Gümrük vergisine Osmanlılar'da gümrük dendiği gibi bâc-ı büzürg de denilmiştir. Nitekim 935 (1528) tarihli Aydın livası kanununda gümrük (Barkan, s. 16, md. 60), 1518 tarihli Diyarbekir livası kanununda bâc-ı büzürg (Barkan, s. 146, md. 12; keza bk. s. 183, md. 213), 1548 tarihli Şam vilâyeti kanunnâmesinde de gümrük bacından bahsedilmektedir (Barkan, s. 221, md. 10).
Pazar vergilerinin belirli hizmetler veya belli bir akçe karşılığında iltizam* usulüyle satıldığı anlaşılmaktadır. 1242 (1827) yılında yapılan bir düzenleme ile bâc gelirleri Asâkir-i Mansüre-i Muhammediy-ye masraflarına karşılık olarak alınmaya başlanmıştır (bk. mansûre hazinesi).
Yürürlükten kalkış tarihi tesbit edilemeyen bâc, tarihin çok eski devirlerinde ortaya çıkıp uzun asırlar uygulamada kalan en eski vergi çeşitlerinden biri olmuştur.
BİBLİYOGRAFYA:
Dihhudâ. Luğatnâme, VI, 168-169; Hasan Amıd, Ferheng, Tahran 1357 hş., s. 218; İbn Mâ-ce, "Ticârât", 40; Ebû Yûsuf. el-Harâc, s. 142, 145-146; Yahya b. Âdem, Kitâbü'l-Harâc (nşr. Ahmed Muhammed Şâkir), Kahire 1347/1929, s. 169; Ebü Ubeyd. el-Eınuâl, s. 632-634, 636, 638, 640-641; İbn Sa'd, et-Tabakat, I, 70; Be-lâzürî, Fülûh (Rıdvan), s. 28; Süyûtî, Misbâhu'z-zücâce, Delhi 1282, s. 162; Aşikpaşazâde, Târih (Atsız), s. 19-20; Yedullah Şükrî, 'Alem'â-râ-yı Şafeuî, Tahran 1365 hş., s. 137, 309, 343, 473, 487; Abdurrahman Vefik. Tekâlif Kauâİ-di, İstanbul 1328-30, I, 32; Mecelle-i ümûr-ı Belediyye, !, 362, 364-366; Barkan, Kanunlar, s. 16-17 (md. 60), 45-46 (md. 1), 48 (md. 3), 85 (md. I, 27). 137 (md. 31), 146 (md. 121, 183 (md. 20, 213), 201, 221 (md. 10), 312 (md. 28, 30); Bilmen. -Kamus, IV, 73, 96-97; Muhammed Hamîdullah, İsiamda Devlet İdaresi (trc. Kemal Kuşçu), İstanbul 1963. s. 117; Osman Turan, Selçuklular Tarihi ue Türk-İs-lam Medeniyeti, İstanbul 1969, s. 187; Uzun-çarşıh. Medhal, s. 258, 283; Celal Yeniçeri, İs-lamda Devlet Bütçesi, istanbul 1984, s. 115, 144-145; Mustafa Fayda, "Hz. Ömer ve Ticaret Malları Vergisi veya Uşûr", AÜİFD, XXV (1981), s. 172-174; Mehmed Fuad Köprülü, "Bâc", İA, II, 187-190; a.mlf., "Bad]", El2 (İng.), I, 860-862; a.mlf., "Bâc", ÜDMİ, III. 849-853; W. Bjopkman, "Meks", İA, VII, 651; W. Floor, "Bâj", Elr., İli, 531 -532,
BÂCE
Celal Yeniçeri "1
Portekiz'de eski bir İslâm şehrî.
J
Bugün Beja adını taşıyan ve Portekiz'in aşağı Alentejo bölgesinde. Lizbon'un güneydoğusunda bulunan Bâce şehrinin tarihi çok eskilere gitmektedir. Romalılar devrindeki adı Pax Juîia olup İslâm
fethinden sonra bu isim müslümanlar tarafından Bâce şekline çevrilmiştir.
Bâce fethedildikten sonra Endülüs'ün askerî merkezlerinden biri haline getirildi ve Târik b. Ziyâd buraya Mısırlı askerleri yerleştirdi. Endülüs EmevT Hükümdarı I. Abdurrahman zamanında Ala b. Mugîs, Abbasî Halifesi Mansûr'la iş birliği yaparak Bâce'de bir ayaklanma başlattıysa da Karmûne'de (Carmo-na) Abdurrahman'a yenilerek öldürüldü (146/7631 ve Bâce'ye de Filistinli askerler yerleştirildi. Tarihi boyunca birçok karışıklığa sahne olan Bâce 844'te denizden gelen Vikingler'in hücumuna uğradı. Daha sonra mahallî liderler merkezî yönetime karşı koymaya başladılar ve bölgenin önemli ailelerinden Tayfu-rîler bir süre burada hükümran oldular. Şehir 1040'ta İşbîliye'de (Sevilla) hüküm süren Abbâdîler'in eline geçti. 1161'de Portekizliler tarafından zaptedilen Bâce'ye ardından Muvahhidler hâkim olduysa da (1172) kısa bir süre sonra şehir tekrar ve son defa Portekizliler'in eline geçti.
Bâce bugün Portekiz'in en geniş idarî biriminin merkezi olup nüfusu 19.643'-tür (1981). Bâce'deki tarihi yapılar arasında yer alan kalenin sağ tarafı ile kuzeydeki Porta Maura kapısının ve buna bitişik surların Endülüs döneminden kai-dığı sanılmaktadır. Şehir müzesinde de İslâmî döneme ait bazı eserler bulunmaktadır. Abbâdîler'in son hükümdarı Mu'temid b. Abbâd burada doğmuş olup Endülüslü meşhur tarihçi İbn Sâhibüssa-lât (V1/XII. yüzyı!) ile büyük hadis ve fıkıh âlimi Ebü'l-Velîd el-Bâcî (ö. 474/1081) Bâce asıllıdırlar.
BİBLİYOGRAFYA:
Ya'kübî, Kitâbü'l-Büldân, s. 106; İbn İzan, el-Beyânü'l-muğrib, II, 14-15, 151-152; III, 193; Himyerî. er-Rauzü'imi'târ, s, 75; İbn Ebû Dî-nâr, el-Mûnis ftahbâri İfrîkıyye ue Türtis (nşr. Muhammed Şemmâm), Tunus 1387/1967, s. 36-42; el-Hutelü's-sündüsiyye, I, 503, 505; M. Abdullah İnan. el-Âşârü'l-Endeiüsiyyetü'l-bâkı-ye, Kahire 1381 /1961, s. 406-410; AhbSr Mec-mû'a, s. 25-26, 93-94; MaM,[Mülhak], II, 80; D. M. Dunlop, "Bâdja", EP (Fr.), I, 886; a.mlf., "Bâ ibrahim Harekat
ce", ÜDMİ, III, 859-860. İTİ
ISI
BÂCE
Tunus'ta bir şehir.
Tunus şehrinin 100 km. kadar batısında ve burayı Cezayir'e bağlayan yol üzerinde bulunmaktadır. Geniş ve verimli bir araziye sahip olan çevresinde fazla
buğday yetiştiğinden Bâcelkamh adıyla tanınmış ve Endülüs'teki Bâce (bugün Beja), Mısır'daki Bâcelfeyyûm ve yine Tunus'taki Bâcezzeyt ile Bâcelkadîme'den ayrılmıştır. Ziraî önemi dolayısıyla tarih boyunca daima dikkati çeken bir yer olmuştur. Kartaca şehri Vaga'nın bulunduğu yerde kurulan Bâce, VI. yüzyılda Bizans İmparatoru Justinianos tarafından yeniden imar edildi. VII. yüzyılda önce Emevîler'in İfrîkıyye valisi Züheyr b. Kays el-Belevî ve sonra Hassan b. Nu'mân tarafından fethedildi ve Emevî ordusu için Önemli stratejik bir merkez oldu. Bâce'nin eski surlarına dikkat çeken Ya'kûbî, Abbasî ordusundan burada kalanların ve Arap olmayan diğer milletlerden bazı grupların bölgede yerleştiklerini belirterek kendi devrinde Bâce'nin büyük bir şehir olduğunu anlatır.
Ağlebîler zamanında (800-909) şehir Tunus'un kuzeybatısında önemli bir merkez haline geldi. Daha sonra Fâtımîler'in idaresi altına girdi ve 946'da Ebû Yezîd Mahled b. Keydâd en-Nükkeri kumandasındaki Berberi ordularının hücumuna uğrayarak yağmalandı; ancak ziraî üretimi sayesinde kısa zamanda gelişmesini tamamladı. XI. yüzyılda coğrafyacı Bekrî, Bâce'nin ziraata uygun verimli bir araziye sahip olduğunu, iktisadî hareketliliğini, hanlarının çokluğunu anlatmaktadır. O dönemde buradan Afrika'nın diğer taraflarına çok miktarda ziraî mahsûl ihraç edilirdi. XI. yüzyılda Hilâ-lîler'den bir grubun idaresine giren Bâce. daha sonra sırasıyla Hammâdîler ve Hafsîier tarafından ele geçirildi. Afrikalı Leon (Hasan el-Vezzân), XVI. yüzyılın başlarında Bâce halkının sade bir hayat
sürdüğünü ve ziraattan kalan vakitlerinde dokumacılıkla uğraştığını kaydetmektedir.
Bölgenin Osmanlılar tarafından alınmasıyla (1534) Bâce de Tunus Beyler-beyiliği'nin idaresine girmiş oldu. XVII. yüzyılda Tunus Beylerbeyi Murad Paşa Bâce'de bir cami yaptırdı ve kurduğu bir vakıfla bu esere gelir tahsis etti. Hüseynîler devrinde Bâce'de Bardu adıyla bilinen bir kale inşa edildi ve daha sonra burası Kasrü'l-ma'rûf olarak anıldı.
1831 'de Fransa'nın Tunus'u işgal etmesi üzerine şehir Fransız yönetimine geçti. Bu dönemde teknolojik imkânlar sayesinde tarım alanında, hayvancılıkta ve madencilikte gelişmeler oldu.
Tarih boyunca Bâce'de pek çok âlim ve edip yetişmiş olup en tanınmışları Ebû Hafs Ömer b. Mahmûd el-Makkarî el-Bâcî(ö. 520/İl 26) Ebû Hafs Ömer b. Muhammed el-Bâcî (ö. 848/1444! ve Ebü Abdullah Muhammed b. Muhammed el-Bâcfdir (ö. 1297/1880)
BİBLİYOGRAFYA:
Ya'kübî, Kitâbü'i-Büldân, s. 101, 106; Bekrî, ei-MesS!ik, s. 56; ei-İslibşâr fi cacâ*ibi't-em-şâr{nşr. Sa'd Zağlûl Abdülhamîd}, Dârülbeyzâ 1985, s. 160-161; Yâküt. Mu'cemü'l-büldân, 1, 314-315; İbn İzârr, el-Beyânü'l-muğrib (Ket-tanî), s. 12S-134, 249, 271; Himyerî, er-Rau-zü'i-mirtâr, s. 75; İbn Ebû Dînâr, el-Mûnis fî ahbâri İfrîkıyye uç Tûnis (nşr. Muhammed Şemmâtn), Tunus 1387/1967, s. 33, 58, 149, 235-236; el-HuleSü's-sündüsiyye fi'iahbâri't-Tûnlsiyye, s. 518, 524; J. Despois, UA[rique du Nord, Paris 1949, s. 277, 324, 373, 434, 475; L. L'Africain, Description de !'Afrique, Paris 1957, s. 374; Hasan Hüsni Abdülvehhâb, Varakât'ani'1-h.a.dâreti't-Tûn.Ltsiyye (nşr. Muhammed el-Arûsî), Tunus 1972, s. 3, 428-430; a.mlf., "Bâdja", El2 (Fr.), I, 886-887.
\m Jbuahîm Harekât
BACİ
Ebü'l-Velîd Süleyman b. Halef
b. Sa'd et-Tücîbî el-Bâcî
(ö. 474/1081)
Endülüs Mâlikî fakihlerinin Önde gelenlerinden,
muhaddis ve edip.
L J
Aslen Batalyevsli (Badajoz) olup Zilkade 403'te (Mayıs 1013) doğdu. Ailesi, İşbî-liye (Seviila) yakınlarındaki Bâce'ye (Portekiz'in güneyinde bugünkü Beja) göçtü, sonra da Kurtuba'ya yerleşti. Doğum yeri ile ilgili farklı rivayetler nakledilen Bâcî Kurtuba'da tahsil gördü; Mekkî b. Ebû
414
Tâlib, Yûnus b. Muğis, İbn Ebû Dirhem ve daha birçok hocadan ders aldı, Özellikle edebiyatta meşhur oldu.
1035'te Doğu İslâm ülkelerine seyahate çıktı, bu arada hac farizasını yerine getirdi. Üç yıl süre ile kaldığı Hicaz'da Hafız Ebû Zer el-Herevrden hadis ve fıkıh okudu. Daha sonra Bağdat'a giderek üç yıl da orada kaldı. Geçimini sağlamak için gece bekçiliği yaptığı nakledilir. Ebü't-Tayyib et-Taberî, Ebû Abdullah Hüseyin es-Saymerî, Ebû İshak eş-Şfrâzî, Ebû Abdullah Muhammed ed-Dâ-megânî gibi meşhur Şafiî ve Hanefi âlimlerinden fıkıh, hafız Ebû Abdullah es-Sü-rîve başkalarından da hadis okudu. Ha-tîb el-Bağdâdî ile birbirlerinden hadis dinlediler. Musul'a giderek bir yıl kadar Ebû Ca'fer es-Simnânfden kelâm ve aklî ilimler okudu. Dımaşk, Halep ve Mısır'a da giden Bâcî, on iki yıl kaldığı Doğu'da hadis, fıkıh, kelâm, cedel, usul ve edebiyatta derin bir malumata sahip olarak 1047'de Endülüs'e döndü.
Bâcî, Endülüs'te geçimini sağlamak maksadıyla bir süre altın varak dövme İşinde çalıştı, noterlik fakdü1] -vesaik) yaptı. Mayurka adasına yerleşip orada taraftar edinen ve kimsenin kendisiyle münazaraya yanaşamadığı İbn Hazm ile tartışmalarda bulunarak ona üstünlük sağladı. Bunun üzerine halkın gözünden düşen İbn Hazm Mayurka'dan ayrılıp inzivaya çekilmek zorunda kaldı. Kısa zamanda yayılan şöhretiyle birlikte Bâcî'-nin maddî durumu da düzeldi. Endülüs hükümdar la nyla (mülûkü't-tavâif) iyi münasebetler kurdu; aralarındaki anlaşmazlıkları hallederek birleşmelerini sağlamak için gayret gösterdi ve bu maksatla elçilikte bulundu. Bu arada bazı taşra şehirlerinde kadılık görevi de yapan Bâcî, 19 Receb 474'te (23 Aralık 1081) Me-riyye'de (Almeria) vefat etti.
Endülüs'te Mâlikî mezhebinin önemli simalarından biri olan Bâcî, aralarında İbn Abdülber en-Nemerî, İbn Mâkûlâ, Ebû Abdullah Muhammed b. Fettûh el-Humeydî, Ebü Ali es-Sadefî (İbn Sükkere). Ebû Ali el-Gassânî el-Ceyyânî. Ebû Bekir et-Turtûşî (İbn Ebû Rendeka) ve kendi oğlu Ebü'l-Kâsım Ahmed el-Bâcî gibi ünlü âlimlerin de bulunduğu birçok talebe yetiştirdi. Bâcî Şahîh-i Buhâri'yi rivayet edenler arasında yer aldığı gibi bu eserin Batı İslâm dünyasındaki sahih nüshalarının çoğu Bâcfnin veya talebesi Ebû Ali es-Sadefî'nin Ebû Zer el-Herevrden rivayetlerine dayanıyordu. Nite-
kim o, Şahîh'm hadis senedlerindeki râ-vilerin cerh ve ta'dîl*iy[e ilgili bir eser de kaleme almıştır (aş, bk.).
Eserleri. 1. el-Müntekâ'. el-Muvatta* şerhidir. Bâcî en önemli eseri olan bu kitabını, daha önce kaleme aldığı eî-İs-üiâ* adlı şerhten, fıkhî meseleleri azaltmak, muhaliflerin delillerine yer vermemek ve eİ-Muvofto'daki senedlerle yetinmek suretiyle özetleyerek meydana getirmiştir. Hadisler ve onlardan çıkarılan fıkhî hükümlerin açıklandığı eserde öncelikle İmâm Mâlik ve talebeleriyle diğer önde gelen Mâlikî âlimlerin görüşlerine yer verilmiştir. Bu görüşleri açıklayan ve yer yer kendi tercihlerini belirten Bâcî diğer mezheplerin görüşlerine de temas etmektedir. el-Müntekâ yedi cilt halinde Kahire'de basılmıştır (1331-1332). 2. İhkâmü'l-fuşûi fî ahkâmıl-uşûl. Fıkıh usulüne dair yazdığı en muhtevalı eseridir. Daha çok cedel metodunun hâkim olduğu eserde Mâlikî mezhebinin görüşleri yanında Şafiî ve Hanefî mezheplerinin görüşleri de mukayeseli olarak ele alınmıştır. Eser önce Ab-dülmecîd Türkî (Beyrut 1407/ 1987), daha sonra da Abdullah Muhammed el-Ceb-bûrî tarafından (Beyrut 1409/1989] neşredilmiştir. 3. el-Minhâc fî tertîbi'1-hİ-câc. Sık sık atıfta bulunduğu bir önceki eserin özeti mahiyetindedir. Önceki eser-
de asıl konu fıkıh usulü olduğu halde bunda cedel konusu ön plana çıkarılmıştır. Bu eser de Abdülmecid Türkî tarafından neşredilmiştir (Paris 1978; Beyrut 1407/19871. 4. el~İşârât. Fıkıh usulüne dair olan bu Özlü eser, Cüveynî'nin el-VarakâVına Şeyh Hattâb tarafından yapılan şerhe Şeyh Hidde es-Sûsî'nin yazdığı haşiyenin kenarında basılmıştır (Tunus 1351, 3. baskı). S. Tahkiku'l-mezheb fî enne'n-nebiyye kad keteb. Hz. Pey-gamber'in ümmîiiğiyle ilgili olup Ebû Ab-durrahman b. Akîl ez-Zâhirî tarafından neşredilmiştir (Riyad 1403/1983). Bâcî bu risalede Hz. Peygamber'in Hudeybiye Antlaşması sırasında, karşı tarafın itirazı üzerine antlaşma metninden "resû-lullah" (Allah'ın elçisi) ifadesini silip kendi adını bizzat yazdığını, bunun da nübüvvetten sonra gerçekleşmesi bakımından "daha önce" hiç yazı yazmamış olduğuna dair âyete (el-Ankebût 29/48) ay-kırı olmadığını ve bir mucize sayılacağını söyler. Risalenin başına konuyla ilgili uzun bir giriş yazan naşir, Bâcî'nin çağdaşı bazı âlimlerin leh ve aleyhteki görüşlerini kapsayan bazı risaleleri de eserin sonuna eklemiştir. 6. Risâletü'r-râ-hib nün İîrense ile'l-Muktedir-Billâh Sahibi Sarakusta ve cevâbü Ebi'l-Ve-îîd el-Bâcî caleyhâ. Bir Fransız rahibin Sarakusta Hükümdarı Muktedir-Billâh'ı Hıristiyanlığa davet eden mektubu ve Bâcî'nin buna verdiği cevaptır. Bu mektupları ilk defa Dunlop İngilizce tercü-meleriyle birlikte neşretmiştir ("A Chris-tion MIssion to Müslim Spain in 11 th Century", al-Andalus, XVI], Madrid 1952, s. 259-310). Bâcî'nin büyük bir diyalektik ustalık sergilediği bu risale daha sonra Abdülmecid Türkî {al-Andalus, XXXI, Madrid 1966, s. 73-153)ve M.Abdullah eş-Şer-kâvî tarafından [Risâletü rahibi Fransa ile'l-müslimîn ue ceuâbü'l-Kâdî Ebi'l-Velîd el-Bâcî 'aleyhâ, Kahire 1406/1986) neşredilmiştir. Abdülmecid Türkî bu risale ile ilgili olarak yapılan çalışmaları değerlendirmiş ve Escurial Kütüphanesi'nde-ki tek nüshası ile Dunlop'un neşrini karşılaştırarak eseri yeniden yayımlamıştır [Kazaya şekâfiyye, s. 11-60; risale İle ilgili olarak ayrıca bk. a.mlf., Theologiens et juristes de İEspagne musulmane, s. 233-243). 7. Risale ü'1-hudûd. Fıkıh usulü kitaplarında geçen terimlere dair olup önce Cevdet Abdurrahman Hilâl tarafından (Reütsta dei Insütuto Egipcio de Estudois Islamicos en Madrid: Mecelletü'l-Ma^he-di'l-Mışrî li'd-dtrâsâtl'1-lslâm.iyye, II, Mad-
rid 1954, s. 1-37), daha sonra da Nezih Hamâde tarafından Kitûbü'1-Uşûl û'l-hııdûd (Beyrut 1392/1973) adıyla yayımlanmıştır. 8. ei-Vaşiyye li-veledeyh. İki çocuğuna yaptığı bu vasiyeti de Cevdet Abdurrahman Hilâl yayımlamıştır [Reuis-ta del Insütuto..., 111, Madrid 1374/1955, s. 17-46). 9. Füşûlül-ahkâm ve beydim mâ medâ caleyhi'l-camel cinde'l-inkahâ" ve'1-hükkâm (nşr. M. Ebü'l-Ec-fân, Tunus 1985). 10. et-Tacdîl ve't-tec-rîh li-men hanece lehü'l-Buhâri îi'l-Câmi'i's-sahîh (nşr. Ebü Lübâbe Hüseyin, l-lll, Riyad 1406/ 1986; bk. el-CÂMİU's-SAHÎH],
Bâcî'nin yazma nüshaları bulunan Sü-nenü'ş-şâlihîn {GAL, I, 534), Şerhu's-Sç-vâdi'l-a czam (GAL, 1, 183) ve Muhtasara Müşkili'1-âsâr adlı eserleri de vardır. Sonuncu kitap Ebü'l-Mehâsin Yûsuf b. Mûsâ el-Hanefî (ö. 803/1400) tarafından el-Mu'taşar minel-Muhtasar (Hayda-râbâd 1317-1318) adıyla ihtisar edilmiştir (bk. Brockelmann, GAL Suppl., 1, 293; Serkîs, 1, 344).
Müellifin kaynaklarda adları geçen diğer başlıca eserleri de şunlardır : el-îmâ {el-Münteka'nın muhtasarı), el-İntişâr li-acrâzi'ı!-eaimmeül-ahyâr, et-Tebyîn can sebîli'l-mühtedîn, et-Tesdîd ilâ marifeti turulû't-tevhîd, Şerhu'l-Müdevvene, el~Mühezzeb {el-Müdeuoene'nın muhtasarı), Firaku.'1-fu.kahâ*, en-Nâsih ve'î-mensûh, Tefsırü'l-Kur^ân, Tehzîbü'z-Zâhir li'bni'l-Enbâri.
BİBLİYOGRAFYA:
İbn Mâkûlâ, el-ikmâl, 1, 468; İbn Bessâm eş-Şenterînî, ez-Zahîre fî mehâsini ehli'l-Ce-zîre (nşr İhsan Abbas], Beyrut 1399/1979, III, 94-97; kâdî İyâz. Tertîbü'l-medârik (nşr. Ah-med Bekir Mahmûd), Beyrut 1387/1967, |[, 802-808; İbn Beşküvâl, eş-Şüa, I, 200-202; İbn Hallikân. Vefeyâl, II, 408-409; Zehebî. A'lâmü'n-nübelâ', XVIII, 535-545; a.mlf., Tezkiretü'l-huf-faz, III, 1178-1183; Kütübî. Feüâtü'l-Vefeyât (nşr. ihsan Abbas), Beyrut 1973-74, II, 64-65; İbn Ferhün, ed-Dîhâcü'l-müzheb, I, 377-385; Dâvûdî. Tabakâtul-müfessirîn, I, 202-207; Mak-karî, riefhu'i-tîb, II, 67-77; Serkîs, Muccem, I, 344; Muhammed Mahlûf, Şeceretü'n-nûri'z-ze-kiyye, Kahire 1349, I, 120-121; Brockelmann, GAL. I, 183, 534; Suppi, I, 293, 298, 743-747; Sezgin, GAS, i, 130, 461; Müneccid. Mu'cem, i, 40; IV, 58; Abdülmecid Türkî, Thöologiens et juristes de İEspagne musulmane, Paris 1982, s. 233-243; a.mlf., Milnâzarât ft uşûli'ş-Şerfa-ü'l-İslâmiyye beyne İbn Hazm ue'i-Bâcî (trc. ve nşr. Abdüssabûr Şahin), Beyrut 1406/1986, s. 53-83; a.mlf., Kadâyâ şekâfiyye min lârîhi't-ĞarbiUsl&mî, Beyrut 1409/1988, s. 11-60; D. M, Dunlop. "al-Bâdii", El2 (Ing.), I, 864-865.
M Ahmet Özel
bâciyAn-i rûm
XIII. yüzyılda Anadolu'da
kadınların oluşturduğu ileri sürülen
L bir teşkilât. ,
Âşıkpaşazâde'nin gâziyân-ı Rûm, ahi-yân-ı Rûm, abdaiân-ı Rûm ile birlikte zikrettiği dinî cemaat ve sosyal zümrelerden biri de bâciyân-ı Rûm'dur. Bâci-yân-ı Rûm'un kadınlardan meydana gelen bir teşkilât olması ve başka hiçbir kaynakta böyle bir zümreden söz edilmemesi: araştırmacıların dikkatini çekmiş ve bu terkipteki kelimenin "bâciyân" şeklini alışının bir istinsah hatası olabileceği ileri sürülmüştür. Taeschner bunun aslının "hâciyân-ı Rûm" veya "bah-şiyân-ı Röm" olabileceğini ileri sürmüş, 2. Velidi Togan ikinci görüşü tercih etmiştir. Bu iki ismin delâlet ettiği zümre veya teşkilâtların varlığına ihtimal vermeyen Fuad Köprülü ise bâciyân-ı Rûm ifadesini takip eden cümlelerde Hacı Bek-tâş-ı Velî'nin onlarla münasebetinin anlatılması ve Bektaşî an'anesinde tarikattan olan kadınlara genellikle "bacı" lakabının verilmesini de göz önüne alarak Anadolu'da bâciyân-ı Rûm adında bir teşkilâtın varlığını mümkün görmektedir. Anadolu'da bazı tarikat mensupları da şeyhlerinin hanımları hakkında "ana bacı" tabirini kullanmışlardır.
Köprülü'nün böyle bir zümrenin mevcut olabileceğine dair görüşünü bir ölçüde de olsa teyit eden bir kayıt, yine kendisinin de işaret ettiği gibi Bertran-don de la Broquiere'in seyahatnamesinde geçmektedir. XV. yüzyıl başında Anadolu'dan geçen seyyahın, Dulkadır Bey-liği'nin silâhlı erkek ve kadınlardan oluşan bir Türkmen kuvvetine sahip olduğunu söylemesi, Türkmen kabilelerinin silâhlı cengâver kadınlara sahip olduğunu göstermektedir. Son zamanlarda yapılan bazı araştırmalar da bâciyân-ı Rûm'un varlığını kabul etmekle birlikte konuya bir açıklık getirememiştir.
BİBLİYOGRAFYA:
Âşıkpasazâde, Tarifi, s. 200; Menâkıb-ı Ev-hadüddîn-i Kirmânî (nşr. Bedîüzzaman Fürû-zanfer), Tahran 1969, s. 56-64, 70, 184-185; Bertrandon de la Broquiere, La Voyage d'outre-mer (nşr. Ch, Schefer), Paris 1892, s. 82, 118; M. Fuad Köprülü, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Ankara 1959 — (nşr. Orhan F. Köprülü), İstanbul 1981, s. 158-160; Zeki Velidî Togan, Umumî Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1970, s. 496; Mikâil Bayram, Bâcıyân-ı Rûm, Konya 1987; Ahmet Yaşar Ocak, La Rivolte. de Baba Resul on la Formation de 1'H&tĞrodox.ie Musulmane en Anatolie au XII!'' siecle, Ankara 1989, s. 117. m
İffl Orhan F. Köprülü
415
BÂCİYYE
Ebû Saîd Halef b. Ahmed el-Bâcî et-Temîmî'ye
(ö. 628/1230-31)
nisbet edilen bir tarikat
(bk. TARİKAT).
BÂCÛRÎ
İbrâhîm b. Muhammed
b. Ahmed el-BâcÛrî
(ö. 1277/1860}
Ezher şeyhlerinden, Mısırlı fıkıh ve kelâm âlimi.
Mısır'ın Menûfiye bölgesindeki Bâcûr köyünde 1198'de (1783) doğdu. İlköğrenimini babasının yanında yaptıktan sonra tahsiline Ezher'de devam etmek üzere Kahire'ye gitti (1797). Bir yıl sonra Fransızlar burayı işgal edince Cîze'ye geçerek bir müddet orada kaldı. İşgal sona erince Kahire'ye dönüp Ezher'deki öğrenimini sürdürdü. Devrin meşhur âlimlerinden Muhammed el-Emîr el-Kebîr, Abdullah eş-Şerkâvî, Muhammed el-Fe-dâlî ve Hasan el-Kuveysinî'nin derslerine devam etti. Zeki bir öğrenci olan Bâcûrî kısa sürede arkadaşları arasında kendini gösterdi. Daha sonra Ezher'de ders vermeye başladı ve 1847'de ölümüne kadar devam edecek olan Ezher şeyhliğine tayin edildi. Bu görevi sırasında bir yandan da öğretim ve telifle meşgul oldu. Derslerine Mısır Valisi Abbas Pa-şa'nın da dinleyici olarak katıldığı söylenir. Bâcûrî Kahire'de vefat etti.
Eserleri. Akaid, fıkıh, mantık, siyer, sarf-nahiv ve beyân ilimlerine dair çeşitli eserlere yazdığı şerhlerle meşhur olan BâcûrTnin ilmî dirayetini az sayıdaki teliflerinden ziyade bu şerhlerde görmek mümkündür. Çalışmaları sırasında daha çok Osmanlı dönemine ait kaynaklardan faydalanmış, eserlerinde kelâmla tasavvufu birleştirerek keşf ve ilhamı da önemli bir bilgi kaynağı kabul etmiştir. Çoğu yayımlanmış ve bir kısmı uzun yıllar Ezher'de ders kitabı olarak okutulmuş olan eserleri şunlardır:
1. Risale S'l-^akâ* id. On altı sayfadan ibaret olan bu eser Risale ti'l-ke-îâm, Risale fî cilmi't-tevhîd adlarıyla da bilinir (Bombay 1274; Kahire 1289). 2. Tuhfetü'l-mürîd calâ Cevhereti't-tev-hîd. İbrahim el-Lekânî'ye ait Cevhere-
416
tü't-tevhîd adlı manzum akaid risalesinin şerhidir (Kahire 1279; Bulak 1293). 3. Tahkiku'l-makâm calâ Kifâyetli-cavâm fî mâ yecibü 'aleyhim min "ilmi'İ-ke-lâm. Hocası Muhammed el-FedâlFnin Ki-fâyetü'î-':avâm adlı akaide dair eserine yaptığı haşiyedir (Bulak 1285; Kahire 1298). 4. Haşiye calâ Şerhi'ş-şuğrâ. Se-nûsrnin akaide dair el-cAkîdetü'ş-şuğ-rd'sına kendisinin yaptığı şerhin hâşi-yesidir (Bulak 1283). S. Haşiye *aiâ Mu-kaddimeti's-Senûsiyye (Kahire 1304). 6. Haşiye calâ Risâîeti'l-Fedâlî fî keli-meti't-tevhîd (Kahire 130ü. 7. et-Tuh-fetü'l-hayriyye. Şafiî âlimlerinden Abdullah b. Bahâeddin eş-Şinşevrî'nin ei-Fevâ'idü'ş-Şinşevriyye adlı şerhine ait bir haşiyedir. Dört mezhebin ferâize dair görüşlerini ihtiva eden kitap defalarca basılmıştır (bk. Serkîs, I, 508). Asıl metin İbnü'l-Mütefennine'nin er-Rahbiyye adlı manzum eseridir (a.g.e., 1, 928). Eser J. D. Luciani tarafından Traite des Sac-cessions Musulmanes adıyla Fransızca'ya çevrilerek Paris'te yayımlanmıştır (1890). 8. Haşiye calâ Şerhi İbn Kasım el-Ğazzî calâ metni Ebî Şücâc. Ebû Şü-câ'a ait et-Takrîb adlı esere Muhammed b. Kasım el-Gazzî tarafından yapılan Fethu'l-karîb adlı şerhin hâşiyesidir. Şafiî fıkhına dair olan kitap Bulak (1273) ve Kahire'de (1303) yayımlanmıştır. Eser E. Sachau'un Muhammedanisches Recht adıyla yaptığı Almanca tercümeyle birlikte de basılmıştır (Berlin 1897). 9. Haşiye calâ Muhtaşari's-Senûsi Mantığa dairdir (Kahire 1292). 10. Haşiye "aîâ metni's-Süllemi'l-mürevnak. Ahdarfnin mantığa dair eserinin şerhidir (Kahire I282). 11. Haşiye calâ metnil-Bürde. Büsîrî'nin meşhur kasidesine yaptığı haşiyedir (Kahire 1304). 12. el-Mevâhibül-ledünniyye "ale'ş-Şemâ ^ili'l-Muham-mediyye. Tirmizî'nin Şemâ^ilü'n-ne-bî adlı eserinin hâşiyesidir (Kahire 1301; Bulak 1302). 13. Haşiye *alâ Mevlidiş-şeyh Ahmed ed-Derdîr. Siyere dairdir (Kahire 1301). 14. Fethu'l-habîri'i-latîf bi-şerhi metni't-Tersîf. Abdurrahman b. îsâ el-Mürşidî'nin sarfa dair olan eserinin şerhidir (Kahire 1310). 15. Fethu. rab-bi'1-beriyye 'ale'd-Dürreti'l-behiyye fî nazmi'l-Âcurrûmiyye. İbn Âcurrûm'un nahve dair olan Mukaddimetü'1-Âcur-rûmiyye'sinin nazma çevrilmiş şekline yapılan şerhtir (Kahire 1302). 16. İscâd Qalâ Bânet Sü'âd [Kahire 1302). 17. Haşiye colâ metni's-Semerkandiyye. Ebü'l-
Kasım b. Bekir el-Leysî es-Semerkandî'-nin istiareye dair er-Risâletü's-Semer-kandiyye adlı eserine yaptığı haşiyedir (Kahire 1324).
Bunların dışında kaynaklar Bâcûrî'ye henüz basılmamış olan şu eserleri de atfederler: ed-Dürrül-hisân calâ Fet-hi'r-rahmân fîmâ yahsalü bihi'1-îs-lâm ve'1-îmân (Mürtezâ ez-Zebîdî'nin Fetha'r-rahman adlı eserinin şerhi); Fet-hul-hamîdi'l-mecîd bi-şerhi Hulâsa-ti't-tevhîd (Ahmed ed-Derdîr'e ait Hu-lâşntü't-tevhîd adlı eserin şerhi); Haşiye caîâ Şerhi'l-'Akâ'id (Teftâzânî'nin Şerhu'l-'Akâ'ıd'ine dair haşiye); Fet-hu.'1-konbi'l-mecîd bi-şerhi Bidâye-ti'1-mürid fî 'ilmi't-tevhîd (Salih es-Si-bâî'ye ait eserin şerhi); Taşlık calâ Tefsiri Fohriddîn er-Râzî (Fahreddin er-Râ-zî'nin Mefâtthu'l-ğayb adlı tefsiriyle ilgili açıklayıcı notlar); Minehu'l-Fettâh calâ dav'i'l -mişbâh fî ahkâmı 'n - nikâh ■ Tuhfetü'l-beşer calâ Mevlidi İbni Ha-cer (İbn Hacer el-Heytemî'nin siyere dair olan Mevüdü'n-nebî adlı eserinin şerhidir; Hediyyetü'l-'ârifîn, I, 41-42; Şüyûhu'l-Ezher, s. 26).
Dostları ilə paylaş: |