Hârün-ur Reşîd'in zamanında İslâm hükümeti mave-
ra-ün nehir de Tataristan, ve Hindistan taraflarına yayıl-
makta iken Şarm*an da bütün Fransa, İtalya ve Almanya
topraklarını ta Lehistan, Macaristan ve İzlanda'ya kadar
ele geçirip Avrupaca büyük bir devlet kurup Roma tacını
da giyip İmparatorluğunu yeniledikten sonra İslâm ta-
arruzundan korkarak bir taraftan Endülüs de hükümeti
yenilemiş Emevîlerle muharebe edip bir tarafdan rakibi o-
lan Abbasi Halifeleri Hârün-ür Reşid ile münasebet kur-
F: 17
258
AHMED CEVDET PAŞA
mağa çalışırdı.
O sıralarda Batı ve Doğu Milletleri arasında vahşet
ve nefret tepe noktasında idi. Avrupa'da ilim ve maarif
büsbütün sönmüşdü. Çünkü Romalıların çökmesi ve yok ol-
masiyle Avrupa'da ilim ve maarif kaybolup Cermenler de
hâlâ bedevi hâlde bulunduklarından Avrupa toptan bilgi-
siz ve karanlık içine idi. Abbasi Halifeleri ise bilim yay-
mak ve maarife üstün hizmet gösterdikleri gibi Endülüs-
deki Emevî Halifeleri de bu husus da büyük gayret har-
carlardı.
Şarlman Devletinin usul ve kanunlarını yenileyip bü-
tün durumlariyle Hârûn-ür Reşid'i takdire çalışır Avru'-
pada ilim ve maarifin ilerlemesine çalışmışsa da buna mu-
vaffak olamayıp aşağıda anlatılacak Salip muharebeleri
zamanına kadar Avrupa cihalet içinde idi.
Böyle olunca o zamanlar Avrupa'da tıp ilmi İslâm
memleketlerinde tahsilini yapıp Frank ülkesine giden Ya-
hudiler elinde idi. Şarlman işte o sınıftan Ishak adında
birini seçip bir mektup ve hediyelerle Hârün-ür Reşid'e
yolladı. Dört sene sonra Şarlman o zamanın İtalya'da
pay-ı tahtı olan Ravenna şehrinde iken Ishak Hârün-ür
Reşid'in ileri gelen kumandanlarından üç kişi ile birlikte
döndükleri zaman hediye olarak getirdikleri saat ve Erge-
nekon, fil, nefis kumaşlar gibi şeylere Frank cahilleri ara-
sında sihirli şeyler gözü ile bakılarak hayret ve şaşkınlık-
larından hattâ saati kırmak istediklerinde İmparator mâ-
ni olmuşdur. O tarihde Kudüs-ü Şerif ziyaretine giden
Hristiyanların korunması için bazı anlaşmalar yapılmış-
dır.
Şarlman'm devleti Avrupa'nın yarısını içine alarak
kuvvet ve kudreti tepe noktasına erdiği hâlde o zaman
korkanhk ile geçinen nehir ve denizler de gezip dolaşarak
Norman, yâni Şimal adamları diye anılan ve ün salan
Danimarka, İsveç ve Norveç ahalisi Frank topraklarına
TARİH-l CEVDET
259
girer yakıp yıkarlardı. Bunca güçlük ve çile ile her tara-
fı sağlam emniyette bulundurmağa çalışan Şarlman bunla-
ra pek ziyâde gücenerek ağladığı söylenir.
81 milâdî senesinde Şarlman öldü. Oğlu Lui yerine
geçerek 26 sene güzelce hükümet ettikten sonra o da ve-
fat edince üç oğlu arasında büyük bir muharebe zuhur
üe yüz bin kadar insan telef olmuşdur. Bunun üzerine
asilzadelerin gayretiyle kurulan meclisin kararı ile Frank
Devleti üç kardeş arasında pay edilmişdir. Almanya yâ-
ni Cermanya ile İtalya ve Fransa devletleri böyle birbi-
rinden ayrılıp tamamen belli oldu.
Bu vakte kadar Mevend olan Frank devleti hakikatte
bir Cermen devleti olup hanedan ve memurlar takımı
Cermen dili ile konuşurlar ve Cermen ahlâk ve adetleri
üzere giderlerdi. Cermen diliyle konuşan Frank asilzade-
leri ve askerî pe ahalinin çoğu bu büyük muharebede öl-
dükleri için Fransa'nın her tarafında Gallerin lisan ve
âdetleri üste gelip Gallerin o vakit konuşa geldikleri lisan
ise Gal dili ve Cermen kelimeleriyle karışık kaba Roma
yâni Lâtin dilinden ibaretti. Sonraları zaman geçtikçe
düzelerek değişiklerle bugün bildiğimiz Fransız dili ortaya
çıkmış ve Fransız dediğimiz halk da ondan sonra vücû-
da gelmişdir. Galler bir zamandan beri Galya'ya gelen
muhtelif kavimlerle Franklardan toplanmış ve karışmış
olduğu hâlde hepsi bir kavim hâline gelmişdir.
Frank devleti anlatıldığı gibi üç kardeş arasında pay
edilince İmparator unvanı İtalya kralı Luter de kaldı. Fa-
kat diğer kardeşleri de bağımsız kral oldukları için İm-
parator unvanının da değeri düşmüşdü.
Bu üç kardeş arasında düşmanlık devamlıydı. De-
nizde ve nehirlerde gezip dolaşan Kuzeyli korsanlar Al-
manya ve Fransa topraklarına girerek zarar verdikleri
için bu üç devletin üçü de rahat görmemişdir.
260
AHMED CEVDET PAŞA
Bu esnada Ehl-i îslâm denizden İtalya'yı baskı al-
tında tutuyordu. Hattâ Afrikada hükümet eden ağlebiler
Roma şehrinin varoşlarını harap etmişlerdi.
Sekiz yüz elli beş milâdî senesinde Luter bir manas-
tıra çekilerek hükümetini üç oğluna pay etmiştir. Fakat
ikisi bilâ vâris ölünce onlara ait topraklar Roma İmpara-
torluğu payesiyle ikinci Lui adiyle İtalya kralı olan kar-
deşlerine kalmak lâzım gelirken bir çok yerini amcaları
olan Almanya ve Fransa kralları aralarında taksim etti-
ler. Bu paylaşmada Ren nehrinin sol yakasında bulunan
yerler Galya'dan sayılırken o vakit Cermenlerin sayılan
bir yer Almanya'ya geçmişdir ki, hâlâ Prusya devleti e-
linde iken Fransızlar buralarda iddia ederek Ren nehri-
nin sınır olmasını isterler.
Bu sırada Denizden gelen Arablar yer yer İtalya'ya
taarruza geçince İkinci Lui amcalarından yardım iste-
mişse de yardım etmediklerinden o da İstanbul Kayse-
riyle andlaşma yapıp biraz yardım istemişse de geri çe-
kilince Lui yalnız kalıp İslâmlar ile muharebeleri iç iş-
lerindeki güçlüklerle uğraşarak çok geçmeksizin ölünce
Papa İmparator tacını Fransa kralı Kel Şarli'ye giydir-
mekle beraber İtalya'ya arkası kesilmeden taarruz ede-
rek sataşan îslâmlara karşı kendisine yardım etmek ü-
zere zorlayıp yardım etmezsek İmparator unvanını baş-
kasına veririm diye tehdit edip bir taraftan da Kuzeyli
korsanlar Fransa topraklarına girip yakıp yıktıkları için
Şarli ziyade asker ve akçaya muhtaçdı. Böylece asilza-
delere fazla müsait davranarak feodalite usulüyle elde
bulunan arazinin verasetle intikâli hakkında bir kanun
ortaya koymuşdur.
Romalılar zamanında eyalet şalilerine Duka ve san-
cak mutasarrıflarına konte denilip Franklar Galyayı
fethettiklerinde bu iki memuriyet bırakılarak Dük ve
Kontlar kral tarafından nasb ve tâyin ve maaşları için ba-
TARİH-I CEVDET
261
zı mülk ve çiftliklerin İcadını tahsis ederdi. Hudud Kont-
larına marki denilirdi ki, merziban, yâni Serhad muhafızı
ve hudud beylerbeyisi demektir. Bu memuriyetlerin ve-
raset yolu ile intikaline Şarli tarafından müsaade olun-
makla memuriyet unvanı olan Dük, Kont, ve marki söz-
leri verasetle intikâl eder rütbe ve payeler olmuşdur. Bun-
dan başka kral seçmek de asilzadelerin hukukundandır.
diye kanun yapmışdır. Bu suretle hükümet bütün bütün
asilzadelerin elinde kalmış ve feodalite usulü tepe nok-
tasına varmışdır. Feodalite usulü bir yönden Osmanlı ida-
resinde geçerli olan malikâne, zeamet, tımar ve çiftlikler
muamelesine benzerse de bir çok yönlerden ikisi arasında
ayrılık vardır. Zira toprak sahibi olan malikâne, zeamet
ve tımar sahipleri yalnız arazinin öşrü ile tapu gelirini ve
çiflik sahipleri de icazını yahut ortaklığı gereği hakkını
almakdan başka ahali üzerinde hiç bir gün hükümetleri
yokdur. Çiftçiler gerek toprak sahibi ile gerek çiftlik
ağalariyle hâkim huzurunda murafaaya güçleri vardı.
Ama feodalite usulünde toprak sahibi olanlar bağımsız
birer kral gibi malikâneleri dolayında vergi toplamağa
davaları görmeğe hattâ para basmağa, birbirleriyle muha-
rebe etmekde serbest oldukları için sebepsiz yere birbir-
lerinin çiftliklerini talan etmeğe giderlerdi. Kendilerini ko-
rumak için çiftliklerinde şatolar ve kaleler inşa ederler-
di. Bunlardan çoğu Avrupa'da hâlâ görülür. Toprak sa-
hibinin arazisini icarla tutan çiftçiler baskı, zulüm ve pek
ağır vergi ile mükellef oldukları hâlde dağla ava çıkmak
toprak sahibinin hakkı olduğundan başkası bir tavşan ya-
hut güvercin vursa idam edilirdi.
Anlatıldığı gibi Kel Şarl tarafından arazinin vera-
setle intikaline müsaade edince hükümet elinde kalan bi-
raz toprağı da oğlu tarafdar kazanmak için şuna buna
geçirmiştir. Ve memlekette emniyet olmdığmdan herkes
birer koruyucu bulmağa muhtaç olup mülk sahibi olan-
262
AHMED CEVDET PAŞA
lar da kâh kendi rızalariyle kâh zorla emlâkini nüfuslu
bir toprak sahibine verip geri feodalite yolu ile icarlaya-
rak onun himayesini elde etmeğe mecbur olurlardı.
Büyük himaye görenler yâni Dükler ve Kontlar doğ-
rudan doğruya kralın himayesinde olup eski arazi sahip-
leri de onların himayesinde olduğu gibi büyük himaye
görenler arazilerinden bir kısmını bazı şartlarla diğer
adamlara, onlarda icara vererek büyük himaye görenler
onların koruyucusu olurdu.
Bu suretle kral birinci derecede koruyucu ve çiftçi-
ler himaye altında ve oradaki afazi sahibi bir yönden
koruyucu bir yönden de himaye altında olarak Fransa
birbirine ekli bir himayeye bağlı idi. Fakat devlet elinde
arazi kalmadığından tebaasız kalıp onlara doğrudan doğ-
ruya tebaa olan bir kaç büyük Dük ve Kont ile Piskopos-
lar kalmışdı. O vakit bu feodalite usulü Avrupa'nın diğer
taraflarında da vardı.
O zaman Avrupa halkı dört sınıfa ayrılmış olup biri
toprak sahibi olan koruyucular, ikincisi kendi emlâki olan
hür bağımsızlar, üçüncüsü toprak sahiplerine ücret öde-
mekden başka bir kayda bağlı olmayan hür çiftçiler dör-
düncüsü toprakla beraber alınıp satılan demirbaş köleler-
di.
Romalılar zamanında insan eşya gibi alınıp satılırken
Franklar zamanında böyle baş olarak satılması yasakla-
narak yalnız araziye bağlanıp satılabildiğinden esaret
maddesi bir azıcık değişikliğe ve demirbaşlık derecesine
düşmüşdü. Böylece eski zamana göre Avrupa medeniyet
vadisinde bir adım ilerlemiş denebilirse de bu feodalite
usulünün bağlı olduğu türlü yük ve zulüm doğrusu hiç de
insanlığa sığar şey değildir. Koruyucuların himaye ettik-
leri hakkımdaki akıl ermez hükümetleri özellikle hiç acı-
ması olmayanlarının ilk gece hakkı, yâni çiftçilerden biri
kızını kocaya verecek olsa önce koruyucusu tarafından be-
TARÎH-Î CEVDET
263
kâreti izale olunup sonra zifaf edilmek gibi bizlerce ina-
nılmaz ve islâm memleketlerinde hatır ve hayale gelmez,
buna katlananlara yapılan muamele akıl ve insafın ha-
ricindedir.
Bu sonu kötüye varan usulün Kel Şarl tarafından ta-
mamlanmasiyle bir taraftan Kuzey korsanları bir taraftan
asilzadeler takımı Fransayı harab etmekle tarihde çok
fena örnek olmuşlardır.
Kel Şarl başına İmparatorluk tacını giydirmek için
Papaya vadettiği yardımın yapılması uğrunda muhtaç ol-
duğu asker ve akçeyi toplamak üzere asilzadeler hakkında
böyle olağanüstü izinler vererek devletini fena yola koy-
du. Halbuki Papaya İslâmlar aleyhine verdiği sözün de
faydası görülmedi. Afrikada hükümet eden Ağlebilerin
taarruzları artarak Papayı haraç vermeye mecbur et-
mişlerdir.
Bu asırlarda İmparator tacını giydirmek Papaların
hakkı sayılıp hangi hükümdar İtalyanm Güney kıt'asına
taarruz edip sataşan islâmlara karşı yardımcı olursa
İmparator unvanını kimseye tevcih olunmayıp üç sene ka-
dar mahlûl hükmünde kalmışdır. Nihayet Alman kralı-
nın oğlu Şişman Şarl milâdî 880 ve hicretin 267 senesinde
İtalya'ya gelerek İtalya krallığı tacını giyip bir sene son-
ra da Roma İmparatorluğu payesini almışdır. Bunun ar-
dından Alman krallığı da soyundan kendisine geçmekle
iki devlet birleşmişdir.
Fransa devleti günden güne çökerek asilzadelerin nü-
fusu fevkalâde artmış Dük ve Kontlar bulundukları yerin
kralları hükmüne girmiş, Provens, yâni Marsilya tarafın-
daki Dük bağımsızlığını ilân ile kral unvanını almışdı.
Kuzeylilerin taarruzları günden güne arttığından
Fransa devletinin idaresi şişman Şarli'ye teklif olup oda
kabul etmekle Şarlman'm bütün devleti 887 milâdî sene-
sinde kamilen onun eline geçmiştir.
264
AHMED CEVDET PAŞA
Lâkin Fransa'ya taarruz eden Kuzeyliler üzerine ha-
rekette ağır davranıp Paris ahalisi iki sene kuşatmada
kaldığından nihayet ordusu ile gelmişse de muharebeden
çekinerek Kuzeylilere akça vererek fevkalâde müsaadeler-
le uzaklaştırabildiğinden bütün tabaasmın nefretini kazan
di. Asilzadeler tarafından krallıkdan çekilip atıldı.
Böylece tek bir hükümdar elinde iki sene kadar kalan
Frank devleti gene üç kısma ayrılarak artık Fransa, Al-
manya ve İtalya devletleri o günkü durumları kesinleşe-
rek kurulmuşdur.
Şöyleki Almanya kralı Lui'nin torunu asilzadeler ta-
rafından Almanya krallığına seçildi. Gene Kuzeyliler mu-
harebelerinde üstün derecede kahramanlık gösteren Pa-
ris eyâleti Dükü Döber oğlu da Fransa krallığına seçildi.
Kel Şarli tarafından asilzadelere verilen kral seçme hak-
kının sene geçince kendi hanedanı aleyhine kullanılması
ibret almayı gerektiren bir olaydır. Bu yönden Fransa'da.
Karloviç hanedani sönmüş ve yerine geçen Döber oğulları
üçüncü Fransız kraliyet hanedanını meydana çıkarıp Ka-
pet hanedanı denümişdir. Bu hanedan gelen kralların hiç
birisi İmparator adına olmayıp ancak Fransa Cumhuriyet
oluncaya kadar zaman zaman Fransa tahtına geçip kral
olmuşlardır.
İtalya'da krallık için hayli muharebeler olup nihayet
düklerden biri galip gelerek İmparator unvanı ile İtalya
hükümdarı olmuşdur. Böylece Karlovinç hanedanı yalnız
Almanya'da kalmışdı. Yirmi sene sonra da soyları kuruya
rak bu hanedanın bir taraf da hukmetleri kalmamışdır.
Bu suretle Frank devleti üç kısma ayrılmışdı. Ancak
Marsilya'da bir krallık ortaya çıkmış bir de isviçre tara-
fında Burgon krallığı kurulduğundan beş devlet peyda ol-
muşdur. Fransa devleti pek fena hâle girip yüz sene ka-
dar yıkılmış gibi havada kalmışdır. Şarlman dirilipte bu
TARİH-İ CEVDET 265
hâli görse bunca emeklerinin kısa zamanda heba edildiğine
acıyıp ağlamakdan başka yapacak şeyi yokdu.
Şarlman'dan sonra iki büyük devlet daha kurulmuş-
du. Birisi İngiltere devletidir. İngiltere adası küçük küçük
kralların idaresinde iken içlerinden birisi galip gelip bir
devlet kurarak gittikçe kuvvet ve kudretini arttırmışdır.
Diğeri Rusya devletidir ki, bir takım Kuzeyliler Baltık de
nizinden geçerek 860 milâdî tarihinde Rusya'da bir hükü-
met kurmuşlar ve Kiyef şehrini pay-ı taht yapmışlardır.
Halkından bazıları İstanbul'a kadar gelmiş İsevi dinini ka-
bullenip papaslar alıp dönmüşler ve İstanbul Kayseri ile
aralarında anlaşmalar yapılarak bütün halkı Ortodoksları-
nın mezhebine girmişlerdir. Bu devlette gittikçe yerleş-
rek kuvvetlenmiş ve genişlemişdi. Moskova şehrini pay-ı
taht yaptıkları gibi Petersburg şehrini de kurmuşlardır.
Leh Devleti Rus devletinden daha eski olup Lehliler
bir aralık Rusya ve Prusya'ya taarruz eder bir çok yerler
almışlarsa da bu yerler azar azar ellerinden gitmişdir.
Çekler de İslav kavminden olup bir aralık bir hükü-
met kurarak beş altı yüz sene krallıkla idare olunmuş-
dur.
Hunların bakiyesi olan ve Honguruna denilen Macar-
lar da Cermanya'nm her tarafını dolaşa'rak girdikleri
memleketleri talan etmekle meşguldüler. Nihayet 900 mi-
lâdî senesinde krallıkla idare olunur hükümet kurdular.
Şarlman devletinin sönmesiyle evlâdları da yok ol-
du. Almanya hükümdarlığına Herseklerden yâni düklerden
biri bazen kontlardan uygun görüleni seçildi.
Çoğunlukla bir millet meclisi toplanıp asilzadeler ta-
rafından seçilerek meclis tarafından onaylanırdı, nüfuslu
bir hanedan da Almanya hükümdarlığı bir zaman kaldı ise
de veraset geçerli değildi. Fransa'da olduğu gibi Almanya
da da feodalite yolu ile ele geçirilen topraklar için veraset
kaidesi uygulanarak asilzadelerin kuvveti artıp imparator
266
AHMED CEVDET PAŞA
seçimi baza Piskoposlar ile beraber onların eline geçmiş-
lerdi. Ve Almanya Hersekleri yâni dükleri o vakit vali de-
mek olduğu gibi Almanya'nın İslâv ve Macarlardan korun-
ması için bazılarına ziyâde nüfûs verilerek bağımsız kral-
lar gibi olmuşlardır.
İtalya kıt'ası ise bu asırda türlü karışıklıklara dü-
şerek papaların kötü davranışlarından dolayı Roma'da
türlü hiyleler geçerli iken halkı da cumhuriyet sevdası-
na düşmüşdü'
Gariptir ki Şarlman'm vefatı sırasında Bağdat ha-
lifesi Harûn-ür Reşîd de vefat etmişdi. Tıpkı Frank Dev-
leti gibi Abbasî Devleti de düşmeye yüz tutmuş ve yu-
karıda anlatıldığı gibi yer yer bir takım melikler çıkıp
halifelerin hükümeti Frank hükümdarlarının hükümeti
gibi sözde kalmıştı. Yukarıda söylendiği gibi Frank Dev-
letinde saray müdürü nasp olunduğu gibi Abbasî Dev-
letinde debir Emir-ül Ümera vardı. Bu iki Devlet biribi-
rini taklit edercesine benzerlik gösterip yalnız yukarıda
anlatıldığı gibi maarifi yaymakda birbirine benzemez-
lerdi.
İslâm milletleri ilk çıkışında bütün dünyanın gözü-
nü ürkütmüş ve Avrupayı titretmisken bu zamanda öy-
le garip ayrılıklara düşüp parçalandılar ki artık Avru-
palıların İslâmdan korkusu kalmamışdı. Fakat kendile-
ri de aynı durumda oldukları için taarruza güçleri yet-
mezdi. Hatta bu zamanda Fransanın hali pek perişan
olup bir açlık sürüyordu. Öyle ki o vakit cahil ve geri
kafalı Fransız halkı 1000 senesi yaklaşdı dünyanın sonu
geldi diye günahlarından tövbe ile eline geçeni ve malı-
nı kiliseye bağlar ve vakfederdi, kimi de Kudüs-ü Şerifi
ziyarete giderdi. İşte Fransız kiliselerinin zenginliği bun-
dandır.
Ve Ferber adlı bir Fransız Endülüs'e gidip idare mer-
kezi Kurtaba şehrinde Arab mekteplerinde bir az rakam
TARÎH-İ CEVDET
26T
ve hendese, hey'et, kimya fenleri tahsil ile Fransa'ya dö-
nüşünde kendisine sihirbaz gözüyle bakılmışdı. Ferber
Arablardan öğrendiği bilimle Papalık makamına erişe-
rek 1300 milâdî senesinde Romada Papa iken vefat et-
miştir.
Kısaca bu asırda Avrupanm her cihetle fena olup
yalnız Almanya imparatorluğu epiyce kuvvetlenmişdi.
Bu asır taassup asrı olmakla Papaların Ruhanî nüfuzu
?da ilerlemişdi.
Şöyleki idaresi gayet iyi olan Almanya hükümdarı
Hanri 936 milâdî senesinde ölünce bir millet meclisi ta-
rafından oğlu büyük Otton Almanya krallığına seçildi.
O da babası gibi akıllı davranıp Almanya daha da kuv-
vetlenince Çekleri zorla Dükleriyle İsevî dinine sokup Al-
manyaya bağlamış ve Macarları da yenip onların teca-
vüzlerinden kurtarmışdı. Almanya ile Macaristan ara-
sında bir markilik kurularak adına Ostermak denilmiş-
di ki Macaristan sınırı arasında Doğu Markiliği demek
olup Avusturya kelimesi de ondan gelmedir.
İşte Almanya'ya tabi devletlerden olup da sınırları
bir olan Avusturya devletinin kökü bu küçük sancaktır.
Lünerasınm oturduğu yer Viyana şehridir. İslavlar ara-
sında Viyanaya Beç denildiğinden tarihlerimizde de Beç
şehri diye geçer.
Ve Almanya Baltık deni i Lehistan, Macaristan, Hır-
vat, İtalya, Fransa ve Hollandayı içine alan geniş impa-
ratorluk olup ahalisine Alman veya Nemçe denir. Fakat
bizim dilimizde Nemçe terimi Avusturyalı için kullanılır
olmuşdur.
Açıklandığı gibi Otton kuvvetlenerek İtalyayı da ele
geçirerek Roma'ya gidip İmparator tacını giymiş ve oğlu
"da İstanbul kayserinin kıziyle evlenip kendi imparator-
luğu kayser tarafından da onaylanmıştır.
268
AHMED CEVDET PAŞA
Bir zamandan beri imparatorluk unvanı kâh İtalya.
kâh Almanya krallarında dolaşırken bundan sonra Alman-
ya'da kalmışdır. Ve Cermen tacını giymek yalnız Alman-
ya kralı demek olarak Almanya kralları imparator un-
vanını ekseriya Roma'da taç giydikden sonra alırlardı.
Ancak Cermen tacını giydikleri gibi Roma hükümetinin
yani katoliklerin en büyük hükümdarı olmak diğer kral-
lara üstün sayılmak gereği de beraber elde edilirdi. (974)
milâdî senesinde Otton ölüp oğlu da torunu da tahta otur-
dukdan sonra akrabasından Bavyera Dükü ikinci Han-
ri Alman krallığına seçildi. Romaya gidip de imparator
tacını giydiği vakit Papa tarafından kendisine haç re-
simli bir altm elma takdim olununca memnun olmuşdu.
Halbuki Papanın bunu vermekdeki ard düşüncesi; sana
dünyayı veren benim manasında idi. Bu ikinci Hanri'ye
anlatmak ve bu düşünceyi herkesin kafasına yerleştir-
mekdi. Hanri İsa'nın cemaatini koruyacağına Papa önün-
de yemin ettiği sırada; ben Papaya sadık kalacağım söz-
lerini de kendisine dedirtmişlerdir. Bunlarsa hep çatallı
sözlerdi. Bu türden oyunlarla Papalar gün, gün kuvvet
almışlardır. Hanri Saks hanedanından olup 1024 milâdî
tarihinde vefat ederek bu hanedandan kimse kalmadığı
için asilzade ve piskoposlar ve halk toplanarak diğer
Cermen prenslerinden Konrad adlı Prensi seçip Mayans
şehrinde, Cermanya ve Milan şehrinde İtalya ve Roma'da
imparator taçlarını giymişdi. Sonraları Burgon kralı bila
vâris ölünce hükümetini Konrad zaptetmişdir. İşte bu
münasebetle İsviçre'de Almanya Devletine geçmişdir.
Konrad asilzadelerin nüfuzlarını kırmak için Pisko-
poslarla şehirler halkına pek çok müsaade ve imtiyazlar
verdi. Böylece 15 sene hükümet ettikten sonra vefatında
oğlu üçüncü Hanri tahta geçti.
İşte Salip muharebeleri aşağıda anlatılacağı gibi
bunun zamanındadır. İşte bu Hanri Almanya italya ve
TARİH-İ CEVDET
269
Burgon kralı olup o da boşalan dukalıkları ele geçirip
bizzat devlet tarafından idare edilmek üzere yerlerine
Balatinler yani Voyvodalar yollamışdır. O esnada İtalya-
da üç Papa toplandığı sırada oraya giderek üçünü de
bir Papas meclisi tarafından şehrinden atıp yerine bir baş-
kasını seçdirmiş kendisi de imparator tacını giymişdi.
Lakin oğlu 4 üncü Hanri'nin imparatorluğu zamanında
asilzade sınıfı yine kuvvetlenerek nüfuzlarını artırmış-
lardı. Sonra Papalar seçilir imparator da onaylardı. Ge-
lenek bu iken Papa yedinci Greguvar bundan sonra Pa-
pa Roma ahalisinin rızası ile ve kilisenin en büyük rüt-
beli kimseleri kardinaller tarafından seçilerek imparato-
run onayına lüzum yokdur diye bir papas meclisine karar
verdirmişdi. Ayrıca Papas olanların evlenmelerini yasak-
lamak gibi bazı işlere giriştiği gibi Piskoposların hükü-
metlerden tamamen ayri ve bağımsız olmalarını kapsar
yayınladığı tenbihleri vardı. Bu özel davranışlarından do-
layı Hanri ile aralarında pek çok kavgalar çıkmışdır. Bir
aralık Hanri onun papalıkdan çekilmesi için bir piskopos
Dostları ilə paylaş: |