Ahlak Temizliğine Duyulan İhtiyaç Ahlak Temizliğinin Etkileri ve Önemi Şeyh Hüseyin Behrani



Yüklə 1,71 Mb.
səhifə15/68
tarix03.08.2018
ölçüsü1,71 Mb.
#66881
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   68

Din ve Fıtrat Uyumluluğu


Ayetullah Mezahiri

Kur’an-ı Kerim’den anlaşıldığı üzere İslam dini fıtrat dinidir. Yani insanın yaratılışıyla yüzde yüz uyumludur. İnsanın alın yazısı ile ve insanın ruhi derinlikleriyle tamamen uyumludur. Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:

فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفاً فِطْرَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ

(Resulüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur.”1

Yani bütün dikkatinle İslam dinine yönel; zira İslam dini hanif dinidir, orta yoldur, onda ifrat ve tefrite yer yoktur. Zira yüzde yüz ilahi fıtratla uyum halindedir. Bu yüzden de bu din kayyımdır, yani ebedidir, ayaktadır. Bu ayet-i kerime şu hakikati dile getiriyor: İslam dini orta yol olduğu ve fıtratla uyumlu olduğu için ebedidir. Peygamber efendimizin son peygamber olması da bu yüzdendir.



Fıtratın Manası


Fıtrat, sözlük manası itibariyle hilkat, yaradılış manasına gelir ve bu yüzden bu kelime hakkında bir miktar konuşmam gerekiyor ve herkesin özellikle oturumdaki alimlerin dikkatlerini bu konu üzerine toplamalarını rica ediyorum.

Bizim bilgilerimiz iki kısımdır: Bir kısmı öğrenim ve öğretim yoluyla elde edilir. Mesela öğretmen sınıfta dersi anlatıyor, öğrenci ise not alıyor. Veya bu mukaddes oturumda benim anlattıklarımı sizin not elmanız gibi. Bu insanların sahip olduğu bir tür bilgidir ve bu tür bir bilgi, insanın aklıyla ilgili bir durumdur. Netice itibariyle insanın bilmesi gereken bir tür bilgidir. Diğer bir kısım ilim ise bilinen türden bir bilgi değildir. Aksine hissedilen türden bilgilerdir. Akla değil, içgüdüye bağlıdır. İnsani temayüllerle ilgili bilgilerdir. Mesela insan acıkınca yemek yiyor, doyuyor; susayınca su içip ihtiyacını gideriyor. İnsanın açlığını ve susuzluğunu hissetmesi insanın eğitim ve öğretimle elde ettiği türden bir bilgi değildir. Hissedilen, bulunan, derk edilen türden bir bilgidir.

Yani âlemlerin Rabbi olan Allah-u Teala’nın insana vermiş olduğu bu içgüdüyle açlığını ve tokluğunu derk ediyor ve başka bir ifadeyle susuzluğunu derk ediyor ve su içtiği zamanda ihtiyacının giderilmiş olduğunu hissediyor.

İşte bu idrak etme hissi de iki kısımdır: Bir kısmı bütün hayvanlarda mevcut olan hislerdir. Belki de bu hisler bazı hayvanlarda, insanlardan daha kuvvetlidir. Mesela yukarıda verdiğimiz örneklerde olduğu gibi. Diğer bir kısım içgüdüler de vardır ki dikkat ve irade etkisi altında bulunmaktadır. Buna fıtrat da diyorlar. Fıtrat bu içgüdülerin ta kendisidir. Şu farkla ki içgüdü fark edilmeden iradesiz bir şekilde işlemekte ve bilgi sahibi olmaktadır. Ama fıtrat ise ilim ve dikkat ile derk etmekte, bilgi edinmektedir.



Allah’ı Arayış Fıtratı


İnsanda fazlasıyla bulunan işte bu fıtratlardan biri de Allah’ı arama ve bulma arzusudur. İnsan yaratılışı itibariyle Allah’ı arama ve bulma eğilimindedir. Eğer gerçekten de perdeler kaldırılırsa, eğer gerçekten rezil sıfatlar insandan arındırılırsa veya dindirilirse, susuz bir kimsenin suya erişmesi gibi insan da Allah’a erişir. İşte bu öğretilen ve öğrenilen bir olay değil, belki vicdan olayıdır, anlama olayıdır, idraktir.

Hepinizin muhakkak çıkmaza girdiğiniz vakitler olmuştur, yani insan bazen öyle bir yere varıyor ki ümit eli her yerden kesilmekte ve görünüş itibariyle hiçbir sığınağı kalmaz hale düşmektedir. Tam o an suyu bulan susuz insan misali, Rabbini bulmaktadır. Kur’an-ı Kerim ondan fazla ayetinde bu konu üzerinde durmakta ve şöyle buyurmaktadır: “Gemiye bindikleri zaman, dini yalnız ona has kılarak (ihlâsla) Allah’a yalvarırlar. Fakat onları salimen karaya çıkarınca, bir bakarsın ki (Allah’a) ortak koşmaktadırlar.”1

İnsan denizde olduğu bir vakit dalgalar yükselip fırtına kopunca, gemisi kırılıp parçalanmaya başlayınca ve eli bütün kurtarıcı sebeplerden kesilince, Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle insan işte o an Rabbine seslenir, hem de sadece Allah’ı birleyerek seslenir ve tevhide erişir. Yani o an “Allah! Allah! “ diye seslenir ve o an sadece bir olan Allah’a seslenir, iki ilaha değil. O vakit işiten, gören, rauf, kerim ve kadir olan Allah’ı bulur, mutlak kudreti bulur, mutlak ilmi derk eder. Mutlak lütuf re şefkati hisseder ve artık “Allah! Allah! “ demeye başlar.

İnsan çıkmaza girdiği zaman birden bire farkına bile varmadan Allah’a yöneliyor, Allah diyor, yani “Allah’ım sen beni kurtarmaya kadirsin, Allah’ım sen benim halimi biliyorsun, sen bana karşı lütuf sahibisin. Allah’ım sen raufsun, sen cömertsin” demeye başlıyor. İşte bu çıkmazın sonunda bütün kemal sıfatların kendinde toplandığı bir zatın varlığını derk ediyor, onu buluyor ve onu bulduğu an, tevhit üzere ve Kur’an-ı Kerim’in ihlas ile çağırır Rabbini.

Yüz yirmi dört bin Peygamber, kitapları ve tebliğleriyle bu fıtratı diriltmek için geldiler, yani çıkmaza girince insanlarda dirilen fıtratı!

Bütün peygamberler bu fıtratı daima diriltmek için geldiler. İnsanı öyle bir makama, öyle bir yere ulaştırsınlar ki her zaman Allah’ı arayıp bulabilsinler ve başka bir ibaretle bütün peygamberler, bütün bu mihrap ve minberler, bütün, bütün bu ibadetler, her zaman insanın yegâne Allah’ı anması içindir. Ta- Ha suresi bu konuya şöyle işaret etmektedir:

إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَافَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي

Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah’ım. Benden başka ilah yoktur. Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl.”1

Yani ben bir tek Allah’ım. Allah’ın birliğini nereden derk edeceksin? İbadet etmeli, Allah ile Rabıtan olmalıdır. Allah ile Rabıtan olması için namaz kılman gerekir, namaz bu Rabıtayı sana sağlayacaktır. Bu ayeti kerime, minber ve mihrapların, insanın her zaman Allah'ı arayıp bulması için olduğunu ifade ediyor.

Yüz yirmi dört bin Peygamber kitaplarıyla geldiyseler, insanın Allah’ı bulması ve onu unutmaması içindir. Susuz kimsenin susuzluğunu derk etmesi gibi, insan da ilahi muhabbetin susuzluğunu taşısın diye gönderilmişlerdir. Ta ki insan bu vesileyle her zaman Allah’ı kalp gözü ile görsün, her zaman Allah ile raz-u niyazda bulunsun ve böylece öyle bir makama ulaşsın ki Kur’an-ı Kerim’in;

رِجَالٌ لَّا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَن ذِكْرِ اللَّهِ

Onlar; ne ticaret ne de alışverişin kendilerini Allah’ı anmaktan alıkoymadığı insanlardır. . .”1 diye buyurduğu kimselerden olsun.

Artık hiçbir şey onun için perde olmamalıdır. Eğer biz kalp gözüyle Allah’ı göremiyorsak, Kur’an-ı Kerim bu durumda perdenin varlığından söz ediyor ve eğer perde varsa, aç bir kimse gibi Allah’ın varlığını derk edemiyorsan, onu bulamıyorsan, eğer Allah senin kalbinde hükümet etmiyorsa, bil ki perdeler vardır. Perdeler kaldırılırsa o an insan Rabbini bulur. İnsan fıtratı icabı Allah’ı arar, başka bir ibaretle insan Allah’ı hisseder. Bu öğrenim ve öğretimden gelen bir şey değil, bu burhan-ı nazm değil, burhan-i sıddıkin değil, burhan-ı hudus ve imkân da değildir. 1 Aksine vicdan2 ile ilgilidir; bilmek ile ilgili değil. Bilindiği gibi insan kaybettiğini bulunca, susuz kimsenin susuzluğunu hissetmesi gibi Allah’ını bulunca, , işte o vakit Rabbinin önünde küçülür, eğilir, onun azametini ve kendi zilletini görür.


Yüklə 1,71 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   68




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin