Abdal (Bak. Fütüvvet)



Yüklə 2,51 Mb.
səhifə45/52
tarix27.12.2018
ölçüsü2,51 Mb.
#86799
1   ...   41   42   43   44   45   46   47   48   ...   52

ŞEHZADE ALAYI Osmanlı şehzadelerinin idarî işlerde yetişmek üzere sancağa gönderilmeleri dolayısiyle yapılan merasim. Bunun için sadrıâzam, vezirler ve diğer devlet erkânı seher vakti sarayın Bâb-ı Hümayun denilen birinci kapısında hazır bulunurlardı. Şehzade, önünde valilik sancağı, başında sorguçlu mücevveze ile saraydan çıkar, bu sırada divan çavuşları alkış yaparlardı. (Bak. Alkış). Sadnâzam ve diğer devlet erkânı derecelerine göre Şehzadenin önüne düşüp yürürler, evvelâ Şehzade hocası yanına sokulup kendisiyle görüşür, sonra Sadrıâzam yanaşarak idarî işler ve halka edeceği muamele hakkında nasihatlarda bulunur, sonra diğer vezirler ve Anadolu, Rumeli Kazaskerleri aynı şekilde birer birer gelerek din ve dünya işleri hakkında görüşürlerdi. Böylece, maiyetinde yeniçeriler, sipah ve silâhdar bölükleri, sekban, solak ve peyk'ler, hâs ahır hademeleri, matbah ve kiler hizmetkârları ve kendi şahsî maiyeti bulunduğu halde Eminönü iskelesine varan şehzadeyi burada Kap-tanpaşa karşılar, birlikte Kap'.anpaşa Bas.-tardesine binerlerken toplar atılırdı. Maiyeti ise kadırgalara binip hep beraber Üs-küdara çıkarlardı. Burada aynı şekilde teşkil olunan alayla şehzade kendisi i-çin hazırlanan otağa götürülür ve burada el öpülürdü. Ertesi günü ise başta Sadrıâzam olmak üzere devlet erkânı kanun üzere hediyelerini takdim ederlerdi. Burada bir gün daha kalınır ve sonra veda edilir ve şehzade sancağına hareket ederdi. Şehzadelerin yanına Ata-beğ şeklinde bir lala (Bak. Şehzade Lalası, bir hoca, ayrıca idarî umur için Defterdar, Nişancı, Reis'ül - küttab, Ruznam-çeci, Çavuşbaşı, Kapıcılar Kethüdası ilh... ünvaniyle icabı kadar memur verilir ve bütün bunlar hem son derece dirayetli ve hem de devlete ve bilhassa şahsen hükümdara gayet sadık ve bağlı kimselerden seçilirdiM.Sertoğlu.

ŞEHZADE HOCASI Osmanlı Şehzadeleri beş altı yaşlarına gelince kendisine bir hoca tayin olunur ve merasim'.e derse başlatılırdı. Buna Bed-i besmele denirdi. Şehzadeye ilk dersi teberrüken Şeyhülislâm olanların okutması âdetti. Şeyhülislâm arap harfli alfabeyi bir kere şehzadeye tekrarlatır, sonra dua ederdi. U-sulen şehzadenin el öpmesi lâzım ise de Şeyhülislâm buna meydan vermeyip onun omuzunu öperdi. Derse başlaması münasebetiyle Sadrıâzam tarafından Şehzadeye en mükemmelinden müzehheb elifba ila cüz kesesi, hü'at vesair ders levazımı hediye olunurdu. Bundan sonra Şehzade hocasının vazifesi başlar ve dersler Dâr'üs -saade ağası dairesinde verilirdi. Kur'an-ı Kerim'i hatmeden Şehzadeye, Sadnâzam ve diğer devlet erkânı tarafından hediyeler verilmesi âdetti. Şahzade sancağa çıkarsa hocası da beraber giderdi. Babası vefat edip şimşir-lik dairesine hapsolunursa, hocanın da vazifesi sona ererdi. Böyle zamanlarda Ş2h-zadeler okur yazar cariyelerden bir miktar ders görürlerse de, şüphesiz pek kifayetsiz yetişirlerdi. Şehzadeler hükümdar oldukları takdirde alelekser hocaları da padişah hocası olurduM.Sertoğlu.

ŞEHZADE LALASI Şehzadeler sancağa çıktıkları zaman kendisine ümeradan ve mutemed kimselerden idarî işler için seçilen atabeğ nevinden kimse. (Bak. A-tabeğ). Bu zat, Şehzadenin gerektiği gibi iyi yetişmesine nezaret ederdi. Bundan başka, Şehzade sütten kesildiğinde kendisine tayin olunan maiyet arasında da lalası vardıM.Sertoğlu.

ŞEHZADELER DAİRESt (Bak. Harem)M.Sertoğlu.

ŞEHZADE SANCAĞI Osmanlı Şehzadelerinin idarî işlerde yetişmek için vali olarak gönderildikleri sancaklar. Manisa, Konya, Kastamonu, Trabzon, Kefe, Aydın, Amasya, Teke, Kütahya, Semendire, Çankırı ve Akşehir muhtelif Şehzadeler i-çin sancak olarak kullanılmıştır. II. Se-lim'den sonra yalnız büyük Şehzadenin sancağa çıkması usulü kabul edilmiş ve onlar için Manisa seçilmişti. Son defa o-larak III. Mehmed Şehzadeliğinde sancağa çıkmış ve ondan sonra bu usul terko-lunmuştur. Mamafih, büyük şehzadeler resmen Manisa valisi olurlar ve kendileri namına bir vekil sancağı idare ederdi. IV. Mehmed, bu suretle Sancak valisi olan son hükümdar olup onun cülusundan sonra bu usul de terkolunmUşturM.Sertoğlu.

SEM‘ACI (Bak. Çeragiyan-ı Hassa)M.Sertoğlu.

ŞEMİRGERAN-I HASSA (Bak. Mumcular)M.Sertoğlu.

ŞEREFÂDÂB (Bak. Kavak Sarayı)M.Sertoğlu.

ŞER‘İ islâm dininin esaslarına ve islâm dininin emrettiği dünya nizamına uygun olan şeyM.Sertoğlu.

ŞER‘İ DİRHEM (Bak. Dirhem)M.Sertoğlu.

ŞERİF islâm Peygamberinin (S.S.) torunu Hazreti Hasr.n'ın (R.A.) temiz soyundan gelenler. (Bak. Seyyid)M.Sertoğlu.

ŞER'İ MAHKEME SlCİLLERİ Mahalli şer'i mahkemelerde kronoloji sıra-siyle tutulmuş olan siciller. Bunlar şu şekilde meydana gelirdi: 1 — Mahkemede kadı tarafından ve rilen bütün kararlar kaydolunurdu. 2 — Herhangi bir hâdiseyi, bir şeha- deti, bir ikrarı, bir hibeyi, resmiyete raptolunması istenen bir hususu müracaat üzerine kadı sicile yazardı. 3 — Devlet merkezinden gelen bütün fermanlar, emirler ve tebliğler kadı ta rafından tetkik olunup doğru oldukları ya ni sahte bir vesikaya istinad etmedikleri tasdik edilir ve hulâsaları sicile yazılır dı. Bütün bunlardan, kadı sicilleri diye de anılan şer'î mahkeme sicillerinin pek mü him kayıtları ihtiva ettiği anlaşılır. Cumhuriyet idaresinden sonra milli sınırlar içinde kalan kadı sicilleri Milli E-ğitim Bakanlığına (Maarif Vekâleti) devrolunmuş, bunların bir kısmı Ankara Etnografya müzesinde, bir kısmı Topkapı Sarayı müzesinde toplanmış ve bazıları da mahallinde muhafaza olunmuştur. Şer'i mahkeme sicilleri, tarih tetkikleri için en orijinal ve zengin menbalardan biridirM.Sertoğlu.

ŞEŞHANE (Bak. Hafız Paşa Topu)M.Sertoğlu.

ŞEYH Bir tekke'nin veya Lonca'nın bası. (Bak. Tarikat, Lonca)M.Sertoğlu.

ŞEYH'ÜL-HAREM Eskiden Şam Valileri hac yolu üzerinde buludukları için, hac kafilesinin ve surre alayının Hicaz'a salimen varmalariyle de görevli bulunurlardı. Bu yüzden kendilerine aynı zamanda Şeyh'ül - harem unvanı da verilirdiM.Sertoğlu.

ŞEYH'ÜL - İSLÂM Osmanlıların ilk devirlerinde en yüksek ilmiye payesi kazaskerlik idi. (Bak. Kazasker). Fatih devrinde tanzim olunan meşhur Kanunnameye göre müfti diye anılan Şeyh'ül - islâm ise bütün ulemanın reisi ve müderrisler arasında en yüksek derecede olandı. II. Bayezid devrine kadar yüz akçe yevmiyeleri varken yüz elliye, Kanunî devrinde nihayet beş yüz ve gene onun devrinde altı yüz akçeye çıkarılmıştır. Müftiler, Divan-ı Hümayuna dahil olmayıp kaza hakları yoktu. Bu işi Rumeli ve Anadolu Kazaskerleri görürlerdi. Müftilerin ise vazifesi dinî hususlar hakkında fetva vererek halkın sorduklarını cevaplandırmak ve şer'î meselelerde rey beyan etmskti. Kanunî'nin meşhur Şeyh'-ül - islâm'ı Ebussuud Efendi'den itibaren eyalet kadılariyle müderrislerin azil ve tâyin işlerini de bilfiil ellerine almışlardı. Kendilerine XVII. Yüzyılın sonlarına doğru Şeyh'ül - İslâm denmiye başlanmıştır. XIX. Yüzyılın ortalarından sonra ise, Şeyh'ül - islâmlar kabine âzası olmuşlar ve bu hal imparatorluğun sonuna kadar devam etmiştirM.Sertoğlu.

ŞEYH'ÜL - İSLÂM KAPISI Şeyh'ül -islamların resmi makamının adı. Yeniçeri ocağının ilgasına kadar böyle bir makam mevcut olmayıp Şeyh'ül - islâm olanlar konaklarının selâmlık kısmını bu işte kullanırlardı. Ocak ilga olunduktan sonra 1826 da Ağakapısı Şeyh'ül - islâm kapısı olmuş ve Bâb-ı fetva diye anılmıştır. Bugün yerinde İstanbul müftiliği binası vardırM.Sertoğlu.

ŞEYH'ÜL - İSLÂM PAYESİ (Bak. Pâye-i Fetva)M.Sertoğlu.

ŞIKK-I EVVEL, SANİ, SALİS, RABİ (Bak. Defterdar)M.Sertoğlu.

ŞİKÂR AĞALARI (Bak. Avcılar)M.Sertoğlu.

ŞİMŞİRLİK Babalan ölen Osmanlı şehzadelerin sarayda hapsolundukları yer. (Bak. Şehzade). Bir adı da kafes olup müteaddit odalardan mürekkep on iki daireden ibaretti. Hareme bitişik ve şimşir ağaçlariyle çevrilmiş olduğundan bu adı almıştır. Etrafı yüksek duvarlarla çevrilmişti ve küçük bir de bahçesi vardı. Kafes hayatı yaşıyan şehzadelerin, on, on iki cariyesi ve Enderunun, Kiler ve Seferli koğuşlarından seçilmiş ağaları vardı. Lâkin bu ağalar, şehzadelerle vasıtasız olarak asla görüşmezlerdi. Şehzadeler şimşirlik dairesinde gayet sıkı bir kontrol altında yaşarlar ve kimse ile muhaberede dahi bulunamazlardı. Böyle bir şey haber alınırsa muhabereyi temin eden idam olunurdu. Bir şehzade hastalanırsa, ancak padişahın izniyle yanına tabib girebilirdi. Şehzadeler birbirleriyle de pek fazla görüştürülmezlerdi. Yalnız hükümdarın müsaadesiyle eski sarayda bulunan valideleri bazan gelip oğullarını görebilirlerdi. Padişah, mabeyinde yapılan bayram tebrikleri merasimi hariç olmak üzere şehzadeleri asla huzuruna kabul etmezdi. Hükümdarlarla ana baba bir kardeş o-lan şehzadelerin vaziyeti diğerlerinden biraz daha iyice idi. Babaları öldükten sonra kafes hayatına mahkûm olan şehzadelerin tahsilleri de yarım kalır, ancak o-kur yazar cariyelerden bir mikdar ders görürlerdiM.Sertoğlu.

ŞİNİK Kilenin dörtte birine verilen isim. (Bak. Kile)M.Sertoğlu.

ŞİRHOR (Bak. Beççe)M.Sertoğlu.

ŞİRKET-İ HAYRİYE Türkiyede te şekkül eden ilk denizyolları işletmesi şirketi, İstanbul'daki yabancılar, devletten aldıkları müsaade üzerine Büyükderede i-kamet edebiliyorlardı. Buraya gidip gelmek için ise iki vapurları vardı. Devlet 1850 senesinde Tersane-i ândreden Buğaz'a bir vapur tahsisi ile bu hizmeti yabancıların ellerinden aldı. Aynı yıl Şirket-i hayriye adlı anonim bir ortaklık kuruldu. Padişah bulunan Abdülmecid ile nazırlar ve devlet erkânı hisselerin çoğunu satın aldılar. Bu şirketin kurulması ve muntazam vapur seferlerinin ihdası üzerine Boğaziçi kısa bir zamanda parladı ve imar edildi. Zamanla ve ihtiyaç görüldük-çs yeni iskeleler ihdasıyla halka mümkün olan her kolaylık gösterilmeğe çalışıldı. Birinci ve İkinci Cihan Harbi bu şirketi pek fazla sarstığından artık ne hisse sahiplerine kâr getirir ve ne de hizmetini icabı gibi ifade eder olmuştu. Bunun üzerine 19 Haziran 1944 tarihinde hissedarlar fevkalâde bir toplantıya çağrıldılar ve şirketin Ulaştırma Vekâletine devrini müzakere ettiler. Neticede 4091 muhalif ve 3993 çekimser oya karşı 21948 oyla bu teklif kabul edilerek 94 yıl hizmetten soı-ra Şirket-i Hayriye. Ulaştırma Vekâletinin 12 mayıs 1944 tarihindeki teklifi gereğince 2.550.000 lira bedelle Devlet Denizyollan i-daresine geçmiştirM.Sertoğlu.

ŞİTYE (Bak. Şehtiye)M.Sertoğlu.

ŞÖHRET DEFTERi Yeniçerilerin ismen kayıtlı bulundukları anakütük defterinden başka her orta veya bölükte bulunan ve orta kâtipleri tarafından tutulan defter olup' bunda crta veya bölük efradı isim ve şöhretleriyle ve vilayetleriyle kayıtlı idiler. Bu defterler eskiden msvcut olmayıp XVII. Yüzyılın sonlarında ihdas olunmuşlardırM.Sertoğlu.

ŞTULVAYZENBURG (Stuhlweissen-burg) (Bak. Üstolni Belgrad)M.Sertoğlu.

CURAYI DEVLET 1867 yılında Mec-lis-i Vâlâ'nın ilgasiyle kurulan ye bugün Danıştay diye anılan teşekkülün ilk şekli. Şûrayı Devlet, memurların muhakemesi, tekaüt işleri, devlete ait her çeşit inşaat ve tamirat, her çeşit maden imtiyazları, nizamname ve talimatnamelerin tetkik ve tasdiki, cemiyetlerin teşekkülü, devletle halk arasındaki davalar idarî mahkemeler arasındaki ihtilâflar, her çeşit davalara ait kararlara vaki itirazların tetkiki vesaire gibi bir çok işlere bakardı. Yâni, bugünkü Devlet Şûrası (Danıştay) ile Temyiz Mahkemesinin (Yargıtay), yüksek hakem kurulunun ve diğer bazı idarî mercilerin vazife ve salâhiyetlerini, nefsinde toplamış bulunuyordu. Şûrayı Devlet; tanzimat, maliye, mülkiye, maarif, nafia daireleriyle ihtilâfı merci encümeni, heyeti umumiye, temyiz, istinaf ve bidayet mahkemeleri ve heyeti ithamiye diye anılan Müddeiumumilik (Savcılık) heyetinden mürekkepti, imparatorluğun sonuna kadar vazife görmüş, cumhuriyetten sonra yeniden tensik olunup hususi bir kanunla teşkilâtlandırılarak bugünkü şekli meydana gelmiştir. (Bak. Meclis-i Vâlâ)M.Sertoğlu.

ŞÜTÜRBAN Deveci demektir. (Bak. Deveci)M.Sertoğlu.

TAAMİYE Eskiden tekkelerde barınan fakir ve dervişlere karınlarını doyurmak için erzak veya para seklinde yapılan tahsis)M.Sertoğlu.

TABBAH Saray aşçılarına verilen i-sim. (Bak. Aşçı)M.Sertoğlu.

TABBAL Mehterhanede davul çalanlara verilen isim. (Bak. Mehterhane)M.Sertoğlu.

TABHANE Nekahathane mânasına bir terim. Darüşşifa diye anılan eski has-tahanelerin yanında nekahet devrini geçirecek hastalar için bir de tabhane bulunurdu. İstanbulda Fatih ve Süleymaniye külliyelerinin birer de tabhanssi vardıM.Sertoğlu.

TABİBİ RUHANİ'İ HASSA Saray hekimleri arasında bulunan hastalara okuyup nefes etmiye memur kimse. Yeri münhal oldukça yenisi hekimbaşının in-hasiyle tâyin olunurduM.Sertoğlu.

TABLAKAR Saray matbahında her gün pişen yemekleri sarayın bîrun, en-derun, harem kısımlarında bulunanlara hususi tablalar içinde dağıtmaya memur kimselerM.Sertoğlu.



TABL-Ü ALEM MEHTERLERİ: (Bak. Mehterhane)M.Sertoğlu.

TAHRİR Osmanlılar, yeni zaptettikleri memleketlerin arazisini tescil ve toprağın mülkiyet ve tasarruf sistemini ve vergi nisbetlerini tayin ve tesbit mak-sadiyle muntazaman yazarak kaydını tesis ederlerdi. Buna tahrir denirdi. Tahrirlerin otuz senede bir tekrarı kanundu. Bununla beraber, bazan daha uzun fasılalarla yapıldığı gibi, bir cülus veya bir bölgede toprak tasarruf edenler arasındaki ihtilâfların çoğalması veyahut da halkın vergilerin adaletsizliğinden fazlaca sızlanması, göçler veya salgın hastalıklar neticesinde kısa bir zamanda hasıl olan büyük nüfus değişiklikleri gibi sebepler tahrirlerin yenilenmesine yol açardı. Tahrir işleri Divan-ı Hümâyun azalarından olup kanunları iyi bilmekle maruf Tevkiî diye de anılan Nişancının, Divari-ı Hümâyun namına olan umumî nezareti altında cereyan ederdi. (Bak. Tevkiî). Bir yerin tahriri yapılacağı zaman evvelâ bunu idare edecek namus, istikamet ve dirayetine son derece itimat olunan bir c-min ve bir kâtib seçilir. Kâtibler, çok zaman divan kâtiblerinden biri olurdu. Eminler de böyle olacağı gibi, Divan kâtibleri haricinden ve bazan kadılardan veya sancak beğlerinden seçilirdi. Emin olarak seçilene Muharrir-i memâlik yahut kısaca Muharrir veya İlyazıcı denirdi. Bu emin ve kâtibin refakatinde ise yazacakları arazinin vasfına göre bir kâtib kadrosu bulunurdu. Mahalli idari teşkilât bu heyete istedikleri bütün yardımı yapmakla mükellefti. Ayrıca bölgenin kadıları, tımar defterden ve defterdar kethüdası da heyete refakat ederlerdi. Yazacağı bölge eğer yeni feth olun-muşsa, îlyazıcı ilk iş olarak idarî teşkilâtı kurar —veya eskisini tâdilen ve bazan da olduğu gibi ibka eder—, toprağı kendisine verilen emre göre padişah hâsları, vezir, beğlerbeği ve sancakbeği hasları, zeamet ve timarlar, selâtin vakıfları, amme vakıfları ve mülkler olmak üzere muhtelif cinslere böler. Sonra yanındaki heyetle şehir, kasaba ve köyleri birer birer dolaşarak buralarda oturan vergi mükelleflerinin künyelerini, içlerinde vergiden muaf olunacak varsa hangi vergilerden ve ne sebeple muaf olduklarını tasr'h ederek yazardı. Bu arada.' topraklı ve topraksız köylü, evli ve bekâr, pek ihtiyar, sakat, dul, z?naat sahibi, imam, müezzin ve papaz olanlar ayrı ayrı kaydolunurdu. Sonra, her köyün mer'ası, kışlağı ve yaylası, korusu, ormanı, cayırı, cins cins gösterilmek şartiyle buğday, arpa, nohut, mısır. ceviz, üzüm, bal, sebze, meyva, pirinç vesair mansüllerinin yıllık miktarı ve nihayet senede vermekle mükellef olduğu vergi miktarı yazılırdı. Bu sırada mer'a yayla, kışlak gibi hususlarda köylüler arasında bir ihtilâf çıkarsa hemen mahallinde hallolunurdu. îlyazıcı bundan sonra elindeki müsveddeleri birleştirerek bir defter vücuda getirirdi. Bütün bu saydığımız malûmatı ve aynı zamanda idarî teşkilâtı gösteren bu defter Mufassal diye anılırdı. Bundan başka yalnız, idarî teşkilâtla köy is.'merini ve yıllık hâsıl miktarlarını gösteren daha muhtasar bir defter hazırlanırdı. Bunun adı Mücmel veya İcmal defteriydi. Her türlü ihtilâflarda bu defter esas olduğu gibi timar, zeamet ve has nevinden dirlikler kılıç olarak, yani tam adet halinde burada kayıtlı olduğundan bu hususta da esastı. İcmal ve Mufassal defterleri Nişancı tarafından tetkik ve icabında tashih edildikden sonra mufassal defterinin bir nüshası tuğralanıp ait olduğu eyâlete gönderilir, tuğrasız nüshası ise icmal defteriy-le birikte Defterhaneye konur ve burada muhafaza olunurdu. Eğer tahririn tekrarlanması icap ederse tlyazıcı o bölgeye ait bir evvelki tahrir defterini de beraberinde götürürdü. Yeni tahrir yapılırken bu defter esas tutulur ve buna nazaran vâki farklar yeni defterde işaret olunurdu. Tahrir sona erdikten sonra bir evvelki defter Atik ve yenisi Cedid diye anılırdı. Tahrir bir daha tekrarlanırsa cedidler atik ve atikler Köhne o-lurdu. îlyazıcı tahriri tekrarlanacak bir bölgeye geldiği zaman beğlerbeğiler bütün dirlik sahiplerinin elinde mevcut beratlarını ve son tahrir defterini tetkik ederek kendilerine ilk önce kılıç ve iptida olarak verilen miktarla zamanla hisse şeklinde aldıkları terakkileri tetkik ve tesbit ederek ellerine bunları bildiren yafta adlı bir kâğıt verilirdi. Tahrir başladığı zaman her bölgedeki dirlik sahibi bu yafta ile îlyazı-cıya başvurarak kendisini yeni deftere dirliğine esas olan toprak ve reaya ila birlikte kayıt ettirirdi. Bu sırada, dirliğini temin eden köyler dikkatle yazılırdı. Tahrir sonunda tevzi yapıldıktan sonra artan arazi veya bulunan mahlûller mevkufat memurları tarafından hazine namına zaptolu-nurdu. Böyle kayıtsız olarak zuhur eden arazi Hariç ez defter diye anılırdı. (Bak. Mahlûl, Hariç ez defter). Tahrir neticesini bildiren defterler devlet topraklarının ana ve esas kaydı o-lup tapu hükmünde idiler. Bu yüzden sonraları tapu defteri diye anılmışlardır. Tahrir defterlerinden ayrıca iki tahrir arasındaki günlük muamelâtı, yani has, tımar ve zeametlerin tevcihi gibi hususların kaydı için icmal defterine benzer, yalnız köy isimleri daha seyrek yazılmış nüshalar da hazırlanır ve bunlara tevcih ve terakkiler işaret edilirdi. Bunlar Derdest ve Ruznamçe defterleri diye anılırlardı. Tahvil kaleminde tamamlanan muameleler bu defterlere işlenirdi. (Bak. Tahvil). Eyâletlerde beğlerbeğlerin selâhiyetleri dahilinde olarak yapacakları tevcih ve terakkiler için ayrı derdest defterleri bulunur ve onların verdikleri tezkerelere göre olan muamelât da bunlara işlenirdi. Sonraları derdest defterleri yavaş yavaş terkolunmuş ve bu nevi muameleleri gösteren defterler tahvil kaleminde tutulmağa başlanmış, ve bunlara Tahvil defteri denir olmuştur. (Bak. Tahvil). Osmanlı Türklerindeki bu muazzam ve muntazam tahrir sistemine dünyanın başka hiç bir devletinde rastlanmamıştır. Bir kısmı zamanımıza kadar intikal etmiş olan bu tahrir defterleri tarihî malzeme olarak birinci sınıf ehemmiyeti haiz olmakla beraber yurdun kadastrosu yapılmamış bölgeleri için toprak mülkiyetini tesbit bakımından hâlâ biricik kaynaktırM.Sertoğlu.

TAHSİL DEFTERİ Her sene Haraççılara verilen ve hizmet ettikleri vezirlerin haslarına ait gelirleri gösteren defter. (Bak. Haraççı)M.Sertoğlu.

TAHTIREVAN Dört veya sekiz kişi tarafından el ile veya kayışlarla omuzlara asılmak suretiyle yahut da hayvanla taşınan nakil vasıtası. Ekseriya kıymetli kumaş perdelerle kapatılmış bir küçük hücre şeklinde olurduM.Sertoğlu.

TAHTIREVANCI Has ahırda, Küçük Imrahora tâbi olarak bulunan yedi kişi ile otuz kadar şagirdine verilen isim. Bunların vazifesi hükümdarın tahtırevanının naklini temin etmek olup Baştahtıre-vancı veya Sertahtırevanî denilen zatın emrindeydiler. Tahtırevancıbaşı hükümdar bir yere giderse birlikte giderdi. Tahtırevanları katırlar taşırlardı. Bunun için hepsi bir renkte ve muntazam yürüyüşlü, hususi şekilde yetiştirilmiş katırlar vardı. Bunlar Kadırga limanındaki ahırlarda dururlardı. Hükümdarlardan başka, padişah kızlarının, zevce ve validelerinin de tahtırevanları vardıM.Sertoğlu.

TAHTIREVANCIBAŞI (Bak. Tahtırevana)M.Sertoğlu.

TAHT KADISI Bursa, Edirne. İstanbul kadılarına verilen isim. (Bak. Kadı),

TAHT KAPISI (Bak. Harem)M.Sertoğlu.

TAHT ODASI (Bak. Abdest Odası)M.Sertoğlu.

TAHVİL Umumi olarak herhangi bir memuriyetin mahlûlden başkasına tevcihi muamelesine verilen isim. Tâbir olarak ise vezir, beğlerbeği, sancakbeği ve mevâ-linin ve bütün Umar ve zeamet eshabının tâyin, tevcih ve nakil muamelelerine tahvil denirdi. Divan-ı Hümâyunda mevcut tahvil kalemi bu muameleleri yapardı. Şefi tahvil kesedarı idi. Bu kalemde tamamlanan muamele tahvil ve bu muameleye dayanarak sâdır olan fermana tahvil hükmü denirdi. Tahvil muamelesi tamamlanınca bunu anlatan bir vesika ttrtip olunur ve bunda o mahlûlün eski sahibinin künyesiy-le yıllık gelir veya ulufe derecesi yazılır, mahlûlün neden hasıl olduğu, yeni vazife sahibinin künyesi ve gelir veya u-lûfenin, ne miktarının tevcih edildiği kaydolunurdu. Bu vesikanın bir örneği tahvil kaleminde mevcut tahvil defterlerine geçirilip aslı beğlikçi veya divan kalemine gönderilir ve buna istinaden beratı yazılırdı. Bundan başka, tahvil sözü bir maliye tâbiri olarak herhangi bir devlet borcunun ödenmesinin bir gelir kaynağına havalesi mânasına gelirdi. Buna havale de denirdi. Ayrıca, bir mukataayı iltizam eden mültezimin iltizam ettiği günden itibaren bir sene veya daha ziyade müddetle iltizam ettiğine göre müddeti sona erinceye kadar geçecek zamana onun tahvil müddeti denirdi. Tımarların tahvil zamanı, o yerin mevsimine göre ekine orak girdiği zamandır. Eğer orak zamanından biraz sonra azil olunsa, mahsulü harman edilmemiş bile olsa sipahiye ait olur. Eğer oraktan evvel azil olunursa mahsulüne sahip olamaz. Böyle mahsulü yeni sipahi de alamayacağından mevkufat tarafından hazine namına zaptolunurduM.Sertoğlu.

TAHVİL DEFTERİ (Bak. Tahvil)M.Sertoğlu.

TAHVİL HÜKMÜ (Bak. Tahvil)M.Sertoğlu.

TAHVİL KALEMİ (Bak. Tahvil)M.Sertoğlu.

TAHVİL KESEDARI Tahvil kaleminin şefi. (Bak. Tahvü)M.Sertoğlu.

TAKLİD-İ KAZA Kaza mansıbı, yani kadılık tevcihi hakkında kullanılan bir tâbirM.Sertoğlu.

TAKLİD-İ SEYF (Bak. Kılıç kuşanma)M.Sertoğlu.

TAKRİR Sadrıâzamlar tarafında padişahlara bir meselenin mufassal olarak yazılı şekilde sunulması. Kısaca yazılana ise telhis denirdiM.Sertoğlu.

TAKVİMİ VEKAYİ Türkiye'de ilk gazetenin adı. II. Mahmud'un emriyle kurulmuş ve 2 kasım 1831 tarihinde yayına başlamıştır. Takvimi Vekayi resmî gazete mahiyetinde olmakla beraber, iç ve dış olayları, fen, sanat, ticaret ve ziraate a-it haberleri de bildirecekti. Mekke kadılığından mâzul Şeyh - zade Esad Efendi ilk olarak Takvimi Vekayi nâzın tâyin edilmiştirM.Sertoğlu.

TALEBE-İ ULÛM Medrese talebesine verilen isim. Talib-i ilim terkibinin çoğul şekildirM.Sertoğlu.

TALİB-t İLİM (Bak. Talebe-i ulûm)M.Sertoğlu.

TALİK Eski Arap yazısının bir stili. Daha ziyade iran'da kullanılmış ve en güzel numunelerini İran hattatları vücuda getirmişlerdir. Bu tarza İran taliki denir. Türkler ise bu yazıya yeni bir üslûp vererek kullanmışlardır. Buna nestalik de denmiştir ki en mükemmel numunelerini yalnız Türkler vermişlerdir. (Bak. Hattat). Talikin, celî talik denilen kalın ve büyük cinsi, şikeste denilen kırık ve dik gekli de vardıM.Sertoğlu.

TALİMHÂNECİBAŞI Ağabölüklerin-den elli dördüncü bölük kumandanı olup Muallim-i talimhane veya Ser muallim-i talimhane diye de anılırdı. II. Bayezid zamanında Et meydanının başında ve Yeni odaların haricinde yaptırılan ve yeniçerilerin ok ve tüfek talimleri yaptıkları beş talimhaneye nezaret ederdi. Talimhane daha evvel Eski odalar tarafında bulunurken Yeni odalarda oturan Talimhaneci başının hergün buraya gidip gelmesi güç olduğu için burada yeni bir talimhane kurulması uygun görülmüştü. Talimhanecibaşının ortası efradı ta-limhaneci diye anılırdı. Bunlar Yeniçerilere ok talimi yaptırırlardı. Bunun için talimhanecibaşı üstad kemankeşlerden seçilirdi. Hükümdar sefere giderse onun da gitmesi kanundu. Terfi ederse Zenberekçi-başı olurdu. Yeniçerilere tüfek talimi yaptıran ise Tüfekçibaşı idi. (Bak. Tüfekçi -başı)M.Sertoğlu.

TALİMHÂNECİLER (Bak. Talimha-necibaşı)M.Sertoğlu.

TANZİMAT-I HAYRİYE 3 Kasım 1839 (26 Şaban 1255) tarihînde Osmanlı devleti tarafından ilân olunan büyük reform. Tanzimat, Mustafa Reşid Paşa tarafından Gülhanede okunan Sultan Abdül-mecid'in bir hatt-ı hümayunuyla ilân o-lunmuştur. (Bak. Gülhane Hatt-ı Hümayunu)M.Sertoğlu.

TAPU DEFTERİ Tahrir defterlerinin diğer adı. (Bak. Tahrir)M.Sertoğlu.

TAPU RESMİ Sahib-i arz tarafından toprağı işleme hakkı verilen köylüden buna karşı alınan vergi. (Bak. Hakk-ı tapu), tekâlif cinsindendiM.Sertoğlu.

TARİHÇİ KALEMİ Bütün maliye kalemlerinden çıkan resmî evraka tarih atılan kalem. Bundan başka, devletin muhtelif varidat menbalan üzerine borçlularına verdiği havale ve senetler bu kalemde hazırlanırdıM.Sertoğlu.


Yüklə 2,51 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   41   42   43   44   45   46   47   48   ...   52




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin