Resulullah'ın (s.a.a) Toprağa Verilişi ve Cenaze Törenine Katılanlar
Resulullah'ın (s.a.a) tertemiz ve mukaddes cenazesini yıkayan Abbas, Ali b. Ebu Talib, Fazl b. Abbas ve Resulullah'ın (s.a.a) azat ettiği kölesi Salih, Hz. Peygamber'i toprağa verdiler. Sahabîler, Resulullah'ın (s.a.a) cenazesini ailesiyle baş başa bıraktılar. Hz. Peygamber'in gusül, kefen ve defin işiyle bu birkaç kişi uğraştı.[283] Başka bir rivayete göre, Ali, Abbas Oğulları'ndan Fazl ve Kasım ile Resulullah'ın (s.a.a) Şekra adında azat ettiği kölesi ve bir rivayete göre de Usame b. Zeyd'le birlikte cenaze işiyle uğraştı.[284] Ebu Bekir'le Ömer ise bu törene katılmamışlardı![285] Ümmü'l-Müminin Aişe der ki: Resulullah'ın (s.a.a) toprağa verildiğinden bizim haberimiz yoktu. Ancak çarşamba gecesi kürek seslerini duyduğumuzda bundan haberimiz oldu.[286] Diğer bir rivayette ise şöyle geçer: Resulullah (s.a.a) toprağa verilirken yanında yakınlarından başka kimse yoktu. Ganem Oğulları, evlerinde dinlenirken kürek seslerini duydular.[287] Yine Ganem Oğulları'ndan olan ensarın ileri gelenleri, kürek seslerini gecenin sonunda duyduklarını söylerler![288]
Benî Sâide Sakifesi'nden çıkan sonuç şuydu: Ebu Bekir ve taraftarları muvaffak oldular, Sa'd b. Ubâde ve taraftarları ise tamamen siyaset sahnesinden çıkarıldılar. Ancak -ne Sakife'ye katılan ve ne de onda bir rol oynayan- azınlığa düşen Ali'yle (a.s) arkadaşları en ciddi muhalif sayılmaktaydılar. İşte bu yüzden bir taraftan Ebu Bekir'le taraftarları, diğer taraftan ise Ali'yle (a.s) arkadaşları, ensarın oyunu almak için sıkı bir çaba harcadılar. Zübeyir b. Bekkar el-Muvaffakiyat adlı kitabında şöyle yazar: Ebu Bekir'e biat edilip, o kesin olarak halife olduktan sonra, ensarın büyük bir çoğunluğu Ali'yi hatırlayarak Ebu Bekir'e biatlerinden dolayı pişman oldular ve Ali adına sloganlar attılar.[289] Yakubî, Tarih'inde şöyle yazar:[290] Ensar ve muhacirlerden bir grup Ebu Bekir'e biat etmekten sakınıp, Ali b. Ebu Talib'in tarafını tuttular. Onların arasında Abbas b. Abdulmuttalib, oğlu Fazl, Zübeyir b. Avam, Halid b. Said, Mikdad b. Amr,[291] Selman-i Farsî, Ebuzer Gıfârî, Ammar b. Yasir, Berâ b. Azib[292] ve Ubey b. Kâ'b[293] görülmektedir. Ebu Bekir bu durumu görünce birini Ömer b. Hattab, Ebu Ubeyde Cerrah ve Muğiyre b. Şu'be'nin peşine gönderdi. Onlar gelince durumu anlatıp "Görüşünüz nedir?" diye sordu.
Onlar Ebu Bekir'in bu sorusuna şöyle cevap verdiler:[294] En iyisi Abbas'la görüşerek, ona Ali'den ayrılıp seni desteklemesi için bu hükümetten kendisine ve evlâtlarına da bir pay vereceğini vaat et. Onun bu hareketi senin için Ali'ye karşı kesin bir delil sayılacaktır.[295] Bu öneri beğenildi ve geceleyin hep birlikte (Ebu Bekir, Ömer, Ebu Ubeyde ve Muğiyre) Abbas'ın evine gittiler.[296] İlk önce Ebu Bekir konuşmaya başlayarak Allah'a hamd ve senadan sonra şöyle dedi: Allah Teâla Muhammed'i peygamber seçip onu müminlerin velisi kıldı ve aralarında böyle bir peygamberin olmasıyla müminlere de lütufta bulundu. Nihayet onu kendisine çağırdı, kendi yanında onun için seçmiş olduğu şeyi verdi ona. Resulullah (s.a.a) vefat edince kendi yararlarına gördüklerini seçmeleri için[297] insanların işini kendilerine bıraktı.
Onlar da beni seçerek kendilerine halife ve önder, işlerine bekçi ettiler. Ben de bunu kabul ettim. Ben Allah'ın isteği, yardımı ve desteğiyle üzerime aldığım bu sorumlulukta ne işlerde gevşeklik göstermekten ve ne de bir şeyin beni dehşete düşürmesinden korkuyorum. Bu konuda ne kadar muvaffak olacağım da Allah'ın elindedir; ben O'na tevekkül ediyor, O'na yöneliyorum. Ama bana, yapılan umumî biatin aksine, garazlı birinin bunu eleştirerek sizi ve toplumdaki konumunuzu istismar ettiğini, kamuoyunu saptırmak için bizimle yardımlaşmamanızı araç olarak kullandığını bildirdiler. Siz de ya halkla birlikte onların üzerinde birleştikleri şeye girin (diğerlerine uyun) veya bu fırsatçıları tuttukları yoldan vazgeçirin. Şimdi biz bu hükümetten sana da bir pay vermek için geldik; bundan kendin şahsen yararlanırsın ve senden sonra da evlâtlarına kalır. Çünkü sen Peygamber'in amcasısın. Fakat insanlar seninle arkadaşın Ali'nin makam ve mevkiini bilmesine rağmen (sizleri hilâfete geçirmediler).[298] Dolayısıyla ey Hâşimoğulları ileri gitmeyin; çünkü Resulullah hem bizdendir, hem de sizden! Burada Ömer, Ebu Bekir'in sözüne girerek şöyle dedi: Elbette bunu da bilin ki, biz çaresiz kalarak buraya gelmedik, size ihtiyacımız da yoktur. Fakat bütün Müslümanların görüş birliğiyle kabul ettikleri bir meselede sizin tarafınızdan farklı bir sesin duyulmasını ve hakkınızda kötü şeyler söylenmesini, size dil yarası vurulmasını istemedik; çünkü bunun zararı hem size ulaşır ve hem de ona. O hâlde dikkatli davranın! Bunun üzerine Abbas Allah'a hamd ve sena ettikten sonra Ebu Bekir'e dönüp şöyle konuşmaya başladı: Senin dediğin gibi yüce Allah, Muhammed'i peygamber seçip onu müminlerin velisi kıldı ve onun varlığıyla İslâm ümmetine lütufta bulundu. Nihayet onu kendi huzuruna davet ederek özel nimetlerinden yararlandırdı.
O gitti ve Müslümanların işini kendilerine bıraktı; böylece nefsî heveslerini izlemeye kalkışmalarını ve sapmalarını değil, hak olanı kendilerine seçmelerini diledi! Şimdi eğer sen bu hükümeti Resulullah'ın (s.a.a) adına ele geçirmişsen, açıktır ki bizim hakkımızı çiğnemiş oluyorsun! Eğer bu ümmetin müminlerinin adına hilâfeti ele geçirdiysen, biz de müminlerdeniz; oysa biz senin yararına hiçbir adım atıp hiçbir katkıda bulunmuş ve bu konuda memnuniyetimizi bildirmiş değiliz, aksine bundan dolayı rahatsız olup öfkelenmiş bulunuyoruz. Ama eğer bu hilâfet müminler tarafından senin üzerine bırakılmış ve sana farz edilmişse, biz buna katılmadığımız için böyle bir makamı kabul etmek sana farz olmaz. Sözlerinin ne kadar birbiriyle çekiştiğine dikkat et: Bir taraftan halkın eleştirisine tâbi tutulduğunu söylerken, diğer taraftan da halkın seni istediğini ve sadece sana yönelip şahsen seni hilâfete seçtiğini söylüyorsun! Daha şaşırtıcı olanı şu ki: Bir taraftan kendini Resulullah'ın (s.a.a) halifesi sayarken, diğer taraftan Hz. Peygamber'in, bu işi halka bıraktığını, halkın kendilerine bir halife seçmesini arzuladığını, Peygamber'in kendinden sonra bir halife tayin etmediğini söylüyorsun! "Sana da hilâfetten bir pay veririm." diyorsun! Eğer hilâfet müminlerin kesin hakkıysa, senin onda hükmetmeye hakkın yoktur[299] ve eğer hilâfet bizim hakkımızsa, biz onun bir kısmını almaya razı olmayız. Şimdi beni iyi dinle; sakin ol ve ileri gitme. Resulullah (s.a.a) öyle bir ağaçtandır ki, biz o ağacın dallarıyız. Siz ise o ağacın -gölgesinde oturanlar olarakkomşusu sayılırsınız. Onlar, Abbas'ın bu sözlerini duyunca kalkıp dışarı çıktılar.
Dostları ilə paylaş: |