiği rivayeti vardır. (Bak. Selimi)M.Sertoğlu.
YUVACI Saray avcıları için lâzım o-lan şahin, atmaca ve doğanları yetiştirmek için bunları yavru halinde iken yuvalarından çıkartan kimseler. Bu hizmetlerine karşılık eşkinci ocağı şeklinde tımara sahip bulunurlardı. (Bak. Avcılar)M.Sertoğlu.
YUVARLAK Eski devirde topların attığı taştan veya demirden mermi. Daha sonraları yalnız demirden imal olunmuşlardır. Bunlar Rudnik, Baç, Banaluka, Kamengrad gibi demir madenleri bulunan mıntıkalarda çeşitli çarpta ve ihtiyaç miktarında her sene dökülür, bir kısmı devlet merkezine, bir kısmı da muhtelif yerlerde bulunan kalelere gönderilirdiM.Sertoğlu.
YÜK Yüz bin akçeye verilen isim. Bunun yarısı mîri muhasebede bir kese itibar olunur. (Bak. Kese)M.Sertoğlu.
YÜK Bir nevi ipek ölçüsü. Bir yük sekiz bohça, bir bohça dört batman, bir batman bin beş yüz seksen dirhem itibar olunmuştuM.Sertoğlu.
YÜNLÜK Yeniçeri börklerinin ve üsküflerinin ön taraflarında tüy veya sorguç takmak için bulunan madenî kısım. Buna tüylük veya kaşıklık da denirdi. (Bak. Börk, Üsküf)M.Sertoğlu.
ZADEGÂN-I İLMÎYE (Bak. Rüûs maaşı)M.Sertoğlu.
ZAĞARCIBAŞI (Bak. Zağarcılar)M.Sertoğlu.
ZAĞARCILAR Yeniçeri cemaat ortalarından altmış dördüncü ortanın adı. Bu orta mensupları av için hükümdara av köpekleri beslerlerdi. Bir kısmı atlı, bir kısmı yaya idiler. Hepsinin adedi dört yüî kadar olup yaya olanlar otuz beş kişi i-di. Atlıların yevmiyelari yayalardan daha çoktu. Ayrıca, günde birer okka et ve ü-çer çift fodla istihkakları vardı. Zağarcı ortasının yayabaşısı, yani za-ğarcıbaşı, ocağın ileri gelen zabitlerinden ve ocak ağalarmdandı. Derece itibariyle seksoncubasıdan evvel ve kul ke'hüdasm-dan sonra gelirdi. Terfi ederse kul kethüdası olurdu. Dirliği çıkarsa kırk bin akçeye kadar zeamet verilirdi. Yevmiyeleri XVI. Yüzyılda en altı akçe iken bu yüzyılın sonlarında 23 ve yüz yıl sonra 26-29 akçeye kadar çıkmıştır. Kendisinden sonra reisi zağariyan gelirdi. A.tlı zağarcılar ve yayalar padişahların avlarında bir zamanlar zağarcıbası ila birlikte bulunurlar ve av köpeklerini birlikte götürürlerdi. Hükümdarlar saraya kapandıktan sonra zağarcıların av işleri de gösterişten ibaret kaldıM.Sertoğlu.
ZAHİRE NAZIRI Askerin, imaret ve hastahane nevinden tesislerin, devlete ait ihtiyat ambarlarının ve şehir fırınlarının ihtiyacı olan zahireyi ve bilhassa ekmeklik buğdayı zamanında temin ve tedarik etmekle mükellef olan kimse. Bunlar, rayiç fiyat üzerinden piyasadan mubayaa yaptıkları gibi icabında çiftçiye dar zamanlarında tohumluk ve yemeklik buğday dağıtırlar ve mahsul vaktinde har mın-takanın taahhüd ettiği miktarı yerinde daha ucuz fiyatla alıp devlet vasıtalariyle merkeze sevkedorlerdi. Buğdaydan aynen alınan öşrü de bunlar toplarlardı. Bütün vazifeleri devlete zahire sıkıntısı çektir-memekti. Bu memuriyet 1837 do ilga o-lunmusturM.Sertoğlu.
ZAİM Zeamet sahibi demektir. (Bak. Zeamet)M.Sertoğlu.
ZARÂR-I LAMIM (Bak. Seğirdim)M.Sertoğlu.
ZARBAZEN Osmanlı ordusunda kul-lanılcn küçük çaplı bir cins top. Biraz dada büyüğüne miyâne ve en büyüğüne sahi denirdi. Zerbazenlerin uzunluğu yedi karış kadar olup ikisi bir ata yüklenebilir ve 50 -100 dirhem ağırlığında mermi atarlardı. Miyânelerin mermisi yarım okkaya, şâhilerin bir okkaya kadar olurdu. Bunlar, daha ziyade piyade topu ve dağ topu vazifesini görürlerdiM.Sertoğlu.
ZAVİYE Tekkenin küçüğüne verilen isim. Bundan başka, geçit ve derbentlerde ve kervansarayların seyrek bulunduğu yerlerdeki misafirhanelere de zaviye denirdi. Burada gelip geçenlere hizmet e-den kimseler Zaviyadar diye anılır ve bu hizmste karşılık vergilerden muaf bulunurlardıM.Sertoğlu.
ZEAMET Geliri en az yirmi bin va en çok 99.999 akçe olan toprak dirliği Tımarın azamisi 19,999 akçe idi, zeamet bundan sonra başlardı. 100.000 akçe vs daha yukarısı has itibar olunmuştu. (Bak. Tımar, Has). Zeametin yıllık geliri elli bin akçeden yukarı ise, buna ağır zeamet de denirdi. Zeamet sahibine ise zaim adı verilirdi. Bir umar sahibi terakki ede ede zeamete yükselebildiği gibi, yüksek ulûfeli bir çok hizmet sahiplarine dirlik verildiği zaman zaamst tevcih olunurdu. Bundan başka, büyük bir hizmet ve yararlık karşılığında defaten zaim olanlar da vardı. Devlet merkezinde, muhtelif hizmetlerde çalışan zsamst sahipleri de mevcuttu. Meselâ divan çavuşlarından, müteferrikalardan, divan kâtiblerinden bir kısmı zeatnet-li idiler. Mamafih, bu hizmetlerin ulûfeli olanları daha makbuldü. İçlerinden bu şekilde dirlik sahibi olanların ulufeye nakli bir nsvi terfi sayılırdı. Bir zeamst sahibi sefer zamanında yıllık gelirinin ilk beş bin akçesinden sonra, her beş b.'n akçe i-çin bir cebeli götürürdü. (Bak. Cebeli). Bir zeamet münhal olunca tımarlara ayrılması kat'iyyen caiz olmayıp gene zeamst olarak tevcih olunurdu. Yalnız bu, tez kireli zeamet içindi. Yani icmal defterinde esasen aslında zeamet olarak mevcut ve kayıtlı ise böyleydi. Bir timar sahibi terakki ede eds zeamete yükselirse, bu zeanret 'münhal olduğu zaman terakki şeklinde eklenen hisseler düşer ve asli yins timar şeklinde tevcih olunurdu. Eğer aslı zeamet ise, yani tezkireli ise yirmi bin akçenin üstünde alınan terakkiler münhal vukuunda düşerek zeamet yirmi bin akçe olarak kalırdı. Zira terakkiler şahsa mahsustu. Zeametlerin hepsi serbestti. Yani rü-sum-ı örfiye ve rüsum-ı şer'iyyesinin hepsini zeamet sahibi alır ve sancak beği ile subaşılar müdahale etmezlerdi.Sulh zamanlarında da sancak beğlerinc tâbi sayılmazlar, zeametleri, hududuna kimse tecavüz edeniîz, topraklarında bir mücrim bulunsa kendileri tutarlardı. Sefer zamanı cebelileri ile birlikte sancak bsğlerinin maiyetine giderlerdiM.Sertoğlu.
ZECRİYE Osmanlı devletinde zaman zaman alkollü içkilerden ağır bir vergi a-lınmış ve bu işle meşgul olmak üzere bir Hamir Emaneti kurulmuş, bir çok padişahlar devrinde ise, bu iş şer'an muvafık görülmeyip Hamir emaneti refolunmuştur. Kanunî devrinde, I. Abmed devrinde, IV. Mıırad devrinde ilh... böyle tedbirlere başvurulmuş ise de, arada bu emanet gen'a kurulmuş, XVII. Yüzyılın sonlarından sonra ise daimî olarak devam etm'ştir. işte, bu emanetin msvcut olduğu sırada alkollü içkilerden alınan vergiye zecriye denmiştir. Bu vergilerin hesabını maliye kalemlerinden zecriye muhasebesi tutardı. Daha sonra Afyon ve Tüitm vergileri de zecriye1 sayılıp bu kaîemî bağlanmıştırM.Sertoğlu.
ZEKÂT Şer T vergilerden biri. İslâm dinine göre har Müslüman yıllanmış ma-lınm veya parasının kırkta birini aynen veya nakden muhtaç Müslümanlara vermek mükellefiyeti altındadır. Buna, zekât denir. Ev, ev eşyası, kitap, sanat ve zanaat aletleri zekât malının dışında sayılmıştırM.Sertoğlu.
ZEMBEREKÇİBAŞI (Bak. Zembe-rekçiler)M.Sertoğlu.
ZEMBEREKÇlLER Yeniçeri ocağının seksen ikinci cemaat ortası efradına verilen isim. Buna da sebep zemberek denilen bir silâhı kullanmalarıydı. Bu da. ekseriya bir tetikle boşalan oluklu tahtaya merbut kurma yay ve dört köşeli, bir dirsek uzunluğunda, başparmak kalınlığında ucu demirli, ve arkasında muntazam uçmasını temin için bir tüy bulunan oktan ibaretti. Bu ok gayet kuvvetli olup zırhlı bir askeri deldikten sonra yere saplanır, nereye değse delip geçer, üç kişiyi birden öldürebilirdi. Daha ziyade bir müdafaa silâhı olup tüfeğin kabulünden evvel Osmanlı ordusunda çok iş görmüş ve sonraları büsbütün kaldırıl-mamışsa da tüfeğin yeniçeriler arasında esas silâh olmasından itibaren eski rağbet ve ehemmiyetini kaybetmişti. Bu ortanın yayabaşısı, zemberekçiba-şı diye anılırdı. Ocağın büyük subaylarından ve ileri ağalarındandı. Haseki payesinde ölüp terfi ederse hasekiliğe yükselir, bazan da bir derece athyarak turnacıbaşı olurdu. Yevmiyesi 25 akçe idi. Tımara çıksa otuzbinden eksik kırk binden fazla olmamak üzere zeamet yenilirdi. Bundan başka, deve sırtında taşınır bir cins küçük topa da zemberek ve bunu kullananlara zemberekçi denirdiM.Sertoğlu.
Dostları ilə paylaş: |