gün mehil almışdı. Bu 40 gün içinde Beyrut'u terkedip,
Şam'a gideceğine dair aralarında mukavele yapılmış,
Emir Yusuf da Cebel'e geri dönmüşdü. Cezar da Bey-
rut'a gelip geceyi gündüze katarak 40 gün içinde kale-
nin bütün levazım ve mühimmatını tamamladıkdan son-
ra mukavele gereğince Şama çekilsin diye Emir Yusuf
tarafından gelen habere karşı koydukdan başka kale-
deki Mağribi'leri de zaman zaman kaleden çıkarıp, böl-
geyi ve köyleri yağma etmeye başladı. Bunun üzerine
Emir Yusuf büyük sayıda askerle gelip Beyrut'u kara-
dan sardıkdan başka Tahir Ömer'e müracaat edip, onun
aracılığı ile o vakit Kıbrıs dolaylarında bulunan Rus
donanmasını getirtmek istemiş ve bunun için donanma
kumandanına altıyüz kese akça vadetmişdi. Rus donan-
ması da denizden Beyrut'u döğmeğe başlamıştı.
Dört ay kadar karadan ve denizden Beyrut kuşa-
tıldı. Nihayet yiyecekden eser kalmayınca Cezar vire ile
kaleyi teslim etmeğe mecbur oldu. Bu yolda Tabir Ömer'i
aracı yaparak kendine ve adamlarına bir zarar erişdi-
rilmemek şartiyle kaleyi Tahir Ömer tarafından gelen
adama ve o da Emir Yusuf'a teslim etti, sonra Cezar
adamlariyle Akka'ya gelince Tahir Ömer kendisini hoş
tutup, saygı gösterdi. Hayvanat ve yük hayvanı, süt ve
et hayvanı verip uğurlayarak Şam'a gönderdi. Fakat
Cezar Şam'a gelince Tahir Ömer'in hayvanlarını ele ge-
çirmiş, geri vermekden vaz geçmişdir. Ve Emir Yusuf
Beyrut'a girince halka altı yüz kese ceza yüklemiş, yap-
tığı anlaşmaya göre donanma kumandanına teslim et-
mişdir.
Tahir Ömer'le Emir Yusuf'un arasında bir zaman-
TARİH-I CEVDET
451
danberi açıkça görülen düşmanlık böylece konuşup, an-
laşmaya dönüşmüş ve bu ortamda Tahir Ömer yaptıkla-
rım affetdirmek kaygısına düşmüşdü. Şam valisi Osman
Paşa da Sayda eyaletinin bin akça geri kalanını verdik-
den sonra her sene dörder yüz ellişer kese mukataa ma-
lını vermek şartiyle suçunu Osmanlı devletine affetdi-
receğine söz vermiş ve hatta bu sırada Sultan Mustafa
Hazretlerinin ölümünden dolayı sağa sola yapılan yayın
sırasında Şam valisi tarafından Emir Yusuf'a gönderi-
len yazıda Ömer'in Osmanlı devletine baş eğdiğini, ken-
disi de keyfiyeti Osmanlı devletine bildirip affettirmeği
sağlayacağını yazmışdır. Tahir Ömer de İstanbul'a gön-
derdiği mektubunda vekil Osman Paşa'nm o bölgeye
serasker nasboluncaya kadar arada soğukluk devam
etmiş ise de bugün böyle bir şey kalmadığını anlatarak,
kusurlarını gidermeğe başlamış, bu da yazıldığı gibi Os-
man Paşa tarafından İstanbul'a bildirilince Osmanlı
Devleti tarafından da imhası kabul olununca her taraf
birleşerek Şam dolaylarında dostluk ve anlaşma geli-
şerek gaile bertaraf olmuşdu.
Lâkin bu karşılıklı muhabbet ve birlik çok sürme-
di. Osman Paşa ile Emir Yusuf arasında düşmanlık çı-
kınca Osman Paşa 15 000'den fazla askerle çıkıp Buka'
toprağında çadır kurunca iki taraf savaşa başladı. Emir
Yusuf Beni Muteval'in en büyük şeyhi Şeyh Nasıf Ni-
sar'dan yardım isteyince Şeyh Nasif da askeri ile der-
hal Buka' bölgesine gelmişdi. Bu haberler Osman Paşa'-
ya gelince gece Şam'a kaçtı. Dürziler de geüp çadırları
ve topları ele geçirip talan ettiler. İşte bundan dolayı
Osman Paşa'nın vezareti kaldırılıp Şam işlerinin yöne-
timi Azimzade Mehmet Paşa'ya verildi.
IRAK'DA OLUP BİTENLER
Bağdat şehri Abbasi Halifelerinin kurduğu bir şe-
452
AHMED CEVDET PAŞA
hirdiı, ötedenberi kargaşalık ve bölünmelerin kaynağı
oldu ve eskiden beri idare merkezi olarak kullanıldı. Bu
durumu ile Osmanlı devletine girince Kürdistan tarafı
Bağdat valiliği nezaretinde bulundu. Ümerasına işden
elçekdirmek ve nasb işleri gerçekde Bağdat valilerinin
buyruldusu ile olur ise de ocaklık olarak sayılı hanedan-
lara ayrıcalık ve özellik tanımışdı. Bunlardan Baban ha-
nedanı çok zorlu ve kuvvetli olduklarından Baban san-
cağına el koyduklarından başka çoğu Kürdistanm başka
yerlerinde de nüfuz ve hükmleri geçerli idi. Zaman za-
man birbirlerine dişlerini gıcırdatıp kılıçlarını çekerler;
bazen de Bağdat valilerine karşı isyan ederler pek de
başları sıkıya gelirse îran tarafına geçiverirlerdi. Böy-
lece bu bölge karışıklık ve ihtilâlden geri kalmadı. Bir
tarafdan da Arablar tek durmayıp arada bir isyan et-
tiklerinden Basra Valisi bile karışıklık ve gaileden kur-
tulamazdı. Osmanlı Devlet merkezinden uzak bulunma-
siyle Bağdat eyaletinin idaresinde ötedenberi güçlük gö-
rülürdü.
Hemedan fatihi diye ün salan Hasan Paşa'nin oğlu
Ahmed Paşa uzun süre buranın yönetiminde başarılı ol-
muşdu. 1160 tarihinde ölünce kendinden sonra gelen va-
liler vezirlerin seçkinlerinden iken birisi idarede başarılı
olamamışdı. Oralarda yetişip, ilerlemiş, Bağdad'ın iç ve
dış işlerinde bilgili olan birine verilmesi lâzım geliyordu.
Aslında Ahmed Paşa'nin kölelerinden olup uzun süre
kethüdalık hizmetinde bulunmuş ve sonra damadı olmuş
bulunan Mirmiran'dan Süleyman Paşa'ya 1163 yılında
vezirlik rütbesiyle Bağdat eyaleti tevcih edildi.
Bir çok köleler satın almış onlara binicilik ve silâh
kullanmayı öğretmişdi. Dairesi gediklerinde yetişdirdi-
ği bu adamları kullanırdı. Gerekli devletin önemli işle-
rinde de onları kullanarak o dolaylarda bulunan hane-
TARİH-Î CEVDET
453
danların kapıların kapatıp baş kaldıranların üzerine
yürürdü. Gerek Arablara, gerek Kürd ümerasına göz aç-
dırmaz, gece yarılarında ilgar edip gece baskınları alış-'
kanlığı olduğundan Arablar arasında Ebu Leyle diye ün.
salmışdı. 12 yıl Bağdad'da düzen kurmağa başarmışsa
da toprağa ve yer edinmeğe fazla düşkünlüğü Bağdat'-
da kölemen ocağının ortaya çıkmasına bir kapı açmış
oldu. Şöyle ki 1175 yılında ölümü haberi İstanbula ula»
şmca Bağdat eyaleti derhal Rakka valisi bulunan Sadet-
tin Paşa'ya tevcih olunmuşdu. Bunun ardından Bağ-
dat'dan arz ve mahzar gelip Süleyman Paşa'nin Bağ-
datda belli şahıslarından 7 kethüdan birinin Bağdat va-
liliğine tayini istida ile bildirilince içlerinden Ali Kethü-
da seçüerek vezirlik rütbesiyle Bağdat eyaleti buna tev-
cih kılınmışdı. O da değerli, her türlü övülmeğe değer
durumu ile bir süre güzel idareyi başarmışsa da kıs-
kançlık ve rekabet davranışları ile diğer kethüdalar
Bağdat yamaklarını ve bazı beyinsiz boş kafalıları Ali
Paşa aleyhine kışkırtmaya başladılar. O da bunu hisse-
dince eşkiyanın basdırılmasmda çabukluk gösterince
kethüdalar kargaşalık ateşini tutuşdurdular. İçlerinden
kethüda Ömer'i baş yapıp etrafında toplandılar. 1177
yılında güya Ali Paşa aslında kızılbaşdı. Bağdadi Ace-
me verecekdi diye tutup asdılar. İstanbul'a da böylece
yazacaklardı, fakat iş uzar diye hemen öldürülüp gailesi
kalkdı.
Kethüda Ömer'de âkil, reşîd ve memleketi idareye
güçlüdür diye Osmanlı Devletine bildirince o zamanın
davranışı gereği istidalarına uygun cevap verilerek Ket-
hüda Ömer'e vezirlik rütbesiyle Bağdat eyaleti tevcih
olundu. İşte böyle kethüdaların istediklerini yaptırtma-
ları onları bir kölemen ocağı şekline koydu. Onlar da Mı-
sır ümerasına özenerek aynı şekilde istediklerini yapma-
454
AHMED CEVDET PAŞA
ya kalkıştıklarından bundan sonra Bağdat'da memleket
gaileleri çıkmaya başlamışdır. Valiler de onların ileri
gelenlerini kendilerine damad ve kethüda ederek mem-
leketin idaresini onlara verip günden güne Bağdat'la il-
güi işlerin hepsi onların eline geçmişdir. îşte Ömer Pa-
şa böylece Bağdat valiliğine erişip ancak özünde baha-
dır ve düzen kurmada güçlü kişi olduğundan başlangıç-
da isyan yolunu tutan bazı aşiretleri bastırıp, korkudan
sindirmişdi. Her kes şiddet ve saldırısından titreyip dö-
külürlerdi. Böylece çoğu günleri asayiş içinde geçmiş
oldu. Hatta 1182 yılında yapılan seferde her yerde ka-
rışıklık varken Bağdat'da hiç bir gön rahatsızlık du-
yulmazdı. Hakikat selâmet yei denilmeğe değerdi.
Fakat 1186 yılında çıkan kolera üe işler düzenden
çıkmışdı. Şöyle ki kısa süre içinde büyük insan çoğunlu-
ğu başka diyarlara gitmiş ve pek çok kimseler bunun
dehşetinden başka yerlere kaçıp göçünce nice evler ka-
panıp, nice hancıvanlar sönmüş, şirin şehir Bağdat ha-
rabezar'a dönmüşdü.
Altı ay sonra bu belâ ateşi kalkmış, kesilmiş, hal-
kın korku ve kuşkusu da azalmağa başlamışdı. Bu su-
retle herkes yerli yerine dönmüşdü. Bağdat yeniden ya-
pılmağa ve eski haline koymağa çalışüdı ise de zaman
gerekiyordu.
Ayrıca iş başında bulunanlar yarar, işleri kovala-
yan, iç ve dış meselelerini bilen tecrübeli değillerdi. Ömer
Paşa, Arab ve Kürtlerden bir takım nobran cahilleri
kullanmağa mecbur kalınca iş bilmeyenlerin elinde mem-
leket hiç bir suretle zenginleşip düzene giremedi. Mühim
devlet işleri de yüzüstü bırakılınca fırsat kollayan Arab-
lar ve aşiretler, yer yer başkaldırmağa başlamışlardı. Bu
ortam da Baban ümerası arasında görülen kavgalardan
dolayı Kürdistan büe karışıklık ve ihtilâl içinde idi.
TARİH-İ CEVDET
455
İEAN TOPRAKLARINDA OLUP BİTENLER
Yukarıda anlatıldığı gibi Nadir Şah bir süre cihan-ı
girlikle atıp tuttukdan sonra öldürülünce hanlardan ba-
zıları yerine şah oldular ise de birisi baş edemeyip her
biri bağımsızlık hevesine kapılmışdı. Çünkü Nadir Şah
asker olduğu halde cihangirliğe kalkışıp, İran Şahı ol-
ması bütün Acem hanlarını bu olmayacak yola düşür-
müşdü. Her biri bağımsızlık istiyor, kimisi de şahlık he-
vesiyle, kimisi Safevî'lerden yahut Nadirî'lerden bir şeh-
zadeyi İran tahtına geçirmek iddiasiyle İran toprakla-
rında yer yer karışıklık ve ihtilâller çıkardılar.
Fakat içlerinde Zend Kerim Han adalet ve cömerd-
lik yolunu tutup İran halkını kendine çekerek adamla-
rını çoğaltmış ve başkalarına galip gelerek, İran toprak-
larında faris, ve Acem Irak'ı bölgelerini ve Horasan di-
yarının bir çok yerlerini ele geçirmişdi.
Gerçekde Azerbaycan bölgesi bağımsız hanlar elin-
de ise de onlar Kerim Han'a baş eğmişler, hediyeler gön-
derip hizmet ederlerdi.
Bu suretle Kerim Han İran topraklarında bağımsız
hüküm sürer oldu. Ancak şahlık iddiası etmeyip İmamiye
mezhebi yolunda merasime uyarak kendine şah vekili adı-
nı verdi.
Çünkü rivayet olunduğuna göre, Şiraz bölgesinde
yerleşmiş konar göçer kürdlerden olup Şi'îlerin gara-
"biye mezhebine bağlı Zendiye aşiretinden kırk tarihle-
rinde Nadir Şah'ın istemiyerek aldığı neferlerden biri
de işte bu Kerim Han'dı. Bir süre Nadir Şah'a, sonra Na-
dir Şahın kardeşinin oğlu olan Âdil Şah'a ve başkaları-
na askerlik ederek, onbaşılık, sonra binbaşılık rütbesini
kazandıkdan sonra altmış beş tarihlerinde acemin karı-
şıklıklarını fırsat bilip kendi kendine hanlık payesi ve-
rerek ve başkalarına galebe etti. Aşağı yukarı 1173 se-
456
AHMED CEVDET PAŞA
nesi ortasında oralarda herkesin tanıdığı ve başvurdu-
ğu bağımsız olarak İran'da hüküm sürer olmuşdu. Lâ-
kin kendisinin soydan asıl olmayışı, İranlıların da soy-
suz olan şahlığını hoş karşılamayacakları için, şahlık
iddia etse, sonunda başkalarının şahlık iddia edip de ba->
şa çıkamayanları gibi fena olacağını görüp, düşündü-
ğünden, Nadir Şah bile o kadar kuvvet toplamışken aki-
betinin fena olması kendine büyük bir ders alınacak ör-
nek olduğundan Şahlık unvanından vazgeçip Iran vekili
adiyle bağımsız Şiraz'ı hükümet merkezi yapıp İran'da
bilinen hanların evlâd ve yakınlarından değerli ve sayı-
lır kefiller olarak kendilerine mansab ve eyalet tevcih
edince hükümetini kuvvetlendirmiş ve bu suretle gerek
kendisi ve gerek gendinden sonra gelenleri kırk seneden
fazla İran'da hüküm sürmüşlerdi ki bunlara Zendiye de-
nüir.
Lor, Bahtiyari, Güran, Lek ve Kürtlerin hepsi bir
asıldan kol saldıkları halde her biri bir çok aşiretlere
ayrılmışdır. Bunlar İran ve eski yerlileri oldukları hal-
de büyük geçmiş olaylar gereği ve etkisi ile dağlara çe-
kilerek Şiraz topraklarında bulunan Hürmüz Diyarın-
dan ta Malatya ve Maraş bölgesine kadar yayılmışlar-
dı. Kendilerinin cahil ve bedevi oluşları ile aslını ve soy-
larını unutmamışlar bazı eski usul ve geleneklerinde bir-
leşip anlaşarak kendüerinin bir kavim olduğuna inanıp
birbirlerinin gayretini güderler. İşte Kerim Han'ın ka-
bilesi Zend aşireti de bu Kürd kabilelerinden bir kol ola-
rak Kerim Han kabaca bir Kürd kocası olduğu halde Na-
dir Şah'm devleti yıkılınca İran devletinin bu kargaşalı-
ğı sırasında Iran tahtına geçmesine kendisi de şaşmış
ı iken iş büir bir kimse olduğundan İran topraklarında
bağımsızlık kazanmışdı. Yukarıda yazılı aşiretler bir ka-
vim olarak birleşip içlerinden böyle bir hükümdar çıkm-
TARİH-İ CEVDET
457
ca onunla öğünerek hepsi Kerim Han'a yanaşıp bağlan-
mışlardı. Osmanlı devleti topraklarından olan Kürdista-
nm korunması büyük kuvvetlere bağlı olup buna baka-
cak Bağdat idaresi de sarsılmış ve karışık olduğundan
o bölge karışık haliyle korkuya düşmüşdü.
Kerim Han'ın hükümdarlığı Osmanlı Devleti tara-
fından da onaylanmışdı. Hatta o zamanın padişahı Ab-
dülhamid Han hazretlerinin ilk tahta geçişinde Name
Res gönderip tahta geçişin sevinci mektubunu Padişah
yollamışdı.
Acemin karışıklığı içinde İran Hanları birbirleriyle
uğraşdıkları sırada İran halkı da bezmişdi. Azerbaycan
halkı Osmanlı devletinden himayesini isteyip, bazı yer-
lerin ele geçirilmesine birkaç defa uyarıp kışkırtmışdı.
O zaman küçük bir davranışla İran'ın pek çok yerleri
Osmanlı mülküne katılabilirdi, fakat Nadir Şah zama-
nında İranlılarla yapılan andlaşmaya uyularak aykırı
davranışdan çekinerek Osmanlı Devleti topraklarının
genişliği yeter göründüğünden İran'a taarruz olunma-
mışdı. Sınırda oturan vali ve kumandanlara da andlaş-
ma ve bölge civarının haklarına tecavüzden kaçınmala-
rı için tenbihlerde bulunulmuşdu. Böylece Kerim Han da
Osmanlı Devleti tarafından emindi. Fakat sonraları Kur-
distan işlerinden dolayı Osmanlı Devleti ile İran arasına
soğukluk girmişdir.
BABAN OCAKLIĞI
Ponder kazasında Fakih Ahmed adında birisi kök
salıp Baban ocaklığını meydana çıkarcmşdır. Oğlu Mav-
du Şehir Pazar ve daha başka o yerlerdeki kazaları ele
geçirmişdi. Onun oğlu Süleyman beye 1080 yılında Ka-
ra Çulan sancağı adiyle o yerlerin hükümeti verilmişdi.
işte bu Süleyman Bey Osmanlı ordusu ile beraber dö-
458 AHMED CEVDET PAŞA
..ti
nüşde bu tarafa gelip Edirnede Ölünce tasarrufunda olan
yerlerin birazı oğlu Bekir Bey'de, geri kalanı eskiden
sahipleri olan Zengene aşiretinde kalıp bir süre sonra
yapılan İran seferinde Erdelan yani Simne ve Soğuk
Bulak toprakları da katılarak Kara Çulan sancağı Sü-
leyman Beyin diğer oğlu Hanek Paşa'ya verilmişdi. On-
dan sonra kardeşi Halid Paşa ve onun oğlu Süleyman
Paşa hükümete geçip bunun zamanında Guy ve Harir
sancağı da Kara Çulan'a katılmışdı. Ve bu ikisinin za-
manlarında Nadir gah o tarafda büyüyüp genişleyemez,
Halid Paşa'nm kardeş çocuğu Seüm Bey adında biri
İranlılar tarafından o bölgeye saldırılmışsa da sancağın
ele geçirenleri arasında sayılmaz. İran zoru ile bir kaç
kişi idarenin dizginlerine el uzatmak istemişse de onla-
rın hükümetleri tarihçe hiç bir zaman onaylanmaz.
Süleyman Paşa'dan sonra mutasarrıflık kardeşleri
olan Mehmed, Ahmed ve Mahmud Paşalar arasında yü-
rütülmüş, her biri sıra ile sancağa mutasarrıf olmuşlar-
dır. İşte bu Baban hanedanından mutasarrıflığa aday
bulunanlar çoğunlukla kendilerine tarafdar peyda etmek
için Bağdat'da otururlardı. Bazen de içlerinden birisi iş
icabı çağırılıp gelince birleşmek için Bağdat'da bu ha-
nedana özel daima bir konak bulunurdu. Bu hanedan
hangisi mutasarrıf olursa yerine aday olan her ne olur-
sa olsun ona rakip olarak Osmanlı Devletine sığınıp ge-
çinirse öbür taraf İranlılara yanaşmışdır. Bu suretle Ah-
med ve Mahmud Paşalar birleşip Bağdat valisine itaat-
le bağlanıp büyük kardeşleri olan Mehmed Paşa da
İran'a sırtını dayamışdı. Aralarında ortaya çıkan savaş
ve kavgalar bir çok gailelere yol açmış sonunda ilerde-
ki cildlerde anlatılacağı gibi İran Seferi açılmasıyla so-
nuç vermişdir.
Sonra Mehmed Paşa Bağdad'a, Ahmed Paşa da ter-
TARİH-İ CEVDET
459
sine İran'ı tutmuşlar, yanaşmışlar bundan da bir çok
gaileler ortaya çıkarak nihayet Baban mutasarrıflığı
Mahmud Paşa'da karar kılmış ve 1197 yılma kadar Mah-
mud Paşa mutasarrıflıkda kalmışdır. Ondan sonra Ah-
med Paşa'nm oğulları Osman Paşa ve Apturrahman
Paşa ve onlardan sonra İbrahim Paşanın oğlu Süleyman
Paşa ve Halid Paşa'nm oğlu Mehmed Paşa sırasiyle san-
cağa mutasarrıf olmuşlardır.
Baban ümerasının aralarında rekabet ve kargaşa-
lıkdan daima İranlılar istifade etmiş ve Bağdat vilâyeti
gaileden uzak kalmamış nihayet bu ocak kaldırılıp Ba-
ban ümerası dağılmışlardır. Zamanımızda isimleri duyu-
lan ve bilinen Süleyman Paşa, Mahmud Paşa ve Aziz
Bey Apturrahman Paşanın oğullarıdır ve Süleyman Pa-
şa'nm oğulları olan Ahmed Paşa, Aptullah Paşa ve Ka-
dir Bey ve Mehmed Bey bugün hayattadırlar. Bu sanca-
ğın merkezi Kara Çulan iken sonra İbrahim Paşanın ye-
niden kurduğu Süleymaniye kasabası liva merkezi ol-
muşdur. Ayrıntıları üçüncü cildde gelecektir.
SON
(1188) Yılında Osmanlı Devletinin olaylar bölüm-
leri ve başka devletlerle olan ilişkileri geçen fasıllarda
anlatıldığı gibi olup ondan sonra ortaya çıkan Osmanlı
devleti olayları bimenuehü teâlâ bundan sonraki cildler-
de anlatılacakdır.
Kitap içinde adı geçen ve okunulunması istenilen
belge benzerleri
VASIF EFENDİ TARAFINDAN TOPLADIĞI
OLAY CERİDELERİNİN SUNULMASINA
DEĞİNEN YAZILAR... VE SUNULAN
TAKRİRLERİN BENZERLERİ
Ma'rûz-u kullarıdır ki.
İkiyüz sekiz senesi evahirinden on üç senesi rama-
460 AHMED CEVDET PAŞA
zanma gelince mukaddema Nuri Beyin altı cildde yaz-
dığı vekayi mevzu-u fen-ni tarih üzere müceddeten kale-
me alınıp münasebet geldikçe fevaid-i mülkiye dere ve
hikmeti ameliye kesesinden nakd-i Bizae hare olunup
memuriyet-i çakeranemden bugüne gelince mir'at-i kâ-
inatta Tenuma-yı hudüs olan vekayi-i divaniye ve ha-
vadis-i yevmiye zam ve ilhak olunup cülus-u hümâyûn
meyamin makrun-u hümayûnden ilâ yövmena haza
Şiraze bendi zuhur olan vekayiin cümlesi kalem-i aciza-
nemle arayiş-i levha-i sutur ve bu abd-i kemtere bais-î
fahr-i na mahsur olup zikrolunan ceza-yı cedide mukad-
dema nakş-i harir-i tahrir eylediğim cild-i evvele sânî
olmak üzere tezhip ve teclid ve atik vekayiin iki cildi
mukaddema arzolunmuş olmakla baki dört cild ile hu-
zur-u mekârim mahsur-u hazret-i Şehnişahiye ref olun-
mak için takdim-i pişgâh-ı asıfaneleri kılındı. Çakır-ı
kadimleri fen-ni inşa ve te'lif-i lâfz ve manâda racil ve
belki cay-yı min bi ekal olup sebk-ı kelâm ve ifade-i me-
ramda min gayri ihtiyar vaki olan kusurum damen-i afv
ile mestur ve asar-ı acizanem ayn-ı rıza ile manzur buy-
rulmak babında emr-i ferman men lehül - lütuf vel - ih-
san hazretlerinindir.
Takrir'in bugünkü dile çevirisi:
iki yüz senesi sonundan on üç senesi ramazanına
kadar önceleri Nuri beyin altı cildde yazdığı olaylar ta-
rihçi gözü ile yeniden kaleme alınıp ilişki görüldükçe
memleket menfaatleri yazılmışdır. Gerçeklerden serma-
ye yapıp kulluk görevinde bugüne gelinceye kadar dün-
yanın aynasında görülenleri Divan olaylarını ve günlük
eylemleri ekleyerek cülûs-u hümayûnden bugüne kadar
derlenip meydana konan olayların hepsi yetersiz kale-
mimle süslenmiş satırlar halinde bana yorumlanacak if-
tihar vesilesi olup adı geçen yeni bölümleri önce özene-
TARİH-İ CEVDET
461
rek yazdığım birinci cilde ikincisini de tezhibli cildleyip
böylece eski olayların iki cildi arz olunduğundan geri
kalan dört cildi padişahın huzuruna çıkarılmak üzere
asafî kalemine verildi. Kulumuz yazarlık san'atmda, söz-
leri derlemede ve manâda yetişkin doğüim belki en azın-
dan sözü bağlamada ve anlatmada elimde olmadan işle-
diğim kusurları affederek örtüp yetersiz eserlerime is-
tenildiği gibi bakılması için emir ve ferman lütuf ve ih-
san sahibi hazretlerinindir.
— BAŞKA TAKEİR —
Binikiyüzonbeş senesi muharreminden on altı senesi
safer-ül hayrı gayetinedeki Devlet-i aliyye-i ebedî-yül is-
timrarda vaki olan havadis ve ahvâl ve ahvâl-i kalem
abd-i keib-ül bâl ile tafsil ve icmal olunup ka'be-tül ik-
bal -j erbab-ı amal olan huzur-u mevahib mahsur hazret-i
şehnişahiye arz ve takdim olunmak için merfu-u pişgâh-ı
maali ittisalleri kılındı şimidiyedek hak-kı acizânemde cıl-
veger-i mücellâ-yı; zuhur olan inayet-i bigayet-i evliya-yı
na'ma isti'taf-ı mürüvvet ve ihsan'a yüz komayup Çaker-i
kemterlerin müstağrak-ı lüce-i edeb ve haya ettiği bedi
hiyattan ecelli ise dahi mekârim ve eltaf-ı evliya-yı na'-
madan izhar-ı suret gına resm-i ubudiyyetten hariç bir
mânâ olup alelhusus ber mukteza-yı takdir-i seccanî du-
çar olduğum kaza-i nagihani her halde bu bende-i natu-
vanı müstahak-kı re'fet ve şefkat-i hüsrevan edip hane
berduşluk mezelletinden rehyab olmak için evlâd-ü ayal
setrolulanacak kadar bir mahal binasına mudara beher
sâl ecza-yı vakayı, arzında miri tarafından ihsan olunan
Atıyye-i hümâyûna bir mikdar zam ve ilâve olunmak
re'y-i zerin isabetkarın-i asıfanelerine muvafık gelirse
emr-ü ferman.
Takririn bugünkü dile çevirisi
Bin iki yüz onbeş senesi Muharreminden on altı se^
462
AHMED CEVDET PAŞA
nesi safer-ül hayrı sonuna kadar dünya durdukça devam
edecek Osmanlı Devletindeki olayları elden geldiği kadar
ayrıntıları ile toplayıp işini bilir Kabe yüceliğinde padi-
şahımıza arz ve takdim olunmak için ilgilendikleri veril-
di. Şimdiyedek hakkında hayatımı değiştirecek çok bü-
yük davranışlariyle ihsan ve nimetleri ve parayı verdiler.
Ben de edeb ve haya içinde bu nimetlere doyduğumu kul-
luğumu göstererek özellikle engin takdirleri gereğini an-
latmaya çaüşdım. Uğraşdığım umulmadık kazadan bitki-
nim bana herhalde şefkatinizi esirgemeyip çoluk çocuğu-
mun sığınacağı bir bina yapmak ile evsizlikden kurtara-
caksınız her sene mirî tarafından yeteri kadar verilen pa-
raya zam olunması isabetli reylerine uygun bulunursa
Dostları ilə paylaş: |