Ahlak Temizliğine Duyulan İhtiyaç Ahlak Temizliğinin Etkileri ve Önemi Şeyh Hüseyin Behrani



Yüklə 1,71 Mb.
səhifə21/68
tarix03.08.2018
ölçüsü1,71 Mb.
#66881
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   68

İmamet ve Rehberliğin Zarureti


Hak üzere ve salih bir önder olan Hz. Ali (a.s) beşeri toplumda imamet ve önderliğin zaruretini toplumsal hayatın zarureti esasınca oldukça açık bir üslupla şöyle beyan etmiştir. “Oysa insanlara iyi veya kötü bir emir gerekir. Böylece mümin onun emri altında (iyilikle) amel eder ve kâfir onun emri altında faydalar bulur. Allah onun emri- buyruğu altında (herkesi mukadder kıldığı) ecele ulaştırır. Vergiler onunla toplanır ve düşmanla onun emri altında savaşılır. Yollar onunla güvenli olur. Zayıfın hakkı güçlüden onunla alınır. Böylece iyi kişi huzura erer ve kötüden emin olur, zarar görmez.”1

Hz. Ali’nin (a.s) bu sözü bir tür anarşizme kayan haricilerin boş iddialarını çürütmektedir. Zira onlar “Hüküm sadece Allah’a aittir.” Aldatıcı sloganıyla insanlar arasında imaret, velayet ve devletin olmaması gerektiğini söylüyor ve rehberlik ve imameti tümüyle reddediyorlardı. Onlar bu ham düşünceleriyle zalim devlet ile hak ve adil devlet arasında bir farkın olduğunu da kabul etmiyorlardı. Tarihin de gösterdiği gibi bu topluluk bir araya gelmiş ve karşılıklı görüş alışverişinde bulunmuşlar ve o günkü toplumda ortaya çıkan bozuklukların temelinde devletin olduğunu sanmışlardır. Bunun üzerine bu devletin önde gelenlerini ortadan kaldırmak için komplo düzenlemiş ve sonuçta sadece Hz. Ali’yi (a.s) şehit etmişlerdir. Diğer kimseler ise ölümden kıl payı kurtulmuşlardır.

Velhasıl Hz. Ali (a.s) bu ham düşünceyi oldukça zayıf bir düşünce olarak görmüş ve başka bir yerde bu anlamı faklı kısa bir ifadeyle şöyle beyan etmiştir.”İyi bir emirin emri altında takva sahipleri (iyi) amel eder, ama kötü bir emirin emri altında ise müddeti bitinceye veya ölümü gelip çatıncaya kadar sadece kötüler faydalanır.”1

Velhasıl bu ve önceki cümlenin özet anlamı şudur ki her haliyle imamet, önderlik, hükümet ve yöneticiliğin beşeri toplumda zarureti vardır. Eğer hak önderlik teşkilatı ve salih bir hükümet kurulamazsa ve hayata geçirilemezse şüphesiz salih olmayan bozuk bir devlet başa geçecektir. Toplumun önderlik ve idaresini eline alacaktır. Nitekim Hariciler de tarih boyunca gerek Hz. Ali (a.s) zamanında veya sonraki asırlarda tümüyle teşkilat esasları üzere hareket etmiş ve bir tür önderlik ve liderlik örtüsü altında karar kılmışlardı. Onlar ilk önce Nehrevan’da Zu’s sediyye’nin etrafında toplandılar, onun önderliği altında hak imama karşı çıktılar ve toplumda anarşi yarattılar. Sonraki asırlarda da bir takım kimseler bu grubun önderi olarak teşkilatın başına geçmiş ve İslam dünyasında çok acı olaylara sebebiyet vermişlerdir. Nitekim ileride açıklayacağımız gibi onların hükümet ve önderliği de salih olmayan bozuk önderliğin reel örneklerinden biridir.

Beşeri toplum düzeninde bir teşkilatın ve hükümetin varlığının zarureti o kadar açıktır ki meşhur filozof Aristo bu konuda şöyle demiştir: “Toplumsal düzenler ve hükümetler olmaksızın yaşayabilen insan ya hayvandır ya da Allah.”1

Yani toplumsal bir varlık olan insan için hükümet ve önderlik zaruri ve kesin bir iştir. Sadece Allah bu ilkeden müstesnadır. Aynı zamanda toplumsal biz düzen üzere örgütlü çalışmayan hayvanlarda bu kuraldan müstesnadır. Hayvanlar bir araya geldikleri zaman aralarında orman kanunları yürürlüğe girmekte ve herhangi bir önderlik olmaksızın yaşamlarını sürdürmektedirler.

Hz. Ali (a.s) başka bir açıklamasında güçlü bir devletin olmayışını ve bireysel bencilliklerin varlığını, insanın yıkıma uğrayış sebepleri olarak kabullenmiş ve sonunda insanın helak olmasına neden olan en temel etkenine işaret ederek şöyle buyurmuştur: “Onlardan her bir kimse, sanki kendisinin imamıdır. Kendince güvenilir gördüğü şeylere yapışmış, sağlam sebeplere bağlanmıştır “2

Bize göre Hz. Ali’nin (a.s) beşeri toplumda önderlik ve hükümetin zaruretini ispat hususunda söylemiş olduğu bu ifadeler yeterlidir. Ama şunu da söylemekte yarara vardır ki yeni düşünce sahipleri ve son asırlarda iktisadi, toplumsal ve siyasi örgütlenmeler hakkında araştırmalarda bulunan bazı kimseler de tek boyutlu değerlendirmelere kaymış ve devleti tek açıdan incelemeye çalışmışlardır. Dolayısıyla sapıtarak İslam dünyasında haricilerin maruz kaldığı bir akıbete uğramışlardır.

Karl Marks bu konuda şöyle diyor: “Devlet; esasen anamalcıların aleti veya kapitalistlerin esası olup sınıfsal çatışmaların bir aracıdır. Devlet; öyle bir güçtür ki bu güç vesilesiyle sömürge altındaki sınıflar esaret zincirine vurulmaktadır.”1

Gördüğünüz gibi Marks’ın bu sözü de birkaç açıdan incelenmeye değerdir:

Evvela Komünistler bu tanıma rağmen bir hükümet ve devlet sahibi olmuşlardır. Onlar hükümet ve devletlerini nasıl değerlendirmektedirler. Asrımızda sosyalizm, Marksizm ve Komünizm cephesinde ortaya çıkan temel değişimler neticesinde şu sonuca varmak gerekir ki Marksistlerin devleti de bir tür sapık önderliktir. Zira tarih boyunca sürekli facia yaratmış ve insanlık kervanının kemale ulaşmasına büyük ölçüce engel olmuştur.

İkinci olarak eğer Marks’ın verdiği hüküm mutlak ve de bütün devlet türlerini kapsıyorsa o zaman onların devleti de bu türden bir devlettir. Yok eğer mutlak değilse o halde özel bir durumdan genel bir sonuç nasıl alınabilir.

Üçüncü olarak sözleri değerlendirirken şu sonuca ulaşmaktayız ki Hz. Ali (a.s) gibi olaylara daha gerçekçi bir gözle bakan ilahi insanlar devlet zaruretini beyan ederek devletin salih ve salih olmayan iki türe sahip olduğunu ortaya koymuştur ki bu değerlendirmeler hakikate ve olaylara daha yakındır. Dolayısıyla diğerlerinin sözleri daha çok birere slogan olup içerikten yoksundur ve insani hayat gerçekleriyle büyük ölçüde örtüşememektedir.

Hak önderlik ve imamet


Nitekim belirtildiği gibi beşeri toplumda önderlik idarecilik ve imamet zaruri bir iştir. Önderlik ve hakimiyet olmaksızın toplumsal yaşamak mümkün değildir. Elbette eğer bir toplumda hak ve salih olan bir önderlik gerçekleşmezse ister istemez hükümet dizginlerini salih olmayan kimseler ele geçirir ve toplumda zalim bir sistem kurar. Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) Resul-i Ekrem’in hak ve adil yöneticiliğini bir çok yerde överek bu konuda şöyle buyurmuştur: “Onlara, hakkı ikame eden ve din istikrara erinceye kadar istikamet gösteren bir vali yöneticilik yaptı.”1

Ali (a.s) Peygamberi güçlü bir önder; siyaset ve program sahibi bir yönetici olarak tanıtmıştır. Ona göre Peygamber, bu siyaset ve program esasınca güçlü bir sistem icat etmiştir.

Hz. Ali (a.s) dostlarına öğüt verdiği bir hutbesinde Peygamber-i Ekrem’i (s.a.a) güzel bir şekilde anarak şöyle buyurmuştur: “Peygamber (s.a.a) takva sahibi kimselerin imamı ve hidayete ermiş kimselerin basiret gözüdür.”1

Hz. Ali (a.s) sözünün devamında şöyle buyurmuştur: “Keşke Allah benimle sizin aranızı ayırsaydı da sizden daha layık olanlara katsaydı beni! Allah’a yemin olsun sağlam görüşlere sahip, yumuşak huylu, hakkı söyleyen, azgınlığı ve zulmü terk etmiş, hedefe koşarcasına önde giden, dosdoğru yolda ilerleyen bu (layık) topluluk ebedi mükâfatı ve rahat bir yaşamı elde etmiştir. Bilin ki Allah’a yemin olsun size, Sakif kabilesinden kibirli ve haktan yüz çeviren birisi musallat olacak, yeşilliklerinizi yiyip yağlarınızı eritecek. Yeter artık ey Eba Vazaha! “2

Takva sahiplerinin mevlası, Hz. Ali (a.s) Haccac b. Yusuf Sakafi’nin sultasından bahsetmiş, bu öngörüsünün zımnında kendisi gibi bir insanın önderliğine layık olan kimseleri görme arzusu içinde olduğunu beyan etmiştir. Ama derin bir bilgiye sahip olmayan kimseler, ister istemez Muaviye ve Haccac gibi kimselerin topluma egemen olmasına ortam sağlamaktadır.

Hz. Ali (a.s) başka bir hutbesinde önderlik işindeki salahiyetine işaret ederek şöyle buyurmuştur: “Ey bedenleri bir araya gelip toplanmış, heva- hevesleri muhtelif/farklı insanlar, sözleriniz sert kayaları bile par- çalar, ameliniz, düşmanlarınızı hakkınızda ümitlendirir. Meclislerde şöyle böyle diyorsunuz (erkeklik taslıyorsunuz), ama savaş zamanı gelince düşmandan kaçış çığlıkları atıyorsunuz.

Sizleri (yardıma) davet edenin daveti, güç bulmaz, sizler için zahmet çeken kimsenin kalbi rahat/huzur yüzü görmez. Bahaneleriniz; borcunu saptırıcı bahanelerle erteleyen borçlunun bahanelerine benzer.

Korkak ve zelil kişi, zulme engel olamaz. Hakk, çabadan/uğraştan başka bir şeyle elde edilemez. Evinizden başka hangi eve düşmanın girmesine engel olacaksınız? Benden sonra hangi imamla (birlikte düşmana karşı) savaşacaksınız? Allah’a andolsun ki aldanmış kişi, sizin aldattığınız kimsedir. Sizinle kurtuluşa eren, kurada boş çekmiştir. (asla kurtuluşa ermemiştir.) Sizinle düşmana ok atan, gerçekte ucu kırık bir ok atmıştır. (hedefe vursa da işe yaramaz)

Andolsun Allah’a ki sözünüze asla inanmadım, yardımınıza ümit bağlamadım, düşmanı sizinle korkutmadım.

Nedir bu haliniz, nedir derdinizin ilacı, nedir çareniz? Düşmanlarınız da sizin gibi adam. Tüm söylediklerinizi ilminiz olmadan mı söylüyorsunuz?

Çekinmeden (günahlardan) gaflet mi ediyorsunuz? Haktan başkasına mı ümit bağlıyorsunuz?”1

Gördüğünüz gibi Hz. Ali (a.s) dertli bir kalp ve içler acısı ifadelerle imamet ve önderliğinden gerektiği gibi istifade etmeyen kimseleri eleştirmektedir. Buna karşılık Muaviye’nin taraftarlarından söz etmektedir ki onlar bozuk bir öndere sahip oldukları halde tam bir itaat içerisindedirler. Hz. Ali (a.s) daha sonra; bir önderliğin emri altında olması gereken insanlığın ve adil imama itaat etmesi gereken bir toplumun neden emirlere itaat etmediğini ve haksız önderlerin topluma egemen olmasına neden olduğunu açıklamaktadır.

Hz. Ali (a.s) başka bir hutbesinde bu konuya değinerek şöyle buyurmaktadır: “Hükmettiğini yapan, takdirini yerine getiren, beni sizinle imtihan eden Allah’a hamd ederim. Ey buyurduğumda itaat etmeyen, çağırdığımda icabet etmeyen topluluk! Size mühlet verip, serbest bıraksam, boş lafa dalarsınız; savaşa soksam gevşeklik edersiniz. İnsanlar bir imamın etrafında toplansa kınarsınız; zorluğa düşerseniz gerisin geriye dönersiniz.

Düşmanlarınız babasız kalsın! Kendinize yardım etmek ve hakkınız için cihad etmek yerine neyi bekliyorsunuz! Ölümü mü! Yoksa zillete düşmenizi mi! Vallahi ölüm günüm gelip çatsa –ki elbette gelecektir- aramızı ayıracak, bu durumda sizinle konuşmayı istemeden ve sizinle hiç güç bulmamış gibi ayrılacağım.

Allah’a için! Sizi bir araya toplayacak dininiz, size gayret verecek hamiyetiniz yok mu? Ne kadar şaşılacak şey, değil mi! Muaviye aşağılık zalimleri çağırıyor, hiç bir karşılık vermediği halde ona itaat ediyorlar. Ben ise İslam'ın mirasçıları ve Müslümanların geriye kalanları olan sizleri yardıma çağırıyorum ve bahşiş veriyorum; buna rağmen benden ayrılıyor, ayrılığa düşüyorsunuz. Şüphesiz ne benim emrime razı oluyorsunuz, ne de aleyhine birleşeceğiniz şekilde sakındırmam sizleri gazaplandırıyor! Böylece ölüm bana görüşeceğim en sevimli şey oldu.

Size kitabı öğrettim, delil ve hüccet yollarını sizlere bellettim, tanımadığınız şeyleri tanıttım, ağzınızdan attığınız suyu size tatlı tatlı içirdim. Keşke kör görseydi de, uyuyan uyansaydı! Öncüleri Muaviye olan ve Nabiğa oğlu (Amr b. As) tarafından terbiye edilen toplum Allah’ı tanımamaya ne kadar yakındır! “1




Yüklə 1,71 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   68




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin