Ayet ve hadislerle esmâÜ'l-hüsna



Yüklə 1,09 Mb.
səhifə14/48
tarix05.09.2018
ölçüsü1,09 Mb.
#76828
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   48

EL-KABID (C.C.)

“Sıkan (dilediğine rızkı) daraltan.”

Gözümüzün gördüğü veya görmediği bütün varlıklar; gökler, güneşler, aylar, yıldızlar, melekler, insanlar, cinler ve hayvanlar, hepsi yüce yaratıcımızın kudret elindedir. O dilediği kuluna geniş rızık verdiği gibi, dilediğinin de rızkını kısar. Birine Yusuf güzelliği verir, birine Züleyha aşkı takdir eder. Kâh birini âleme Süleyman yapar, kâh bi­rini tahtından kara toprağa indirir. Birinin gönlünü derya­lar gibi açarken, bir diğerinin yüreğini düğüm düğüm sıkabilir.

Kimse çıkıp da bunu niçin böyle yaptın diyemez. Hik­meti icabı kullarına türlü türlü haller verir. İşte bu haller “El-Kâbıd” ism-i şerifinin tecellîleridir. 98



EL-BASIT (C.C.)99

“Açan, genişleten, dilediğine (rızkı bol bol) veren.”

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Allah Teâlâ hem daraltır, hem genişlik ihsan eder. İnsan, hiç ummadığı ve beklemediği bir anda bakar ki nimetler kucağına dökülüvermiştir. Allah Teâlâ kuluna bambaşka bir hayat, bambaşka bir zenginlik vermeye de kadirdir. Kula gönül neş'esi verir, rızkını bollaştırır, evlat ihsan eder, bağlar, bahçeler bağışlar. Çünkü mülk O'nundur, O hakimdir, kullarına bazı kere bast ile bazan da kabz ile muamele buyurur. Sadece O'nun dediği olur. Ve her neye tâbi tutar­sa bir hikmeti vardır. Zenginlik verir, şükür ister. Fakirlik verir sabır ister. Çünkü dünya imtihan meydanıdır. Cen­net de burada kazanılır, cehennem de.

İnsanoğlu dünyaya geldiğinde sırtında bir gömlek bile yoktu. Dünyadan giderken de yine bir kefen sırtlayıp gidecektir. Varlıkla şımarmamalı, işin sonunu düşünmeli­dir. Fakir de elindekine sabretmeli. Çünkü sabır aydınlığın anahtarıdır. Yani insan her şeyi ile rabbine teslim ol­malıdır. Bütün güzellik, bütün saadet ve iki cihan mâmurluğu budur. 100



EL-HÂFID (C.C.)

“Yukarıdan aşağıya indiren (kâfir ve facirleri) alçaltan.”

Hep bilirsiniz ki nice insanlar tâ tepelerde, tâ zirve­lerde iken birden en aşağı derecelere atılıverir. Şan, şöhret, makam, mevki ne varsa hepsi elden gider, o kişi insanlar içinde rezil ve rüsvây oluverir. Nice Hak tanımaz zalimler, nice zorbalar bir anda kendilerini kara toprağa gark olmuş bulurlar. İşte bu gibi muameleler onlar hakkında tecellî eder. Dünyalara sığmayan firavunlar şimdi nerdedir? Allah Teâlâ o zalimleri yücelerden aşağıların aşağısına indirmiştir.

Bir gün Haccâc'ın karşısına bir kadını getirdiler. Kadın bir kere olsun Haccâc'ın yüzüne bakmadı. Haccac kükredi:

“A kadın! Niye yüzüme bakmıyorsun?” Kadın arslan gibi bir yüreklilikle dedi ki:

“Senin yüzüne Allah Teâlâ bile bakmıyor, ben nasıl bakarım?”

İzzet ve zillet verecek ancak Allahu Teâlâ'dır. O'nun aşağılara düşürdüğünü yukarı çıkarma imkânı yoktur, aziz kıldığını da kimse zelîl edemez.

Bir insan kötülüklerin, gurur ve kibirin seline kendisi­ni kaptırır, emri altındakilere zulmederse mutlaka ce­zasını görür. O'nun başına gün gelir kılıç vururlar, çünkü o ektiğini biçecektir...

İnsanları yukarılardan tâ aşağılara düşüren Yüce Allah'tır, fakat sebebi insanın kendisidir. İnsan hadise­lerden ibret almaz, rabbinin dergahına yüz tutmaz, günahı için nedamet duymazsa, elbet ona bir acıyan ol­mayacaktır. Evet:
O ki, âlemin Rabbi. O ki, mülkünde Tek'dir,

O'na baş kaldıranın akıbeti kötektir! 101



ER-RAFİ' (C.C.)

“Yukarı kaldıran, (iyi ve salihleri) yücelten ve yüce menzillere ulaştıran.”

Yüce Allah dilediğini nasıl aşağılara indiriyor, zelîl ediyorsa, istediği kulunu da yükseltir. Bir padişahı gedâ yapabileceği gibi, bir gedâyı da sultanlık tahtına oturtabi­lir. Bir garibe şan ve şeref vermesi çok görülmüştür. Bir şahı da tahtından yere indirmiştir.

O'nun adalet güneşi bir gönüle düştü mü, artık o gönlün sahibi aşka kanat açar, ilâhî aşkın kokusunu canda duyar ve nice gizli haller kendisine ayan olur. Bazı insan­lar da vardır ki, onların gönül cihanını gecelerden daha korkunç hale getirir, gaflet ve cehaletle karartır. Böyle kimseler de zillet çamuruna batar ve bir daha kıpırdayamaz.

Dikkat edecek olursanız Cenâb-ı Hakk'ın şan ve şeref verdiği, yücelere çıkardığı insanlar güzel huylu, tatlı dilli, cömert, kerim, kibar ve melek gibi insanlardır. Hep herke­sin iyiliğini isteyen, herkesin yardımına koşan, yaralara merhem süren, yetimlerin dağınık zülüflerini okşayan, hayvanlara bile şefkatle muamele eden bunlardır. İşte bu gibi hasletlerle bezenen kullarını Allah Teâlâ hem sever, hem yüce makamlara ulaştırır. Bunun en güzel misâli Veysel Karanı Hazretleridir. Nasıl mı?

Şöyle: Veysel Karanı Yemen'in bir köyünde garip, kim­sesiz bir deve çobanıydı. Hayatta sadece yatalak bir annesi vardı. Köylüler onu hor görür, çocuklar taşlardı. Fakat o herkese acır, herkese öğüt verir, hayvanlara ve çocuklara şefkatla muamele ederdi. Tek harf okumamış, köyden bir yere ayrılmamıştı. Canla başla annesinin hizmetine koşuyordu.

Gün geldi, Cenâb-ı Hak onun gönlüne muhabbet ateşi koydu. Peygamber-i Zîşan (s.a.v) efendimize karşı dayanılmaz bir aşkın sahibi oldu. O'nun hasretiyle yanıyor, fakat annesini bırakıp ona gidemiyor­du...

Resûl-i Ekrem Efendimiz de “Bana Yemen'den Rahmanı kokular geliyor” demedeydi. Hâsılı, Veysel Ka­ranı dünya gözü ile Allah'ın Resulünü göremedi. Rabbi O'nun gönlünü açtı, onu ledünnî ilimlerle rızıklandırdı. O kadar ki, velîlere medar oldu. Hatta, ondan çok çok üstün ve faziletli olan Hazreti Ömer ve Hazreti Ali, iki büyük ve sultan sahabi, ona Peygamberler Peygamberinin selâmını ve hırkasını götürdüler.

O'nun yüzü daima Hak eşiğindeydi. Gözleri de iplik iplik yaşlar dökerdi.

Gün bitip gece bastırınca: “Bu gece” derdi, “rükû gecesidir.”

Ve sabaha kadar rükû ederdi. Diğer bir gece için de, “Bu gece secde gecesidir” der ve bütün geceyi secde ile geçirirdi.

Ve çok kere Rabbi Kerimine şöyle niyaz ederdi:

“İlâhî Ente Rabbî ve ene'l-abdü”

“Ve ente'l-Hâliku ve ene'l-mahlûku”

(İlâhî! Sen benim Rabbimsin, ben senin kulunum. Sen (her şeyin) Halikı, ben ise yaratılmışlardan biriyim.)

“Ve ente'r-Rezzâku ve ene'l-merzûku”

“Ve ente'l-Mâlikü ve ene'l-memlûku”

(Sen, rızık veren ben ise rızıklandırılmış olanlardanım. Sen, Mâlik her şeye sahib, ben ise senin kölenim.”

Cenâb-ı Hak işte böyle dilediği kulunu ta yücelere çıkarır. Yine istediği kimseleri de tepelerden zeminlere indirir.

İbret almak gerekir. Dünya malı, dünya makamı için yapılan kavgalar, savaşlar, ölümler nedir? Yarın dünya onların hepsini kucağından kara toprağa atacaktır. Allah tanımaz zalimlerin yurtlarında şimdi itler mekân tutmuştur.

Yüce Allah elbet her şeyi kemâliyle bilmektedir. İnsanlar içinde yükselmeğe, yukarılara çıkmağa lâyık olanları bildiği gibi, yükseklerden aşağılara inecekleri ve insanlıktan nasibi olmayanları da bilir. Ve her işi hikmetli ve yerinde yapar. Kimseye zerrece zulmetmez. Herkes ektiğini biçer. Allahü Teâlâ muhsinleri, iyilik edenleri sever.102


Yüklə 1,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   48




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin