Paşa, Tevârih-i Âl-i Osman, sh. 59-60; Müneccimbaşı, Sahâifu'l-Ahbar I-III, İstanbul 1285, c. 3, sh. 313; Nişancı Tarihi, İstanbul 1279, sh. 132; Hadidî, Tevârih-i Âl-i Osman, İstanbul 1991 (Necdet Öztürk neşri), sh. 131; Anonim, Tevârih-i Âl-i Osman, İstanbul 1992, (F. Giese neşrinden Nihad Azamat), sh. 49; Aksun, Osmanlı Tarihi, c. I, sh. 86-90; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. I, sh. 260-323; İsmail Belîğ-i Bursevî, Tarih-i Bursa, sh. 28-29; Köprülü, M. Fuad, "Yıldırım Bayezid'in Esareti ve İntihan Hakkında. I. Demir Kafes Rivayeti. II. İntihar Meselesi", Belleten, c. I, sayı 2 (1937), sh. 591-603; Köprülü, M. Fuad, "Yıldırım Bayezid'in İntiharı Meselesi", Belleten, c. VII, sayı 27(1943), sh. 591-599; Yinanç, Mükrimin Halil, "Bâyezid II", İA.
24 Âli, Künh'ül-Ahbâr, c. V, sh. 117-144; Solakzâde, sh. 91-124; Aksun, Osmanlı Tarihi, c. I, sh. 91-98; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. I, sh. 325-345; Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, c. II, sh. 113-116; Kantemir, c. I, sh. 109-120. ... .. ._,... , ...-..<
kaynaklarda ifade <
Sultân Süleyman ı meyen ve mağlub Melek diye meşM Necmüddin Hanefî'yi; I İskendernâme rttö Mevlânâ Hamza'yı i lan olduğu, Sultân.'
27. Sultân Mun<
1410 yılında! bir diplomat değildi. I Üzerine gelen Men Mehmed Çelebi I ğutunca bunu fırsat! Sırbistan PrensI'nM geldi ve Sultân I süren saltanatı da!
(1413). Fetreti Sultân Mus
Melikşah, Mlhll|
zaskeri olan i
man'ın!
olmasına k
i 28.1. Mehmed (, su kabul»
781/1380 yıl» yava< fından 0» Babasının ı gitti ve | Ankara'ya i mattı. Mu» | saltanatını 1
»vlriH/İHfl |45;ûlM*«
345; OfflM
BİLİNMEYEN OSMANLI
63
kaynaklarda ifade edilmektedir. '
Sultân Süleyman devrinin en önemli devlet adamı, tarihçiler tarafından beğenilmeyen ve mağlubiyetine sebep gösterilen Çandarlı Ali Paşa; âlimler arasında İbn-i Melek diye meşhur olan İzzüddin Abdüllatif, oğlu Muhammed, müftilik yapan Necmüddin Hanefî'yi; maneviyât erenleri arasında ise Yunus Emre'yi; şâirler arasında, İskendernâme müellifi Ahmedî ile tarihçilerin mazbut bir şair olarak anmadıkları Mevlânâ Hamza'yı zikr edebiliriz. İnsanları galip veya mağlup edenlerin mesaî arkadaşları olduğu, Sultân Süleyman'ın halinden de anlaşılabilir25.
Ilış-İ13)
27. Sultân Musa Çelebi kimdir?
1410 yılında Edirne'de padişahlığını ilan eden Musa Çelebi, sert bir asker ama iyi bir diplomat değildi. İstanbul'u 5. defa muhasara altına alarak Bizans'ı karşısına aldı. Üzerine gelen Mehmed Çelebi'yi mağlup etti ve bu olaydan sonra iyi bir diplomat olan Mehmed Çelebi İmparator'a sığındı. Musa Çelebi, Rumeli beylerini de kendisinden soğutunca bunu fırsat bilen Mehmed Çelebi, ikinci defa, hem Rumeli beylerinin ve hem de Sırbistan Prensi'nin desteğini alarak kardeşi Musa ile Çamurlu Derbend'de karşı karşıya geldi ve Sultân Musa ağabeyine yenilerek öldürüldü. Böylece 25 yaşında 3 yıl kadar süren saltanatı da sona erdi ve Osmanlı tahtı sadece Mehmed Çelebi'ye kalmış oldu (1413). Fetret Devri de böyle sona erdi.
Sultân Musa zamanında ona destek olan devlet adamları arasında veziri Kör Melikşah, Mihal oğlu Muhammed Beğ, bunun kardeşi Bahsi Beğ'i; âlimler arasında Kazaskeri olan Şeyh Bedreddin-i Simâvî'yi zikretmemiz gerekmektedir. Sultân Süleyman'ın Şehzade Orhan, Şehzade Mehmed Şah ve Paşa Melek Hâtûn adında üç çocuğu olmasına karşılık, Sultân Musa'nın evladı yok idi26.
28. I. Mehmed Çelebi kimdir ve neden Osmanlı Devleti'nin ikinci kurucusu kabul edilmektedir?
1413-1421 tarihleri arasında Osmanlı tahtına oturan Sultân Mehmed Çelebi, 781/1380 yılında Germiyanoğullarından Süleyman Şah'ın kızı Devlet Hâtun'dan dünyaya gelmiştir. Asil ve dindar bir devlet adamı olan Mehmed Çelebi, bazı tarihçiler tarafından Osmanlı Devleti'nin ikinci kurucusu ve 9. asrın müceddidi kabul edilmektedir. Babasının esareti sırasında vezir Bâyezid Paşa'nın tavsiyelerine uyarak Amasya'ya gitti ve padişahlığını ilan etti. Kardeşi İsa Çelebi'yi tasfiye etti. Ancak Süleyman Bey'in Ankara'ya kadar gelmesi üzerine, Amasya-Tokat-Sivas bölgesiyle yetindi. İyi bir diplomattı. Musa Çelebi önce Mehmed Çelebi'ye itaat etti. Ancak 1410 yılında Rumeli'de saltanatını ilan edince durum değişti. 1413 yılında kardeşi Musa Çelebi'nin öldürülme-
25 Âli, Künh'ül-Ahbâr, c. V, sh. 117-144; Ahmed Uğur neşri, sh. 198; Solakzâde, sh. 91-124; Lütfi Paşa, Tevârih-i Âl-i Osman, sh. 61-68; Aksun, Osmanlı Tarihi, c. I, sh. 91-98; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. I, sh. 325-345; Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, c. II, sh. 113-116; Kantemir, c. I, sh.109-114.
26 Âli, Künh'ül-Ahbâr, c. V, sh. 117-144; Ahmed Uğur neşri, sh. 204-241; Solakzâde, sh. 91-124; Lütfi Paşa, Tevârih-i Âl-i Osman, sh. 61-68; Aksun, Osmanlı Tarihi, c. I, sh. 91-98; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. I, sh. 325-345; Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, c. II, sh. 113-116; Kantemir, c. I, sh.115-120.
64
BİLİNMEYEN OSMAİ
sinden sonra, Osmanlı tahtının tek vârisi olarak kaldı. Osmanlı tarihçileri tarafından ye| asrın yani Hicrî 9, asrın siyâset alanında müceddidi olarak kabul edilmektedir.
Çelebi Mehmed Rumeli'ndeki olaylarla uğraşırken, Karamanoğlu yine hareke! geçti. Germiyanoğlu Yakub Bey'in Mehmed Çelebi'ye itaatini bildirmesi üzerine Bursa'j kuşattı. Hacı İvaz Paşa'nın kahramanca müdafaası üzerine Yıldırım Bâyezid'in sur dışııf da kalan kabrine hakaret bile etti. İşte bu kargaşa içinde Sultanlık koltuğuna oturaf Mehmed Çelebi, Aydın'daki Candaroğullarımn da tabiiyetini kabul ettikten sonıj Karamanoğlu'nun üzerine yürüdü ve halasının oğlu olan Karamanoğlu II. Mehmed esir aldı. Sonra affetti. Bu arada Venedik donanmasına karşı 1416 yılında Çalı Bey ko) mutasındaki Osmanlı donanması hücuma geçti, ancak mağlup oldu. Buna karşılık Mac Kralı Sigismund'un haçlı seferi teşebbüsü, Mehmed Çelebi'nin bir paşası olan Gâzî İsha| Bey tarafından püskürtülünce Osmanlı prestij kazandı. İshak Bey'in 1415 muharebesin den sonra Türklerin Bosna Sarayı dedikleri Sarajevo Osmanlı'nın eline geçti. İshakl Bey'in Rumeli'deki bu fetihleri Romanya ve diğer Balkan bölgelerinde de devam etti.j Sultân Mehmed de boş durmuyor ve Sinop'daki Candar Beğliğinin bir kısım topraklarını} Osmanlı Devleti'ne ilhak ediyordu.
Osmanlı Devleti, yeniden eski ihtişamına kavuşmak üzere iken, iç ve dış düşmanlar, iki büyük gaileyi Osmanlı Devleti'nin başına açmakta gecikmediler. Ancak Sultânf Mehmed'in fevkalade basiretli idaresi ve Allah'ın yardımıyla bu iki büyük bela da aşıldı.
Bunlardan birincisi, Şeyh Bedreddin isyanı idi. Musa Çelebi'nin Kazaskeri ve birj nevi Şeyhülislâmı olan bu ilim adamı, belli çevrelerce kullanıldı. Musa Çelebi'nin tasfiyesinden sonra Sultân Mehmed tarafından yüksek bir maaş verilerek İznik'te mecburi 1 ikamete zorlanan Şeyh Bedreddin, Aydın ve İzmir taraflarında fesada başlayan Börklü-ce Mustafa ve Manisa civarında ortaya çıkan ve aslında bir Yahudi dönmesi olan Torlak Kemal ile olan eski ilişkilerinden korkarak, Kastamonu-Sinop-Kefe üçgenini takipten sonra Eflak Voyvodasına sığındı. Daha önce Şeyh Bedreddin'in kazaskerliği sırasında onun kethüdalığını yapan Börklüce Mustafa, İzmir'de, Urla yarımadasının kuzey tarafındaki Karaburun'da, Yahudi dönmesi Torlak Kemal ise, Manisa'nın Kızılbaşlarla meskûn bölgelerinde Osmanlı Devleti'nin aleyhinde bir isyan hareketine hazırlık yapıyorlardı. Şeyh Bedreddin'in de Rumeli'de bu tür hareketlere girişme teşebbüsleri bardağı taşıran son damla oldu. Bizans bunları şiddetle destekliyordu. Ordularının sayısı 5.000 ve 10.000'lerle ifade edilen ve Dede Sultân diye de anılan Börklüce Mustafa'nın isyanı, Timurtaş Paşa-zade Ali Bey'in de mağlup olmasıyla ciddileşti. Mehmed Çelebi'nin oğlu Şehzade Murâd, Bâyezid Paşa'nın da yardımıyla Börklüce Mustafa ve asi kuvvetlerin üzerine yürüdü ve ele geçirilen Dede Sultân idam edildi. Bunu Torlak Kemal'in tepelenmesi izledi ve böylece Osmanlı Devleti'nde ilk ciddi alevi isyanı bastırılmış oldu.
Bunun üzerine Rumeli'deki Deliorman'da yerleşen Şeyh Bedreddin isyanı genişletme çabalarını sürdürdü. Selanik taraflarında Düzmece Mustafa ile meşgul olan Sultân Mehmed, olayı duyunca hemen Serez'e geldi ve Bâyezid Paşa'nın gayretiyle Şeyh Bedreddin ele geçirildi ve Serez çarşısında idam edildi. İdamına fetva veren ise, Sa'deddin Teftezâni'nin talebelerinden olan Herat'lı Mevlânâ Haydar'dır. 1420 yılında bu olay da kapatılmıştır.
Sultân Mehmed'in ikinci belası ise, Timur tarafından esir alınarak 16 yıl ortadan kaybolan ve ancak Bizans ve benzeri dış düşmanların tahriki ile saltanat iddiasıyla orta-
29.
İMANLI
BİLİNMEYEN OSMANLI
65
»yeni
pırını
İTor-
ya çıkan Yıldırım'ın gerçekten oğlu Düzmece Mustafa'dır. Normalde Sultân Mehmed'in ağabeyidir. Niğbolu Sancakbeyi Aydınoğlu Cüneyd'in de desteğini alarak kıyam eden Düzmece Mustafa, Sultân Mehmed'e yenildi ve Bizans İmparatoruna sığındı. Sultân Mehmed hayatta olduğu müddetçe salıverilmemek ve buna karşılık İmparatora yılda 300.000 akçe ödenmek şartıyla anlaşma yapıldı ve hatta bu anlaşmanın da etkisiyle Sultân Mehmed, 1420'de İstanbul'da İmparator II. Manuel'i ziyaret bile etti.
Sultân Mehmed Çelebi 39 yaşında vefat etti ve Bursa'daki Yeşil Türbeye defn o-lundu. Vefatında Osmanlı devleti eski genişliğine ve kuvvetine ulaşmıştı. 24 kere savaşa giren Mehmed Çelebi 40 yerinden yara almıştı. Samimi, dürüst, dindar ve diplomat bir devlet adamıydı.
ZEVCELERİ: 1- Şeh-zâde Kumru Hâtûn; Amasyalı bir Paşa'nın torunu. 2- Emine Hâtûn; Dulkadır oğlu Mehmed Bey'in kızı ve II. Murad'ın annesi. ÇOCUKLARI: 1- Şeh-zâde Küçük Mustafa. 2- Şehzade II. Murâd. 3- Şehzade Mahmûd. 4- Şehzade Yusuf. 5-Şehzâde Ahmed.
Sultân Mehmed Çelebi zamanındaki ileri gelen devlet adamları arasında, baştan beri onun sadık bir veziri olan Bâyezid Paşa'yı, ilmiyeden gelen İbrahim Paşa'yı ve Bursa kahramanı Hacı İvaz Paşa'yı; asrındaki büyük âlimler arasında Sa'deddin Teftezânî'nin talebelerinden Mevlânâ Burhânüddin Haydar'ı, Mevlânâ Sarı Ya'kub'u, Kara Ya'kub lakabıyla meşhur olan Ya'kub bin İdris'i, Kâfiyeci lakabıyla meşhur Mevlânâ Muhyiddin'i ve Bâyezid-i Sofî'yi; zamanındaki maneviyât erenlerinden özellikle Şeyh Abdüllatif'i, Amasyalı Pir İlyas'ı ve Şeyh Muslihuddin Halife'yi; şâirlerden ise sadece Hüsrev ü Şirin müellifi Şeyhi ile Molla Ezherî ve Şair Zihni'yi sayabiliriz27.
29. Şeyh Bedreddin kimdir? Bir alevî şeyhi mi yoksa ilk komünist midir? İslâm'a aykırı görüşleri bulunan Varidat adlı eserin müellifi olduğu doğru mudur?
Şeyh Bedreddin meselesi, Osmanlı tarihi açısından tam bir bilmecedir. Üzerinde çok söz söylenmiştir. Bir kısım peşin hükümlü tarihçiler Şeyh Bedreddin'i, Osmanlı döneminin Cumhuriyetçisi ve ihtilalcisi diye başlarına tac etmişlerdir. Komünizm'in revaçta olduğu günlerde, "kadın hariç her şey ortaktır" dediğini iddia ederek, tarihin ilk Türk komünisti diye Nazım Hikmet'e manzum medhiye bile yazdırmışlardır. Alevî grup ise, Osmanlı Devleti'ne isyan eden Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal'in haline bakarak onu bir Alevî Dedesi olarak görmüşlerdir; hatta kendilerine rehber edinenleri bile çıkmıştır. Bunun yanında, Osmanlı tarihçilerinin mühim bir kısmı, başlangıçta Şeyh Bedreddin'in büyük bir İslâm âlimi ve hukukçusu olduğunu, ancak sonradan Şeyh'likden şahlığa heveslendiğini ve devlete isyan ettiği için idam edildiğini ifade etmişlerdir. Bazı samimi araştırmacılar ise, Şeyh Bedreddin'in başından beri Bâtınî fikirlere sahip bir ehl-i dalâlet olduğunu hükme bağlamışlardır. Acaba hangisi doğrudur?
27 Âşıkpaşa-zâde, Tarih, sh. 85-94; Neşrî, Kitâb-ı Cihânnümâ, c. II, sh. 517-555; Âli, Künh'ül-Ahbâr, c. V, sh. 144-194; Ahmed Uğur neşri, sh. 244-326; Lütfl Paşa, Tevârîh-i Âl-i Osman, sh. 68-76; Solakzâde, sh. 124-138; Ahmed Tevhld, "Bursa'da Çelebi Sultân Mehmed Han- Evvel Hazretlerinin Kerimelerinden Hafsa Sultân Namına bir Kitabe", TOEM, nr. 39, sh. 187-189; Aksun, Osmanlı Tarihi, c. I, sh. 99-106; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. I, sh. 347-375; Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, II, 17-120; Kantemir, c. I, sh.115-127.
m
BİLİNMEYEN OSMANLI
UlLlNMfcYEN
Kanaatimize göre ifrat da tefrit de doğru değildir. Meseleyi olduğu gibi yansıtmaya çalışmak en güzelidir. Bu sebeple Şeyh Bedreddin'i yakından tanımak en doğrusudur.
Hayatı hakkında en geniş bilgiyi torunu Halil tarafından Menâkıb-ı Şeyh Bedreddin adıyla kaleme alınan eserden öğreniyoruz. Şeyh Bedreddin hakkında şunları biliyoruz: Asıl adı Mahmûd olan bu zatın babası İsrail, bir Osmanlı emiri, bir gazi ve de 1361'de Edirne fethedildikten sonra ele geçirilen Dimetoka'ya bağlı Simavna veya Samavna denilen beldenin de ilk kadısıdır. Burada kadılık yaparken oğlu Mahmûd dünyaya gelmiş ve adına İbn-i Kâdî Simavna veya Simavna Kadısı oğlu denmiştir. Bunun Kütahya Simav ile ilgisi yoktur. Tahsilini Kadi-zâde-i Rumî ile birlikte onun babasının yanında yapan ve sonra da Kahire'ye giderek başta Seyyid Şerif Cürcânî olmak üzere büyük âlimlerden ders okuyan Mahmûd, Kahire'de inzivada olan Hüseyin-i Ahlâtî'den tasavvuf dersi almış ve Timur'un huzurunda yapılan ilmî tartışmada İslâmî ilimlere olan vukufunu ispatlamıştır. Bu arada Tebriz ve ilim merkezi Kazvin'e uğrayan Şeyh, orada bazı nakillere göre Bâtınîlik fikirlerinin etkisinde az da olsa kalmıştır. 1397 yılında şeyhi Hüseyin Ahlâtî'nin vefatı üzerine onun yerine geçen Şeyh Bedreddin, daha sonra Anadolu'ya gelmiş ve nihayet özellikle İslâm Hukuku konusundaki uzmanlığından dolayı Sultân Musa'nın Kazaskerliğine tayin edilmiştir.
Sultân Musa tasfiye edilince Şeyh Bedreddin çoluk çocuğuyla birlikte, 1000 akçe maaşla İznik'e getirilmiş ve gereken saygı gösterilmekle beraber, göz hapsinde tutulmuştur. Daha evvel anlattığımız gibi, Börklüce Mustafa denilen ve Dede Sultân diye de bilinen alevi dedesinin isyanı, bunu Torlak Kemal denilen bir Yahudi dönmesinin takip etmesi ve Şeyh Bedreddin'in de bunlarla olan irtibatı, Şeyh'in gizli bir şekilde Rumeli'ye geçmesine, Eflak Beyine sığınmasına ve neticede ortaya çıkan bu Alevî isyanının reisi gibi görünmesine yol açmıştır.
Önemle ifade edelim ki, Şeyh Bedreddin aslında alevi falan değildir. Bunun en büyük delili, hem neslinin ortada oluşu ve hem de telif ettiği eserleridir. Bunun tek istisnası Varidat adlı eseridir ki, bunun gerçekten onun tarafından yazılıp yazılmadığı da tartışmalıdır. Gerçek olan Şeyh'in şahlığa heveslenmesi, fesad grubunun içinde yer alması ve de Sultân Mehmed'e isyan edenlerin manevi reisi durumuna düşmesidir.
Şeyh Bedreddin'in eserlerine baktığımızda, İslâm Hukukuna dair Letâif ül-İşârât başta gelir. İznik'te göz hapsinde iken kaleme aldığı bu eser, Hanefi mezhebi ile alakalı mükemmel bir mukayeseli hukuk kitabıdır. Bunu Câmi'ul-Fusûleyn adlı Üstrûşenî ve İmâdî isimli büyük Hanefi hukukçularının kaleme aldığı Fusûl isimli hukuk eserlerini birleştirerek ve asrın meselelerini de ilave ederek telif ettiği mükemmel bir hukuk kitabı takip eder. Bu zikredilenler ve edilmeyenler, tamamen Sünnî ve Hanefî esaslarına göre kaleme alınmış eserlerdir. Bunlarda Bâtınîlik, Alevîlik veya materyalist bir vahdet'ül-mevcudculukla alakalı tek bir cümle yoktur.
Geriye Varidat adlı ona isnad edilen tasavvufa dair bir eser kalmaktadır. Bu kitabın ona ait olmadığı ve hatta onu isyan için kullanan bazı bozuk fikirli insanlar tarafından uydurulduğu, ileri sürülen iddialar arasındadır. Ancak bu kitaba baktığımızda, Şeyh Bedreddin'in öteki eserlerinin tam tersine, İslâm'ın temel esaslarına ters düşen ve insanı tamamen dinden çıkarabilecek hususlar bulunmaktadır. Bu eserin bazı yerlerinde Allah'dan ve O'nun peygamberlerinden bahsederken, bazı yerlerde vahdet'ül-vücud'dan ziyâde vahdet'ül-mevcud nazariyesiyle tam bir materyalist gibi hareket
Cer......
esasian t* İsla-
tat.:.,... mezhebin!1
kik
zort." '-
esc
de'
Oİâiı ricvni
sünnet w
keı
deıv
islâm Hıfc-Çe»" de: be-""1)'
h
BİLİNMEYEN OSMANLI
67
»aya
İSeyh
pn-
I2i ve
reya
ımûd
iîtlr.
¦onun
ttânî
m
tiye
inin
ettiği görülmektedir. Alemin ezeli ve ebedi olduğu ileri sürülen aynı eserde, kıyamet inkâr edilmekte ve buna bağlı olarak haşr-i cismânî denilen haşir redd olunmaktadır. Cennet ve cehennemin de inkâr edildiği eserde, melek, cin ve şeytanla alakalı İslâm'ın esasları da tamamen saptırılmaktadır. Eğer bu eser, Şeyh Bedreddin'e ait ise, İslâmiyetin telkin ettiği şekliyle Allah, Peygamber ve ahiret inancı olmayan, eskilerin tabiriyle kadınlar dışında her şeyin insanlar arasında ortak olduğuna inanan İbâhiyye mezhebinin mensubu bulunan bir zındık ve mülhid karşımızda demektir.
Acaba Şeyh Bedreddin bu mudur? Bu soruya hemen evet diye cevap vermek çok zordur. Zira hapisteyken yani idamından bir kaç sene önce kaleme aldığı İslâm Hukuku eserinde tam bir ehl-i sünnet gibi İslâm'ın esaslarını anlatan bir âlimin bir iki sene içinde bu hale gelmiş olması akla zor gelmektedir. Nitekim Sa'deddin Teftezânî'nin talebesi olan Mevlânâ Haydar Herevî, ilim meclisinde Şeyh Bedreddin ile tartışmış, Kur'ân, sünnet ve diğer kaynaklara dayanarak Şeyh'i ilzam etmiş ve bizzat Şeyh Bedreddin'in kendi suçunun cezasını ikrar ettikten sonra ıslâh-ı âlem ve hıfz-ı nizâm-ı Beni Â-dem için idamına fetva vermiştir. Çoğu Osmanlı tarihçilerinin kanaati de bu yöndedir.
O halde karşımızda bir kaç tane Şeyh Bedreddin vardır: Birincisi, Sünnî-Hanefi İslâm Hukukçusu ve eserleri âlimlerce asırlarca ders kitabı olarak okutulan ve Musa Çelebi'nin Kazaskeri olan Şeyh Bedreddin'dir. İkincisi, İslâm'ın temel esaslarını reddeden, Simavîler diye bilinen müritleri namaz ve oruç gibi İslâm'ın hükümlerinden habersiz bulunan ve en önemlisi de vahdet'ül-mevcudcu yani neredeyse panteist ve inkarcı bir Şeyh Bedreddin'dir. Üçüncüsü, kerametleri olan veli ve mutasavvıf bir Şeyh Bedreddin'dir. Dördüncüsü ise, toplumda karışıklık çıkaranların rehberi olan, bu vesileyle aslında Alevî olmadığı halde Anadolu'da isyan eden Alevî grupların mercii haline gelen ve şeyhliği Şahlığa değiştirmek isteyen ihtilâlci Şeyh Bedreddin'dir.
Osmanlı kaynaklarından ve Ebüssuud'un fetvasından anladığımız, Şeyh Bedreddin'e ait gibi görünen bu şahsiyetlerden birincisi ve dördüncüsünün birleştirilerek kabul edilmesi şeklindedir. Yani Şeyh Bedreddin, büyük bir İslâm âlimidir; alevî değildir; Kazvin'de Bâtınîlikden etkilenmiş olması kuvvetle muhtemeldir; Osmanlının kargaşa döneminde tahriklere aldanmış ve isyancı Alevîlerin ve hatta Alevîlerin de kabul edemeyeceği vahdet'ül-mevcudcu bir dalalet grubunun dairesine girmiş ve neticede kamu düzeni gereği isyanı sebebiyle idama mahkum edilmiştir; Vâridât'ın böyle bir âlimin eseri olmasını akıl kabul etmemektedir. Ebüssuud'un sorulan bir soruya verdiği cevapta "Anın müridlerinden olan kâfirlerdir' demek lâzımdır; Şâir kefere gibi adın anmayub la'net etmeyüb kendi halinde olan Müslüman kâfir olmaz" demesi çok manidardır. Herevî'nin idam fetvasında, ısrarla "insanları bilerek dalâlete sevk edenlerden olduğunu isbat etmesi" de önemlidir. Fakat, Âli ve benzeri tarihçiler, Bedreddin'in büyük bir âlim olduğunu, devlete isyanının çevresinin planlarına ve yapılan isnadlara dayandığını açıkça ifade etmekte ve Şeyh Bedreddin'i övmektedirler28.
28 Âli, Künh'ül-Ahbâr, c. V, sh. 142-144; Lütfl Paşa, Tevârîh-i Âl-i Osman, sh. 73-74; Solakzâde, sh. 134-136; Aksun, Osmanlı Tarihi, c. I, sh. 99-106; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. I, sh. 360-367; Bozkurt, Mahmûd Esat, Inkılâb Tarihi, İstanbul 1997, sh. 104-106; Mecdî Efendi, Hadâık, c. I, sh. 71-73; Ayrıntılı bilgi için bkz. Ocak, Ahmed Ya'şâr, Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler (15. -17. Yüzyıllar), İstanbul 1998, sh. 136-202; Kâtip Çelebi, Keşf'üz-Zunûn, (neşr. Yaltkaya, Şerafettin- Bilge, Kilisli Rıfat), İstanbul 1971, c. I, 566, c. II, 1551; Yılmaz, Ömer Faruk, Belgelerle Osmanlı Tarihi MI, İstanbul 1998, c. I, sh. 185-188; Uyanık, Mevlüt, "Osmanlı Düşünce Tarihinde Toplumsal Bir Muhalefet Olarak Şeyh Bedreddin ve Haraketinin Tahlili", Belleten, c. LV, sayı 212-214(1991), sh. 341-349.
68
BİLİNMEYEN OSMANLI
BİLİN'-
VI- SULTÂN II. MURÂD DEVRİ
30. Fâtih'in babası Sultân II. Murâd kimdir? Çocukları ve meşhur devlet adamları kimlerdir?
Bazı tarihçilerin Osman Bey'den sonra ikinci kurucu dedikleri Sultân II. Murâd, 1404 yılında Dulkadiroğlu Emine Hâtun'dan Amasya'da dünyaya geldi. 1421 yılında babasının vefatından 41 gün sonra gelip Edirne'de tahta oturur oturmaz, Limni'de göz hapsinde bulunan amcası Düzmece Mustafa, Bizans İmparatoru tarafından serbest bırakılınca büyük bir sıkıntıyla karşı karşıya geldi. Mustafa Çelebi, Edirne'ye gelerek padişahlığını ilan etti ve bununla da kalmayarak ordusuyla Bursa'daki II. Murad'ın üzerine yürüdü. 1422'de Sultân Murad'a mağlup olan amca Mustafa, düzmece olduğu iddiasıyla idam edildi. Aslında düzmece olmadığını daha evvel ifade etmiştik. Bizans'ın ihanetini gören Sultân Murad, hemen 30.000 askerle İstanbul'u kuşattı. Maddi sebepler açısından teslim almayı ümit ederken, 13 yaşındaki Küçük Mustafa'nın İznik'de Bizansın tahrikiyle saltanat ilan ettiğini duydu ve hemen ona yöneldi. Bu arada fırsatı ganimet bilerek Osmanlıya problem çıkaran Anadolu beyliklerinin de üzerine gitti ve sırasıyla Aydın, Teke, Menteşe ve Germiyan Oğulları beyliklerini tarihten silerek tamamen Osmanlı Devleti'ne ilhak etti.
Sultân Murad'ın Anadolu'daki sıkıntıları devam ederken Macarlar ve Sırplar Osmanlı Devleti'ni rahatsız ediyorlardı. 1425'de Venedik ile sulh yapan Sultân Murad, 1426'da Macar ordusunu bozdu ve fetihlere devam etti. Bu zaferler devam ederken, en önemlisi İzladi mevkiindeki 1443 yılındaki yenilgi olmak üzere, Osmanlı ordusu Hıristiyan kuvvetler karşısında bir kaç defa mağlup duruma düştü. Bunun üzerine Sultân Murâd, Macaristan'la Segedin Andlaşmasını imzalamak durumunda kaldı (1444). Aynı yıl, Mısır'daki İslâm âlimlerinin de manevi desteği alınarak Karamanoğlu II. İbrahim Bey ile de sulh andlaşması imzalandı.
40 yaşına gelen ve gerçekten de yıpranan II. Murad, 1444 Ağustos'unda oğlu Mehmed'i tahta geçirerek, kendisi ibadet ve taatle meşgul olmak üzere Manisa'ya çekildi ve Fâtih Sultân Mehmed birinci defa Osmanlı Sultânı oldu.
Hem Osmanlı ordusunun yenilgisinden ve hem de Fâtih'in 14 yaşında bir genç Padişah olmasından heveslenen Papa, yeni bir haçlı seferi için kollan sıvadı ve haçlı orduları Osmanlı Devleti aleyhinde Ak Şövalye diye bilinen Erdel Voyvodası Hunyadi Yanoş kumandanlığında bir araya geldiler. Tuna'yı geçerek Varna'yı kuşattılar. Tahtta oturan II. Mehmed, yapılan meşveretler ve özellikle Vezir-i Azam Çandarlı-zade Halil Paşa'nın ısrarlarıyla, II. Murad'ı yani babasını tahta davet etti. 1444 yılında ikinci defa sultan olan II. Murâd, hemen Edirne'ye geldi ve 40.000 askeriyle Varna önlerine ilerledi ve sadece 150 şehidle haçlı ordusunu darmadağın etti. Bütün İslâm âleminde ve özellikle Kahire'de dualarla yâd edilen bu zafer, Osmanlı Devleti'nin Balkanların sahibi olduğunu tescil etmişti. Edirne'ye dönen II. Murad yeniden yani ikinci defa oğlunu tahta çıkardı (1445).
Devlet adamları ve yeniçeri bu duruma razı olmadı ve Sultân Murad'ın yeniden
tahta geçim-çıktı
SOP:
Fâtır. da
böylece Av tam;-Oğlu
yı'nda vefa: ZEVCE! bey'in kızı. annesinin s-OrtRf Hatn. . Ortodoks oi a Bror
3-i..... Orhan, !¦')¦ Sultân. 11-Sultân
Çar nos;
lüle
1İfİ'.
mut'.;-
mez. Ziraî yurt:
ta*
i
BİLİNMEYEN OSMANLI
69
tahta geçmesini ısrarla arzu ettiler. Bu ısrar karşısında üçüncü defa II. Murad tahta çıktı ve oğlu da böylece iki defa tahta çıkıp inmiş oldu (1446). Varna zaferinden sonra Arnavutluk'da İskender denilen bir mürtedle başı belaya giren II. Murad, oğlu Fâtih'i de alarak Arnavutluk seferine çıktı. Bu durumu fırsat bilen Ak Şövalye, Papanın da desteğini alarak bir diğer haçlı seferi daha düzenledi ve Osmanlı sınırlarını geçerek Kosova Ovasına kadar geldi. 17 Ekim 1448 tarihinde II. Kosova Zaferini kazandı ve böylece Avrupalıların Türkleri Balkanlardan atmak için giriştikleri son seferi de zaferle tamamlamış oldu. Buradan Edirne'ye dönen II. Murad 1449 yılında oğlunu evlendirdi. Oğlunu Manisa Sancakbeyliğine gönderen II. Murâd, 3 Şubat 1451 sabahı Edirne Sara-yı'nda vefat eyledi.
Dostları ilə paylaş: |