EL-FETTAH (C.C.)
“Kullarına rahmet kanadını açan ve her türlü müşkülleri çözüp kolaylaştıran.”
Bu mübarek isim feth'dendir ki, kapalı olan bir şeyi açmak mânasınadır. İnsana zafer yolları açıldığı gibi, cennet yolları da açılır. Fakirlikten zenginliğe geçecek kapılar da açılır. Yani dünya bir halde kalmaz. Kâh olur insan gam seline değirmendir, kâh olur zindan derdi çeker. Hazreti Yusuf gibi. Kâh olur bir aşka düşer ki, onun gönlünü o sevdadan koparıp almak mümkün olmaz. İşte insanların acze düştüğü bütün bu müşkül işleri Allahü Teâlâ açıverir.
Kapalı şeyler yalnız maddî kapılar, kasalar, kilitler de değildir. Zaman gelir ki gönüller de kapanır, kalb cihanına bir zerre hikmet nuru inmez. Hâsılı: Kederleri, gamları, îzdırapları, yürekten tasaları kaldıracak olan Allah'tır. Yine dilediği kuluna ledünnî ilimlerin kapısını da O açar. Bakarsınız ki koyun otlatan bir çoban cevherler saçan hâle gelivermiştir.
Dünyanın her şeyi fâni ve geçicidir. Ne derdi, ne safâsı devamlı olmaz. Dünyanın kendisi de harap olacaktır. Dünyada en kıymetli ve en bulunmaz nimet iman devletine ermek, ma'rifet nuru ile rızıklanmaktır. Bütün cihanı bir insana bağışlasalar ve fakat o insan şirk üzere, yani Allah Teâlâ'yı inkâr ederek yaşasa, onun elindeki cihanın zerre kadar kıymeti yoktur. Çünkü yarın dünya elinden gidecek, kendisi de cehennemi boylayacaktır. Ona asla gıpta edilmez, ona ancak acınır. Asıl nimet kalbin İslâm nuruna açık olmasıdır.
“El-Fettâh” ism-i şerîfi bunlara ve daha nice mânâlara da şâmildir, insanı hicran gecesinden saadet sabahına çıkaracak olan O'dur. Bütün hayr ve bereketin, bütün ilim ve hikmetin anahtarları yüce yaratıcımızın emrindedir. O dilemedikçe kimse zafer bulamaz. O açmadıkça kimse fetih yollarını açamaz. Bir kuluna ilim ve irfan yollarını açarsa veya zenginliğe mazhar kılarsa, bütün âlem halkı bir araya gelse ona mani olamazlar.
İnsanlar gaflet sebebiyle görmeseler bile, Allah Teâlâ'nın feth yardımı, rahmet ve keremi bir lâhza kesilmez. Âlemde hiçbir mahlûk yoktur ki, her nefes Allah'ın keremine mazhar olmasın.
O halde niyazımız hep şu olsun:
Ver duruluk, ver saffet,
Allah'ım, bizi affet! 94
EL-ALİM (C.C.)
“Her şeyi en iyi bilen ve her şeyin künhüne vâkıf olan.”
Allah (Azze ve Celle) Alîm'dir. Hem nasıl Alîm?
Hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Binlerce sene evvel ne olduğunu bildiği gibi, binlerce sene sonra ne olacağını da bilir. Olmuşları nasıl hiç eksiksiz biliyorsa, olacak hadiseleri de, olmuşlar kadar mükemmel bilir. Öyle ki, zamanın ilk başladığı tarihten, yine zamanın sonuna kadar olmuş veya olacak her şey Yüce Allah'ın ilminde her lâhza hazırdır.
Bütün insanların, meleklerin, cinlerin ilmi bir araya gelse, Allah Teâlâ'nın ilminin yanında denizdeki bir damla mesabesindedir. Meselâ: İnsanlar çok kere şu şöyle alîm, böyle alîm derler. O kişinin ilmi kendisi gibi insanlar arasında ileridir. Allah ilmi karşısında ise zerre bile olamaz.
İlmi olmayan bir zât, bunca mahlukatı nasıl yaratıp idare edebilir ki? Bütün âlem O'nun yaratmasıyla var olduğu gibi, onun tâyin ettiği güne kadar devam edebilir. Ondan ne bir fazla, ne bir eksik olur. Yine dünyanın ne kadar günü vardır, ne kadarı geçip gitmiştir hepsi Cenâb-ı Hakkın ilmindedir.
Dünyamıza şu ana kadar milyarlarca insan geldi gitti. Belki daha milyarlarca insan gelecek. İşte kimin, ne zaman, nerede dünyaya geleceğini, kaç sene yaşayacağını, nerede öleceğini, kabirde başına neler musallat olacağını veya nasıl bir akıbete uğrayacağını kemâliyle bilmektedir O. İnsanlar her şeyi bilmez, ancak O'nun bildirdiği kadarını bilirler. Yine insanların görmesi de öyle. Âlemde o kadar çok varlık var ki, biz onların hepsini göremiyoruz. Meselâ, melekleri göremiyoruz. Halbuki melekler bizi görüyor. Yani herkes O'nun dilediği ve takdir ettiği kadarını görür.
Bir insan ne kadar âlim olursa olsun, yine de bilmediği hadsiz hesapsızdır. Allah'ın izniyle insanlar çok şeylere vâkıf olabilirler. Ne var ki her şeyi bilmeleri mümkün değildir. Dünyada insanlığın en büyük belâsı olan kansere Âdem evladı çare bulamamıştır. Eğer her şeyi bilmiş olsa, bu belanın kökünü kurutmaz mı? Belki zamanla onun da şifası bulunacak... Yine binlerce senedir binlerce insan fezanın sırrını araştırıyor ve gördükleri karşısında akıllar hayretinden parmağını ısırıyor. Demek ki Allah'ın ilminin nihayeti yoktur, kudretinin nihayeti olmadığı gibi...
Bütün ilimler Allah Teâlâ'yı bilmek içindir, sen Allah'ı bilmezsen, bu nice okumaktır?
Evet:
Bu âlemde kâmil bir akla yoldaş et aklı,
Hep kendi düşüncenle olamazsın sen haklı!..
İnsanlar çok kere bildiği şeyleri unutur. Ve yine bazan da bildiği şeyde yanılır. Fakat, âlemlerin Rabbi Allah hiçbir şeyde yanılmaz, hiçbir şey ona gizli kalmaz.
Yine insanlar içinde ilmi olanlar, olmayanlar vardır. Bir âyetin ifadesiyle:
“Allah'tan, kulları içinde, sadece âlimler korkar.” 95
Allah Teâlâ'yı bilenler, hiç bilmeyen cahiller gibi olur mu? Yüce Allah'ı celâl ve cemâliyle, kemal sıfatıyla bilen ilim sahipleridir. Onlar da derece derecedir. Herkesin bilgisi bir olmadığı gibi, zekâsı da bir değildir. Bir kulun Allah'a dair ilmi ne kadar mükemmel ise, korkusu da o nisbette mükemmel olur. Bu korku, insanı rabbinden uzaklaştıran bir şey değil, aksine rabbine yaklaştıran bir sebeptir. Onun için Nebiyy-i Zîşan (s.a.v) efendimiz:
“Ben sizin Allah'tan en çok korkanınız ve en çok muttaki olanınızım.” 96 demiştir. Çünkü, insanlar içinde Allah Teâlâ'yı en iyi bilen O'dur. O halde gönlümüzü rabbimizin dergâhına açalım ve ona iltica edelim:
“Ey her nevi gizli ve gaybi şeyleri bilen (Rabbim),
Ey her çeşit günahı affeden,
Ey her nevi aybı örten,
Ey bütün sıkıntıları gideren,
Ey kalbleri değiştiren,
Ey kalbleri süsleyen,
Ey kalbleri nurlandıran,
Ey kalblerin tabibi olan,
Ey kalblerin habibi olan,
Ey kalblere ünsiyet veren! Seni tenzih ve tesbih ederiz. Senden başka ilâh yoktur, sen emansın; bizi cehennem ateşinden halâs et.” 97
Dostları ilə paylaş: |