Allame murtaza askerî ehl-i BEYT VE ehl-i SÜnnet ekolleri Mütercim: Cafer bendiderya ismail bendiderya


İKİ EKOL AÇISINDAN SAHABE KONUSUNUN ÖZETİ



Yüklə 1,44 Mb.
səhifə22/70
tarix29.10.2017
ölçüsü1,44 Mb.
#19784
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   70

İKİ EKOL AÇISINDAN SAHABE KONUSUNUN ÖZETİ

Hilâfet Ekolü'ne Göre Sahabe ve Sahabenin Adaleti


Hilâfet Ekolü'ne göre, kısa bir süre için de olsa Resulullah'a (s.a.a) iman ederek onu gören herkes sahabedir; hatta bu görüşme bir saat bile olsa onun sahabe sayılması için yeterlidir. Bu görüşe göre Resulullah'ın (s.a.a) döneminde yaşayan ve onu gören herkes sahabîdir. Çünkü hicretin onuncu yılında Mekke ve Taif'te Müslüman olmayan  ve Resulullah'la (s.a.a) Vedâ Haccı'na katılmayan kimse yoktu. Resulullah'ın (s.a.a) hayatının son dönemlerinde Medine sakinleri olan Evs ve Hazrec kabileleri arasında Müslüman olmayan bir tek kişi bile yoktu; o hâlde onların hepsi Resulullah'ın (s.a.a) sahabesi sayılır! Yine Ehlisünnet Ekolü mensupları, eskiden ordu kumandanları sadece sahabelerden atanırdı, diyerek kendi uydurdukları büyük bir çoğunluğu Resulullah'ın (s.a.a) ashabı olarak tanıttılar. "Mietun ve Hamsune Sahabiyyi'nMuhtalak" (Yüz Elli Uydurma Sahabe) kitabında bunların uydurma sahabeler oldukları ispatlanmıştır. Ehlisünnet ve Hilâfet Ekolü mensupları, sahabenin hepsini adil bilir ve hiç kimsenin onları eleştirmesine müsaade etmez. Onlara göre onlardan birini eleştiren zındık sayılır! Bu ekolün mensupları, herkesin, ashabın naklettiği rivayetlerin sahih olduğunu kabul etmesi, İslâm dininin öğretilerini onlardan alması ve ona göre amel etmesi gerektiğine inanırlar.

Ehlibeyt ekolü'ne Göre Sahabe ve Sahabenin Adaleti


Ehlibeyt Ekolü mensupları "sahabe" kelimesini şer'î bir ıstılah değil, sadece Arapça bir kelime olarak kabul etmektedirler. Onlar derler ki:

"Sâhib" terimi lügat kitaplarında dost, arkadaş, sırdaş, kafa dengi anlamlarına gelir ve uzun ve köklü dostlukları ifade etmek için kullanılır. Musâhibet ve kişiler arasında yakın sohbet arkadaşlığı kurulduğunda "sâhib" kelimesi ikinci zamire eklenerek tamamlama kurmakta ve meselâ Kur'ân-ı Kerim'de de geçen bir örnekte olduğu gibi "Ya sâhibeyi's-sicn" (Ey benim hapis arkadaşlarım) veya "Ashab-ı Musa" (Musa'nın arkadaşları) tamlamalarında sâhib ve ashab kelimeleri "sicn" ve "Musa" kelimelerine eklenerek belirtili isim tamlaması oluşturmaktadır. Aynı şekilde, Resulullah (s.a.a) döneminde de Hz. Peygamber'in sohbet arkadaşlarına "Sâhib-i Resul" ve yakın arkadaşlarına "Ashab-ı Resul", "Ashabu's-Suffe" denilir, "sâhib" ve "ashab" kelimeleri, "Resulullah" ve "Suffe" terimlerine eklenerek tamlama yapılırdı. Resulullah'tan (s.a.a) sonra "sahabe" terimi özel bir isim hâlini aldı. Bu kelime başka bir kelimeye ekleme yapılmadan kullanılır ve Resul-i Ekrem'in (s.a.a) ashabı kastedilirdi. Dolayısıyla, "sahabî" ve "sahabe" kelimeleri şer'î bir ıstılah değil, müteşerria ıstılahıdır (Müslümanların adlandırmasıdır). Ashabın adaletine gelince, bu ekolün mensupları, Kur'ân-ı Kerim'i izleyerek diyorlar ki: Resulullah'ın (s.a.a) ashabı arasında sinsice nifakta bulunan münafıklar da vardı ve çoğunu Allah'tan başka kimse tanımıyordu. Resulullah'ın (s.a.a) ailesine ahlâkî sapıklık iftirasında bulunanlar, Hz. Peygamber'e suikastta bulunarak gecenin karanlığından yararlanıp Hereşî geçidinde Allah'ın Habibi'ni öldürmeye kalkışanlar da yine onlardı. Yine Resulullah (s.a.a), onların kıyamet günündeki durumlarını haber vermiş, onları kendisinden ayıracaklarını ve kendisinin, "Ya Rabbi! Ashabım!..." diyeceğini, bunun üzerine, "Bunların senden sonra neler yaptıklarını biliyor musun? Bunlar, senin kendilerinden ayrıldığın andan itibaren gerisin geriye cahiliyeye döndüler, mürtet ve sapık oldular." denileceğini bildirmiştir. Yine Ehlibeyt Ekolü mensupları derler ki: O sahabeler arasında yüce Allah ve Resul'ünün (s.a.a) övdüğü çok takvalı, gerçekten mümin ve dindar kimseler de vardı. Dolayısıyla Ehlibeyt Ekolü  mensuplarına göre, Kur'ân-ı Kerim'deki ve Resulullah'ın (s.a.a) hadislerindeki övgüler, münafıkları değil, sadece mümin sahabeleri kapsar. Resulullah (s.a.a) da ashabın müminlerini tanımak için Ali b. Ebu Talib'i sevmeyi, münafıklarını tanımak için ise ona düşman olmayı ölçü olarak belirtmiş ve bunu herkese bildirmiştir. İşte bu nedenle onlar râvinin durumunu gözden geçirir, onun İmam Ali (a.s) ve Ehlibeyt İmamları'nın katillerinden ve onların düşmanlarından olduğunu görürlerse, ister sahabe olsun, ister olmasın, o gibi kişilerin rivayetlerini almazlar. Sahabe ve sahabenin adaleti konusunda iki ekolün görüşü budur. Şimdi ise imamet ve hilâfet konusunu inceleyelim.


2. BÖLÜM: İMAMET VE HİLÂFET

1. KONU : İSLAM'IN İLK DÖNEMİNDE HÜKÜMETİ ELE GEÇİRME KONUSUNDA YAŞANAN TARİHÎ OLAYLAR


Bu konuyu şu başlıklar altında ele alıp inceleyeceğiz:

− Resulullah'ın (s.a.a) Vasiyeti

− Resulullah'ın (s.a.a) Vefatı ve Ömer'in Tepkisi

− Sakife ve Ebu Bekir'e Biat

− Resulullah'ın (s.a.a) Toprağa Verilişi ve Cenaze Törenine Katılanlar

− Fâtıma'nın (s.a) Evine Sığınmak

− Ebu Bekir'e Biat Etmeyenler

− Ebu Bekir, Kendinden Sonra Hilâfete Ömer'i Tanıtıyor

− Şûra ve Osman'a Biat

− İmam Ali (a.s) Hilâfeti Kendisine Bırakmayacaklarını Biliyordu

− Emirü'l-Müminin Ali'ye (a.s) Biat

İmamet ve hilâfet konusunda iki ekolün görüşlerini incelemeden önce İslâm'ın ilk döneminde hükümet ve hilâfetin teşkili hususunda vuku bulan tarihî olaylara bir göz atmamız daha uygun olacaktır. Müslümanların önderliğini üstlenmek konusundaki ihtilâflar, Resulullah (s.a.a) vefat ettiği günden itibaren başladı. Olay şöyleydi: Resulullah (s.a.a) ordu kumandanlık sancağını kendisinin azat ettiği kölesi ve kölesinin oğlu Usame b. Zeyd'e vererek onu aralarında Ebu Bekir, Ömer, Ebu Ubeyde Cerrah ve Sa'd b. Ebî Vakkâs, Said b. Zeyd gibi ilk muhacirler ve ensarın ileri gelenleri olan kişiler üzerine ordu kumandanı olarak tayin edip Rumlarla savaşa gönderdi. Usame, Resulullah'ın (s.a.a) emrine itaat ederek Medine'ye üç mil uzaklıktaki Curuf denilen bölgede konakladı. O sırada Resul-i Ekrem (s.a.a) hastalanarak yatağa düşmüştü. Resulullah'ın (s.a.a), ensar ve muhacirlerin önde gelenlerini daha on yedi yaşında olan Usame'nin emrine vermesi onları rahatsız etmişti. Dolayısıyla, "Bu genç ilk  muhacirlerin kumandanı mı olacak?!" diye itiraz ettiler. Resulullah (s.a.a) bunu duyunca öfkelenerek başına bir mendil bağlayıp omzuna bir havlu atmış olduğu hâlde evden ayrılıp minbere çıkarak şöyle buyurdu: Bazılarınızdan Usame'nin kumandanlığı hakkında duyduklarım da nedir?! Siz daha önce babasının kumandanlığına da itiraz etmiştiniz. Oysa vallahi hem Zeyd (Usame'nin babası) kumandanlığa lâyıktı, hem de oğlu Usame. Resulullah (s.a.a) bu konuşmasından sonra minberden inerek eve gitti. Bunun üzerine Usame'nin ordusuna katılması gerekenler Resulullah'la (s.a.a) vedalaştıktan sonra ordugâha döndüler. Onlar gittikten sonra Resul-i Ekrem'in hastalığı ağırlaştı. O hâliyle devamlı "Derhal Usame'nin ordusunu gönderin gitsin." buyuruyordu. Nihayet pazar günü Resulullah'ın (s.a.a) ağrıları şiddetlendi ve pazartesi günü Usame ordusuna hareket emri verdi. Ama o sırada onlara Resulullah'ın (s.a.a) ihtizar (ölüm) hâlinde olduğu haber verilince Usame, Ömer ve Ebu Ubeyde Medine'ye döndüler.[244]



Yüklə 1,44 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   70




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin