Ahmet Akgündüz Bilinmeyen Osmanlı



Yüklə 3,77 Mb.
səhifə13/83
tarix12.01.2019
ölçüsü3,77 Mb.
#95873
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   83

Fâtih'in fetihten sonra yaptığı ilk iş, İstanbul'un maddi ve manevi imar edilmesidir. Bu işi tamamladıktan sonra Belgrad hariç bütün Balkanları Osmanlı Devleti'ne ilhak eyledi. Batıyı emniyete aldıktan sonra, kendisine pürüz çıkaran Karamanoğulları ve İsfendiyaroğulları Beyliklerini tamamen ortadan kaldırdı. Bu arada Bizans'ın artığı olan Trabzon'daki Pontus İmparatorluğu da 1461 yılında tamamen tasfiye edilmiş oldu. Komutanlarından Gedik Ahmed Paşa, Kırım'ı aldı.

Bütün bu fetihler, başta Abbasî Halifesi olmak üzere herkes tarafından takdir edi-

32 Kur'ân, Nisa, Âyet: 58; Kurtubi, El-Câml' Li Ahkâm-il-Kur'ân, V/255 vd.; BA, Hatt-ı Hümâyûn, nr. 23581; Tevkiî Kanunnâmesi, MTM, c. II, sh. 541; Süleymaniye Kütp. Reşid Efendi, nr.1036, vrk. 48/a-49/a; İbn-i Kemal, Tevârih-i Âl-i Osman, VII. Defter, (neşr. Turan, Şerâfettln), Ankara 1991, sh. LI vd.; Akgündüz, Ahmed, Belgeler Gerçekleri Konuşuyor I-V, İzmir 1989-92, c. III, sh. 180-183; Kutay, Cemal, Tarih Konuşuyor Dergisi, c. I, sayı I, sh. 69-70; Canan, İbrahim, Ahirzaman Fitnesi ve Anarşi, İstanbul 1982, sh. 104-105; Gözler, H. Fethi, İdeal Türk Gençliği, Milli Kültür, Mayıs 1985, sh. 27 vd.; Bediüzzaman Sald Nursi, Münâzarat, İstanbul , sh. 10. . >

76

BİLİNMEYEN OSMANLI



BİLİNMEYEN OSMANLI

lirken, Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan Fâtih'e kafa tutuyordu. Bunun üzerine Erzincan civarındaki Otlukbeli denilen yerde 1473 tarihinde bu sıkıntı da bertaraf edildi ve artık Osmanlı devleti Toroslara kadar genişledi. Fâtih Sultân Mehmed, yeni bir harbin hazırlığında iken, 1481 yılında 51 yaşında Gebze'de vefat etti. 28 yıllık padişahlığı süresince 2 İmparatorluk, 14 devlet ve 200 şehir fethederek Fâtih unvanını Hz. Peygam-ber'den alan Sultân Mehmed, devletin sınırlarını 2.214.000 krm2'ye genişletmişti ki, bu 3 Türkiye Cumhuriyeti eder demektir. Balistikteki keşifleri, Matematik ilmindeki dehası, dinî ilimlerde büyük bir âlim olması, Arapça, Farsça, Yunanca, Sırpça, İtalyanca ve benzeri önemli dünya dillerinden dokuzuna vâkıf olması, onu Osmanlı tarihinin en büyük askeri, devlet adamı ve âlimi olduğunu, düşmana ve dosta söyletmiştir.

Ona bu büyük fetihte yardımcı olan devlet adamları arasında, Çandarlı Halil Paşa, Mahmûd Paşa, Rum Mehmed Paşa, İshak Paşa, Gedik Ahmed Paşa, Zağanos Mehmed Paşa, Balaban Bey, Bali Bey ve benzeri çok sayıda devlet adamı ve komutanları saymak mümkün olduğu gibi, manevi komutanlar arasında ise, asrının büyük âlimlerinden ve maneviyât erenlerinden, Molla Hüsrev, Molla Gürânî, Molla Zeyrek, Akşemseddin, Hızır Bey, Hocazâde Efendi, Molla Vildân ve Molla Şeyh Vefa ve benzeri zatları zikretmek icabeder.

ZEVCELERİ: 1- Gülbahar Hâtûn; II. Bâyezid ile Gevher Sultân'ın annesi. 2-Gülşah Hâtûn; Karaman Oğullarından İbrahim Beğ'in kızıdır. 3- Sitti Mükrime Hâtûn; Dülkadiroğlu Süleyman Bey'in kızıdır. 4- Çiçek Hâtûn; Türkmen Beyi kızıdır. 5- Helene Hâtûn; Mora Despotu Demetrus'un kızıdır. 6- Anna Hâtûn; Trabzon İmparatorunun kızıdır; evlilikleri kısa sürmüştür. 7- Alexias Hâtûn; Bizans Prenseslerindendir. ÇOCUKLARI: 1- Şehzade Sultân Mustafa Hân. 2- Gevher Sultân. 3- Şehzade Cem Hân. 4- Şehzade Bâyezid Hân. 5- İsmi bilinmeyen iki kızı.

Fâtih'i iki sayfada değil, ancak 2000 sayfada anlatmak mümkün olduğundan, onu anlatmaktan ziyade onunla alakalı iddiaları cevaplamayı tercih ediyoruz33.

35. Fâtih Kanunnâmesi'nin sahte olduğu ve düşmanları tarafından ona isnad edildiği söylenmektedir. Bu iddia doğru mudur?

Osmanlı Devleti'nde kardeş katli meselesi ve bu meseleyi gündeme getiren Fâtih'e ait bir kanunnâmenin sıhhat durumu, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Kanunnâmelerinden bahis açılan her mecliste, akla gelen ve dermeyan edilen en büyük meseledir. Bunun

33 Âşıkpaşa-zâde, Tarih, sh. 140-219; Neşrî, Kltâb-ı Cihânnümâ, II, 683-843; İbn-i Kemal, Tevârih-i Âl-i Osman, VII. Defter, sh. 539 vd.; Âli, Künh'ül-Ahbâr, c. V, sh. 246-280, Süleymaniye Kütp. Es'ad Efendi, nr. 2162, vrk. 1/b-163/a; Ahmed Uğur neşri, sh. 417 vd.; Lütfi Paşa, Tevârîh-i Âl-i Osman, sh. 170-190; Solakzâde, sh. 189-269; Kantemir, c. I, sh. 149-166; Babinger, Franz, "Fâtih Sultân Mehmed ve İtalya", Çev. Bekir Sıtkı Baykal, Belleten, c. XVII, sayı 65 (1953), sh. 41-82; Iorga, N.; "İstanbul'un Zabtı Hakkında İhmal Edilmiş Bir Kaynak", Çev. Adnan Sadık Erzi- Fazıl Işıközlü, Belleten, c. XIII, sayı 49(1949), sh. 107-147; Baştav, Şerif, "XIV. Asırda Yazılmış Grekçe Anonim Osmanlı Tarihine Göre İstanbul'un Muhasarası ve Zabtı", Belleten, c. XVIII, sayı 69(1954), sh. 51-82; Baykal, Bekir Sıtkı, "Uzun Hasan'ın Osmanlılara Karşı Kafi Mücadeleye Hazırlıkları ve Osmanlı- Akkoyunlu Harbinin Başlaması", Belleten, c. XXI, sayı 82(1957), sh. 261-284; Aksun, Osmanlı Tarihi, c. I, sh. 127-173; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. I, 452-493, II, 1-157; Yılmaz, Belgelerle Osmanlı Tarihi, c. I, sh. 269-378; Uluçay, Padişahların Kadınları ve Kızları, sh. 18-21; Harem'den Mektuplar, İstanbul 1956, sh. 18-20; "Bâyezid H'nin Ailesi", Tarih Dergisi, X, sayı 14, İstanbul 1959, sh. 105; Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, c. II, 125-135; Yücel, Yaşar, "Reformcu Bir Hükümdar Fâtih Sultân Mehmed" , Belleten, c. LV, sayı 212-214(1991), sh. 79-86. .. . . . . ..

en önemli sebebi, me tutulması ve İslâm Burada önemle şu hu adlı kitabımızın 1.1 nuyoruz. Bu 75 kanuni bir tartışma söz konusuj rinin sıhhatinde şüphe I hiç bir müstenedâta daj olan kanunnâme, sade dir.

Kanunnâmenin ı bir çok ilim adamları, bu kanun hükmünü i muşlardır ve çoğu da I yana Kraliyet Kütüph olsa da, aynı Kütüph hükmün tatbik edilı bilgiler yer alması, manın daha makul \ istiyoruz. Yani İslâm Hukukuna da I inkâr etmekle me

Söz konusu I tını tanzim etmek i nusundaki fikirl

Birincisi, de bir şekilde, kardeşi müdafaa edilen, i sahipleri gayet iyi ı kuna aykırı olc yoluna gitmekti tek nüsha olan l helerdir. Bunlara j uydurulmuştur, / gelen bir aşk I üslubunu nazara a

Bu iddia, Fil nüsha olan ı nüshası daha J yersizdir, ZlriJ sadece ı ğimiz kanun zans'tan alıı dışında Kanı Kanunnârr

SHANLI


BİLİNMEYEN OSMANLI

77

¦Cem



en önemli sebebi, meselenin hususan Cumhuriyet döneminde hep keyfî yorumlara tabi tutulması ve İslâm hukukunun hükümlerine göre meselenin değerlendirilemeyişidir. Burada önemle şu hususu belirtmekte yarar görüyoruz: "Osmanlı Kanunnâmeleri" adlı kitabımızın I. Cildinde, Fâtih devrinde hazırlanmış 75 kanunnâmeyi neşretmiş bulunuyoruz. Bu 75 kanunnameden 74'ünün Fâtih'e ait olduğunda, ne bir şüphe ve ne de bir tartışma söz konusu değildir. Bazı muhterem insanların, bütün Fâtih Kanunnâmelerinin sıhhatinde şüphe bulunduğu şeklindeki izah ve beyanları, ne ilmî ve ne de mantıkî hiç bir müstenedâta dayanmamaktadır. Hakkında farklı fikirler ileri sürülen ve tartışmalı olan kanunnâme, sadece I. Ciltte 1 numara olarak neşrettiğimiz teşkilât kanunnâmesi-dir.

Kanunnâmenin sahte olduğunu ileri süren başta Ali Himmet Berki olmak üzere, bir çok ilim adamları, Fâtih Sultân Mehmed'e böyle bir zulmü yakıştıramadıklarından ve bu kanun hükmünü İslâm Hukukuna göre yorumlayamadıklarından böyle bir yolu tutmuşlardır ve çoğu da iyi niyetli insanlardır. Ancak bu maddenin bulunduğu nüsha, Viyana Kraliyet Kütüphanesinde bulunsa ve bu nüshayı ilk neşreden yabancı bir tarihçi olsa da, aynı Kütüphanede ikinci bir nüshanın daha bulunması ve en önemlisi de bu hükmün tatbik edildiğine dair Osmanlı Tarihçilerinin muteber kaynaklarında açıkça bilgiler yer alması, böyle bir kanun hükmünü inkâr etmek yerine, hukukî tahlilini yapmanın daha makul ve ilmî olacağını ortaya koymaktadır. Biz de bu yolu tercih etmek istiyoruz. Yani kanun hükmü İslâm Hukukuna aykırı olmayabilir; ancak uygulamada İslâm Hukukuna da kanun hükmüne de aykırı olaylar bulunabilir demek istiyoruz. Yoksa inkâr etmekle mesele çözülmüş olmamaktadır.

Söz konusu ihtilaflı maddenin bulunduğu ve Fâtih tarafından Osmanlı idarî teşkilâtını tanzim etmek üzere hazırlanan bu kanunnâmenin sıhhati tartışmalıdır. Sıhhati konusundaki fikirleri, üç gruba ayırmak mümkündür:

Birincisi, değerli hukukçu Ali Himmet Berki tarafından ortaya atılan ve hamiyetli bir şekilde, kardeş katli meselesini kötüye yorumlayanlara kesin cevap verebilmek için müdafaa edilen, bu kanunnamenin tamamının uydurma olduğu görüşüdür. Bu iddia sahipleri gayet iyi niyet sahibidirler ve kardeş katli maddesinin tamamen İslâm hukukuna aykırı olduğu varsayımından hareket ederek, Kanunnâmenin tamamının inkârı yoluna gitmektedirler. Bunların en büyük delili, kendi zamanlarında kanunnâmeye ait tek nüsha olan Viyana Kütüphâne-i Kralîsi No 554 A.F.deki nüshada görülen şüphelerdir. Bunlara göre, bu nüsha uydurmadır ve Osmanlı düşmanı batılılar tarafından uydurulmuştur. Ali Himmet Berki hoca, imanından ve Osmanlıya olan muhabbetinden gelen bir aşk ile, hem sadece bir nüshasının bulunmasını ve hem de kanunnâmenin üslubunu nazara alarak, Kanunnâmenin tamamını reddetmektedir.

Bu iddia, Fâtih'i ve Osmanlı Devleti'ni müdafaada yeterli olamayacaktır. Zira, tek nüsha olan kanunnâmenin üçüncü görüşün izahında görüleceği üzere, sonradan üç nüshası daha bulunmuştur. Üslûbuna ve Türkçesine yapılan itirazlar ise, tamamen yersizdir. Zira bu nüshaların hepsi de, Kanunnâmenin aslı ve orijinali değil, sadece ve sadece suretidir. Yani istinsah edilmiş şeklidir. Kâtibin hatalarını, orijinalini göremediğimiz kanunnâmeye hamletmek doğru değildir. Bu arada muhtevasının tamamen Bizans'tan alındığı şeklindeki itiraz da, hiç bir ilmî değere hâiz değildir. Zira, kardeş katli dışında Kanunnâmenin diğer bütün hükümleri, daha sonraki bütün Osmanlı Teşkilat Kanunnâmelerinde tekrar edilegelmiştir. Ayrıca bu Kanunnâmedeki teşkilât hükümleri-

78

BİLİNMEYEN OSMANLI



nin esasları, tamamen Selçuklu ve Abbasî devletleri vasıtasıyla, İslâm hukukundaki ' Siyâset-i Şer'iye kitaplarından alınmıştır. Her müessesenin, hangi şer'î hükme dayandığını, mezkûr eserin I. cildinin idare hukuku ile alakalı hükümlerinin şer'i tahlilinde izah edilmiştir. Bütün bunları biraz sonra tafsilatıyla izah edeceğiz.

Ancak şunu ifade edelim ki, Kanunnâmenin elimizde orijinal ve Hizâne-i Âmire'de muhafaza edilen aslı bulunmadığından, hükümlerin izahında ve kelimelerin tanziminde, her zaman kesin konuşmak da doğru değildir. Burada şunu da ifade edelim ki, kanunnâmenin nüshaları arasında 242 nüsha farkının bulunması, sıhhatine engel teşkil etmez. Zira Allah'ın Kitabından başka her kitabın, birden fazla nüshası bulunduğu takdirde, aralarında yüzlerce ve belki binlerce, ancak kelime yahut harf seviyesinde nüsha farkları bulunacağını, tenkidli basım işini bilenler çok iyi takdir edeceklerdir. Kur'ân'dan sonra en sahih kitap olan Buhari'de dahi nüsha farkları bulunması, haşa, onun sıhhatine en küçük bir şüphe irad etmez. Kanaatimize göre, bu görüşün esasını, kardeş katli meselesinin şer'î izahını yapamama teşkil etmektedir. Fakat metni inkâr ederek bir yere varılacağı da şüphelidir.

İkincisi, Müsteşrik Konrad Dilger'e ait bulunan ve Kanunnâmenin bir kısmının sonradan yazılıp Fâtih'e izafe edildiği şeklinde özetlenebilecek olan görüştür. Hem bazı üslûb ve ifadelerin Fâtih devrine izafe edilemeyecek şekilde olması ve hem de bazı müesseselerin, henüz Fâtih devrinde bulunmayışı iddiası, bu görüşün en nirengi noktasını teşkil etmektedir.

Konuyla alâkalı araştırma yapan Abdülkadir Özcan, Aydın Taneri ve Ahmed Mumcu gibi ilim adamları, bir kısım iddialarına hak vererek ve bir kısım iddialarını da reddederek bu görüşü cevaplandırdıklarından ve bu ilim adamı Kanunnâmenin aslını inkâr etmediğinden, meselenin üzerinde ayrıntılı olarak durmuyoruz. Zaten Konrad'ın inkâr ettiği maddeler arasında, kardeş katli ile alâkalı madde de yoktur.

Üçüncüsü ise, Fâtih'e isnad edilen Kanunâme'nin sıhhatini kabul eden ve metnin inkârı yerine maddedeki meselelerin şer'i tahlilinin yapılmasına taraf olan görüştür. Çoğu araştırmacılar bu kanaattedirler ve bazılarının ileri sürdüğü hilâf-ı hakikat beyanların aksine, konuyla alâkalı çok ciddî bir araştırma yapan değerli tarihçi Abdülkadir Özcan da bunların içindedir. Bu durum hem konuyla alâkalı ilmî makalesinden ve hem de bir günlük gazetede aksi iddiaları yalanlayan beyanlarından anlaşılmaktadır. Bu görüşün gerekçeleri şunlardır:

A) Kanunnâmeyi inkâr etmekle mesele halledilmemektedir. Mühim olan meselenin şer'î izahını yapmaktır. Kanunnâmedeki metin, ileride yapılacak şer'î tahlillerden anlaşılacağı üzere, bazı Osmanlı düşmanlarının iddia ettiği gibi, şer'î hükümlere ve hukukun yüce düsturlarına aykırı değildir. Tatbikatla madde metnini karıştırmamak icabeder.

B) Kanunnâmeyi inkâr eden Ali Himmet Berki zamanında Kanunnâmenin tek nüshası biliniyordu. Şimdi ise üç nüshası elimizde mevcuttur:

Birincisi, Viyana Kütüphanesi, No: 554 A.F.'de bulunan ve hem Mehmed Arif Bey tarafından neşir ve istinsah edilen nüshadır. Bu nüshanın istinsah tarihi, 1029/1620'dir.

İkincisi ise, Osmanlı Reisülküttâblarından Bosnalı Koca Müverrih Hüseyin Efendi tarafından Bedâyi'ül-Vakâyi' adlı tarih kitabında dere edilen nüshadır. Müellif bu nüshayı, 1022 yani birinci nüshadan 5 sene önce, Padişaha has divandaki özel ve asıl nüsha-

ki bozuk i

BİLİNMEYEN OSMANLI

79

sıın-tet-ikdir-



lere

licZI


İz

dan çıkararak istinsah ettiğini bizzat ifade etmektedir. Bizim, Osmanlı Kanunnâmeleri I. Cildde esas aldığımız nüsha da budur.

Üçüncüsü ise, Hezarfen Hüseyin Efendi'nin bazılarının iddia ettiği gibi tarih kitabına değil, Osmanlı Kanunlarını derlediği Telhîs'ül Beyân Fî Kavanin-i Al-i Osman

adlı eserine dere ettiği nüshadır. 1083/1672 tarihli nüshanın diğerlerinden farkı, kardeş katli meselesinin burada bulunmayışıdır. İtiraz edenler sadece kardeş katli meselesine değil, bütün kanunnâmeye itiraz ettiklerine göre, bu üç nüshanın da aynı zamanda ve aynı şekillerde, kimin tarafından ve nasıl aynı yazılarla uydurulduğunu isbat etmeleri gerekmez mi? Eğer isbat ederlerse, bizim de memnun ve mütehassis olacağımızı şimdiden ifade ediyoruz. Nüshalar arasındaki farkların çokluğunu, sahteliğe delil göstermek ise, çok meşhur kitapların dahi inkâr edilmesi sonucunu doğurur ve tenkidli basımın ne demek olduğunu bilmemenin alameti olarak kabul edilir. Ayrıca yukarda da belirttiğimiz gibi, bu üç nüsha, kanunnâmenin aslı değillerdir, istinsah edilmiş suretleridirler. Elbette ki bozuk ifadeler ve nüsha farklılıkları bulunacaktır.

c) Kanunnâme, tamamen olmasa da, kısmen, hülasa olarak yahut tamamına yakın şekilde, diğer Osmanlı tarihlerinde ve kütüphanelerimizdeki kitaplarda da mevcuttur. Bunlardan bazılarını zikretmek faydalı olacaktır:

-Yavuz devrinin büyük tarihçisi İdris-i Bitlisî, Heşt Bihişt adlı tarih kitabında kanunnâmeyi, neredeyse tam olarak geniş bir özetlemeyle vermiş ve Fâtih'e isnad etmiştir. Ayrıca, yine aynı müellifin Kanun-ı Şehinşahî adlı eseri de, Fâtih Kanunnâmesinin bir nevi tekrarı ve genişletilmiş şeklidir.

-Gelibolulu Ali Mustafa Efendi'nin, Ebül-Feth Kanunu adıyla Kanunnâmeyi Künh'ül-Ahbâr adlı eserinde aynen nakletmesi de bu meselenin mühim delillerindendir. Ayrıca kardeş katli ile alakalı her yerde Kanun-ı Osmânî üzere diyerek meseleyi izah ve teyid etmektedir.

Bütün bu zikredilenler gösteriyor ki, kaynakları görmeden veya görenlerin araştırmalarını incelemeden, bizim kütüphanelerimizdeki kaynaklarda, bu kanunnâmeden bahsedilmiyor demek, ilmî olmaktan da öte gülünçtür.

Netice olarak, eldeki belgeler, Fâtih'e ait bu kanunnâmenin sıhhati lehindeki görüşleri teyid etmektedir. O halde, kanunnâmenin varlığını inkâr etmek yerine, onun dayandığı şer'î esas ve hükümleri izah etmek, bizlere düşen en büyük vazife olacaktır. Burada muhtevası ile alâkalı düşülen büyük bir hatayı da belirttikten sonra, kardeş katli meselesi üzerinde durmak istiyoruz.

Fâtih Kanunnâmesinin muhtevasını, Bizans müesseselerinin gerçek bir restorasyonu olarak değerlendirmek büyük bir hatadır. Biz, kanunnâmedeki her müessesenin, ya Siyâset-i Şer'iye kitaplarındaki şer'î hükümlere dayanan Abbasî Devleti başta olmak üzere Müslüman devletlerden veyahut İslâm'a muhalif olmamak şartıyla eski Türk Devlet geleneklerinden etkilendiğini, başka yerde uzun uzadıya izah ettik. Bu sebeple ayrıntıya tekrar girmiyoruz. Ancak şu soruları sormak istiyoruz: Abbasîlerdeki Divan'üs-Saltanat ve Divan-ı Mezâlim'in daha da geliştirilmiş şekli olan Divan-ı Hümâyûn mu Bizans'tan alınmıştır? Yoksa tamamen İslâmî bir gelenek olan elkâb bölümü veya kadıların dereceleri mi Bizans'tan alınmıştır? Bütün bunlar, kuru iddialardır. Osmanlı devlet teşkilâtının temelinde, Abbasî Devleti gibi sadece Müslüman ve Selçuklu Devleti gibi hem Türk ve hem de Müslüman olan devletlerin devlet anlayışı ve siyâset-i şer'iye

80

BİLİNMEYEN OSMANLI



BİLİNMEYEN OSHKk;

kitaplarının izi vardır34.

36. Osmanlı Devleti'nde kardeş katli, bazı tarihçiler tarafından vahşet ve saltanat uğruna insan katliamı olarak anlatılmaktadır. Kardeş katli meselesinin Kanunnâmedeki dayanağı olan madde nasıldır?

Kanunnâmenin ihtilâfa yol açan ve farklı fikirlerin doğmasına sebep olan asıl maddesi, kardeş katli meselesi ile alâkalı şu maddedir: "ve her kimesneye evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizâm-ı âlem içiin katletmek münâsibdir. Ekseri ulemâ dahi tecviz etmiştir. Anınla âmil olalar".

Acaba bu maddenin mânâ ve mefhumunun İslâm hukukundaki izahı nasıldır? Şayet bu madde sahih ve İslâm Hukukuna uygun ise, Osmanlı tatbikatındaki örnekler, bu kanuna ne derece uygundur? Şer'î hükümlere ters düşen, Osmanlı tatbikatı mıdır yoksa bu kanun maddesi midir? Bütün bu ve benzeri suallerin doğru cevabı nedir? Bütün bu konuları, önemine binâen, ayrı ayrı sorularım cevaplarında tartışalım.

37. Kardeş katli meselesinin şer'î dayanağı var mıdır?

Bu sorunun cevabı, ilgili maddenin de izahı demektir. Önce İslâm hukukundaki suç ve cezaları görelim: Bilindiği gibi İslâm Hukukunda, üç çeşit suç ve ceza vardır:

a) Had suç ve cezalarıdır. Hırsızlık (hadd-i sirkat), içki içmek (hadd-i şirb), yol kesmek (kat'-ı tarik), zina (hadd-i zina), dinden dönmek (irtidâd) ve devlete isyan (bağy) suçlarından ibaret olan bu suçların, unsurları teşekkül ettiği takdirde, tatbik edilecek cezaları Allah ve Resulü tarafından tesbit edilmiştir. Bunlarda mühim olan, unsurların teşekkülüdür. Unsurlardan birisi eksik olursa had cezası tatbik edilmez; ancak ülü'l-emr tarafından tesbit edilecek ta'zîr cezaları uygulanır. Meselâ, dört şahidle zina yaptığı isbat edilemeyen suçluya, zina haddi tatbik edilmeyecektir. Ancak üç şahitle zina yaptığı isbat edilen suçlu, bütün bütün cezasız da bırakılmayacaktır. İşte unsurları teşekkül etmeyen bu suçlara tatbik edilecek cezalara ta'zîr cezaları denir.

b) Şahsa karşı işlenen cinayet suçlarıdır ki, cezaları kısas veya diyettir. Bunların da çoğu cezaları, Allah ve Resulü tarafından tesbit edilmiştir.

c) Tazir suç ve cezalarıdır ki, biraz önce zikredilen had veya cinayet gruplarına girmeyen (esrar içmek gibi) yahut girdiği halde o cezaların tatbiki için gerekli unsurlara sahip olmayan (üç şahitle isbat edilen zina suçu gibi) suç ve cezalardır. İşte bu bölümde ülü'l-emrin tesbit ettiği veya kadı tarafından takdir edilen cezalar tatbik edilecektir.

Bu kısa mukaddimeden sonra, kardeş katli ve bunu emreden kanun maddesinin tahlilini, yapabiliriz: Her hukuk sisteminde, Osmanlı Hukukunda nizâm-ı âlem yani

34 Berki, A. Himmet, İstanbul'un 500. Yıldönümü Münasebetiyle Büyük Türk Hükümdarı İstanbul Fâtihi Sultân Mehmed ve Adalet Hayatı, İstanbul 1953, sh. 142-148; Alderson, A.D., The Structure of the Ottoman Dynasty, Connecticut 1982, 2. Baskı, sh. 30-31; Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri, c. I, sh. 328, Md. 37, 1/114-117, 287, 311 vd.; c. II, sh. 10 vd.; Konrad, Dllger, Untersuchungen zur Geschichte des Osmanischen Hofzeremüniells im 15. und 16. Jahrhundert, München 1967, sh. 5 vd., 34 vd.; Özcan, Abdülkadir, "Fâtih'in Teşkilat Kanunnâmesi ve Nlzâm-ı Alem İçin Kardeş Katli Meselesi", İÜEFTD, sayı 33(1980-81), sh. 12-13.

âlemin nizâmı, gun idam cezalan vardır. I 163. maddeleri arı suçları tanzim dağıtmaya ve Mlır Dünyadaki bütün < lerle önlenmeye (

Şimdi bu tür r tih'in kanunnârr

A) Bağy (Devlet* I Meselesi: Kardeş • devlete isyan suç-'

kunda, had suç ve c tahakkuk ettiği' devlete (imama, ı t amaçlamak: (n [cezalan, unsurlanmnj Ilsyan grubu teşkili İmalıdır. Prop. trılırlar, Devlete İS) I bunlar Müslüman) ! maz. Bunlara \ İ âlemi korunaktır.

İşte C i umumi ı • çıkarma I , da bâği ( inu,

değişme : ittifak ed \ suçu I

sindeki kart

yat bu olu '• tatbikat, herj

den idamlar*

yahut buna j

durumu d Osmanlı S

olan bağy ı

mak i

ar

lir



BİLİNMEYEN OSMANLI

âlemin nizâmı, günümüzdeki ifadesiyle kamu düzeni ve kamu yararı için vaz'edilen idam cezaları vardır. Biraz sonra açıklayacağımız veçhile, Türk Ceza kanunun 125 ile 163. maddeleri arasındaki bütün hükümleri, devlete yani âlemin nizâmına karşı işlenen suçları tanzim etmekte ve daha birinci maddesinde devletin toprağı ve bağımsızlığını dağıtmaya ve bölmeye ma'tuf bütün hareketleri, idam cezası ile cezalandırmaktadır. Dünyadaki bütün ceza hukuku sistemlerinde de, devlete isyan suçları, benzeri hükümlerle önlenmeye çalışılmıştır.

Şimdi bu tür hükümlerin, İslâm hukukunda nasıl yer aldığını ve bu hükümlerin Fâtih'in kanunnâmesindeki hükümle nasıl bağdaştırılabildiğini açıklamaya çalışalım.

A) Bağy (Devlete İsyan) Suçunun Tatbiki Sonucu Kardeşlerin Katledilme Meselesi: Kardeş katli meselesinin birinci şer'î dayanağı, her hukuk nizâmında bulunan devlete isyan suçudur. Biraz önce açıkladığımız gibi, devlete isyan suçu, İslâm hukukunda, had suç ve cezaları arasında yer alan bağy adı altında düzenlenmiş ve unsurları tahakkuk ettiği takdirde idam cezası ile cezalandırılmıştır. Bağy suçunun unsurları, devlete (imama, sultana) karşı ayaklanmak, kuvvet kullanarak iktidarı ele geçirmeyi amaçlamak (muğâlebe) ve açık bir isyan kasdı içinde bulunmaktır. Bağy suçunun cezaları, unsurlarının tahakkukuna göre değişir: Sultândan farklı düşündüğü halde bir isyan grubu teşkil etmeyen ve bir yerde toplanarak baş kaldırmayanlara dokunulma-malıdır. Propaganda yaparlarsa ikaz edilirler, ileri giderlerse ta'zîr cezaları ile cezalandırılırlar. Devlete isyan ettikleri an, savaşla yola getirilirler ve cezaları idamdır. Yalnız bunlar Müslüman oldukları için, çoluk-çocukları esir edilmez ve malları ganimet sayılmaz. Bunlara verilen ölüm cezası bir had cezasıdır ve hikmeti de devleti yani nizâm-ı âlemi korumaktır.

İşte Osmanlı hukukçuları, padişahın meşru emirlerine yapılan her çeşit itaatsizliği, umumi rahatı ve nizâm-ı âlemi ihlal edecek olan her türlü isyanı ve memlekette anarşi çıkarma hareketlerini (fesâd bis-sa'y), bağy suçu kabul etmiş ve buna sebep olanları da bâği olarak vasıflandırmışlardır. Bu isyan suçunun cezasının da idam cezası olduğunu, fetvalarında açıklamışlardır. İsyan eden Padişahın kardeşi de olsa, şer'î hüküm değişmeyecektir. Meselâ Yavuz Sultân Selim'in, birisi Şi'îlerle ve bir diğeri de eşkiya ile ittifak ederek Devlete isyan eden ve bağy suçunda aranan şartlara uygun bir şekilde bu suçu işleyen kardeşlerine karşı olan tutumu, tamamen şer'îdir. Fâtih'in kanun maddesindeki kardeş katlinin birinci grubunu, bu tip hâdiseler teşkil etmektedir. Ancak nazariyat bu olmakla beraber ve söz konusu madde bu şekilde tefsir edilebilmekle birlikte, tatbikat, her zaman nazariyatı takip etmemiş, kanuna rağmen, şartlar teşekkül etmeden idamlar verilmiştir. Beşikteki bir bebeğin öldürülmesini, elbette ki müdafaa etmek yahut buna uyuyor demek de mümkün değildir. Ancak Fâtih, kanunnâmesinde böyle bir durumu da emretmemektedir.

Osmanlı tarihindeki kardeş katilleri ve idamların yarıya yakınının, bir had cezası olan bağy suçuna sokulduğunu verilen fetvalardan anlıyoruz. Ancak şunu da hatırlatmak istiyoruz ki, bazen bağy denilen had suçunun şartları teşekkül etmediği halde, araya giren jurnalcilerin ve yalancı şahitlerin beyanıyla, Şeyhülislâmlardan bağy suçu imiş gibi fetva alındığı da görülmüştür. Kanunî'nin oğlu Şehzade Mustafa hakkındaki fetvalar buna misâl teşkil etmektedir. Bu konuda Başbakanlık Osmanlı Arşivinde bulunan şu belgenin izahları enteresandır:

82

BİLİNMEYEN OSMANLI



BİLİNMEYEN OSMANLİ

"Buğat yani âsiler ise, Mülteka ve benzen fıkıh kitaplarına göre, mevcut hükümete ve Padişaha karşı Müslümanlardan bir veya bir kaç kişi isyan etmeleri ve hükümetin emirlerine itaat etmemelerinden ibarettir. Müslümanlar, bağy ve isyanda ısrar ederlerse, idam olunurlar. Ancak fitneyi teskin için idamdan hafif cezalar yeterli ise, bunlar tatbik olunmalıdır. Şurası dikkat çekicidir ki, Mülteka'yı şerheden âlimler, bağilerin cinayetleri hakkında, çok geniş mânâlar vermişlerdir. Meselâ Padişah'ın meşru emirlerine karşı her nevi itaatsizliği ve umumi rahatı (nizâm-ı âlemi) ihlal edecek her çeşit kıyam, hareket, fitne, fesad, insanları kati, malları gasp ve devlet işlerini engelleme gibi halleri, bağy saymışlardır".


Yüklə 3,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin