Abdal (Bak. Fütüvvet)



Yüklə 2,51 Mb.
səhifə43/52
tarix27.12.2018
ölçüsü2,51 Mb.
#86799
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   52

SEKBAN Kelimenin aslı Türkçe ve Seymen - Seğmen sözünden bozma olup mânası düşman saflarım yırtıp parçalayandır. Bunlar, daha I. Murad zamanında padişahın av maiyeti olarak bir teşkilât halinde mevcut idiler. 1451 yılına kadar bu mevcudiyetlerini müstakil bir halde muhafaza ettiler. Bu tarihte, Karaman - oğlu ibrahim Beğ üzerine açtığı seferden dönen Fatih, ilk seferi olması dolayısiyle yeniçerilerin kendisinden bahşiş istemelerine kızarak yayabaşılarmı dövdürüp ağalarını azletmiş ve yeniçerilerin itaatsizlik temayülünü izale için kendisine daha yakın olan altı yedi bin sekbanı yeniçerilerin arasına katmış, yalnız beş yüz kişiyi av hizmeti için alıkoymuştu. Bundan başka, badema Yeniçeri ağalarının Sekbanbaşılardan olması kanun oldu. Lâkin Yavuz devrinde bu usul terke-dildı. Bütün sekbanlar bir orta addolunup Yeniçeri ocağının altmış beşinci ortasını teşkil ettiler. Bu ortanın birinci kısmı bir bölük süvari ve ikinci kısmı olan otuz dört bölüğü piyade idi. Her bölük kumandanına Bölükbaşı denirdi. Süvari ve piyade sekbanlar padişahla beraber ava giderler, av köpekleri tedarik ederler, sekban fırınında çalışırlardı. Harb zamanlarında ise, diğer yeniçeriler gibi muharebe hizmetini ifâ ederlerdi. Ayrıca kapı halkı arasında Sekban adlı bir sınıf vardı. (Bak. Kapı Halkı, Sarıca)M.Sertoğlu.

SEKBAN AVCILARI Hükümdarlarla birlikte ava giden sekbanlara verilen i-sim. (Bak. Sekban)M.Sertoğlu.

SEKBANBAŞI Yeniçeri ocağının 65. cemaat ortasını teşkil eden sekbanların kumandanı. Kendisi aynı zamanda ocağın büyük âmirlerinden olup derecesi Yeniçeri ağasından sonra idi. (Bak. Sekban). Yeniçeri ağası İstanbul'da bulunmadığı zaman Sekbanbaşı ona, vekâlet eder ve payitahtın inzibatından mesul bulunurdu. Sekbanbaşılarm yevmiye 70 akçe ulufeleri ve Hayrabolu'da yıllık 20 bin akçe gelir getiren zeametleri vardı. Terfi ederlerse Sancakbeği, yahut 70 bin akçe zeametle Müteferrika olurlardı. Sekbanbaşılık XVII. Yüzyıldan sonra ehemmiyetini kaybetmiş ve âdeta vazife-siz bir makam haline gelmişti. Mamafih bu yüzyılda Yeniçeri ağalığına yükselen sekbanbaşılara rastlanır. Bu makam nihayet ocağın ilgasiyle tarihe karışmıştırM.Sertoğlu.

SEKBAN FIRINI (Bak. Fodla Fırını)M.Sertoğlu.

SEKBAN-I CEDÎD HI. Selim'in hai'-inden ve Nizam-ı Cedid'in ilgasından sonra Rumeli'den maiyetindeki askerle gelip IV. Mustafa'yı hal'ederek ü. Mahmud'u tahta çıkaran Rusçuk ayanı Alemdar Mustafa Paşa tarafından tertibolunan talimli asker. Bu teşkilât 1808 yılında kurulmuş, aynı sene yeniçerilerin isyanla sadrıâzam bulunan Alemdar Mustafa Paşa'yı Bâb-ı âli'de bastırmaları ve şehadetine sebeb olmaları üzerine ilga edilmiştirM.Sertoğlu.

SEKSON Asıl vatanı Saksonya olan büyük cinsinden bir nevi av ve savaş köpeğiM.Sertoğlu.

SEKSONCU Yeniçeri ocağının yetmiş birinci cemaat ortası efradı. Ocak ananesine göre, Eflâk voyvodasının av i-çin Fatih'e gönderdiği köpekler bu ortaya verilmiş ve orta efradı köpeklerin bakım, terbiye ve muhafazasına memur edilmiştir. Seksonculara köpekleri için Tophane üzerinde bir yaylak tâyin edilmişti. Ba-zan ssksonlara padişah huzurunda av talimleri yaptırılırdı. XVI. Yüzyıldan itibaren bostancılar arasında zağarcılar ve soksoncular yetiştiği için bu ortanın köpeklerine ihtiyaç kalmamış, hattâ hariç ten gelen seksonlar Bostancı ocağına verilir olmuşturM.Sertoğlu.

SEKSONCUBAŞI Yeniçari ocağında 71. cemaat ortasını teşkil eden seksoncu-ların başı. Kendisi aynı zamanda ocağın büyük zabitlerinden olup Turnacıbaşıdan evvel ve Zağarcıbaşıdan sonra gelirdi. (Bak. Seksoncu). Seksoncubaşı terfi e-derse zağarcıbaşı olur, dış hizmete çıkarsa ağır, yani yıllık geliri elli bin akçeden az olmıyan zeamet verilirdiM.Sertoğlu.

SELÂM AĞASI Sadrıâzamın ve bazı Vezirlerin maiyetinde bulunup teşrifatı i-dareye memur olan kimse. Bir vazifesi de gelen misafirleri karşılamak ve efendisinin huzuruna çıkmalarını tertibe koymak, bu hususta kendilerine delâlet etmektiM.Sertoğlu.

SELÂM ÇAVUŞU (Bak. Duacı Çavuş)M.Sertoğlu.

SELÂMET AKÇESİ (Bak. Ağnam Resmi)M.Sertoğlu.

SELÂMLIK Padişahların cuma namazını kılmak üzere camiilerden birisine gidişleri dolayısiyle yapılan merasim. Eski konakların harem kısmından gayrı erkeklere mahsus tarafıM.Sertoğlu.

SELANiK ÇUHASI Yeniçerilere yılda bir kere erbainden erbaine verilen ze-mistanî, yağmurluk veya bârânî denilen çivit rengindeki kaputlar için Selanik'te dokunan âlâ cinsten enli çuha. Selânik'-in ü. Murad Bağ tarafından katî olarak zaptından itibaren yeniçari çuhası bu şehirde dokunmuştur. Yeniçeri yayabaşı-ları için lâzım olan yeşil çuha da gena bu şehirde dokunurdu. Çuhayı gerek dokumak ve gerek battanlamak Selanik'li Yahudilere mahsustu. Bu hizmet karşılığında tekâlifi örfiyye ve avarızı divaniy-yeden muaf tutulurlardıM.Sertoğlu.

SELÂTİN CAMİİ Hükümdarlar tarafından yaptırılan camiilere verilen isimM.Sertoğlu.

SELÂTİN EVKAFI (Bak. Evkaf-ı Hümayun)M.Sertoğlu.

SELİMİ Bir nevi serpuş. Osmanlı padişahları ilk zamanlarda Horasanı denilen yünden yapılmış ucu sivri bir külah giyerkr ve bunun üzerine sarık sararlardı. Fatih, mücevveze denilen serpuşu kabul (Bak. Mücevveze), Yavuz ise kendi adına izafe edilen Selimi serpuşu ihdas etmiştir. Bunun boyu altmış beş santim, yukarısı ağzından genigçe silindir şeklindeydi. Üzerine bez tülbend sarılırdı. Sonraları Dâr'üs - saade ağası ile sefer ve merasimlerde Sadrıâzamların, Kapıcılar kethüdasının, Yeniçeri ağasının, Reis'ül - küttab'ın ve Defterdarların Selimi giymesi âdet olmuşturM.Sertoğlu.

SEMERCİLER Gerek Ağakapısı imalâthanesinde ve gerekse orducular arasında bulunan semer imalâtçılarıM.Sertoğlu.

SEMER DEVİRMEK Bir yeniçerinin ocak odalarından birinden diğerine nakli veya bir yoldaşın bir yerde ikamet etmek üzere gelişi hakkında kullanılan bir tâbirM.Sertoğlu.

SENG-İ İBRET Tcpkapı Sarayının ikinci kapısı olan Ortakapı'nın önünde kesilen başların teşhir edildiği meşhur taş. Tanzimattan sonra kaldırılmıştırM.Sertoğlu.

SEPETÇİLER KÖŞKÜ Saray-ı ce-did-i âmire (Topkapı sarayı) nın Sirkeci - Demirkapıdan itibaren ve Saray - bur-nu'na doğru giden sur'u üzerinde bulunan bina. Halen yeni onarılmış bir haldeki bu köşk, padiçah III. Murad'm arzusu ile masrafı Sadrıâzam Koca Sinan Paşa'ya ait olmak üzere, daha önce buradaki Sultan Bayezid köşkü yıkılarak yerine yaptırılmıştır, ilk ismi Kasr-ı âli idi. Sonradan, Sultan İbrahim zamanında e-saslı bir tamirle hemen hemen yeniden inşa edilmiştir (1643). Rivayete göre, bu köşkün arkasında bulunan, Bostancı ocağına bağlı Sepetçiler ocağı halkı, kendilerini çok seven, daima iltifat edip ba zı imtiyazlar veren padişaha, köşkün tamiri sırasında müracaatla masrafına iştirak arzusunda bulunmuşlar. O zamana kadar bazan Sinan Pasa köşkü diye anılan bu bina bundan sonra Sepetçiler köstü olarak şöhret bulmuşturM.Sertoğlu.

SEPET TIMARI Münhal bulunan tımarlar hakkında kullanılan bir tabir. (Bak. Tımar)M.Sertoğlu.

SERAHUR (Bak. Salâhur)M.Sertoğlu.

SERARABAl (Bak. Arabacıbaşı)M.Sertoğlu.

SERÂSER Baştanbaşa sırma ile işli fevkalâde kıymetli kalın ipekli kumaşM.Sertoğlu.

SERÂSER KUŞAKLILAR (Bak. A-ğa Gediklileri)M.Sertoğlu.

SERASKER Sadnâzamdan gayrı vezirlerden birisi orduya kumanda ettiği zaman kendisine verilen unvan. II. Mah-mud devrinden itibaren ve Yeniçeri ocağının ilgasiyle Asakir-i Mansure-i Mu-hammediyye ünvaniyle muntazam ordu kurulduktan sonra bunun kumandanına Serasker denmiştir ki, en büyük askerî âmir idi. Meşrutiyetten sonra bunlara Harbiye nazın denmiştir. (Bak. Harbiye Nazırı)M.Sertoğlu.

SERASKER KAPISI II. Mahmud devrinde Yeniçeri Ocağı ilga edilince <1826), evvelce bu teşkilâtın başı olan Yeniçeri Ağası'nm makamı, Ağakapısı da Meşihat dairesi yapılmıştı. (Bak. Ağakapısı). Buna mukabil yeni teşkil edilen ve Asakir-i Mansure-i Muham-mediye ismi verilen nizamiye kuvvetlerinin başına bir serasker tayin edilmiş ve Bayezidde halen Üniversite merkez binasının bulunduğu yerdeki Eski Saray, Serasker kapısı yani Seraskerin makamı ittihaz olunmuştur. (Bak. Eski Saray). Bazan Bâb-ı Seraskerî de denilen bu makamın ve teşkilâtının kurulmasını müteakip sadrıâzamların Serdar-ı ekrem ünvaniyle sefere gitmeleri ve askere kumanda etmeleri usulü terkedilmiştir. Bu suretle Bâb-ı seraskeri askerlik işlerinde daha fazla nüfuz ve yetki kazandı. Bundan böyle Serasker de Osmanlı İmparatorluğunun Kara kuvvetlerinin başı oldu. Serasker kapısının başında bulunan zatın 1835 den sonra yalnız seyfiyye (Asker sınıfı) sınıfının en üst kademesini teşkil etmekle kalmadığı meratip silsilesi yönünden sadrıâzamhk ve şeyhülislâmlıkla aynı seviyede itibar edildiği görülür. Osmanlı ordusunda askerî sahada gerçek manasıyla İslahat bu makamın teşkiliyle başlamış ve İstanbul'da Zaptiye nezareti kuruluncaya kadar şehrin inzibat ve asayiş işlerine de yine Serasker kapısı bakmıştır. Abdülâziz devrinde Eski saray kısmen yamnca burası birden yıktırılarak yine aynı yerde yeni bir Serasker kapısı inşa edilmiştir (1870). Halen Üniversite merkez binası ve Bayezid'deki kapı o devirden kalmadır. Serasker kapısı Abdülâziz devrinde de evvelce kazandığı önemi muhafaza etti. Bizzat padişah ordunun düzenine ve geliştirilmesine büyük bir alâka duyduğundan bu dairenin başına çok liyakatli kimseleri getirmiye gayret etti. Bir aralık Seraskerlik ile Sadrıâzamhk bir şahısta birleştirildi. Sadaret işlerinin Serasker kapısı işlerini aksatmaması için günlük işler Harbiye Nezareti unvanıyla ihdas edilen bir daireye devredilerek başına bir müşir getirildi. Fakat, bu kısa bir zaman için devam etmiştir. Harbiye Nezaretinin, Seraskerliğin bütün salâhiyet ve mesuliyetlerini üzerine alması II. Abdülhamid devrinde olmuş ve Seraskerlik, ikinci Meşrutiyet inkılâbında Harbiye Nezareti ismini alarak Cumhuriyete kadar bu unvanı muhafaza etmiştir. (Bak. Harbiye Nezareti)M.Sertoğlu.

SER BARUDİ (Bak. Barutçubaşı)M.Sertoğlu.

SERBEST TİMAR Timarların biraz daha imtiyazlı sınıfı. Bulundukları bölgenin rüsum-ı şer'iyesinden başka rüsunı-ı örfiyesi de tamamen serbest timar sahiplerine ait olduğundan gelirleri daha fazla idi. Bundan başka sefer zamanı haricinde sancak beğlerinin emrinde sayılmazlar ve her ns olursa olsun tımarlarına kimse duhul edemezdi. Meselâ, topraklarında bir suçlu bulunsa, sancak beğinin adamları gelip onu tutmazlar, timar sahibi kendisi yakalayıp teslim ederdi. (Bak. Timar)M.Sertoğlu.

SERBEST VAKIF Vakfın bir çeşidi o lup bunda vakıf olan sadece mülkün geliri değil, aynı zamanda rakabe ve tasarrufu idi. Halbuki diğer vakıflarda sadecs gelir vakıf olunmuştur. Serbest vakıflarda vakfın hududu dahiline devlet memurları hiç bir vesile ile giremezlerdi. Defterde yazılandan fazla hâsıl olup olmadığı da kontrol edilemezdi. Vakıf sahipleri hariçten reaya getirtip yeniden toprak açürabilir, ziraatı istediği gibi genişletibilirdi. Vakfın dahilinde idarî ve malî istiklâle sahipti. Serbest vakfın reayası ise, tekâlif ve a-vârız'dan muaf idilerM.Sertoğlu.

SERBOSTANİ (Bak. Bostancı ocağı)M.Sertoğlu.

SER BÖLÜK (Bak. Bölükbaşı)M.Sertoğlu.

SER ÇAVUŞ (Bak. Başçavuş)M.Sertoğlu.

SERÇEŞME Ekseriya gayrı muntazam ve muayyen bir teşkilâta bağlanmamış birlik ve toplulukların başında bulunanlar için kullanılan tâbirdir. Fakat e-sas olarak Sarıcaların İstanbul'da devlet nezdinde bulunan mümessillerine verilen bir addı. (Bak. Sanca)M.Sertoğlu.

ŞERCİN Kesilmiş koyunların başına denirdi. Paçalarına ise Dercin adı verilirdi. Yeniçerilere ait etlerin kesildiği Yedi-kule mezbahasındaki baş ve paçalar hor sene açık arttırma ile iltizama verilirdi. XVII. Yüzyıldan sonra ise bu bir mukataa haline getirilmiştir. Bunu iltizam e-den, parasını psşin vererek bu mezbahada kesilen koyunların baş ve paçalarını her kesimde alır ve İstanbul'daki sakat-çı dükkânlarına satardı. (Bak. Ağnam resmi)M.Sertoğlu.

ŞERCİNİ Kuşhane matbahmda yani hükümdarların şahsı içip yemek hazırlanan matbahda bas pişirenlere verilen i-simM.Sertoğlu.

SERDAR Sefer zamanlarında ordu kumandanı olarak padişahsız harbe giden sadrıâzamlara verilen unvan. Ekseriya Serdar-ı Ekrem şeklinde kullanılırdı. (Bak. Sadrıâzam)M.Sertoğlu.

SERDAR KASRI Sarayburnu civarında III. Selim'in annesi için yaptırmış olduğu mükellef köşk. Bugün mevcut değildir ve yerinden kısmen tren yolu geçmektedirM.Sertoğlu.

SERDARLAR (Bak. Yeniçeri Serdarları) M.Sertoğlu.

SERDEFTERCİ (Bak. Beğlikçi)M.Sertoğlu.

SERDENGEÇTİ (Bak. Dalkılıç)M.Sertoğlu.

SERESVABİ (Bak. Esvabçı)M.Sertoğlu.

SER ETTİBA-İ ŞEHRİYARİ (Bak. Hekimbaşı)M.Sertoğlu.

SERGİ Üç ayda bir verilen Kapıkulu askerinin maaşlarından Yeniçeri ocağına ait olan Divan-ı hümâyunda ve öbür ocaklarmki Paşakapısında verilirdi. İşte bu ikinci dağıtıma sergi veya sergi döşemek denirdiM.Sertoğlu.

SERGİ HALİFESİ Maliye hazinesinin veznedarı. Kendisi sergi nâzırmtn muavini olup başdefterdarlığa bağlı idi. (Bak. Sergi Nâzın, Hazine Tezkirecisi)M.Sertoğlu.

ŞERGİLİ (Bak. Taşralı)M.Sertoğlu.

SERGİ NAZIRI Hazineden çıkacak paraların ita emirlerini, yani hazine tezkirelerini tetkik ila sergi halifesine gönderen ve çıkan para le ita emirlerinin muhasebesini tutan kalemin şefi olup doğrudan doğruya baş defterdara bağlı idi. (Bak. Sergi Halifesi, Hazine Tezkirecisi)M.Sertoğlu.

SERGULÂM-I BAKİ (Bak. Baş ba-kikulu)M.Sertoğlu.

SER HABBAZlN-1 HASSA (Bak. Ekmekçiler)M.Sertoğlu.

SERHAD Kelime olarak hudut başı mânasına gelir. Umumiyetle iki devletin toprağının birbirine bitiştiği sınır mahalli ve bunların iki tarafındaki gayri muayyen bir arazi serdi için kullanılırM.Sertoğlu.

SERHADLİ Bir adı da serhadkulu olan, hudutlarda ve hudut kalelerinde hizmet gören mahalli halktan toplanmış asker. Bir kısmi ise dirlikli, yani tımarlı, idiler. Tımarlı olanların dirlikleri gedikti; yani muayyen miktarda olup artıp eksilmezdi. Gediklerde münhal olursa, u-lûfeli serhadlilerden birisine tevcih olunurdu. Serhadlilor, yeşil elbise giymekle mâruftular. Serhad kulu, eyalet askerinden sayılırdıM.Sertoğlu.

SERHENK Çavuş kelimesinin Fars-çasıdır. (Bak. Çavuş)M.Sertoğlu.

SERKÂTİBİ HAZRET-İ ŞEHRlYARI: Mâbeyn başkâtibinin diğer adı. (Bak. Mabeynci)M.Sertoğlu.

SERKÜRENA, SERKAREN Baş ma-beyncilerin başka adı. (Bak. Mabeynoi)M.Sertoğlu.

SER MİMARÂN-I HASSA (Bak. Mimarbaşı)M.Sertoğlu.

SERODA (Bak. Odabaşı)M.Sertoğlu.

SER PİYADE Cemaat ortaları çorbacısı olan yayabaşınm diğer adı. (Bak. Yayabaşı)M.Sertoğlu.

SERREVVÂKlN (Bak. Çaşnigirbaşı)M.Sertoğlu.

SER RİHTEGAN (Bak. Baş Usta)M.Sertoğlu.

SER ŞİKÂRI (Bak. Avcılar)M.Sertoğlu.

SEîl TOPİ (Bak. Topçubaşı)M.Sertoğlu.

SER TULUMBACIYAN-I DERGÂH-I ÂLİ (Bak. Tulumbacı ocağı)M.Sertoğlu.

SEYİS (Bak. Has Ahır Hademeleri)M.Sertoğlu.

SEYİSHANE Ağırlık beygirine verilen isim. Sefer zamanlarında her on yeniçerinin bir seyishânesi vardıM.Sertoğlu.

SEYİSHANE PARASI Yeniçerilerin sefere hareketinden evvel odalarının sandığından, eşya ve erzaklarım vesair ağırlıklarını nakil için beygir tedarik etmek üzere aldıkları para. (Bak. Seyishâne)M.Sertoğlu.

SEYYİD Peygamberimizin (S.S.) torunu Hazret-i Hüseyin'in (R.A.) temiz soyundan gelenlere verilen unvan. (Bak. Şerif)M.Sertoğlu.

SIFRÜ'L-YED Bir kimsenin herhangi bir sebepden dolayı ulufe, salyane veya dirliği kesilip geçimden âciz ve mahrum kalmasına denirdiM.Sertoğlu.

SIRÇA KÖŞK SARAYI (Bak. Çinili köşk)M.Sertoğlu.

SIR KÂTİBİ Hasoda ağalarındandı. Padişahın hususi yazıcısı olup yazı kâğıdını vesair kendisine lâzım olan şeyleri boynunda asılı sırma işlemeli büyük bir torba veya kesede ve altın dividini belindeki kuşağında taşırdı. Ondan başka kimse altın divit kullanamazdı. Padişah camiye giderken kendisine verilen istidaları sır kâtibi alır, padişahın hususi kütüphanesini o muhafaza eder, bundan başka Kapıkulu süvarileriyle müteferrika ve çavuşların ana defterleri, haraç, cizye, avarız ve mukataa defterleri onda durur, hükümdar istedikçe verir ve padişah da bunları hükümetin kayıtlariyle karşılaştırarak kontrol ederdi. (Bak. Hasoda)M.Sertoğlu.

SİCİL (Bak. Divan-ı Hümâyun Sicilleri, Şer'i Mahkeme Sicilleri)M.Sertoğlu.

SİKKE Altın, gümüş gibi kıymetli madenlere vurulan damga. Basılmış para. Mevlevi dervişlerinin başlarına giydikleri deve tüyü rengindeki üstü daha darca ve yuvarlakça silindir şeklinde iki katlı keçe külahM.Sertoğlu.

SİKKE-İ SAMİ (Bak. Şamî).

SİLÂHBAHA (Bak. Bostancı Ocağı, Oda Efradı)M.Sertoğlu.

SİLÂHDAR AĞA Hasodanın, Hasoda-başıdan sonra gelen büyük âmiri. (Bak. Hasoda). Silâhdarhk Yıldırım Bayezid zamanında ihdas olunmuştur. Merasimde padişahm kılıcını omuzunda taşır ve başında kırmızı kadifeli üsküf bulunduğu halde hükümdarın sağ gerisinde yürürdü. Sarayda da padişahın her türlü silâhlarına muhafaza etmek bunun vazifesiydi. Resmî derecesi Hasodabaşıdan küçük olduğu-halde mevkii ve itiban daha yüksekti. Padişahın daima yanında bulundurduğu birinci derecede sırlarının mahremi ve günlük arkadaşıydı. Onun için Enderundan ve-zaretle çıkan, silâhdar olamadım diye ü-zülürdü. Silâhdarlar dış hizmete çıkarlarsa Vezir, Beğlerbeği, Yeniçeri Ağası, Kaptan-paşa gibi yüksek mevkili devlet adamı olurlardı. Lâkin bu çıkış ceza ile olursa kendilerine Kapıcıbaşıhk verilirdi. XVIII. Yüzyıldan sonra bunların ehemmiyeti büsbütün artmış ve bütün enderunun hâkimi ve âmiri olmuşlardır. Silâhdarların hemen hepsi kıymetli ve malûmatlı adamlardır. Bunlardan yirmi kadar sadrıâzam yetişmiştir. 1830 yılında Silâhdar Giritli Ali ağanın vefalı üzerine bu makam lağvedilmiş ve vazifesi Hazine Kethüdası Bekir Efendiye verilmiştir. Bunun üzerine Paşakapıların-da bulunan Silâhdar da kaldırılmıştır. Aynı yıl, Enderun Nazırlığı ihdas olunarak Bekir Efendiye tevcih olunmuş, bir sene sonra ise Mabeyin Müşirliği bu makamın yerine kaim olmuşturM.Sertoğlu.

SİLÂHDAR BÖLÜĞÜ Kapıkulu Süvari bölüklerinden baştan ikincisi olup sarı bayrak taşıdıklarından Sarı bayrak bölüğü diye de anılırlardı. Birinci bölük olan Sipah Bölüğü ile birlikte Yukarı Bölükler adını taşırlardı. Osmanlı devletinde Kapıkulu Süvarilerinden ilk ihdas edilendir. Bunlar, önceleri yalnız Topkapı Sarayı Enderun Koğuşlarından çıkanlardan mürekkep iken, sonraları Galata, ibrahim Paşa ve Edirne .saraylarından çıkan oğlanlarla Veledes denilen Sipahi - zâdsler de buraya alınır olmuşlardır. Devlet teşkilâtının bozulmasından sonra ise hariçten de efrad alınmıştır. Bundan başka Orta bölükler diye anılan sağ ve sol uîûfecilerden terfien bu bölüklere geçenler olurdu. Fatih devrine kadar Silâhdarlar baş-bölük olup alaylarda padişahların arkasından yüriirlsrdi. Bu hükümdar devrinde alaylarda padişahın yedek hayvanlarının önünde yürüyen Bay - zadelerle Sipahi -.zadeler çoğaldığından kendilerine kırmızı bayrak verilmek suretiyle hükümdarların sağında yürümek imtiyazını alınca Silâhdar bölüğünün da sol tarafta yürümesi emrolunmuştu. Sefer zamanlarında ordunun geçeceği yolları açıp temizlemek, köprüleri tamir etrnek, bataklıkları aşılır hale getirmek bunların vazifesiydi. İcabında civar köylerin halkını da bu işte istihdam edebilirlerdi. Aynı zamanda yolun her iki tarafına birkaç mil mesafeyle sancak tepesi adiyle topraktan sunî işaret tepeleri yaparlardı. Bu işte Sipah bölüğü de onlara yardım ederlerdi. Seferde padişah bizzat hazır değilse sancak tepeleri yolun sadece sol tarafında yapılırdı. Yol hizmetinde çalışan Silâhdarlara sefer dönüşü ikişer akçe terakki verilirdi. Silâhdarlar her biri yirmi otuz kişilik iki yüz altmış bölüktü. Her bölük bir Bö-lükbaşmın kumandasındaydı. Camiiye çıkışlarda Silâhdarlann bir kısrrii padişaha refakatle sol tarafta yürürler, muharebe meydanında ise saltanat sancaklarının sol yanında ve bazan da padişahın arkasında dururlardı. Muharebe ve yol hizmatinden başka Buçukçu-luk, Yedekçilik ve Tuğculuk gibi hizmetlerde de kullanılırlardı. (Bak. Yedekçi, Buçukçu, Tuğ)M.Sertoğlu.

SİLÂHDAR-I HASSA Silâhdar Ağanın diğer adı. (Bak. Silâhdar Ağa)M.Sertoğlu.

SİLÂHDAR KALEMi (Bak. Süvari Mukabelesi)M.Sertoğlu.

SİLÂHDAR KÂTİBt (Bak. Süvari Mukabelesi)M.Sertoğlu.

SİLÂHDAR KETHÜDA YERİ Devlet merkezinden hariç yerde bulunan Silâhdar Bölüğünün o bölgedeki en büyük â-miri. (Bak. Silâhdar Bölüğü)M.Sertoğlu.

SİLÂHDARLAR AĞASI Silâhdar Bölüğünün âmiri olup iki yüz altmış bölük bunların emrindeydi. Ayrıca her bölüğün Bölükbaşı adlı bir kumandanı vardı. (Bak. Silâhdar Bölüğü)M.Sertoğlu.

SİLSİLE Her sene ilmiye tarikinda gerek müderrisler ve gerekse kadılar a-rasında yapılan azil, tayin ve terfilere verilen isim. Müderris ve kadılar bir sene için tayin olunurlar, ertesi yıl mazul olup tekrar tâyin sırası beklerlerdi. Bir mansıba yükselmek için çok zaman bir yıl evvel onun payesi alınır ve sonra mansıba geçilirdi. (Bak. Paye). Silsile su şekilde tertip olunurdu: Her sene Musıla-i Sahn, Sahn-ı Seman, Iptida-i Altmışlı, Hareket-i Altmışlı, Musıla-i SüleyK aniye, Havâmis-i Sü-leymaniye, Süleymaniye, Dar'ül-hadis Müderrisleri, Mahreç Mevleviyetine nasb o-lunurlar, onların yerine sıra ile daha a-şağıdakiler ve yerlerine daha aşağıdakiler gelirlerdi. Yine o seneki Musıla-i Süleymaniye, Havâmis-i Süleymaniye, Süleymaniye ve Dar'ül - hadis Mazûllerine Bilâd-ı Hamse Mevleviyetlerinden Mısır, Şam, Edirne ve Bursa Mansıbları verilirdi. Bir yıl evvelki Hareket-i Altmışlı mazûlüne ise yine Bilâd-ı Hamse Mevleviyetlerinden Filibe Mansıbı tevcih olunurdu. O yılın mazülle-rinden Musıla-i Sahn, Sahn-ı Seman, Iptida-i Altmışlı, Hareket-i Altmışlı müderrislerine ertesi yıl mansıb olarak almak üzere Bilâd-ı hamse payesi ve bir yıl evvelki Süleymaniye mazûlüne Haremeyn Kadılığı, Dâr'ül-hadis mazûlüne Galata Kadılığı, Musıla-i Süleymaniye mazûlüne Haremeyn payesi, Havâmis-i Sü-leymcniye mazûlüne Galata payesi ve her sene Galata payesi sahibine İstanbul Kadılığı, Galata mazûlüne İstanbul payesi, İstanbul payesi sahibine Anadolu Kadıaskerliği, İstanbul mazûlüne Anadolu payesi, Anadolu payesi sahibine Rumeli Ka-dıaskerliği, Anadolu mazûlüne Rumeli payesi verilirdi. Rumeli payesi sahibi birkaç yıl Şeyhülislâm olamazsa kendisine paye-i fetva tevcih olunurdu. Devriye mevâlisi eğer Mahreç mevle-viyetine çıkmak isterlerse medreseye dönüp tekrar müderrisliğe başlarlar ve müderrislik derecesini katedip musıla'dan sonra mahrece çıkarlardı. Bu suretle boşalan Devriye mevleviyetleri mansıbları-na izmir ve Edirne pâye-i mücerredini haiz olanlar ve münhal kalırsa daha aşağıdaki kadılar geçerdi. Daha kıdemsiz o-lanlar ise Devriye mevleviyeti payesini ve daha aşağıdakiler İzmir ve Edirne pâye-i mücerredini ihraz ederlerdi. Silsileyi her yıl Şeyhülislâm hazırlar ve hükümdar tarafından tasdik olunup yürürlüğe girerdi. Bu, normal yoldu. Tabii bunun haricinde hatır ve gönül, iltimas ve menfaat dolayis.iyle atlamalar ve buna mukabil bir çok da haksızlıklar ve mağduriyetler olurdu. (Bak. Kadı, Müderris, Paye)M.Sertoğlu.

SlMİTÇİ Matoah-ı âmire esnafından olup vazifeleri saray halkı için ve hükümdarın şahsına mahsus olmak üzere beyaz undan yuvarlak susamlı veya su-samsız çörekler hazırlayıp pişirmekti. Simit kelimesi farsça beyaz mânasına olan sefid sözünden bozmadır. Simitçiler 20 - 25 kişi olup âmirleri olan eskileri si-mitçibaşı diye anılırdı. Bunlar Matbahı âmire'ye bağlı olmakla beraber Enderun kilercibaşısının emrindeydi. Matbah-ı â-mirenin diğer esnafı şunlardı: Kasab, yoğurtçu, sütçü, sebzeci, tavukçu, buzcu, karcı, kalaycı, mumcu, buğday döğücü, saka. (Bak. Fodla fırını)M.Sertoğlu.

SİMKEŞAN Sarayın Birun hizmetlilerinden sanat bölüklerinde mevcut sırma işleyicilerM.Sertoğlu.

SİMKEŞ.KANE Devlet emrindeki sim-keş ve sırmakeşlerin, yani gümüş ve sırma işliyenlerin topluca çalıştıkları yer. Is-tanbulda devletin nezaretinde bulunan ille Simkeşhane Çarşıkapı'da bugün Çorlulu Ali Paşa camiinin bulunduğu yerde idi. Darphane ise, Bayezid'den Koska'ya inen caddenin sol tarafında bulunuyordu. Darphane 1716 yılında Enderun'a nakledilince, III. Ahmed'in bagkadınefendisi onun yerine bugün hala mevcut binayı Simkeşhane olarak yaptırmıştır. Kapısının üstündeki S;mkeşhane-i amire ibaresini taşıyan yazı evkaf nazırlarından Bursalı Rıza Beyindir. Eski Simkeşhane binasının yerine ise Çorlulu Ali Paşa camii yaptırılmıştırM.Sertoğlu.

SlM SAKALAR (Bak. Sakayan-ı sîm-i hassa)M.Sertoğlu.

SİNANPAŞA KASRI Topkapı Sarayını kuşatan surun Marmara denizi tarafında ve Ahırkapfya yakın olan kısmı üzerinde, Balıkhane ve Değirmen kapıları arasında Sadrı âzam Koca Sinan Paşa tarafından Ser-mimaran-ı hassa Davud A-ğa'ya 1589 yılında (Bazılarına göre de 1582 de) inşâ ettirilmiştir. Muhtelif Batı eserlerinde sarayın en güzel binalarından biri olarak anılan Sinanpaşa kasrı, banisi tarafından, vüzera-ya tefevvuk etmek ve III. Murad'a hoş görünmek maksadıyla adı geçen padişaha hediye edilmişti. Kasrın esas kısmı dört köşeli olup, denize nazır cephesi ise kemerler üzerine tutturulmuştur. Tepssin-deki yaldızlı alemleri, muhtelif yerlerindeki zarif iznik çinileri ve altın yaldızlı nakışlarıyla uzaklardan bile göz kamaştırır şaşa'sı nazar-ı havass ve avamda takat knmazdı. Padişah İÜ. Murad'm pak hoşlandığı bu kasra kubbesine asılı bir salkım inciden dolayı İncili köşk de denir. Sinanpaşa kasrı 1747 de esaslı bir tamir görmüş, ve içine gümüşten metin bir taht konmuştu. Fakat XIX. Yüzyılın ikinci yarısında, Abdülâziz devrinde, fazla masrafı mucib olduğu mülâhazası ile diğer bazı köşklerle birlikte bunun bir kısmı yıktırılmış, 1958 yılında başlıyan restorasyonu ise tamamlanmıştır. Bir adı da Sepetçiler köşkü'dürM.Sertoğlu.


Yüklə 2,51 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   52




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin