dunu terk etmeğe mecbur ettiği çokdur. Böyle kavgalar-
da her partiyi ona sadık olanları ve tutanları bir toplum
olarak sahiplenirler birbirleri uğruna kendilerini tehli-
kelere atarlardı. Böyle iki parti arasında gelişen sert
tutum ve davranışlar evlâdı evlâdına sürüp gider ve bu-
na din ve mezhep ayrılığı bile önleyemezdi. Nasranîler-
le Dürziler arasında titiz bir birlik mevcud olduğu hal-
de birbirleri hakkında lâzı mgeldiği sert tutum ve dav-
ranışlarda bulunurlardı. Fakat böyle düşmanlık çıkın-
ca bile en iyi davranışı elden bırakmazlar ve yalnız Mer-
die ele geçirmekle yetinirler fena davranışlardan uzak
kalırlardı.
Nitekim Dürzîlerden biri düşmanının evine uğrayıp
karısını bir işle uğraşır görünce ona yardım ederken
kocası gelince bir dostu gibi selâmlamış ve yemek ge-
tirip yedirmiş giderken de yola vurup uğurlarken veda
sırasında «Biz yine eski durumdayız yani düşmanlık ba-
kidir» demiş olduğu söylenir.
Yine Arkub Beni Gazeban ile Hüseynîye Partisi ara-
sında düşmanlık olduğundan Hüseyniye galip gelince
sında düşmanlık olduğundan Hüseyniye galip gelince
mışlardı. Bir süre geçtikden sonra onu karşılaşma da
Hüseyniyeden bir köyden uzak bir yerde çift sürerken
Beni Gazeban yerinde yurdunda kalamayıp etrafa kaç-
edince hemen koşup kaçarken ayağını duvara koyunca
TARIH-Î CEVDET
427
dokunduğu taş kendi üzerine düşünce kımıldıyamaz iki
Gazebanlı birden sıçrayıp yanına geldikleri gibi haya-
tından umudunu kesmiş çaresiz görünce yetişip taşı kal-
dırmışlar. Şimdi seni bu durumda öldürmemiz herkesin
iyi karşılayacağı şey değildir. Fakat bundan sonra ken-
dini bizden sakın deyip salıvermişler.
Yine buna benzer olmak üzere denilir ki Dürzîler-
den İbrahim Neked adında biri kendi karısı hakkında
beni Gazeban'dan iki kişi birden çıkıp üzerine hücum
ya çıkarmak için bir akşam üstü, «îşim var deyr-i ka-
xner'e gideceğim diye atına binip gitmiş ve hatta yolda
bir konağa inip geceye kadar orada kaldıktan sonra
dönmüş ve evine yakın bir yerde atını bir ağaca bağla-
yıp sessizce evine gelince kapıyı kilidli bulur. Ama içe-
ride ses ve söz işittiği için karısına seslenir, karısı da
iapıyı açmak şöyle dursun cevap büe vermeyince Ibra-
Jıim kapıyı göğüsleyip zorla içeri girince iri yan ve ce-
sur İbrahim karşısında zampara can korkusuyle ne ya-
pacağını şaşırmışken korkusunu yatışdırmak için elin-
den tutup «Güle güle git ve lâkin bu yaptığını gizli tut.
Eğer duyulursa ölümüne sebep olur» demiş. Bu halde
karısı da canından ümidini kesmişken güya hiç bir şey
olmamış gibi ona bir şey demez ve kötü muamele yap-
maz fakat bir süre geçince bir başka şeyi bahane ederek
"ve gerçek olayı kimseye sezdirmeden boşar.
Bu gibi şeyler Dürzîlerin indinde adâb ve edebiyat-
tan başka şey değildi. Şer'i hükümler için kadıları var-
dı. Şer'i İslâm muamelâtı ve işlemi yaparlardı. Fakat
ibadet, nikâh ve boşanma bazı işlerde kendilerine özel
usulleri vardır. Evlenme işleri de şöyledir : Bir kızı al-
mak istese ilk önce kızın evine bir aracı yani görücü
gönderip kızın ailesi eğer kızı verecekse hemen bir par-
ça tatlı getirip beraber yerler ki buna no'maniye denir.
Ve no'maniye yenilince erkek kıza (sözlü) aday olmuş
428 AHMED CEVDET PAŞA
olur. Böylece görücü oradan dönüp evlenecek olana ha-
ber verince orda kendi bildiklerinden birkaç kişiyi gön-
derip mührü muayyen üzere sened yazılınca kız artık
onun eşi olmuşdur ne vakit isterse kızı alıp götürür.
Eğer bunun üzerine kız istemezse hemen boşanır
ve başkasiyle evlenir. Eğer o da böyle istemezse onu da
böyle bırakır. Tâki bir evet diyen çıkıncaya kadar bu
böyle gider. Kendi katlarında iki karınm bir araya ge-
tirilmesi uygun görülmez. Birini boşamadıkça diğerini
alamaz ve karıları pek az küçük şeyle boş olurdu. Me-
selâ karısı bir yere gitmek için izin isteyip de yalnız git
deyipte gitte gel demese boş olur. Dini törenlerine göre
boşadığı karısını geri alması uygun görülmez velevki
bir başkasına varıp da boşansa bile bir daha eski koca-
sına varamaz.
Bazı işlerde de İslâm Şeriatine aykırı gelenekleri
vardır. Meselâ usullerince bir adam bütün malını evlâ-
dından birine vasiyet edip de diğerlerine mahrum ede-
biliyor. Ama bu da kendi elinin emeği ile kazanılmış mal
olursa. Çünkü baba ve ceddinden intikâl etmiş olan mal
kendi kazancı olmayıp Hanedanına aittir. Bunda usul-ü
füruğ eşit olduğundan vâris olanlar onu paylaşmağa hak
kazanır derler. Kadının baba evinden bir şey vâris ola-
maması Dürzî hanedanlarının eski usullerinden olup bu
gelenek etrafa yayılarak bütün cebelde geçerli olmuşdur
Dürzîlerin batıl inanışları da şöyledir; Mısır da hükü-
met eden Fatımî hükümdarlarından Hâkim biemrenia
Allahlığma inanıp ona ibadet ederler. Hâkim biemre be-
şinci yüz yıl başlangıcında ortaya çıkan Mansur' Ubey-
dî bin Abdül-aziz bin Abdülmaaz el Fatımî der ki Ilm-i
Nucum, Remil, ve tılsımlara rağbet ettiği için Dürziler
de ona uyup bu bilgileri öğrenmek için uğraşırlar başka
ilimlere karşı hiç ilgi duymazlar. Çünkü Fatımî hüküm-
darları Şi'î partisinden Râfizîlerden olmakla Hâkim bi-
TARİH-Î CEVDET
429
€mre de aslında Râfizî olup lâkabı Hakim bi emrullah'-
dı. Allahlık iddia ederek kendisini Hâkim biemre diye
adlandırdı ve minberlerde Bismillâh-ir rahman-ir rahim
yerine Bismillah-il Hâkîm-ül muhibbi elmeyt diye oku-
masını Hatîb'lere emretti. Bir takım şer'i, akla sığmaz,
birbirine uymaz davranış ve hareketleri nihayet kendi-
sinin ölüm nedeni olmuşdur. Öldürülmesi işinde tarih
yazarları ayrıcalığa düşmüşlerdir. Ama Dürziler güya
Hâkim biemre bir gece yalnız başmal Hilvan kasabası
denilen Bürke-i Zerka'ya varıp oradan göğe uçdu diye
inanırlar. Aslı budur : Hâkim biemre Beyaz eşeğe bi-
nip dolaşmak adeti imiş bir gün yine böyle Mısır'dan çı-
kıp Bürke-tüz Zerka nahiyesine yürümeye koyuldukda
ehl-i İslâm onu kollayan bir kaç kişi gördükleri gibi
üzerine hücum edip öldürürler ve bir kuyuya götürüp
atarlar. Elbiselerini .düğmeleri ilikli olduğu halde eşe-
ğin yanında bırakıp giderler ve şehre gelip bekleyip so-
ran ehli-islâm'a da olayın nasıl olduğunu anlatmışlar
ama Hâkim'in kendisine bağlı olanlarla inananlar ki Ba-
tanıyun adını alırlar. Hâkimin gelişi gecikince izi ile gi-
dip elbisesi ile eşeğinden başka bir şey görmediklerin-
den göğe uçtuğuna inanmışlar Hâkim'in dâvasını ilk ön-
ce onaylayan Şeyh Mehmed Dürzi'dir. Hâkimin Allah
olduğunu yayma üzerine halk hücum edip öldürürler.
Hâkim ilk önce buna göz yumarsa da bir süre sonra ka-
atilleri öldürtmüştür. İşte Dürzî adı buradan gelmekte-
dir. Sonra Hamza bin Ali çıkarak insanları bile Mısır
da gizlice Mabedler açıp Hâkim biemreye ibadet etmeğe
başlamışlardır. Dürziler Hakim'i Allah yaptıkları gibi
işte bu Hamza bin Ali'ye de onun Peygamberi diye ina-
narak ona Hadi-yül müstecibin ve Hücce-tül Kaim diye
büyük hürmette bulunurlar. Ama Muhammed Dürzi'yi
sevmezdi birdenbire davete başlayıp da Hamza'nm önü-
ne geçince onun mansabmı ele geçirmek istemişdi diye
430
AHMED CEVDET PAŞA
arkasında söylerler. Nitekim Dürzîlerin Elgayete ven-
nasihate adlı risaleleri okunursa anlaşılır.
Yazıldığı Hamza'ya bağlı olanlar Hâkimin Allah ol-
duğuna inanıp ona ibadet ve tapmak üzere Mısır'da giz-
li Mabedler yapmışlardı. Ancak Ehl-i İslâm galip ve
muzaffer olarak onları Mısırdan kovup uzaklaşdırmaya
muvaffak olunca Şam bölgesine kaçtılar. Bir azı Haleb'-
de bulunan Cebel-i A'lâya bir azı Havrana varıp sonra
ayrılarak bir mikdari vad-i Tim'e ve bir mikdar Cebel-»
Şufa geldiler ve gittikçe çoğalıp öyle bir sayıya vardı-
lar ki Dürzî denilen parti işte bunların sayısından gel-
medir.
Bunlar görünüşde İslâm gibi davranırlar fakat Pey-
gamberleri tanımazlar, gerek ehl-i İslâm gerek Yahudi
ve Hristiyan kötü söyler ve davranırlar. Ve Hak dini
Hâkimin dininden ibarettir öteki dinler geçerli değildir
kaldırmışdır derler. Kendilerine göre oruç ve namaz
yerine sözünde durmak dost korumak farz olup ancak
gerek sözünde durmak gerek dostu korumak kendileri-
ne özel olup başkaları için bunları uygulamazlar. Gerçi
Kur'an-ı Kerim'i okurlarsa da aklın ve şer'in tersine yo-
rumlarla kendi batıl inanışlarına göre hatır ve hayale
gelmez mânâlar verirler. Çünkü bazı filozofiye bağlı dü-
şünüşlerle evrenin (eskiliğine inanarak takmış sözünü
diyerek ruhun insandan hayvana hayvandan da insana
geçtiğine inanıp filân zaman füân iken filân kalıba gir-
miş diye aralarında bir takım masallar söylerler. Ve
Allah görünüşü ile her zaman bir kalıba girerek çoğu
bu evrende ortaya çıkıp sonunda Hâkimde kendini gös-
terdi derler. Doğuşla nesiller bir olduğundan bir zaman
maaz, bir zaman aziz, ve bir zaman Hâkim onun vahda-
niyetine aykırı düşmez diye biemre'den önce babasında
ve ceddinde bile kendini göstermişdif, inancı ile (Küllü
TARİH-l CEVDET
431
yevm hüve fi şeenne) ayet-i kerimesine her zaman bir
görünüşde bulunur diye mânâ verirler.
Uydukları imam olan Hamza bile her zaman bir ka-
lıb da bulunup bir zaman Hakkın Mesihi bir zaman Sü-
leyman bin Davud ve bir zaman Şuayp ve fisagors ol-
muşdur. Ve Kerim Peygamberimiz bile odur ve Muham-
med zam.ininin Hamzası Selmân-ı Farisîdir. Kur'an as-
lında Selmanı Farisîye vahyolup onun Kelâmıdu- Mü~
hammed ondan almışdır diye inanırlar. (Ya beni ekam-
müs sâlavat ve emri bil-ma'ruf ve inne an-il münkir)
ayet-i kerimesi Lokman'ın kendi oğluna vasiyete dairken
Selman'in Muhammede söylediğidir. Ve oğul sözü eğit-
Selman'm Muhammede söylediğidir. Ve oğul sözü eğit-
nışları kendi aralarında sır gibi saklayıp gizliliğine pek
ziyade ıtma ederler bümeyene bunları söylemedikden
başka pekziyade emniyet ve itimadları olmadıkça ken-
di milletlerine büe açmazlar.
Bunun üzerine kendilerini iki parti sayıp bir parti-
sine akıllılar ve diğerine cahüîer diyerek kadınlarını bi-
le akiller ve cahiller diye ikiye ayırırlar. Akil olan kadı-
na Güveyde cahil olan kadına da Gayri güveyde der.
Akilli eakeklerde ikiye ayrılır biri hassa der ki hakkiyle
herkesçe bilinir emniyetli kişi olup dini tam olarak öğ-
renmiş olanlardır. Diğeri Amine der ki hakkında iyi dü-
şünülen az çok Dürzî dinini öğrenmiş kimsede mücte-
hid sayılır ama cahil olanların kendi dininden ve ayîn-
leriden asla haberleri olmayıp yalnız Dürzî ismi altın-
da bulunmaktan başka duyguları ve payları yoktur.
Akıllı olanları nerede bulunurlarsa orada İbadet yeri
olmak üzere Halvethaneler kullanıp şöyle ki Dare içinde
Daireler çizip cuma gecelerinde her tabakanın takımı
dış daire de toplanırlar bir miktar vaaz ve nasihatlar-
dan sonra kuru üzüm gibi bir parça tatlı yenip Amme
tabakası dışarı çıkıp gittikden sonra Hassa tabakası
432
AHMED CEVDET PAŞA
ileri gelenleri iç daireye girip kapıları kaparlar dini İs-
lama aykırı konularda konuşarak aynılarını açar ve ya-
parlar. Akıllıların bir de tabaka-i Etkiyası vardır ki mü-
tenezzihin derler. Bunlar pek sıkı ibadet ederler. Şöyle
ki bazıları ölünceye kadar evlenmez bazıları ömrü bo-
yunca et yemez. Bazıları her gün oruç tutar, aralarında
en maruf ve muteber şeyh Cebel-i Şuf da akıllılar Şeyhi
Şeyh Hüseyin idi asla yemiş yemezmiş. Fakat ne zaman
yemiş çıksa ilkin birer kez tadıp ertesi yıla kadar bir da-
ha ağzına koymazmış. Eshabmdan bazıları bu hususda
kendisine itiraz ettikleri zaman eğer hiç tatmazsam ba-
na kibir gelir diye cevap verdiği söylenir ve bütün akıl-
lılar cahil zamanlarında ne kadar içkiye alışık olsa düş-
kün de olsa akıllılar arasına girince içki içmezler ve kö-
tü şeyler konuşmazlar. Yiyecek ve içecekde israf eyle-
mezler. Zira onlara göre israf dine inananların birliğine
büyük noksanlık verir. Hâkimlerin ve emirlerin malını
haram sayıp hakimin ve ona hizmet edenlerin evlerinde
yemek yemezler. Hatta hâkim malı ile alınan bir hay-
vana yüklenip naklolunan şeyi bile yemezler ve mütenez-
zihin tabakasının ileri gelenleri daha çok ihtiyaçlı olup
akıllılardan başkasının evinde yiyip içmezler. Fakat
hepsi tüccar malını nereden gelirse gelsin helâl sayıp
böylece şüpheli akçayı aldıkları zaman tüccara varıp
değişdirirler.
Anlatıldığı gibi Dürzîlerih inanışları ile ayinleri
aralarında gizli tutulagelmiş olmasıyle dinlerinin ay-
rıntıları bilinmezken 1251 senesinde Mısır seraskeri bu-
lunan İbrahim Paşa Vadi-üttün de onları vurduğu vakit
Mısır askeri Durzâ mabedlerini yakıp yıkınca ve talan
edince o vakit beni Şahab'dan Hâkim-i Cebel bulunan
Emir Beşir'in Mısırlılar ile beraber bulunan askerleri
bir çok Dürzî kitaplarını ele geçirmiş olmalariyle bu ki-
taplar bütün çevreye yayılıp hepsi Arabca yazılmış ol-
TARİH-1 CEVDET
433
•duğu için bazıları Fransız ve İngiliz dillerine çevrilmiş ve
bunlardan alıp Dürzî dinlerine dair sonra Arabca ya-
zılmış bazı risaleler bile telif edilmişse de Dürzi'lerin sır-
larını gizlenmek hususunda olan dikkat ve itinalarına
dayanan meramlarını rumuz ve kinayetlerle yazdık-
larından ve esas dinleri açık şeriat ve batın düşünceleri
ortadan kaldırılmasıyle Batıl inanışları ilm-i kelâm
konuşmaları tasavvufda pek ileri varan coşkun takımı-
nın bazı mailelerine ve Rafıziler ve Had'm ve özellikle
Şi'îlerin taşkınlarından Ismailiye Partisinin uydurmala-
rına karşı gelirken hikâye eder gibi söylediklerinden
dinlerindekı açık durum pek de ayrıntıları ile meydana
iÇikarılamamışdır.
Adı geçen İsmailiye Partisinin reisleri Ali Kul-u
Abdullah bin Meymun-ül Kaddah ve Ali Kul-u Hamdan
Karmut olmakla karamuta ve Kur'an'm açıklığını tanı-
mayıp Batm'ma inanmalariyle Batmıyye adını almışlar-
dır. Ve yine seb'iyye de denilir. Zira, Şeriat için konu-
şanlar Peybamber'in tuttuğudur. Derler ki Adem, Nuh,
İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed aleyhisselâm. ile İmam
Muhammed doğru yoldadır. Bunların her ikisi arasında
şeriat tamamlandığını 7 imam sağlarlar. Düşüncelerine
göre her zamanda 7 doğru yola girme Hidayet'e ermek,
birini örnek tutup ona uyma mevcud olup önceki dini
yolda ileriyi düşünen zamanın imamıdır. İkincisi İma-
mın ilmini içinde toplayan delildir. Üçüncüsü delillerden
ilim öğrenen kimselerdir ki Zumassa derler. Dördün-
cüsü çağıranların en büyüğüdür ki Mü'min dedikleri bu
bu işe gönlü ile bağlı olanların derecelerini tertip eder.
Beşincisi de isteklilerden söz alıp da onları İmamın ce-
maatine katmaya yetkili olandır. Altıncısı Meklebdir ki
ımezheblerinde derecesi yüksek ise de mezhebe davete
F. 28
434
AHMED CEVDET PAŞA
yetkili değildir. Fakat avcuların köpekleri gibi davete"
yetkili olana istekli için yol gösterir. Yedincisi davet-
çiye uyan, günahlarını bırakıp hakkı dönen ve imamın:
cemaatine katılandır. İşte Ismailiye'nin esas inançları
bu denli yalancı dinlerden kalma sarf edilen garip hikâ-
yeler olup bunun üzerine bir çok uydurmalarla batü'ı
kurarlar. Meselâ abdest imama sevgiden ibarettir. Te-
yemmüm İmam yokken davete yetkili olandan günah
işlemekden tövbe ile Hakka dönüşdür. Dürziler de bu
denli düşünceleri konuşma konusu yapıp gerek Hak ge-
rek batıl hepsini çürütüp hiç bir mezhebe benzemiyen
tutumu ile Cenab-ı Hakka ortak kabul etme ve doğru, yol-
dan sapmak gibi düşüncelerinden batıl inanışlarına bü-
tünü ile girmek ve araşdırmak bu gibi yanlış yolda olan-ı
ların karışık kuşkularını bilmekle olur. İlm-i kelâm'da
çalışmalarım, bilgim ve ilişkin olduğu için Dürzi'lerin
de kendi kitaplarından bazıları ve gerek onlara değinen
yazılı risaleleri okudum anlayabildiğim kadarı ile inanç-
larım az çok açıklamak uygun görülmüşdür.
Dürzi'ler kendi Batıl inançlarını yılızları hesaplaya-
rak, harflerin şekilleri gibi bir takım kuşku ve saçma
hikâyeler üzerine kurmuşlardır. Meselâ Hamza'nın es-
habı kendisine yardım eden Dervişleri, peşinden gelen-
lerle Dürzîliğin yayılması için yadımcı olanlar (164)
olup Saddak kelimesi bile yıldız hesabı ile 164'e uygun
düşündüğündein saddak maddesini Sad ile değilde Sin
ile yazıp Sadık ve Erdak derler. Bir de Muhammedin «sal-
lallahü aleyhi ve sellem» ailesiyle bütün eşlerini ve çocuk-
larını Dâl-i mühim ile Huruf-u gedep derler ki yıldız he-
sabiyle (26) olup ona Hülefa-yı Raşidin'in sayısı eklene-
rek ortaya çıkan (30) sayısı Sad'ın yıldız hesabiyle uygun
düşdüğü (90) sayısından düşünce geri kalan (60) olur ki
Sin harfine uygun geür. Düşüncelerine göre bu hesab da
TARİH-İ CEVDET 435
Saddak'm Saddak yazılmasını gerektirir.
Yine anlatıldığı gibi tenasüh'e inanıp kendilerinin
evliya saydıkları ileri gelen ikalden biri ölse ruhu Çin'e
gidip orada bir kalıba girermiş bu nedenle Çin dağların-
da kendilerinin güya çok velileri varmış diye düşünür-
ler. Ve bugünkü insanlık dünyasmdan önce Çin'ler dün-
yası ve yeraltı dünyası gibi bir dünyaların olduğunu
söylerler. Hâkim biemre'den önce yetmiş geçmiş olay za-
manı Devir sayıp her devri dört milyon dokuz yüzbin
sene olmakla uzayda dünyanın gelişme günlerinden Ha-
kim zamanına kadar üç yüz kırk milyon sene geçmişdir.
Hakim'in devri kıyamet zamanıdır diye Çin içinden Ye'-
cüc Me'cücün gelmesini beklerler. Ve Yecüc Mecüc'e say-
gı gösterip derlerki bu saygı diğer kavim iki buçuk mil-
yon askerle Mekkeye gelirler. Ertesi günü sabah Hâ-
kim bi emre onlara Beyt-i Şerifin erkanından çıkar ve
elindeki altın işlemeli ile insanları korkutup sonra kı-
lıcı Hamza'nın eline verir, o da köpek üe domuzu öldü-
rüp sonra Kabe'yi yıkarak bütün dünyânın hakimiyeti-
ni Dürzîlere verir geri kalan insanlar reaya gibi kulla-
nılırlar. Şöyle insanlar o zaman halk dört parti olup ilki
kâl-i düruz olup onlar Sultanlar, Vezirler ve Hakan
olurlar. İkincisi Ehl-i Zahirdir ki Ehl-i İslâm ile Yahu-
di'lerdir. Üçüncü Ehli Batın der ki Nisarî ile Siy'a'dır,
dördüncüsü Müttedlerdir ki Durzîlerin cahilleridir. Ve
Hamza birliği kuran Dürzi akıllılarından başkasının alın-
larına damga vurup cizye koşar daha bunun gibi haka-
retler eder. Ama Durzîlerin akıllıları açıklandığı gibi ser-
vet ve saltanat sahipleri ve cahilleri diğer partilerden
ziyade azap ve sıkıntılara katlanırlar. Zira onlar ehl-i
îmân iken vahdet yoluna girmemişlerdir, derler. Köpek
ile domuzdan sözleri şunu anlatır : Bunlar iki görünüş-*
den ibaret ve düşüncelerince şeytan iblisden başka ola-
436
AHMED CEVDET PAŞA
rak söylenen îblis'in ve esas şeytanın halidir derler ve
Natık ilk önce Adem'de çıkıp sonra Nuh'a, sonra İbra-
üime, sonra Musa'ya, sonra İsa'ya, sonra Muhammed'a
ve sonra Said bin Ahmed-ül Mehdiye geçti deyip işte bu
Mehdî'yi bile ulu ve aziz peygamberlerimiz arasında sa-
yarlar ve yedisine de Natık adı verilip bunların her bi-
rinin zamanında birer esas kuruluş olması ile böylece
İlk önce, Şit bin Adem de, çıktı ki Ademin esasıdır ve
Şam'a, sonra İsmail'e, sonra Harun'a, sonra Şem'un'a,
sonra Ali bin Eba Talibe ve Said zamanında Kaddah'a
geçdi derler.
Düşüncelerine göre Natık şeriat adamına zahire ve
esas şeriat adamının Batına demek olup Hâkim biemre-
nin huzurunda iki şeriati bile ayırmakla yerine kendisi-
nin tevhid'i ve İbadeti geldi diye inandıkları için kul-
landıkları sözlükleri gereğince Ehl-i zahir olan Sünnîle-
re münkir, kâfir ve ehl-i batın olan Şi'îlere müşrik der-
ler. Böylece Zahirî ve batını mükellefiyetler bir kenara
atılıp mselâ Rafızî ve Elhad'in batıl inançlarınca Salât
yani namaz Hazret-i Ali ile ona dost ve bağlı olanlar
arasında birsıla ve bağlılık kurmak için bir and olup bu-
na erişenler Şeyhinin sevgisinden uzak olmaları lâzım
gelir ve (İnnes - salâte tenha an-il fahşa'i vel münkir)
ayet-i kerimesinde fahşa ile münkir'den Ebubekir ile
Ömer anlaşılmalıdır derler. Ve keza zekat alıp vermek-
den ibaret olup tecelli Hazreti Aliye ve evlâdına muhab-
bet ve teberra, Ebubekir, Ömer ve Osman'a ve onlarla
bağlantısı olan diğer Eshab'a «rıdvanullahi teâlâ aleyhim
ecmaîn» düşmanlık ve kindir derler. İşte uydurucularm
esas inanışları bu kötü düşüncedir.
Ama Dürziler Salat ve Zekât-ı şer'iyye'yi İn-
kâr ettikleri gibi Raflzâlerin bu denli geçersiz inançları
bile inkâr ederek Hâkim biemre Şeriat-ı Zahire ve Ba-
TARİH-İ CEVDET 437
tına'yı ortadan kaldırıp tanımamakla hakikaten namaz
kılanlar kendisinin Allah olduğunu onaylayıp ona iba-
det ve tazimden ibarettir. Zekat bile iki manâda yani
Zahir ve batından kalbi temizlemek kısaca büsbütün
geçmişdeki inançlardan geçmekdir diye düşünürler. Yo-
rumlarlar, yine Kur'anla kesinleşmiş olan bütün dinî mec^
buriyetleri inkâr ettikleri gibi Rafızî velhad'm kâfir
oluşunu, dinden sapmasını, vesair dinleri inkâr ederler.
Her birinin dışında ve hepsinden ahlâk ve insanlık dışı
tutumu ile sapık bir toplum velhad'a giderler. Bu da
nakz-ı hafi adlı risalelerini okuyunca belli olur. ve Haz-
reti Adem'in Kerim Peygamber olduğuna inanırlar. An-
cak insanın şekil değiştirdiğini de düşünebildikleri için
topraktan halk olduğunu inkâr ederek adem üçdür üçü-
nün de diğer insanlar gibi anası ve babası vardır. İlki
Adem-i Safâ'dır ki Kerim Peygamber olan Adem budur.
İkincisi Adem-i Ari ve üçüncüsü Ademi Nas olup bun-
lar da Ademi Safâ'nın sonra gelenleridir ve bunlardan
başka Ashabı, ileri gelen Kabile reisi veya vekili, davet-
çileri olup işte Melâike-i kiram bunlardan ibarettir ve
Adem'e zıd olan İblis olup şeytan bile İblis'in eshabın-.
dandır diye Hazret-i Adem hakkında olan Kur'an ayet-
lerinin hepsine kendi batıl inanışları üzerine haya-
le gelmedik anlamlar verir ve derler ki Adem-i Safa bun-
dan önceki devirlerde Allanın birliğine davet hizmetini
etmişdi ki o vakit daha henüz Adem diye adlandırılma-
mışdı. Ve ortaya çıkışı cin dünyası devrinde idi ki onlar
Adem'e ibadet ederlerdi. Ve o vakit Hâkim bi ebre'nin
insan olması nedeniyle yani insan kalıbında bulunması
ile adı Yaradan idi. İşte ehl-i Fers'in Bari hüda (Yara-
dan Allah) sözü bundan çıkmadır. Ve bu adamın asıl
doğduğu yer Hindistan'da Ademiniyye denilen şehir
olup adı Şatnil ve babasının adı Daniel id» ve görünüş
Dostları ilə paylaş: |