Atatürk İlkeleri ve İnklap Tarihi



Yüklə 2,15 Mb.
səhifə40/40
tarix29.10.2017
ölçüsü2,15 Mb.
#19570
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   40

Türk Devrimi ve Kalkınma

Türk devrimi ulusumuzu her alanda yüceltmek ve ilerletmek, kısacası her kesimde kalkındırmak için yapıldı. Acaba bu amaçların gerçekleşme oranı nedir? Aşağıda bu konuya kısaca eğileceğiz. Rakamları değerlendirirken 1923 yılında 13 milyon dolaylarında bulunan nüfusumuzun 75 yıl sonra 65 milyon sınırını zorlamaya başladığı unutulmamalıdır. Belki birkaç yüzyıl hiç artmayan Türkiye nüfusu, Osmanlı tarihinde görülmemiş uzunlukta 75 yıllık bir barış dönemi; ekonomik rahatlıklar; sağlık işlerinde atılımlar gibi nedenlerle yarım yüzyılda üç katından fazla artmıştır.



Ekonomik Kalkınma

Her insan rahat yaşamak ister. Milyarlarca insanın didinmesi, çırpınması hep yaşama koşullarının iyileştirilmesi içindir. Rahat yaşama da ancak ekonomik ortamın iyileştirilmesine ve bu alanda sürekli, hep gelişen bir ilerlemeye bağlıdır. 1923 yılında Türkiye'nin ekonomik bakımdan tükenmiş olduğunu biliyorsunuz. Tarımsal bir yapı içinde geçinmeye uğraşan Türk insanının ekonomik yaşamı akıl almaz derecede geriydi. Büyük bir tarım ülkesi kendi kendini besleyemiyordu. Şimdi artık rakamları konuşturalım. Belli başlı tarımsal üretim kalemlerinden bazı verileri aktaralım:


Buğday Üretimi 1927 yılında: 1.133.000 ton

1939 yılında: 4.192.000 ton

Artış: % 420

1972 yılında: 12.200.000 ton

1927 yılına göre artış: % 977

(1994 yılında: 17.500.000 ton)


Diğer Tahıl Türlerinin Toptan Üretimi

1939 yılında: 3.590.000 ton

1972 yılında: 4.906.000 ton

Artış: % 30

(1994 yılında 9.629.300 ton) -artış oranını siz hesaplayınız!-
Toplam Tahıl Ürünlerinde Hektar Başına Ortalama Verim

1939 yılında: 1091.8 kg

1972 yılında: 1423.6 kg

Artış: % 30

(1994 yılında: 18.610 kg) -artış oranını siz hesaplayınız!-

Buğday dışındaki diğer tahılların 1939 yılından önceki üretim miktarlarını kesin olarak bilmiyoruz. Ama, 1939 - 1972 yılları arasındaki 34 yıllık dönemde artış 1.3 kat olduğuna göre, 1923 – 1939 arasındaki artışın da 0.6 katın üzerinde olduğu tahmin edilebilir. Bu arada dikkate değen nokta 1972 - 1994 arasındaki 22 yıllık dönemdeki artışların son derece yüksek olduğudur! Şimdi sanayi bitkileri üretiminden örnekler verelim:


Tütün Üretimi: 66.000 ton

1939 yılında: 173.000 ton

1972 yılında: % 162

Artış


(1994 yılında: 186.954 ton) -artış oranını siz hesaplayınız!-

Tütün üretiminde 1923-1939 yılları arasındaki artışın da 1.2 kat olduğu tahmin edilebilir!


Şeker Pancarı Üretimi

1923 yılında: -üretim yok!

1939 yılında: 635.000 ton

1972 yılında: 5.896.000 ton

Artış: % 829

(1974 yılında: 12.944.223 ton) -artış oranını siz hesaplayınız!-


Şeker Pancarı Üretiminde Hektar Başına Düşen Verim

1939 yılında: 17.218 kg

1972 yılında: 39.447 kg

Artış: % 129


(1994 yılında: 31.417 kg) -azalış oranı nedenlerini tahmin ederek

hesaplayınız!-

Pamuk Üretimi

1939 yılında: 64.000 ton

1972 yılında: 554.000 ton

Artış: % 766

(1994 yılında: 628.286 ton) -artış oranını siz hesaplayınız!
Pamuk Üretiminde Hektar Başına Düşen Verim

1939 yılında: 220 kg

1972 yılında: 765 kg

Artış: % 247

(1994 yılında:1.080 kg)-artış oranını siz hesaplayınız!
Ayçiçeği Üretimi

1923 yılında: yok

1947 yılında: 37.000 ton

1972 yılında: 560.000 ton

Artış% 1414

(1994 yılında: 740.000 ton)


1989 yılında bu üretim 1.250.000 tona erişmişti. Genel artışı hesaplarken bu büyük düşüşün nedenlerini de araştırınız!
Tahılların Toplam Ekim Alanı Genişliği

1939 yılında: 7.663.852 hektar

1972 yılında: 13.184. 800 hektar

Artış: % 72

(1994 yılında: 14.144.550 hektar) -artış oranını siz bulunuz!
Büyükbaş Hayvan Sayısı

1939 yılında: 54.557.768

1972 yılında: 74.365.000

Artış: % 36

(Bu miktar son on yıldan beri azalma eğilimi içine girmiştir. Nedenlerini bulunuz!)

Şimdi de Sanayi Kesimine kısaca bir göz atalım: Bildiğiniz gibi 1923 yılında yurtta sanayi diye birşey yoktu. Cumhuriyet döneminin bu kesimde ulaştığı başarı gerçekten son derece önemlidir. 1932 yılında toplam 521.172 olan iş günü, 1939 yılında 26.796.049'a ulaşmıştır. Sanayinin kurulmaya başladığı yıl kabul edilen 1930-32 arasındaki sayı ile yedi yıl sonrasındaki iş günü artışı yüzde 414'tür. Bu çok büyük bir başarı sayılmalıdır. Örnek olarak birkaç sayı daha verelim: 1923'te ağır sanayi yoktu. 1939'da kuruluşu bitti. 1965-1968 arası yılda 1.000.000 ton demir ve çelik üretimine eriştik. 1994'te demir ve çelik üretimi 16 milyon tonu aşmıştır. 1925 yılında 20.940 ton olan çimento üretimi 1937'de yüzde 925'lik bir artışla 214.794 tona, 1976'da 12.341.000 tona, 1994 yılında 29.424.936 tona erişmiştir. Çeşitli başka alanlardan önemli ama gelişigüzel seçilmiş birkaç örnek daha verelim:


Sanayinin Ana Maddelerinden Taşkömürü Üretimi

1923 yılında: 253.000 ton

1939 yılında: 2.589.000 ton

Artış: % 923

1977 yılında: 8.080.756 ton

1923 yılına göre artış: % 3094


Elektrik Santralı Sayısı

1923 yılında: 10 (hepsi çok küçük santral er)

1972 yılında: 924 (çoğu dev santraller)

Artış: % 9140


Elektrik Üretimi

1931 yılına kadar 100.000 kilowatt saatin altındadır

1931 yılında 106.340'a yükselmiştir.

1972 yılında 8.623.000 kilowatt saati bulmuştur.

1923 yılına göre artış oranla ifade edilemez! (% 8009)

1994 yılında bu üretim üç katına çıkmıştır. Buna rağmen yurdumuzun elektrik enerjisine olan gereksinimi her gün artıyor ve 1931-1972 yılları arasındaki artış oranını sürdürmemiz gerekmektedir!


Karayolları

1923 yılında: 13.335 km (çoğunluğu harap ve kullanılmaz durumda)

1938 yılında: 40, 235 km

Artış: % 119

1994 yılında: 59.832 km -Artış oranını siz bulunuz!
Osmanlı döneminde Anadolu'ya yapılan en büyük yatırım demiryollarıdır Ancak hepsi yabancıların elinde bulunan bu demiryolları, Doğu Trakya'daki parçası ile birlikte 4.086 km idi. Demiryolu siyasetine büyük öncelik veren Cumhuriyet hükümetleri 1938 yılında demiryolu uzunluğunu 7.200 km'ye çıkarmıştır. Artış yüzde 76'dır. Onbeş yılda erişilen bu sonuç çok önemlidir. Zira dörtbin kilometrelik Osmanlı demiryolları 30-40 yılda ve doğrudan doğruya yabancılar tarafından yapılmıştır. Bunun üzerine eklenen 3.114 km 15 yılda ve yalnız kendi imkanlarımızla yapıldığı gibi diğerleri de satın alınmıştır. Bugün demiryollarımız ancak 8.452 km'de kaldı. Demiryolu siyasetinin, günden güne artan ve tıkanan karayolu taşımacılığı dolayısı ile yeniden canlandırılması gerektir.

Belli başlı temel ekonomik kesimlerden aldığımız bu artış oranları başka kesimlerde çok daha fazladır. Örneğin şeker üretimi. Yahut, 1960'yı yıllara kadar neredeyse sıfır olan motor ve buna dayalı diğer teknolojik araçlar sanayisi (beyaz eşya, elektronik malzeme, motorlu taşıt araçları gibi) neredeyse ölçülmez bir hızla gelişmişlerdir. Bu olumlu gelişmeler değerlendirilirken bazı noktaları da gözden uzak tutmamak gerektir: Nüfusumuz 75 yıl içinde üç kat arttığından, ekonomik büyümedeki gelişmelerin bu nüfus patlaması oranı hesaba katılarak dikkate alınması gerekmektedir. İki çok önemli nokta da düşünülmelidir: 1923 yılında başlayan kalkınma atılımları sırasında Türk insanı o zamanın çağdaş uygarlığının hemen hemen bütün teknik ve refah verici olanaklarından yoksundu.

Gereksinmeler akıl almaz ölçüde büyük ölçekliydi ve fazlaydı. İnsanımızı yüzlerce yıllık ihmalin pençesinden kurtarıp, onu yaşam biçiminde uygarlığın hiç olmazsa en temel nimetlerinden yararlandırmak gerekiyordu. Evet büyük atılımılar yapılıyordu ama, bunlar sadece sınırlı bir gereksinmeyi gideriyordu. Hele günümüzde küreselleşen dünyada insanların yaşam için istekleri iyice artmıştır. Türk insanı bu gereksinmelerini karşılamak için çaba veriyor. Diğer yandan tarım, sanayi ve hizmet kesimlerinde büyümeye esas olan 1923 yılında ve biraz sonrasında elimizde bulunan rakamların sıfıra yakın olduğu unutulmamalıdır. Sıfırdan başlayan bir kalkınmada erişilen her rakam büyük bir gelişme işaretidir ama, o kesimdeki gereksinimleri tam anlamıyla yerine getirmekten henüz uzaktır. Bütün bu eleştirisel noktaları dikkate almakla birlikte Cumhuriyet dönemi, ekonomi alanında, başlanılan noktaya oranla çok büyük bir başarı ile yürümektedir. Zira 1923 rakamlarının Anadolu'da en aşağı yüzelli yıldan beri sabit kaldığı her türlü şüpheden uzaktır. Çok yetersiz ve cılız olmakla birlikte, Osmanlı yatırımlarının bugünkü Anadolumuz dışında kalan topraklarda çok daha yaygın olduğunu unutmamak gerektir.

Eğitim ve Kültür Kalkınması

Ulusal birliği sağlamak, ulusçuluğu geliştirmek, demokrasiye inancı güçlendirmek,ekonomik kalkınmayı bütün gerekleriyle gerçekleştirmek, her bakımdan yetişmiş insanlarla mümkündür. "Her bakımdan yetişmek" ise bilgi sahibi olma, bilgiyiüretme, kullanma alanlarında bütün yetenekli insanlara sahip olmakla sağlanır.Bunları gerçekleştirme bir eğitim çabası ve onun sonucu olan kültür kalkınmasıyla yoluna girer.Türk devriminde eğitim işlerine ne kadar büyük bir önem verildiğini biliyorsunuz.


Aşağıda inceleyeceğiniz sayılar bu önemi sizlere somut boyutlarıyla gösterecektir:

İlkokul Sayısı

1923 yılında: 4894

1939 yılında: 6700

Artış: % 36

1975 yılında: 41.209

1923 yılına göre artış: % 742.

(1994 yılında: 49.599) -artış oranını siz bulunuz!

İlkokul Öğrencisi Sayısı

1923 yılında: 341.941

1938 yılında: 764.691

Artış: % 132

1975 yılında: 5.381.000

1923 yılına göre artış: % 15.637

(1994 yılında: 6.526.296) -artış oranını siz hesaplayınız!-

İlkokul Öğretmeni Sayısı

1923 yılında: 10.238

1938 yılında: 15.775

Artış: % 54

1974 yılında: 156.726

1923 yılına göre artış: % 1430

(1994 yılında: 237.943) -artış oranını siz hesaplayınız!-

Genel Lise Sayısı

1923 yılında: 23

1939 yılında: 68

Artış: % 195

1974 yılında: 718

1923 yılına göre artış: % 3021

(1994 yılında: 2.167)
1923 yılında bir üniversitemiz vardı. Bu gün bu sayı 80'i aşmaktadır. 1923 yılında bütün yüksek öğretim öğrenci sayısı 2.914 idi. Bugün, bütün olanaksızlıklara rağmen, 1994 yılı verilerine göre bu rakam 1.083.063'e ulamıştır. Tıp öğreniminin gelişmesi sonucu 1928 yılında 1078 olan hekim sayısı 1994 yılında (diş hekimleri dışında!) 60.950'yi bulmuştur. Bu arada ilköğretimden yüksek öğretime kadar olan büyümenin içerik bakımından değerlendirilmesine gidildiği zaman Genel sonuç beklenilenden biraz daha olumsuz çıkıyor. Bu da 1950 yılından beri siyasetçilerin "nitelikten çok nicelik" anlayışının doğurduğu Genel bir rahatsızlığın etkisidir. Kültür kalkınmasının olumlu sonuçlarından biri, Türkiye'de pek çok kitaplık ve müze kurulmasıdır. Basılan kitap ve dergi sayısı 1923 yılındaki başlangıç evresine göre çok artmıştır. Bununla birlikte basılan kitap çeşidi sayısı bakımından son derece geride bulunduğumuz da unutulmamalıdır. Basılan kitap çeşidi ne yazıktır ki yıllardan beri 6000 dolaylarında kalıyor. Bunların baskı sayısı da üzüntü verecek derecede azdır. Halbuki örneğin Almanya'da yılda 45.000 çeşit kitap basılmakta, baskı sayısı ise milyonları bulmaktadır. Teknik açıdan oldukça gelişmiş bir basın kurulmuş olmasına rağmen, bugün Türk halkının yüzde el isi eline hiç günlük gazete almıyor. Bunlar sevindirici ve Atatürk'ün özlediği uygarlık düzeyine erişilmesi için gerekli veriler değildir.

Tiyatroların çoğalması, sanat olaylarının yalnız İstanbul ve Ankara ile sınırlı kalmayıp diğer kentlere de yayılması bir kültür kalkınmasının sonuçları arasında sayılabilir. Bu çok olumlu sonuçlara rağmen okur-yazar oranı daha hala yüzde 80'in üzerine çıkamamıştır. Kaldı ki her okur yazarı belli bir bilgi düzeyine erişmiş saymamak gerektir. Hızlı nüfus artışı devletin iyi niyetli girişimlerine rağmen kültür kalkınması ile eğitim sorunlarının çözülmesini bir ölçüde engelliyor. Ama 75 yıl öncesine bakıldığı zaman aradaki fark akılları durduracak derecededir.1923 yılında yurtta hekim ve mühendis sayısı çok azdı. Bunlar dışında ise hemen hemen hiçbir kesimde uzman yoktu. Bugün ise Türkiye hemen her alanda çok iyi yetişmiş uzmanlara sahiptir. Ortadoğu ülkeleri arasında Türkiye kadar bilgi birikimine sahip başka bir yer yoktur. Bu ülkelerin bazılarında son zamanlarda erişilen akıl almaz zenginliğe rağmen Türkiye bilgi, kültür ve özel uzmanlık alanlarındaki üstünlüğünü tartışmasız kabul ettirmiştir. Bunun da sebebi o ülkelerin bir Atatürk devrimi geçirmiş olmamalarıdır. Biz de eğer bu devrimi gerçekleştirmiş olmasaydık Türkiye’miz devlet olarak da varlığını sürdüremeyecekti. Değerlendirmelerde bu en büyük gerçeği hiçbir zaman unutmamak gerektir.

Türk devrimi başka pek çok alanlarda, daha ayrıntılı ve bilimsel olarak değerlendirilebilir. Biz burada sadece çarpıcı birkaç örnek vermek ve Genel bir yorum yapmakla yetindik. Devrimin sonuçları her alanda değerlendirilirken, 1923 yılı öncesini hep temel ölçü olarak almak gerekmektedir. Ayrıca elde edilen sonuçlara ne kadar kısa bir zaman içinde erişildiği de unutulmamalıdır.

Türk Devriminin Dünya'daki Etkileri

"Atatürk'ün Asya ülkelerindeki ilerici kesimler üzerinde derin bir etkisi olmuştur. Bağımsızlıklarını yeni kazanan Müslüman ülkelerinin önderleri ve devlet adamları Atatürk'ü bir kahraman olarak görüyorlardı. Modern çağda İslam ülkelerinde kişiliğinin ve başarılarının gücüyle halkların hayal güçlerini böylesine ardı sıra sürükleyen, bu kadar yaygın saygı ve hayranlık uyandıran, Atatürk'ten başka bir politik önder bulunamaz".

Bu satırların yazarı Hint’li bir Müslüman bilim adamıdır. (N. Akmal AYYUBİ, Avrupa’nın Hasta Adamı’nın Cerrahı [Çağdaş Düşüncenin Işığında Atatürk], İstanbul 1983, s 567.) Hint’lilerin ulusal kahramanı, tarihin belli başlı önderlerinden Mahatma Gandhi ise Atatürk için şunları yazmıştır: " Atatürk, insanlığın en büyük evlatlarından biriydi. O, inançlı bir savaşçının yurdunu kurtarabileceğini kanıtladı. Dünya O'nun eyleminden bir özgürlük dersi çıkarmıştır. Böylesine azimle ve yurduna bu kadar bağlı bir devlet adamı, böyle bir reformcu ancak birkaç yüzyılda bir doğar". (Aynı Eser, aynı sayfa) Atatürk ve devrimi üzerinde yabancılarca söylenmiş, hemen hepsi aynı nitelikte daha binlerce söz, bu konuda onlar tarafından yazılmış yüzlerce kitap vardır. Türk devrimi dünyada çok büyük bir yankı uyandırmıştır.

Devrimimizden ilk etkilenenler Asyalı ve Afrikalı uluslar oldu. Yüzlerce yıl emperyalizmin ezici sömürüsü altında kıvranan bu uluslar, devrimimiz yapılmasa idi, henüz bağımsızlıklarına ve kişiliklerine kavuşmamış olacaklardı. Atatürk böylece emperyalizmden kurtulma çağını açan ve bu niteliği ile tarihe geçen bir devlet adamıdır. Üstün dehası ile O, kendisinin oynadığı rolü anlamıştır: "Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız! Bu gün, günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün doğu milletlerinin uyanışlarını öyle görüyorum. İstiklal ve hürriyetlerine kavuşacak pek çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşu şüphesiz ki ilerlemeye ve refaha dönük olacaktır. Bu milletler bütün güçlükler ve bütün engellere rağmen kazanacaklar ve kendilerini bekleyen istikbale ulaşacaklardır".


Türk devrimi bu yönüyle gerçekten bütün ezilen uluslara örnek olmuştur. "Mustafa Kemal", "Atatürk" adları bu uluslarda hala tılsımlı bir sözcüğü andırmaktadır. Asyalı uluslar, Türk devriminin yenilikçi, atılımcı yönünü de farketmişlerdir. Arap dünyasından başlayarak Endonezya'ya kadar uzanan uluslarda Türk devriminin etkileri günden güne artmaktadır. Özellikle kadın hakları, eğitim, hukuk alanlarında devrimimiz etkisini artırarak sürdürüyor. Bazı uluslarda bu etki bilinçli, bazılarında da bilinçsiz, kendiliğinden kabul edilmektedir. Atatürk'ün kısa sürede yaptıkları, şimdi uluslarda yavaş yavaş benimseniyor. Türk devrimi olmasa idi, bu uyanış çok zor gerçekleşirdi.

Batı dünyasında da Türk devrimi önemli etkiler yapmıştır. Bildiğiniz gibi Ulusal Kurtuluş Savaşı süresince Batılı devletler bu mücadeleyi ilkönce küçümsemişlerdir. Fakat zaman ilerledikçe Türklerin haklılığı kesinlikle kabul edildi. Kurtuluştan sonra devrim döneminin başlangıcında yapılan yeniliklerin Türk ulusu tarafından benimsenemeyeceği görüşü ortaya atıldı. Ama bu tahmin de yerinde çıkmayınca Batı dünyasında Türk devrimi hayranlık uyandırmaya başladı. Batılı siyasetçiler, bilim adamları, diplomatlar Türk devrimini incelemişler, çeşitli sonuçlara varmışlardır. Doğuda olduğu gibi Batı'da da Türk devrimi ile Atatürk eşanlamlı görüldü. Özellikle Atatürk'ün üstün kişiliği istisnasız bütün Batı siyasetçilerini ve kamuoyunu hayran bırakmıştır. 1923 - 1938 döneminde Batılıların demokrasi rejimi ile yönetilenleri Türkiye'nin totaliter bir sisteme kaymadığını görmekle ferahlamışlardır. Diğer yandan Birinci Dünya Savaşı'nın yeniklerinden Almanya'nın başına geçenler, Türk kurtuluş mücadelesinin ve başarısının hayranı olduklarını her fırsatta belirtmişlerdir.

Türk devriminin Batı'daki etkileri daha çok siyasal ve özellikle bilimseldir. Yeni bir toplumsal-siyasal deneme olarak görülen Türk devrimi ilgiyle izlenmiş ve izlenmektedir. Hiç kuşku yoktur ki, devrimimiz tarihteki yerini tam ve kesin olarak almıştır.

SON SÖZ

Kurtuluş Savaşı yapılmasaydı, bugünkü Türk devleti yoktu. Türk ulusu ise yurdunun pek çok yerlerinden sürülmüş, parçalanmış, ezilmiş, tutsak bir durumda yaşayacaktı. Ulus egemenliğine dayanılarak kurulan yeni devletin yürüttüğü Kurtuluş Savaşı sonunda bu korkunç tehlike yokedildi. Bundan sonra Yine eski düzen içinde yaşamak, tekrar yokoluşun eşiğine gelmek demekti. Devrim bu korkunç tehlikeyi önlemek için yapıldı. Osmanlı Devleti'nde reform olarak her türlü yol denenmişti. Ama yokoluştan kurtulmak önlenememişti. Öyle ise temelde köklü bir değişiklik gerekti. Bu yapıldı. Başarıya ulaşıldı.

Devrimimiz ve dayandığı ilkeleri eleştirmek elbette mümkündür.. Ama bu eleştiri yapılırken "daha öncesi" mutlaka düşünülmelidir. Eğer böyle bir düşünce zemini üzerinde değerlendirilmede bulunulursa o zaman eleştiri Atatürk'ten sonra yapılan saptırmalara yönelir. Bu tür saptırmaları yanıtlarken şunları söylemek gerekmektedir: Bağımsızlıktan vaz mı geçeceğiz? Egemenliği ulustan alıp bir kişiye mi teslim edeceğiz? Günden güne artan sorunlarımızı çözerken akla, bilime değil de neye dayanacağız? Herkes vicdan duygularını, inancını başkasına zorla mı kabul ettirecek? Toplumun yarısı, yani kadınlar, Yine bilgiden, haktan yoksun mu bırakılacak? Eğer bu sorulara "hayır" diyemiyorsanız, o zaman siz mutlaka bir Atatürkçüsünüz. Atatürk iyiyi, doğruyu önümüze koydu. O'nun ilkeleri dondurulmuş kalıplar değillerdir.. Bilim ve akıl yardımıyla geliştirilebilirler. Ama herhalde onlardan vazgeçmek artık kabil değildir.



Türk ulusunun kadın erkek bütün seçmenlerinin yüzde doksanından fazlasının katıldığı ve aynı oranda "evet" dediği 7.11.1982 tarihli halkoylaması ile kabul edilen Anayasamız bazı önemli aksak ve çağdaş sayılamayacak hükümlere sahiptir. Bunları değiştirmek elbette mümkündür. Ama böylesine sağlam bir halk desteği ile kabul edilen Anayasamız "Başlangıcında" "Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, ölümsüz Önder ve eşsiz kahraman Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O'nun inkılap ve ilkeleri doğrultusunda" hazırlanıldığını belirtiyor. Anayasamızın birkaç kez tekrarladığımız 2. Maddesini ise bir kez daha anımsatalım: "Türkiye cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir".
Yüklə 2,15 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin